Vaybee! Forum

Vaybee! Forum (http://localhost/forum/index.php)
-   Gesellschaft & Soziales (http://localhost/forum/forumdisplay.php?f=398)
-   -   Religion & Glauben (http://localhost/forum/showthread.php?t=4272)

26.05.2007 00:23

Sapka giymeyeni asiyor muydunuz ?..
 
yüksek medeniyet seviyesi de bu olsa gerek :o)

Evladim durup durup Totaliter bir rejimin meddahi oldugunuzu Itiraf ediyrsun..

sizden adam olmaz..

sizden Türk de olmaz..
siz Kizilderili kökenli Türk vatandasi olmalisiniz.

" Konusan balta ".. veya " Atatürkcü Kazma "


Gibi..


:o)
Muhahahahahhahahahahahahahahah

26.05.2007 01:58

Nasil avusturyali karin seni tepe tepe
 
kullaniyormu bari !? :-))

Sen Cok soru soruyorsun :o)
Senin ögrenme yasinda gecti..
Ne yapacagiz biz seninle böyle len ?..

26.05.2007 23:35

YOBAZligin sinir yok ! :-))
 
ABD"de Müslüman şoför krizi ABD"nin Minnesota eyaletinde Müslüman taksi şoförlerinin bir grup imamın verdiği fetva üzerine, alkol taşıyan müşterileri araçlarına almayı reddetmeleri, havaalanı yetkililerini kızdırdı.

Havaalanı yöneticileri, çoğunluğu Somalili olan bu şoförlerin, şimdiye dek alkol taşıyan binlerce müşteriyi araçlarına kabul etmediğini, reddedilen bu kişilerin şikayette bulunduğunu belirtti.

Bir grup imam, bir yıl kadar önce, alkol taşıyan müşterileri araçlarına kabul eden sürücülerin günaha ortak olacağı yönünde bir fetva vermişti.

Bazı taksi şoförleri fetvayı görmemezlikten gelse de, fetvayı uygulayan diğerleri, işi, yanında alkollü içecek taşıdığını anladıkları müşteriyi yarı yolda indirmeye kadar vardırmıştı.

Bu sorunun sadece Minnepolis"e özgü olduğunu ve dünyada benzerinin görülmediğini söyleyen havaalanı müdürü Steve Wareham, araçlarına alkol taşıyan müşteri almayı reddeden şoförlerin 11 Mayıstan bu yana sert biçimde cezalandırıldığını belirtti.

Hakkında böyle bir şikayet gelen sürücünün ehliyetine ilk başta 30 gün, sorun sürerse 2 yıl kadar el konulurken, bu uygulama taksi sürücüleri arasında tepkiye yol açtı.

Havaalanı yönetimi, alkollü içecek taşıyan müşteriyi reddeden sürücülerin başka bir iş bulmasını istediğini ve bu konuda yardım edileceğini açıklarken, taksi sürücüleri olayın bu kadar büyütülmemesi gerektiğini, medyanın ve havaalanı yöneticilerinin işi abarttığını düşünüyor.

26.05.2007 23:44

Iste akp secmeni ! :-))
 
Bekir COŞKUN
bcoskun@hurriyet.com.tr

Göbeğini kaşıyan adam...


O göbeğini kaşır.

Göbeğinin tombik olması ona mutluluk verir, çünkü bu yaşamın tadını çıkarttığı anlamına da gelir.

Ayağını altına alıp oturur.

Elinde bayraklarla yürüyen kadınları görünce "Ne vınaklıyo bunlar len..." diye kızar.

"Haberleri" sevmez.

O "Ti-Vi eğlence programına" bakar.

Dünyada neler olup bittiği konusunda, bildiği tek dış politika yorumu "İngiliz yaman olur" görüşüdür.

Kitap okumaz.

Çok da gerekiyorsa "Bi bakıver kitap ne diyor?" diye sorduğu bir "hoca"sı vardır.

Gazete bilmez.

İlgi duyduğu tek gazete, turşu kavanozlarının altına serdiği geçen senenin gazetesidir.

Liderlerle ilgili en kapsamlı düşüncesi "Müslüman adam", demokrasi ile ilgili tek fikri ise "Çalsın ama iş yapsın"dır.

Sonra göbeğini kaşır...

*

İşte; Tayyip Erdoğan’ın bir anda "Her şey için sandık" derken, güvendiği adamdır o...

Büyük kentlerde her partiden, her yaştan, her meslekten, her görüşten, her kesimden milyonlar meydanlara dökülürken... Eski-şimdiki cumhurbaşkanları, üniversiteler, akademisyenler, yüksek mahkemeler, askerler, sivil demokratik örgütler "endişelerini" dile getirirken... Dünya medyası "Türk halkı siyasi İslam’a dur dedi" kanaatine varırken...

Tayyip Erdoğan’ın güvendiğidir o:

Göbeğini kaşıyan adam...

*

Atatürk’ün kızları al bayraklarla yürürken, bu ülkenin aydınlık yüzlü erkekleri meydanları doldururken, çocuklar annelerinin-babalarının elini tutup yarınlarına şimdiden sahip çıkmaya kalkarken...

Göbeğini kaşıyan adam uzakta bıyık altından güler.

Ve sandık ortaya konulduğunda...

Göbeğini kaşıyan adamın dediği olur.

Çünkü demokrasi, bilinçte aşağı-yukarı eşit insanların rejimidir. Bir toplumun çoğunluğu "göbeğini kaşıyan adam" ise, orada demokrasi olmaz, olamaz...

Tayyip Erdoğan işte ona güvenir:

Göbeğini kaşıyan adama...

27.05.2007 00:02

GÖRÜŞ DEĞİŞTİREN allah ! :-))
 
Bakara suresinin 106. ayetinin, Diyanet"in resmi çevirisindeki anlamı:

"Herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya unutturursak, onun yerine daha hayırlısını veya onun benzerini getiririz. Allah"ın her şeye kadir olduğunu bilmezmisin?"

Çeviride "ayetin hükmünü" deniyorsa da, aslında "hüküm" yer almıyor. Yani doğrudan "ayetin kendisinin yürürlükten kaldırılmakta olduğu"ndan sözediliyor ayette.

Demek ki Kuran"ın "Tanrı"sı, yukarıdaki ayette şunu diyor:

-Zaman zaman ayet yürürlükten kaldırırız.

-Kimi zaman ayeti unuttururuz da...

-Bir ayeti yürürlükten mi kaldırdık ya da unutturduk mu; ya "daha hayırlısı"nı önünüze getiririz; ya da benzerini.

-Bilesin ki "Tanrı"nın gücü herşeye yeter.

Burada kimi ayetin yürürlükten kaldırıldığı, kiminin ise untturulduğu çok açık biçimde anlatılıyor. Yerine konanlardan kiminin daha hayırlı, kimininse benzeri olduğu da...

Ayet yürürlükten kaldırma, değiştirme

Nahl Suresinin 101. ayetinin anlamı:

"Biz bir ayeti, bir başka ayetin yerine koyup değiştirdiğimiz zaman -ki, Tanrı ne indireceğini iyi bilir-dediler ki :"Sen, yalnızca bir uydurmacısın. Hayır, onların çoğu bilmez."

Burada anlatılan bir ayet, bir başka ayetin yerine konuyor. Biri yürürlükten kaldırılırken diğeri yürürlüğe sokuluyor. Bakara suresinde de, burada da "Tanrı": "Biz yapıyoruz bunu" diyor.

"Nesh", Kuran"daki çelişkilere, Kuran yorumcularınca bulunan bir açıklama biçimidir. Hadislerdeki çelişkiler için de "nesh" ileri sürülerek açıklama getirilir.

Enfal suresinin 65.ayetinde "Ey Peygamber! İnanırları, öldürüşmeye (savaşa) kışkırt!" dendikten sonra şöyle deniyor:"Sizin sabırlı 20 kişiniz, onlardan 200 kişiyi yener. Sizin 100 kişiniz, kafirlerden 1000 kişiyi yener. Çünkü onlar anlamayan topluluktur."

"Tanrı" burada, inanırları, kendilerinden sayıca 10 kat daha çok olan inanmazları yenecek güçte olduklarını açıkça bildiriyor. Ama daha sonra görüş değiştirmiştir. Bakın ne diyor:"Şimdi Tanrı sizden (yükü) hafifletti. Bildi-anladı (alimellahu)ki, sizde bir güçsüzlük vardır. Sizin sabırlı 100 kişiniz, onlardan (yalnızca) 200 kişiyi yener. Sizin 1000 kişiniz, Tanrı"nın izniyle, onların 2000 kişisini yener. Tanrı, sabredenlerle birliktedir. (Enfal, ayet:66 )

27.05.2007 00:03

allahda beddua ediyor ! :-)) hahahaha
 
Bilindiği gibi "beddua"nın anlamı "kötü dua"dır. Türkçesi : İlenme ya da ilenç.

Aşağı durumda olan bir kimse, yukarıda olan birinden bir şey istediğinde, bir dilekte bulunduğunda "dua" denir buna. Kötü olanına da "beddua". Bu dilek yöneltildiği zaman, birinin kötü duruma düşmesi istenir. Bunu sağlaması için yukarıda olan birisinden, üstün bir güçten dilenir.

İnsanların "tanrı"dan, "üstün bir güç"ten dilekte bulunmaları doğal. Ama "tanrı"nın dilekte bulunmasına gelince, anlaşılır gibi değil. "Tanrı" her gücün , her şeyin üstünde görüldüğüne göre hangi üstün güçten dilekte bulunur? Gelin işin içinden çıkın!

Kuran"daki tanrının beddualarını akla uygun bir biçimde yorumlamaya çalışan Kuran yorumcuları çok zorlanırlar, işin içinden çıkamazlar bir türlü.

Kuran tanrısı en başta insan denen varlığa beddua eder:


-"Canı çıksın o insanın, o ne nankördür."(Abese, ayet 17)

Böyle bir beddua kimin için yapılır? Kuşkusuz düşman için. Demek ki Kuranın tanrısı insanı da düşman görüyor.

Sonra inanmazlardan özellikle kimilerini seçer, onlara beddua eder. Örneğin yahudileri, hıristiyanları:

-"Onları (yahudileri, hıristiyanları) Allah yok etsin!"(çev. Diyanet, Tebe, ayet: 30)

Allahın kendisi "Allah onları yok etsin!" diyor. Şaşılacak şey değil mi?



Tüm kafirlere, özelliklede bir kesimine:

-"And olsun ki ey inkarcılar ! Siz aykırı görüştesiniz! Bundan dönebilecek kimseler döndürülür. Boş sanıda bulunan, bilgisizliğe saplanıp kalanların canları çıksın! (çev. Diyanet, Zariyat, ayet: 8-11)


-"Ey Muhammed! Onlara baktığın zaman, cüsseleri hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Tıpkı sıralanmış kof kütükler gibidirler. Her çığlığı kendi aleyhlerine sayarlar. Onlar düşmandır. Onlardan çekin Allah canlarını alsın Nasılda aldatılıp döndürülüyorlar!" (çev. Diyanet, Münafıkün, ayet: 4 )

Burada da Allah, münafıklar için beddua ediyor.

-"Çünkü o düşündü, ölçtü, biçti! Canı çıkası ne biçim ölçtü biçti! Canı çıkası sonra yine ne biçim ölçtü biçti! (çev. Diyanet, Müddessir, ayet: 18-20)


Hadislerde, Kuran yorumlarında belirtildiğine göre, burada kınanan, beddua edilen kişi, Muğire Oğlu Velid"dir. (Bkz. F.Razi, 30/198-202) Aynı kişi için Kalem suresinde de sövgüler yer almış, en sonunda "piç" anlamında "zenim" denmiştir. (Bkz. Kalem, ayet:8-13, Celaleyn, 2/230 ve öteki tefsirler).

- "Ebu Leheb"in elleri kurusun! Ok olsun malı ve kazndığı kendisine fayda vermez. Alevli ateşe yaslanacaktır. Karısı da, boynunda bir ip olduğu halde ona odun taşıyacaktır." (çev. Diyanet, Tebbet, surenin tamamı)

"...elleri kurusun!" yerine, "iki eli kurusun " diye çevrilirse, ayetteki aslına daha uygun düşer.

Tanrı"nın burada beddua ettiği "Ebu Leheb", Muhammed"e inanmadığı için ve düşman sayıldığı için Tanrı beddua ediyor.

27.05.2007 00:07

muhammed sünnetden korkmus ! :-))
 
İslamcılar arasındaki yaygın inanış, Muhammedin doğuştan sünnetli olduğudur. Çünkü gerek çocukluğunda gerekse de peygamberliğini iddia ettikten sonraki dönemde (bu dönemi çok iyi bilinmektedir) sünnet olduğuna dair sağlam bir kaynak yoktur.

Muhammedin doğuştan sünnetli olması bilimsel açıdan mümkün değildir çünkü tıpda doğuştan sünnetli olmak diye bir şey yoktur. Bu güne kadar böyle bir şey dünyada görülmemiştir. Ancak hipospadias adı verilen bir penis anomalisi vardır. Hipospadiasın görüntüsü sünnetli penise benzer ancak aslında tıbbi bir rahatsızlıktır. Eğer Muhammed hipospadiaslı değil de gerçekten sünnetli doğsa idi onun bebekliğinde Mekke"de büyük bir mucize olarak görülmesi gerekirdi. Çünkü sünnetli doğmak doğal olarak mümkün olmayan bir durumdur. Oysaki tarihi kayıtlarda böyle bir mucize yok. Söz konusu durum hipospadias olmalıdır ki bu bebek çevresinde normal karşılanmış ve özel bir ilgi görmemiştir. Eğer Muhammed mucizevi şekilde sünnetli doğsa idi bebekliğinin ilk yıllarından itibaren çevresinde müritleri bulunurdu kuşkusuz.

Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği" nin web sitesinde hipospadias ile ilgili aşağıdaki bilgiler verilmektedir:

Hipospadias Nedir?

Yeni doğan erkek çocuklarda görülebilen doğumsal bir bozukluktur. Normal bir peniste idrar kanalı (üretra) penis başının (glans) ucunda sonlanır ve çocuklar penisin ucundan idrarını yaparlar.

Hipospadiaslı çocuklarda ise idrar kanalı (üretra) penisin alt yüzünde ve daha geride sonlanır. Bu sonlandığı nokta ile penis ucu arasındaki mesafede idrar kanalı oluşmamıştır.

İdrar kanalının açılma noktası testislerden daha geride bile olabilir ve ne kadar geride ise o kadar ciddidir. Ancak olguların çoğunluğunun penis ucuna daha yakın olanlar oluşturmaktadır.


BELİRTİLERİ NELERDİR? 1) İdrar kanalının (üretra) penisin alt yüzünde ve daha geride olması 2) Penis başının yassılaşması 3) Sünnet derisi (prepusium)"nin penis başının alt yüzünde oluşmaması (doğuştan yarım sünnetli) 4) Ereksiyona gelince penisin aşağıya doğru kıvnlması S) Hipospadiaslı çocukların karşıya doğru işeyememeleri tersine ayaklarına doğru işemeleri. Bu durum oturarak çiş yapma mecburiyeti doğurur (Ayakta çiş yapmak yerine). 6) İdrar kanal açıklığı çok geride olanlarda erişkin yaşa kadar ameliyat edilmezlerse cinsel fonksiyon bozukluklan ortaya çıkabilir.

27.05.2007 00:09

kuranda kim konusuyor !? :-))
 
MUHAMMEDİN HİTAP ETTİĞİ AYETLER

Kuran, İslam inancına göre Allahın sözü kabul edilir. İslam inancına göre Allah, Cebrail adlı bir melek vasıtasıyla kendi sözlerini Muhammed"e iletir. Muhammed ise vahiy katipleri adı verilen kişilere "tanrı" vahiylerini yazdırtır.

Kuran"ın geneli incelendiğinde hitap dilinin "ben" veya "biz" zamiri olduğu göze çarpar. Oysa Kuran eğer tanrı sözü ise sürekli "ben" zamiri kullanılmalıydı. Örneğin ....yaptık şeklinde cümleler değil de ....yaptım şeklinde cümleler kurulmalıydı. "Biz" zamirinin kullanılması tanrının tekliği ve güçlülüğü, her şeye yeterliği, konusunda şüpheler uyandırmaktadır. Çünkü her ne kadar "biz" denilerek tanrının kendisiyle birlikte melekleri de kastettiği iddia edilse de "Melekler olmasa tanrı bunları yapamaz mıydı? Neden meleklere ihtiyaç duydu?" gibi sorular yanıtsız kalmakta, pek çok konuda olduğu gibi bu sorunun yanıtı da "tanrının takdiri" ne bırakılmaktadır.

Aslında bu makaledeki esas konumuz yukarıda ele alınandan çok daha düşündürücü: Muhammedin ağzından çıkan ayetler!

11. Hud Suresi, 2. ayet:

"Bu Kitap Allah"tan başkasına ibadet etmemeniz için indirildi. Kuşkusuz, ben size O"ndan gelen bir uyarıcı ve müjdeciyim."

Açık şekilde görülmektedir ki bu ayette konuşan Muhammeddir. Bir gaf yaparak ayeti kendi dilinden yazdırtmıştır. Bu gafı farkeden ama örtmeye çalışan kimi mealciler (Kuran"ı Türkçeye çeviren yazarlar), ayetin orijinalinde bulunmayan "de ki" sözcüğünü meale parantez içinde monte etmektedirler. Sitemizde de bulunan bir Kuran mealinde (İslami bir siteden alınmıştır) meal şu şekilde geçmektedir:

(De ki: Bu Kitap) "Allah"tan başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Şüphesiz ki ben, onun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.

Kuran meali kitaplarında parantez içinde yazılan kelimeler, "Bu sözcükler Kuranın orijinalinde yok ama biz siz daha iyi anlayasınız diye bunu yazdık" anlamına gelmektedir. Yukarıdaki mealde de ayetteki çarpıklık örtülmek istenerek orijinalde bulunmayan "de ki" sözcüğü parantez içinde eklenmiştir.

Toplam yedi ayetten ibaret olan Fatiha Suresi" de aynı mahiyettedir:

1. Rahmân ve rahîm olan Allah"ın adıyla.
2. Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah"a mahsustur.
3. O, rahmândır ve rahîmdir.
4. Ceza gününün mâlikidir.
5. (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.
6. Bize doğru yolu göster.
7. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!

Gene pek açık görülmektedir ki ayetler Allahın dilinden yazılmamıştır. Allah, siz bana böyle dua edin de dememiştir. Fatiha Suresi"nde konuşan kişi belli ki bir insandır. O halde hitapda gaf yapılarak açık verilmiştir.

Benzeri durum Zariyat Suresi" nin 50. ve 51. ayetlerinde de söz konusudur:

50-"O halde hemen Allah"a kaçın; haberiniz olsun ki, ben size ondan gelen açık bir uyarıcıyım.
51-Allah"la beraber başka bir tanrı uydurmayın; haberiniz olsun ki ben size ondan gelen açık bir uyarıcıyım.

Pek açıktır ki bu Kuran ayetlerinde konuşan Allah değil Muhammedin kendisidir.

Peki o dönemlerde bunları farkedenler yok muydu? Neden Muhammed"e inandılar?

Birincisi o dönemde okuma-yazma oranı o kadar düşüktü ki bu ayetleri inceleyeyebilecek insan sayısı çok azdı.

İkincisi, bu ve benzeri çarpıklıkları farkedip dile getirilenler kafirlikle, münafıklıkla, zındıklıkla suçlanıp aşağılanıyordu. Hatta Muhammedi sadece eleştirmekle kalan şair Ka"b Bin Eşref gibiler bile bunu canları ile ödemiştir. Dolayısıyla gerçeği söylemek çok tehlikeliydi.

Üçüncüsü, toplumsal statüsü iyi olan muhalifler "kalpleri İslama ısındırılmak" adına rüşvet verilerek susturuluyordu (bkz. Turan Dursun" un Rüşvetle Müslüman olanlar adlı makalesi).

1insanol 27.05.2007 00:55

Bilgin
 
Ister bilgin ol istersen deha
Kalbine zincir vurdurma sakin!
Birak onu! "O" gönül deryasini arasin
"O" merkeze vardiginda,
Kendini kalp edip,
sonsuz deryalara,
Kulac sallasin.
on fakülte bitirdim dersin cok güzel,
"El Alim" sifatindan söyle sen ne anlarsin?
Tek bir molekül yaratamayan sen
bilginim diye kime hava atarsin
Engel olma ruhune
birak deryaya dalsin...

"O" deryaki!
gercek A$Ka iletir
Ondan bir damla,
aksa ölü kalblere,
sahralarda,
karanfiller
ye$ertir..
“O “deryadan,
magrum kalmis insanlar
kalpazan fikirlere,
derman üretir...

_i_

1insanol 27.05.2007 01:02

Önyargisiz Batili Bilginlerden
 
Thomas Carlyle:’İnsanlar her şeyden daha fazla Muhammed’e kulak vermelidir. Diğer bütün sözler, onun karşısında boş sözlerdir.’

Prof.Dr.H. Mones:’O’nun her sözü bir vecizedir.’

Jane Pelo:’O’nun davasında heyecanı asildi.’

Aleksi Lovazon:’O Allah tarafından gönderilmiş bir hak peygamberdir.’

G’la Faytt:’Ey şanlı arap!Aşk olsun sana....Adaletin ta kendisini bulmuşsun.’

Raymons Leronge:’14 asır geçmesine rağmen Hz. Muhammed bu zamanın tek rehberi,tek hidayet resulüdür.’

Sosyolog V.D.Eratsen:’Ben şahsen Hz. Muhammed’in hayranıyım.’

Prof.Jules Masserman:’Bütün zamanların en büyük lideri Muhammed idi.’

Prof.Dr. Michael Hart:Muhammed tarihte dini ve dünyevi açılandan en üstün başarıya ulaşmış tek kişidir.’

Tolstoy: Muhammed, hürmet ve saygıya fazlasıyla lâyıktır.

Gibson: Hz. Muhammed’i sevmeyenler onu yeterince tanımayanlardır.

Dostyoyevski: Büyük İslâm Peygamberi yüce yaratıcının katına çıkıp onunla buluşmuştur. Ben Mirac’a bütün kalbimle inanıyorum.

B. Smith: Büyük liderlerin hayat ve karakterleri ile yapılan eleştiriler İslâm Peygamberi için yapılamaz.

Prens Bismark: Senin asrında yaşayamadığımdan dolayı çok üzgünüm Ey Muhammed. Kur’an Allah’ın kitabıdır. İnsanlık senin gibi bir kabiliyeti bir defa görmüş bir daha göremeyecektir. Ben senin önünde hürmet ve saygı ile eğilirim.

Geothe: Hiç kimse Muhammed’in kurallarından daha ileri bir adım atamaz. Biz Avrupa Milletleri medeni imkânlarımıza rağmen Hz. Muhammed’in son basamağına varmış olduğu merdivenin daha ilk basamağındayız. Şüphe yok ki bu yarışmada kimse onu geçemeyecektir.

Shebol: Hz. Muhammed insan olması itibari ile bütün insanlık onunla övünür. Biz Avrupa’lılar 2000 sene sonra onun kıymetine ve hakikatine yetişsek en mesut ve en bahtiyar nesiller oluruz.

Bernard Shaw: Ben bu hayret uyandırıcı insanın hayatını inceledim. Benim görüşüme göre onu insanlığın kurtarıcısı olarak tanımamız lâzımdır.

Voltaire: Türk kardeşime diyeceğim ki; senin dinin bana çok saygı değer bir din görünüyor... senin dinin çok asil.

Lamartine: İnsan büyüklüğü hangi ölçüyle ölçülürse ölçülsün acaba ondan daha büyük bir insan bulunur mu?

Knematirul: Herkesin itiraf etmekten çekindiği şeyi ben haykırıyorum. Hz. Muhammed hiç kimse ile kıyaslanamayacak kadar büyük bir devrimcidir


-----------------------------------------
Ey Labuartuarlarda hava atmaya kalkan akil !
söyle bana yoktan birseymi buldun!
Bahcemdeki bir avuc topragi;
senden daha vefakar gördüm!
En büyük evrim;
batildan arinip Hakki bulmaktir;
Zerrelerden hisse kapip, maddeye tapmamaktir;
göz kendini aynasiz göremezken,
görmüyorum demek,sacmalaktir.

1-i

1insanol 27.05.2007 01:35

Evrenin seslenisi
 
Bikmi$im

Aydin gecinen aydinlik görmemislerden;

Bikmisim, Dinsiz yasami erdem sayan berduslerden

Bikmisim, beni hoyratca kullanan $ükürsüzlerden

Bikmisim, hayvan kadar $uur tasimayan melezlerden.

Bikmi$im
Hansin, Marxin,Siyonun, Demonun Kanunlarina egilipte;
Senin kanunlarina savas acabilecegini sanan fravunlardan


Bikmisim,Kendine sürüngen kadar deger vermeyenlerden.

Benim en kücük nesneme program yüklenmis oldugunu görüpte,
Kendine bah$ edilmis aklini $eytana proglamlandiranlardan bikmisim!

Fitratlarindaki Rabbin inanc olgusunu es gecenlerden bikmisim!

Ey Rabbim´! ben senin kanunlarina biran isyan etsem, yer gök fesata ugrar,
halbuki Insan hergün sana isyan eder, yinede onlara merhamet edersin,bilirim sen zalimlere mühlet verensin
Isyan degil benim ki; merhametine hayranlik,
artik doldur vademi getir zevalimi!
Insan gecinen mahluklara ,hizmet etmekten bikmisim!

1-i

roman 27.05.2007 16:51

!!
 
Eser Karakaş

İnanç ve Kemalizm
Din, nihai analizde, bir inanç sistemi ve bu inanç sisteminin doğasının, gereklerinin, ritüellerinin, kamu düzeni, temel hak ve özgürlükler ile ciddi bir çelişme içine girmediği müddetçe, bilimsel yöntemlerle teste tabi tutulmasının bir anlamı yok; zaten inanç sistemlerinin böyle kaygıları da pek yok.

Hz. Muhammed’in Kudüs’ten miracı gerçekleştirdiğine inanırsınız ya da inanmazsınız, bu tamamen bir inanç meselesidir ve miracın bilimsel testi anlamsızdır.

Ama birileri inanç sistemleri dışında, entelektüel kökleri ve referansları tümüyle dünyevi, din dışı ya da ladini bir sistem kurmak istediklerini ya da kurduklarını iddia ediyorlarsa, bu kişi ve kurumların önerilerinin benimsenmesi ya de benimsetilmesi miraç gibi tümü ile inanç dünyasının işi olamaz, bu önerilerin bilimsel yöntemlere göre testi şarttır.

Çağımızın da kanımca en önemli bilimsel test yöntemi her önerinin yanlışlanabilir olduğunun ön kabulüdür; diğer bir ifade ile yanlışlanamayacak bir öneri bilimsel olamaz.


* * *
Bu yazımın Star gazetesinde yayınlandığı gün ise Cumhuriyet gazetesinin birinci sahifesi sanki bu yazdıklarımı teyid etmek için çıkarılmış gibiydi.

Kemalizm, benim bildiğim ya da bana öğretildiği kadarı ile, temel kalkış noktası dinsel hurafelerle mücadele kökenli bir ideoloji.

Kemalizmin bir ideoloji olmadığını söyleyen kemalistler (bu görüş kemalistler arasında çok yaygın) kanımca kemalizme büyük bir haksızlık yapıyorlar zira ideoloji demek özünde sistematik fikirler demek; kemalizm ideoloji değil demek kemalizmin sistematik bir fikirler bütünü olmadığını söylemekle eşdeğer.

Cumhuriyet gazetesinin (20 Mayıs) birinci sahifesinde bir Anıtkabir fotoğrafı mevcut ve altında da 19 Mayıs münasebetiyle Anıtkabir’i ziyaret edenlerin tişörtlerinde Atatürk’ün Damal dağına yansıyan siluetini gösteren fotoğrafların yer aldığı yazılı.

Yani, kökeninde dinsel hurafelerle mücadele olan bir ideolojinin taraftarları senenin bir gününde damal dağına sistematik olarak Ata’nın siluetinin vurduğuna inanıyorlar ve bu tişörtleri giyiyorlar. Yakında Damal Dağı eteklerinde ayin de düzenlenirse hiç şaşmayalım (hafızam yanıltmıyorsa 28 Şubat günlerinde bu da yaşandı).

Temel misyonu dinsel hurafelerle mücadele olan bir ideolojinin taraftarlarının çok eleştirdikleri türbe kültüne ne kadar yakın durdukları da hiç kuşkusuz herkesin dikkatini çekmektedir.

Kemalist ideolojiye çok yakın duran Sayın Cumhurbaşkanı Sezer de 19 Mayıs günü ziyarete gelen gençlere “Nutuk’u rehber alın” nasihatını vermiş (Cumhuriyet gazetesi, 20 mayıs 2007); eski Genelkurmay Başkanı Sayın Hilmi Özkök de canı çok sıkkın olduğu dönemlerde hep Nutuk’u okuduğunu ifade etmişti.

Tüm sorunlara reçete olarak görülen Nutuk kültünün de, kemalistlerin karışı oldukları dinsel referanslı kişi ve kurumların kitap okuma önerilerine ne kadar benzeştiği de sanırım dikkatinizden kaçmıyordur.

Sözün özü
Kemalist ideolojinin yöntemleri, kuruluş felsefesi olarak karşı olduğu dinsel referanslı sistemler ile inanılmaz bir benzeşme arz etmektedir.

Şayet Cumhuriyet, 1923’den günümüze, hurafe olarak değerlendirdiği ve karşı çıktığı değerler sisteminin karşısına yeni hurafelerle çıkmak yerine bilimsel yöntem olarak kuşkuculuğu ve yanlışlanabilirliği getirse idi, Türkiye bugün mayo reklamı yasaklama girişimleri ve muhtıralar arasına sıkışmış bir ülke olmaktan çoktan çıkmış olurdu.

YÖK Başkan Vekili Atatürk ilkelerinin özünün aydınlanma olduğunu söylüyor; öyleyse bizim aydınlanma anlayışımız Ata’nın Damal dağına yansıyan silueti ve türbe kültü.

Acaba bu topraklarda bizler çok şey mi istiyoruz?


Eser Karakaş.

Gazetem Net.

27.05.2007 20:15

hahahahahahahahahahahaaaaaaa
 
Bilindigi gibi müslümanlar yalan dolanla sahtekarlikla söhret sahibi insanlarin agzindanmis gibi islami övdürüler, hatta onlari haberleri olmadan müslüman bile yaparlar ! :-))
Mesela Neil Armstrong, Kaptan Cousteau,...
hahahahahahahahahahahahahahahahaaaa :-))

Bu acizde bir yerlerden buldugu sacma sapan seyleri buraya yazmis, ama google verdiginizde isimlerin karsiligi cikmazsa, yada o kisi dinine saglam bir hiristiyan veya yahudiyse hic sasmayin ! :-))

27.05.2007 20:21

hahahahahahahahahahahaaaaaaa
 
Son cümle:
Insan gecinen mahluklara ,hizmet etmekten bikmisim!

Iyi ! :-))
Madem biktin degermi para icin allahin lanetledigi insanlara hizmet usaklik etmek !? :-))
Iste siz busunuz !
Satilik !
Yani degerlerinizi imaninizi allahi dünya parasi icin lüks icin satiyorsunuz ! :-))

Müslümanlarmismismismismis :-))

hahahahahahahahahhahahahahahahahahahaaaa :-))

Satilmislar ordusu sizi ! :-))

hahahahahahahahahahhahahahahahaaaaaaa :-))

1insanol 27.05.2007 23:49

o.T.
 
LISANI HAL ILE EVREN SESLENIYOR BEN DEGIL..
KAINAT SESLENIYOR...
SENIN GIBI KABOLTURAKOPILONLARA HIZMET ETMEK ISTEMIYOR...

1insanol 27.05.2007 23:56

o.T.
 
ne oldu Google bilgini yoldami kaldin:-)
zavali

Git seytaniyetin sitelerindeki yoldaslarindan yardim iste, belkim onlar bahsi gecen sahsiyetlerin hayatlarini okumus olabilirler.

28.05.2007 13:27

Cok Güzeldi 1insan kardesim
 
Allah Razi olsun !..

1insanol 28.05.2007 22:53

T$K Ederim Alpi Kardes
 
Güzel Düsünen, Güzel Bakar

Ates, Pacavrayida yakar, altinida

Güzeli algilayan Ruhuna saglik

karga Le$ten, Ari Cicekten Anlar

oezsu 29.05.2007 10:02

!!!!!!
 
<a href="redirect.jsp?url=http://www.atamizindeyiz.com/01/ata10.htm" target="_blank">http://www.atamizindeyiz.com/01/ata10.htm</a>

roman 29.05.2007 19:16

Sanki İmamdı Atatürk!? bak İslami,
 
bir siteden Mustafa Kemal hakkında neler düşünülmekte. Atatürk hiç bir zaman İslam devletçisi asla olmadı o devletin bir daha kurulmaması için yapabileceği her şeyi yaptı.
İsteyen istediği gibi kullanmakta Atatürkü. O dönemini yaşadı ve ayrıldı, beni ilgilendiren bu gündür. İslam devletleri bu çağa ait devletler değildirler.

Dinin ne yönetimde, ne politikada yeri yoktur. Oluncada şu an dünyadaki İslam devletlerinin görüntüleri ortaya çıkar. Çok sevenler İslam devletlerini gidip o ülkelerde yaşasınlar, ne işleri var bu ülkelerde.!???


xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

"Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır."
Mustafa Kemal Atatürk

"Türkiye Cumhuriyetinde herkes Allah"a istediği gibi ibadet eder. Türkiye Cumhuriyetinin resmi dini yoktur. Türkiye"de bir kimsenin fikirlerini zorla başkalarına kabul ettirmeye kalkışacak kimse yoktur ve buna müsaade edilemez."
M.Kemal Atatürk

"Taassupsuzluk o kimsede vardır ki, vatandaşının veya herhangi bir insanın vicdani inanışlarına karşı hiçbir kin duymaz, bilakis hürmet eder."
M. Kemal Atatürk
( Yukardaki anlatımda dini inanışlar yerine vicdani inanışlar ifadesinin yer almasına dikkat edilmelidir. )

"Bizi yanlış yola sevkeden habisler, biliniz ki çok kere din perdesine bürünmüşlerdir."
M. Kemal Atatürk

Atatürk ve İslam


--------------------------------------------------------------------------------

Atatürk"ün İslam Dini hakkındaki gerçek düşüncelerine geçmeden önce bilmek gerekir ki, bugüne kalmış yüzlerce fotografı vardır ancak içlerinde namaz kılarken çekilmiş tek bir fotograf karesi yoktur ve öldüğünde cenaze namazı kılınmamış, kardeşinin son anda isteği üzerine kısa bir dua okunarak, Dolmabahçe Sarayı bahçesinde bir tören yapılmıştır..Cenazesi herhangi bir camiden kalkmamıştır..

Halk önünde yapılan konuşmalarında, İslam"a karşı bir görüş belirtmediği gibi, Atatürk, 7 Şubat 1923 tarihinde, Balıkesir"deki Paşa Camii"nde verdigi hutbede, Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmistir. şeklinde konuşmuştur.. Burada unutmamalıdır ki, Napolyon gibi bir imparator dahi, Mısır seferi sırasında, Mısırlılara kendisinin de bir Müslüman olduğunu söylemiştir.. Atatürk"de aynı şekilde, uygulamak istediği siyaset icabı, halk önünde İslam"a karşı bir konuşma yapmamayı uygun görmüştür. Ancak, kendi öz düşüncelerine baktığımızda, İslam hakkındaki görüşlerinin Müslümanlar tarafından pek kabul edilebilir nitelikte olmadığı açıkça görülür.
Türkiye"nin geleceğine yönelik aldığı bütün kararlarda, dehası tartışılmaz olan ulu önderin ilkelerini savunan her Türk"ün, O"nun, İslam Dini hakkındaki gerçek düşüncelerini de çok dikkatli bir şekilde okuyup anlaması gerekir.
Atatürk diyor ki,

1-) Muhammed’in peygamberlik vazifesinin nasıl başladığını izah etmek en nazik ve en müşkül meseledir. Muhammed’in bir melek ve Allah ile hakikaten konuşmuş olduğu kanaatinde bulunanlar olduğu gibi, Muhammed’in isteyerek böyle söylediğini ileri sürenler de olmuştur. Bu faraziyeleri bir tarafa bırakmak ve meseleyi ilmi ve mantık çerçevesi içinde mutalaa etmek daha doğru olur.

2-) Din birliğinin’de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır. Fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz.

3-) Türk’ler Arap"ların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve nede Mısırlıların vesairenin Türk"lerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir şekilde tesir etmedi.. Bilakis, Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti, milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu.

4-) Bu pek tabii idi çünkü Muhammed’in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir Arab milliyeti siyasetine muncer oluyordu. Bu Arab fikri, ümmet kelimesi ile ifade olundu. Muhammed’in dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa, hayatlarını Allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasretmeğe mecburdurlar. Bununla beraber, Allah’a kendi milli lisanında değil, Allah’ın Arab kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe, Allah’a ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyet karşısında Türk milleti bir çok asırlar ne yaptığını ne yapacağını bilmeksizin adeta bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kuran’ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler..

5-) Başlarına geçebilmiş olan haris serdarlar, Türk milletince karışık cahil hocalar ağzıyla ateş ve azap ile müthiş bir muamma halinde kalan dini hırs ve siyasetlerine alet ittihaz ettiler. Bir taraftan Arapları zorla emirleri altına aldılar, bir taraftan Avrupa’da Allah kelimesinin ilası parulası altında, ve milliyetlerine ilişmeyi düşünmediler. Ne onları ümmet yaptılar, ne onlarla birleşerek bir kuvvetli millet yaptılar. Mısır’da belirsiz bir adamı halifedir diye yok ettiler, hırkasıdır diye bir palaspareyi hilafet alameti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular, halife oldular.

6- Kah şarka, kah garba veya her tarafa birden saldıra saldıra Türk milletini topraklarını menfaatlerini benliğini unutturacak, Allah’a mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. Milli duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler his olunmaya başlayınca, asıl hakiki saadete öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaad ve temin eden dini akide ve dini his, millet uyandığı zaman onun şu acı hakikati görmesine mani olamadı. Bu feci manzara karşısında kalanlara, kendilerinden evvel ölenlerin, ahiretteki saadetlerini düşünerek veya bir an evvel ölüm niyaz ederek ahiret hayatina kavuşmak telkin eden din hissi, dünyanın acısı duyulan tokatıyla derhal Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti. Türk vicdanı umumisi derhal yüzlerce asırlık kudret ve kusayısiyle büyük heyecanlarla çarpışıyordu.. Ne oldu..? Türk’ün milli hissi artık ocağında ateşlenmişti. Artık Türk cenneti değil, eski hakiki büyük cedlerinin mukaddes miraslarının son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. İşte dinin, din hissinin Türk milliyetinde bıraktığı hatıra..

Gene Atatürk"le ilgili aşağıdaki kaynaklara baktığımızda, Atatürk"ün gerçekte İslam"ı hiç benimsemeyen yaklaşımlarını görebiliriz.

1- Atatürk"ün emriyle liselerde okutulan Tarih Kitabı (1931) II. cilt, "Kur"an ve Vahiy": "Muhammed"in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kur"an denir..... İslam ananesinde bu ayetlerin Muhammed"e Cebrail adında bir melek vasıtasıyla Allah tarafından vahiy, yani ilham edildiği kabul olunur.
Tarihi nokta-ı nazardan da mütalaa edildiği zaman görülüyor ki; Muhammed birdenbire Allah"ın Resulüyüm diyerek ortaya çıkmamıştır. O, Arapların ahlak ve adetlerinin pek fena ve iptidai ve islaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları islah için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur....."

2- Atatürk"ün El Yazmaları ( Medeni Bilgiler Afet İnan):
"Gerçekte dinleri konusunda halkın hiçbir fikri yoktur; din dediği şey, bilinmeyen inanç dizgelerine ve gizle karışık emellere kör bağlılıktan başka birşey değildir.....
Tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin yardımıyla, utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur.


""Tüm dönemlerde toplumun kutsallaştırdığı boş düşüncelerden tehlikesizce sıyrılmak imkansızdır."

3- Kralların ve Padişahların istibdadına, dinler mesnet olmuştur.
Medeni Bilgiler Syf. 30

4- Kuvvetinin ve selahiyetinin Allah"tan geldiğini ve yalnız ona karşı, ahırette, hesap verebileceğini farzeden ve devleti, memleketi mevrus bir malikane kabul eyliyen bir hükümdar, hertürlü kayıttan kendini verasete görür.
Medeni Bilgiler Syf. 33


Radikal İslami Düşünce"nin Atatürk Hakkındaki Düşünceleri

Türkiye"de özellikle tartışma konusu olan meselelerden birisi de M. Kemal"in kimliğidir.
Çeşitli çevreler, bu konuda farklı düşünürler. Rejim de M. Kemal"in söylediği sözleri bir idare düstûru olarak kullanmaktadır.
M. Kemal ve avanesi, belli zaman Müslüman görünmüşler ve Müslümanları avutmuşlardırsa da, zaman zaman dinsiz ilkelerini göstermişlerdir. İslam"a karşı savas açmada gecikmemişlerdir.
Bu hususta Cafer Tayyar Paşa şunları söyler:
"Bu adamlar, iktidarı ellerine geçirmisler ve diledikleri gibi herseyi yapma sevdasına düşmüşlerdi. Ne yapacaklarını da doğru dürüst bilmiyorlardı. Kimisi komünist olma, kimisi dindar olma peşinde, kimisi de bilmem ne. Sonunda tabii bu güçlü grup laiklik namı altında din
düşmanlığına ve diktatörlüğe yürüdü." (1)
Durum böyleydi. Ama asıl amaç dinsizlikti! Çünkü M. Kemal tam anlamıyla dinsiz, Kur"an"a ve Hz. Peygamber (s.a.v.)"e Mekke müşriklerinin yaptıkları iftiraları atmaktan çekinmeyen bir kafirdi. Aşağıda bunların örneklerini göreceksiniz.
1- M. Kemal Allah"a inanmaz:
M.Kemal, dünyayı ve insanları yaratanın Allah değil, tabiat olduğunu iddia eder ve der ki, Natür ( Tabiat ) insanları türetti, onları kendisine taptırdı da.. (2)
M. Kemal yine bu fikrini pekiştirir ve materyalist batı felsefecileri gibi, "İnsanlar bu manada hürriyete hiç bir zaman sahip olmamışlardır ve olamazlar. Çünkü, malumdur ki, insan tabiatın mahlukudur." (3)
"Tabiatın ve tarihin mahsulü olan bir milletin fertleri daima bu hakikatle karşı karşıya bulunur ve ona hürmet eder." (4)
Allah korkusunu hiçe sayar ve bu konuda şöyle der:
"Ibtidaî insan kümelerinde ata korkusu ve nihayet büyük kabile ve kavimlerde ata korkusu yerine kâim olan Allah korkusu insanların kafalarında ve hareketlerinde hesapsız memnular yaratmıştır!"
Allah"ı değil de tabiatı büyük görür:
"Tabiatın herşeyden büyük ve herşey olduğu anlaşıldıkça tabiatın çocuğu olan insan kendinin de büyüklüğünü ve haysiyetini anlamaya başladı." (5)
Böylelikle M. Kemal Allah"ın yaratıcılığını inkâr etmekte ve ateistler gibi düşünmekte. İnsanı tabiatın yarattığını tereddüt etmeden söylemektedir.

2- Hz. Muhammed (s.a.v.) Hakkındaki Görüşleri:
M. Kemal, Allah"ın yaratıcılığını kabul etmedikten sonra tabii ki, Hz. Peygamber"in peygamberliğini hiç kabul etmez.
Hatta Mustafa Kemal Hz. Muhammed (s.a.v.)"ı yalancılıkla itham eder:
"Muhammed, Mekke"de müşriklik muhitinde ve tesirinde büyümüş olmasına rağmen, dinî meseleler ve dinî düşünceler, pek derin bir surette, zihnini işgal ediyordu. Muhammed, 40 yaşına geldiği zaman, vatandaşlarını kendinin bulduğu ve doğru olduğuna inandığı yeni bir dine davete başladı. Muhammed"in davet ettiği bu dine, o zamanın Hanif"lerine imtisalen İbrahim Dini, yahud inkiyad manasina ifade eden "İslam" denilmiştir!"
Mustafa Kemal aynı Mekke müşriklerinin dediğini diyerek Kur"an Muhammed"in sözüdür demiştir.
Aynı müşrikler gibi Hz. Muhammed (s.a.v.)"ı cinli olarak gösteriyordu:
"Tarihi nokta-ı nazardan da müteala edildiği zaman görülüyor ki, Muhammed, birden bire Allah"ın Resulü"yüm diyerek ortaya çıkmamıştır. O, Arap"larin ahlak ve adetlerinin pek fena ve pek ibtidaî ve islaha muhtaç olduğunu anlamış, bunların islahı için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisine vahiy ve ilham fikri doğmuştur."
Devamla Hz. Peygamber (s.a.v)"ı cinli olarak görür ve cinlerden ilham aldığını söyler:
"Vahiy, ilham fikri Muhammed"den evvel de Arap"lar, şairlerin akıl erdiremedikleri kuvvetlerden ilham aldıklarına inanırlardı. Bu kuvvetler Arap"lar için cinlerdi. Cinlerin güya kahinlere gaibten
haber vermek kudretini ilham etmek kudretini ilham ederlerdi. Bu nev"i itikadlar Arabistan"da her zaman o kadar canlı ve derin olmuştur ki, Muhammed dahil cinlerin vücuduna samimi olarak
inanmışlardı. O hakikaten cinlerin şairlere şiir ilham ettiğine kâni idi. Arap"lar şairleri bir kahin gibi telakki ederlerdi. Muhammed"in Musa, İsa dinlerine dair öğrendikleri de kendisinde bu itikadi kuvvetlendirmiştir. Bu peygamberlerde melek telakkisi vardı. Dinler nazarında cinler kötü olduğundan peygamberler onlardan mülhem olamazlardı. Muhammed de diğer peygamberler gibi kendisine ilham eden kuvvetin insanları iğfal eden bir kuvvet olmayıp onları hayır ve saadete irşad eden ilahî bir kuvvet olduğuna samimi olarak inandı." (6)
M. Kemal, ilk inen ayetler belli olduğu halde bunları inkâr etmektedir:
"Muhammed"in peygamberliğinin başlangıcına dair birçok rivayetler vardir. Bunlara pek çok efsaneler karışmıştır. Hakikatte Peygamber"in ilk söylediği Kur"an ayetlerinin ne olduğu kati surette mâlum değildir.
Muhammed, uzun bir devirdeki tefekkürlerin mahsulü olan ayetleri lüzum ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu. Bununla beraber kendisini tahrik eden kuvvetin tabiat fevkinde bir mevcudiyet olduğuna samimi surette kani idi. Muhammed"i harekete getiren ilk âmil, bu samimi heyecanlar olmuştur. Muhammed, bidayete irticalen dini hitabette bulunan bir vaiz oldu. Vaizlikten Nebi"liğe, Nebi"likten nihayet Allah"in Resulü haline geçti." (7)
Bununla da kalmayıp Kur"an hükümlerinin geçici olduğunu iddia eder. Halbuki Kur"an ve hükümleri ebediyyen kalıcıdır ve geçerlidir. O bunu inkâr ederek, "Hukukî hükümler zaman ve
mekân içinde içtimaî heyetlerin uğradıkları değişiklere göre değişegeldiğinden on dört asır evvelki zaman ve mekânın ihtiyacına göre lüzumlu ve kafi görülmüş olan esaslar yerine
bugün birçok mütenevvi kanunlar ve usuller konulmak zarureti görülmüştür. Bunlar dahi ebedî olmayıp zamanla değişmeye mahkûmdurlar." (8)
Mustafa Kemal İslam"ın ilme mani ve fene aykırı olduğunu söyler, bu fikri savunurdu:
"Tarihe ait mâlumata gelince: Yeni fenler sayesinde meydana çıkarılan hakikatler en yakın tarih bilgilerini bile temellerinden sarsmaktadır." (9)
Hz. Muhammed (s.a.v.)"ı sorumsuz, kendi kafasına göre hareket eden bir kimse olarak niteleyerek Yüce Peygamber"e iftira atar:
"Muhammed, gerek dinî meselelerde, gerekse içtimaî hususlarda bir islah yapmak lazım geldiği zaman kendini hiçbirseyle bağlı görmemiştir." (10)

3- Sahabe Hakkındaki Görüşleri:
M. Kemal, Hz. Muhammed (s.a.v.)"in ashabı hakkında da kötü konuşmaktan bir adım geri durmaz. Peygamber (s.a.v.), "Ashabım yıldızlar gibidir!" dediği halde M. Kemal onlari "alık", yani aptal olarak görür:
"Muhammed"in ölümünden Ebu Bekir"in ölümüne kadar geçen kısa bir müddet zarfında bunlardan hiçbiri mevcudiyetini ihsas edemedi: Bunlar tamamen alıklaşmışlardı !" (11)
Sahabe-i Kiram"ı menfaatçi ve hırs düşkünü olarak nitelendirir:
"Ne kadar ibrete sayan bir vakiyettir ki, daha Muhammed"in öldüğü anda bütün eski nifaklar, ihtiraslar, hirîicaklar zincirden boşandılar. O derece ki, hakkında korku ve hürmet beslenen
Peygamber"in ılık cesedi, son nefesini verdiği basit odada unutulmuş ve ihmal edilmişti." (12)

Müseyleme"yi, yani peygamberlik iddiasında bulunan kişiyi haklı görür ve sahabenin onları yok ettiğini söyler:
"Müseyleme, taraftarlarının şarap içmelerine müsaade gösterdi. Müseyleme"ye imtisal eden başka adaklar olmuştur. Müseyleme, başlangıçta muvaffak olur gibi oldu. Müseyleme, Muhammed"e gönderdiği mektupta, Arap"lar üzerinde hüküm ve nüfuzun paylaşılmasını teklif etti. Hakikatte Müseyleme de kıymetsiz sayılmayacak ahlakî ve dinî mezhep İslamiyyet seviyesinden pek aşağı değildi. Nihayet Müseyleme ve onun gibiler birer suretle bertaraf edilmişlerdir." (13)

4- Ahireti Kabul Etmez:
M. Kemal, imanın şartlarından birisi olan ahirete, hesap çekilmeye inanmaz, "Millî duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler his olunmaya başlayınca asıl hakiki saadete öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaad ve temin eden dinî akide ve dinî his, millet uyandığı zaman onun şu acı gerçeği görmesine mani olamadı." Devamla: "Artık Türk, cenneti değil, eski hakiki, büyük Türk cedlerini mukaddes miraslarının son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. Türk milleti, millî hissi, dinî hisle değil, fakat insanî hisle yan yana düşünmekten zevk alır." (14)

5- Hafızlık Hususundaki Görüşü:
Hafızlık için, yani Kur"an"ı ezberleyenleri deli olarak görür, "Kur"an"ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler!" der.

6- Kaza Kader Hakkında:
M. Kemal kaza ve kaderi kabul etmez. Bunları Arabî terimler olarak kabul eder:
"Kaza ve kader, talih ve tesadüf tâbirleri Arapça"dır; Türk"leri âlakadar etmez." (16)

7- İmam Nikâhını Kabul Etmez:
M. Kemal dinî nikâhı kabul etmez. Yani İslam"ın emri olan nikâhı kerih görür ve dinî nikâhın kıyılmasını kabul etmez. Bu sözü M. Kemal"in evleneceği Nazmiye Hanım söylemiştir. M. Kemal, "Ben prensiplere bağlı bir adamım. Nikâhimızı imam değil de sefir bey kıyacaktır!" dedi. (17)

8- Duaya İnanmaz:
"Allahü Teala dua ediniz, ben de duanıza katılayım!" buyurduğu halde, M. Kemal duayı kabul etmez ve inanmaz. Ali Kılıç (bu adam meşhur Ali"lerden birisidir. İstiklâl Mahkeme"leri savcısıdır. Merhamet nedir bilmez) anlatıyor:
"Meclise geldik. Bir de müezzin geldi. Müezzin ezan okudu. Meclis kapısından içeri girdiğimiz zaman Atatürk"ün önüne sırmalı elbiseler giyinmis bir imam dikildi. Atatürk ne istediğini sordu. İmam ellerini kaldırarak, "Dua etmeden girilmez!" dedi. Atatürk, "Bu yurt Mehmed"ciğin süngüsü ile kurtarıldı ve bu meclis onun gayretiyle kuruldu. Yoksa senin duanla degil! Çekil oradan!" dedi ve imamı eliyle iterek meclise girdi." (18)
Aynı Atatürk yanına hocaları alıp dualarla meclisi açmıştı. Ama artık emeline ulaşmıştı. Kendisi tam bir dinsiz, faşist bir diktatördü. Bu durum ilkokul kitaplarına bile geçmistir. Ufacık yavrulara dinsizlik öğretilmektedir. Devletin dinsiz olduğu aşılanmaktadır. İlkokul kitaplarında "Atatürk, devletin dini olamaz ilkesini getirmiştir!" ibaresi yazılıdır. (19)
Bu durum karşısında bu adama nasıl Müslüman denilir ve müslüman milleti kurtardı diye söylenebilir?!.
9- Kâbe Hakkındaki Görüşleri:
M. Kemal Kâbe"nin ne zaman yapıldığı ve kimin yaptığı hususunda Kur"an"da ayetler var iken onları kabul etmez ve ne zaman yapıldığı ve kim tarafından yapıldığı belli değil der. Müşriklerin, batılıların, haçlı ordularının ve dünyada kimsenin söyliyemediği, yapmadığı veya yapamadığı hakareti yapmıştır. M. Kemal Kâbe hakında şunları söyler:
"Kâbe, mikab, yani tavla zarı şeklinde demektir. Fil-hakika, Kâbe zar şeklinde, insan boyunda dört duvardan ibaretti; duvarlar harçsız, adi taştan yapılmıştı. Binanın çatısı da yoktu; dört
köşesinde dört taş vardı; bunların en meşhuru Hacer-i Esved denilen bir kara taştı. Kâbe çok eskidir. Ne vakit ve kimler tarafından yapıldığı bilinmiyor. Arab ananesi, Kâbe"nin insanı
İbrahim Peygamber"e atfetmektedir. Bu mukaddes kara taş ananesi, aynen Frik"lerde de vardı. Frik"ler mukaddes sayarak ihtiram ve ibadet ettikleri kara taş, bugünkü Afyonkarahisar şimalinde, kadim Pessinüs şehrinde bulunuyordu.
Bunun kudsiyeti ananesi, bu şehrin Romalı"lar tarafından zabtına kadar devam etmişti. Demek ki, Kâbe"nin bir köşesindeki kara taşın kudsiyet almasından, ziyaret ve tavaf edilmesinden çok evvel, Frik"ler de kara taşın mâbed ve ziyaretgâh esası olması adeti teessüs eylemiş bulunuyordu. Kâbe, bidayette mahalli bir mâbed iken, Mekke ahalisi burasını bir millî mâbed derecesine yükseltmişlerdi. Mekke"liler, Arap"ları kendi mâbedlerine celp edebilmek için, Arap yarımadasının muhtelif yerlerinde mâbud tanılan 360 putu Kâbe"de yerleştirmişlerdi. Kâbe"nin kudsiyetini, Yahudi ananelerine de rabt etmişlerdi. Bu uydurmalara göre, İbrahim, karısı Hacer ile oğlu İsmail"i buraya getirmişti; Zemzem de onlar için fışkırmıştı; İbrahim, oğlu İsmail ile birlikte Kâbe"yi bina etmişlerdi. Cebrail kendilerine o zaman beyaz ve mücella olan Hacer-i Esved"i getirmişti; bu taş sonradan günahkârların ellerine sürmelerinden dolayı kararmıştı. Bunların hepsi bit-tabi sonradan uydurulmuş masallardır."
Kur"an"da bu konu açıkça bellidir. Ama M. Kemal Kur"an"a inanmaz ki, kabul etsin!..
M. Kemal hacc için de ağza alınmayacak sözleri sarf etmekten çekinmez ve şöyle der:
"(...) Mekke zabt olunduktan ve Kâbe"deki putları parçalandıktan sonra da yıllık haccın müşrikler tarafından da eski müşriklik âdetleri dairesinde yapılmasına müsaade olundu. Onun için, müslümanlarla müşrikler aynı zamanda hacc ve aynı şenliklere iştirak ederlerdi. Bundan anlıyoruz ki, o zaman hacc, dinî maksatla yapılan ve her yıl kurulan büyük bir ictimadan ziyade her yıl kurulan büyük bir panayırdı."

Kaynaklar:
(1) Teklif Dergisi, Sayı 6
(2) Atatürk"ten Düşünceler, Derleyen: Prof. Enver Ziya Karal
(3) Prof. Afet Inan, Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk"ün Elyazıları.
(4) A.g.e.
(5) A.g.e.
(6) Tarih, c. 2, Orta Zamanlar, Devlet Matbaası, Ist., 1931
(7) A.g.e.
(8) A.g.e.
(9) A.g.e.
(10) A.g.e.
(11) A.g.e.
(12) A.g.e.
(13) A.g.e.
(14) Prof. Afet Inan, Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk"ün Elyazıları.
(15) A.g.e.
(16) Prof. İlhan Arsel, Teokratik Devlet Anlayışından Laik Devlet Anlayışına.
(17) Hürriyet Gazetesi, Atatürk"ün Gönlündeki Kadın, 8 Mayıs 1988
(18) Kemal Arıburnu, Atatürk"ten Anekdotlar-Anılar
(19) İlkokul 5. sınıf, Din Kültürü ve Ahlak Dersi, sf. 85
(20) Tarih, c. 2, Orta Zamanlar, Devlet Matbaası, İst. 1931

29.05.2007 22:58

Senin Hayatin Palavra :o)
 
Bismillahirrahmânirrahîm
1,2.

Elif Lâm Râ.1 Bu Kur’an; âyetleri, hüküm ve hikmet sahibi (bulunan ve her şeyden) hakkıyla haberdar olan Allah tarafından muhkem (eksiksiz, sağlam ve açık) kılınmış, sonra da Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayrı ayrı açıklanmış bir kitaptır. (De ki:) “Şüphesiz ben size O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.”
3.

Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O’na tövbe edin ki sizi belirlenmiş bir süreye (ömrünüzün sonuna) kadar güzel bir şekilde yararlandırsın ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.
4.

Dönüşünüz ancak Allah’adır. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. ( Hud )

" De ki " Ne anlama Geliyor ?..
Ayrica Bütün Kuran Hz. Muhammed in Hitabi ile Insanliga iletilmistir. :o)

Neden Bu kadar Salaksin sen ?..

:o)

29.05.2007 23:11

Kuran Hz. Muhammed in sözü mü ?
 
Andolsun Biz Kuran"ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık... (Kamer Suresi, 22)

Kuran"da bu kadar kolay anlaşılır bir üslup olmasına rağmen, hiçbir yönden Kuran"ın taklidi mümkün olmamıştır. Allah"ın Kuran"ın benzersizliğine dikkat çektiği ayetlerden bir kısmı şöyledir:

Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur"an)"den şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah"tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın. (Bakara Suresi, 23)

Yoksa: "Bunu kendisi yalan olarak uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Bunun benzeri olan bir sûre getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah"tan başka çağırabildiklerinizi çağırın." (Yunus Suresi, 38)

Kuran"ın mucize kelimesi ile nitelendirilmesinin sebeplerinden biri, yukarıdaki ayetlerde vurgulandığı gibi insan çabası ile bir benzerinin yazılamamasından kaynaklanır. İşte bu imkansızlık ne kadar büyük olursa, mucize de o denli büyüktür. Dolayısıyla Kuran"ın üslubunun yüzyıllardır milyarlarca insan arasından, tek bir kişi tarafından bile taklit edilemez oluşu, mucizevi yönünün ispatlarından biridir. F. F. Arbuthnot, The Construction of the Bible and the Koran (İncil ve Kuran"ın Yapısı) adlı kitabında, Kuran hakkında şu yorumda bulunmuştur:

Edebi bakış açısıyla değerlendirildiğinde, Kuran yarı şiirsel yarı düz yazı olarak yazılmış en saf Arapçaya örnektir. Dilbilimcilerin bazı durumlarda Kuran"da kullanılan belirli kalıp ve ifadelerle uyuşacak kurallar kullandıkları ve Kuran"a eş bir çalışma üretmek için birçok denemede bulunmalarına rağmen, henüz hiçbirinin bu konuda başarılı olmadıkları bildirilmiştir.256

Kuran"ın anlatımında kullanılan kelimeler hem anlam bakımından, hem de üslubun akıcılığı ve etkisi bakımından son derece özeldir. Ancak Kuran"ın Allah"ın emir ve yasaklarını bildirdiği kutsal bir kitap olduğuna iman etmek istemeyenler, çeşitli bahaneler öne sürerek inkara yönelmişlerdir. Allah iman etmeyenlerin Kuran hakkındaki nitelemelerine karşı aşağıdaki ayetlerde şöyle bildirir:

Biz ona (peygambere) şiir öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap), yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kuran"dır. (Kuran,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kafirlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir). (Yasin Suresi, 69-70)


Kuran"ı taklit edilemez yapan unsurlardan bir diğeri de, Kuran"ın edebi yapısından kaynaklanır. Kuran Arapça olmasına rağmen, Arap edebiyatında kullanılan kalıplardan hiçbiriyle benzerlik taşımaz.

Kuran"daki kafiye sistemine "seci" denilir ve dilbilimciler Kuran"daki bu kafiye kullanımını da mucize olarak ifade etmektedirler. Ünlü İngiliz bilim adamı Prof. Adel M. A. Abbas, Kuran"ın dilbilim açısından bir mucize olduğunu ispatlamak üzere hazırladığı Science Miracles (Bilimsel Mucizeler) adlı kitabında, Kuran"da kullanılan harfleri, kafiye sistemini grafik ve şemalar aracılığıyla kapsamlı olarak incelemiştir. Bu kitapta Kuran"daki kafiye sistemi ile ilgili oldukça dikkat çekici tespitlerde bulunmuştur.

Bilindiği, gibi Kuran"da, 29 sure 1 ya da 1"den fazla sembolik harfle başlar. "Mukatta harfleri" olarak bilinen bu harfler, aynı zamanda başlangıç harfleri olarak da adlandırılırlar. Arapçadaki 29 harften 14 tanesi, mukatta harflerini oluşturur: Ayn, Sin, Kaf, Nun, Ra, Ya, Ta, Ha, Elif, Lam, Mim, He, Sad, Kef.

Bu harflerden "Nun" harfinin Ka lem Suresi"ndeki kullanımına bakıldığında, ayetlerin %88.8"inde "Nun" harfi ile kafiye olduğu görülür. Şuara Suresi"nin %84.6"sı, Neml Suresi"nin %90.32"si, Kasas Suresi"nin %92.05"i "Nun" harfi ile kafiyelenmiştir.

Kuran"ın tamamı göz önünde bulundurulduğunda ise, %50,08"inde "Nun" harfi ile kafiye yapıldığı görülür. Diğer bir deyişle Kuran"daki ayetlerin yarısından fazlası "Nun" harfi ile biter. Aynı uzunluktaki hiçbir edebi çalışmada, metnin yarısından fazlasında tek ses ile kafiye yapılması mümkün olmamıştır. Bu sadece Arapça için değil, tüm diller için geçerlidir.

Kuran"ın kafiye açısından genel incelemesi yapıldığında ise, kafiyelerin yaklaşık %80"inin Elif, Mim, Ya ve Nun harfleri tarafından oluşturulan üç sesten (n, m, a) oluştuğu görülür. 257 "Nun" harfinin dışında, ayetlerin %30"u "Mim", "Elif" ya da "Ya" ile kafiyelidir.


İki yüz-üç yüz satırlık bir şiirde, kafiyenin iki üç sesle oluşturulması bu esere başyapıt denecek kadar önemli bir özellik kazandırabilir. Ancak Kuran"ın uzunluğu, içerdiği bilgiler ve hikmetli anlatım göz önünde bulundurulduğunda, bu tür bir kafiye kullanım şeklinin ne denli olağanüstü bir durum olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü Kuran insanlara rehber olan imani bir kitap olarak, tüm edebi üstünlüklerinin, sosyal ve psikolojik konularının yanı sıra, fiziki bilimlerle ilgili birçok konuyu da içerir. Dolayısıyla böylesine çeşitli ve ilmi konuları içeren Kuran"da, bu kadar az sesle kafiye sağlanması insan çabasıyla gerçekleştirilemeyecek bir durumdur. Bu bakımdan Arap dili uzmanları Kuran"ı "kesinlikle taklit edilemez" olarak tanımlamaktadırlar.

Kafiye sistemini Görmek icin:

<a href="redirect.jsp?url=http://kuranmucizeleri.com/edebi01.html" target="_blank">http://kuranmucizeleri.com/edebi01.html</a>

29.05.2007 23:16

Simdi Melaikelerin CYBER i anlamli bir
 
aciklama yapmak Zorundadir !...
Yapamaz ise Yine rezil olacaktir. Ve Gayet tabii Bilmedigi bir Halay da Tepinip cirkinligini Sürdürecektir.

Ne Kötüdür Cahil olmak..

Hele Bir de Sonra dan Aptallik eklenirse bu cehalete :o)

Gülmekten Katilir insan..

:o)

1insanol 30.05.2007 16:05

İstanbul’un Fethi’nin düşünd
 
İstanbul’un Fethi’nin düşündürdükleri

Dün İstanbul’un Fethi’nin 554’üncü yıldönümünü kutladık. Milletçe daha nicelerini kutlamamızı Cenab-ı Haktan dilerim.

İstanbul’un Sultan 2. Mehmet tarafından Fethi, dünyada ve insanlık tarihinde bir çok ilklere başlangıç olmuştur.

Bu Fetih, Türk zekasının, cesaretinin, fen ve teknolojisinin, bilim ve ilim sevdasının, hakseverlik, adalet ve merhametinin zirvelerinin yaşanması ile gerçekleşebilmiştir.

Bu vurdulu kırdılı bir kovboy oyunu değildir. Bu zulme karşı asil bir davranıştır, dikiliştir..

Fetihle birlikte ayrı din ve ırktan olanlar, başka dilleri konuşanların; bir arada ve sulh içinde yaşayabileceği bütün dünyaya ispatlanmıştır.

Fetihte esir düşüp başka ülkelere gitmek isteyenlerden, verecek kurtuluş akçe parası olmayan fakirlerin kurtuluş akçesini Fatih Sultan Mehmet kendi cebinden vermiştir.

Fatih’ten önce 28 defa muhasara geçiren İstanbul yanıp yıkılmış ama teslim alınamamıştır.
29’uncu muhasara Fatih’in emrinde Türkler tarafından gerçekleştirildi ve Fetholdu.

Fatih bir muhtemel savaşta lojistik faktörlerin ne kadar etkili olduğunu Rumeli Hisarını yaparak; yani Bizans’ın ikmal yollarını keserek göstermiştir.

Dünyada o gün için emsali bulunmayan Şahi toplarını döktürerek; kesin silah üstünlüğünü sağladı. Topların atıştan sonra daha çabuk ve güvenli soğumaları için, zeytin yağı ile yağlanmasını keşfederek, motor ve aksamının yağlanması işini bulup insanlığa hediye etmiştir.

Galata tepelerinden İstanbul tarafına Top mermisi atabilmek için, dik mermi yollu bir silah yani Havanı, Fatih keşfetmiştir.

Haliç’in üzerine bir yüzer köprü kurdurmuştur. 2’nci asırda bu yüzer köprülere askeri makamlarca ne kadar ihtiyaç duyulduğunu strateji uzmanları bildiriyor.

İstanbul’a bolca su getirterek, suyun insan hayatındaki önemini herkese göstermiştir.

Bir Rum mimara Fatih camiini inşa ettirerek, dindeki anlayış ve hoşgörüsünü göstermiştir.

O Rum hainlik ettiğinde cezalandırmış sonra da; Sultan Mehmet bu Rum karşısında yargılanmıştır.
Muhasara öncesi Galata bölgesindeki Cenevizlilerle, saldırmazlık ve dostluk anlaşması imzalamıştır. 29 Mayıs günü İstanbul düştüğünde, İstanbul surlarında bir çok Ceneviz askerinin ölüsüne rastlandı. Bu da, anlaşmaya rağmen Cenevizlilerin, Bizans’ın safında Türklere karşı savaştıklarını göstermektedir. Buna rağmen Fatih onları bırakın öldürmeyi, en küçük bir cezaya bile çarptırmadı. Kiliselerini açık tuttu.
Ayasofya ve diğer 20 kiliseyi, oralarda ibadet eden ve fakat yurt dışına gitmek isteyen Rumların rızalarını alarak camiye çevirdi.

Kendi kesesinden yaptırdığı Fatih’teki Sahnı Seman medresesine, arada bir ziyaret yapabilmek ve kendine bir oda tahsisi için, ilmi yeterlilik sınavına girip kazandı Medreseye ancak o zaman ziyaretçi olarak kabul edilebildi.

Bu bize şimdiki hayatımızda biraz tuhaf gelebilir. Şimdi bazı makam sahiplerinin bırakın kendisinin gitmesini, hamil-i kart yakınimdir yazılı kartvizitle, kimlere ne kapıların açıldığını hepimiz bilmekteyiz.
Adil, bilgili ve cesur idareciler milletlerini refaha erdirmişlerdir.

<a href="redirect.jsp?url=http://www.turkiyegazetesi.com.tr/makaledetay.aspx?id=331645" target="_blank">http://www.turkiyegazetesi.com.tr/makaledetay.aspx?id=331645</a>

30.05.2007 17:36

Der alevitische Islam
 
Eine kommentierte Powerpointpräsentation über den alevitischen Islam (147 MB).

<a href="redirect.jsp?url=http://www.megaupload.com/?d=I7UHFAFR

Herausgeber:

Volkshochschule" target="_blank">http://www.megaupload.com/?d=I7UHFAFR

Herausgeber:

Volkshochschule</a> der Stadt Duisburg, Fachbereich interkulturelle Bildung

voli 31.05.2007 10:38

link ist tot!!! o.T.
 
ohne Text

31.05.2007 11:35

nein ist er nicht
 
<a href="redirect.jsp?url=http://www.megaupload.com/?d=I7UHFAFR" target="_blank">http://www.megaupload.com/?d=I7UHFAFR</a>

31.05.2007 11:36

manchmal kommt es vor, dass
 
gemeldet wird, dass der link nicht verfügbar ist. nach einem zweiten klick gehts meistens.

drspiele 02.06.2007 19:46

Erdogan ein islamistischer Frauenfeind ?
 
<a href="redirect.jsp?url=http://www.welt.de/welt_print/article913930/Tuerkische_Regierungspartei_draengt_Frauen_aus_der _Verwaltung.html
" target="_blank">http://www.welt.de/welt_print/article913930/Tuerkische_Regierungspartei_draengt_Frauen_aus_der _Verwaltung.html
</a>

benekalice 03.06.2007 09:16

Die wahren Gesichter...
 
..können nicht mehr verleumdet werden.

Die von Atatürk eingeführten Frauenrechte und das Ansehen der Frau sollten in der Türkei nach dem Tode Atatürks immer weiter entwickelt werden.

Man sehe, dass heute eine AKP-Mullah-Partei, sie mit leisen Schritten tritt und nach außen so tut, als würde sich um die Frauenrechte interessieren. Das ist erst einmal der Anfang. Wenn sie erst mal in die Position kommen, die Gesetze im Handumdrehen nach ihrem eigenen Gutdünken ändern zu können, dann werden sie diese Chance richtig nutzen. Die Frauen werden noch in die Röhre schauen.

Man sehe, in welche Lage Türkei sich katapultiert. Ich hoffe wirklich von ganzen Herzen, dass sie am Wahltag diesen Mullahs ihre Tickets nach Saudi-Arabien geben.

03.06.2007 10:51

tayyip müslümanmiki !?
 
Hayret, ben tayyipin müslümanliginin Msi göremiyorum, sen tayyipi müslüman ilan etmissin.

tayyipin müslümanlar icin yaptigi bir tek fazifeyi bana göster.
Ben sana hiristiyan ve yahudiler icin yaptigi onca hizmeti göstereyim.
Mesela en önemlisi, yani TÜRKLER icin en önemlisi, Türkiye ve Türk insanina karsi sergiledigi ici ve dispolitika !
4.5 senede Türkiyenin 80 senede yapamadigi disborcu yapti !
Yani 80 senede yapilan disborcu, 120 milyar dolardan 350 milyar dolara cikardi !
Bunun tek sebebi vardir oda Türkiyeyi dis ülkelere, belirli zengin bati ülkelerine, bagimli yapti !
Bitmis olan pkk terörünü yaptigi pkk`yi kiskirtici ve cesaretlendirici aciklamaklarla, alt kimlik üst kimlik, hortlatti !
Türk devletinin altin yumurtlayan sirketlerini yabancilara peskes cekti.
Düsünün almanlarin Telekomunu ruslara satabilecegini düsünebiliyormusunuz !?
Ama bu serefsiz dinci soyu sopu belirsiz kahpe hainler Türk Telekomu BEDAVAya araplara peskes cektiler !
Bu kani sütü bozukserefsiz hainlerin secenlerde zaten ortada, allah peygamber kelimelerini duyunca beyinleri duran cahil cühele veya Türkiye düsmani kani bozuk hain serefsizler !

03.06.2007 12:38

Kadinlar ve YÖN !.. :o)
 
Önceki gün yabancı ajanslardan ilginç bir fotoğraf düştü. Fotoğrafta bir metro istasyonuna inen merdivenlerde duran bir araba gözüküyordu.

Habere göre de kadın, bir garaj girişi sanarak arabayı metro merdivenlerinden aşağıya sürüvermişti.

Bu haber bana ünlü komedyen Henny Youngman’in anlattığı bir olayı hatırlattı. Youngman’in sahnede anlattığı olaya göre, bir gün karısı telefonla arar onu ve ‘arabanın içinden arıyorum’ der.

Youngman de ‘Peki araba nerede’ diye sorar. Karısı da ‘Misafir odasının ortasında duruyor’ cevabını verir.

İşte tam o anda hiçbir erkeğin yapmaması gerekeni yapar Youngman ve karısına rasyonel bir soru yöneltir: ‘Peki, araba misafir salonuna nasıl girdi.’

Karısı ise bir dakika sektirmeden gayet normal bir ifade ile ‘Gayet basit, evin kapısından girdim, mutfaktan bir sağ yaptım, çocuk odasının oradan ise bir sol yapıverdim ve kendimi misafir salonunun ortasında buluverdim’ demiş.

Kadınların araba kullanma ve yön sorunları üzerine kafa patlatarak neredeyse bir ömür tükettim ben. Ama hâlâ daha gizemi çözebilmiş değilim.

Bence kadınların iyi araba kullanamamaları ve yön bulamamalarıyla, çantalarının içinde aradıkları hiçbir şeyi bulamamaları arasında direkt ve derin bir bağlantı var.

Ama bu hipotezimi de ispat edecek bir mantıksal açıklama formüle edemedim henüz. Üzerinde çalışıyorum. Bunu inşallah yakında başaracağım.

Türkiye’de şu anda çok tehlikeli bir gelişme var. Tüm siyasi partiler daha fazla kadını siyasete sokmak için yarışıyorlar.

Bazı liderlere bunun Türkiye’nin sonunu getirebileceğini söyledim. Çünkü bu ülke, kendisine yeni bir rota çizmek istiyor. Bu kadar fazla kadın siyasetçisi olan bir ülkenin doğru rotada yürüyebilmesi imkansızdır. Kaos çıkar.


Özetle, şunu söylemek istiyorum; hayatın her dalında olduğu gibi siyasette de fazla sayıda kadının bir arada bulunması kısa yoldan felaket anlamına gelir.


Serdar TURGUT

Iste hayatin Gerceklerine Rasyonel Bakabilen modern bir Insan

Üstelik de komunist :o)

03.06.2007 13:07

o.T.
 
Alice Schwarzer

Die elf Gebote der Feministin :o)


Yaziiiiiiikkkkkkk :o)

03.06.2007 14:03

Papagan gibi müslüman olmak ! :-))
 
Bildigimiz gibi islamin 5 sarti vardir !
Gerci almanyada yasayan bircok müslümancigin bu 5 sartdan bile haberi yok ama biz islamin 5 sartlarini biliyorlarmis düsünelim ! :-))

Simdi sartlar neden vardir !
Öylesinemi !?
Yasadiginiz evin bile "hausordnung"u var !
Hausordnunga zit düsecek hareket ve tavirlarda bulundugunuzda ev sahibi veya komsulariniz sizi sikayet etme veya evden attirma hakki doguruyor !
Simdi belirli dünyadaki insanlarin belirledigi kurallarin öylesine olmadigini düsünürsek, bir tanrinin, olagan üstü varligin, yani allahin müslüman olmak icin sart kostugu islamin 5 sartini müslümanlarin yerine getirmesi icin SART komus ise, siz YOBAZ müslümanciklar islamin 5 sartindan kacini yerine getiriyorsunuzda toplumu abuk subuk sacma sapan taleblerle huzursuz rahatsiz ediyorsunuz !?
Sanki islam sadece basörtüsünden ibaretmis gibi senelerdir "basörtüsü de basörtüsü" diye aniriyorsunuz !
Siz önce islamin 5 sartni yerine getirin, ondan sonra toplumu huzursuz rahatsiz edecek taleblerde bulunun !
islamin sartlarini bilmeyen YOBAZ dangalaklar icin iste size islamin 5 sarti:

İSLAMIN ŞARTLARI
1- Kelime-i şehadet getirmek.
2- Namaz kılmak.
3- Oruç tutmak.
4- Zekat vermek.
5- Haccetmek.

Simdi her YOBAZ müslüman kendi kendine söyle bir sorgulama yapsin, acaba ben islamin 5 sartindan kac tanesini yerine getiriyorum !

1- Kelime-i şehadet getirmek.
Cogunuz kelimeyi sehadet getirmeyi dahi bilmezsiniz ! Papaganlar gibi müslümanim demekle yetinirsiniz ! :-))
2- Namaz kılmak.
Namaz kilmak zaten basli basina bir tiyyatro. Müslümanlar arasinda bile cözülmüs bir olay degil bu namz kilmak, cünki herseyi bilen düsünen allah nedense kuranda nasil ve ne zaman kac rekat namaz kilinir onu belirtmemis.
3- Oruç tutmak.
hahahahahhaaaa Iste bu acizliginiz rezilliginiz ramazan aylarinda bir baska oluyor. Kimi müslümanciklar öyleki rezillerki sigara icecegiz diye oruc bile tutmuyorlar ! :-))
Kimileriniz ise oruc vakti hayvanlar gibi uyumakla oruc tutuyor, kimileriniz namazsiniz öylesine oruc tutuyor,...rezilliginizin binbir tür cesidi var, hele hele isyerlerinizdeki cevrenize sergilediginiz show maksatli soytariginiz tam TVlik ! :-))
4- Zekat vermek.
Iste müslümanlarin sahtekarliklarinin ortaya ciktigi islamin sarti !
müslümanlar öylesine sahtekarligi kanlarina isletmislerki, zekat konusunda bile allahin sart kostugu 40da birin yerine götü boklu hocalarin imamlarin öngördügü 50-100 euroyla yetiniyorlar ! Simdi kimin sözü daha cok gecerli, allahinmi yoksa götü boklu bir imamin hicaninmi !? :-))
40da birine uyan sahtekarlar bile birde söyle bir tartisma ortaya atiyor: allah 40da bir demis, simdi benim 39 olmus, benim zekat ödemem gerekmiyor ! :-)) allahla dalgami geciyorlar yoksa bu salaklar allahimi salak yerine koyuyorlar simdiye kadar anlayamadim ! :-))

5- Haccetmek.
Bizim YOBAZ müslümanlar hacca genc yasda gitmezler, önce bol bol günaha girerler, haram yer icerler cöküleri kalkmayinca kadina kuza bakamayacak yasa geldiklerinde, yani ahi gidince vahi gelince hacca giderler !
Ulen dürzüler madem müslümansiniz neden hacca gitme parasi biriktirdiginizde hacca gitmiyorsunuz !? Türkiyede izine gideceginize allahin emir ettigi hacca gidin !
Ama yok sizin icinizde disiniz gibi pislik oldugunuz icin, önce haram yiyin icin, uckur acin, yaslanaincaya kadar günah biriktirin ondan sonra hacca gidin, seytan taslayin :-))
ondan sonra allah sizin günahlarinizi af etsin ! :-))
Ya siz gercekden allahi bu kadar salakmi saniyorsunuz !? :-))
Kimi kandiriyorsunuz siz !? :-))

müslümanlarmismismismismis :-))
hahahahahahahahahahahahahahahahahahaahaaa :-))


Iste gördügümüz gibi siz daha islamin 5 sartindan 5ini bile yerine getiremeyecek kadar ACIZ YOBAZ müslümanciklarsiniz ! :-))

03.06.2007 19:03

hahahahahahahahahahahaaaaaaa
 
Yine sacmalamis bizim dandik dönek misyoner :-))

Birde kuran mucizeleri diye link vermis ! :-))

Salak alpi bir insan mucize bulmak istiyorsa o mucizeyi kendisinde bile bulur !
Sen hele dogum tarihinle yasadigin olaylari bir karsilasdir bak ne mucizeler yaratmisssin gör ! :-))

Kuranda mucize adina birsey olsaydi müslümanlar simdi rezil kepaze olmaz dünyada gelismis ülkeler yerinde olurlardi !
Oysaki müslümanlar rezillik ve sefillikden öteye gidememisler sidmiye kadar ! :-))
Müslümanlarada zaten ancak deve cobanligi yakisiyor ! :-))

roman 03.06.2007 22:30

Ülen ne Dengesiz bir şahsiyetsin!!!
 
Demek amca oğlun Serdar GOMİNST birisi???????????*

Yaw bir adam yalancı olurda ancak böylesine olur.

Türkiye kadınının kişilik ve kimlik bunalımı ve sorunu sana ve amca oğluna kalsı HA???

O Alis seni bir yerlerde bulsa yemin ederim geldiğin yada peydahlandığın yere sokar.

Allah kahretsin seni sapık deyus.

roman 03.06.2007 22:37

Evladım sen cinsi sapık falanmısın??? o.
 
ohne Text

roman 03.06.2007 22:42

Avusturya??? Almanyada bile Alic S.
 
Senin ve Turgut Abinin merakı kadar merak yaratmıyor artık.

O 80 li yılların Feminist hareketi ve yapılanmasının biteli yıllar oldu bu toplum onları çoktan aştı ve sen, ve amca oğlun daha o yıllarda takıntılı kalan Türk Faşistisiniz.

Eğer ki bu ilkel yazıları burada yetişen ilk okullu kızlara yazsanız her ikinizinde ağzına sıçarlar.

Ne manyak bir adamsın sen yaw.

roman 03.06.2007 22:51

!!!
 
İnanç ve düşünce

Murat Belge

03/06/2007

Din, son analizde, insanın evreni nasıl kavrayacağına dair verdiği kararla ilgili bir düşünce tarzıdır. İnsanın ölüm olgusu karşısında benimsediği tavırla da yakın ilişkisi vardır. Bu oldukça yüksek genelleme/soyutlama düzeyinde baktığımızda, kimsenin kimseye "inan" deme hakkı olmadığı gibi, "inanma" demeye de hakkı yoktur.
Bunu bir "zorlama" anlamında söylüyorum. Böyle bir konuda zorlama olamaz. Yukarıda, "son analizde" şöyle şöyle bir tavır alış olduğunu söylediğim şey, şüphesiz, o "son analiz"e gelmeye kadar, çeşitli konular ve düzeylerde çok sayıda önermeyi içerir ve bir ideolojik bütünlük oluşturur. Yani, X adındaki bireyin başını örtme konusundaki kararı, evrenin oluşumunu nasıl anlamak istediğine ilişkin kararıyla bir biçimde uyumlu ve tutarlıdır. O düzeydeki inancına karışma hakkımız olmadığı gibi, bu düzeydeki inancına da müdahale edemeyiz.
Demokratik bir kültür oluşturmayı başarabilen toplumlar, düşünme enerjilerini, böyle şeyleri nasıl yasaklayacakları konusunda değil, inançlarla çağdaş hayatın kurumları arasında nasıl bir bağdaşma kurulabileceği konusunda harcarlar.
Öte yandan, bütün bunların "tartışma kapısı" her zaman açık olmalıdır. Ben, X"in inanma hakkına saygılıyım, ama inandığı şeyi sonuna kadar eleştirebilirim ve eleştirmeliyim.
İdris Küçükömer de, "Sağ, bu ülkede soldur" vb. önermelerini söylerken, bunların bilincindeydi. 80"lerde, Müslüman bir dostum onunla tanışmak istedi. Üçümüz birlikte bir öğle yemeğine gittik. Uzun bir süre, başka vesilelerle de birkaç kere değindiğim İbni Sina-Gazalî-İbn Rüşd tartışması üstüne konuştuk. Kocaman bir genelleme yapacak olursak, Batı, bu tartışmada İbn Rüşd"ün tarafını seçtiği için Batı oldu. Osmanlı dahil, büyük İslami devletler hep Gazalî"yi seçtiler. Sonuçlar da ortada.
İdris bunu soruyordu: iş buraya dayanacak olursa, nasıl bir tavır alırsınız?
Müslüman dostum, bu uzun konuşmada sonuç olarak, "İkisini de severiz" dedi, İbn Rüşd"ü silmedi, ama Gazalî"yi de silmedi.
Bu, İdris"in de, benim de, umduğumuz tavır değildi. Bilmiyorum, aradan geçen bu zamandan sonra orada bu konuyu başka türlü düşünenler çoğalmış mıdır?
Ama 60"ların sonunda, "Bu toplumda İslam"ın yeri nedir?" diye tartışırken, üzerimize "Kanlı Pazar"ın gölgesi düşüyordu. O günük ufuk, "düşmanımızdır" demeyi gerektiriyordu. "Görünen" ve dolayısıyla "kılavuz" gerektirmeyen "köy" buydu. Gerekmese de, durmadan orayı gösteren bir "kılavuz" zaten hep vardı, bugün de var.
Bugün, AKP"ye oy veren kitleler, camide namaz kıldıktan sonra, solcuların mitingini basmaya gitmezler ("solcular" derken, sahici solcudan söz ediyorum tabii). Trabzon"da, Malatya, ama aslında her yerde, insan öldürmek üzere yetiştirilmiş, aynı zamanda namazında niyazında maşaları kullananlar, "İslamcı" denilen AKP hükümetini devirmek için kullanıyorlar onları.
Düzenin Yabancılaşması"nın üzerinden tam 20 yıl bile geçmedi. Değişimin bu kadarı dahi öyle azımsanacak bir şey değil, arkası da gelecek.

roman 03.06.2007 22:54

!
 
Araplar nefret kültüründen vazgeçmeli

Sünni ve Şiilerin mezarlarını bile ayırıyoruz, gayrimüslimleri tebrik etmeyi, Anneler Günü"nü ve müziği haram kılıyoruz, çocuklarımıza nefret aşılıyoruz. Arap dünyası değişmezse gençlerimizin üretken olması imkânsız

03/06/2007


ZİYA EL MUSEVİ (Arşivi)

Arap ve İslam dünyasının sorunu, kendilerini daima melek gibi, Batılı halkları da şeytan gibi görmelerinde saklı. Evlatlarımıza uzun yıllar boyunca şovenizmi ve mezhep ayrımcılığını öğrettik. İşte şimdi dünyayı nasıl patlatmaya başladıklarını ve insanları nasıl korkuttuklarını gözlemliyoruz.
Dünyanın materyalizm nedeniyle rezilliğin ve çöküşün bataklığına düştüğünü, kendimizinse masum olduğumuzu düşündük. Faşist ve partizan bir çılgınlık yüzünden tanrılar dahil dünyadaki her şeyi bölüştük. Birçok Arap ülkesinde mezhep temelli, Sünnilerle Şiileri ayıran mezarlıklar kurduk; Sünniler ölülerini Sünni mezarlığına, Şiiler Şii mezarlığına defnediyor. Sonra da, bu iki mezhebin üyelerinin, yapmacık toplantılarda birlik ve yakınlaşmadan söz ettiğini görürsünüz. Birlik, bir aksesuardan ibaret hale geldi. Bugün Irak"ta yaşananlar bunun kanıtı.
Mezarları üzerinde bile bölünmüş bir ümmet medeniyet üretme veya başka alanlarda üretken olma imkânı bulabilir mi? Bütün bunlardan sonra, televizyona çıkıp "İslami uyanış"la övünüyorlar. Hangi uyanıştan söz ediyorsunuz? Uyanış, bilgi, hüner ve üretimle gelmedikçe ve ekonomik açıdan topluma yansımadıkça uyanış sayılmaz. Bugün uyanış, teknolojinin geliştiği, halkların birlikte yaşayabildiği Singapur, Çin, Malezya, Britanya ve Fransa"da gerçekleşiyor.

Her şeyden düşman sorumlu!
İran"ın devrimci hükümeti başını askeri bir çukura gömdü ve sanki hayat sadece askeri güçten ibaretmiş gibi bilim ve teknolojiye dair bütün gelişmeleri dondurdu. Batı"da tek bir aydının görüşleri nedeniyle hapse atıldığını duymadık. Arap dünyasındaysa cellatlar ulusal kahramana dönüşüyor.
Hayatımızı komplo teorileriyle geçiriyoruz. Böylece düşmana inanılmaz bir güç veriyoruz. Bu teorilere göre, kullandığımız kahve fincanını bile düşman belirliyor, Arap dünyasında boşanma oranının artıp evliliklerin azalmasının arkasında da bu düşman var; komplo teorileri yenilgilerimizi meşrulaştırıyor, bütün yenilgilerin haklı gerekçeleri var. Her şey komplo yüzünden! Ortada bir komplo olduğunu varsayarsak, dünyada insanın insana kurduğu komplodan daha kötüsü var mı?
Gençlerimize düşmanlık aşılandı. Ümmeti namazda havaya uçurmaya bile gülerek gidiyorlar. Bundan daha büyük vahşet olabilir mi? Ölüm kültürü, çocuklarımıza her sabah içirdiğimiz süt haline geldi. Dini, içinden çıkması imkânsız dar sokaklara ve çelik kabinlere tıkadık.
Her şeyi gençlerimizin zihninde haram kıldık. Gösterimdeki bir belgesel olsa bile sinemaya gitmek haram. Ulusal bile olsa müzik haram. Anneler Günü haram. Müslüman olmayan birini tebrik etmek haram. Dünyanın yuvarlaklığından dem vurmak haram. Kadının araba kullanması haram. Müslüman olmayana selam vermek haram. Peki bu bitkin gençler için geriye ne bıraktınız?
Nefret o kadar içimize işlemiş ki, Allah"la ilişkimize bile yansımış. Çocuklarımıza korku üzerine kurulu bir eğitim veriyor ve "sabah sütünü iç ki Allah seni cezalandırmasın" diyoruz. Oysa "sabah sütünü iç ki Allah seni sevsin" de diyebiliriz. İslam"ı çocuklarımızın gözünde anlaşılmaz sözlere dönüştürdük.


Din adamları ikiyüzlü davranıyor
Bu husumet 1400 yıldır sürüyor. Tarihle barışılmadıkça, medeniyet tarihin yangın tehdidi altında kalacak. Ateşe verilmiş bir dönemde yaşıyoruz. Şiiler geçmişin, Sünniler de geleceğin düğümünden korkuyor. Müslümanlar zihinlerinden teokratik devlet hurafesini atmadıkça temizlenemezler. Müslümanlar, Batılı ülkelerde birçok İslam ülkesine göre daha özgür bir biçimde dini inançlarını ifade ediyor. Hiçbir Batılı ülkede, bir Sünni"nin cami inşa etmesinin veya Şii"nin matem düzenlemesinin engellendiğini duydunuz mu?
Din devleti dünyevi işleri küçük görür ama, din adamları mevki için savaşıyor. Çocukları en iyi Batılı üniversitelerde okur, yoksulların çocuklarıysa Felluce gibi kentlerde onları bombalar. Hastalanan fakirlere sabırlı olmalarını söylerler. Kendileri hastalanınca, kafirlerin inşa
ettiği havaalanına gitmek üzere kâfirlerin aracına biner ve kafir tarafından tedavi edilmek için Britanya veya Almanya"daki kâfir hastanesine giderler. Değişime muhtaç olan Arap dünyasındaki şizofrenik durum bu. Kültürümüzü ve bazı yanlış kavramlarımızı değiştirmedikçe çağı yakalayamayız. Yaşam karşısında ölüm bombasını kucaklayan bir gencin medeniyet üretmesi mümkün değil.
(İran"da Arapça yayımlanan Vifak gazetesi, 26 Mayıs 2007)


Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 03:19 Uhr.