Vaybee! Forum

Vaybee! Forum (http://localhost/forum/index.php)
-   Gesellschaft & Soziales (http://localhost/forum/forumdisplay.php?f=398)
-   -   Religion & Glauben (http://localhost/forum/showthread.php?t=4272)

roman 08.02.2007 18:22

Senin gözünde ne olup, olmadığını
 
soran olmadı.

Hıristiyan dünyasında Paulusun yerinin ne olduğu açıklandı.

Ama, önce sana danışmalılar Hıristiyanlar kime elçi deyip diyemeyecekleri için değil mi ama!.

Allah, allah nelerle tartışıyoruz.

güzel kardeşim dindar olabilirsin, din okumuş olabilirsin İslamı tek doğru olarak bilebilir ve kabul edebilirsin, inançlı olabilirsin vs, vs. Lütfen bırak da insanların kendi bildikleri, inandıkları kutsal gördükleri değerlere ve kavramlara dünden bu güne kadar sevdikleri ve öğrendikleri gibi değer versinler.

Sana danışıp izinler almak zorunda kalmasınlar.

Yaşamda hiç bir yol yoktur ki mutlak temiz, doğrudur. Her yolda yanlışlıklar ve yalanlar olduğu gerçeklerde vardır.

Her yolu insanlar en hassas süzgeçlerden kendisi için geçirmelidir, bir başkası için değil.

Benim senin ile gerçekten yazışabilme ve dialog kurabilme yeteneklerim bitti. Yine ortamı germenin anlamı yok.

Lütfen yazışma benim ile.

Ben buraya canımın sıkılması için girmiyorum.

oezsu 09.02.2007 14:09

Yaptiklarini bana mal etme lütfen..
 
Ortami geren sensin...ben sual yönetiyorum sen siddetli bi sekilde cevap veriyorsun..


Paulus sadece Romalilara mektup yazdi diye Peygamber etiketinimi hak ediyor???Ne alaka??

Ben hic bir zaman burada Ben Dindarim diye bi tez atmadim ortaya! Ortaligi karistirma...

Savunacaksan kendi fikirlerini savun.. Insanlara saldirma!!!Cünkü bu tarz davranis sadece aciz insana yakisir ;)

oezsu 09.02.2007 14:09

Eller var - Sami Hocaoğlu
 
Eller var…
Eller var. Karıştırıcıdır. Her şeyi karıştırır. Münasebetsiz ellerdir bu eller. Olur olmaz yere sokulur. Girmemesi gereken yerlere girer. Karıştırıcı eller, pislikten kurtulmaz. Çünkü karıştırma aşkı her şeyi kapsadığı için, bunlar arasına pislik de girer. Bu tür eller bulaştığı pisliğin faturasını kendi karıştırıcılığına kesmez. "Oralarda ne arıyordun?" diyene, "Öyle her şeyi ve her yeri karıştırırsan, boyuna kadar necasete batarsın" diyene söyleyecek bir sözü yoktur.

Eller var.

Düzenleyici ve düzelticidir. Çapak gördüğü göze yumruk olmaz. Kimseye hissettirmeden, bir ana şefkatiyle o çapağı alır. Yüzün ve gözün güzelliğini çapağa feda etmez. Değdiğini bozmaz, düzeltir. Düzelteceğim diye "düz" hatta "dümdüz" etmez. Çünkü bu eller, amuda kalkıp da dünyayı düzeltme iddiasına soyunan "ters"lerin elleri değildir.

Eller var.

Hiçbir taşın altına girmeye yanaşmaz. Nice taşlar, kayalar, dağlar kaldırılır. O pamuk eller arazi olmuş, ortalardan tüymüştür. Ara ki bulasın. Israrla o elleri arar gözleriniz, ama yok. Sıkıntıya gelemez pamuk eller. Fakat dağlar gibi taşları taşımaktan yorgun ve bitap düştüğü için ayağı sürçenleri, tökezleyenleri görmeye görsün bu eller. Hemen ovuşturma vaziyetine girerler. Utanmadan yakasına sarılır, tokatlamaya yeltenirler. Utanmaz eller. Taşın altına sokmaya gelince toz olan bu eller, yakaya sarılmaya gelince aslanpençesi kesilir. Kırılası eller o eller.

Eller var.

Pamuk değil, nasır tutmuştur. Neden olacak? Elbet, her yarım kalmış yükün altına girdiği için. Her hayırlı teşebbüsün ucundan tuttuğu için. Her yükü ağıra el atığı için. Her yolda kalmışın kolundan tutup kaldırdığı için. Her dermanı tükenmişe derman kattığı için. Öpülesi eller o eller.

Eller var.

Vuracağı yeri bilmez, duracağı yeri bilmez. Kabarmış bir koltuğun elleridir bunlar. Sürekli tokat halinde gezer. Hiçbir şey bulamazsa, havayı tokatlar, suya yumruk atar. El ele vermişler zincirine girip, diğer ellerle birleşmez bu eller. Aksine birleşmiş elleri çözüp ayırır, kırıp koparır. Kırıp koparacağı başkalarının eli tükenirse, bu kez kendi ikizine yönelir, onu kırar, ona vurur.

Eller var.

Vuracağı yeri de bilir, duracağı yeri de. Dostu da tanır, düşmanı da. Yalnız dosta değil, düşmana bile rahmettir o eller. Yara sarar, ayıp örter. Bir ananın elleri gibi, okşayacak yetim, yaşını silecek öksüz, sıvazlayacak kırık yürek arar. Yıkılmışları yapar, dağılmışları toplar, yarımı tamamlar, tamamı kucaklar, ayrılanı birleştirir, birleşeni sıklaştırır.

Eller var.

Her önüne gelenden bir şeyler ister. Hiç işe girişmez, hep beleşe girişir. Sürekli istemek için açılır. Almaya bayılır, vermekten nefret eder. Bu ellerin bildiği tek dua "Rabbena hep bana"dır. Böyle elleri bin kez de doldursanız, bin birinciyi ister. Hapsini de kendi cebine boşaltır. Başka elleri de görmek gibi bir derdi yoktur. Bencil eller bu eller.

Eller var.

Hep almaz, ama hep verir. İddialı değildir, fakat kararlıdır. O elleri herkes ortalarda görmez. Muhatabının gözüne sokulmaz. Alkışı hak edeni alkışlamaktan çekinmez, fakat kendisi alkış istemez. Verirken görünmemek için köşe bucak saklanır. O eller, bir Allah"tan ister, başkasından istemektense taş kesilmeyi tercih eder. Fedakâr eller o eller.

Eller var.

Sürekli bedduaya durur. Bedduaya duran, suizanna ayarlı, kara yüreklere bağlı eller bunlar. Armudun sapı der, beddua eder. Üzümün çöpü der, beddua eder. Kusursuz kadı kızı arar, fakat kendisi pür-taksirdir. Herkese beddua için açılan bu uğursuz eller, herkesin ellerinin kendisi için duaya kalkmasını bekler. Bunu bulamadığında da yumruk olur, sağa sola saldırır. Haddini bilmez, kadir bilmez eller.

Eller var.

Sürekli duaya durur. Peygamberlerin ellerinden bir hisse kapmıştır. Dostlarına değil sade, düşmanlarına bile duaya durur. Sevdiği güllerin dikenleri tarafından kanatılınca, gülü kökünden sökmeye kalkışmak gibi bir cinayet işlemez bu eller. Aksine, gülünü sevdiği için, kendini kanatsa da, dikenini de sever. İçinde hayır olan bir yüreğe bağlı eller bunlar. İçinde umut ve sevgi olan bir yüreğe bağlı eller…

Ellerinize bakın, kendinizi tanıyın! Zira onlar, sizin aynanızdır.

Allah"ım! Ellerimizi bırakma!

roman 09.02.2007 18:18

o.T.
 
pavlus-Kimdir?


Paulus=Pavlus, Tarsus’lu Saul

MS 10-67

Önce İsa’ya Karşı olduğu halde sonradan O’na inandığını söyleyen ve İsa a.ın Mesajını Evrensel bir Din olarak biçimlendiren-Dönüştüren Ferisi..

Filosofi Açısından İleri sürüldüğüne göre İsa ve Havarileri İnanç ve Özlemleri bakımından Yahudi kalmışlardı. Hristiyanlığı Bütün İnsanlığı kavrayacak bir Din olarak biçimlendiren Saint Pavlus’dur, denir.

Ünlü Mektupları’nda Hıristiyan Öğretisi’nin Bütün Dogmaları’nı saptadı. Adem’in Suçu’yla başlayan İlk Günah Kavramı, O’nun tarafından İleri sürüldü. İsa’nın Kutsallığı’nı taşıdığı Dogması O’nundur. Kıyamet Günü’nde İsa’nın Yeryüzü’ne inerek iyi Hiristiyanları dirilterek Sonsuz Mutluluğa kavuşturacağı İnancı O’nun tarafından düzenlendi. Hıristiyan Kiliseleri’ni biçimlendiren O’dur.

Roma’da Başı kesilerek öldürüldü.

Filosofi Tarihçisi Alfred Weber şöyle der:’ Tarsus’lu Pavlus bu Dini Ulusal Kabuğu’ndan kurtarınca, artık hiçbir Şey O’nun Grek-Roma Alemi’nde ilerlemesine Engel olamadı.’

Tarsus’da doğduğu sanılır. İsa’nın Ref’inden sonra onun Öğretisini benimseyen ve Hristiyanlığın bir Yahudi Mezhebi olmaktan çıkıp bir Roma Dini’ne dönüşmesine Belirleyici Katkı’da bulunan Kişi. Yeni Ahid’in yaklaşık 1/3 ünü oluşturan Mektuplar’ı Günümüze ulaşmış en Eski Hristiyan Metinleri’dir. Hristiyan İlahiyatı’nın Temellerini oluşturur. Yeni Ahid’deki Resullerin İşleri Kitabı’nın Yarıdan Çoğu Pavlus’un Etkinlikleri’ni aktarır.

Tarsus o Dönem’de Ünlü Stoacı Düşünürler’in Yurdu’ydu. Yöre’deki pek çok Yahudi gibi Pavlus’da Roma Yurttaşlığı’nı kazanmış bir Aile’den geliyordu. Bu nedenle hem Yahudi adı Saul’u hem de Romalı Adı Pavlus’u kullanıyordu. Yahudi Önderi I.Gamalyel Dönemi’nde Kudüs’de Hahamlık Öğrenimi gördü. Geçimini Çadır Ustalığı’yla sağladı. Bağnaz bir Ferisi olarak Hristiyanlığı Yahudilik Karşısında Büyük bir Tehdid saydığı için Kilise Üyeleri’ne Yönelik Kıyımlar’da Etkin Rol aldı. Hristiyanlar’ın peşine düşmek üzere Şam’a giderken Yol’da İsa’nın Görüntüsü’yle karşılaşınca Tevbe etti ve kendini Yahudi olmayanlar arasında Hristiyanlığı yaymaya adadı.

Pavlus bundan sonra bir süre Arabistan’da Tek başına yaşadı. Şam’a yerleşti. Bir ihtimalle İsa’nın Öğretisi’yle ilgili Geniş bir Bilgi edindi. 3 Yıl Sonra İnançları yüzünden buradan kaçmak Zorunda kaldı. Kudüs’e geldi. Orada Petrus’la ve İsa’nın Kardeşi olarak anılan Yakup’la tanıştı, böylece Havariler arasına girdi. Ferisiler’in kendisinden Öc almasından çekindiği için 2 Hafta sonra Kilikya’ya doğru Yol’a çıktı. Barnabas’a Yardımcı olmak için Antiokheia’ya gittiğinde Pavlus’un Yahudi Kökenli Hristiyanlar Karşısında Yahudi Kökenli olmayanlar’dan yana Tutum alması, onun Hristiyan Öğretisi’nin Gelişmesine Katkısının Başlangıcını oluşturdu. Bundan sonra Antiokheia Pavlus’un Hristiyanlığı Yayma Etkinlikleri’nin Merkezi oldu.

Pavlus, Yeni Kiliseler kurmak Amacıyla Antiokheia’dan yola çıkarak başladığı İlk Gezisi’nde Barnabas’la birlikte Kıbrıs (Salamis ve Paphos (Baf)), Perge, Pisidia, Pamphylia, İkonion (Konya), Lystra (Hatunsaray), Derbe ve Attaleia’da (Antalya) konakladı. Denizyolu’yla Antiokheia’ya döndükten sonra, Yahudi Kökenli olmayan Hristiyanlar’ın Hitan olmaya zorlandığı Yönündeki Haberler üzerine Barnabas ve Titus’la birlikte Kudüs’e gitti.

Yine Antiokheia’dan başlayan II.Gezisi’ndeyse Roma Yurttaşı Silas’la birlikte Galatia’ya doğru Yola çıktı. Lystra’da yanına Timotheos’u da aldı. Ardından Troas’a, oradan da Makedonya’ya gitti ; Thessalonike, Philippi (Filippoi) ve Beroia’da (Veroia) Kiliseler kurdu. Philippi’de Silas’la birlikte bir süre Tutuklu kaldı. Thessalonike ve Beroia’da Yahudiler’in düşmanca Davranışları Karşısı’nda Atina’ya kaçmak Zorunda kaldılar. Rasuller’in İşleri’nde (17/19-34) Yer alan, Pavlus’un Atina’da Areopagos Meclisi’nde yaptığı Konuşma, Filosofi Geleneği ile yetişmiş bir Topluluğa Hıristiyanlığı Sunma Çabasını yansıtıyordu.

Pavlus Kilise kurmaksızın Atina’dan ayrılarak Korinthos’a gitti. Orada Prokonsül Gallio’nun Huzuruna çıktı. Ardından Ephesos, Caesarea ve Kudüs’e gittikten sonra Antiokheia’ya döndü. Bundan sonra kurduğu Kiliseleri güçlendirmeye çalıştı.

Önce bir kez daha Ephesos’a giderek 3 Yıl orada kaldı. Muhtemelen Kolossai, Hierapolis ve Laodikeia’da Yeni Kiliseler kurdu. En Önemli Mektuplar’ını bu Dönem’de Kaleme aldı. Korinthos’da ortaya çıkan Ciddi Sorunlar’ı Çözme Umudu’yla oraya gittiyse de bu İlk Girişim’de Başarılı olamadı. Ephesos’a döndü.

Sonra II.kez Makedonya’ya, oradan da yine Korinthos’a gitti. Bu kez Amacına ulaştı. Orada kaldığı 3 Ay içinde, Hristiyan İlahiyatı’na en Önemli Katkılarını içeren Ünlü Romalılar’a Mektup’u yazdı.

Pavlus’un Romalılar’a Mektup’unun Görünüşteki amacı Kudüs’teki Yoksul Kilise için toplanan yardımları oraya götürdükten sonra İspanya’ya giderek bu Ülkeyi Hristiyanlaştırma Tasarısında onların Yardımını istemekti. Bu nedenle, Yahudi olmayanlar’ın da Hristiyanlığa kazanılması gerektiği tezini uzun uzadıya açıklıyordu. Pavlus’a göre Tanrı bütün İnsanlar’ın Kurtuluşunu amaçlamıştı. Tanrı’nın bu Bağışı ancak İsa Mesih’in Çarmıh’ta can vererek sunduğu Kurban’a iman ederek elde edilebilirdi. Tek başına Tanrı Yasaları’nın Kurtuluşu getirmesi imkansızdı. Şeriat Günahkarlı’ğın Doğası’nı sergileyebilirdi, ama İnsanlar’ı Doğruluğa eriştiremezdi.

Toplanan Yardım’ı Kudüs’e getiren Pavlus orada, Yahudi Kökenli olmayan Yandaşlar’ından birini Yahudiler’in Ünlü Kudüs Mabedi’nin onlara yasaklanmış Bölmeler’inden birine soktuğu Suçlamasıyla tutuklandı. Tutuklanması gerçekte Pavlus’u Yahudiler’in Galeyanı’ndan Koruma’yı da amaçlıyordu. Roma Yurttaşı olduğu için Kötü Davranış’la da karşılaşmadı. Ama bir Suikast Girişimi ortaya çıkarılınca, Roma Garnizonu’nun bulunduğu Caesarea’ya götürüldü. 2 Yıl Tutuklu kaldıktan sonra Festus adlı Vali’nin onu yargılamak üzere Kudüs’e göndermek istemesine karşın Pavlus bunu reddederek Neron’a başvurdu. Sonbahar Sonları’nda başlayan Roma Yolculuğu Sırası’nda, onu da taşıyan Gemi’nin Kaza’ya uğraması Nedeniyle 3 Ay Malta’da kaldı. Sonunda MS 60 İlkbaharı’nda Roma’ya ulaştı. 2 Yıl Süre’yle yargılanmayı bekleyerek Ev Hapsi’nde tutuldu. Yeni Ahid’teki Mektupları’nın bir Bölümü’nü de bu Dönem’de yazdı.

Pavlus’un Rasuller’in İşleri’nde Yer alan Öyküsü bu Aşama’da Sona erer. İmp.Neron Dönemi’nde (MS 54-6 Ölüm Cezası’na çarptırıldığı Yönünde Tezler vardır. Buna karşılık, Pavlus’un ilk kez aklandıktan sonra Yunanistan, Anadolu ve Girit’te Hristiyanlığı Yaymayı sürdürdüğü, ama 2.Kez yakalanarak Roma’ya getirildikten sonra İdam edildiği Tezini desdekleyen bazı Metinler’in doğruluğu Kuşkulu’dur.
Pavlus’un Mektup Yeni Ahid’de, Yazar olarak Pavlus’un Adını taşıyan Metinler.. Bu Grupta Yer alan 7 Mektub’un (Romalılar’a, Korinthoslular’a I,II, Galatialılar’a, Philippililer’e, Thessalonikeliler’e I, Philemon’a ) Yazarının Pavlus olduğu konusunda Tartışma yoktur.
Kolossaililer’e ve Ephesoslular’a seslenen 2 Mektup ile Thessalonikeliler’e II.Mektup’un Pavlus’un Müridlerince daha sonraki Tarihler’de yazıldığı sanılmaktadır.Geleneksel olarak Pavlus’a dayandırılan 3 Metnin (Thimotheos’a I,II ile Titus’a Mektup) Pavlus Takma Adıyla başka Yazarlarca Kaleme alınmış olabileceği Tartışmalı’dır. Doğu Kiliseleri’nin Pavlus’un Mektupları arasında saydığı İbraniler’e Mektup Başlıklı Metin ise Batı Kiliseleri’nce bu Grup dışında tutulur.
Pavlus’un kurduğu Kiliseler’in Sorunları’nı aydınlatmaya çalışan Mektuplar muhtemelen 7.Saat’in Sonları’nda ya da daha sonra Bütün Kiliseler’de kullanılmak üzere bir araya getirilmiş ve o Tarih’ten bu yana Yeni Ahit’in Ayrılmaz bir Parçası olmuştur.
Galatialılar’a (y.53-54) ve Romalılar’a (y.57) Mektuplar Hristiyanlığın Yahudilik’le İlişkisini dolayısıyla Yahudi Kökenli olan ve olmayan Hristiyanlar arasındaki İlişkileri işler. Bu Metinler’de Eski Ahid’in getirdiği Yasalar ve Aklanma Sorunu Yoğun Biçim’de tartışılır. Korinthoslular’a I. (y.50-51) ve II (y.55) Mektuplar’da ise Yahudilik’ten hiç Söz edilmez. Bu Metinler Pavlus’un Yahudi olmayan Topluluklar içindeki Etkinlikler’ine dolaysız Tanıklık eder. Yeni Ahid’in en Eski Metni olan Thessalonikeliler’e I.Mektup (y.50) Eskatologya Sorunları’nı Konu alır. Thessalonikeliler’e seslenen II.Mektup ise I.sine hem Uslup Bakımından öykünür, hem de onun İçeriğini yeniden işler. Philemon’a Mektup (y.61), bağışlanacağı ve Pavlus’a Yardım etmek üzere Geri gönderileceği Umuduyla Efendisine İade edilen bir Köle’yle İlgili’dir. Philippiler’e Mektup (y.62), Pavlus’un Öğretisi’nin Çeşitli Yönleri’ni bir Tür Vasiyet Biçimi’nde bir araya getirir.
Bu Metinler’de Pavlus önce Mektub’un kimlere yazıldığını belirtir. Bundan sonra genellikle, Mektub’un Amacına Uygun bir Şükran ve Şefaat Bölümü gelir. Öğreti’nin açıklandığı Bölüm’den sonra Yazar’ın Öğütleri ve Yüreklendirici Sözleri sıralanır. Mektuplar’ın Sonu’nda ise Kişisel bazı Bilgiler ve Kutsayıcı Sözler yer alır.
Pavlus’un Timetheos’a Mektupları ile Titus’a Mektup’u herhangi bir Kilise’ye değil, Kiliseler’inde Önder Konumunda bulunan 2 Ayrı Kişi’ye seslenir. 100ler’de Kaleme alındığı sanılan Mektuplar’ın 3 ünde de İmanı Koruma, Kilise Görevleri’ne Ehil Kişileri Atama, İbadet, Kişisel Hayat’ta ve Kilise’de Disiplini sürdürme gibi Konular işlenir. İbraniler’e Mektup’ta ise ne Yazar’ın Adı, ne de Kimlere yazıldığı belirtilir. Bu Metin Gerçekte bir Mektup’tan çok bir İlahiyat Özetidir. İçerdiği Düşünceler ve Eğretilemeler Yeni Ahid’in Bütün Metinler’inden Farklılık gösterir. Yahudi Kökenli bir Hristiyan’ın Kalemi’nden çıktığı Sanılan Metin’de İsa’da gerçekleşen Vahyin Üstünlüğü ve Öteki Vahiyleri Geçersiz kılması vurgulanır. Kolossiler’e Mektup’un Özgün olduğunu savunan Araştırmacılar Yaklaşık 62 de Roma’da yazıldığını Öne sürerler. Ephesoslular’a Mektup’un ise Yaklaşık 90’da Pavlus’un bir Müridince yazıldığı üzerinde Görüş Birliği vardır.
Pavlus’un İşleri :
Pavlus’un Yolculukları’nı ve Öğretileri’ni aktaran Metin. Kanonik sayılmadığı için Yeni Ahid’in hiçbir Derlemesinde yer almayan Metinler’den.. MS 160-180 arasında yazıldığı sanılıyor.

1904’de yayınlanan 500ler’den kalma bir El Yazması, Metnin Değişik Yazarlar’ca Kaleme alınmış 3 Ayrı Metin’den oluştuğu Varsayım’ını güçlendirmiştir. Bu Metinler’in Başlangıç’ta Tek bir Kitap oluşturduğu Görüşü de zayıflamaktadır.

xbaburx 10.02.2007 08:23

İstiklal Marşı manifestosu.
 
şair yazar düşünür ismet özel İstiklal Marşı Derneği kurmuş.Kurduğu derneği de bu yazıyla belirtmiş.aktarmak istedim.


DOĞACAKTIR SANA VA’DETTİĞİ GÜNLER HAKK’IN

Türk milleti sıhhatini İstiklâl Harbi ile ikmal etti. Rus Çarı I. Nikola, Türkiye’yi kast ederek ve Türkiye’ye kast ederek “kollarımızda çok ağır bir hasta var” sözlerini sarf ettikten tam bir asır sonra, 1953’te, Türklüğüyle övünen bizler, dosta düşmana karşı, İstanbul’un Türkler tarafından fethinin 500 üncü yılını kutladık.

Türk vatanı dünyada eşi benzeri olmayan bir toprak parçasıdır. Çünkü orası, oradan başka bütün yerküreyi zapt eden kuvvetin emrini hiçe sayan milletin vatanıdır. Türkiye İslâm karşıtı güçlere teslim olmayı ret edenlerin vatanıdır. Eğer “Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar” karşısında bir İstiklâl Harbi vermeseydik bu vatandan, yani Türk bayrağının hür dalgalandığı topraktan, mahrum kalacaktık. Hafızamızı kaybetmeyelim: Vatandan mahrum kalmadık; ama hep mahrumiyet hissi içinde kalmaya icbar edildik. Kendimize hor bakmak asrileşmek oldu. İstiklâl Harbi’nin adını değiştirip, Kurtuluş Savaşı, Bağımsızlık Savaşı ifadelerine başvuranlar, millet hayatının anlamını çarpıttı. Millet hayatının anlamı Türk topraklarının yağmalanmasına meydan vermemekti. Bunun için savaşı göze almak suretiyle, canımızın sağ olduğunu ispat ettik. 1919-1923 yıllarında canımızı dişimize taktıysak, ter ve kan döktüysek, bütün yapılanlar istiklâl içindi. Bir boyunduruğun ağırlığından kurtulalım diye değildi. İstiklâl Harbi verdik, neyi vermediğimizi dosta düşmana gösterdik. İstiklâlimiz mensup olduğumuz kavmin diğer kavimlerden bağımsızlaşması anlamına gelmiyordu. İstiklâlden anladığımız, şafaklar gibi dalgalanan bir bayrağın istiklâlinden başka bir şey değildi. Biz Türkler bu anlamı bugün de geçerli sayıyoruz. İstiklâl Harbi vermeseydik, dünyaya Türk bayrağı gölgesinde yaşanan hayatın üstünlüğünü kabul ettiremezdik. Türk milleti sıhhatini ancak ve ancak, kendi bayrağının gölgesinde bulabilirdi. Öyle de oldu.

Türk’ün sıhhatinden rahatsız olanlar İstiklâl Harbimizi gözden düşürme hevesindedir. Dikkat gösterdiğimiz birinci husus şudur: Kim Türkiye’yi haritadan silmek için kollarını sıvadıysa, kim Türk milletini tarih sahnesinden silip süpürmek istiyorsa işini, Türkiye’nin kuruluşunda İslâmlaşmanın ilk sırada bulunduğu gerçeğini inkâr ederek yürütmektedir. 1071’de başlayan süreç Türkiye’yi, XIII. yüzyılda Türklerin vatanı haline getirdi. Türkler Anadolu’yu istilâ etmedi. Anadolu Türkler sayesinde vatan oldu, Türk vatanı oldu, Türkiye oldu.

Türkler o güne kadar Halep-Şam-Bağdat hattı olarak bilinen İslâm’ın iftihar alanını İstanbul’a taşıdı. Buna rağmen, biz Türkler XX. yüzyılın ilk çeyreğinde vatansız kalma tehlikesiyle burun buruna geldik. Bu tehlikeyi bir kez daha İslâmlaşarak, XIII. yüzyılda ne yaptığımızı hatırlayarak atlattık. Hatırladık, milletçe zikrettik, hafızamızı İstiklâl Marşı tazeledi.

Milletin kendi kaderine gönüllüce dahil oluşundaki bu dönüm noktasının kıymetini bilmeyenlerin tamamı Türk düşmanları tarafından kurulan tuzağa düşürülmüştür. İstiklâl Marşı Derneği tuzağın fark edilmesi sonucunda ortaya çıktı. İstiklâl Marşı, İstiklâl Harbi’ni açıklıyor. İstiklâl Marşı’na odaklanmak İstiklâl Harbi’ne odaklanmayı gerektiriyor. Odak İstiklâl Harbi olmadığı zaman nereye Türk vatanı dendiğine, Türk milletine kimlerin dahil edileceğine dair karar Türk düşmanlarının eline bırakılmış oluyor. Günümüzde Türk milletinin gözünü gerek istiklâl harbimizin öncesine ve gerekse sonrasına kaydırmak isteyenler İstiklâl Harbi vermemiz neyi kazanç haline getirdi ise, hepsini kaybetmemize yol açan faaliyetin içindedir. İsraf edilebilecek ne varsa, şimdiye kadar israf edildi. Türkler uğrayabileceği bütün aldatmacalara uğradı. Son ocaktayız. Artık her Türk tüttürülmesi gereken son ocakta bulunduğu bilincine ermelidir.

Hangi millet tarihe damga vurduysa, bu damgayı vurmasıyla bir dönüm noktası idrak etmiştir. Türk milleti tarihe damgasını İstiklâl Harbi ile vurdu. İstiklâl Harbi İstiklâl Marşı’nın temin ettiği mantık ve iradeyle kazanıldı. Millet hayatının sukut etmesi bu mantığın terk edilmesi, bu iradeye yabancı kalınmasından başka bir şey değildir. Kim millet hayatının yükselmesini istiyorsa, o kişi üzerine, şimdiye kadar ihmal edilmiş bir görev almış olur. Görevimiz şudur: İstiklâl Marşı ile kazandığımız mantığın işlenmiş hale getirilmesi ve İstiklâl Marşı’nda beyan edilen iradenin ileri götürülmesi. Bu görev, millet hayatının kokuşmasından ve milletin sefalete düşmesinden menfaat umanlarla savaşmayı da içine alır.

İstiklâl Marşı’nın hitap ettiği kişi olalım; olduysak kişiliğimizi savunmaktan geri durmayalım.

oezsu 10.02.2007 22:03

Ne kadar aci bi kopyalama ;)
 
Sevgili Roman galiba Senin Peygamber ilan ettigin (yada su anki Hristiyan aleminin ilan ettigi) Paulus ´un hic bi zaman Hazreti Isa ile karsilasmadigini unutmandir!

Paulus Hazreti Isa´nin gercek ögretilerini degil, kendine göre uyarladigi ögretileri misyon olarak üstlenmistir ;)

Hazrtei Isa Hanif Din den olup hic bir Din adami araya sokmamistir , Allah adina konusacak...

Kiliseleri Paulus kurmustur, Hazreti Isa degil!

Hazreti Isa yeni bi din getirmemistir!!! Bugün dünyada yasanan Hristiyanlik diye adlandirilan Tapinma Teolojisi Hazreti Isanin eseri degil Paulusun eseridir...!!!

Simdi su an ve bugün kendini Hazreti Isa´ya inaniyorum diyenler, gercekten Hazreti Isanin ögretisinemi kulak veriyorlar, yoksa Hazreti Isa´nin ögretisi ile alakasi olmayan ve bugünkü Kiliselerin yüce Isanin ögretisinden siyrilip Tapinma ögretisinemi kulak veriyorlar??!?

Ben Hazreti Isa´ya inaniyorum !!!! Yani Hanif Din ögretisine!

10.02.2007 22:31

Cok güzel o.T.
 
ohne Text

11.02.2007 13:56

bir sey anladimsa Arap olayim.. o.T.
 
ohne Text

11.02.2007 14:00

DIN degil HIKAYE FORUMU haline geldi
 
burasi....

Son zamanda amacini kayip etti diyebilirim ve yazilardanda belli oluyorki yeterli interese ve katilimda azaldi...

Lütfen HIKAYEVI icerikli fasa fisolu yazilardan uzak kalalim....

Amac DINLERI tartismak düsünmek ve anlatmakti, tabiki herkes kendi sahsi kapasitesine göre....

Bu yolda devam edersek, belki eskisi gibi katilimlar artar ve daha cagdas bir ortamda sohbet etme imkanina yeniden kavusuruz...
Üstelik son eklenen yazilarin icerigi tuhaf...
Artik TEK BIR KISININ görüsyle yola cikilmaz ve hele hele YASANMAZ oldugunu anlmak gerek...

11.02.2007 15:18

bazen..baska bir dünyadamiyim diye
 
düsünmüyor degilim. Ask-Sevgi-bir insana isinabilme, kadinin duygulari,cocuklarin hali falan filan, hepsi demek fasa fiso.Sanki kot ceket degistiriyorlarmis gibisine..insan degis tokusu yapiliyor.Daha kimbilir ne örf ve adetler var demek ki.

roman 11.02.2007 15:18

???!!! o.T.
 
ohne Text

roman 11.02.2007 15:20

Bu günlerde okuduğum en aklı başında,
 
bir yazı.

xbaburx 11.02.2007 16:16

o.T.
 
ismet özel yapmadan önce istiklal marsı dernegi ya da istiklal marsı milliyetciligi kavramlarını sahsen bende kullanmıs bu fikirleri birilerine açmıştım.bekliodum sairden yaptı.simdi asagıda bıraktıgım yazı esasen ben ne dusunuyorsam onun bir sair tarafından seslendirilmiş seklidir.herkes bir yerlerden bir yorum koparıp yapıstırıyor ama su gune kadar ismet özelden aktardıgım yazıların hiçbirisine bir yorum eleştiri goremedim.acaba herkes arap mı oluyor onu merak ediyorum.yoksa herkesin anlagı bu kadar kıt mı?bu kadar kıt okuması olan sahıslar o zaman ne hakla fikir guttuklerini ve bunu ifade etme ozgurlukleri oldugunu soyluyorlar?turkçe yazılmıs bir metni anlamak ve yorumlamaktan aciz insanların turkçeyi kullanarak ortaya serpiştirdikleri laflar ne denli kayda degerdir dusunmek lazım.kimseye hakaret etmiyorum ama istiklal marsının turkçesine bigane istiklal marsı sairinin turkesine yabancı olmak ve bu konuyu açıklamak adına istiklal marsı turkçesi olarak adlandırılabilecek bir yogunlukla yazılmıs bir metni anlayamamak neye tekabül eder?İnsanlar herkesin ortak bir paydası olması gereken istiklal marsını anlamaktan ve ona dayandırılan bir anlayısın tezahuru olan birkaç paragraflık bir yazıyı algılamktan bu kadar uzaklasmıssa bu insanlardan bu vatan bu millet ve herseyden once kendi oz bilinci için ne beklenir?bilemiyorum.

oezsu 11.02.2007 20:03

link
 
<a href="redirect.jsp?url=http://www.nealedonaldwalsch.com/" target="_blank">http://www.nealedonaldwalsch.com/</a>

kiyamx 12.02.2007 22:48

sen ve rabbin savasin, biz oturalim
 
Islam dünyasi bir ates cemberi icinde
Hergün yüzlerce masum insan bir avuc imperial kapital sebeklerinin cikarlari icin katlediliyor.

Bahane hazir ;

Demokrasilestirme !

Tarih boyunca bati kendini üstün irk olarak tanimlamistir.

Kendi disindakileri 2. veya 3. dünya olarak assagilamis ve ancak kendine köle ve sömürü araci olarak bir deger bicmistir.

Kendileri efendi, baskalari köle!

Iste asrimizda ki tüm savas ve istikrarsizliklarin temelinde batinin bu kokusmus deger ve yargilari yatiyor.

Peki iyi de, biz müslümanlar bu ara ne yapiyoruz ? Bu saldiri ve sömürülere karsi kendimizi ve ülkelerimizi yeterince koruyabiliyormuyuz ?

Tüm medeniytlerin ve költürlerin dogum yeri olan ortadogu insani olarak bu gecmisin bizde olusturdugu bir birikim var iken, nasil oluyor da atlantik ötesi kültürsüz ve bir öz gecmisden yoksun capulcu batinin tasallutu altinda eziliyoruz ?

Sanirim bu sorunun cevabi öyle sanildigi gibi komplex ve zor degil.

Bugün hac vazifesinni ikmal icin mekkeye giden milyonlarca müslümanin en güzel yaptigi, ve kendisiyle yetindikleri bir is var. DUA.

Dua Islam düsüncesinde kücümsenmeyecek bir yeri vardir. Burda hasa duayi kücümsemek istemiyorum.

Dikkati cekmek istedigim husus, müslümanlarin baslarindaki bu felaketleri def etmek, ülkelerini kafirlerin isgalinden kurtarmak, tekrar islami hayata hakim kilmak icin ne yaptiklari sorusuna bir cevap olmasi bakimindan kayde deger bir noktaya parmak basmak kabilinden önemlidir.

Sahiden müslümanlar tüm bu saldirilar karsisinda ne yapiyorlar ?

El cevap: bol bol dua !

Tipki su ayette Rabbimizin bize bildirdigi gibi :

MÂİDE SÛRESİ(24)
Dediler ki: "Ey Mûsa! Onlar orada bulundukça biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin onlarla savaşın. Biz burada oturacağız."

Ayet sanki bugünümüzü tasvir ediyor.

Bugün müslümanlarinda bol bol yaptiklari sey bu degilmi ?

Dünyanin her yerinde milyarlarca müslümanin : "Yarabbi, düsmanlarimizi kahr ú perisan eyle, bizleri onlarin serrinden koru.."gibi dualar yaparken, ameli hic bir karsit calismamizin olmamasi, oturp kocakarilar gibi ahu figan icinde aglayip sizlamamizla, israil ogullarinin Musa(as) dan istedikleri sey ayni degilmi ?

düsünün bakalim, ne farkimiz var ?

var mi ??

13.02.2007 20:27

Kisa ve net lütfen, was willst du sagen
 
ohne Text

inscene 14.02.2007 12:05

sen söyle
 
varmi sence ???

berkaynl 19.02.2007 00:20

www.aloderman.com herturlu sorun ve
 
www.aloderman.com avrupali turkler icin hazirlanmis mukemmel bir hizmet kurulusudur.

zamiramiss 19.02.2007 23:48

Devils Game oder Muslime schlaft weiter
 
Teuflisches Spiel – «Devil’s Game»
Wie die USA halfen, den fundamentalistischen Islam zu entfesseln
von Dr. phil. Henriette Hanke Güttinger

2005 veröffentlichte Robert Dreyfuss in englischer Sprache die erste vollständige Untersuchung über einen geheimen Bereich der amerikanischen Aussenpolitik: Die Unterstützung des fundamentalistischen Islam seit dem Zweiten Weltkrieg bis heute. Bereits das British Empire hatte sich des fundamentalistischen Islam zur Durchsetzung imperialer Interessen bedient. Seine brisanten Ausführungen stützt Dreyfuss auf Recherchen in Archiven, Interviews mit Politikern, mit Mitarbeitern der Geheimdienste und des amerikanischen Verteidigungs- und Aussenministeriums.
Dreyfuss versteht es, seinen Lesern die faktenreiche, bewegte Geschichte des Nahen Ostens seit Beginn der britischen Einflussnahme bis in die Zeit nach dem Irak-Krieg von 2003 anschaulich und differenziert nahezubringen. Im folgenden werden ausgewählte Aspekte dieses Grundlagenwerkes dargelegt.
Fundamentalistischer Islam als Werkzeug des British Empire

Ende des 19. Jahrhunderts war Grossbritannien die grösste Kolonialmacht. Indien unterstand seiner Herrschaft, und 1882 setzten sich die Briten in Ägypten fest. In Zentral*asien sollte der russische Zar zugunsten der britischen Interessen zurückgedrängt werden. 1885 kam es in London zu einem bedeutungsvollen Treffen zwischen dem britischen Geheimdienst, Vertretern des Aussenministeriums sowie einem gewissen Jamal Eddine al-Afghani. Unter anderem wurde die Bildung einer britisch geführten panislamischen Allianz zwischen Ägypten, der Türkei, Persien und Afghanistan diskutiert, um gegen das zaristische Russland vorzugehen.
Unter dem Patronat der englischen Krone und mit Unterstützung des führenden englischen Orientalisten E. G. Browne legte Afghani in der Folge den theoretischen Grundstein für einen rechtsgerichteten Panislamismus, der als politische und soziale Bewegung die gesamte muslimische Welt umspannen sollte.
Nach aussen gläubiger Muslim, war Afghani in Tat und Wahrheit Atheist und als Freimaurer Mitglied der schottischen Loge. Religion war für ihn ein simples Werkzeug zur Verfolgung machtpolitischer Interessen.
Mohammed Abduh, ägyptischer Panislamist und Schüler Afghanis, begründete die Muslim-Bruderschaft, welche den fundamentalistischen Islam während des 20. Jahrhunderts dominieren sollte. Auch Abduh war ein Mann Englands. Als ägyptische Nationalisten in der Armee einen Aufstand gegen die britische Herrschaft machten, stellte sich Abduh an die Seite der Briten. Das war das Muster – so Dreyfuss –, das den Briten und später den USA den fundamentalistischen Islam so wertvoll machen sollte.
Abduh war wie sein Lehrer Afghani Freidenker. Von den Briten 1899 zum Mufti von Ägypten ernannt, legte er die Sharia (islamisches Gesetz) für das ganze Land aus. Auch gehörte er der ägyptischen gesetzgebenden Versammlung an.
Anhand unzähliger Fakten legt Dreyfuss dar, wie der fundamentalistische Islam über die verschiedenen Nachfolger von Afghani bis in die heutige Zeit weiterentwickelt wurde. Daher bezeichnet er Afghani als Ur-Ur-Urgrossvater von Usama bin Ladin.
Britische Allianz mit Saudis und Wahhabiten

Mit der Entwicklung von Benzinmotor und Automobil Ende des 19. Jahrhunderts stieg die Nachfrage nach Erdöl massiv, und Persien, der Irak und Arabien wurden für die Briten interessant. Persien war bereits unter britischem Einfluss. Nun sollten auch die arabische Halbinsel und der Irak unter Kontrolle gebracht werden.
Auf der arabischen Halbinsel setzten die Briten auf einen arabischen Wüstenstamm, die Familie Ibn Saud. Diese war eng mit dem fundamentalistischen Wahhabismus verbunden. Ab 1899 diente das britische Protektorat von Kuwait der Familie Ibn Saud als Basis zur Eroberung der arabischen Halbinsel. Als Kämpfer wurden Beduinen eingesetzt, die durch religiöse Parolen angefeuert wurden. 1902 eroberten die Sauds das proosmanische Riad.
Mit dem Ersten Weltkrieg bot sich den Briten die Möglichkeit, das geschwächte Osmanische Reich von der arabischen Halbinsel zu verdrängen. Die Briten schmiedeten eine Allianz mit dem künftigen saudischen König und den Wahhabiten. In einem ersten Vertrag anerkannte England 1915 Ibn Saud als unabhängigen Herrscher über das Gebiet des Nejd auf der arabischen Halbinsel. Seinerseits unterstellte sich Saud der englischen Protektion und deren Anweisungen.
In einem grausamen Feldzug eroberte die Familie Saud, unterstützt von britischen Beratern, mit ihren Beduinenkriegern die arabische Halbinsel. 400 000 Tote und Verletzte, 40 000 öffentliche Hinrichtungen und 350 000 Amputationen waren die Folge. 1927 anerkannte Grossbritannien die volle Unabhängigkeit des saudischen Königreiches, dem ersten fundamentalistischen islamischen Staat. Damit schufen die Briten dem fundamentalistischen Islam eine Basis, von der aus bis heute operiert wird.
Die Kontrolle über den Irak und Transjordanien gewannen die Briten nach dem Ersten Weltkrieg, indem sie die Söhne der Familie der Hashemiten von Mekka, die sich als Abkömmlinge des Propheten verstanden, in den britischen Protektoraten Irak und Transjordanien als Könige einsetzten.
Mit dem islamischen Fundamentalismus das Empire sichern

Nach dem Ersten Weltkrieg erstreckte sich das britische Einflussgebiet vom Mittelmeer bis nach Indien. In Ägypten, im Irak, in Transjordanien, Arabien und Persien waren britisch dominierte Herrscher an der Macht. Eine mögliche Gefährdung britischer Interessen ging von nationalistischen und linksgerichteten Bewegungen aus, die nationale Unabhängigkeit, den Abzug der Briten sowie eine demokratische Verfassung anstrebten. Um diese Bewegungen niederzuhalten, förderten die Briten den fundamentalistischen Islam.
Mit der finanziellen Unterstützung der englischen Suez-Kanal-Company konnte Hassan al-Banna in Ägypten die Muslim-Bruderschaft aufbauen. Um die ägyptischen Nationalisten und Kommunisten zu unterdrücken, nutzte der ägyptische König, unterstützt von den Briten, die Muslim-Bruderschaft mit ihrem Terror.
In Palästina unterstützten und förderten die Briten Haj Amin al-Husseini, den Mufti von Jerusalem. Hassan al-Banna und Haj Amin verbanden den Panislamismus mit der Orthodoxie der Wahhabiten. Finanziert durch Saudiarabien und unterstützt von den Briten schufen sie eine islamische radikale Rechte mit einem terroristischen Flügel, die im Laufe des 20. Jahrhunderts weltweit Einfluss gewinnen sollte.
Politisch unterstützt und finanziert wurde die Muslim-Bruderschaft hauptsächlich von Saudiarabien und den Wahhabiten, die im Nationalismus von Abdel Nasser wie auch im Kommunismus eine Gefahr für ihre Herrschaft und den ganzen Nahen Osten sahen. Sowohl die englische Botschaft wie später auch die amerikanische Botschaft in Kairo pflegte regelmässige Kontakte mit der Muslim-Bruderschaft, obwohl man sich deren gewalttätiger Natur bewusst war.
Fundamentalistischer Islam als Werkzeug der USA im kalten Krieg

Nach dem Zweiten Weltkrieg rückte der Nahe Osten ins Zentrum der Weltpolitik. Einerseits war dies durch seine Lage im Süden der Sowjetunion bedingt. Andererseits waren zwei Drittel der Ölreserven um den persischen Golf konzentriert.
Um ihre Vorherrschaft durchzusetzen, planten die USA eine Kette von antikommunistischen islamischen Staaten an der Südgrenze der Sowjetunion. Gleichzeitig galt es, das Streben dieser Staaten nach Unabhängigkeit und nationaler Nutzung der Bodenschätze zu verhindern. Beide Ziele glaubten die USA mit Hilfe des fundamentalistischen Islam zu erreichen: Die Muslim-Bruderschaft stand dazu bereit.
Saudiarabien wird Basis der USA

Die Standard Oil of California und die Texas Oil Company, die später die Aramco (Arabian-American Oil Company) bildeten, erhielten 1933 von den Saudis eine Öl-Konzession. Sie drängten die US-Regierung, die Briten aus Saudiarabien zu verdrängen. Während des Zweiten Weltkriegs erklärte Präsident Roosevelt dem britischen Botschafter Lord Halifax: «Das persische Öl gehört euch. Wir teilen das kuwaitische und irakische Öl. Das saudiarabische Öl gehört uns.»
1943 proklamierte Roosevelt, dass Saudiarabien künftig unter den amerikanischen Verteidigungsschirm falle: «Ich finde, dass die Verteidigung Saudiarabiens lebenswichtig ist für die Verteidigung der USA.» Diese Erklärung wurde nach Roosevelt von allen amerikanischen Präsidenten wiederholt.
Erste US-Soldaten wurden 1944 stationiert, und 1945 wurde die militärische Zusammenarbeit zwischen den Saudis und den USA vereinbart und in Dhahran am Persischen Golf ein grosser US-Luftwaffenstützpunkt errichtet. Saudiarabien wurde zum Brückenkopf der USA im Nahen Osten.
Muslim-Bruderschaft als Verbündete

Nach dem Zweiten Weltkrieg sahen die USA in der Muslim-Bruderschaft, die für ihre Terrorakte berüchtigt war, einen nützlichen Verbündeten im kalten Krieg gegen die Sowjet*union. Die Muslim-Bruderschaft bekämpfte Marxisten, fortschrittliche Studenten, Gewerkschaften, arabische Nationalisten und Sozialisten, die Baath-Partei sowie alle modernen säkularen Strömungen in der muslimischen Welt. 1953 empfing Präsident Eisen*hower im Weissen Haus Said Ramadan, einen der Führer der Muslim-Bruderschaft.
Muslim-Bruderschaft als Werkzeug westlicher Geheimdienste

Anfang der 50er Jahre gewannen zwei Nationalisten im Iran und in Ägypten grossen Einfluss: Mohammed Mossadegh und Gamal Abdel Nasser.
Im Iran wurde Mossadegh 1953 demokratisch zum Ministerpräsidenten gewählt. Er verstaatlichte die britische Anglo Persian Oil Compagny (APOC). Das nahmen weder die Briten noch die USA hin. In enger Zusammenarbeit mit den politisch einflussreichsten Ayatollahs organisierten MI 6 und CIA eine Geheimdienstoperation. Unter Führung von Ayatolla Kashani, der im Solde der CIA stand, mobilisierten die schiitischen Mullahs, unter ihnen Ayatollah Ruhollah Komeini, die Massen in den Strassen gegen Mossadegh. Nach dem Sturz von Mossadegh wurde der Schah wieder inthronisiert und die iranische Erdölindustrie erneut privatisiert. Fünf grosse amerikanische Ölgesellschaften erhielten 40% dieser Erdölindustrie auf Kosten des britischen Anteils.
Dieselben Mullahs, die 1953, finanziert von der CIA, den Schah auf den Pfauenthron zurückholten, führten 1979 die Massen zum Sturze des Schahs an.
In Ägypten stürzte Nasser als Führer der Freien Offiziere 1952 den anglophilen König Faruk und übernahm die Macht. Dieser Befreiungsschlag gegen das British Empire fand in der muslimischen Welt einen ungeheuren Widerhall, und die Funken der Revolution drohten auf Saudiarabien überzuspringen. Das British Empire und die USA fürchteten um ihren politischen Einfluss und den Zugriff auf das Öl. In einer verdeckten Operation versuchten MI 6 und CIA Nasser zu stürzen. Sie benutzten die ägyptische Muslim-Bruderschaft, die die Strasse gegen Nasser mobilisierte, allerdings ohne Erfolg. Nasser vertrieb die Führer der Muslim-Bruderschaft, die in Saudiarabien Zuflucht fanden.
Als Nasser 1970 starb, kam Anwar Sadat an die Macht. Als ehemaliges Mitglied der Muslim-Bruderschaft ging er eine Allianz mit Saudarabien ein, unterdrückte die ägyptische Linke, holte die Muslim-Bruderschaft nach Ägypten zurück und setzte sich mit Israel und den USA in ein gutes Einvernehmen.
Muslim-Bruderschaft gegen Syrien

Bis in die 70er Jahre weiteten die USA ihren Einfluss im Nahen Osten mehr und mehr aus. Einzig der Irak, Syrien, die PLO und Libyen entzogen sich ihrem Einfluss. Mit Hilfe Israels, Ägyptens, Jordaniens und der Monarchien am Golf versuchten die USA, auch diese Gebiete unter Kontrolle zu bringen. Mit stillschweigender Billigung der USA förderten und unterstützten Israel und der jordanische König Hussein, der auf der Zahlliste der CIA stand, in einer gemeinsamen geheimen Operation die syrische Muslim-Bruderschaft. Diese versuchte die syrische Regierung unter Hafez Assad zu stürzen, allerdings ohne Erfolg.
Israel gründet die Hamas als Werkzeug gegen die PLO

Die Muslim-Bruderschaft in Gaza und Westjordanland bekämpfte die Palästinensische Befreiungsorganisation (PLO). Zu Beginn der 80er Jahre unterstützte Israel unter Begin, Premierminister Shamir und Verteidigungsminister Sharon die Muslim-Bruderschaft unter Ahmed Yassin gegen die PLO. 1986 gründete Yassin die Hamas mit der Hilfe Israels.
Gemässigte Israeli wie Yitzhak Rabin, Shimon Peres und Ehud Barak hingegen suchten mit der PLO nach einer Lösung. Immer wenn sie sich einigen konnten und ein grosser Schritt in Richtung Frieden bevorstand, brachte die Hamas mit gewaltsamen Angriffen die Friedensverhandlungen zum Stillstand.
Dieses Muster wiederholte sich auch im Jahre 2000. Mit neuen Verhandlungen waren Barak und die PLO dem Frieden ein Stück nähergekommen. Mit seinem Besuch auf dem Tempelberg provozierte Sharon massive Reaktionen der Hamas, und als Folge blieb der Friedensprozess bis heute unterbrochen.
Vom «Islam als Barriere» zum «Islam als Schwert»

Anfänglich wollten die USA mit einer Barriere islamischer, antikommunistischer Staaten an der sowjetischen Südgrenze den sowjetischen Einfluss eindämmen. Mit dem Afghanistan-Krieg Anfang der 80er Jahre begannen die USA jedoch den fundamentalistischen Islam als Schwert gegen die Sowjets zu benutzen.
Der Heilige Krieg gegen die Sowjets

Der Dschihad gegen die Sowjetunion sollte in den zentralasiatischen Sowjetrepubliken und in Afghanistan geführt werden. Über militante Propaganda von Radio Liberty wollten die USA die islamischen Minoritäten in den zentralasiatischen Sowjetrepubliken gegen Moskau aufwiegeln. Dies zeigte keinen Erfolg. In Afghanistan kam es allerdings zum Dschihad gegen die Sowjets.
In der traditionellen afghanischen Gesellschaft spielte der Islam zwar eine wichtige Rolle als eine Angelegenheit des persönlichen Glaubens. Mit Politik hatte er jedoch wenig zu tun. Dies änderte sich, als Anfang der 60er Jahre afghanische Studenten, die an Kairos al-Azhar-Moschee studiert hatten, nach Afghanistan zurückkehrten. Sie hatten mit der ägyptischen Muslim-Bruderschaft Verbindungen geknüpft und deren Gedankengut übernommen. An der Universität Kabul gingen sie nun mit Gewalt gegen moderne, linke und kommunistische Studenten vor. In den frühen 70er Jahren bildete sich um diesen Kern die Afghanische Islamische Bewegung, welche die Armee zu unterwandern begann.
1973 stürzte Prinz Muhammad Daoud den afghanischen König und rief die Republik aus. Dagegen machte die islamische Rechte offene Opposition, unterstützt von Pakistans Zulfikar Ali Butto und Persiens Schah. Auch die CIA unterstützte den islamischen Widerstand.
1978 wurde die Regierung Daoud durch einen sozialistischen Putsch abgesetzt, und die neue Regierung schloss einen Freundschaftsvertrag mit den Sowjets. Im März 1979 begann die afghanische islamische Rechte im Nordosten von Afghanistan mit einem koordinierten Aufstand, der über den pakistanischen Geheimdienst ISI durch die CIA unterstützt wurde. Die USA hofften, dass die Sowjets damit zum Einmarsch in Afghanistan provoziert würden. Ende 1979 kontrollierten die Aufständischen drei Viertel des Landes. Die Sowjets marschierten ein, und der Sicherheitsberater von Jimmy Carter, Zbigniew Brzezinski, rieb sich die Hände: «Diese geheime Operation war eine exzellente Idee. ihre Wirkung war, dass die Russen in die afghanische Falle gelockt wurden […]. An dem Tag, an dem die Sowjets offiziell die Grenze überschritten, schrieb ich an Präsident Carter: ‹Wir haben jetzt die Gelegenheit, der UdSSR ihren Vietnam-Krieg zu bereiten.›»
Während den 80er Jahren wurden Muslime für den Dschihad gegen die Sowjets rekru*tiert, in Ausbildungslagern in der Guerillakriegsführung ausgebildet und nach Afghanistan geschleust. Gemäss CIA standen 300 000 Mudschahedin unter Waffen, unter ihnen 35 000 Kämpfer aus 34 Ländern.
Nach dem Abzug der Sowjets war Afghanistan zerstört, und die Bevölkerung hungerte, während die verschiedenen Kriegsherren miteinander um die Vorherrschaft kämpften. Es gab kaum noch gemässigte Kräfte im Land, denn die Mudschahedin hatten im Dschihad neben den russischen Soldaten auch die linken und die gemässigten Afghanen umgebracht.
Das Erbe des Dschihad

Dreyfuss geht davon aus, dass die USA von ihrem Stellvertreterkrieg gegen die Sowjets so absorbiert waren, dass ihnen der Blick dafür fehlte, welche Kräfte sie mit der Unterstützung des Dschihad entfesselt hatten: Einen bewaffneten radikalen Islam, der nach dem Ende des Krieges weltweit weiterwirken sollte, so zum Beispiel auf dem Balkan. Es lohnt sich, dazu Jürgen Elsässers «Wie der Dschihad nach Europa kam» zu lesen. Er beschreibt, wie das «afghanische Bündnis» zwischen den USA und den Mudschahedin in den 90er Jahren auf dem Balkan eine Neuauflage erlebte: «Tausende Mudschahedin haben in den neunzigr Jahren in Bosnien und in Kosovo gekämpft. Hochgerüstet vom Pentagon, eingeschleust und unterstützt von US-amerikanischen Geheimdiensten. Der Balkan wurde zum Aufmarschgebiet des heiligen Krieges.»
Der Krieg gegen den Terrorismus

Auch dem Krieg gegen den Terrorismus schenkt Dreyfuss die nötige Aufmerksamkeit. Er zeigt auf, dass die Clash of Civilization-Theorie von Samuel Huntington den Neokonservativen und der Administration Bush als Vorwand dient, den Einflussbereich der USA über den Nahen Osten hinaus auszuweiten nach Pakistan, Zentralasien, ins östliche Mittelmeer, ins Rote Meer und in die Region des Indischen Ozeans. Zudem erweist sich Dreyfuss als profunder Kenner neokonservativer Interessen- und Machtpolitik. •

berkaynl 20.02.2007 16:01

gunde 150-200 euro kazanmak istermisiniz
 
evet gercektende gunde 150-200 euro hemde evinizde calisarak kazanabilirsiniz.avrupa genelinde 250 elemana ihtiyac vardir.(almanya,hollanda,belcika)kesinlikle erotik degildir.is bilgisi;avrupada yasayan turklerin sorularini sorup dertlerine cozum bulabilecekleri bir sistem kuruldu.burada vukatlar,doktorlar.psikologlar,ekonomistler ve aile danismanlari gorev yapiyorlar.fakat arayan kisileri bu uzmanlara yonlendirecek eleman acigimiz vardir.evinizde oturarar arayan kisilere uzmanlarimiz nasil,hangi saatlere calisir gibi.arayanlari bu uzmanlara yonlendireceksiniz.is gorusmelerini can beyla yapmaniz gerekmektedir is basvurulari icin.almanyadan 0900 1200 1032 hollandada 0900 907 907 9 belcikadan 0903 330 03 .kesinlikle erotik degildir.saygilarimla can demir...

kiyamx 21.02.2007 07:20

o.T.
 
söleyimmi ?

Söleyim bari

Kimsenin ilave edecegi bir seyi yok gibi.

Farkimiz yok tabi ki.

Kocakarilar gibi yerlerimizde oturup Allahin bizi kurtarmasini bekliyoruz.

Oysa Rabbimiz " Eger siz Allahin dinine yardim ederseniz, Allah da size yardim eder "

Ve Yine " Bir topluluk kendini degistirmedigi müddetce, Allah ta o tolulugu degistirmez"

buyrarak initiativi ele almamizi, oturdugumuz yerlerimizden KIYAM edip, rahmetli necip fazilin dedigi gibi:

" Kim var denilince, sagina ve soluna bakmaksizin BEN VARIM, Benim olmadigim yerde kimse yoktur " dememizi ve mücadele etmemizi emrediyor.

Iste tüm peygamberlerin ve inanalarin üzerinde yürüdükleri yol budur !

Bunu idrak etmedigimiz müddetce daha cok zaiyat verecegimiz muhakkaktir.

s.a

kiyamx 21.02.2007 07:20

o.T.
 
söleyimmi ?

Söleyim bari

Kimsenin ilave edecegi bir seyi yok gibi.

Farkimiz yok tabi ki.

Kocakarilar gibi yerlerimizde oturup Allahin bizi kurtarmasini bekliyoruz.

Oysa Rabbimiz " Eger siz Allahin dinine yardim ederseniz, Allah da size yardim eder "

Ve Yine " Bir topluluk kendini degistirmedigi müddetce, Allah ta o tolulugu degistirmez"

buyrarak initiativi ele almamizi, oturdugumuz yerlerimizden KIYAM edip, rahmetli necip fazilin dedigi gibi:

" Kim var denilince, sagina ve soluna bakmaksizin BEN VARIM, Benim olmadigim yerde kimse yoktur " dememizi ve mücadele etmemizi emrediyor.

Iste tüm peygamberlerin ve inanalarin üzerinde yürüdükleri yol budur !

Bunu idrak etmedigimiz müddetce daha cok zaiyat verecegimiz muhakkaktir.

s.a

kiyamx 21.02.2007 07:21

Ben söleyim bari
 
söleyimmi ?

Söleyim bari

Kimsenin ilave edecegi bir seyi yok gibi.

Farkimiz yok tabi ki.

Kocakarilar gibi yerlerimizde oturup Allahin bizi kurtarmasini bekliyoruz.

Oysa Rabbimiz " Eger siz Allahin dinine yardim ederseniz, Allah da size yardim eder "

Ve Yine " Bir topluluk kendini degistirmedigi müddetce, Allah ta o tolulugu degistirmez"

buyrarak initiativi ele almamizi, oturdugumuz yerlerimizden KIYAM edip, rahmetli necip fazilin dedigi gibi:

" Kim var denilince, sagina ve soluna bakmaksizin BEN VARIM, Benim olmadigim yerde kimse yoktur " dememizi ve mücadele etmemizi emrediyor.

Iste tüm peygamberlerin ve inanalarin üzerinde yürüdükleri yol budur !

Bunu idrak etmedigimiz müddetce daha cok zaiyat verecegimiz muhakkaktir.

s.a

kiyamx 21.02.2007 07:21

Ben söleyim bari
 
söleyimmi ?

Söleyim bari

Kimsenin ilave edecegi bir seyi yok gibi.

Farkimiz yok tabi ki.

Kocakarilar gibi yerlerimizde oturup Allahin bizi kurtarmasini bekliyoruz.

Oysa Rabbimiz " Eger siz Allahin dinine yardim ederseniz, Allah da size yardim eder "

Ve Yine " Bir topluluk kendini degistirmedigi müddetce, Allah ta o tolulugu degistirmez"

buyrarak initiativi ele almamizi, oturdugumuz yerlerimizden KIYAM edip, rahmetli necip fazilin dedigi gibi:

" Kim var denilince, sagina ve soluna bakmaksizin BEN VARIM, Benim olmadigim yerde kimse yoktur " dememizi ve mücadele etmemizi emrediyor.

Iste tüm peygamberlerin ve inanalarin üzerinde yürüdükleri yol budur !

Bunu idrak etmedigimiz müddetce daha cok zaiyat verecegimiz muhakkaktir.

s.a

kiyamx 21.02.2007 07:22

Ben söleyim bari
 
söleyimmi ?

Söleyim bari

Kimsenin ilave edecegi bir seyi yok gibi.

Farkimiz yok tabi ki.

Kocakarilar gibi yerlerimizde oturup Allahin bizi kurtarmasini bekliyoruz.

Oysa Rabbimiz " Eger siz Allahin dinine yardim ederseniz, Allah da size yardim eder "

Ve Yine " Bir topluluk kendini degistirmedigi müddetce, Allah ta o tolulugu degistirmez"

buyrarak initiativi ele almamizi, oturdugumuz yerlerimizden KIYAM edip, rahmetli necip fazilin dedigi gibi:

" Kim var denilince, sagina ve soluna bakmaksizin BEN VARIM, Benim olmadigim yerde kimse yoktur " dememizi ve mücadele etmemizi emrediyor.

Iste tüm peygamberlerin ve inanalarin üzerinde yürüdükleri yol budur !

Bunu idrak etmedigimiz müddetce daha cok zaiyat verecegimiz muhakkaktir.

s.a

kiyamx 21.02.2007 07:22

Ben söleyim bari
 
söleyimmi ?

Söleyim bari

Kimsenin ilave edecegi bir seyi yok gibi.

Farkimiz yok tabi ki.

Kocakarilar gibi yerlerimizde oturup Allahin bizi kurtarmasini bekliyoruz.

Oysa Rabbimiz " Eger siz Allahin dinine yardim ederseniz, Allah da size yardim eder "

Ve Yine " Bir topluluk kendini degistirmedigi müddetce, Allah ta o tolulugu degistirmez"

buyrarak initiativi ele almamizi, oturdugumuz yerlerimizden KIYAM edip, rahmetli necip fazilin dedigi gibi:

" Kim var denilince, sagina ve soluna bakmaksizin BEN VARIM, Benim olmadigim yerde kimse yoktur " dememizi ve mücadele etmemizi emrediyor.

Iste tüm peygamberlerin ve inanalarin üzerinde yürüdükleri yol budur !

Bunu idrak etmedigimiz müddetce daha cok zaiyat verecegimiz muhakkaktir.

s.a

kiyamx 21.02.2007 07:23

Ben söleyim bari
 
söleyimmi ?

Söleyim bari

Kimsenin ilave edecegi bir seyi yok gibi.

Farkimiz yok tabi ki.

Kocakarilar gibi yerlerimizde oturup Allahin bizi kurtarmasini bekliyoruz.

Oysa Rabbimiz " Eger siz Allahin dinine yardim ederseniz, Allah da size yardim eder "

Ve Yine " Bir topluluk kendini degistirmedigi müddetce, Allah ta o tolulugu degistirmez"

buyrarak initiativi ele almamizi, oturdugumuz yerlerimizden KIYAM edip, rahmetli necip fazilin dedigi gibi:

" Kim var denilince, sagina ve soluna bakmaksizin BEN VARIM, Benim olmadigim yerde kimse yoktur " dememizi ve mücadele etmemizi emrediyor.

Iste tüm peygamberlerin ve inanalarin üzerinde yürüdükleri yol budur !

Bunu idrak etmedigimiz müddetce daha cok zaiyat verecegimiz muhakkaktir.

s.a

kiyamx 21.02.2007 08:23

o.T.
 
hmm, ne olmus böle yaaa ??

Ben bir kez ilave ettim..


Allah Allaaaahh..

21.02.2007 12:07

hahaha
 
politik forumda kendi düsüncelerini yazmakta aciz kisilerin yorumuna baksana hahaha..ya alemsiniz var ya..

eschek 21.02.2007 15:40

o.T.
 
Islam mit Demokratie vereinbar?

Hab viel gehört, dass Islam mit Demokratie nicht vereinbar ist. Was denkt ihr? Bitte um Lösungsvorschläge.

eschek 21.02.2007 15:41

Islam und Demokratie
 
Islam mit Demokratie vereinbar?

Hab viel gehört, dass Islam mit Demokratie nicht vereinbar ist. Was denkt ihr? Bitte um Lösungsvorschläge.

21.02.2007 18:27

SATIYORUM !..
 
Melekler iyilikten bahsediyorlar ama;

Ici bos !..
Bir cennet vaad ediyorlar ama ;
Daha gören yok o cenneti.

Bu Dünya da iyilik neye yarar Allah askina ?..

Oysa ben;
Ben Insanlara hayattan alacaklari keyifleri sunuyorum..
San,söhret,para,pul,ihtisam vaad ediyorum.


Burasi bir pazar yeri;rekabet son haddinde !..

Onlar Iyilik satiyor size;
Bense : GÜC !..

Onlarda sadakat var;
Ben de SEX !..

Onlar erdem satiyor
Ben : SÖHRET !..

Onlar Hayal;
Ben: GERCEK !..
Onlar : Sukunet;
Bense;zevk ve Eglence ve Kudret ve Ihtisam;

Ve SEHVET !..

Satiyorum,Satiyorum, SAAAAATTTTIIIIMMMM !..

Peki siz kime giderdiniz ?..
Itiraf edin hadi..

He he he..

Imza:

S E Y TA N

21.02.2007 23:23

das sind 2 verschiedene stiefel! o.T.
 
ohne Text

xbaburx 22.02.2007 15:11

son donem gelişmelere çarpıcı açıklamala
 
rrrr..İsmet özel in son söyleşisini aktarma geregi duydum.herkesin didik didik okumasında cok buyuk yararlar oldugunu düşünüyorum.türklük meselesi vs vs.herkese iyi okumalar.yazı biraz uzun zannımca ama okuyana kulfet degil kazanc saglar.

TÜRKLÜK KÜFRE KARŞI BİR ÜSTÜNLÜK İDDİASIDIR



Siz nicedir, “Hepimiz Türk olmalıyız” diyorsunuz. Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından “Hepimiz Ermeni’yiz” sloganları atıldı. Ne düşünüyorsunuz?

Bu çok ciddi bir şey: 1918 yılı sadece I. Dünya Savaşı’nın bittiği değil bir çağın kapandığı yıldır. Yani Türklerin tarihe girmesi ve tarih içinde tayin edici bir yere sahip olmasının sonu oldu. 1918 yılında Batı medeniyeti bir siyasi organizasyon ve askeri güç olarak İslamiyet’in ortadan kalktığına hükmetti. Bu İnebahtı ile 1571’le başlayan bir süreçti ve 1918’e kadar sürdü. Bunun Avrupalıların istedikleri gibi sonuçlanmadığını İstiklal Harbi gösterdi. İstiklal Harbi, İslamiyet’in bir siyasi organizasyon ve bir askerî güç olarak tarihten silinmediğinin ispatıdır. İstiklal Marşı’nın bize öğrettiği de budur. “O ezanlar ki şahadetleri dinin temeli / Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.” Bu kimin istiklal marşı? Bu neden bahsediyor? Mustafa Kemal bu yüzden Gazi unvanı almıştır.

Hrant Dink’in öldürülmesi meselesiyle alakası…

1918’de Avrupa medeniyetinin, İslamiyet’in siyasi organizasyon ve askeri güç olarak ortadan kalktığı varsayımı Osmanlı topraklarının akıbetinin ne olacağı sorusunu canlı kılıyordu. 1914’te başlayan savaş ve bu savaşa Türkiye’nin sürüklenmesi İslamiyet’in tarihten silinmesine yönelikti. Ama İslamiyet tarihten silindiği zaman son İslam hükümranlığının geçerli olduğu yerler ne olacaktı? Ermeniler, biz binlerce yıldır bu topraklardayız deyip kendi yönetimlerini kurmaya giriştiler. Oysa Osmanlıların Bizans’a karşı en büyük müttefiki Ermenilerdi. At sırtında gelen insanlar Ermenilerle beraberlik tesis ettiler. Bunların önemli bir kısmı Müslüman oldu. Dilimizde “Ermeni inadı” diye bir laf vardır. Bu şu demek: Dillerini kaybettiler. Ermenice konuşmuyorlar. Kiliseye falan da gittikleri yok. Ama Ermeniliklerini koruyorlar. Müslüman olmuş Ermeniler, olmamış olanlara atıfla “Ermeni inadı” diyorlar. Ermeniler Hıristiyan dünyanın üvey evlatları oldukları için çok kolay Müslümanlarla et tırnak haline geldiler. Hatta 1826’da Yunanistan bağımsızlığını ilan ettiği zaman Ermeniler saraya dönüp, “Biz bunların yaptığını yapmayacağız. Biz teba-ı sadıkayız” dediler. Yani o ismi onlara saray vermedi. Kendileri söylediler.

“Hepimiz Ermeni’yiz” diyen insanlar…

Onlar, Türkiye’nin bir geleceği olmadığını, olmasının da pek gerekli olmadığını düşünen insanlar olmalıdır.

Nasıl?

Şu manada: Büyük Ermeni katliamı bugünlerde neden acaba tekrar bu kadar canlandı? Bu topraklarda Ermeni nüfusu hangi sebepten dolayı temizlendi? Bunun anlaşılması lazım. Yani Ermeniler kendilerinin soykırıma uğradıklarını kanıtlamak için Hitler’in bir sözünü naklederler. Hitler güya demiş ki -belki de demiştir- “Öldürün Yahudileri. Bakın, Ermenilerin öldürülmesinden bahseden kaldı mı?” Ermeniler katliama uğradı. Hitler’in itirafıdır bu. Çünkü Alman ve İngiliz emperyalizmi bizim topraklarımızdaki Ermenilerin cismen yok edilmesi ihtiyacında idiler?

Neden?

Çünkü Ermeniler, tarihi olarak zanaatkar bir kavimdir. Mamul madde ihracıyla yaşayan emperyalizm, bizim topraklarımızda en büyük düşman olarak Ermenileri gördü. Çünkü Ermeniler, emperyalizmin mamul madde ihracıyla rekabet edebilecek kalitede imalat yapıyorlardı. Soyadlarına bakın, Kürkçüyan’dan Sıvacıyan’a kadar hepsi zanaatlarıyla ilişkilidir. 1838 Osmanlı-İngiliz ticaret anlaşması, İngiliz mallarının Osmanlı topraklarına gümrüksüz girmesini sağladı. Bu tarihî bir vakıadır. Çünkü o tarihten itibaren bizim el tezgahlarımız yok olmaya başladı. Ama Ermeniler gene de direndiler. El tezgahlarının en kalitelisini onlar işletiyorlardı. Bu topraklardan yok edilinceye kadar Sivas’ın kazası olan Gürün’den İngiltere’ye halı ihraç eden onlardı. Alman ve İngiliz emperyalizmi, Ermenilerin cismen yok edilmesini temin etmek üzere harekete geçti.

Ermeni tehciri bununla mı alakalı yani?

Hrant Dink Kürtlere dönüp sık sık şu cümleyi sarf ederdi. Derdi ki, “Bizim düştüğümüz tuzağa düşmeyin. Avrupalılar bizi öne sürüp öldürttüler. Sizi de aynı şekilde piyasaya çıkarıp yok ettirecekler.”

Tanır mıydınız kendisini?

Hayır hiç münasebetimiz olmadı. Zaten Hrant Dink benden genç. Onun solcu olarak eylem yaptığı dönemlerde…

İhtida etmiştiniz belki de?

Belki ihtida etmiştim. Etmemiş olsam bile ben o tarz sosyalist mücadelenin karşısında olan biriydim.

Hangi tarz?

Türkiye’de, yönetimi sosyalistlerin elinde olmayan bir mücadele yürüdü yıllar boyu. Neyse bu diğer bir konu. Netice şu: “Hepimiz Türk’üz” Türkiye’de birtakım oyunların bozulmasına sebep olacak bir ifade. Türkçüler bile bunu söyleyemiyor. BBP, İslami eğilimleri dolayısıyla da bilinir, sloganı ne? “Hepimiz aynı kilimin desenleriyiz.” Onlar bile hepimiz Türk’üz diyerek ortaya çıkmıyorlar. Sırplar, kafasına fes geçirip öyle öldürüyordu Boşnakları. Türk öldürüyorlardı, yani Müslüman öldürüyorlardı. Böyle olayların olduğu bir ortamda çıkıp göğsünü gere gere ben Türküm diyebilmeli insan.

Hrant Dink bir Ermeniydi. Onun gibi birinin Türkiye’nin yükselmesi için çaba harcaması ve sizin Türklük tanımınızın kapsamına girmesi söz konusu olabilir mi?

Hayır. Yani Hrant Dink Türkiye aleyhine bir dava gütmüyor olsaydı, bir solcu eylemci olarak adını diğer iki eylemci arkadaşıyla birlikte değiştirmezdi. Bunu basından öğrendik. Hrant Dink diğer iki arkadaşıyla birlikte mahkeme kararıyla adını değiştirmiş. Solcu bir eylemci olarak yakalandığı taktirde adının Hrant, soyadının Dink olması Ermeni cemaatine zarar verir korkusuyla Türkçe ad ve soyadı almış. Yani Hrant Dink Türk olmuş olsaydı Hrant Dink olarak solculuk yapardı, Türkçe ad ve soyadı alma ihtiyacı duymazdı.. Onun diasporayla arası kötüydü falan filan. Bunlar dekoratif unsurlar. İşin bam teli Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin içinde olup olmayacağı meselesi. Hrant Dink Türkiye’nin AB yolunda reformlar yapmasını destekleyen birisiydi.

Bir tek o değil ki?

Evet. Bu reformları Türkiye’de destekleyen yüz binlerce insan var. Ama bunlar Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olmayacağını da isimleri gibi biliyorlar. Hrant da biliyordu. Türkiye Avrupa’nın bir parçası olmayacak ama olacakmış gibi her şeyini değiştirecek. Değişen şeyler neler olacak? Türkiye’nin fiziki coğrafyası değişecek mi? Değişecekse siyasi coğrafyası ne hale gelecek? 80’li yıllarda Süleyman Demirel’in GAP’la ilgili bir önerisi vardı. Basına böyle yansıdı, Süleyman Demirel’in önerisi olarak; Güney Anadolu Projesi kapsamındaki barajlarda biriken suyun pipeline’larla Orta Anadolu’ya taşınması ve Konya Ovası’nın sulanması.

Nedir bunun anlamı?

“Hiç olmazsa suyundan istifade edelim”dir. Bunların açık seçik bilindiği bir dünya var tabii. Biz televizyonlarda radyolarda birtakım haberler okuyoruz. Bize Türkiye’nin geleceğiyle ilgili hangi resmi gösteriyorlar? Türkiye’de en azından otuz senedir faaliyette olan Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği var. Bunun manasını birisi bana açıklamaz mı acaba? Bu ne için vardır, ne iş yapar, yönetimi kimlerin elindedir, ne gibi kararlar alır? Yani Türklük dediğimiz zaman hamaset yapmıyoruz. Bir toprak üzerinde bazı insanlarla birlikte yaşıyoruz. Toprağımızın verimi, beraber yaşadığımız insanlarla ilişkimiz bizi çok ilgilendiriyor. Neden ben komşumdan korkacağım. Biz, ‘ev alma komşu al’ diyen bir kültürün ürünleriyiz.

Türklüğümüz Ermenilerle birlikte yaşamamızı da ihdas eden şey mi yani?

Elbette. Dediğim gibi, bizim, bu toprakların Türkiye olduğunu ve Türkiye’nin de Türklerin memleketi olduğunu sadece kabul etmekle yetinmememiz, bunun tartışılmaz bir veri olduğunu öne sürmemiz gerek.

Peki efendim, Türkiyeli olmayı öne çıkaran, biz bu ülkenin menfaatlerini düşünüyoruz diyen ve bunun için bir takım çabalar içinde olanlar var. Bunlar Amerikanizme de AB’ciliğe de karşılar. Onlarla ortak bir yön buluyor musunuz?

Bunlar, Türkiye’nin netice itibariyle İslami bir kültürle yükselmesi meselesini kendi meseleleri saymayan insanlar.

301 hakkında ne söyleyeceksiniz?

301 Türklüğe ve Türkiye Cumhuriyeti kurumlarına hakareti yasaklıyor. Kanunların lafzından çok ruhu önemlidir. Kanunların ne söylediği, o kanunların hem uygulayıcıları hem de o kanunlardan istifade eden ve zarar görenlerin meselesi. Yani Türkiye’de kurumları eleştirmek suretiyle Türkiye’nin sıhhatine katkıda bulunuyorsan, bunu yasaklayan kanuna cephe alman gerekiyor. Böyle değil de kurumları eleştirmek Türkiye’yi biraz daha hastalıklı hale getirmeye dönükse tam tersini yapmalıyız. 301’e gelince. Türkiye’de 301’in yanında olanlar da karşısında olanlar da ellerine geçen paraya verdikleri önem kadar ülkelerine önem veren kişiler değil.


İSTİKLAL MARŞI DERNEĞİ KURUYORUM, ÇÜNKÜ…
İSTİKLAL MARŞI BİZİM TARİFİMİZDİR


İstiklal Marşı Derneği adında bir dernek kurdunuz? Neden?

1918 yılının bir dönüm noktası olmasıyla İstiklal Marşı’nın birebir ilişkisi var. Türkiye’de yaşayan otlar da itler de İstiklal Harbi’nin sonucudur. Dar’ül İslam yapılan toprak parçası, dar’ül İslam olarak kaldı.

İstiklal Harbi sayesinde?

Evet. Osmanlı devleti ortadan kalktı. Geriye ne kaldı? Dar’ül İslam kılınan yerler. Türkler burayı Türkiye yapıncaya kadar, buralar Hıristiyan toprağıydı. Burası Mısır’dan Suriye’den farklı. Burası Türkiye olarak dar’ül İslam kaldı. Bizim hayatta olmamız doğrudan doğruya İstiklal Harbi’yle alakalı. O yüzden de İstiklal Harbi’nden sonra bu topraklar gerçekten İslamlaştırıldı. Ondan önce bu toprakların yüzde 99’u Müslüman’dır denemezdi. Ama Cumhuriyet’ten sonra denmek zorunda kalındı. Çünkü denmeseydi ne numara diye sorulacaktı. Birinci Meclis’te Lazistan ve Kürdistan mebusları var. İnsanlar bunu örnek gösteriyor. O dönemde oralardan Lazistan ve Kürdistan mebusu çıkmasının sebebi, oraların İslam toprağı olduğunu belli etmek içindir. Böyle denmediği takdirde, birine Ermenistan diğerine Pontus demek zorunda kalacaktık. İstiklal Harbi’miz, İstiklal Marşı’nda ifadesini bulan ideolojiyle verildi. Türkiye’nin bugün karşı karşıya olduğu tehlikeler İstiklal Marşı’nın öne çıkarılmasını kaçınılmaz kılıyor.

Kimileri de Yeniden Milli Mücadele falan diyor? Sizin söylediklerinizle onlar arasında bir benzerlik kurulabilir mi?

İki kere istiklal harbi verilmez. Bir kere gitti mi milli birlik, bir daha geri gelmez. İstiklal Marşı bizim milli birliğimizin zaruretini ve bu zaruretin şartlarını dile getiren metindir. Bizim yeniden bir tarif peşine düşmemiz başka mecralara sürüklenmek olacaktır. Tarif elimizde zaten. İstiklal Marşı’mız tarifimizdir.

Dernek ne tür faaliyetler yapacak?

Bu tarifin yaygınlaşmasından başka bir şey yapmaya gerek yok. Çünkü kötülük bilginin saklanmasıyla ika ediliyor. Yani şu anda insanlar Türkiye’nin içinde olduğu durumu bilmiyorlar. Korkunç bir sansür var. Türkiye’nin ne olduğu ne olmadığı, kimlerin neye razı olduğu konuşulmuyor. Yani hem medya hem de siyasi dümenle yapıyorlar. Avrupa, Türkiye’deki baskıcı unsurlara destek veriyor. Daha yeni AİHM, yüzde 10 barajının hak ihlali olmadığına karar verdi. Aynı mahkeme, üniversitelerde kızların başörtüsüyle ders görmelerine getirilen yasağı da onaylamıştı. İstiklal Marşı, “Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal” diyor. Hak edilmiş bir vatanımız, devletimiz, toprağımız var. Demek ki hak edilememişi de oluyor bunun. Kürt meselesi söz konusu olduğunda birileri çıkıp, “Biz Fransa için Korsika meselesini söz konusu ediyor muyuz?” diyor. Korsika hak edilmiş bir Fransız toprağı mıdır diye düşünmüyor bu benzetmeyi yaparken. Urfa’da Fransızlarla çarpışanlar Kürt müydü Türk müydü? Demek ki burada rol oynayan şey etnisite değil, tarihi rol. Yani tarihi rol gereği orada Fransızlarla çarpışanlar Kürt değil Türk idiler. Yani onlar Türk olmasalardı savaşmayacaklardı. Bugün olan budur işte. Netice itibariyle İstiklal Marşı Derneği, esas milli platformun İstiklal Marşı’nın kendisi olduğunu ve İstiklal Marşı’nı reddedenlerin de bizden olmadığını söyleyecek.

Konferanslar mı vereceksiniz bunları anlatmak için?

En azından, bu ülke çapında bir yaygınlığa kavuşacağı için, herhalde her kuruluşta böyle bir şey olacak. Hatırlarsan, Toparlanın Gitmiyoruz konferanslarında da bunu yapmaya çalışmıştık.

Kimlerle birliktesiniz?

Flaş isimler yok. Adı duyulmuş insanların, İstiklal Marşı Derneği’nin kuruluşunda yer almaları umut edilirdi. Fakat Türkiye’de sosyalist ve İslami görüşler dolayısıyla yapılan elemede herkes eleğin altına düştü. Onun için kalbur üstü insan çok şükür ki yok derneğin kuruluşunda. Elenmemiş insanlar var. Bu insanların da sayısının az olmadığına inanıyorum. Onlara manevra imkanı tanınmıyor. Ben, “Kürt realitesini niçin inkar etmeliyiz?” diye bir yazı yazdım, Süleyman Demirel’in “Kürt realitesini kabul ediyorum” sözünden hareketle. Demirel, 1980 sonrası siyasi hayatına bu cümleyi söyleyerek devam edebildi. Dolayısıyla kalbur üstü insanların hepsi bu realiteleri kabul eden insanlardır. Biz realiteleri inkar ederek işe devam etmek istiyoruz. Entelektüel namustan söz ediyoruz. Birisi Türkiye aleyhine bir şey yapıyorsa “Ben bunu Arnavut olduğum için yapıyorum” desin mesela. “Benim memleketim değil nasıl olsa burası” desin. “Burası benim memleketim” deyip adını koymuyorsa o da entelektüel namus değildir.

Nasıl yani?

Yani “Burası aslında Ermenistan’dır, dolayısıyla benim memleketimdir” deyip adını koymuyorsa. Yahut desin ki “Buranın adı Türkiye değil. Burası Pontus’tur bu yüzden de benim memleketimdir” desin. O zaman entelektüel namus olur işte.

Gerçek Hayat’tan ayrıldıktan sonraki röportajlarınızdan bir kırgınlık, içe kapanma algılamıştık. Ümidiniz kırılmıştı sanki. Şimdi ne oldu da yeniden insanlara fazlasıyla laf anlatmak durumunda kalacağınız bir işe koyuldunuz?

Biz Müslüman’ız. Müslümanlıkta farz-ı kifaye diye bir şey vardır. Ben bu derneğin kuruluşuna emek verirken duygusal bir yükseliş içinde değilim. Bunu farz-ı kifaye olarak yapıyorum. Cenaze namazı kılmak gibi yani. Bir kişi bile kılıyorsa o namazı sizin üzerinize farz olmaktan çıkar. Ama yok işte. İstiklal Marşı derneği kuracak insan yok Türkiye’de. Toparlanın Gitmiyoruz konferansları için de aynı söz konusuydu.


BENİM TÜRKLÜĞÜM BEYŞEHİR GÖLÜ’YLE DE ALAKALIDIR



Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra milliyetçiliğin bir şeklinin yükseldiğini gördük. Hepimiz Türk’üz diyenler oldu. Bunun sizin bahsettiğiniz Türklükle uzaktan yakından bir ilgisi var mı?

Öncelikle bir ülkenin geleceği meselesinin hesaba katılması gerekiyor. Türklük ne ırki ne kültürel meseledir. Türklük, medeniyet meselesi de değildir. Türklük tarihi bir roldür. Bu rol hesaba katılmadığı zaman Türklükten bahsetmek, birilerinin aleti olmak anlamına gelir. Türkiye’nin bir geleceği olmasını istiyorsak Türk’üz. “Hepimiz Türk’üz” diyen insanlar “Biz Türkiye’nin yükseltilmesi için yaşıyoruz” demiş olurlar. İktisadi tercihlerimiz ve kimlikle ilgili tercihlerimiz birbirinden ayrılmaz. Beyşehir Gölü’nün kuruduğunu söylüyorlar. Gidip görmedim. Yüreğim ne kadar dayanır bilmiyorum. Bunun Türklükten bağımsız olmasına imkan yok. Bir insan Beyşehir Gölü’nün kurumasıyla ilgilenmiyorsa o insanın Türk olmakla alakası yoktur. Olmayıversin. Bolu Tüneli. Bunun da Türklükle birebir ilgisi var. Bir devlet, yönetimi altındaki insanların her şeyinden sorumlu değilse ortada bir tiranlık var demektir. Mesela biz bu Marmaray projesini Yunanistan’ın hatırına mı yapıyoruz? Bunları düşünmek lazım. Yani iki Yunanistan’ı birleştirmek üzere mi yapılıyor Marmaray? Türklük böyle şeylerle alakalıdır. Piyasa ekonomisi hakkındaki, finans kurumları hakkındaki görüşümüz de, hepsi, Türklüğün kapsama alanına girer. Bazılarına göre Yunan Milli Bankası’nın Finans Bankası’nı satın alması, 1918’de Yunanlıların İzmir’e asker çıkarmasından baha büyük bir adımdır. Satın alanlar yüzde 50 müşteri kaybetmeyi göze almışlar, fakat sadece 6 kişi hesabını kapatmış.

Bunun da Yunanlıkla alakası var öyle mi?

Yunanlılar 1453 yılından beri bunu devam ettiriyorlar. Fakat Türklerde böyle bir duyarlık yok.

xbaburx 22.02.2007 15:11

son donem gelişmelere çarpıcı açıklamala
 
rrrr..İsmet özel in son söyleşisini aktarma geregi duydum.herkesin didik didik okumasında cok buyuk yararlar oldugunu düşünüyorum.türklük meselesi vs vs.herkese iyi okumalar.yazı biraz uzun zannımca ama okuyana kulfet degil kazanc saglar.

TÜRKLÜK KÜFRE KARŞI BİR ÜSTÜNLÜK İDDİASIDIR



Siz nicedir, “Hepimiz Türk olmalıyız” diyorsunuz. Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından “Hepimiz Ermeni’yiz” sloganları atıldı. Ne düşünüyorsunuz?

Bu çok ciddi bir şey: 1918 yılı sadece I. Dünya Savaşı’nın bittiği değil bir çağın kapandığı yıldır. Yani Türklerin tarihe girmesi ve tarih içinde tayin edici bir yere sahip olmasının sonu oldu. 1918 yılında Batı medeniyeti bir siyasi organizasyon ve askeri güç olarak İslamiyet’in ortadan kalktığına hükmetti. Bu İnebahtı ile 1571’le başlayan bir süreçti ve 1918’e kadar sürdü. Bunun Avrupalıların istedikleri gibi sonuçlanmadığını İstiklal Harbi gösterdi. İstiklal Harbi, İslamiyet’in bir siyasi organizasyon ve bir askerî güç olarak tarihten silinmediğinin ispatıdır. İstiklal Marşı’nın bize öğrettiği de budur. “O ezanlar ki şahadetleri dinin temeli / Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.” Bu kimin istiklal marşı? Bu neden bahsediyor? Mustafa Kemal bu yüzden Gazi unvanı almıştır.

Hrant Dink’in öldürülmesi meselesiyle alakası…

1918’de Avrupa medeniyetinin, İslamiyet’in siyasi organizasyon ve askeri güç olarak ortadan kalktığı varsayımı Osmanlı topraklarının akıbetinin ne olacağı sorusunu canlı kılıyordu. 1914’te başlayan savaş ve bu savaşa Türkiye’nin sürüklenmesi İslamiyet’in tarihten silinmesine yönelikti. Ama İslamiyet tarihten silindiği zaman son İslam hükümranlığının geçerli olduğu yerler ne olacaktı? Ermeniler, biz binlerce yıldır bu topraklardayız deyip kendi yönetimlerini kurmaya giriştiler. Oysa Osmanlıların Bizans’a karşı en büyük müttefiki Ermenilerdi. At sırtında gelen insanlar Ermenilerle beraberlik tesis ettiler. Bunların önemli bir kısmı Müslüman oldu. Dilimizde “Ermeni inadı” diye bir laf vardır. Bu şu demek: Dillerini kaybettiler. Ermenice konuşmuyorlar. Kiliseye falan da gittikleri yok. Ama Ermeniliklerini koruyorlar. Müslüman olmuş Ermeniler, olmamış olanlara atıfla “Ermeni inadı” diyorlar. Ermeniler Hıristiyan dünyanın üvey evlatları oldukları için çok kolay Müslümanlarla et tırnak haline geldiler. Hatta 1826’da Yunanistan bağımsızlığını ilan ettiği zaman Ermeniler saraya dönüp, “Biz bunların yaptığını yapmayacağız. Biz teba-ı sadıkayız” dediler. Yani o ismi onlara saray vermedi. Kendileri söylediler.

“Hepimiz Ermeni’yiz” diyen insanlar…

Onlar, Türkiye’nin bir geleceği olmadığını, olmasının da pek gerekli olmadığını düşünen insanlar olmalıdır.

Nasıl?

Şu manada: Büyük Ermeni katliamı bugünlerde neden acaba tekrar bu kadar canlandı? Bu topraklarda Ermeni nüfusu hangi sebepten dolayı temizlendi? Bunun anlaşılması lazım. Yani Ermeniler kendilerinin soykırıma uğradıklarını kanıtlamak için Hitler’in bir sözünü naklederler. Hitler güya demiş ki -belki de demiştir- “Öldürün Yahudileri. Bakın, Ermenilerin öldürülmesinden bahseden kaldı mı?” Ermeniler katliama uğradı. Hitler’in itirafıdır bu. Çünkü Alman ve İngiliz emperyalizmi bizim topraklarımızdaki Ermenilerin cismen yok edilmesi ihtiyacında idiler?

Neden?

Çünkü Ermeniler, tarihi olarak zanaatkar bir kavimdir. Mamul madde ihracıyla yaşayan emperyalizm, bizim topraklarımızda en büyük düşman olarak Ermenileri gördü. Çünkü Ermeniler, emperyalizmin mamul madde ihracıyla rekabet edebilecek kalitede imalat yapıyorlardı. Soyadlarına bakın, Kürkçüyan’dan Sıvacıyan’a kadar hepsi zanaatlarıyla ilişkilidir. 1838 Osmanlı-İngiliz ticaret anlaşması, İngiliz mallarının Osmanlı topraklarına gümrüksüz girmesini sağladı. Bu tarihî bir vakıadır. Çünkü o tarihten itibaren bizim el tezgahlarımız yok olmaya başladı. Ama Ermeniler gene de direndiler. El tezgahlarının en kalitelisini onlar işletiyorlardı. Bu topraklardan yok edilinceye kadar Sivas’ın kazası olan Gürün’den İngiltere’ye halı ihraç eden onlardı. Alman ve İngiliz emperyalizmi, Ermenilerin cismen yok edilmesini temin etmek üzere harekete geçti.

Ermeni tehciri bununla mı alakalı yani?

Hrant Dink Kürtlere dönüp sık sık şu cümleyi sarf ederdi. Derdi ki, “Bizim düştüğümüz tuzağa düşmeyin. Avrupalılar bizi öne sürüp öldürttüler. Sizi de aynı şekilde piyasaya çıkarıp yok ettirecekler.”

Tanır mıydınız kendisini?

Hayır hiç münasebetimiz olmadı. Zaten Hrant Dink benden genç. Onun solcu olarak eylem yaptığı dönemlerde…

İhtida etmiştiniz belki de?

Belki ihtida etmiştim. Etmemiş olsam bile ben o tarz sosyalist mücadelenin karşısında olan biriydim.

Hangi tarz?

Türkiye’de, yönetimi sosyalistlerin elinde olmayan bir mücadele yürüdü yıllar boyu. Neyse bu diğer bir konu. Netice şu: “Hepimiz Türk’üz” Türkiye’de birtakım oyunların bozulmasına sebep olacak bir ifade. Türkçüler bile bunu söyleyemiyor. BBP, İslami eğilimleri dolayısıyla da bilinir, sloganı ne? “Hepimiz aynı kilimin desenleriyiz.” Onlar bile hepimiz Türk’üz diyerek ortaya çıkmıyorlar. Sırplar, kafasına fes geçirip öyle öldürüyordu Boşnakları. Türk öldürüyorlardı, yani Müslüman öldürüyorlardı. Böyle olayların olduğu bir ortamda çıkıp göğsünü gere gere ben Türküm diyebilmeli insan.

Hrant Dink bir Ermeniydi. Onun gibi birinin Türkiye’nin yükselmesi için çaba harcaması ve sizin Türklük tanımınızın kapsamına girmesi söz konusu olabilir mi?

Hayır. Yani Hrant Dink Türkiye aleyhine bir dava gütmüyor olsaydı, bir solcu eylemci olarak adını diğer iki eylemci arkadaşıyla birlikte değiştirmezdi. Bunu basından öğrendik. Hrant Dink diğer iki arkadaşıyla birlikte mahkeme kararıyla adını değiştirmiş. Solcu bir eylemci olarak yakalandığı taktirde adının Hrant, soyadının Dink olması Ermeni cemaatine zarar verir korkusuyla Türkçe ad ve soyadı almış. Yani Hrant Dink Türk olmuş olsaydı Hrant Dink olarak solculuk yapardı, Türkçe ad ve soyadı alma ihtiyacı duymazdı.. Onun diasporayla arası kötüydü falan filan. Bunlar dekoratif unsurlar. İşin bam teli Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin içinde olup olmayacağı meselesi. Hrant Dink Türkiye’nin AB yolunda reformlar yapmasını destekleyen birisiydi.

Bir tek o değil ki?

Evet. Bu reformları Türkiye’de destekleyen yüz binlerce insan var. Ama bunlar Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olmayacağını da isimleri gibi biliyorlar. Hrant da biliyordu. Türkiye Avrupa’nın bir parçası olmayacak ama olacakmış gibi her şeyini değiştirecek. Değişen şeyler neler olacak? Türkiye’nin fiziki coğrafyası değişecek mi? Değişecekse siyasi coğrafyası ne hale gelecek? 80’li yıllarda Süleyman Demirel’in GAP’la ilgili bir önerisi vardı. Basına böyle yansıdı, Süleyman Demirel’in önerisi olarak; Güney Anadolu Projesi kapsamındaki barajlarda biriken suyun pipeline’larla Orta Anadolu’ya taşınması ve Konya Ovası’nın sulanması.

Nedir bunun anlamı?

“Hiç olmazsa suyundan istifade edelim”dir. Bunların açık seçik bilindiği bir dünya var tabii. Biz televizyonlarda radyolarda birtakım haberler okuyoruz. Bize Türkiye’nin geleceğiyle ilgili hangi resmi gösteriyorlar? Türkiye’de en azından otuz senedir faaliyette olan Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği var. Bunun manasını birisi bana açıklamaz mı acaba? Bu ne için vardır, ne iş yapar, yönetimi kimlerin elindedir, ne gibi kararlar alır? Yani Türklük dediğimiz zaman hamaset yapmıyoruz. Bir toprak üzerinde bazı insanlarla birlikte yaşıyoruz. Toprağımızın verimi, beraber yaşadığımız insanlarla ilişkimiz bizi çok ilgilendiriyor. Neden ben komşumdan korkacağım. Biz, ‘ev alma komşu al’ diyen bir kültürün ürünleriyiz.

Türklüğümüz Ermenilerle birlikte yaşamamızı da ihdas eden şey mi yani?

Elbette. Dediğim gibi, bizim, bu toprakların Türkiye olduğunu ve Türkiye’nin de Türklerin memleketi olduğunu sadece kabul etmekle yetinmememiz, bunun tartışılmaz bir veri olduğunu öne sürmemiz gerek.

Peki efendim, Türkiyeli olmayı öne çıkaran, biz bu ülkenin menfaatlerini düşünüyoruz diyen ve bunun için bir takım çabalar içinde olanlar var. Bunlar Amerikanizme de AB’ciliğe de karşılar. Onlarla ortak bir yön buluyor musunuz?

Bunlar, Türkiye’nin netice itibariyle İslami bir kültürle yükselmesi meselesini kendi meseleleri saymayan insanlar.

301 hakkında ne söyleyeceksiniz?

301 Türklüğe ve Türkiye Cumhuriyeti kurumlarına hakareti yasaklıyor. Kanunların lafzından çok ruhu önemlidir. Kanunların ne söylediği, o kanunların hem uygulayıcıları hem de o kanunlardan istifade eden ve zarar görenlerin meselesi. Yani Türkiye’de kurumları eleştirmek suretiyle Türkiye’nin sıhhatine katkıda bulunuyorsan, bunu yasaklayan kanuna cephe alman gerekiyor. Böyle değil de kurumları eleştirmek Türkiye’yi biraz daha hastalıklı hale getirmeye dönükse tam tersini yapmalıyız. 301’e gelince. Türkiye’de 301’in yanında olanlar da karşısında olanlar da ellerine geçen paraya verdikleri önem kadar ülkelerine önem veren kişiler değil.


İSTİKLAL MARŞI DERNEĞİ KURUYORUM, ÇÜNKÜ…
İSTİKLAL MARŞI BİZİM TARİFİMİZDİR


İstiklal Marşı Derneği adında bir dernek kurdunuz? Neden?

1918 yılının bir dönüm noktası olmasıyla İstiklal Marşı’nın birebir ilişkisi var. Türkiye’de yaşayan otlar da itler de İstiklal Harbi’nin sonucudur. Dar’ül İslam yapılan toprak parçası, dar’ül İslam olarak kaldı.

İstiklal Harbi sayesinde?

Evet. Osmanlı devleti ortadan kalktı. Geriye ne kaldı? Dar’ül İslam kılınan yerler. Türkler burayı Türkiye yapıncaya kadar, buralar Hıristiyan toprağıydı. Burası Mısır’dan Suriye’den farklı. Burası Türkiye olarak dar’ül İslam kaldı. Bizim hayatta olmamız doğrudan doğruya İstiklal Harbi’yle alakalı. O yüzden de İstiklal Harbi’nden sonra bu topraklar gerçekten İslamlaştırıldı. Ondan önce bu toprakların yüzde 99’u Müslüman’dır denemezdi. Ama Cumhuriyet’ten sonra denmek zorunda kalındı. Çünkü denmeseydi ne numara diye sorulacaktı. Birinci Meclis’te Lazistan ve Kürdistan mebusları var. İnsanlar bunu örnek gösteriyor. O dönemde oralardan Lazistan ve Kürdistan mebusu çıkmasının sebebi, oraların İslam toprağı olduğunu belli etmek içindir. Böyle denmediği takdirde, birine Ermenistan diğerine Pontus demek zorunda kalacaktık. İstiklal Harbi’miz, İstiklal Marşı’nda ifadesini bulan ideolojiyle verildi. Türkiye’nin bugün karşı karşıya olduğu tehlikeler İstiklal Marşı’nın öne çıkarılmasını kaçınılmaz kılıyor.

Kimileri de Yeniden Milli Mücadele falan diyor? Sizin söylediklerinizle onlar arasında bir benzerlik kurulabilir mi?

İki kere istiklal harbi verilmez. Bir kere gitti mi milli birlik, bir daha geri gelmez. İstiklal Marşı bizim milli birliğimizin zaruretini ve bu zaruretin şartlarını dile getiren metindir. Bizim yeniden bir tarif peşine düşmemiz başka mecralara sürüklenmek olacaktır. Tarif elimizde zaten. İstiklal Marşı’mız tarifimizdir.

Dernek ne tür faaliyetler yapacak?

Bu tarifin yaygınlaşmasından başka bir şey yapmaya gerek yok. Çünkü kötülük bilginin saklanmasıyla ika ediliyor. Yani şu anda insanlar Türkiye’nin içinde olduğu durumu bilmiyorlar. Korkunç bir sansür var. Türkiye’nin ne olduğu ne olmadığı, kimlerin neye razı olduğu konuşulmuyor. Yani hem medya hem de siyasi dümenle yapıyorlar. Avrupa, Türkiye’deki baskıcı unsurlara destek veriyor. Daha yeni AİHM, yüzde 10 barajının hak ihlali olmadığına karar verdi. Aynı mahkeme, üniversitelerde kızların başörtüsüyle ders görmelerine getirilen yasağı da onaylamıştı. İstiklal Marşı, “Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal” diyor. Hak edilmiş bir vatanımız, devletimiz, toprağımız var. Demek ki hak edilememişi de oluyor bunun. Kürt meselesi söz konusu olduğunda birileri çıkıp, “Biz Fransa için Korsika meselesini söz konusu ediyor muyuz?” diyor. Korsika hak edilmiş bir Fransız toprağı mıdır diye düşünmüyor bu benzetmeyi yaparken. Urfa’da Fransızlarla çarpışanlar Kürt müydü Türk müydü? Demek ki burada rol oynayan şey etnisite değil, tarihi rol. Yani tarihi rol gereği orada Fransızlarla çarpışanlar Kürt değil Türk idiler. Yani onlar Türk olmasalardı savaşmayacaklardı. Bugün olan budur işte. Netice itibariyle İstiklal Marşı Derneği, esas milli platformun İstiklal Marşı’nın kendisi olduğunu ve İstiklal Marşı’nı reddedenlerin de bizden olmadığını söyleyecek.

Konferanslar mı vereceksiniz bunları anlatmak için?

En azından, bu ülke çapında bir yaygınlığa kavuşacağı için, herhalde her kuruluşta böyle bir şey olacak. Hatırlarsan, Toparlanın Gitmiyoruz konferanslarında da bunu yapmaya çalışmıştık.

Kimlerle birliktesiniz?

Flaş isimler yok. Adı duyulmuş insanların, İstiklal Marşı Derneği’nin kuruluşunda yer almaları umut edilirdi. Fakat Türkiye’de sosyalist ve İslami görüşler dolayısıyla yapılan elemede herkes eleğin altına düştü. Onun için kalbur üstü insan çok şükür ki yok derneğin kuruluşunda. Elenmemiş insanlar var. Bu insanların da sayısının az olmadığına inanıyorum. Onlara manevra imkanı tanınmıyor. Ben, “Kürt realitesini niçin inkar etmeliyiz?” diye bir yazı yazdım, Süleyman Demirel’in “Kürt realitesini kabul ediyorum” sözünden hareketle. Demirel, 1980 sonrası siyasi hayatına bu cümleyi söyleyerek devam edebildi. Dolayısıyla kalbur üstü insanların hepsi bu realiteleri kabul eden insanlardır. Biz realiteleri inkar ederek işe devam etmek istiyoruz. Entelektüel namustan söz ediyoruz. Birisi Türkiye aleyhine bir şey yapıyorsa “Ben bunu Arnavut olduğum için yapıyorum” desin mesela. “Benim memleketim değil nasıl olsa burası” desin. “Burası benim memleketim” deyip adını koymuyorsa o da entelektüel namus değildir.

Nasıl yani?

Yani “Burası aslında Ermenistan’dır, dolayısıyla benim memleketimdir” deyip adını koymuyorsa. Yahut desin ki “Buranın adı Türkiye değil. Burası Pontus’tur bu yüzden de benim memleketimdir” desin. O zaman entelektüel namus olur işte.

Gerçek Hayat’tan ayrıldıktan sonraki röportajlarınızdan bir kırgınlık, içe kapanma algılamıştık. Ümidiniz kırılmıştı sanki. Şimdi ne oldu da yeniden insanlara fazlasıyla laf anlatmak durumunda kalacağınız bir işe koyuldunuz?

Biz Müslüman’ız. Müslümanlıkta farz-ı kifaye diye bir şey vardır. Ben bu derneğin kuruluşuna emek verirken duygusal bir yükseliş içinde değilim. Bunu farz-ı kifaye olarak yapıyorum. Cenaze namazı kılmak gibi yani. Bir kişi bile kılıyorsa o namazı sizin üzerinize farz olmaktan çıkar. Ama yok işte. İstiklal Marşı derneği kuracak insan yok Türkiye’de. Toparlanın Gitmiyoruz konferansları için de aynı söz konusuydu.


BENİM TÜRKLÜĞÜM BEYŞEHİR GÖLÜ’YLE DE ALAKALIDIR



Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra milliyetçiliğin bir şeklinin yükseldiğini gördük. Hepimiz Türk’üz diyenler oldu. Bunun sizin bahsettiğiniz Türklükle uzaktan yakından bir ilgisi var mı?

Öncelikle bir ülkenin geleceği meselesinin hesaba katılması gerekiyor. Türklük ne ırki ne kültürel meseledir. Türklük, medeniyet meselesi de değildir. Türklük tarihi bir roldür. Bu rol hesaba katılmadığı zaman Türklükten bahsetmek, birilerinin aleti olmak anlamına gelir. Türkiye’nin bir geleceği olmasını istiyorsak Türk’üz. “Hepimiz Türk’üz” diyen insanlar “Biz Türkiye’nin yükseltilmesi için yaşıyoruz” demiş olurlar. İktisadi tercihlerimiz ve kimlikle ilgili tercihlerimiz birbirinden ayrılmaz. Beyşehir Gölü’nün kuruduğunu söylüyorlar. Gidip görmedim. Yüreğim ne kadar dayanır bilmiyorum. Bunun Türklükten bağımsız olmasına imkan yok. Bir insan Beyşehir Gölü’nün kurumasıyla ilgilenmiyorsa o insanın Türk olmakla alakası yoktur. Olmayıversin. Bolu Tüneli. Bunun da Türklükle birebir ilgisi var. Bir devlet, yönetimi altındaki insanların her şeyinden sorumlu değilse ortada bir tiranlık var demektir. Mesela biz bu Marmaray projesini Yunanistan’ın hatırına mı yapıyoruz? Bunları düşünmek lazım. Yani iki Yunanistan’ı birleştirmek üzere mi yapılıyor Marmaray? Türklük böyle şeylerle alakalıdır. Piyasa ekonomisi hakkındaki, finans kurumları hakkındaki görüşümüz de, hepsi, Türklüğün kapsama alanına girer. Bazılarına göre Yunan Milli Bankası’nın Finans Bankası’nı satın alması, 1918’de Yunanlıların İzmir’e asker çıkarmasından baha büyük bir adımdır. Satın alanlar yüzde 50 müşteri kaybetmeyi göze almışlar, fakat sadece 6 kişi hesabını kapatmış.

Bunun da Yunanlıkla alakası var öyle mi?

Yunanlılar 1453 yılından beri bunu devam ettiriyorlar. Fakat Türklerde böyle bir duyarlık yok.

eschek 22.02.2007 20:57

ein fauler spruch sevdam o.T.
 
ohne Text

23.02.2007 00:53

Vesile Edinmek ( Sirk Evliyasi )
 
Tarihin en Büyük zulümlerine imza atmis olan ENGIZISYON -RUHBAN saltanati BIR KARADULLAR SALTSANATIDIR !..

Sevgili halkim Bilin bunu..

Karadul Ihanetine Dikkat ceken ANKEBUT 41.ayetin amaci :Örümcek evinin zayifligini göstermek seklinde düsünülmüs ve orada kalinmistir.

Oysa ki ayet in vermek istedigi sadece bu degildir.

EVIN ZAYIFLIGINDAN COK EV SAHIBININ KAHPELIGINE DIKKAT CEKILMISTIR !..

Karadul Ciftlestigi Örümcegi zehirleyip katleder.Kendisine güvenip Misafir olmus zevk ve sefa bulmasina hizmet etmis birine IHANET edenin KAHPELIGI söz konusudir burada..ILAHI BEYYINE iste bu KAHPELIGE karsi Insanligi Uyariyor.

Örümceklerden uzak durmamiz icin mi ?
HAYIR !.

KARADULA benzettigi ve EVLIYA diye andigi INSANI KARADULLAR dan uzak durmamiz icin!.


Yedek Ilahlari Ifade icin Kullanilan " EVLIYA " tabirinin gectigi ayetler gercekten Ürpertici mesajlar icermektedir.

Bu " SIRK EVLIYASI " ile Kastedilen nedir ?

KURAN onlarca yerde bunu tanimamiza yarayacak bilgileri vermistir.

Seytan evliyasi Bunu bildigi icin KURAN in herkesin ana dilinde Okumasina siddetle karsi cikmaktadir.

KARADULLAR Kadrosu bilmektedir ki,Kuran okunursa HAK düsmani Evliya ve HAK Dostu VELILERIN ayristirlmasi Mümkün olacaktir.

Böyle Bir sey KARADULLAR SALTANATININ SONU DEMEKTIR !...

Seytan evliyasi Allah ile Kul arasinda araci yapilan Allah a Yaklasmakta Yardimci olduklari var sayilan ( Zümer,3 ) Allah Katinda SEFAATCI olduklari ileri sürülen ( Yunus ,18 ) SÜREKA türünün en belirginlerinden bir zümre nin adidir.

Halk dilinde Bunlara baska adlar da verilmektedir.
Bilinmesi gereken Bunlarin Allah ile kul arasinda KOMISYONCULUK faliyeti yürüttükleridir.

Bu Faliyetin esasi sudur: Allah a KUL olmak icin Özellikle iyi Kul olmak icin Bu harac tezgahina az veya cok ..su veya bu sekilde bir seyler vermek ve ondan onay olmak zorunda birakiliyorsunuz.

Kuran in en kahirli MUSIBETLERDEN bir olarak yüzlerce ayet de gündeme getirip insanligi sakindirdigi bu illet: Allah in en dinmez öfke ile cezalandiracagi SIRK ZULMÜNÜN temel görünümlerinden biridir.

Bu ILLET INSANLIGIN BÜNYESINDEN KURAN TEMIZLEDI !..
ama ne yazik ki Kuran disi Müsrik olup Müslüman görünen ve Bu Gün kendisinden olmayani KAFIR ilan eden DINCILIK onu MÜSLÜMANLARIN hayatina bir KURTARICI yaftasiyla yine SOKTU !..

Bu HAK düsmani SEYTAN evliyalarinin Özellikleri Belirtileri,Tavirlari tarzlari Yüzlerce aytde gösterilmektedir.

Simdi gelin Biz tüm bu ayetleri göz önünde tutarak Kuran a sadik kalarak ( Her zamanki gibi ) Hangi sakatliklari tasiyanlarin HAK DÜSMANI KARADUL EVLIYASI sayilmasi gerektigini görelim:

1-DINI kuran in disina cekmek

2-KURAN disi haramlar helaller edinmek

3-KURAN disinda tenkit edilmez elstirilmez Kitablar ( Zübürler ) Kabullenmek

4-Hz. Muhammed disinda elestirilmez kisiler Kabul etmek

5-Kendilerini veya baska birilerini ALLAH ile Insanlar arasinda Yaklastirici ve ya SEFAATCI ( Zümer 3 ) ( Yunus 18 ) görmek Göstermek.

6-Allah in Dinini teblig isini CETE MANTIGI ile SIDDET -BASKI-KANDIRMA-YALAN-HILE-IKIYÜZLÜLÜK gibi Seytani -YEZIDI politikalarla yürütmek.

7-Allah ve din adina yaklastigi veya cagirdigi Insanlardan " HEDIY&gtE " adi altinda veya " Dine hizme-Cihad-maneviyatcilik-muhavazakarlik "vs. Yaftalari ile Sürekli DÜNYALIK toplamak

8-Teblig ve fikir Mücadelerinde ,Kendi firkasi disindakileri: KAFIR-ZINDIK-FASIK-REFORMIST-SÜNNET DÜSMANI.."gibi tarih boyunca hristiyan -yahudi Tüm DIN SÖMÜRÜCÜLERININ kullandigi Ithamlarkla karalamak Iftira etmek.

9-"GAYE VESILELERI MÜBAREK KILAR " Putperest mantigi ile Sürekli yalan söylemek-Iftira etmek-camur atmak-Hakarette bulunmak-calmak-cirpmak-irz a ve namusa satasmak

10-SÜNNET adi altinda sürekli bir bicimde ARAP-EMEVI örflerini DIN yapip Topluma POMPALAMAK.

11-Hz.Peygamber i Allah in elcisi olma konumundan Allah in ortagi olma konumuna cekmege dogri Tavir ve kabuller sergilemek.

12-Hz.Peygamberi bir TAHALLUK ( ahlakini örnek alma ) modeli olmaktan cikarip bir TESEKKÜL ( seklini esas alma ) modeli haline getirmek .

13-Kuran in okunup anlasilmasina ENGEL olacak DIN ve INSANLIK DISI su iddalari ieri sürmek:

Ibadet Yanliz arapca yapilir-Kuran cevirisi le namaz kilinmaz-Kuran abdestsiz-diz cökmeden-Hayizli iken -Logusa iken- OKUNMAZ;Kuran in Türkce mealini okumak HATIM sayilmaz.

14-Allah a ve Peygamber e vEKILLIK seklinde algilanarak Bir MÜSRIK KURUMUNA dönen HALIFELIGI din in bir geregi gibi gösterek Halkin Davarlasmasina SÜRÜLESMESINE engel olan ILAHI Buyrugu ( Bakara 104 ) Saf DISI ETMEK.

Seytan Evliyaliginin Kuran gözü ile bakildiginda karsimiza cikan en belirgin özellikleri iste bunlardir. Etrafiniza iyi bakin Buradaki Makalelere bakin bu özellikleri Tasiyan Ve Bunlara Kuran a Ragmen toz kondurmayan bir cok Mürid Göreceksiniz :o)

Bunlarin ve Seytan evliyalarinin Bu Müsrikliklerini Kuran disiliklarini örtmek icin Kullandiklari tek sey vardir:

Halkin bilgisizligini Ve Duygusalligini SÖMÜRMEK !..

Bu aciklamalardan Cikarilmasi Gereken HISSE- Hayati MESAJ sudur:

EVLIYA adi ile taninanlarin 90% den fazlasi Allah a ORTAKLIK icin arac yapilmis SIRK Unsurlaridir.

EVLIYA tabiri icine giren cok nadir bazi kisiler ise: Gercekten Allah indostu TEMIZ INSANLARDIR.Ancak Bu az in azi temiz benlikleri belirlemek icin Kuran in verdigi tanimi dikkatle korumak ve isletmek gerekir. ISLETEN VAR MI ?

Yedek ilah Yani Allah a Ortak seklindeki Seytan evliyasinin tanimi tanimi verilmemeistir.Bu da bir KURAN MUCIZESIDIR !

SIRK KAOSUNUN tanimini vermeye ne hacet ? Karanligi tanimlamakla bir yere gidilemez.ISIGI tanimak gerekir Cünkü ISIK TEKTIR Kaynagi TEKTIR !..

TEK olani Tanimlamak dururken sayisizligin dehlizlerinde dolasmak akil isi midir ? HAK DOSTU EVLIYA nin tanimini göz önünde tutmak,SER EVLIYASI olan KARDULLARIN Tuzagina düsmemek icin yeterlidir..

KARADULLAR:Isini,asini,sevgisini,emegini,ekmegini sömürüp köleler gibi kullandiklari insanlari Tarih Önünde REZIL ETTILER !.

Müslüman Kitlelerin Insanlik kervaninda öncü rolünden cikip atik toplayici durumuna gecmesinin esas sebebi:

KURAN TEVHIDINI KIRLETEN KARADULLARIN SIRK ZIHNIYETLERIDIR !..

Bunlar Müslüman Alemi Bu dünya da rezil etmekle Kalmayacaklar.Kara dulluklarini Öteki Alem de de Gösterecekler ( Enbiya,98-99 )

Bunun Nasil gerceklesecegini Gelin KURAN dan Ögrenelim :

Insanlar dan Allah in huzurunda hic Utanmadan SIKAYETCI olacalar.Kendilerine Canla basla hizmet etmis Kurbanlarini suclayarak büyük Mahkeminin yargisindan siyrilmaya calisacaklar,Diyecekler ki:

Su bizim elimizi ayagimizi öpüp önümüzde yerlere kapananlar var ya,bunlar bize teslim olarak kendilerin mahv ettikleri gibi bizi de mahvettiler.Eger bize Karsi ciksalardi,Biz de kendimize gelir Perisanliktan kurtulurduk.. ( Saffat,28-36;Kassas 63-64;Rum 13-14;Ibrahim 22;Yunus,29;Nahl,86-87:Mümin,73-74;Fusilet 47-48 )

Allah a Emanet olun Ve Bu Seytan usaklarini Iyi taniyin..

Hoscakalin

23.02.2007 00:58

S E Y T A N ! ....
 
Allah Iblis e sordu:

Secde etmiyor musun ey boynu Bükük PEJMÜRDE ?
Cevap verdi IBLIS:

Ben asikim .. asik her zaman Boynu bükük pejmürdedir.Bak böyle oldugunu sen de söylüyorsun.Oysa ki
Apacik Konusan kitapta okuduguma göre,benim aleyhime is yapilamaz..

Bu Nasil oluyor Ey Zül kuvvetil-METIN ? ( Ey sarsilmaz gücün sahibi )

Sen beni Atesten yaratmisken nasil egilirdim ADEM e ?
O ki yaratildigi sey CAMURDUR .Uyusmayan iki sey Atesle camur !..

Ben hizmette ondan daha eskiyim
Kiymette ondan ulviyim
Ilimce daha bilgiliyim
Ömrü uzun olan da benim.

HAK ona söyle dedi:

Secme yetkisi bende sende degil !..

Cevap verdi Iblis:

secmelerin takdir etmelerin tümü senin !..
Benim secimim de senin !..
Evet benim icinde sen sectin,Ey Her seyi Yaratan-Yapip eden !.. Adem e secde etmemi emrettigin
halde:

IRADE ETMEMEKLE beni engelliyen de SENSIN !..

Sözlerimde hata ettiysem uzaklastirma beni senden !..
Cünkü yakarislari isiten sensin !..

Ona SECDE etmemi DILESEYDIN ( Irade etseydin ) Elbetteki bu emere ITAAT ederdim ..

Hallac-i MANSUR ( TAVASIN )

ne olacak simdi`?

laracroft 23.02.2007 15:11

Oh mein Gott
 
Ihr habt doch hier alle einen an der Waffel ey

kiyamx 24.02.2007 12:11

kisaca
 
Demokraside kanun yapma hakki insanindir. Islamda ise ALLAH in.

Demokraside Din devletten, yani ALLAH devletten uzak tutulur. Islamda ise ALLAHIN müdahil olmadigi hic bir alan yoktur.

Domokraside asil olan Insanin Hür oldugudur.(tabiki yalan, Insani Insana kul yapmanin bir yalani)

Islamda ise Asil, Insanin KUL oldugudur.(Insani Insana ve esyaya Kul olmaktan kurtararn yegane faktör )

bunlar temelde olan farklardir. Detailde kiler ise sayfalara sigmayacak kadar coktur.


Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 10:10 Uhr.