Vaybee! Forum

Vaybee! Forum (http://localhost/forum/index.php)
-   Gesellschaft & Soziales (http://localhost/forum/forumdisplay.php?f=398)
-   -   Religion & Glauben (http://localhost/forum/showthread.php?t=4272)

kerio 28.08.2006 16:23

yok yok öyle degil. ben özür diliyorum.
 
kanimca sende bazi seyler dogru degil. ama olsun. adam degilsin sözlerinin dogru oldugunu düsünmüyorum. onun icin özür diliyorum.

peren 28.08.2006 16:54

katiliyorum
 
Selam Roman,

bizleri kiymetli bilgilerinle aydinlatmaya devam ediyorsun. Tesekkürü borc bilirim.
Yalniz bu yaziyi burda okumak icin pek rahat bir yer degil burasi. Sayet web de yayinlanmis verziyonu varsa linkini gönderirsen memnun olurum.

Saygilar
Peren

roman 28.08.2006 18:20

Merhaba peren!
 
Google nin arama motoruna Ali Bulaç medine vesikası diye yazınca aradığınız bilgilere ulaşabilirsiniz.

kerio 28.08.2006 19:11

bundan 10 sene önce
 
yine bu mevzuu yu isleyen bir kitap okumustum. lakin teori gelistirilmemis hala ayni yerde duruyoruz gibi.

xbaburx 28.08.2006 22:18

sen öle zannet:)
 
sen yeni duymusun burda caka satıyorsun.tarihi dikkatini cekti mi?tartısmalar doksanların ilk yarısında yapıldı ve bitti.arada deginenler olsada cok fazla konu edilmior artık.cunku cok fazla degeri kalmadı.ozellikle 28 subattan sonra.

28.08.2006 23:51

Enteressant bir yazi
 
bu gibi olaylar genelde tek bir kisinin görüsüyle fazla saglikli anlam kazanmaz.... kiii cok cok detay var... asirlarin olayi bu kadar detayli olmasi kanimca mümkün degildir.... aynisi Kuran yorumu veya calismalari icinde gecerli....

Bence arkadasimizin kisisel kapasite ve arastirmasinin sonucu.... yanlisda olabilir

roman 29.08.2006 00:05

Sen on yıl önce okumuşsun, okumak
 
her zaman iyidir.

Aşağıda da küfürbaz bir şahıs medine vesikasının on yıl önce tamamlanıp bitiridiğini belirtmekte. aferim ona ve sivri zekasına, bundan üç hafta kadar önce bu konuda bilgi sahibi olanlar varsa bir şeyler yazsınlar dediğim zaman kimsenin çıtı çıkmamıştı, ben bu yazıyı buraya asasıya kadar, bu konu üzerine çok daha değişik tartışma yazılarıda bulunmakta, lakin bu yukarıdaki yazıyı kavramak, inceleyebilmek başlı başına büyük bir bilgi birikimi içerir.

Bakın aşağıya küçük bir araştırma yazısı daha bırakıyorum. Ocak 2006 tarihli o insanların kafasında bu konu bitmediği gibi daha belkide yeni açılmakta, bu sayfalarda bulunan pek çok kişi gibi.

Yaşamım boyunca tüm yalancılardan hem iğrenmiş hem tiksinmişimdir. Aşağıdaki pis yalancıya ve küfürbaza hediyedir bu yazı... Benden her zaman mesafeli durmasında yararı vardır kendisinin.



"MEDİNE VESİKASI" - 1

Bir Alevilik Belgesi

İsmail Onarlı

Alevilik; Kur’an-ı Kerim’in yorumlanması ve yaşama geçirilmesi açısından, diğer İslami görüş ve uygulamalar olan; Sünni ve Şii anlayışlarla temelde karşıttır. Alevi öğretisi Kur’an’ı baz alarak inancının ve hayat tarzının odağına insanı yerleştirir.Bütün insanlar diline,ırkına,rengine ,cinsine bakılmaksızın eşit ve kardeştir. Alevilik’de sevgi, paylaşım,mutluluk,özgürlük,adalet herkesin doğal bir hakkıdır. Alevilik’de insanın insanı sömürmesi yoktur. İnsanların doğuştan sahip oldukları hakları ve özgürllükleri vardır ki; bu husus Kur’an’da emredildiği için Alevilik’de uygulanmaktadır. Kadın ve erkek için eşit olarak emredilen “Allah’ın Buyruğu” evrensel hukuk normlarınıda oluşturur ki, tüm bu olgular Alevilerin toplumsal ilişkilerinde hayatiyet kazanmıştır.
Hz.Muhammed; sınıf,dil,din,ırk,cinsiyet,kültür, gelenek-görenek, sosyo-ekonomik durum, düşünsel ve felsefi inanç da ayırım gözetmeksizin, tam bir eşitlik içerisinde ve gönüllük temelinde, Medine’de toplum mühendisliği tasarımı ve mutabakatı olan bir “Toplum Sözleşmesi” bağıtlar. Bu sözleşmeyle getirilen bugünkü Alevilik Kurumlarına Kur’an bağlamında kısaca değinerek ilişkilendireceğiz ve tanımlayacağız.
1. MEDİNE VESİKASI
Mekke’li Müslümanlar Nisan ayından itibaren l6 Temmuz 622 gününe dek Medine’ye Hicret ederler. Hz.Muhammed; hicretin daha ilk aylarında, Enes İbn-i alik’in evinde Mekkeli Muhacir ile Medineli Ensar’ın aile reislerini ya da vekillerini toplayarak bir “şura” oluşturur. Bu şura 23 maddelik ortak hareket etme ve Müslümanları nasıl yöneteceklerine ilişkin bir sözleşme hazırlarlar.
Daha sonra bu sözleşme; Medineli Yahudileri,Hırıstıyanları, Müşrik Arapları,çeşitli
Kabilleri ve tüccarlar kapsayacak şekilde ve gönüllü olarak iştiraklarıyla genişletilerek
Mutabakat sağlanır ve 52 maddeye çıkarıkarak “sosyal bloklar” arasında akdedilir.
“Medine Vesikası” denilen bu toplum sözleşmesi; “Medine Site Devleti”nin yapısal
erkinin yazılı belgesini gösterdiği kadar, “ilk İslam Anayasası” olmasından dolayı da
önem arz etmektedir.
Medine Vesikası’nı İslam alemine Prof.Dr.Muhammed Hamidullah tanıtırken, (1)
Tükiye gündemine Ali Bulaç getirerek tartışılmasını sağlamıştır.(2)
Dünyada ve Türkiye’de Sol ve İslami çevrelerce bu belge “toplum tasarımı” açı-sından çok tartışılmasına rağmen; benim dışımda Alevi yazarlarınca gündeme getirilip
tartışılmamıştır.(3) Halbuki, Medine Vesikası “İslami Nizam” içinde Aleviliğin temel
belgesini ve bakış perspektifini oluşturmaktadır. Ne hikmetse çok sayıda kitap yayın-layan ve medyatik Alevi yazarlar; Ali Bulaç’ın aktülel gündemleştirdiği bu tarihsel bel-
geyi görmemezlikten geldiler. Çünkü bu tip yazarlar “sistemin” öngördüğü ve proğ-ramladığı gündemin dışına çıkmaya cesaret edememektedirler. Ya da ideolojik neden-lerle kaygı duyduklarından bu konuya girmememeyi tercih etmişlerdir.
Medine Vesikası’yla çok kültürlü,çok kimlikli,çok inançlı bir toplum öngörülmekle
birlikte, aynı zamanda sekuler, özgürlükçü, eşitlikçi ve paylaşımcı bir toplumsal yapının
da temelleri atılmıştır.
Medine Vesikası’nın 2.maddesi gereği olarak “İslami toplum” için “ahdi kardeşlik,,
organizasyonu şart koşulmuştur. Bu ilke ve Medine Site Devleti sosyal yapısı daha son-
ra İmam Cafer-i Sadık tarafından “Buyruk”da “Rıza Kenti” şeklinde tasarı haline
dönüştürülmüştür.(4)
Hz.Muhammed tarafından uygulanan “Kamil Toplum” projesi ve “kentsel yaşama biçimi” ile bu tasarımın temel taşı “musahiblik kurumu”; üç halifeler (Bekir-Ömer-
Osman) ve Emeviler döneminde kaldırılmıştır. Halbuki bu uygulamalar Kur’an’i bir
emir olup, Hz.Muhammed’de gerçekleştirmiştir. Hz.Ali yanlılar bu projeyi sonuna dek
savunarak bugüne dek “ütopya” olarak gerirmişlerdir. Aleviler tarihsel süreç içinde bu
projeyi zaman zaman hayata geçirmişlerdir.
Hz.Muhammed’in hicretine izafeten adını “Dâr-ul Hicra” koyan Karmatiler ve Nizari İsmailileri; 9 ve 13.yüzyılda bugünkü Suriye,İrak,Azerbaycan,İran ve Orta-Asya (Hor-
asan) bölgesinde ki yerleşim yerleri ve kalelerinde “Rıza Şehri” toplum modelini uygu-
lamışlardır.Bunun en somut örneği “Alamut Kalesi”dir.(5)

2. MUSAHİBLİK KURUMU
Hz.Muhammed’in ihdas ettiği Musahiblik Kurumu, Allah tarafından emre-dilmiştir. Hicretin ilk aylarında kardeşlik akdi ve ikrârı; 45’i Muhacir ve 45’i de
Ensar’an olmak üzere 90 aile arasında topluca törenle yapılmıştır.Bu tören esna-
sında Hz.Muhammed’de Hz.Ali ile musahib olmuşlardır.Aynı zamanda Hz.Ali’yi
Peyganber kendisinin vekili olduğunu ilân etmiştir.
Daha sonra Hz.Muhammed; sahâbilerine ikişerli aileler halinde kardeşlik ikârı verdirerek, “musahib kavline” almiş ve biat ettirerek akidleştirmiştir. Bu konuda,
“Sahih-ı Buhari”de; ‘Muâhât:Kardeşleşme Akdi’ne dair bilgiler yer almaktadır.(6)
Musahiblik: Kur’an-ı Kerim’in Enfal Suresi 72,73; Tevbe Süresi 100,117; Haşr
Suresi 9.nuncu Ayetlerine dayanmaktadır. Emevi İslam’ın reddettiği bu ayetler, Aleviler
Allah’ın buyruğu olarak buğüne dek uygulayarak, “olmazsa olmaz” kuralı haline geti-
rerek içselleştirmişlerdir.
Musahiblik: “Hakk-Muhammed-Ali Yolu”na giren iki bireyin/iki ailenin bir bü-
tünlük sağlayarak; “canı cana,malı mala katıp”, eşitlikçi-ortakcı-paylaşımcı bir toplum
yaratmanın ilk adımıdır.
Alevilik’de musahiblik ikrârı; Sebe Suresi 45. ve 46. Ayetleri göre “Mürşid-Pir-Rehber” nezaretinde “ikrâr vermek” suretiyle; Fetih Suresi 10. ve 18. Ayetler gere-ğince, “cemaat”ten “rızalık” almak şartıyla, “görülüp-sorularak”, Ayn-i Cem ile edâ
ve icra edilir.(7)
Musahib kardeşler arasında “yârin yanağı hariç” her şey ortaktır. Nisa Suresi
33. Ayet’de “...Yeminlerinizin “akid ile) bağladığı kimselere de kendi paylarını verin...”
buyurmaktadır ki; musahib kardeşlerin biri diğerinin mirascısı ve hak sahibi olduğunu
belirtmektedir. Ayrıca, Enfal Suresi 75. Ayeti de bu konuda kesin emir vardır.(8)

3. DÂR KURUMU
Aleviler hukuk kurallarını; Kur’an ve On İki İmam Öğretisi ile Türk tüzesi-
örfü-töresini baz alarak Dâr kurumsallığı çerçevesinde ve tapınma ritüelliği içerisinde
çözümlenmiştir. Alevi Fıkıhı (huhuku); İbadetler,Dünyevi konular ile Berzah ve Ahiret
alemiyle ilişkin olmak üzere üç bölümde toplanmıştır.
Dâr Kurumu’nun temel dayanak noktası, Medine Vesikası’dır. Hz.Muhammed’in
Medine’de uyguladığı “hukuk ve adalet sistemi”ne göre, kendisi İslam toplumunun yargılama mercinin “hakimi” konumundadır. Diğer sosyal blokların ise, “hakemi” durumundadır.Çünkü çok hukuklu bir sistemle idare edilen Medine’de, mahkemeler
Farklı inançtaki cemaatleri onların hukuku normlarına göre yargılamaktaydılar. Devlet
Başkanı da olan Hz.Muhammed bütün toplum katmanlarına karşı eşit mesafedeydi.
Uygulama açısından Alevilik’teki Dâr’da da aynı sistem geçerli olup, bir nevi toplumsallaşmış halk mahkemesi niteliğindedir. “Ahmed-i Muhtar Makamı ya da
Tah-ı Muhammediyye”de post’da oturan bir Alevi Mürşid Dedesi kendi talipleine
karşı hakim (Yargıc) konumunda, diğer Müslüman veya gayr-i müslim topluluk,birey
ve cemaatlere karşı “adil tarafsız hakem” konumuda olup, canların (bacılar ve sofular)
jüriliğinde hukuksal görevlerini yapar.
Alevi toplumunun hukuksal sorunları; şikayet, sorgulama, yargılama,aklama veya
cezalandırma 8 tipte icra edilen Dâr kurumu içerisinde çözümlemmiştir. Buyruk’taki
ilkeler çerçevesinde ve 12 Burç Ceza cetveline göre infaz işlemi yapılır. Alevilik’de ölüm
cezası yoktur. Ölüm cezası yerine, bu fiili işleyenin malları ve mülkleri elinden alınarak
mağdura verilir, yapanda ömür boyu sürgüne gönderilir.


kul himmet
Kullanıcının Profilini Göster
kul himmet kullanıcısına özel mesaj gönder
kul himmet tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul

06-23-2006, 17:16 #2
Profil
kul himmet
Bir Dost


Bilgiler


Üyelik Tarihi: Jun 2006
Yaş: 45
Mesaj: 21

İtibar


İtibar Gücü: 0
İtibar Puanı: 10


--------------------------------------------------------------------------------



4.CEMEVİ VE AYN-İ CEMLER
Hz.Muhammed; Mekke’de “Vahy”leri tebliğe başladıktan birkaç yıl sonra gizli
bir örgütsel yapı oluşturur. İslâmi cemaati yönetmek ve ibadetleri eda etmek için bir
evi karargah olarak kullanırlar.
“Dâr-ün Nedve” denen bu “cemaatevi” gizli bir cemevi’dir. Enfal Suresi 30.Ayet-
te bu husus belirtilmektedir.(9)
Araf Suresi 31. Ayet’te cemevi tanımlandığı gibi, yapılacak işlerde anlatılmak-tadır. (10) Hac Suresi 34. Ayet’de belirtilen hususlar ve “mensek” terimi cemevi ile
yıllık “görgü cemi” tanımlayarak, farz olduğunu belirtmektedir.(11)
Mekke’de “Dar-ün-Nedve” de oluşturulan ve İslami toplumu yöneten “şura”ya,
Hz.Muhammed’in “danışma organı”na “Kırklar Meclisi” denmektedir. Bu meclisin
eda ettiği ibadet tarzına da “kırklar cemi” denir.
Gizli bir örğüt gibi faaliyet gösteren “kırklar meclisi”, 615-618 yıllarında yetkin-leşir ve geniş bir örğütlenme ağı kurar. Medine’ye 12 İslam ailesi göndererek koloni oluşturur ve tebliğle görevlendirilir. Hz. Muhammed artık Mekke’de barınamayacağı-
nı anlayınca üç yıl boyunca Medineli’lerle gizlice görüşmeler yapar. Ve bu görüş-meler sonucunda “3 Akabe Biatı” gerçekleştirir. Kırklar Meclisi’nin organize ettiği bu
biatlar sonucunda da Hz.Muhammed, Medine’ye 622’de göç eder.
Hz.Muhammet; Medine’ye varışına mütakip bizzat kendisinin “mimar ve mü-hendis” lik tasarımını yaptığı ve yapımında da bir işçi gibi çalışarak “külliye” inşa eder. Bu mekam, Hâce Bektaş Veli ve Şahkulu Dergahlarınının özelliklerine sahip ve işlevsel tarzda idi. Külliye o günkü yapı malzemeleri olan,tuğla, kerpiç ve ahşap kulan-ılmak suretiyle ana bina ve müştemilatı inşa edilir. Hz.Muhammed’in kendi evininde
bulunduğu bu külliye; ibadethane, aşevi, konukevi, at ve develerin kaldığı ahırlar, tüccarların mallarının pazarladığı avlu, okul gibi çok amaçlı bölümlerin olduğu büyükçe bir yapıdır. Hz.Muhammed’in kurduğu okula da “Suffa Okulu” denmektedir ki, ilk İslam Üniversitesidir.(12) Kadın ve erkeklerin öğretim ve eğitim gördüğü bu okulda başta Hz.Muhammed olmak üzere, Kırklar Meclisi’nin üyeleri her konuda dersler vermekteydiler. Daha sonralar “Mescid-i Nebevi” denecek olan bu külliye
ilk kurulmuş olan resmi cemevi’den başka bir şey değildir. Cemevleri; Karmati ve
İsmaililerin “Dâr-ül-Hicra”larının “mikro” örnekleridir.

5. Hz.MUHAMMED ile Hz.ALİ’nin CEM’deki KONUMU
ve DEDELİK KURUMU’nun OLUŞUMU
Hz.Muhammed; gelen “vahy”leri tebliğle görevli bir Nebi/Resûl olmasının yanın da Kırklar Meclisi tarafından seçilmiş bir “Mürşid”dir. Yine bu meclisce de
Hz.Ali, “Rehber” ve Resûlullah’ın vekili olarak seçilir. Bu nedenledir ki,Hz. Muham-med: “Ben ilmin şehriyim Ali de onun kapısıdır. İlim isteyen kimse onun kapısıdan gelsin” mealindeki hadisi ile “Ali Kur’an-ı Natık”tır buyruğu, Alevi Cemlerinde bu
iki ulu kişinin yerini ve önemini belirtmeye yetmektedir. Kırklar Meclisi’nde mürşid ve
rehber seçimi bugünkü anlamda “Dedelik Kurumu”nun oluşmasına temel dyanak sağ-
lamıştır. Bu kurumsallığa “Pirlik Makamı”nıda Hâce Bektaş-i Veli eklemlemiştir.
Alevi inancına göre; Hz.Muhammed okur-yazar olup, büyük dahi bir feylesof-
tur. Peyganberin torunlarından, 5.İmam Muhammed Bakır (676-735); “Peyganber
kesinlikle okuma yazma bilmez bir cahil değildi. Aksine 70 dile yazılı ve sözlü olarak
hakimdi ve her kim ki, O’nu bir cahil olarak tanımlarsa o kâfirdir.”Demektedir.(13)
Hz.Muhammed, okul açıp pozitif bilimleri okutan ve aynı zamanda öğretmenlik
yapan bir peyganberdir. Bazı Sünnilerin belirtiği gibi “ümmi” değildir. Suffa Okulu
ile ilğili Bakara Suresi 273.Ayet bunun en büyük delilidir.

29.08.2006 00:35

GÜZELLIK BAHANE,KADINI EZMEK SAHANE
 
islamda varolan klasik bir slogandir, Kadinin örtünme Haksizligini sendrom halinde herkesin gözüne sokmaktir. Yok efem kadin cok güzelmisde, bu güzellik korunmasi lazimmisda... yok istemiyorum güzelligimi korumak, hatta bu güzelligi olaganüstü güzellik olarak kabulda etmiyorum...
Var mi bir diyecegin? Ancak yobazlar kadinlari tüm sosyal haklarini gasp edip, erkeklere kölelestirerek kapatmaya calisir. Such a Religion - No Thanks

roman 29.08.2006 01:22

Sana yazar hakkında bilgi vereyimde,
 
neden böylesine ciddi, detaylı ve bilimsel bir bakış açısı ile tarih araştırılırmış Enis???


ALİ BULAÇ"I KORKUTAN NEYDİ?

Ani bir rahatsızlıkla by-pass ameliyatı geçiren yazar Ali Bulaç, yaşadıkları boyunca ölümden korkmadığını, Allah’a tevekkül ettiğini söylüyor. Ancak onu da korkutan bir duygu vardı.

Ali Bulaç’ı, üzerine düşen vazifeleri hakkıyla yerine getirememiş olmak korkutmuş.

“Eve girmeye çalışan bir hırsızı gözetler gibi, 3-4 ay kalbimi dinledim. Hırsızı, eve girmeden antrede yakaladım.” sözleri ile özetliyor 11 Aralık günü yaşadıklarını gazeteci-yazar Ali Bulaç. Türkiye’nin en saygın mütefekkirleri arasında yer alan Bulaç, kapalı kalp damarlarının sıkıştırması ile o gün kendini hastaneye atıyor. “Kalbim değil, onu çevreleyen kalp kafesim ağrıyordu. Kemiklerde hissediliyordu. Deprem gibi geldi.” diyor.

Doktorlar, Bulaç’ın üç kalp damarından birinin yüzde 100, diğerlerinin de yüzde 93 ve yüzde 80 kapalı olduğunu tespit etmişler. By-pass ameliyatında, dördüncü damarı da saf dışı bırakılmış. Ya da yenilenmiş. Ameliyatı yaklaşık 6 saat süren Bulaç, şimdi kendisini iyi hissettiğini, her gün yaptığı egsersizler sayesinde daha iyiye doğru gittiğini belirtiyor. Yaşadığı duyguları Aksiyon Dergisine anlatan Ali Bulaç, inanan bir insan olarak yaşadıklarını, “iyi bir tecrübe” olarak niteliyor. Ölümden korkmadığını, Allah’a tevekkül ettiğini, ancak üzerine düşen vazifeleri hakkıyla yerine getirememiş olmaktan korktuğunu söylüyor.

54 yaşındaki Bulaç, bütün bu süreç boyunca Zümer Süresi 42’nci ayetini düşünmüş: “Gerçek koruyucu Allah, insanların ruhlarını ölümleri sırasında, ölmeyenlerin ruhlarını da uykuları sırasında alır. Hakkında ölüm hükmü verdiği ruhu tutar, vermediği ruhu ise, belirli bir süreye kadar salıverir.” Bu ayetin tevekkülünü artırdığını belirten Bulaç, uyanmaya yakın rüya mı, halüsinasyon mu olduğunu bilmediği ilginç bir tecrübe yaşamış.

“Yükseklerde, dağların, tepelerin üzerinden geçiyorum. Masmavi bir gökyüzü, yemyeşil tepeler. Her şey çok berrak ve pürüzsüz.” diyen Bulaç, bu şekilde havada gezinirken net biçimde İbn-i Sina’nın ruhla ilgili sözlerini hatırlamış. İbn-i Sina bir kitabında ruhu anlatırken benzer bir tasavvurda bulunuyor: “Kendini havada, muallakta düşün. Hiçbir uzvun hiçbir şeye değmiyor. Ellerin de açık olsun. Parmakların da birbirine değmesin. Eğer halen kendini hissediyorsun, işte ruh budur”. Bulaç, ne olduğunu bilmediği bu halde gezinirken, “İbn-i Sina işte bunu anlatmaya çalışıyormuş, herhalde” diyor. Bu hoş, rüya gibi durumda, varlığın tesbihatını andıran çok güzel sesler duyduğunu anlatan Bulaç, “uyan, uyan” çağrıları ile kendine geliyor. Gözlerini açtığında, süngerlerle vücudunun yıkandığını belirtiyor.

Kalp rahatsızlığı ile sevenlerini üzen Bulaç, hayatını hep okuyup yazarak geçirmiş. Bürokraside ya da resmi bir kurumda hiç görev almamış. Bugüne kadar 21 kitabı yayımlanmış. Bunlar arasında müellifi olduğu meal kitabının onun için ayrı bir yeri var. Bulaç’ın meali, bugüne kadar yarım milyon adet satmış. Ama, en çok satan eseri bu değil. “Çağdaş Kavramlar ve Düzenler” kitabı, 650 bin satmış. 1990’da yayımladığı Medine Vesikası çalışmasının üzerine, bugüne kadar yurtdışında 27 tez yazılmış. Bulaç, halen yabancıların da görüşlerine en çok başvurduğu Türk mütefekkirlerden birisi.

Bulaç’ın kitapları daha çok, dini ilimler, İslam düşünce tarihi ve Ortadoğu üzerine. Bulaç, çok önem verdiği iki eser üzerinde çalıştığını kaydediyor. Bunlardan biri siyer, yani Peygamberimizin hayatı üzerine. Hicret’e kadarki kısmını kaleme almış. İkincisi, bir tefsir çalışması. 3-4 yıldır üzerinde çalıştığını belirten Bulaç, ekliyor: “Bir ayete Türkçe en iyi ve en derin mana nasıl verilir. Geleneğin ışığında bir ayetin en iyi tefsiri nasıl olmalı. Küçüklüğümden bu yana bu konuda notlar aldım.”

Farklı bir yöntemle tefsir yazıyorum

Fahruddini Razi, Ebussuud Efendi ve Elmalılı Hamdi Efendi’nin eserlerini çok beğendiğini söyleyen Bulaç, kendisinin tefsir çalışmasında farklı bir yöntem denediğini kaydediyor. “Farklı, hatta zıt tefsir ekollerinin önemli eserlerinden birini seçip, bir ayete nasıl baktıklarına ve o ayeti nasıl anlamaya çalıştıklarına önce bakıyorum.” diyen Bulaç, selefilerden İbn Teymiyye’nin, kelamcılardan Fahruddini Razi’nin, mutezileden Keşşaf’ın, sufilerden Kuşeyri’nin, Şia’dan Tabatabi’nin ve dil bilimcilerden Kadı Beydavi’nin tefsirini esas aldığını kaydediyor. Bulaç, hepsinin ayete nasıl baktığını verdikten sonra, bu birikimlerin yanında bugün söylenecek bir şey var mı, onu değerlendirdiğini söylüyor. O ayetle ilgili tefsirini, ayrıca eklediğini belirtiyor. Bulaç, bunun çok zor ve mesuliyet isteyen bir iş olduğuna dikkat çekerek, “Bazen, bırakıyorum. Hatta, tamamını silmeyi bile düşündüm. Ama vazgeçtim. 6 ay bakmadığım oldu. Sonra yeniden başladım.” sözleriyle tefsir girişimini açıklıyor.

Bulaç’ın İslami konularda bu kadar çok kalem oynatmasının nedenlerinden biri, Mardin’de ana dili Arapça olan bir ailenin 5 çocuğundan biri olarak dünyaya gelmiş olması. Evin en büyük çocuğu olan Bulaç, anne ve babasının ümmi oldukları halde, arif olduklarını, köklü bir Osmanlı kültürü taşıdıklarını ve kendisinin okumasının önünü açtıklarını ifade ediyor. Okumaya ortaokul ve lise yıllarında da çok meyilli olan Bulaç, Mardin’de iken Türk ve Batı klasiklerinin çoğunu okuduğunu vurguluyor. Falih Rıfkı Atay, Kerime Nadir, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi yerli yazarları, Tolstoy, Dovstoyevski, Balzac gibi yabancı yazarların romanlarını okumuş.

Bulaç, yazmaya meyli sebebiyle mahalli gazetede çalışmaya başlamış. Bir daha adımını geri çekemeyeceği matbuat dünyasına da bu şekilde girmiş. Bulaç, genç yaşında “İlahi aşka dair” şiirler kaleme almış. Bugüne kadar yayımlanan ilk ve tek şiir kitabı “Rüzgar Şarkıları”, Bulaç henüz 18 yaşında iken Mardin’de yayımlanmış. Şiirlerini baskı için büyük oranda kendi eliyle dizmiş. Şiirlerinin sunulduğu Cizreli tanınmış Şeyh Seyda’nın hayır duasını almış. Bulaç, halen zaman zaman şiirler yazdığını, ama bunları yayımlatmak için bugüne kadar bir girişimi olmadığını vurguluyor. Fikri çalışmaları daha baskın gelmiş. Bulaç’ın şiir kitabında yer alan şiirlerden biri şöyle:

TEN KAFESİ

Cânan senden çek benî
Bir vâdiye ek beni.
Öyle kaybolmuşum ki,
Ver bana gerçek benî.

Ben bir deryâdan damla
Örtülüyüm bir damla
Ey Ben çekil şu yerden;
Koptuğum yere damla.

Mardin’de o dönemde halen canlılığını koruyan medreseler, Bulaç’ın dini alt yapısının ve Arapçasının gelişmesinde önemli rol oynamış. Arapça, Farsça ve fıkıh hocalarından dersler almış. Birçok medrese dolaştığını ve pekçok hocanın tedrisinden geçtiğini anlatıyor. Annesinin kendisini kırmızı bir fistanla medreseye gönderdiğini dile getiren Bulaç, “Gerçi yasaklı dönem bitmişti ama, tek partili dönemin yansımaları sürüyordu. Annem, Jandarma korkusuyla dini kitapları fistanın içine saklardı.” sözleriyle o sıkıntılı günleri anıyor.

Bulaç, Mardin İmam Hatip Lisesi’nde okumaya başlamasının da kendisi için önemli bir dönüm noktası olduğunu ifade ediyor. Mardin İHL’nin, o dönemde Türkiye’nin en iyi iki ya da üç okulu arasında yer aldığını vurguluyor. Bulaç, bunun o dönemde okulun sürgün yeri olmasından kaynaklandığını belirtiyor. “Sürgün olan adam, yerinde rahat durmayan adamdır. Seçkin insanlardı. Aralarında solcular da vardı. Bunlardan biri, bana sol literatürü okumamı da teşvik etti.” diyen Bulaç, Orhan Kemal’i, Yaşar Kemal’i ve Salah Birsel’i bu dönemde okuduğunu, özellikle Birsel’in edebi dilinin gelişmesinde etkili olduğunu kaydediyor.

Arkadaşım komünist öldü

Bulaç’ın, Mardin İHL’ye girişinin ilginç bir hikâyesi var. Aslında kendisinin Mardin Öğretmen Okulu’nu kazandığını, bu okulun Köy Enstitüsü’nün devamı olduğunu ifade eden Bulaç, “O dönemde bu okuldan safi komünist yetişiyordu.” tespitinde bulunuyor. Bulaç, kendisinin uzaktan bir akrabası ile İnekler Pazarı’nda (bugün Cumhuriyet Pazarı) su sattıklarını, İHL teklifinin de burada arkadaşı tarafından iletildiğini kaydediyor. Akrabasının, “İHL’ye gel, çalışmadan, bedava sınıf geçersin.” teklifinin, çocuk aklına çok cazip geldiğini belirtiyor. Hemen kaydını aldırmış. Bulaç için hikâyenin devamı hem düşündürücü hem de elem verici: “Allah’ın bir hikmeti. O çocuk, orta okulu bitirince normal liseye geçti. Ben İHL’ye devam ettim. O İstanbul’da Türkoloji’yi kazandı, ben sosyolojiyi. O komünist oldu. Öldürülen solcu öğrenci Kerim Yaman’ın cenazesinin başında sabaha kadar yağmur altında bekledi. Hastalandı ve alnı secdeden uzak vefat etti. Ben Öğretmen Okulu okusam, herhalde kesin komünist olurdum. O ise, İmam Hatip’ten ayrılıp komünist oldu. Bunu kendi üstümde ilahi bir sorumluluk olarak hissettim hep.”

Öğretmen Okulu’nda kalsa, kendisinin de komünist olma ihtimalini iki sebebe bağlıyor, Bulaç. Birincisi, sermayeye karşı tavrı. İkincisi de, o dönemlerde Cemal Abdünnasır’ın Arap Sosyalizmi’nin popülerliği. Bulaç, o günleri şu sözlerle anlatıyor: “Nasır’ı Kahire Radyosu’ndan dinlerdik. O konuşacağı zaman, Mardin’de sokaklar boşalırdı. İhvan’ın bazı eserlerini okuyuncaya kadar, Nasır’a olan bu hayranlığım sürmüştü.”

Bulaç’ın hayatında önemli dönüm noktalarından birisini de 1970’te İstanbul’a gelmesi oluşturuyor. İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nü kazanan Bulaç, burada tekrar imtihana girerek İstanbul Edebiyat ve Sosyoloji Bölümü’nü de kazanmış. Her iki bölüme aynı anda devam eden Bulaç, iki bölümü de ayrı ayrı bitirmiş.

Bulaç, İstanbul’a gelince güzel bir çevreye düştüğünü belirtiyor. 3 yıl boyunca dönemin önemli mütefekkirlerinden Nurettin Topçu’dan dersler almış. Hüseyin Hatemi, Yaşar Nuri Öztürk, Mehmet Sılay, Mustafa Kutlu, Ezel Elverdi, Mehmet Doğan, Atilla Maraş ve Ahmet Tabakoğlu gibi seçkin isimlerle birlikte bu derslere devam etmiş. “Birbirini tanıyan ve birbirini destekleyen bir ekipti.” diyor, Bulaç. Necip Fazıl’ı da bu dönemde tanımış Bulaç, “Büyük Doğu dışında da çok maceralarımız oldu. Belki bunları bir gün yazarım.” şeklinde temennide bulunuyor.

“Topçu, Allah razı olsun, bize fiş tutmayı öğretti.” sözleri ile farklı bir yönünü keşfediyoruz, Bulaç’ın. Okuduğu kitapları, ilgi duyduğu paragraflara göre fişlere yazıp, dipnotları ile birlikte zarflarda tasnif ediyor. “Fişlemeleri konu ve alt başlıklarına göre yapıyorum. Bugüne kadar, 100 bin kadar fiş biriktirdim.” diyor. Bulaç, çok iyi bir gazete ve dergi kupürü arşivinin olduğunu da kaydediyor.

İslam dünyasının bugün akademisyenlerden çok, ansiklopedik bilgiye sahip mütefekkirlere ihtiyacı olduğunu düşünen Bulaç, bununla akademik düşünceyi küçümsemediğini, akademik çalışmaların bir nevi teknik çalışmalar olduğunu söylüyor. “İslam dünyasının Gazali gibi mütefekkirlere ihtiyacı var. Gazali, fıkhi ve tasavvufi dünya ile insanın ruh ve ilim dünyasını birleştirdi.” diyen Bulaç, İslam dünyasının parçalanmışlığının Müslüman’ın ruhi ve fikri kişiliğinde de parçalanmaya sebep olduğunu belirtiyor. Bulaç, mütefekkirlerin bir konuyu derinlemesine bilmenin yanı sıra diğer konuları da bilmeleri gerektiğini vurguluyor. Bulaç, bu sebeple 5 farklı konudaki kitabı aynı anda okuduğunu dile getiriyor.

Politik boyutu öne çıkararak hata ettik

“Siyasal İslamcı” nitelemesine itiraz ettiğini ifade eden Bulaç, “İslamcı” denmesinden rahatsız olmadığını vurguluyor. İslamcılığın güçlü bir geleneğin devamı olduğuna ve arkasında 1400 yıllık bir tarihi birikim bulunduğuna dikkat çekiyor. Bulaç, “Ama, 19’uncu yüzyılda Osmanlı toprak kaybetmeye başlayıp, Batı karşısında kaybedince, biz de nefsi müdafaaya çekildik. 300 yıldır da müdafaadayız.” diyor. İslamcılığı, “fikri, toplumsal ve politik yeniden doğuş veya diriliş” olarak tanımlayan Bulaç, kendisi gibi ikinci nesil İslamcıların en büyük hatasının politik boyutu çok öne çıkarması olduğunu söylüyor. İkinci hatalarının, manevi ve sufi İslam geleneğinden uzaklaşmaları, üçüncü hatalarının da gelenekle gerilim ve hatta çatışma içine girmeleri olduğunu kaydediyor. Bulaç, “Bu bizim başarısız olmamıza sebep oldu.” tespitinde bulunuyor.

Bulaç, kendi nesillerinin yaşadıklarını yolu olmayan köye yol götüren ilklere benzetiyor. “Buldozer gibi. Biz yolu açtık. Ama, bu yolları stabilize etmek, asfaltlamak bize nasip olmadı. Sizlere ait bu.” diyor. O dönemde yaşanan çatışmaların ideolojik ve politik mücadelelerle aşılacağına inandıklarını kaydeden Bulaç, bunlarla çok vakit kaybettiklerini anlatıyor. Bulaç, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Tefekküre daha fazla vakit ayırsak, daha iyi olurdu. Yol gösterenimiz pek yoktu. Çok şeyi el yordamıyla, denemeyle öğrendik. Bu bizim için bir zenginlik oldu. Ama, şimdiki aklımla bunu yapmazdım.”

“İslam dünyasının sorunları, kalp damarlarınızın tıkanmasında etkili oldu mu?” sorumuz, Bulaç’ı duygulandırıyor. Bunu bugüne kadar pek dile getirmediğini söyleyen Bulaç, kalp damarlarının tıkanmasının esas sebeplerinden birinin aşırı stres olduğunu belirtiyor. Yazdığı yazıları içselleştirdiğini, Cemalettin Afgani’nin dediği gibi ‘bilginin imana dönüşmesi’ni yaşadığını kaydediyor. “Ben bunu hissetmeye çalışıyorum ve bu beni çok üzüyor.” diyor Bulaç ve ekliyor: “Müslümanların topraklarının işgal altında bulunması, her gün birinin işgale uğraması, içinde bulundukları durum ve bu kadar ağır zulümlere maruz kalması beni üzüyor”.

Küçükken annesinin “kırmızı fistanının içinde dini kitaplarla” medreseye gönderdiği Bulaç için tablo neredeyse yarım asır sonra tekrarlanıyor. “Türkiye’de bir başörtüsü sorunu var. Elimizden bir şey gelmiyor.” şeklinde çaresizliğini dile getiren Bulaç, “Benim kızlarım var. Başlarını örttükleri için aşağılandıklarını gelip bana anlatıyorlar. Üniversitede kapıdaki bir güvenlik görevlisi, arkasından koşmuş ve ‘sen hangi ülkede yaşadığını sanıyorsun, başını aç’ demiş. Kızım bunu yemekte anlattı, 15 dakika ağladı, beni de ağlattı. Onu teselli etmeye çalıştım.” Bulaç, 5’i kız, 6 çocuk sahibi. Kızının çok çalışkan olduğunu ve dereceye girdiğini, ama üniversite diplomasını kapıda evraklarını imzalayarak aldığını anlatıyor. Bu durumu, üstad Necip Fazıl’ın bir mısrası ile özetliyor: “Öz yurdunda garip, öz vatanında paryasın.”

Bulaç, ümmetin Osmanlı’nın son dönemlerindeki günahlarının kefaretini ödediğini düşünüyor. Günahlarımız için bedel ödeyeceğimizi vurguluyor. “Günahlarımızın kefaretini ödeyeceğiz. Şu an biz O’na layık değiliz. Önce, hak edeceğiz. Sonra Allah bize nusret verecek.” diyen Bulaç, ekliyor: “Çünkü Allah, asla kullarına zulmetmez.”

29.08.2006 07:30

der Film wird dich entäuschen! Das Buch
 
hat Freiraum für Eigeninterpretation.Mehr darüber im Kino-Forum.

29.08.2006 11:35

Resi sonuc degismezki
 
Bende bir arastirma yapsam bir kitap yazsam yinede sonucta kapasitem ve anlayisimi yansitir....

Kaldiki Zümer 42 Suresini daha saglikli sekilde düz okumayla degilde Tefsir araciligiyla okumakta fayda var.... zaten Kurani dünyada Suudiler yeterince düz okuyorlar... dahasina gerek yok...

Kuran nasil okunur anlayisini kanaatimce en güzel Ahmed Hulusi anlatiyor...

Ayetlerin cimbizlanmadan önce, Kuranin Ruhuna bakilmali.... her seyden evvel bu düsünce gelir

29.08.2006 11:37

Ich weiss was du meinst
 
aber letzendlich geht es darum ob es möglich sein kann oder nicht... auch wenn es ein Roman ist, ein kleiner Wahrheit bzw. Möglichkeit ist gegeben... und das ist es was zählt

kerio 29.08.2006 13:10

asagidakilere birsey
 
diyememde, sadece bu konu hakkinda fazla ilerliyememisiz. yada konu yeterince isletilmemis. zor bir mesele devlet olmadan devletcilik oynamak.

1insanol 29.08.2006 13:39

Istamiyorsan sen ciplak
 
Özgür oldugunu savunuyorsan Özgürlüklere mudahale etmeye kalkma....degerlerini desifre etmeyle deger bulacagini sanan budalalarin degerleri olmadigini cok güzel aciklamissin.

1insanol 29.08.2006 13:40

istemiyorsan sen ciplak gez o.T.
 
ohne Text

peren 29.08.2006 14:11

Abartma, abartma
 
yarim aklinla insanlarin degerlerini senmi bicimleyeceksin.
Elindeki Islam seriyatiylami?
Git suudi arabistana, git Irana. Aradigini orda bulursun.
Burda bol keseden dagitmasi zor, özgürlügün gercek anlamini bilmeden özgürlük kelimesini car cur etmekde.
Suudi arabistanda kadinlar araba kullanamiyor, secme ve secilme haklarini ellerinden alinmis. Erkekleri istedikleri sayida kadinla evleniyor.
Senmi karar vereceksin üstünüme kuma gelmesinin demokrat ortamdaki kadin rolünden daha iyi oldugunu.
Dengesiz molla!

peren 29.08.2006 14:18

Hic Yasanmamis Özgürlüge Ait
 
79 Subatinda İran"da gerceklesen ve adına "islami devrim" denen o felakete dogru hızla sürüklenen 2500 yıllık bir uygarlıgın cöküsüne tanık olmak, bir ulusun daha yeni yeni filizlenen özgürlük umudunun ve onurunun ayaklar altına alınması, son derece acı bir deneyimler dizisini yasatmistir insana.
Peki, söyle gönlünüzce istediginiz müzigi, istediginiz yerde ve zamanda dinleme hakkından yoksun kaldınız mı?
Ya, esinizle (sevgilinizle, flörtünüzle demiyorum) elele sonbaharda bir orman yolunda yürümenize kimse engel oldu mu?
Güzelim yaz aylarının sıcagında denize mayo ile girdiginiz icin tekme - tokat bir araca bindirilip, günlerce hakarete ugrayacagınız gözalti hücresine atıldınız mı?
Kısa pantolonunuzla evinizin bahcesindeki cimleri bicerken, kendilerini sizin namus bekciniz olarak görenlerin saldırgan söz ve davranıslarına hedef oldunuz mu?
Kırk yılın bası canınız cektiginde iceceginiz bir yudum biradan yoksun kaldıgınız icin, evde bira yapmasını, votka damıtmasını ögrenmek zorunda kaldınız mı?
Evinizde ara sira oynadiginiz tavlanizi sömineye atip, müzik kasetlerinizi tavan dösemelerini söküp gizlediniz mi?
Peki ya bir gün acıik renk takım giysilerinizi giymenin, kravat takmanin yasak olabilecegini, kravatınızdan tutulup yerlerde sürükleneceginizi, düsünüzde görseniz inanır mısınız?
Ya da, kısa kollu gömlek ile (bayanlardan söz etmiyorum) dolastıgınız icin, güvenlik güclerince gözaltina alınacagınız aklınıza gelir miydi?
Ya siz bayanlar, yazın gölgede 40 - 45 derece sıcaklıkların olagan oldugu bir kentte dısarı gezmeye, alısverise cıkarken kalın corap, ayak bileklerine kadar uzun bir manto, sacınızın bir tek teli bir görünmeyecek sekilde basörtüsü takmak zorunda kalabileceginiz, hic aklınıza geldi mi?
Peki, ya miras hukukunda payınızın oglan kardesinizin payının yarısı kadar olabilecegi?
Esinizin cok eslilik hakkını kullanmayı aklından gecirebilecegi?
Tabii, bu sizi o kadar korkutmasin. İkinci ya da ücüncü kadını kendisine hak gören esiniz, yine de sizin "rızanızı" yani olurunuzu alma zorunda. Yalnız unutulmaması gereken bir kücük nokta var. Eger rıza göstermezseniz, evinizin reisi ailenizin karar vermede en yetkilisidir ve siz kocanızın sözüne (kararina) karsı gelirseniz, sizin olurunuzu isteyen etiniz, sizi yatakta yalnız bırakmaktan dövmeye, belki de bosanmaya kadar uzanabilecek bir dizi yaptırım ile düsüncelerinizin degismesine neden olabilir.
İste, Türkiye"de de bazılarının istedigi "İslamiyete dayalı düzen" esittir "Seriat"tan kücük bir kesit okudunuz...

Burada erkek olmalarina ragmen kadinin özgürlügü, carsafi ve kuma durumunu kadindan daha iyi anladigini sananlar var. Makaleler arkada kaldigi icin buraya yeni topic olarak aciyorum.
Buyrun beyefendiler kanitlarinizi bekliyorum islamda kadin erkek esitligini göz önüne seren.
Bende kendi kanitlarimi gösterecegim, en az 100 kez buraya yazdigim kanitlari.
Saygilar
Peren

29.08.2006 16:20

Yasasin Özgürlük mü diyorsun...?
 
Sen inandigin dinin altinda özgürlükten bahsedersen, ben sadece gülerim. Dindar bir ailede yetisen bir genc kiz hic bir zaman istedigi gibi giyemez, gezemez, yasayamaz. Ya ne olur? Adet görüldügü zaman hemen basi kapanir,evde bastirilir, baba ve abiler ne derse kayitsiz sartsiz tastiklenir ve kocaya gidene kadar evde ev isleri ögretilir ki kocasina hizmetedip cennete girsin.

Ne güzel dedin "Istersen ciplak gez", bunu istedigim zaman yapabiliyorum yasadigim ülkede, islami seriatta bu mümkün olamazdi. Dolayisiyla islamda özgürlük var dersen bende sana bunu söylerim. Özgürlük sadece baskalarin özgürlügünü kabul edenlere verilir. Maalesef ultra müslümanlar bu hakki var saydiklari sacma sapan yasaklardan dolayi kaybediyorlar.

Saygilar.

kerio 29.08.2006 18:42

hüngür hüngür agladik
 
ne acikli seymis bu yaws. senin bu yazilarinin ucuzlugunun basitliginin, sen tabii ki farkinda degilsin, haddi hududu yok. olamazsin. senin seviyen ancak bu kadarini kurtarir.
icerigini hikmetini kavramadigin seyler hakkinda böyle ajitasyon yapman fevkalade sana yakisir. sen peren cok bilmissin ya. hangi özgürlüklerden de haberin varmis. neymis yasanamayan özgürlükler. vah vah vah.

bir kac ay öncede FAZ"de birtane alman senin gibi en az zeka aygiri bir türban testi yapiyor ve bir saat sonra türban ile yasayamayacagini, batili bir kadin icin olmadigini savunuyor. tabii ki dangalagin hic aklina gelmez bir dalai lama gibi olmak icin saclari sifira vurup ta portakal renkli bir elbise giymenin yetmeyecegini. sende onun gibisin. cok bilmis. gercekte hicbirsey bildigin yok, sadece görüntüyü korumaya calisiyorsun baska birsey de degil. iman gibi derin bir mevzuu ya nasil vakif olabilirsin ki kaybolan özgürlüklerden dem vurursun.

neyse zeka aygirlari siz herseyi bilirsiniz. bildiginiz icin insanlara kurtulus receteleri sunarsiniz. ama kimse kulak vermez her nedense.

sacmalamaya devam ediniz lütfen.

29.08.2006 19:00

Sensin!Kem söz sahibine aitir
 
Karsindaki insana küfür ve hakaret ettigin zaman cok büyük ve etkileyici oldugunu saniyorsundur, her ne kadar senin mensup oldugun inanca yakissada, yinede iddia ettigin bilgisizlik en cogunu sen bizaat kendinde kanitlamis oldun. Senin arkadasimizin söyledigi seylere karsilik mantikli bir aciklama yapamadin. Ancak agizini büküp, kem sözlerini savuruyorsun, ki bu bir marifet degil. Baskici zihniyet olmak ne demekse, iste bilmek isteyen senin yorumunu okusun, aydinlanir. Kimse senin imanina karismiyor, baska kisilere empoze ettiginiz dar görüscülük ve baskidir. Basörtüsü takan kizlarin mutlak cogu isteyi disinda kapaniyor, ama kimin umrunda, böyle seyler dindarlarin isine pek gelmez. Bir allahin kulu demez, zorlamayin,etmeyin, yapmayin, yazik günahtir diye, iste bizi rahatsiz eden bu iki yüzlülük ve yobazlik...

29.08.2006 19:00

Sensin!Kem söz sahibine aitir
 
Karsindaki insana küfür ve hakaret ettigin zaman cok büyük ve etkileyici oldugunu saniyorsundur, her ne kadar senin mensup oldugun inanca yakissada, yinede iddia ettigin bilgisizlik en cogunu sen bizaat kendinde kanitlamis oldun. Senin arkadasimizin söyledigi seylere karsilik mantikli bir aciklama yapamadin. Ancak agizini büküp, kem sözlerini savuruyorsun, ki bu bir marifet degil. Baskici zihniyet olmak ne demekse, iste bilmek isteyen senin yorumunu okusun, aydinlanir. Kimse senin imanina karismiyor, baska kisilere empoze ettiginiz dar görüscülük ve baskidir. Basörtüsü takan kizlarin mutlak cogu isteyi disinda kapaniyor, ama kimin umrunda, böyle seyler dindarlarin isine pek gelmez. Bir allahin kulu demez, zorlamayin,etmeyin, yapmayin, yazik günahtir diye, iste bizi rahatsiz eden bu iki yüzlülük ve yobazlik...

roman 29.08.2006 20:25

Sen neden rahatsızlık duymaktasın,
 
bu tür bir kaç tane nadir düşünür İslami Müslüman aydının varlığından Enis efendi???

Keşki bu tür insanlar binlerce olabilsede şu yobazlık, şiddet tapkıncılığı, insanlık düşmanlığının içinde boğulan İslamcı yapılar yok olup gitselerde, düşünebilen, sevebilen, okuyabilen, araştırabilen, tüm insanlığın ortak değerlerinin içinde yer alabilen Müminler oluşabilseler.

Bunlarıda bu tür insanların oluşabilmesi ile ancak olabileceğini, bir umut olarak görülebileceklerini hem batılı, hem doğulu aydın islami kesimlerin neden desteklediklerini bir an için düşünür bir insan bir şeyler yazmadan önce.

Ben şundan eminim ki bu tür aydın dindarların çok büyük baskılar ve tehtitler altında bulunduklarından...

Bir kaç tane bile olsalar iyi ki varlar ve güzel olabilen bir şeyler yazmaya çalışabilmekteler. Son yıllarda İslam üzerine şu an yaşayan nesillerin içinde en iyi okuduğum yazılardan birisi yukarıda k, yazı.

Bu insanları yereceğinize İslamın namusunu koruyabilmek için, Terörden kurtarabilmek için bu tür insanlara sahip çıkmalısınız.

roman 29.08.2006 20:25

Sen neden rahatsızlık duymaktasın,
 
bu tür bir kaç tane nadir düşünür İslami Müslüman aydının varlığından Enis efendi???

Keşki bu tür insanlar binlerce olabilsede şu yobazlık, şiddet tapkıncılığı, insanlık düşmanlığının içinde boğulan İslamcı yapılar yok olup gitselerde, düşünebilen, sevebilen, okuyabilen, araştırabilen, tüm insanlığın ortak değerlerinin içinde yer alabilen Müminler oluşabilseler.

Bunlarıda bu tür insanların oluşabilmesi ile ancak olabileceğini, bir umut olarak görülebileceklerini hem batılı, hem doğulu aydın islami kesimlerin neden desteklediklerini bir an için düşünür bir insan bir şeyler yazmadan önce.

Ben şundan eminim ki bu tür aydın dindarların çok büyük baskılar ve tehtitler altında bulunduklarından...

Bir kaç tane bile olsalar iyi ki varlar ve güzel olabilen bir şeyler yazmaya çalışabilmekteler. Son yıllarda İslam üzerine şu an yaşayan nesillerin içinde en iyi okuduğum yazılardan birisi yukarıda k, yazı.

Bu insanları yereceğinize İslamın namusunu koruyabilmek için, Terörden kurtarabilmek için bu tür insanlara sahip çıkmalısınız.

roman 29.08.2006 20:30

Kusura bakma yazdıkların benim,
 
kapasitemi aşmakta, şu devlet ve devletcik konularını bir kaç kelime ve harf daha katkıda bulunarak açarsan belki ne demek istediğini kavrama şamsım oluşabilir.

roman 29.08.2006 20:36

Yukarıda ki makalenin tümünün içeriği
 
tamamıyle doğrudur. Bu konuların ne olduğunu b defalarca hem de kısaltarak koydum bu sayfalara.

Seni rahatsız eden bu olayların doğruluğumu?

Bu olayları Molların yapması mı???

Bu olayların bu çağda kendilerini İslam ve Müslüman olduklarının hem savunucuları, hem öncüleri olduklarını söylemeleri ve devler kurmaları, o devletleri yönetmeleri mi???

Seni rahatsız eden yoksa şu olmasın bu pislik ve insanlık dışı, insanlık düşmanlığı, sadist, işkenceci, ilkel varlıkların Allah adına bu yaptıkları cellatlıkların ortaya çıkması olmasın????????????????

roman 29.08.2006 20:49

Peren,
 
az bile yazmış 12 yaşında ki bakire olan kız çocuklarının gardiyanlar tarafından ırzına geçildikten sonra asıldıklarını atlamış, 14 yaşında ki oğlan çocuklarının bunlar yetişkindirler diye vinçlerin ucunda asılmalarından bahsetmemiş.

Aklı başında ne bir dindar, ne bir Müslüman bu vahşi ve ilkel rejimleri ve bunların yönetimlerini, ne din adına, ne Tanrı adına, ne insanlık adına ne kendi insanlığı adına savunmaz, ancak bu tür varlıkların halen bu dünyada bulunmalarından bu tür ülkelerde yönetimlerde bulunmalarından UTANÇ duyar. Bunu duymayanlar tek kelime ile hasta ruhlu sapıklardır...

29.08.2006 22:23

Tam tersi
 
Yasar Nuri bile olsa aynidir düsüncelerim.... hic bir sekilde hic bir zaman tek kisinin görüsleri benim icin son karar degildir....

29.08.2006 22:26

Zaman zaman bu sekil rejimler
 
ceryan eder... bu eskidende vardi simdide var ve gelecektede olacaktir.... Bu gibi rejimler sonunda ihtilal yada halk ihtilaliyla son bulur.... hic bir baskici rejim 100 yili bulmadi.... sonunda Demokrasi ve cagdaslik kazanacaktir... ama Iran yaklasik 150 yil sonra Form tutar

29.08.2006 22:29

Senin derdin nedir ?
 
Dünyada yalniz olmadiginin saaaaaadece senin görüslerinin yer almadigini... daha Milyarlarca görüs ve insanlarin var oldugunu anla artik....

Sana düsen insanlarin görüslerine saygi duymaktir

1insanol 29.08.2006 22:59

Sen Ermeni Masallariyla Yetismissin
 
:-) Bahs ettigin gibi zorbaliklan kapatilmis olsaydi kizlar,Örtüsünden dolayi, Üniversite kapilarini O cirkin suratiniza vurup Özgürlügü tercih edermiydiler..Özgürlügün ne oldugunu bana aciklayabilirmisin?Birilerinin $ehvetini tatmin etmekmi doyurmakmi özgürlük?Senin üstten bakmaga calistigin Insanlar acliktan ölse bile özgür olduklari icin Vücutlarini tesir etmezler..ya siz:-)Moda ciplak gezme olsa ciplak gezeceksiniz!!Ben eski bir modaciyim!!Yani benim gibi insanlarin kulusunuz:-) Utanmadanm birde özgürlükten bahs ediyor zavali...senin gibi özgürlügü ciplakta arayanlar icin kadinin degerini 10€ dur..utanmadan birde özgürlükten kadin haklarindan dem vuruyor gihodi:-)

1insanol 29.08.2006 23:09

Peren,Kedi erisemedigi ete mekrüh der
 
Ortanin mali olmayi gönüllü kabul eden zevatlar, Kadinlar hakkinda söz etmeye haklari olmamali...Sen kimsin ki bana yol gösteriyorsun , gitmesi gereken varsa senin gibi bizans kalintilari, ermenilerdir..Anadolu topraklari $eriatcilarindir...Ve öylede kalacaktir...$ayet annende senin zihniyetindense, babanin kim oldugunden bile magrum bir zavalisin.Git nahcivan kayaliklarina maymun atalarinla yasa!
Islam`in degerini insanlar bilir.

1insanol 29.08.2006 23:23

Peren,
 
iran sahinin özel ucagiyla Irana cagrilmayimi özledin,

Ortanin mali olup, babanin kim oldugunu bilmemeyimi özledin?

sokakta Milletin $ehvetini uyandirip,zilzurna sarhos eve gelip, yatak odana hizmetciyi cagirmayimi özledin!
O zaman özlemlerini yasayabilecegin ülkedesin milletin özgür iradesine müdahale etmeye calisma...

O millet belkim parklarda köpekler gibi binisemiyor, belkim ciplaklar kampinda maymunlari utandirmiyor lakin.Sömürgecilere ne namuslarini nede ülkelerini sömürttürmüyorlar!Iste Özgürlük budur..Pek tabiiki sana birkac nr büyük gelir.

Neme lazim sen git antalya limanina conilere moral egitimi ver!nasilsa özgürsün!

1insanol 29.08.2006 23:37

DINSIZLERIN BILGINLERI(!) BILE SAHTEKAR.
 
Evrimci bir antropoloji profesörünün bazı önemli fosillerin yaşı hakkında otuz yıldan beri sahte bilgiler verdiği ortaya çıktı. Bu gelişme karşısında görevinden istifa etmek zorunda kalan profesörün yalanlarının, şu anda antropoloji ders kitaplarında bir ´gerçek´ olarak anlatıldığı ve bunların düzeltilmesi için köklü değişikliklere gidilmesi gerektiği yetkililer tarafından ifade edildi....

Araştırma komisyonunun bulgularına göre, Almanya´daki Frankfurt Üniversitesi´nde görevli profesör Reiner Protsch von Zieten, Avrupa´da ele geçirilmiş olan bir dizi insan fosilinin yaşlarını sistemli olarak çarpıtıp binlerce yıl daha fazla gösterdi. Evrimci profesörle ilgili skandalın boyutları bununla sınırlı değil. Almanya´nın saygın medya kuruluşu Deutsche Welle´nin konuyla ilgili haberine göre, profesör kendisine ait olmayan kafataslarını satarak haksız kazanç sağlamak ve diğer bilim adamlarının çalışmalarını kendi çalışmasıymış gibi kopyalamakla da suçlanıyor. İngiltere´nin The Guardian gazetesi, yukarıdakilere ek olarak, Protsch´un sahte fosiller ürettiğini, ayrıca Fransa’da ele geçirilen bir fosilin ortaya çıkarıldığı ülkeyi İsviçre olarak çarpıttığını yazdı. 1

Üniversitenin konuyla ilgili açıklamasında, “Komisyon, Prof. Protsch’un bilimsel gerçekleri geçtiğimiz otuz sene boyunca çarpıttığı sonucuna varmıştır”, ifadesine yer verildi.

1insanol 30.08.2006 00:01

ISLAM $ERIATI
 
Islam yegane ideal hayat nizamidir.Islam`i kulakdan duyma sözlerle yorumlayanlar, ninenlerinin masallarinla kiyaslayanlar, ilimden irfandan, islam hukukundan bicare insanlar cehaletlerini ortaya seriyorlarda efendim islam kol kesiyor diyorlar:-)) Islam Seriatinin "$" sinden bicare bu zevatlar, Islam seriatinin cezalarinin agir olmasinin hikmetlerinin caydiricilik icerdigini anlayacakak kapasitede olmadiklarinimi desek yoksa bunlar hirsizmi sömürgecimi desek ...YA söyle Islam`in hayata hakim oldugu Osmanlinin 4 asirlik dönemini bir inceleyin kactane kol kesilmis? kactane insan hirsizlikdan dolayi öldürülmüs? gelin birde günümüzle kiyaslayin!!!!!!!Günümüzde en modern toplumlarda bile hirsizlikdan dolayi gaspden dolayi yilda binlerce insan öldürülür magdur oluyor. ülkemizde bile ,100 liradan sebep insanlar öldürülüyor...Tabiiki Insanlari sömüren sapiklar, sömürgeci devletler Islam $eriatinin bu kanununu istemeyeceklerdir..Cünkü bu kanun ayni zamanda devlet reizini bile cezalandiracaktir.


Yok efendim Islam Seriati bas kesiyormus, (Idam cezasi) Evet haksiz yere bir insani öldürenin sucu kesinlesirse Devlet tarafindan ölüm cezasina carptirilir.Bu agir cezada caydiricilik icerdigini, Insani yaratan Rabbimiz cok iyi bildigi icin söyle buyurur" KISASDA HAYAT VARDIR"(1)Yani öldürme cezasinda hayat vardir.Bu nasil oluyor? Insani öldürmeye kast eden kendininde öldürülecegini düsünerek vaz gecince bu ceza hayat veriyor..Hemde iki hayat..Toplumsal düsünürsek binlerce hayat... Kuran ilahimi degilmi diye arastirma yapan bir fransiz (2)bilgin bu ayet sayesinde bu insan sözü olamaz diyerek müslümanlikla $ereflenirken, bizdeki yari aydinlar genelde bu ayetlere salya akittiklarini sanarlar.

Ya modern denilen demollarda durum nasil?Birakin caydiriciligi, bir nevi insan öldürmeye te$vik var sanki..Öldür bes on yil yat magdurun vergisiyle devlet seni beslesin...Hele birde delilige verip bir rapor uydurursan gel keyfim gel disarda görmedigin muameleyi görürsün...bir kac yil tedavi edilir hadi yolun acik olsun..Bu kanunlar halkin vicdanini rahatlatmadigi icin kan davalari alip basini gitmektedir.Caydiricilik icermedikleri icin binlerce masum insanin ölümüne sebep olmaktadirlar...Bu kanunlari kimler savunabilir, Insan kani icmeyi vazife bilen vampir vicdanli birey veya idareciler.

Cürümüs sistemlerini savunmak icin birde Islam`in aile hukukuna saldirirlar..Yok efendim Islam cok evliligi emr ediyormus...Halbuki Islamin böyle bir emri yoktur. Islam bu müesseseyi kapamamis, emirda etmemistir.Bazi istisnai $artlar olusursa bireylerin mesuliyetlerine birakmistir.Hastalik, Savaslardan dolayi, Erkeklerin azalma durumlarinda, Neslin korunmasi icin,Adaleti saglama sartiyla bir istisna olarak kapiyi acik birakmistir.
Bu kapiya saldiranlarin hal ve hareketlerine kanun ve sistemlerine baktigimiz zaman, Kadini alinir satilir meta ettiklerini, kadini pazarlayip vergi aldiklarini,bir aksamda 10 tane kadin degismekte bir beis görmediklerini,hanimlarini, beylerini aldatmayi marifet gördüklerine $ahit olmaktayiz.

Yine bu sömürgeciler kadini her yönden sömürenler, derlerki :Islam miras hukukunda, kadina bir erkege iki pay verilir bu haksizliktir.Hukuk sistemi iki iki dört eder degildir.Bazi durumlarda iki ki bes ettigini düsünemezler. detaylarini inceleyecek güc ve akli selim olmayan bu önyargili zevatlar, Islam aile hukukunu inceleseler kadinin hakkinin erkekten fazla oldugunu görürlerde, masallara inanmak onlar icin daha elzemdir.

Efendim dogrudur.Islam hukukunda mirasda erkek kardese iki, kiz kardese bir verilir.Fakat, Kizin aldigi pay kendi özel malidir.Babasina ,Annesine, kocasina, Cocuklarina bakma gibi bir mükelelefiyeti yoktur.Ya erkek kardes öylemi? Babaya, Anneye, cocuklara karisina bakmakla mükelleftir.
Kiz ayni zamanda evlenirse Kocadanda miras alma hakkina sahiptir.

Islam bir bütündür, tüm detaylari bütünün icinde ele alinir..Bu yegane bir Hayat sistemidir.Ne eskir, ne pörsür.Alternatifi olmayan "CIHAN $UMUL", ZAMAN SUMUL yegane hayat nizamidir....Yaratanin Kanunlarinda denge vardir, ahenk vardir.

BISMILLAHIRRAHMANIRRAHIM


Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O"nu tesbih eder; O"nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır. (İsra Suresi, 44)

Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutuyor. Andolsun, eğer zeval bulacak olurlarsa, Kendisi"nden sonra artık kimse onları tutamaz. Doğrusu O, Halimdir, bağışlayandır. (Fatır Suresi, 41)




Herkesin
görebilecegi gibi, icinde yasamakta oldugumuz alem, bir nizama tabi bulunmaktadir.
Kainatin her uzvunda kanun ve nizam mevcuttur.Fevkalede tarzda yürürlükte olan muhtesem bir plan icinde hersey kendine has bir kanunla hareket etmektedir..Yaratanimizin kendilerine bahs ettigi $eriata boyun egen varliklarda ;ahenk, itaat hüküm sürmektedir.



Burdan bile yola cikarsak, varlik alemi boyun egiyor diyebiliriz..Boyun egenler, itaat edenler. ISLAM sifatini tasirlar.
Zira;ISLAM bir cok anlam ifade ettigi gibi, Yaratana boyun egmeyi itaat etmeyi ifade eder......

Insanlarda diger varliklar gibil ISLAM olabilseler, Kainatimizda ahenk, Denge, Adalet, Sevgi ve Sefkat hüküm sürecegi kacinilmaz olacaktir...



FIDANIM

Daha dün fidandin ,diktim seni topraga
Topraktan aldigini verdin yapraga,
yapraklarin sararip yere düsünce;
Demedin geldi yokluk zamanim,
Sendeki basirete hayran kaldim fidanim

Esen rüzgarlardan can aldin cicegine,
firtinalar, seller gelistirdi bendini,
Sana kanun koyana isyan etmemek icin;
tüm canlillara sundun degerlerini
nankölügü hic tatmadin fidanim

Kizil isinlardan enerji aldin
siper ettin yapragini beni kolladin
Nice degerleri bana bah$ ettin
ben-ise pisletip sana yolladim
Nankörlügümü gördün, örttün FIDANIM

Anladimki sen hakiki Müslümansin
Bu ne $efkat, bu-ne sevgi fidanim
A$K icin hazirlanmis ideal programin
Seni kesip ate$lerde yakarken
yinede olmamisti, bana isyanin..

betonbayram 30.08.2006 11:24

Mahmut Erdandan bir Siir
 
yirmibirinci asira girdigimiz su günlerde
batida gelisen teknolojiye gavurcasi deyip
cagimizin insanlarini sariya peciye büyüyerek
ortagin karanligina götürmek isteyen
bir takim beyni kokusmus karayobazlara icimden söyle demek geliyor

asirlardan beri kafa yapini
essekler degisti sen degismedin
ilker kaldin yirtamadin kabini
essekler degisti sen degismedin

arap kültüründe aldigin dersin
tarihler boyunca belasin serfsin
ilime ters düsen bakar bir körsün
essekler degisti sen degismedin

alimler okudu alimler yazdi
arifler düsündü mantikdan süsüü
maymunlar füzeyle fezada gezdi
essekler degisti sen degismedin

arabin öküzü acemim mali
ilim meyve verdi sen kaldin cali
basinda yulari ayakta nali
essekler degisti sen degismedin

Mahmut Erdal der ki, bu nasil haldi
Cehalet oynadi yobaz tef caldi
Babadan dededen miras mi kaldi
Essekler degisti sen degismedin

kerio 30.08.2006 12:41

peren seni zaten digerlerini
 
aptal yerine koyuyor. satirlari tam okumamissin herhalde. okumussanda anlamamissin gibi.

birincisi bati anlayisini zihniyetini baskalarina özellikle müslümanlara doktrine edilmesine karsiyim. batinin kendi dinsizligini müslümanlara asina etmeye karsiyim. bati ölcülerine göre özgürlügün belirlenmesine karsiyim.

bir ihtilalin sonucu olarak birtakim kadinlar iranda örtünmeye zorlanirken örtünmenin kendisini elestiren malzeme bulup inancli insanlari aptal, peygamberini sarlatan diye sifatlayanlara karsiyim.

avrupa bunun aksini yapmada geri kalmiyor. avrupada özgürlügünü yasayamayanlarin yitirilmis özgürlükleri mevzuu edilmiyor.

benim derdim onlara öyle bunlara niye ayni, degil. ama ben peygamberime, dinime, ümmet-i muhammede öyle belesce sövdürmem. onlara küfr ettirmem. hakaret ettirmem.

senin inancsizligin beni ilgilendirmez. perenin inanciszligida almanca tabiri geht mir am ... vorbei. ama bana kurani ögretmeye kalkinca gülünc tefsirlerle degerlerime dil uzatirsa hic eyvallahim yoktur. haddini bildiririm.

gazelden bol bol okur peren. bu bilgisiz bir insanin okumasidir. tefsirlerinde de bol keseden atip duruyor.

blogcu 30.08.2006 12:45

Kız çocuklarını diri diri toprağa gömme.
 
Kız çocuklarını diri diri toprağa gömme yöntemleri - SENAİ DEMİRCİ


Eskilerde bu iş basitçe yapılırdı. Kız çocuklarının iri gözlerinin içinde sakladıkları umutlara hiç bakılmaksızın ellerinden tutulur, “Dayıya gidiyoruz!” yalanı masum yüreklerine tasma yapılır çöle doğru yürünürdü. Kız çocuğunu önceden hazırlanmış kuyunun içine itmeye gelirdi sıra. Kim bilir ne yöntemler bulmuşlardı? Belki, birlikte kuyuya bakılırmış gibi yapılır, kız tam bu gaflet anında arkadan ittirilirdi. Ayağı kayardı; belki kıvırcık saçları dolanırdı babasının ellerine, küçük bir serçe gibi ürperir, can havliyle babasının ayaklarına sarılırdı, üzerine alelacele atılan kumların arasında çaresizce babacığı ile göz göze gelmeye çalışırdı. Katran karası cehaletin, kahrolası törenin göğsünde çarpıp duran yüreğine yaşama aşkını çok gördüğünü bilmeksizin, kendisini kuyuya itmeye çalışan adamın eteğine bulaşan tozları “Babacığım, üzerin toz olmuş!” diyerek temizlemeye kalkardı. Babasından sımsıcak bir söz beklerken, cehaletin kirli tozları arasında nefessiz kalıverirdi, gözleri kururdu, yanağı çürürdü.
Şimdilerde bu iş daha rafine usullerle yapılıyor. Kızlar, çağdaş, zarif, estetik kılıflar içinde toprağa gömülüyor. Söz gelimi, bu ülkede mayıs ayının 19’u yaklaştıkça, 15’lik, 16’lık kız çocuklarının etek boylarının azıcık aşağıya uzanacak olması “çağdaş” erkeklerin dindarlığın en bağnaz tonuyla çığlıklar atıp “büyük günah” kaygılarıyla dolup taşmalarına yol açar. Bu işin faillerini utanmaya çağırırlar; onlar da utanır ve yeniden etek boylarını kısaltıp, etekten arka kalan beden parçalarını görünür kılmaya gayretlenirler. Kız çocuklarının kimliğini, eteklerinin açıkta bıraktığı uzuvlara eşitlerler. Oysa, insan bacağı da topraktandır.

Kızlarının bütün kalbiyle sevdiğini bildikleri delikanlıyı, arabasına, maaşına, memleketine, ırkına göre değerlendiren dindar/laik babalar da kız çocuklarını diri diri toprağa gömmekten tenzih ederler kendilerini. Kalbe düşen aşkın sonsuzluğunu hesap etmeyi düşünmezler; hesapları kızlarının hangi arabada seyahat edeceği, hangi topraklarda yaşayacağı üzerinedir. “Benim ‘şuralılara’ verecek kızım yok!” sözü, toprağı kızının kalbine tercih edenlere aittir. “Ne işin var elin Diyarbakırlısıyla?” itirazı, kız çocuğunun ruhunun yönelimlerini bir çırpıda yaptığı toprak hesabıyla sıfıra indirir. Hele de sırf kızının tercihidir diye, damat adayını baştan hiçe saymalar, hepten şüphe etmeler, kadınların ruhu olmadığına inanıp onları ateşe atan ortaçağ cahillerinden pek uzağa düşürmüyor kimi babaları.

Evlilik öncesi bir “kaza” olursa, oğlana gizlice “aferinler” çekip erkekliğin kazancı gören, kızları ise “yazıklar olsunlar!”a boğup kızlığın kaybı gören ikiyüzlü gelenek, kızları erkeklik hormonlarının önünde ezip büzüyor değil mi? Kızların varlığını ve iffetini bedenlerinin bütünlüğü üzerinden tanımlamak, başka türlü bir toprağa gömme eylemi değil mi? Suratına toprak atmakla aynı tarafa düşüyor değil mi? Tecavüze uğrayan kızı, ortadan kaldırılması gereken bir utanç olarak gören lanetli töre de, kızları erkeklerin hoyratlıkları altında kirli bir paspas gibi ezilmeye lâyık varlıklara indirger. Mağduru olduğu bir eylemden bile kız çocuğu sorumlu tutulur. Kendi isteği dışında olup biten vahşetin kiri ısrarla onun üzerine yapıştırılır. El sürülmeyecek bir kirle kaplanır kızların ruhu; öldürülüp toprağa konulmadan önce, diri diri çamura gömülür.

Kadını kişiliği üzerinden değil de, dişiliği üzerinden sivriltmeye eğilimli feministler de, kızlara saçlarının ahenkle dans edişi üzerinden prim veren gençlik rehberleri de, araba lastiği reklamında bile kadın bedeninin detaylarını çekim aracı haline getiren tüketim medyası da aynı şeyi yapar: Kızları topraktan bedenlerinin cilâlı imajları ardına saklar. Kadınların kalplerini susturur, ruhlarını yok sayar. Göğüs dekoltelerini koyar vesikalık fotoğrafları yerine, baldırlarını vitrine çıkarır duyguları yerine, dudaklarının kızıllığını, yanaklarının allığını yüceltir sözleri yerine.

Öylesine akıl almaz bir kamuflajla sürdürülür ki kız çocuklarını diri diri gömme eylemi, bazı kızlar saçlarını gizliyor diye koca koca adamlar tarafından itilip kakılır, aşağılanırlar; okuyup kafaları üzerinden değer kazanmaları engellenir, aşık olup yürekleriyle kendilerini ifade etmeleri ayıplanır. Ülkenin doğusunda, kız çocuklarını cahil babalarının toprak hesapları içine gömülmekten “kardelen” hülyasıyla kurtarmaya çalışanlar, ülkenin batısında okumuş ve muktedir adamların kıpır kıpır umutları, gül yüzlü sevinçleri devletçi önceliklerin betonuna diri diri gömmelerine, gencecik umutlarının üzerine “katsayı” farkından molozlar itmelerine, şiirler okumaya hevesli dudaklarının üzerine tonlarca “kamusal alan” kumları savurmalarına gönüllü körlük ederler. Körlüğümüze kör olmak kadar talihsiz bir körlük var mı?

SENAİ DEMİRCİ

xbaburx 30.08.2006 14:44

Ali bulaç ı baya arastırmıssın:)biraz da
 
ismet özel arastır bence.ali bulaç ismet özel tartısmaları cok revactaydı bir ara.bu konuda da bir arastırma yapsan herhalde ali bulaç ın eleştirilen cok yonununoldugunu da gorursun.ama hakkaten ii bir yazardır.10 kusur kitabını okudum.gazete yazılarını da takip etmişliğim vardır ama ismet özelle girdigi polemşkten sonra ve son donemdeki cıkıslarından sonra ben de cok buyuk olan saygınlıgı az buyuk bir saygınlıga rucu etti::)bundan bana ne deme:)sana bşr karikatur anlamıstım.pax americana ile ilgili.ismet özel in ali bulac a verdigi cevap da bulunuyordu.sahi sen ismet özeli daha iyi bilirsin .onun hakkındaki fikirlerin neler merak ettim?ismet özel in tum kitaplarını okudum mesela.acaba nasıl bir yaklasım sergiliyeceksin merak ediyorum.dönek demenden baska:))))))))))

znek 30.08.2006 15:08

Teilnehmer für TV-Beitrag gesucht
 
Für eine TV-Sendung des WDR suchen wir einen türkischen Mann oder eine türkische Frau aus Köln und Umgebung (Ruhrgebiet zählen wir dazu), die zur Zeit auf vaybee nach einem Partner suchen (auch ein Paar, das sich über die Online-Plattform gefunden hat, wäre schön). Bei Interesse meldet Euch bitte unter TV-123@web.de

peren 30.08.2006 15:11

Taptigin kitaptan cevap
 
Kadinlari hic taninmayacak sekilde olmak üzere yüzlerini ve her yerlerini kapamalari ve erkeklerle bir arada bulunmaktan kacinmalari, ve gerek görülmedikce evden cikmamalari konusunda Kuran’da yer alan ayetlere "Hicab Ayetleri" adi veriliyor, bunlar genellikle Ahzab suresinin 33 ve 53, 59uncu ayetleriyle Nur suresinin 30 ve 31inci ayetleridir. Bunlara eklenebilecek diger ayetler yaninda Muhammed"in vahy ile indigini söyledigi pek cok hadisler de vardir.
Kadinlari, daha pek kücük yaslardan itibaren adeta zindan alemine tikarcasina örtünmeye zorlayan bu hükümlere göre kadinin her seyi "Avret" sayilmistir. "Avret" sözcügünü bu konudaki anlami kadinin dince görünmesi haram sayilan yerleridir ( sacindan ayak tirnagina varincaya kadar vucudunun tümünü kapsar) amac: iyice örtünmüs olsunlar da hic kimse onlari taniyamasin.
Ahmed Ibn-i Hanbel ve Malik ve Safii gibi Islam üstadlari ve mezheb kuruculari, kadinin ayaklarinin dahi "Avret" oldugunu kabul ettikleri icin; "Ayaklari ciplak olarak namaz kilan kadin, namazi iade etmelidir" demislerdir. (Her ne kadar Ebu Hanife ile Sevriye"nin: "Eger kadin, ayaklari ciplak oldugu halde namaz kildi ise namazin iadesi gerekmez" seklinde konustuklari söylenirse de, Ebu Hanife"den olan rivayetin ikili oldugu, ve bir rivayetinin "Namazin iadesi gerekir" seklinde bulundugu anlasilmaktadir. Ikrime ve Ibn-i Abbas ve diger temel kaynaklarin bildirmelerine göre kadinin vucudunun hic bir yerinin görünmemek üzere örtünmesi gerekir.
Islam kaynaklarinin bildirmesine göre örtünme ile ilgili Hicab ayetleri, güya üc defada ve "üc mertebeyi natik" olmak üzere inmistir ki birincisi söyledir:
"Ey peygamber! Eslerine, kizlarina ve Müminlerin kadinlarina, disari cikarken üstlerine örtü almalarini söyle; bu onlarin taninmamalarini) saglar." (K 33 Ahzab 59 - (Diyanet isleri baskanliginin cevirisinde "Bu onlarin taninmasini ve bundan dolayi incitilmemelerini saglar" seklindedir. Gölpinarli cevirisinde de söyledir:"Bu onlarin taninip incinmemelerini daha iyi saglar.")
Görülüyor ki emredilen sey kadinlarin taninmayacak sekilde giyinmeleridir. Hem de öylesine taninmayacak sekilde giyinmeleri emredilmistir ki, hem ellerinden gayri yerleri görünmemelidir, ve hem de "vucudlarinin karaltisindan kim olduklarinin anlasilmamasi" gerekir. (Bk Sahih-i... I s 140 ve d. ; Ayrica bk Sahih-i..VI s 156 ve Sahih-i..II s 312)
Öte yandan bu emirler hem Peygamber eslerine ve hem de tüm müslüman kadinlara gecerlidir. Bazi kimselerin "Kuranda müslüman kadinlara örtünmesi emredilmemistir" ya da "örtünme emirleri sadece Peygamber esleri icin getirilmistir" seklindeki iddialari temelsizdir.
Ikincisi kadinlarla erkekleri birbirlerinden uzak kilan, her türlü temastan yasaklayan ayetlerdir ki "Harem ile selamligi" ayirmak anlaminda olmak üzere "Irha-yi hicab" diye anilir. Ahzab suresinin 53uncu ayeti buna örnektir:
"Ey inananlar!..Peygamber eslerinden bir sey isteyeceginizde onu perde arkasindan isteyin.." (33 Ahzab 53)
Ücüncüsü ise kadinlarin zaruret olmadikca evlerinden cikmalarini ya da baskalarina bakmalarini ya da ziynetlerini ve süslerini kendi yakinlarindan gayri kisilere göstermelerini yasaklayan ayetlerdir. örnegin Nur suresinde söyle yazilidir:
"Mümin kadinlara da söyle: gözlerini bakilmasi yasak ölandan cevirsinler...Süslerini...acmasinlar. Bas örtülerini yakalarinin üzerine salsinlar. Süslerini kocalari veya babalari, veya kayinpederleri, veya ogullari...veya cariyeleri, veya erkekligi kalmamis hizmetciler veya kadinlarin mahrem yerlerini henüz anlamayan cocuklardan baskalarina göstermesinler.." (24 Nur 31)
Ahzab suresinin 33uncu ayetinde de söyle denmistir:
"Evlerinizde oturun, eski cahiliyyede oldugu gibi acilip sacilmayin" K33:33
Bu ve benzeri hükümleri Muhammed, hic kuskusuz kendi kiskanclik duygularinin kabarmasina vesile olan olaylar vesilesiyle koymustur ki bu olaylar arasinda Hicret5inci yilinda Zeydin esi Zeyneb"e asik olup onunla evlenmesi ve daha sonra esi Ayse"nin Safvan bin Muattal adinda bir delikanli ile sevistigine dair halk arasinda dedikodu yapilmasi (yani IFK olayi), ve bu orada karilarinin "Kazayi hacet" maksadiyla evlerinin disina cikmalarinda sakinca bulunmasi gibi olanlari vardir.
Hele Ahzab suresindeki "Ey mü"minler....Peygamberin eslerinden bir sey isteyeceginizde onu perde arkasindan isteyin." (K 33:53) seklinde hükmü koyarken Zeyneb ile olan iliskilerinin isigi altinda hareket etmistir. Bilindigi gibi ogullugu olan Zeyd"in karisi Zeyneb"e asik olusu Zeyd"i ziyaret icin evine gittigi sirada vukuubulmustur. Zeyd evde olmadigi icin Zeynep, kapida asili bulunan perdeyi acmis fakat aceleye geldigi icin libasini giymeden Muhammed"e gorünmüstü; Zeyneb"in bu yari ciplak hali Muhammed"in hosuna gitmis ve o an ona asik düsmüstür. Ve iste bu tür bir olayin kendi basina gelmesinden korktugu icindir ki yukaridakine benzer hükümler yerlestirmeyi gerekli görmüstür.
Fakat bütün bunlari yaparken ayni zamanda müslüman erkegine de hem kendinden örnekler ve hem de ögütler verirdi. Nitekim inanan erkeklere, bir yandan kiskancligin dinsel bir gercek oldugunu belirtir ve "Kiskanc olmayan kimsenin kalbi terstir" ya da "Tanri ve ben her ikimiz de kiskanciz" der ve diger yandan da sunu söylerdi:
"Kiskanc olmamak icin, kadini yabanci erkeklerle temas ettirmemeli, sokaklarda gezmesine izin vermemelidir; tepeden tirnaga kadar örtunmesine, örtünürken dahi kötü-cirkin giysilere bürünmesine dikkat etmelidir (cünkü böyle giyinirlerse erkekleri cezbetmezler, erkekler de onlara bakmaz)."
Muhammed in bu sözlerini kendisine siar edinen ashab-i kiram"dan Ömer söyle eklerdi:
"Kadinlarinizin sokaklarda gezmesini istemiyorsaniz onlara sevimli (güzel) elbiseler giydirmeyin. Cünkü onlar (kadinlar) güzel, sevimli olmayan elbise ile görünmek istemezler." (Gazali, -1975- II, 122)
Görülüyor ki kiskanclik yüzünden erkegin huzursuz olmamasi icin Muhammed"in buldugu care, kadini erkegin hodgamligina feda etmektir. Bundan dolayidir ki eski Arap yasamlarinda zaten uygulana gelmekte olan gelenegi, temsilcisi bulundugu erkek sinifinin mutlulugunu saglamak maksadiyla daha da katilastirarak uygulamak istemistir. Böylece Seriat yasamlari icerisinde bu gelenek, kadinin kisilik yitirmesi, erkek sinifinin yabanilesmesi ve iki cinsiyetin birbirleriyle temassizligi yüzünden ruhen, fikren ve ahlaken geri kalmasi sonuclarini yaratmistir.


Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 12:20 Uhr.