Vaybee! Forum

Vaybee! Forum (http://localhost/forum/index.php)
-   Gesellschaft & Soziales (http://localhost/forum/forumdisplay.php?f=398)
-   -   Religion & Glauben (http://localhost/forum/showthread.php?t=4272)

25.09.2005 03:01

ALlah kelimesini agzinda SAKIZ
 
yapmakla yada Islam Kelimesini agzinda SAKIZ yapmakla...

Hele hele ALLAHIN jandarmaligini yapmakla... ne ACIZZZZZ bir Allahmis kiiii senin gibui JANDARMALARA ihtiyaci var...

Iste bu LAFLAR seni Cennete sokuyorsa var git gir o cennetine yawwwwwww..

HEPSI SENIN VE SENIN GIBILERIN OLSUN.....

RED EDIYORUM ÖYLE ACIIIIZANE bir CENNETI

25.09.2005 03:03

Öyleyiz ve cokta memnunuz
 
hayatimizdan tahsilimizden yasantimizdan dostlarimizdan.. dünyadan ALLAHIMIZDAN... her seyden memnunuz evvel Allah...

Sende benim kadar memnunmusun kendi ALLAHINDAN.... benimkisi farkli.. o bir gercek

25.09.2005 03:06

Mannnnnn ich bin der größte
 
CEVAPSIZ birakirim tüm DIN Yobazlarini ve DIN cahillerini hehehehee

BEN BILEN... sen bilmeyen...

Iste buna Sünnetullahin acimasizzzzz sistemi denir...

HZ. Isani bir türlü Müslüman edemedin... eger edersen cennetein elinden giodecek.. ve yillardir pesinde kostugun DININ seni yari yolda birakir olacak...

Isin cok zor valla...

Yahu Benim Allahim DINSIZDIR... ne dersin ???

25.09.2005 03:08

Sayin ACEMI ALLAH... ZAMLI kilarsam
 
beni Cennetine sokarmisin ????

Eger Cennetilik edeceksen beni ZAMLI namaz kilayim bariii hehehehehe :)))))

Tjaaaaaaa... buna Laf cambazligi degil..... GERCEKLER bir koydumu insan felegini degil... ALLAHINI sasirir

25.09.2005 03:10

SÜNNET = ZAMLI ILAVELI ZAMANSAL DIN
 
ona ihtiyac yok...

HZ. Muhammedin zamani bask simdiki zaman baska..

Kuran varken Sünnete ihtiyac yok.. eger Sünnet Kurana uymuyorsa.. o halde SÜNNET yanlistir...

Eger uyuyrorsa o zaman iki ayniu seyi yanyana DIN saymak AHMAKLIKTIR

25.09.2005 03:18

ISTE bu bana göre UYDURMA
 
böye bir anlayis tamamiyle uydurma... yok öyle bir ALLAH anlayisi...

Allah senin icindedir.. ALlah her yerdedir... SÜNNETULLAH ALLAHIN TAAA KENDISIDIR... Sünnetullahinda bir parcasi biziz...

ÖLÜM yokkkiiii... ölümü tadma var... boyut degistirme denir o olaya...

ALLAH ucsuz bucaksiz sinirsiz tektir...

ALLAHIN SINIRO YOK.... ssen Allahin icindesin... Allahin bir parcasisin...

Bu sekilde... sadece Allah degil... bizlerde dogusundan itibaren ebedi yasayan ALLAHIN bir cokkkkkk kücük önemsiz denecek kadar bir parcasiyiz ve Sünnetullahat yerimizi aliyoruz...

Sonsuz bir Allahin yaninda bizim Samanyolu Galaxisinin kenarinda yasan insanlarin o kadar asiri önemi yoktur...

kimse kendini kandirmasin... ve kimse Allahtan direkmen bir sey gelecegini sanmasin.. yani para pul düsmanlari Allahin yok etmesi usw...

BUNLARI SEN YPACAKSIN.... ALLAHIN SANA IHTIYACI YOK

25.09.2005 03:19

Kisacasi Salih AMel yapan her kimse
 
kurtulusa erer ve Sünnetullahat daha iyi bir konum veya Enerji boyutu alir

25.09.2005 03:21

Küfürkleri disinda Elazigli
 
bayagi DINI bilgisi vardi... hakkini vermek lagzim..... ama piskolojisi cok saglamdi denilemez...

Normal insanca bir yazisi yoktu... :)))

xstudentxnrw 25.09.2005 09:34

her seyi maddeyle ve enerjiyle anlatmak
 
dogru degil. daha iyi bir enerji durumuymus oymus buymus.. sizler maddeyle kafayi yemissiniz!

salih amel isleyip Allahin varligina ve birligine inaniyorsa, melekleri oldugunu kabul ediyorsa. ve diger iman esaslarini kabul ediyorsa Allahin izniyle cennete girebilir.

kurandaki ayetleri inkar eden, yok sayan veya onlarin fikrine karsi gelecek ayetleri bir kenara iten insanlarin durumlari Kuranda bellidir!

xstudentxnrw 25.09.2005 09:40

ne de güzel söylemissin, Allahin bize ih
 
tiyaci yok. onun icinde biz onun bir parcasi olamayiz. O daimi vardir, yaratilmislara benzemez!

bu yaratma olayini ve neye nasil benzedigimiz olayini anlayamamissiniz. biz Ona benzemiyorsak, ki bunu cogu yerde bulabilirsin, baska yerlerdede bizim insanlarin onun sifatlarindan bazilarina sahip belirli seviyede sahip oldugunu yaziyor. bunlar biz Onun bir parcasi oldugumuz anlamina gelmez. bunlar bizim Allahin sifatlarini kismen anlamamiz ve Onun daha cok seylere kadir oldugunu anlamamiz icin vardir. bunlarida bir yerlerde bulmak mümkün.
kendi kafana göre lagaluga yapma! milletin kafalarini kurcalayacak bir sürü karmakarisik seyler yazip duruyorsunuz!


Allah dogrusunu bilir!

xstudentxnrw 25.09.2005 09:41

sen maasina zam gelince ona gerek yok
 
dede seni göreyim..

yahu, dünyalik seyler icin daha fazlasini kabul eden insanlar neden ahireti icin azini isteyebiliyor?

peygamberine halen itaat etmiyecekmisin?

xstudentxnrw 25.09.2005 09:46

onlar olsa olsa sende mevcut olur ;O)
 
öbür tarafta fiziksel bir sekil yok diyenlere bak yahu!

bende sizlere öbür tarafta azab göreceklerin nasil azap göreceklerinin bir kismini yazdim.. bunlari nasil anlarsan anla, sen bilirsin!

öbür tarafta fizik olmiyacak diyemezsin. olacak demekde belki dogru olmayabilir. cünkü orasini ALLAH bilir.

xstudentxnrw 25.09.2005 09:47

birde fizikten konusmadigini söylemen
 
ne tuhaf, yazini tekrar oku istersen!

xstudentxnrw 25.09.2005 10:21

benim dikkatli olmanizi istedigim konuyu
 
anlamaniz icin daha cok ekmek yemeniz lazim.
ayetlere ve hadisler cehennemi ve oradaki azabi anlatirken onlara ters yorumlar cikarmak ve onlarda diretmek ilginc.

biz Allahin bir parcasiyiz demek nasil bir insanin agzindan cikabilir? Allah yarattiklarina benzemiyorki! Bu hususta kaynaklara bakin. yaratilmis seyler Allahi tanimak icin var denildiyse, yaratilmis seyler onun bir parcasidir nasil dersiniz?

holografi bay bir süredir teknik olarak yapilan bir sey, daha önce yoktu, belki yarin daha ilerisi cikacak. simdi yaratilan her sey holografik sisteme göre yaratilmis demek, yarin daha iyi bir teknik cikinca ha$a Allahtan daha ileri "teknik" cikarabilmek gibi bir yerlere gidecek. "Allahin teknigi" kavrami böyle veya buna yakin burada kullanildi.

Maddeyi inkar etmek yaratilmis seyleri inkar etmek degilmi? gördüklerimizi ve görmediklerimizi Allah yaratti, bazilari ise gördüklerimiz yok diyebiliyor. cok ilginc!

dedigim gibi yaratilanlar Allahi tanimak icin varsa onlarida öyle anlamak lazim.. kendi kafaniza göre bir seyler cikarmayin. bir parcacigin bile bir bütüne isaret etmesi bize cok sey getirebilir. SIZIN kullandiginiz sekilde sonra Allah korusun, o teknik eskimis olunca, cok seyde kaybettirir.. buda bunu bir isaret olarak görmeyipte sizin anlattiginiz sekilde anlatilinca kacinilmaz bir olaydir. cünkü gecmiste böyle hatalar yapan olmustur!

Allah dogrusunu bilir!

donpepelino 25.09.2005 11:00

ulan orospu cocugu
 
pic herif birdaha beni agzina alma ulan orospunun dölü gel adresini ver sriktirrr ol masimdan puscht

ben foruma girmem dedimse girmem adi köpek iti kominist döllemesi nerden biliyorsun ulan benim kirmizi yaktigimi siktirrr ol git anana sahib cikkk orospunun döllemesi


haddini bil anandan dogma pisman ederim seni?

donpepelino 25.09.2005 11:02

su manyak maya kafayi bozmus
 
foruma girmek istemiyorum sadece bakiniyordum götü kasiniyor anasininda AMI KASINMISA BENZIYOR ITIN COCUGU

sanki kirmiziyi bentek tusluyorum sapik cinsi bozuk tiplemesinden uzakduruyorum basim beleya girecek diye kasiniyor adam zaten yeterinde problemim var pislik adamlan ugrasmayi istemiyorum

donpepelino 25.09.2005 11:20

pompalanejat zazax pustu?
 
alpaneros

nickini kopye etmis ortaligi gine karistirmaya calisiyorsun su pislik ronman denen serseriyide iyi gaza getirmis yazilarini kirmiziya boyamissin?

alpaneros

alpanerros 2 reylen yazilmis milliti birbirine düsürmeyi baya seviyorsun sana ne demistim Zaza kepcesiylen Kürt Boku yemiyi cok seviyorsunuz?

donpepelino 25.09.2005 11:24

basma,yi destekliyen alpaneros
 
bir r reylen yaziliyor bu sahisinki 2 taneylen yazilmis.

artik foruma girmiyecegimi söylemistim bir kac gün önce bazi sapiklar yüzünden bir kac ay izlemek istedim ve bu sapigin provakasyonlarininda olacagini tahmin etmistim.


alpanerros nickini alan sahis Pompalanejat tir suanda yaptiklariylan gurur duyuyor ve pc arkasinda gülüyordur.

ama seni bir gün yakalarim adi pislik merak etme????????????

25.09.2005 11:45

Tekrar ediyorum ADEMIN Isanin yada
 
Ibrahimin elkinde Kuran yoktu...

DININI yedniden gözden gecir

25.09.2005 11:48

Fesuphanellah
 
yahu Allahin tipi cismi falani filani yokki bize benzesin artik Batil inanctan uzak duralim... bunlar uyduruk DELI sacmalaridir....

Allahi taniyalim ilk önce.. ondan sonra DINE yönelelim...

Öyle cisim tip miple ne Allaha varilir nede iyi bir evrensel insan olnunur

25.09.2005 11:51

Maasima Allah zami koymuyor
 
maasim beni Cennete sokmuyor...

Senin KARA HOCALARIN ZAMLI DIN YARATMISLAR....

Kaldiki hak ettigin kadarindan fazla ZAM veren ENAYI IS VEREN GÖRDÜNSE BIZE HABER VER.....

BU ZAMLARI koyan kilsin namazlarimizi.....

BU ZAMALARI ILAVELERI koyan gitsin sokmasin bizleri Cennetine...

--------------------

Ben bundan sonra günde 500 rakat ZAMLI ILAVELI VE HURAFELI NAMAZ EMRI getiriyorum....

EGER kilmazsan KAFIRSIN.... !!!!!

Naaaa nasil bu Vorstellung... hosuna gittimi.. bir dünyalinin ALLAHLIK taslamasi... ????

Resmen senin deger verdigin ZAMLI ILAVELI DIN... yukarida tarif ettigim gibi SAFSATADIR...

25.09.2005 11:54

Sen tam Vaybeelik bir adamsin
 
Bizlerin Nickini kilitlerler.... ama senin gibileri le üstünde tutarlar....

ISTE Klasik geri kalmis Medeniyet ve DIN anlayisi...

ZAMLI ILAVELI, KÜFÜR DINI....

Dedimyaaaa... medeniyet herkesin isi degil.... iyi insanlara mahsus ve evrensel insanlara mahsus... öyle AMATÖR DINCILERLE ISIMIZ YOK...

Senin egitim ve seviyen küfür üzerine kurulu.... yapacak bir seyimiz yok...

25.09.2005 11:56

Yakalyip ne yapacaksin
 
DINGONUN ahirmi burasi... yada ALmanya...

Nedir bu senin icindeki insanlara karsi NEFRETIN..... baskalarinin basarilarini biulgilerini tipini yasantisini yada mutluluklarini neden bur kadar KISKANIYORSUN..... ?????

Nedir insanlikla alip veremedigin....

Senin ruhun cok saglam degil arkadas..... bu sekilde iylige degil.. gide gide karanliga bürünürsün

25.09.2005 12:04

Olayi cözelim o kadar basitki
 
Bak arkadasim...

Olay son derece basittt...

Simdi bizim anlayisimiza göre.. yani insan beyninin su anki kapasitesine göre... bir dünyamiz var... bir yasadigimiz evren var...

Simdi bu evren ucuz bucaksiz.. siniri yok ve su aniyle kaybolacagida yok...

Allah simdi bunun neresinde....

UCSUZ BUCAKSIZ olan evrenin icindemi... yoksa disindami ALLAH yasiyor veya var her neyse iste...

Eger Allah icindeyseee... o zaman ALLAHA boyut getirmis olur onu tiplestirmis onu PUTLASTIRMIS oluruz... yani HZ. Muhammedle NAMAZ POKER yapan bir zavalli durmuna indirmis oluruz...

Eger ALLAH evrenin disnda dersen.... o zamanda ucsuz bucaksiz evrenin disina nasil cikilir yaniii öyle bir CELISKIKI... akla hayala sigmazzz...

ISTE ALLAH EVRENIN KENDISI VEYA EVRENIN ALLAHIN BIR GÖLGESIDIR....

SÖYLEDE DENILEBILIR..... ALLAHI MUTTER NATUR diyede adlandirabiliriz.....

Öyle su anlayis yada bu anlayisla ALLAH tami tamina tarif edilemez...

HERKESIN KAFASINDAKI ALLAH RESMI, ALLAH TANIMLAMASI farkli farklidir...

Benim kafamdaki ve arastirmalarima göre Allah tanimi buuuuuu....

Sizlerin görüsne saygi duyuyorum... herkes kendi bacagindan asilacak

25.09.2005 12:07

Birde ben dogruyum diye bir sey yok
 
belki ben yanlisim.. belki sizler yada herkes...

KEINE AHNUNG.... öyle kimsenin ALlahinin tarifin kesinkes Allahi yanii gercek Allahi tarif edemez... kiii kimjse tam anlamiyla bilmiyorki..... Resüller Nebi serüveni bitti...

Artik bizlar tahmin ve varsayim üzerine giderken.. ruhumuzda olan iyilik ve kötülükleri ayird etme kapasitemize güvenip... oda Genetiktir.... iyilik üzerinden gitmemiz gerkki...

BELKI BIR UMUT, YANI ALLAH SANDIGIMIZ GIBI CIKAR... CIKMASA BILE EN AZINDAN HAYATIMIZ BOYUNCA IYILIKLER pesinde kosmusuz... belki o SALIH AMELLER bizi kurtarir

oezsu 25.09.2005 12:25

Var olan tek Allahtir EVET
 
fakat ben sonsuzluga dek yasayacagim.. nasil olacak simdi bu is? ;)

diger alemdeki yasantim nasil olacak o zaman?

oezsu 25.09.2005 12:26

Sen Allahin icindesin.
 
..yanlis bi terim..!

alpanerros 25.09.2005 12:43

donpepelino iyi oku!!!!
 
astigim yaziyi dikkatli okursan kim oldugumu anlama sansin var. Nicklerimiz devamli olarak silindigi icin benzer nickler aliyoruz... Oki mi???

xstudentxnrw 25.09.2005 13:10

senin kölgen senin tipa tip aynisimi?
 
bir agacin kölgesine gec ve sen kaybolmus olursun? öylemi?

ben böyle yanlis yorumlardan sakinin diyorum ISTE!!!

25.09.2005 13:10

Gayet tabii diyebilirsin :o)
 
Bir de dünya nin yuvarlak olmadigina Icma eden Ulema ya bunak diyebilsen mesele Hal yoluna girecek :o)

xstudentxnrw 25.09.2005 13:11

Kuran son kitap degilmi? Allah katinda
 
din Islammi?

o zaman yanlis konusmalari birak artik.. ayetler acik!!

xstudentxnrw 25.09.2005 13:12

sen diyorsan doga ha$a Allahin aynisidir
 
diyen

25.09.2005 13:21

Madde nin ardindaki sirra karsi cikan
 
Müslüman arkadaslar Kendileri ile celistiklerinin Farkindalar mi acaba ?..

Gayet tabi degiller..
Simdi ben onlardan Fikihlarinda yer alan Evliyaullah Mucizelerini aciklamalarini izliyorum..

Mesela Bir anda Hacca Giden Ve oaradki tanidiklarina emanetler veren Ve Onlari Istanbul da bekleyen Aziz Mahmut Hüdai nin Bunu nasil yaptigini aciklama zahmetine katlanirlar miydi ?..

Ya da Bunun Gibi Binlercesini..

Bu Insanlarin özellikleri Arasinda Kafalarindan disari cikarak maddenin asli Ile Muhatap olabilme yetileri midir ?..

Meditasyon Yani Namaz ve Oruc Kalp Gözlerinin acilmasina sebep olur Ve Belirli Insanlara Ayna nin disina cikma Yetisi verir.

Gayet tabii bu her kula Nasip olmaz.. Fakat Bunlarin baslangic Noktasi Namaz ve Oructur. NEFSIN köreltilmesi Baska Dünyalara göz acar..

Bunu kabul ediyorlar mi ?..
Etmiyorlar mi ?..

25.09.2005 13:30

Nasıl Bir Dünyada Yaşıyorsunuz?
 
Sert bir zeminin üzerinde uzanan, içinde insanların, ağaçların, denizlerin veya binaların bulunduğu, üzerinde bulutların gezindiği, daha yukarıda dev bir uzay boşluğunun uzandığı bir dünya mı burası?

Siz de bu dünyanın içindeki milyarlarca insandan birisi misiniz?

Eğer bu sorulara "evet" cevabı verirseniz yanılmış olursunuz.

Eğer bu sorulara "evet" cevabı veriyorsanız, sizin için çok önemli olan bir gerçeği muhtemelen hayatınız boyunca göz ardı etmişsiniz demektir.

Çünkü siz üstte tarif edildiği gibi bir dünyada yaşamıyorsunuz. Aslında dünyanız çok daha küçük. Bu dünyanın içinde, değil milyarlarca kilometrelik mesafeler ya da ışık yılı uzaklığındaki galaksiler, birkaç metrelik bir uzaklık dahi yok. Siz aslında çok küçük ve kapalı bir mekanda yaşıyorsunuz: dev bir kulenin tepesindeki küçücük, kapısı mühürlenmiş bir odada. Bu odadan hayatınız boyunca hiç çıkmadınız. Bu odayı terk edip hiçbir yere gidemediniz. Sadece, odanın duvarlarına yansıtılan farklı şekiller, insanlar, mekanlar gördünüz. Odanın içindeki gizli hoparlörlerden çıkan sesleri duydunuz. Gerçekte kulenin tepesindeki bu küçük odada sizden başka hiç kimse yok. Yapayalnızsınız!

Söz konusu kule sizin bedeniniz, bu kulenin tepesindeki küçük oda (yani sizin dünyanız) ise beyninizdir.

Beyniniz, sizin içinden hiçbir zaman çıkamadığınız kapalı bir odadır; çünkü sizin "dış dünya" zannettiğiniz herşey, aslında beyninizin görme, işitme veya dokunma merkezlerinde duyumsadığınız algılardan ibarettir. Hiçbir zaman algılarınızı aşıp "gerçek madde" denen şeye (eğer böyle bir şey varsa) ulaşamazsınız. Beyninizin görme merkezine gelen elektrik sinyallerini seyreder, hiçbir zaman bu sinyallerin gerçek kaynağını göremezsiniz. Adeta, kapalı odanızın duvarındaki sinema perdesini seyreder, ama hiçbir zaman perde üzerindeki görüntülerin aslına ulaşamazsınız.

Bu forumda size bu gerçeği anlatacağız. Burada anlatılanlar, şimdiye kadar alışmış olduğunuz pek çok düşünce ve kavramla büyük olasılıkla ters düşecektir. Ancak burada anlatılanlar, felsefi bir görüş ya da farklı bir yorum biçimi değil, bilimin ortaya koyduğu delillere dayanan somut bir gerçektir. Bu nedenle, alışkanlıklara dayanmadan, akıl ve mantıkla düşünüldüğünde bu gerçeğin reddedilmesi mümkün değildir.

Ve unutmayın ki, gerçeği göz ardı etmek, düşünmemek insanlara hiçbir şey kazandırmaz. Eğer kişi, "hayır ben kapalı bir odada değil, dev bir evrenin içindeki bir gezegenin üzerinde yaşıyorum" diyorsa, bunu ispat etmesi gerekir. İspat edemediği halde böyle bir düşünceye körü körüne inanmak, insanı ancak yanılgılara sürükler.

25.09.2005 13:30

O anlamda degil
 
Ben Sünnetullahin icerisindeyim... daha cok Mecazi anlamda ALLAHIN parcasiyim... parcasiyizzzzz...

25.09.2005 13:32

??? adam küfürbaz nesini okuyayim
 
anlamadim dogrusu

25.09.2005 13:36

Beyindeki Küçük Dünya
 
İnsanlar, oldukça inandırıcı görünen görüntülere aldanabilir ve bu görüntüleri "gerçek madde" sanabilirler.

Tarihteki ilk "sinema gösterisi", bunun ilginç bir örneğidir. 1895 yılında Auguste ve Louis Lumierez adlı iki Fransız mucidin Paris"te yaptıkları bu ilk gösteride, istasyona yaklaşmakta olan bir trenin görüntüsü perdeye yansıtılmış, ancak salondaki izleyicilerin çoğu, trenin kendilerini ezeceğinden korkarak panik halinde dışarı kaçmışlardır.

Bu örnekten de anlaşıldığı gibi, bir görüntüyü "gerçek" sanabilmemiz, görüntüdeki teknik kalite ile yakından ilgilidir. İlk kez bir sinema perdesi gören insanlar, bu o dönem için çok üstün bir teknoloji olduğu için, gördükleri trenin "gerçek" olduğunu sanmış ve paniğe kapılmışlardır. Bugün ise aynı etki, hologram (üç boyutlu görüntü) oluşturan özel gözlükler sayesinde elde edilebilmektedir. Bu gözlüğü takan insanlar, gözlerinin önünde oluşturulan sanal dünyanın gerçek olduğu hissine kapılmakta, bu hisse göre davranmaktadırlar. Oysa bu esnada, bunun tamamen sanal bir görüntü olduğunu kesin olarak bilmektedirler.

Peki "gerçek dünya" dediğimiz görüntülerin durumu nedir? Bunlar da teknik kaliteleri nedeniyle bizi yanıltan birer hologram olabilirler mi?

Bu sorunun cevabını bulmak için, öncelikle "görme"nin ne olduğu hakkındaki bilgilerimizi yeniden düşünmemiz gerekir.


DIŞARIDA IŞIK YOKTUR

Günümüzde bilim adamlarının son bilimsel bulgular ışığında vardıkları ilginç bir gerçek vardır: Dünyamız gerçekte zifiri karanlıktır. Çünkü bugün artık bilinmektedir ki, ışık tamamen subjektif bir kavramdır; yani insanların beyninde bir algı olarak oluşur. Gerçekte dış dünyada ışık yoktur. Ne lambalarımız, ne araba farları, ne de en büyük ışık kaynağımız olarak bildiğimiz Güneş gerçekte ışık saçmaz.

Güneş ve diğer "ışık kaynakları", sadece çok çeşitli dalga boylarında farklı türde elektromanyetik parçacıklar saçar. Bu parçacıklar, yapılarının öngördüğü şekilde evrene yayılır. Bunlardan bir kısmı dünyamıza ulaşır ve yine yapılarının gerektirdiği çeşitli etkiler oluşturur. Bu etkiler, parçacığın hacmine, ağırlığına, hızına, frekansına göre değişir.

Örneğin birçok radyoaktif parçacık vücudumuzun içinden geçip gider. Onları ancak kurşun levhalar durdurabilir. Bu parçacıkların bazıları o denli ağır ve enerji yüklüdürler ki, çoğu zaman çarptıkları molekülü parçalayarak yollarına pek sapmadan devam ederler. Bu, radyasyonun kansere yol açmasının altında yatan nedendir. Daha güçsüz bir tür radyasyon olan röntgen ışınlarından yararlanılarak röntgen makinaları üretilmiştir. Bu makinaların yaptığı iş, radyo dalgalarının oluşturduğu etkiyi "görülebilen ışığa" çevirmek, yani gözlerimiz tarafından algılanabilir hale getirmektir.

Radyo dalgaları parçacık içermedikleri için çarpışma anında insana zarar vermezler. Bu dalgalar hiçbir duyumuz tarafından algılanamaz, ancak evlerimizdeki radyolar bunları kulaklarımız tarafından duyulabilir ses dalgalarına çevirir. Radyoda bir yayın yokken duyulan hışırtı, aslında Güneş ve tüm yıldızlar tarafından evrenin başlangıcından bu yana yayılan kozmik fon radyasyonunun "sesidir". Burada "ses" kelimesi ile kastedilen, bu dalgaların radyolarımız tarafından işlenerek kulaklarımız tarafından duyulabilir hale getirilmesinden sonra beynimizde oluşturdukları algıdır.

Işık" dediğimiz algıya kaynaklık eden fotonlar ise çok daha hafif parçacıklardır ve çoğunlukla ilk çarptıkları atomdan sekerler. Üstelik bunu yaparken çarptıkları yere pek bir zarar da vermezler. Frekansları, yani titreşim hızları nedeniyle daha fazla enerji yüklü olan morötesi (ultraviyole) ışınları, cildimize nüfuz edebilir ve bazen genetik şifremizde bozulmalara neden olabilir. Belli saatlerde güneş ışığına çok fazla maruz kalmanın kansere neden olabilmesi bundandır.

Frekansları gereği kızıl ötesi (enfraruj) olarak adlandırılan fotonlar ise çarptıkları yüzeyde enerjilerinin bir kısmını bırakırlar ve buradaki atomların titreşim hızını, yani ısısını artırırlar. Bu yönleriyle kızıl ötesi ışınlar, ısı ışınları olarak da adlandırılır. Akkor haline gelmiş bir kömür sobası veya bir elektrik sobası bol miktarda kızıl ötesi ışın yayar. Bu ışınlar cildimiz tarafından sıcaklık hissi olarak "görülür", yani algılanır.

İşte fotonların bir kısmı da vardır ki frekansları morötesi ve kızıl ötesi ışınların arasında kalmıştır. Bunlar gözümüzün arkasındaki retina tabakasına düştüğünde buradaki hücreler tarafından elektrik sinyaline çevrilirler. Biz de gerçekte fiziksel birer parçacık olan fotonları "ışık" olarak algılarız. Eğer gözümüzdeki hücreler fotonları "ısı parçacıkları" olarak algılasalardı, o zaman bizim için ışık, renk ve karanlık olarak adlandırdığımız kavramlar hiçbir zaman olmayacak, cisimlere baktığımızda onların sadece "sıcak" veya "soğuk" olduklarını hissedecektik.


Bu ana kadar radyasyon türleri üzerinde bu şekilde teknik açıklamalar yapmamızın nedeni, bunların bulundukları ortamda "ışık" adlı bir etki oluşturmadıklarının anlaşılması içindi. Söz konusu radyoaktif parçalar hareket ederler, çarparlar, sekerler, bazen kırar ve bozarlar, fiziksel ve kimyasal etkiler oluştururlar. Fakat oluşturdukları etkilerin hiçbiri ışık olarak adlandırılamaz.

Bizim bu parçaların bazılarını "ışık ışınları" olarak adlandırmamızın tek nedeni, bunların gözümüz tarafından algılanmasıdır. Gözümüzün arkasındaki retina tabakasına düşen fotonlar, buradaki algı hücreleri tarafından elektrik akımına dönüştürülürler. Bu elektrik akımı sinirler tarafından beyindeki görme merkezine taşınır. Beyindeki görme merkezi bu elektrik akımlarını yorumlayarak bir görüntü oluşturur.

Bu sisteme baktığımızda ilginç bir sonuca varırız: Aslında gözümüzün "görme" gibi bir özelliği yoktur. Göz, sadece fotonları elektrik sinyaline çeviren bir ara birimdir. İdrak etme kabiliyeti yoktur. Çevremizi sardığını düşündüğümüz pırıl pırıl dünyayı seyreden göz değildir. Işık veya renk hissi gözde oluşmaz.

Bu konuyu daha iyi kavrayabilmek için görmenin teknik tanımını biraz daha detaylandıralım.

Biz her bir frekanstaki (titreşimdeki) fotonlara bir renk adı veririz. Fotonun titreşim boyuna göre kırmızı, mavi veya sarı deriz. Tüm frekansların bileşimi ise beyazı oluşturur. Kağıt beyazdır, çünkü her frekansı yansıtır ve bunların bileşimi beyazı meydana getirir. Yaprak yeşildir, çünkü yalnızca yeşil renk hissi veren frekanslardaki fotonları yansıtır, geri kalanları emer. Cam saydamdır, çünkü fotonlar hemen hemen hiçbir engelle karşılaşmadan camın içinden geçerek bize ulaşabilirler. Siyah bir kumaş, tüm fotonları soğurduğu için geriye hiçbir şey yansımaz. Yani buradan gözümüze fotonlar ulaşmaz, biz de onu karanlık yani siyah olarak algılarız. Ayna görüntüyü kopyalar, çünkü yansıtma yüzeyi pürüzsüzdür ve gelen ışınlar çarpıp sektikleri anda birbirlerine olan paralellikleri hemen hemen hiç bozulmaz.

Bu bilgiler, ışık, karanlık, beyaz, yeşil, saydam gibi kavramların beyinde oluşan algıdan ibaret, tamamen göreceli tanımlar olduğunu göstermektedir. Gerçekte dış dünyada ne ışık, ne de renk vardır. Sadece bizim bu şekilde yorumladığımız radyasyon türleri vardır. Yorum tamamen bize aittir. Gözde oluşacak bir hata veya yapısal bir farklılık, gelen fotonları farklı elektrik sinyallerine dönüştürecek ve beyindeki görme merkezi aynı özellikte dahi olsa, göz tarafından işlenen sinyaller, aynı cismin çok farklı şekillerde algılanmasına neden olacaktır. Renk körleriyle normal görenlerin belli renkleri çok farklı algılamaları ve yorumlamaları bundandır.

Kısacası, bizim ışık veya renk olarak yorumladığımız foton hareketleri, zifiri karanlık bir ortamda gerçekleşen fiziksel olaylardan başka bir şey değildir. Göz de dahil olmak üzere tüm vücudumuz ve 3 boyutlu, rengarenk bir mekan olarak gördüğümüz, kimi insanların kesin olarak var olduğunu iddia ettikleri tüm maddi alem, bu karanlığın içinde yer alır.



DIŞ DÜNYA İLE SİZİN ARANIZDAKİ ÜÇ AŞAMALI DUVAR

Dikkat edilirse, bilimin ortaya koyduğu bu sonuçlar bize çok önemli bir gerçeği göstermektedir: Biz dış dünyadaki maddenin aslı ile hiçbir zaman muhatap olamayız.

Örneğin karşısına geçip seyrettiğimiz bir televizyonun kendisini hiçbir zaman göremeyiz. Bize sadece bu televizyondan çıkıp gelen veya ona çarpıp yansıyan fotonlar ulaşır. Bunlar ışık değil, fiziksel parçacıklardır. Bir duvara çarpan tenis topunun geri sekmesi ve bizim de sadece bu topu görmemiz gibi bir durumdur bu. Yani daha bu aşamada televizyonun aslından bir aşama kopmuş oluruz. Fotonlar gözümüze gelip retina hücrelerine çarptığında ise, buradaki enzimler tarafından elektrik enerjisine çevrilirler. Yani televizyonun aslından ikinci bir aşama daha koparız. Bu elektrik enerjisi sinirler tarafından beynimizdeki görüntü merkezine ulaştırıldığında, bir kez daha değişikliğe uğrar ve "görüntü" dediğimiz forma bürünür. Bu, üçüncü aşamadır. Tek bir aşama bile "gerçek televizyon" ile bizim aramızdaki bağlantıyı koparmaya yetecek iken, bu iş tam üç farklı aşamada üç kez gerçekleşir.

Bir örnek vermek gerekirse, bu, birbirine kapılarla bağlanmış 3 ayrı odanın içindeki 3 kişiyle kulaktan kulağa oynamak gibidir. Sizin kulağınıza fısıldanan cümleyi gerçekten ilk kişi mi söylemiştir; ikinci veya üçüncü kişi bunu değiştirerek mi aktarmışlardır; üçüncü kişi bunu tamamen kendisi mi ortaya atmıştır; bunların hiçbirinden emin olamazsınız. İlk ve ikinci kişilerin gerçekten var olup olmadıklarından bile emin olamazsınız.

Konuyu daha da iyi açıklayacak bir başka örneği şöyle verebiliriz: Sizi bir deney için 1 yıllığına dış dünyaya tamamen kapalı bir yeraltı odasına kapattıklarını farz edin. Dış dünyayla yegane bağlantınız da önünüzdeki kapalı devre televizyon ekranı olsun. Odaya girip de ekranı ilk açtığınızda şöyle bir yazıyla karşılaşıyorsunuz: "Bu ekranda izleyeceğiniz görüntüler, Afrika kıtasında canlı olarak yayın yapan kameralardan aktarılmaktadır. Bu kameraların tespit ettiği görüntüler canlı olarak uydulara aktarılmakta, uydulardan bu odanın yukarısındaki vericilere yollanmakta, buradan da sizin ekranınıza taşınmaktadır".

Bu mesajın doğru olup olmadığından hiçbir zaman emin olamazsınız, çünkü görüntünün aktarıldığı her aşamada, görüntünün yapay bir kaynaktan gelmesi mümkündür. Afrika kıtasında çekim yaptığı iddia edilen kameralar, aslında yıllar önce çekilmiş bir video kaseti gösteriyor ve uydu üzerinden bu kaset size ulaşıyor olabilir. Dahası, ortada hiçbir kamera ve uydu olmayıp, size sadece yan odadaki bir video cihazından kaset izlettiriliyor olabilir. Afrika kıtasına bizzat gitmedikçe bunu bilemezsiniz. Ama odadan çıkamadığınıza göre, Afrika"ya gidip olayların "aslını" görmeniz de asla mümkün olmaz.

Buna rağmen yine de bu odaya girmeden önce dış dünya hakkında edindiğiniz bilgiler ve bu odadan bir zaman sonra tekrar çıkacak olduğunuzu bilmeniz, size ekranda gördüklerinizin "asıl" olduğuna dair bir kanaat sağlayabilir. Ancak eğer bu oda, sizin doğduğunuz günden bu yana hayatınızı geçirdiğiniz yer ise? Hayatınız boyunca bu odadan hiç çıkmıyorsanız? Hayatınız boyunca "dış dünya" olarak sadece önünüzdeki ekranı görüyorsanız? O zaman, bu ekranda gördüğünüz şeylerin birer "aslının" bulunduğuna dair hiçbir kanıt kalmaz. Hatta, gördüklerinizin birer aslının bulunduğunu düşünmek, oldukça zayıf bir inanç haline gelir. Çünkü muhatap olduğunuz tek şey, ekrandaki görüntülerdir.

Görme duyusu için anlattığımız bu gibi gerçekler, işitme, dokunma, tat ve koku algıları için de geçerlidir. Bunların her birini beynimizdeki kapalı odaların (işitme, dokunma, tat ve koku merkezlerinin) içinde algılarız. Bunların dış dünyadaki gerçek karşılıklarına asla ulaşamayız. Dinlediğimiz bir radyonun sesi, beynimizdeki işitme merkezinin içindedir. Dışarıda herhangi bir ses yoktur, sadece "ses dalgası" dediğimiz fiziksel hareketler vardır. Bu fiziksel hareketler çeşitli aşamalardan geçtikten sonra bize elektrik sinyali olarak gelmektedir. Birer elektrik sinyali olarak algıladığımız sesin dışarıda gerçek bir karşılığı olup olmadığını asla bilemeyiz. Üstteki kapalı oda örneğinin üzerinde tekrar düşünürsek, bize "Afrika ormanlarındaki aslanların kükremesi" olarak dinletilen sesler, gerçekte kapalı odamızın hemen yan tarafındaki bir stüdyoda oluşturulan yapay sesler olabilir.

25.09.2005 13:36

Efendim MECAZIDIR bu yaklasimlar
 
TAM ANLAMIYLA bizler ALLAHI bilemeyiz....

Ancak MECAZI yollarla Allahi tanimaya ugrasiriz...

Bunu anlamayacak ne var... yani her yesin birbirine bagli oldugu kesindir.... hic bir sey, bir sonuc yaratmadan olmazkiii...

Yaptigimiz her sey aninda karsiligini kendiliginden getirir....

Allah hem sistemini hemde kendisini bizlerin kapasitesine göre bizlerin anlayacagi sekilde MECAZI... yanii misallerle... örnek anlatimlarla TANITIR...

ASKER arkadasi degilizki onu tam anlamiyla taniyalim.... bunlar birer TAHMIN.... yani kafamadki ALLAHIN sözlere dökülmüs sekli...

Sende senin kafandakini sözlere dökmeye ugras bakiiim... göreceksin ne kadar zor

25.09.2005 13:38

KENDİ BEDENİMİZ VE RÜYALARIMIZ
 
Buraya kadar konuyu daha kolay kavramak için hep diğer cisimlerden söz ettik. Bir televizyonun aslını göremeyiz, bir radyonun aslını işitemeyiz. Tüm görüntüler, sesler, kokular ve tatlar beynimizdeki ilgili merkezlerin içinde oluşan kavramlardır. Dışımızdaki bir dünyanın içinde değil, içimizdeki bir dünyada yaşarız.

İnsanların bu açık gerçeği kavramakta zorlanmalarına neden olan bir etken, kendi bedenleri konusunda yanılmalarıdır. Aşağıya baktıklarında gördükleri beden ve bu bedenin her tarafından kendilerine ulaşan dokunma algıları, onların dünyayı yanlış algılamalarına yol açar. Bu bedenin verdiği izlenim nedeniyle, sanki bir "dış dünya"nın içinde yaşadıkları hissine kapılırlar.

Oysa söz konusu beden de, diğer cisimler gibi birer algıdır. Bedenimizin varlığına dair tüm bilgilerimiz, yani bedenimizin görüntüsü ve beynimize ulaşan dokunma hisleri, beynimizin ilgili algı merkezlerindedir.

Rüyalarımızı düşünürsek bu konuyu daha kolay kavrayabiliriz. Rüyanızda kendinizi tamamen hayali dünyalar içinde görürsünüz. Etrafınızda gördüğünüz cisimlerin ve insanların hiçbir gerçekliği yoktur. Üzerinde yürüdüğünüz toprak, yukarıdaki gökyüzü, gördüğünüz evler, ağaçlar, arabalar ve diğer herşey tamamen hayaldir; maddi bir karşılıkları yoktur. Ve hepsinin yeri, sizin beyninizin içidir. Beyninizde, daha doğrusu zihninizde vardırlar ve bundan başka bir yerde de değildirler.

Dikkat ederseniz, aynı durum rüyanızda gördüğünüz kendi bedeniniz için de geçerlidir. Rüyanızda da, şimdi olduğu gibi, aşağıya doğru baktığınızda eli-kolu olan, yürüyen, nefes alan, dokunma hisleri olan bir beden görürsünüz. Bu beden rüya dışındaki gerçek hayatta gördüğünüz bedenden bir hayli farklı da olabilir. Belki kendinizi üç kollu, dört bacaklı garip bir canavar gibi de görebilirsiniz. Bu üç ayrı kolun üçünde de dokunma duyusu hissedebilirsiniz. Bir başka rüyada ise, kendinizi kanatları olup uçabilen bir canlı olarak görebilir, bu kanatları gayet inandırıcı bir şekilde hissedebilirsiniz. Bir rüyada görülebilecek olan bu sanal bedenlerin hepsi, sadece sizin zihninizde yer alan, ama sanki zihninizin dışındaymış gibi hissettiğiniz algılardan ibarettir.

Rüya örneği bize şunu gösterir: Bedenimizi çok gerçekçi bir şekilde hissetmemiz, gerçekten fiziksel anlamda böyle bir bedene sahip olduğumuzu göstermez. Ortada hiçbir fiziksel beden yokken de, tamamen zihnimizin içindeki bir beden algısını "vücudumuz" olarak görüp hissedebiliriz.

Peki rüyalar ile "gerçek hayat" arasındaki fark nedir? Rüyaların gerçek hayat dediğimiz algılara göre daha süreksiz, mantıksal yönden tutarsız ve düzensiz olduğu doğrudur. Ama bunun dışında, teknik olarak, rüya ile "gerçek hayat" arasında fark yoktur. Çünkü her ikisi de, beynin içindeki algı merkezlerinin uyarılması yoluyla oluşur.

Önceki sayfalarda "gerçek hayat" dediğimiz algıların görme merkezi, işitme merkezi gibi beyin bölümlerinde yaşandığını incelemiştik. Bir ansiklopedik kaynakta, rüyanın da aynı şekilde yaşandığı şöyle anlatılır:
Rüya görmek, diğer tüm zihinsel işlemler gibi, beynin ve aktivitelerinin bir ürünüdür. Bir insan ister uyanık isterse uykuda olsun, beyin daimi olarak elektriksel dalgalar verir. Bilim adamları bu dalgaları "elektroensephalograf" adı verilen bir cihazla ölçerler. Uykunun büyük bölümünde, beyin dalgaları geniş ve yavaştır. Ama bazı belirli zamanlarda, daha küçük ve hızlı hale gelirler, gözler sanki rüya gören kişi bir seri olayı seyrediyormuş gibi oldukça hızlı hareket etmeye başlar. Uykunun REM (Rapid Eye Movement-Hızlı Göz Hareketi) denen bu kısmı, rüyaların çoğunun oluştuğu bölümdür. Eğer kişi REM sırasında uyandırılırsa, gördüğü rüyanın detaylarını büyük olasılıkla hatırlayacaktır… REM uykusu sırasında, beyinden kaslara sinyal gönderen sinir yolları bloke olur. Dolayısıyla rüyalar sırasında beden hareket etmez. Ayrıca serebral korteks (beynin yüksek zihinsel işlevlerle ilgili kısmı) REM sırasında, rüya görülmeyen uyku bölümlerine göre çok daha aktiftir. Korteks, beynin "beyin sistemi" adı verilen bölümünden gelen nöronların (sinir hücrelerinin) taşıdığı impulslar (uyarılar) tarafından harekete geçirilir. (World Book Multimedia Encyclopedia, "Dream", World Book Inc., 1998)

Yani rüya beynimizin ilgili merkezlerine gelen impusların (uyarıların) yorumlanmasıyla oluşan bir algılar bütünüdür.

Dikkat ederseniz, "gerçek hayat" dediğimiz yaşam da tamamen aynı şekilde oluşur: Beynimizin ilgili merkezlerine gelen uyarılar, bu merkezlerde yorumlanır ve biz bu algılar bütününü "dış dünya" olarak algılarız.

Buradaki kritik soru, bu algıların kaynağının ne olduğu sorusudur. Alışkanlıklarımız, bizi bu algıların hep "dış dünya"daki cisimlerden geldiğine inandırmıştır. Oysa bu tamamen dayanaksız bir varsayımdır.

Konuyu daha iyi anlamak için rüya üzerinde düşünmeye devam edelim. Rüya gören bir insana şunu soralım: "Gördüğün algıların kaynağı nedir?" Bu soruya büyük olasılıkla "dış dünyadaki cisimler ve bunları algılayan bedenim" diyecektir. Ama ortada ne bir dış dünya, ne de bu dünyayı algılayan bir beden vardır. Gördüğü herşey, beynindeki ilgili merkezler tarafından algılanan sinyallerden ibarettir.

Bizim de gördüğümüz, işittiğimiz, dokunduğumuz, tadını ve kokusunu aldığımız herşey, beynimizdeki ilgili merkezler tarafından algılanan sinyallerden ibaret olduğuna göre, o zaman bunların kaynağının "dış dünya" olduğundan nasıl emin olabiliriz?

Rüyamızda gördüğümüz yerlerin ve olayların, bir başka yerde veya boyutta maddesel karşılıkları olduğunu düşünüyor muyuz? Örneğin rüyamızda kendimizi Mars gezegeninin yüzeyinde yürürken gördüğümüzde, gerçekten Mars gezegeninin üzerinde bir bedenimiz bulunduğunu iddia ediyor muyuz?

Bunu iddia etmiyorsak, şu anda gördüğünüz ve adına "gerçek hayat" dediğimiz dünyanın fiziksel bir gerçekliği olduğunu da iddia edemeyiz. Beynimizde algıladığımız görüntü, dokunuş, ses, koku ve tatların, beynimiz dışında gerçek birer karşılıkları bulunduğuna emin olamayız.

Aksini iddia eden kişi, aynı zamanda kendisinin "kulenin tepesindeki küçük adam" olduğunu iddia etmiş olur.

25.09.2005 13:38

Kuran ne diyor ??
 
Tüm Resülleri ayni tutuyor ve tüm DINLERIN bir oldugunu... yani TELOJONIN ayni oldugunu söylüyor...

KELIMELERLE oynamiyor.. KELIMELER arkasina saklanmiyor...

Sen bana cevap veremedin... ve ömür boyuda veremeyeceksin.... öyle Kuran falan yoktu Ademin elinde yada diger Resüllerin...

BUNU anla artik


Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 09:00 Uhr.