Vaybee! Forum

Vaybee! Forum (http://localhost/forum/index.php)
-   Gesellschaft & Soziales (http://localhost/forum/forumdisplay.php?f=398)
-   -   Religion & Glauben (http://localhost/forum/showthread.php?t=4272)

04.09.2005 15:40

o ZAMAN YANDIN :o)
 
Fikihin diyor ki:

Seyhi olmayanin seyhi SEYTANDIR !..

Ne olacak simdi ?..
Yaw senin mezhebin de yok herhalde bi care cocuk :o)

xstudentxnrw 04.09.2005 15:49

nerde yaziyormus? o.T.
 
ohne Text

xstudentxnrw 04.09.2005 16:06

Kuran yani bilmediklerini alimlere
 
sor demiyormu?

xstudentxnrw 04.09.2005 16:08

yani senin arapcan, hadis ve tarih bilgi
 
n diger alimlerden üstünmü?

xstudentxnrw 04.09.2005 16:15

sence her hadis peygamberimizin agzindan
 
cikmadimi? yani kuranin bize peygamberimizin hükümlerine uymamizi emrettigini biliyorsundur! bunlari nerede bulacaksin?

xstudentxnrw 04.09.2005 17:22

Ana - Baba ve evladın dinimizdeki yeri
 
İmândan sonra birinci vazifemiz ana-babanın kalbini kırmamaktır. Onlar ne kadar kötü olsalar da, yine her şeyin üstünde hakları vardır. Onların kalbini kıranın ibâdeti kabûl olmaz. Müslüman doğmamıza ve müslüman yetişmemize sebep olan ana-babamızın kalbini kırarsak Cennete girmemiz düşünülebilir mi? Onlar bize hakâret etse de, yalvararak gönüllerini almamız lâzımdır. Müslüman ana-babamız, bizden râzı olmadıkça, Allahü teâlânın sevdiği kulu olmamız çok zordur.

İmâm-ı Nesefî hazretleri bildiriyor ki:

Ana-babanın evlâdı üzerinde seksen kadar hakkı vardır. Kırkı sağlığında, kırkı vefâtından sonradır. Sağlığında olan kırk haktan onu bedenle, onu dil ile, onu kalb ile, onu da para iledir.

xstudentxnrw 04.09.2005 17:24

ALLAH KELAMI’NDAN
 
İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah"a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah"ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakîler ancak onlardır! (Bakara 2/177)



Onlar, Allah"a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten men ederler; hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar iyi insanlardandır. (Âl-i İmrân 3/114)



Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır. (Nisa, 4/93)



Onların, ateşin karşısında durdurulup "Ah, keşke dünyaya geri gönderilsek de bir daha Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak!" dediklerini bir görsen!... (En’âm, 6/27)



Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah"ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir. Onlar namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızk olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir. (Enfâl 8/2-3)



Eğer onlara, (niçin alay ettiklerini) sorarsan, elbette, biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler. De ki: Allah ile, O"nun âyetleriyle ve O"nun peygamberi ile mi alay ediyordunuz? (Tevbe 9/65)



De ki: Ancak Allah"ın lütuf ve rahmetiyle, işte bunlarla sevinsinler. Bu, onların (dünya malı olarak) topladıklarından daha hayırlıdır. (Yunus 10/58)



Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah"a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz. (Nur, 24/31)



"Rabbimiz Allah"tır" deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar cennet ehlidirler. Yapmakta olduklarına karşılık orada ebedi kalacaklardır. (Ahkâf 46/13-14)



Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah"tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir. (Hucurât, 49/12)



Allah"a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- Allah"a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedi kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah"tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah"ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah"ın tarafında olanlardır. (Mücadele, 58/22)



Daha önceden Medine"yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. (Haşr, 59/9)



Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz. (Tekâsür, 102/8)

xstudentxnrw 04.09.2005 17:34

HZ. RESUL HAKKINDA BATILI AYDINLARIN
 
BAZI SÖZLERİ:

Thomas Carlyle:’İnsanlar her şeyden daha fazla Muhammed’e kulak vermelidir. Diğer bütün sözler, onun karşısında boş sözlerdir.’

Prof.Dr.H. Mones:’O’nun her sözü bir vecizedir.’

Jane Pelo:’O’nun davasında heyecanı asildi.’

Aleksi Lovazon:’O Allah tarafından gönderilmiş bir hak peygamberdir.’

G’la Faytt:’Ey şanlı arap!Aşk olsun sana....Adaletin ta kendisini bulmuşsun.’

Raymons Leronge:’14 asır geçmesine rağmen Hz. Muhammed bu zamanın tek rehberi,tek hidayet resulüdür.’

Sosyolog V.D.Eratsen:’Ben şahsen Hz. Muhammed’in hayranıyım.’

Prof.Jules Masserman:’Bütün zamanların en büyük lideri Muhammed idi.’

Prof.Dr. Michael Hart:Muhammed tarihte dini ve dünyevi açılandan en üstün başarıya ulaşmış tek kişidir.’

Tolstoy: Muhammed, hürmet ve saygıya fazlasıyla lâyıktır.

Gibson: Hz. Muhammed’i sevmeyenler onu yeterince tanımayanlardır.

Dostyoyevski: Büyük İslâm Peygamberi yüce yaratıcının katına çıkıp onunla buluşmuştur. Ben Mirac’a bütün kalbimle inanıyorum.

B. Smith: Büyük liderlerin hayat ve karakterleri ile yapılan eleştiriler İslâm Peygamberi için yapılamaz.

Prens Bismark: Senin asrında yaşayamadığımdan dolayı çok üzgünüm Ey Muhammed. Kur’an Allah’ın kitabıdır. İnsanlık senin gibi bir kabiliyeti bir defa görmüş bir daha göremeyecektir. Ben senin önünde hürmet ve saygı ile eğilirim.

Geothe: Hiç kimse Muhammed’in kurallarından daha ileri bir adım atamaz. Biz Avrupa Milletleri medeni imkânlarımıza rağmen Hz. Muhammed’in son basamağına varmış olduğu merdivenin daha ilk basamağındayız. Şüphe yok ki bu yarışmada kimse onu geçemeyecektir.

Shebol: Hz. Muhammed insan olması itibari ile bütün insanlık onunla övünür. Biz Avrupa’lılar 2000 sene sonra onun kıymetine ve hakikatine yetişsek en mesut ve en bahtiyar nesiller oluruz.

Bernard Shaw: Ben bu hayret uyandırıcı insanın hayatını inceledim. Benim görüşüme göre onu insanlığın kurtarıcısı olarak tanımamız lâzımdır.

Voltaire: Türk kardeşime diyeceğim ki; senin dinin bana çok saygı değer bir din görünüyor... senin dinin çok asil.

Lamartine: İnsan büyüklüğü hangi ölçüyle ölçülürse ölçülsün acaba ondan daha büyük bir insan bulunur mu?

Knematirul: Herkesin itiraf etmekten çekindiği şeyi ben haykırıyorum. Hz. Muhammed hiç kimse ile kıyaslanamayacak kadar büyük bir devrimcidir.

BATILI İNSANLAR KADAR İSLAM PEYGAMBERİNE OBJEKTİF YAKLAŞABİLSEK VE O"NU ÖRNEK ALABİLSEK YETER ... !

xstudentxnrw 04.09.2005 17:35

PEYGAMBER EFENDİMİZ NİÇİN ÇOK HANIMLA
 
EVLENMİŞTİR ?


Hz. Resul Efendimiz isteseydi daha gençliğinde iken ; genç , zengin bir çok kızla evlenebilirdi. Bu imkanı vardı fakat evlenmemişlerdir:

Peygamber efendimiz kendi döneminde ‘Muhammedü’l-emin ‘ (güvenilir Muhammed ) olarak adlandırılmış ,sadece zenginlerin üye olabildiği ‘Hılfu’l-fudul’ derneğine zengin olmadığı halde kabul edilmiş ,çevresince kendine güvenilen ,genç,ahlaklı ve yakışıklı bir insandı.Kabeyi su bastığı zaman ‘ Haceru’l –esved ‘ taşını , kabile reisleri arasında tek reis olmayan peygamberimiz yerine koymuştur.Peygamber efendimiz peygamberliğini ilan ettiği zaman Mekkeli müşrikler peygamberimize şu teklifte bulunurlar : ‘Ey Muhammed eğer sen para istiyorsan sana para verelim, başımıza başkan olmak istiyorsan seni başkan yapalım, eğer istiyorsan seni kabilemizin güzel kızlarıyla evlendirelim.Yeter ki sen bu davadan yani islamı anlatmaktan vazgeç. ‘

Peygamberimiz onlara şu cevabı verir: ‘Bir elime ayı , bir elime güneşi koysanız ben bu davadan vazgeçmem.’

Görüldüğü gibi Peygamberimizin dünya malına düşkün olması veya benzeri bir iddia gerçek olsa idi , daha genç iken tüm bu imkânları elinin tersi ile bir kenara itmemesi gerekirdi!Ama O Yüce insan , insanları battığı ahlaksızlık ve kötülük batağından kurtarmak için mücadele ve iftiralara muhatap olma pahasına iyiliği tebliğ ve yayama yolunu tercih etmişlerdir...

Peygamberimiz 25 yaşına kadar evlenmemiş , ibadetle meşgul olmuştur.

Peygamber efendimiz 25 yaşında iken 40 yaşında ve dul olan Hz. Hatice ile evlenir.Hz. Resul Hatice annemizle zenginliği için evlenmemiştir.Çünkü Hz. Resul , Hz. Hatice’nin tüm malını Allah yolunda dağıtmıştır(Hz. Resul daha sonra kendisine gönderilen hediye ve altınları da fakirlere dağıtacaktır.) Hz. Hatice ile peygamberimiz 25 sene evli kalırlar.Hz. Hatice , peygamberimize :’Ey Muhammed ben yaşlandım , artık başka hanımla evlen ‘ deyince peygamberimiz şu cevabı verir: ‘ Böyle söyleme Hatice , üzülürüm.’Hz. Hatice 65 yayında vefat eder. Hz. Resul 2-3 sene daha kimse ile evlenmez , 53 yaşına gelir.

Not : O dönemde ‘sahabi’ ( Peygamber Efendimizin arkadaşları) savaşlarda şehit oluyor, eşleri dul, çocukları yetim kalıyordu. Peygamberimiz sahabiye bu dul hanımlar ile evlenmelerini, onları evsiz, çocuklarını bakımsız bırakmamalarını tavsiye ediyor, kendisi de bu dul hanımlar ile 53 yaşından sonra evleniyorlar.

xstudentxnrw 04.09.2005 17:36

eşleri hakkinda
 
Hz. Sevde: 53 yaşında, dul.

Hz. Aişe: Peygamberimizin dul olmayan tek eşidir. Peygamberimiz genç yaşta olan (17-18 yaşlarında : Hz. Aişe’nin ablası Esma hicrette 27 yaşındaydı. Hz. Aişe ablasından 10 yaş küçük olduğuna göre onun da hicrette tam 17 yaşında olması gerekir. Ayrıca Hz. Aişe peygamberimizden önce Cübeyr’le nişanlanmış, daha sonra dini nedenlerle ayrılmışlardı. Demek ki evlenecek çağda bir kızdı, nişanlanmış, nişan bozulmuş sonra peygamberimizle evlenmiştir-) Hz. Aişe ile evlenir. Müslüman hanımların sormaya utandığı sorulara cevap vermesi için peygamberimiz Hz. Aişe ile evlenmiş ve onu öğretmen olarak yetiştirmiştir. Hz. Aişe peygamberimizden 2000 hadis rivayet etmiş, Müslüman kadın ve erkeklere öğretmenlik yapmış, hatta Müslüman orduların komutanlığını dahi üstlenmiştir.

Hz. Hafsa: Dul,

Huzeyfe kızı Zeynep: 60 yaşında dul,

Ümmü Seleme: 65 yaşında 4 çocuklu dul,

Cahş kızı Zeynep: Dul,

Ümmü Habibe: 55 yaşında dul,

Cüveyriye, Safiye: Esir (esir ve cariyelerle evlenmek âdet değil iken peygamberimiz onlar ile evlenerek onların da aile kurma haklarının olduğunu , onlarında insan olduğunu çevresindekilere ispat eder .)

Meymune: 2 çocuklu dul,

Mısırlı Mariye: Cariye

Hz. Resul 50 küsür yaşına kadar tek eşle evli kalıyor ,her türlü dünyevi teklifleri reddediyor ve 50 yaşından sonra genç ve zengin bir çok kız yerine koruma ve tebliğ amacını güden , karşılıklı rızaya dayanan evliliklerini objektif olarak inceleyen herkes evliliklerin hiç birinde dünyevi bir amaç olmadığını görebilirler yeterki tarafsız olarak olayları inceleyebilelim.

xstudentxnrw 04.09.2005 17:38

Bazılarının aklına şu soru takılabilir
 
evlenmeden o kadınlara yardım yapılamaz mı idi ?

NE KADAR IYI BILINIRSE BILINSIN BIR ERKEK DUL BIR KADININ EVINE ARADA BiR BILE OLSA VE KADINLAR 50-55-65 YASLARINDA BILE OLSA UGRARSA DEDIKODU KAÇINILMAZ OLUR! ÖZELLIKLE BÜTÜN PROJEKTÖRLER ÜZERINE ÇEVRILI VE DEVAMLI HATASI ARANAN BİR UYARICI VE “REJİM DÜŞMANI “ ( ! ) OLURSAN... HZ. MUHAMMAD’E DÜŞMANLARI (HAŞA ) “ DELİ, CİNLENMİŞ , YALANCI... “ DEDİLER AMA HİÇ BİR DÜŞMANI ONA " ŞEHVET DÜŞKÜNÜ , ÇIKARCI, RÜŞVETÇİ , ..." DİYEMEMİŞTİR. ÖZELLİKLE BU KONULARDA DÜŞMANDAN DAHA İYİ ŞAHİT Mİ OLUR.. AYRICA EFENDİMİZİN OLAYA CİNSEL AÇIDAN YAKLAŞMADIĞININ BİR DİĞER DELİLİ BAZI " ANNELERIMIZIN" YASLARINDAN DOLAYI O TÜR IHTIYAÇ DÖNEMINI ÇOKTAN GEÇTİKLERİDİR HELE YAS 50 -65 ARASI İSE VE ÜLKE INSANLARIN ERKEN OLGUNLASIP YASLANDIGI SICAK BIR ÜLKEDE YAŞANILIYORSA ... YAZI BÜTÜNÜ İLE OKUNUNCA ZATEN HZ. MUHAMMED"IN DÜNYA ZEVKINE DÜSKÜN OLMADIGININ ÖRNEKLERI ILE DOLU OLDUĞU GÖRÜLECEKTİR.

xstudentxnrw 04.09.2005 17:39

NE MUTLU O’NA VE O’NUN
 
GİDEBİLENLERE !

Bazı ön yargılı çevreler Hz. Zeynep annemiz ile Hz. Resul’ün evliliklerine dillerine dolarlar. Güya Hz. Zeynep’ten hoşlanan Hz. Resul onun eşinden boşanmasını bekleyip onunla evlenir. Halbuki Hz. Zeynep Hz. Resul’ün akrabasıdır ve daha onu kız iken tanımaktadır. İstese onunla kız iken evlenebilirdi. Halbuki evlenmedi ve kendi eli ile Zeynep’i evlatlığı olan kölesi ile evlendirir. Ailenin devamı için huzursuzluk baş gösterip, boşanma talepleri gelince Hz. Resul hep bunlara engel olur. Fakat aile kendiliğinden dağılıp boşanma vuku bulunca her konuda, her türlü tapuyu yıkmakla görevlendirilen Hz. Resul, evlâtlıkta evlât gibidir. Evlenince hanımı kızın gibi olur türünden ön yargıları yıkmak için Allah’ın ayeti ile emretmesi üzerine Hz. Zeynep ile evlenir. Tapu dolayısıyla dedikodular çıkacağını bile bile, çünkü Hz. Resul insâni olmayan tüm tapu-taassuplara savaş açmıştı: Kadın savaşmıyor, miras alamaz, kız çocuğu uğursuzdur, namusumuza leke getirebilir, diri diri gömülmelidir. Soy erkek çocuktan devam eder, kız çocuk soyun kesilmesine neden olur...gibi bir çok günah – zararlı ön yargıları, yaşayarak, hayatıyla peygamber efendimiz yıkmış, yok etmiştir.

04.09.2005 17:40

Putperestlerin desinler demesinler
 
KURALLARI:

İnsanlara tapınma dininin temel kuralları, "desinler" ve "demesinler" mantıkları üzerine kuruludur. Bu kuralların kökeninde de, insanların rızasını gözetme, karşı tarafın kendisinden istediği gibi bir hayat ve kişilik yaşamaya zorunlu hissetme yanılgısı vardır. Diğer bir deyişle bu mantığı hayatına geçiren bir insan artık kendi hür vicdanını ve aklını kullanamaz. Çünkü insanların övgüsü, ilgisi, sevgisi, yakınlık ve dostluğu için sürekli olarak kalıp değiştirmek zorunda kalır. "İnsanlar benim için şöyle desin", "kimse benim hakkımda şöyle düşünmesin" gibi düşünceler aklını kullanmasını engeller ve çevresindeki her insanı tek tek razı etmeye çalışmak gibi başarılması imkansız bir çaba içine girmesine neden olur. Kendi vicdanına başvurduğunda çok doğru olduğunu gördüğü, hatta doğruluğundan en ufak bir şüphe duymadığı konularda dahi, doğru olan yerine toplumun talebine göre yaşamak zorunda kalır. Oysa Kuran"da Allah"ın hoşnutluğu üzerine kurulmayan bir yaşamın, sahibini mutlaka cehenneme sürükleyeceği şöyle bildirilmektedir:


Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez." (Tevbe Suresi, 109)

Ayette bildirilen apaçık gerçeğe rağmen bugün toplum içinde Allah"ın rızasını kazanmanın önemi neredeyse tümüyle unutulmuştur. İnsanlar kendilerini Allah yerine insanlara karşı sorumlu ve bağımlı hale getirmişlerdir. Bunun kökeninde yatan sebeplerden biri ise, insanların sonu gelmeyen övünme ve gösterişarzusudur.


İnsanların Övünme Ve GösterişYapma Tutkusu

İnsanın nefsi övgü almak ve diğer insanlara gösterişyapmak ister. Allah"ın yarattığı bir kul olduğunun ve O"nun verdikleri ile hayatta kaldığının bilincinde olmayan insanlar, başkalarından gelecek övgü dolu yorumları, elindekilerle karşılarındakilere gösterişyapıp nefsani bir üstünlük elde etmeyi fazlasıyla önemserler. Bunlara kendi güçleriyle sahip olduklarını ve diledikleri kadar ellerinde tutabileceklerine inanırlar. Kuran"da bu hatalı ruh hali ile ilgili bağ sahibi bir kimse örnek olarak verilmektedir:

(İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: "Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm. Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): "Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum" dedi. Kıyamet-saati"nin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım." (Kehf Suresi, 34-36)

Ayetlerden anlaşılacağı gibi bu kişi elindeki bağın gerçek sahibinin kendisi olduğunu düşünerek kendince gösterişyapmaktadır. Bu toprakların sonsuza kadar kendi elinde kalacağını zannetmektedir. Oysa bu durumun hükmünü verecek olan Allah"tır. Allah o bağın ve o kişinin kaderinde ne belirlemişse o olacaktır. Allah"tan başka hiçbir varlığın, olacak olanları değiştirmesi mümkün değildir. Fakat imansız bağ sahibi kişi bu gerçekten gafil olduğundan, cahiliye telkinleriyle düşünmekte ve elindekilerle övünmektedir. Kader gerçeğini hiç düşünmeden gerek bağıyla gerekse kendi geleceği ile ilgili ileriye dönük tahminlerde bulunmaktadır. Bunları yaparken de amacı muhtemelen insanları zenginliğiyle cezbetmek ve onların övgülerini toplamak olabilir. Tüm bunları, Allah"ın rızasını kazanmaktan daha üstün tutması dolayısıyla, Allah bu kişinin bağını büyük bir afetle yerle bir etmiş, kendisine övüneceği, gösterişyapacağı bir mülk bırakmamıştır. Bağ sahibi başına gelen olaylar sonucunda içinde bulunduğu gaflet uykusundan uyanmışve suçunun Allah"tan başka ilahlar edinmek olduğunu anlamıştır. Kuran"da bu durum şöyle anlatılmaktadır.

(Derken) Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık o, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) oğuşturuyordu. O (bağın) çardakları yıkılmışdurumdaydı, kendisi de şöyle diyordu: "Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım." (Kehf Suresi, 42)

Kuran"da bildirilen bu örnekten de anlaşıldığı gibi övgü ve gösterişe dayalı bir hayat, iman etmemişbir insan için nefsani bir tutkudur. Bu insanlar dünyanın varoluşamacının, insanların birbirleri arasında övünmeleri, gösterişyapmaları, malca zenginleşmeleri gibi değerler olduğunu zannettiklerinden bunları elde ettiklerinde karda olduklarını zannederler. Allah başka ayetlerinde bu çarpık mantığı taşıyan insanları şöyle haber vermektedir:

(Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi "tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi." "Öyle ki (bu,) mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü." (Tekasür Suresi, 1-2)

Oysa gerçekler çoğunluk olmayı bir meziyet olarak gören bu insanların zannettikleri gibi değildir. Allah dünyayı insanların birbirlerine karşı nefsani konularda üstünlük kazanmaları için değil, Kendisine kullukta hangisinin iyi işler yapacağını denemek için yaratmıştır. Mülk Suresi"nde şöyle buyrulur:

O, amel (davranışve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı... (Mülk Suresi, 2)

Bu nedenle asıl zevk alınacak, mutlu olunup neşelenilecek olaylar, Allah"ın beğenisini kazanmak amacıyla yapılan işlerdir. Çünkü insan esas olarak imanın getirdiği neşeyle tatmin olabilir. Diğeri çok kısa süren ve ahirette insanı zarara sokacak bir tatmin hissidir.

Fakat bazı insanlar, hak dini yaşamak yerine, Allah"tan başka varlıkları ilahlaştıran insanlara tapınma dini içinde yaşamayı tercih ederler. Bu nedenle yaptıkları tüm işler bu temeller üzerine oturtulur. İnsanlar artık hayatın her anında başka kişilere gösterişyapmak, kendilerine verilenlerle onlara karşı nispet yapmak gibi davranışlarda bulunurlar. Oysa gösterişyapmak maddi ve manevi olarak insanı büyük bir külfet altına sokar. Bedenini ve zihnini yorar. Bunun yanında insanı fıtratından saptırarak, sert, katı, hırslı, kinli, samimiyetsiz ve sahtekar bir ruh haline yöneltir. Hatta bu durum öyle bir hale gelir ki, insan en samimi duygularla yerine getirmesi gereken ibadetlerini bile, başkaları onun hakkında itikatli, inançlı, Müslüman desinler diye yapmaya başlayabilir. Kuran"da Allah, bu batıl dini yaşayan insanların namazlarını başka insanlara gösterişolsun diye kıldıklarını şöyle haber vermiştir:

İşte (şu) namaz kılanların vay haline, ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar, onlar gösterişyapmaktadırlar, (Maun Suresi, 4-6)

Bu insanlar aynı namaz gibi, Kuran"da yer alan ve "ihtiyaç içinde olanlara kendi ihtiyaçlarından arta kalanı verme" mantığı üzerine kurulu olan infak ibadetini de gösteriş, övünme gibi Allah"ın rızası dışındaki amaçlar için kullanırlar. Kuran"da malını gösterişiçin infak edenlerin durumu şöyle tasvir edilir:

Ey iman edenler, Allah"a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösterişolsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet vermez." (Bakara Suresi, 264)

Ayetlerde belirtildiği gibi, insanın Allah inancına diğer insanların rızasını katması, o kişinin ihlasını zedeler. Kişiyi Allah"a karşı samimiyetsiz bir insan yapar. İnsanların kendisi için ne diyeceğine önem vererek, inancını gösteriş, övünme gibi nefsani duygularla kirletmesi onun kalbini katılaştırır. Dünyadaki çıkarları, menfaatleri için yaşayan bir insan haline gelmesine neden olur. Kişiyi Allah korkusunu yitirmiş, O"nun vereceği azaptan gafil bir insana dönüştürür. Bunun ardından da Allah rızası için göstermesi gereken birçok güzel ahlak özelliğini, bir ticaret konusu gibi, kendisine dünyevi çıkarlar sağlaması ve birtakım fırsatları önünü çıkarması için kullanmaya başlar. İnsanlara tapınma dininde her insan bu kurallara ayarlı bir hayat sürer. İlerleyen satırlarda bu bozuk mantıklar günlük hayattan örnekleriyle anlatılacaktır.


"DESİNLER" KURALI

Cahiliye toplumunda insanlar kendilerini sürekli olarak, "insanların diyecekleri, dedikleri, demeleri gerekenler" mantıklarına bağımlı olarak yaşamak zorunda hissederler. Bunun sonucunda Allah"ı düşünmekten, güzel ahlaka yönelik eylemlerde bulunmaktan uzaklaşırlar. Düşünceleri, din ahlakından ve dinin getireceği huzurdan uzaktır. Büyük bir karmaşa ve çekişmenin bulunduğu doğruların yanlışların birbirine karıştığı bir kaos ortamının içine düşerler.

Bu çarpık mantığa göre hakimiyet ve kural koyma yetkisi sadece insanların elindedir. Allah"ın emir ve yasakları insanların hayatından tek tek çıkarılmıştır. Bu nedenle hak dinin kurallarını hayatına sokan, Allah"ın rızasından başka hiçbir gücün kanaatine önem vermeyen bir kişi, hemen dikkat çeker ve cahiliye insanlarının olumsuz tavırları ile karşılık görür. Ancak elbette ihlas sahibi bir insan bu olumsuz tavırlara hiç önem vermez, çünkü tek amacı dünyada Allah"ın hoşnutluğunu kazanmaktır.

Ancak insanlara tapınma dininin "insanlar ne der, ne konuşur, ne düşünür" gibi kıstasları, iman olarak zayıf olan bazı insanları da etkisi altına alabilir. Bu ise, Kuran ahlakını tam yaşayamamalarına, anlayışve tavır olarak gerçek Müslümanlardan çok, bu batıl dinin mensuplarına benzemelerine neden olur. Bu kişiler "hayatın gerçekleri" aldatmacasının yoğun etkisi altında, yaşamları boyunca dinin tam içine girmeden sapkın bir anlayışiçinde yaşarlar. Kuran"da imana karşı kalplerinde hastalık bulunan bu insanların durumu şöyle açıklanmaktadır:

Arada bocalayıp dururlar. Ne onlarla, ne bunlarla. Allah kimi saptırırsa, artık sen ona yol bulamazsın." (Nisa Suresi, 143)

Bulaşıcı bir hastalık gibi insanları etkisi altına alan bu batıl din, zayıf bir irade ve kişiliğe sahip bu insanları, Allah"ı anmaktan, O"nun rızasını gözetmekten uzaklaşmışinsan kitleleri haline getirir. Ancak içinde bulundukları bu hatalı anlayış, çoğunluğun etkisiyle kendilerine o kadar makul görünür ki, bunun içinden çıkmak için bir çaba harcama ihtiyacı dahi hissetmezler.

Bu nedenle gerek kendi mensuplarını gerekse de imanı zayıf olan bazı kişileri etkisi altına alan bu batıl dinin temel mantıklarını örneklerle anlatmakta yarar vardır. Böylece insanlar içinde bulundukları çarpık ruh halini teşhis edebilecek ve samimi olanlar bu batıl dinden Allah"ın izniyle kurtulabileceklerdir. İlerleyen sayfalarda, insanlara tapınma dini içindeki "desinler" mantığının ortaya çıkardığı kalıplardan bazılarını örneklendireceğiz.


"İyi Huylu" Desinler

Kuran"da güzel ahlaklı olmanın önemi birçok ayette vurgulanır. Peygamberlerin güzel ve yumuşak huylu olduklarından, kötülüğe iyilikle karşılık veren, sabırlı, dirayetli, Allah korkuları yüksek insanlar olduklarından bahsedilir. Örneğin Hz. İbrahim, samimi olarak Allah"a yönelmiş, güzel ahlakıyla öne çıkmışbir peygamber olarak şöyle tanıtılır:

Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allah"a) yönelen biriydi. (Hud Suresi, 75)

Tüm peygamberlerin ve salih müminlerin ahlaklarının temelini, Allah"a olan derin teslimiyetleri oluşturmaktadır. Müminler, sadece Allah"a kulluk eden, O"nun rızası dışında başka hiçbir varlığın rızasına değer vermeyen insanlardır. Asıl önemli olan tüm kainatın yaratıcısı olan Allah"ın beğendiği ahlak güzelliğine sahip olmaktır. Bu nedenle güzel huylu olmalarının temelinde de Allah"ın beğenisini kazanma amacı yatar.

Oysa cahiliye insanı için sistem bunun tam tersi yönde işler. İnsanlara tapınma dini içinde yaşayan bir kişi, kurallarını ezbere bildiği bu dinin gereklerini yerine getirerek, kendi deyimleri ile "insanların nabzına göre şerbet vererek" yaşamanın doğru olduğunu düşünür. İyi huylu bir karakter gösterse bile, bunun temelinde, etkilemek istediği insanların hoşnutluğu, elde etmek istediği maddi değerler gibi yine kendi özel çıkarları vardır.

Bu amaçlarına ulaşmak ve istediği çıkarları elde etmek için de elinden gelen en yüksek gayreti gösterir. Neredeyse hiç hatasız denecek şekilde güzel huylu olur. Örneğin bulunduğu ortam gerektiriyorsa, fakirlere yardım eder, merhamet gösterileri yapar, dürüstlüğün insanoğlu için ne kadar önemli bir fazilet olduğunu etrafına anlatır. Mütevazi bir kişilik sergiler. Kötülüğün insanlığa nasıl büyük zararlar getirdiğini vurgulayan konuşmalar yapar. Son derece neşeli, sevgi dolu ve sabırlı görünür. İnsanlar da bu görüntü karşısında ona güvenirler, sevip kendisini dost edinirler. Ne kadar iyi huylu bir insan olduğunu etraflarındaki diğer insanlara anlatırlar. Ne tür yardımlar yaptığından, fakir bir çocuk gördüğünde ne kadar merhametli davrandığından yoldaki yaşlıya nasıl saygı gösterdiğine kadar yaptıklarını tek tek örneklendirirler. Yolda bulduğu cüzdanı karakola teslim ettiğini, ayağı ağrımasına rağmen otobüsteki yerini hamile bir kadına verdiğini, geç saate kadar işte kalıp çalışmışolmasına rağmen ertesi gün tam saatinde işine geldiğini ve yorgunluğunu hiç belli etmediğini dilden dile aktarırlar. O kişi de sırf insanlar kendisi için "güzel huylu, çalışkan, merhametli, dürüst" desinler diye bunları büyük bir özveri ile yapar.

Başka bir kişi bayram günlerinde Darülaceze"ye giderek oradaki insanlara küçük hediyeler verir. Kimsesiz çocuklar için yaptırılan bir yuvaya çeşitli eşyalar hediye eder. Sonra bu yaptıklarına başka insanların şahit olması için yakın çevresinde uygun bir şekilde bu yaptıklarını anlatır. Adeta kendi reklamını yapar. Ya da bir hastanenin belli bir bölümünün yenilenmesi için büyük bir bağışyapar.

Elbette buraya kadar verdiğimiz örnekler gerçekten güzel fiillerdir. Ama unutulmamalıdır ki tüm bunlar ancak Allah"ın hoşnutluğu için yapıldığı takdirde bir anlam ifade edebilir. Eğer insanlardan övgü almak, takdir toplamak amacıyla yapılır, "iyi, cömert, vicdanlı" desinler gibi bir niyet taşınırsa, bu durumda kısa bir dünyevi çıkar dışında kişiye sağlayacağı kazanç da olmaz. Çünkü şartlar zorlaşıp, kişi bu huylarından dolayı zarar görmeye ya da karşılık görmediğini anlamaya başladığında bu iyiliklerini hemen terk edebilir. Ama Allah rızası için yapılanlar kalıcı ve süreklidir, hiçbir şarta ve ortama bağlı olmadan sürdürülür.

Üstelik insanın hatasından dönüp niyetini düzeltmesi son derece kolaydır. İnsanlara tapınma dinine uymanın, kendisine zarardan başka bir şey getirmeyeceğini anlayan insanın tek yapması gereken tevbe edip, Allah"ın hoşnutluğuna niyet etmesidir. Bu, bir anlık bir karardır ve o andan sonra kişi niyetini bozmadıkça yaptığı güzellikler de boşa gitmez ve kendisi için bir ecir olarak Allah katında yazılır. Önemli olan insanın Allah"tan korkması ve O"nun isteklerini yerine getirmeye niyet etmesidir.

İnsanın Allah"ın kudretini tanıma ve O"ndan gereği gibi korkma konusunda kararlı olması da çok önemlidir. Çünkü Allah korkusu olmayan bir insanın ne yapacağı, ne gibi kararlar vereceği belli değildir. Bu kişi, iyilik yaparken çıkarları gerektirirse bir anda kötü huylu bir insana dönüşebilir. Bu davranışından dolayı Allah"tan kötü bir karşılık alabileceğini aklına getirmez. Bir hafta bambaşka bir karakter sergilerken ikinci hafta o karakterinden eser kalmayabilir. İnsanlara tapınma dininin kuralları gereği kötülüğe kötülükle, adaletsizliğe adaletsizlikle karşılık vermeye başlayabilir. İnandığı dinin acımasız kanunlarını kendisi de uygulamaya başlar. Çünkü daha önce de söylediğimiz gibi bu dinde ilah kabul edilen ve rızası gözetilen, sadece insanlar olduğundan vicdan mekanizması da insanlara ayarlı şekilde işler. Bu nedenle de Allah"ın insanlardan nasıl bir ahlak istediğinin hiçbir önemi olmaz. Oysa Müslümanlar karşılarında kötülük yapan, adaletsizlikle hükmeden insanlara, acımasız, zalim, vicdansız kişilere de güzel ahlakla karşılık verirler. Hiçbir şartta Allah"ın razı olacağı güzel davranışları terk etmezler.

Dolayısıyla iman edenlerin güzel ahlaklarında hiçbir zaman aksi yönde bir farklılaşma ya da gerileme olmaz, daima itidalli ve insaniyetlidirler. Çünkü onların hayat amacı, Allah"ın sevdiği kullardan olma temeli üzerine kuruludur. Allah Kuran"da bu ahlakı insanlara şöyle açıklamaktadır:

Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. (Rad Suresi, 22)


"Zengin, Cömert, Para Harcamayı Sever" Desinler

İnsanlara tapınma dini içinde insanların zenginliklerine çok fazla önem verilir. Bu batıl dine göre zenginlik güç demektir. Bu gücü elinde bulunduran da toplumda son derece kayda değer bir takım imtiyazlara sahip olmalıdır. Nitekim en zengin kişi en çok rağbet gören, en çok dostu olan, en özenilecek kişi olarak tanımlanır. Böyle bir kimse zenginliğin, sözde tüm kapıları kendisine sonuna kadar açacağını zanneder. Bu nedenle toplum içindeki kimi insanlar bu yönlerini ön plana çıkarmak için yoğun gayret sarf ederler. İnsanların kendileri hakkında, ne kadar zengin ve para harcamayı seviyor diye düşünmeleri için birçok girişimde bulunurlar. Zenginliklerini ortaya koyacak harcamalardan asla kaçınmazlar. İnsanların bu konudaki kanaatlerini iyice sağlamlaştırmak için zenginliklerini vurgulayacak giyim, araba, ev gibi her türlü harcamada cömert ve hatta kimi zaman müsrif davranırlar. Evlerinin dekorasyonunu, zenginlerin özellikle de sosyetenin değer vereceği ölçülerde yapmaya özen gösterirler.

Sosyete o yıl dekorasyonda yeşili tercih ediyorsa hiç beğenmeseler bile onlar da yeşili kullanır, kırmızı modaysa kırmızıyı tercih ederler. Hiçbir yönleriyle onlardan eksik kalmak istemezler. Bunu adeta bir gurur meselesi haline getirirler. "Desinler, düşünsünler" mantığının etkisi altında, tüm hayatlarını, zenginliklerini vurgulayacak eylemler yaparak geçirirler. Yaz tatillerini o senenin en moda tatil kampında, kıştatilini en moda kayak merkezinde geçirirler. Çocuklarını yurt dışında okutur, kıyafetlerini belirli ülkelerden getirtirler. İçinde bulundukları çevreler "onların da var" desinler diye en pahalı yatı alır, kendileri binmeseler de bir limanda demirleyip insanlara sergilerler. En çok nisbet yapmayı istedikleri insanları bu yatlarla gezdirirler. En pahalı içecekleri, en pahalı yiyecekleri ikram ederek hiçbir konuda onlardan geride kalmadıklarını iyice vurgularlar.

Elbette insanın imkanı varsa ve zevk alıyorsa yukarıda saydığımız fiilleri yapmasının bir sakıncası yoktur; aksine eğer bunları gerçekten istediği için yapıyorsa bunlar birer nimet ve güzelliktir. Ama burada söz konusu olan bazı insanların taşıdıkları çarpık mantıktır. Bu gibi insanların elde etmeyi istedikleri tek bir amaç vardır: O da kendileri için "zengin, cömert, para harcamayı sever" denmesi. Bunu duymak, o kişilerde nefsani tatmin sağlar, morallerini yükseltir, motivasyonlarını artırır. Tersinde ise allak bullak olurlar; tüm moralleri bozulur, karamsarlığa kapılır, hiçbir şeyden zevk alamazlar. Oysa aynı kişilerden, bu gayreti din ahlakının insanlara anlatılması, Allah"a iman edenlerin sayısının artması için göstermeleri istense büyük bir olasılıkla bu teklifi hemen geri çevirirler. Çünkü Allah"ın rızasını kazanmak, insanların rızasını kazanmak kadar kendilerine cazip gelmez. Bunda dünyevi çıkar sağlayacakları, içinde yaşadıkları toplumu etkileyecekleri, onların övgüsünü kazanacakları bir yön bulamazlar.
Oysa insan ahiret günü tüm sahip olduklarını arkasında bırakacak ve Rabbimizin huzuruna tek başına çıkacaktır. Rızalarına son derece önem verdiği, adeta ilah olarak gördüğü, gözlerine girmek için elinden gelen tüm gayreti sarf ettiği insanları ise arkasında bırakacaktır. Bu insanların hiçbiri, ona ufak da olsa bir yardımda bulunamayacak, kendisini Allah"a karşı koruyamayacaklardır. Allah bu batıl dinin mensubu olan insanlara ahirette karşılaşacakları durumu şöyle haber vermektedir:

Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) "teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)" Bize geldiniz ve size lutfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır. (Enam Suresi, 94)



"Onun Arkadaşı" Desinler

Bu batıl din içinde yaşayan insanlar yaşadıkları sosyal çevre içinde güzel, yakışıklı, zengin ya da ünlü olduğu için bir kişiyi arkadaşedinirler. Onlar için bu kişinin ahlakının hiçbir önemi yoktur. Örneğin çok güzel bir kızın arkadaşı olarak bilinmek için o kızın tüm kaprislerine boyun eğer. Etrafında sükse yapmak, kendisi için, o kızın en yakın arkadaşı dedirtmek için çaba sarf eder. Onunla birlikte görülmek için çaba harcar.

Aynı durum, zengin biriyle arkadaşlık yapan bu zihniyetteki kişi için de geçerlidir. Onunla konuşuyor ya da aynı masada oturuyor olmak, birlikte gülmek, o kişinin kendisine adıyla hitap edecek kadar yakın olması, kendisine espri yapması, telefon açması, evine gelmesi ya da o kişinin arabasına binerken insanlar tarafından görülmesi gururunu okşar. İnsanların onun hakkında "o zengin kişinin arkadaşı, ne kadar güzel, ne kadar şanslı" dediklerini düşündükçe bunun dünyadaki en önemli başarılardan biri olduğunu zanneder. Kendini o kişiyle arkadaşolduğu için çok önemli bir insan gibi hisseder. Bu nedenle de onun tüm kaprislerine, kimi zaman zalimliğine ve bencilliğine sırf insanlar "onun arkadaşı" diye bilsinler diye katlanmayı göze alır.

Oysa insanın, dostluklarını Allah rızası temeli üzerine kurması gerekir. Çünkü insan aradığı güç ve onuru ancak Allah"a kulluk ederek kazanabilir. Kuran"da insanların aradığı tüm güç ve onurun Kendisine ait olduğunu Allah şöyle bildirmektedir:

Onlar, mü"minleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. "Kuvvet ve onuru (izzeti)" onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, "bütün kuvvet ve onur," Allah"ındır. (Nisa Suresi, 139)

Yukarıda bahsettiğimiz amaçlar gözetilerek kurulan dünyevi dostluklardan ise kişi ancak, zarara uğramışve küçük düşmüşolarak çıkabilir. İnsanların dikkatini çekmek, arkasından gıpta ile konuşmalarını sağlamak için kurduğu bu dostluklar hiçbir beklentisine gerçek anlamda cevap veremez. Karşısındaki insan Kuran ahlakını yaşamadığı sürece ondan gerçek bir dostluk, yakınlık, vefa, sadakat göremez. Dünyada birtakım çıkarlar elde etmişgörünse de, Kuran ahlakından uzak bir arkadaş, insanın ahirette büyük bir kayba uğramasına neden olur. Allah bu gerçeği Kuran"da şöyle bildirir:

Gerçekten bunlar, onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar. Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)." (Zuhruf Suresi, 37-38)


"Her Zaman En Doğrusunu O Bilir" Desinler

İnsan aciz bir varlıktır ve Allah"ın kendisi için belirlediği kaderin dışına çıkması imkansızdır. Çünkü kainattaki herşey Allah"ın belirlediği kader doğrultusunda varlığını sürdürmektedir. Allah Kuran"da Kamer Suresi"nde "Hiç şüphesiz, Biz herşeyi kader ile yarattık" (Kamer Suresi, 49) ayetiyle bu gerçeği bildirmektedir.

İnsan, Allah nasıl belirlemişse o şekilde yaşayabilir. Örneğin nerede ne hata yapacağı veya nerede başarılı olup nerede başarısız olacağı önceden bellidir ve zamanı geldiğinde bunları an an yaşar. Her ne önlem alırsa alsın bu kaderin dışına çıkamaz. Eğer 500 kere aynı hatayı yapacağını Allah kaderinde belirlemişse, her ne yaparsa yapsın bu sayının ne bir altına ne de bir üstüne çıkmayı başarır. Tam 500 kere aynı hatayı tekrarlar. Böyle bir durum söz konusu iken, insanın hala hayatı boyunca herşeyin en doğrusunu yaptığını, en doğrusunu bildiğini iddia etmesi akılcı bir düşünce olmaz.

Ancak Allah inancı olmayan ve tüm kainatın tesadüfler sonucu var olduğunu düşünen bir insan bu apaçık gerçeği kabullenemez. Bunun bir sonucu olarak da insanları etkilemenin kendi elinde olduğunu düşünür. Bu çarpık inanç onu insanlara kendini ispatlamak için büyük bir çaba harcamaya iter. Öyle zekice davranmalıdır ki, herkes herşeyin en doğrusunu onun bildiğini düşünmelidir.

Örneğin bir kişi ekonomi konusunda iddialıysa, "o ekonomi ile ilgili herşeyi bilir" denebilmesi için, bu konuda kendisine sorulan her soruya doğru cevap vermesi gerekmektedir. Bunun için de gece gündüz demeden çalışması, okuması, gündemi takip etmesi zaruridir. Ya da tarih konusunda iddialı bir kişi ise, dünya siyasi tarihinde yeri olan önemli bir olayın tam tarihini, kimler arasında yaşandığını detaylarıyla bilmek zorundadır. Bunun için de yine senelerce çalışması gerekmektedir. Sadece bunlar da değil, eğer spor konusunda iddialı bir insansa her gün saatlerce antreman yapması, her yarışmayı kazanması, bunun için gerekirse sosyal hayatını, arkadaşlarını, ailesini ikinci plana atması gerekmektedir.

Ancak unutulmamalıdır ki tüm bunlar dünyaya yönelik çabalardır. Elbette bu çabayı göstermek, dünyada başarılı olmak da güzeldir. Ama bu başarıyı elde etmek için Allah"ın rızası unutuluyorsa, bunun o insana getireceği sonuç zarardır. İnsan bu dünyada belirli bir başarıya ulaşsa bile, ahirette Allah"ın razı olacağı şekilde yaşamadığı için -Allah"ın dilemesi dışında- ahirette sonsuza kadar kaybedecektir.

Üstelik insan Allah"ın huzurunda çok aciz bir konumdadır. Hayatı boyunca herhangi bir alanda çok başarılı olan bir insan, günün birinde ummadığı bir olayla karşılaşarak bu başarısını kaybedebilir. Örneğin dünya siyaseti konusunda çok bilgili, her an kendisine danışılan bir insan, günün birinde geçirdiği bir rahatsızlık sonucu hiçbir şey hatırlamayan, aciz bir insan konumuna gelebilir. Ayrıca insan unutmamalıdır ki, Allah"ın sonsuz bilgisi karşısında kendi bilgisi bir hiçtir. Çünkü insanın sahip olduğu tüm bilgiyi kendisine öğreten de Allah"tır. Unutulmamalıdır ki " …her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır." (Yusuf Suresi, 76) En üstün ve mutlak bilgi sahibi olan ise, yüce Rabbimizdir. Bu yüzden herşeyin en iyisini bilme, istediği alanda çok başarılı olma iddiasında olan bir insan bu konuda gösterdiği çabanın yanında Allah"ın razı olacağı, güzel ahlaklı bir kul olabilmek için çalışmalıdır. Gerçek kurtuluşancak bu şekilde mümkün olabilir.


"Her Ortama Uyar" Desinler

Kitabın başından beri üzerinde durduğumuz gibi, cahiliye toplumunda bir insan, kendini, içinde yaşadığı sosyal çevrenin kurallarına ve yaşam tarzına uymak zorunda hisseder. O çevre kendisinden ne yapmasını istiyorsa, karşılarında nasıl bir insan modeli görmek istiyorsa bunu yapmak için çaba harcar. Çoğu zaman Kuran ahlakına ters düşen veya kendisine zarar verecek şeyleri yapmaktan çekinmez. İnsanlara tapınma dininin adeta bir ibadeti hükmünde olan "her ortama uyar" desinler mantığına ters düşmek istemez.

Örneğin efendi karakterli bir genç, grup arkadaşları dejenere ve saygısız ise, kendisi böyle olmadığı halde onların hayatına uyum sağlamaya çalışır. Grubundan dışlanmamak, onların tabiri ile "geri kafalı", "anne kuzusu" gibi ithamlarla yüzyüze gelmemek için karakterinden tavizler vermeye başlar. Ya da arkadaşları sigara içiyor diye, sağlığına zarar vereceğini bile bile o da sigara içmeye başlar. Hatta kimi zaman bir kişi Allah"a iman ettiği halde, içinde yaşadığı çevre dindar olmadığı için onlara kendini çok farklı tanıtır. Bu çevreden dışlanmamak için ibadetlerini yapmamaya başlar. Oysa bunların tümü insanların rızasını kazanmak, onları hoştutmak için yapılmaktadır. Bunu yapan kişilerin dünyada ve ahirette uğrayacakları zararı mutlaka düşünmeleri, Allah"a hesap verecekleri günden korkup sakınmaları gerekmektedir.

Sosyal çevreye uyum sağlama bahanesi ile, doğruları terk etmek, ahlaksızlıklara göz yummak toplumsal açıdan da büyük bir tehlikedir. Özellikle gençler arasındaki ahlaki dejenerasyonun temelinde bu bozuk mantık yatmaktadır. Bu çevrelerde uyuşturucu kullanan, alkol tedavisi gören ya da fuhuşyaparak hayatını kazanan insanlara bu durumlarının nedeni sorulduğunda öne sürdükleri en önemli mazeretlerden biri, çevrelerine ayak uydurmak için böyle bir yola yönelmek zorunda kaldıklarıdır.

Oysa Allah katında, insanların başka insanlara karşı böyle bir sorumlulukları yoktur. Allah insanları sadece Kendi rızasını gözetmeleri ve Kuran ahlakının hükümlerine uymaları konusunda sorumlu tutmaktadır. Bunun dışındaki amaçlarla yapılan her türlü hareket insanları sadece kötü yola sevk eder, yaratılışına aykırı eylemler içine girmesine neden olur. Tüm hayatı büyük bir vicdan azabı içinde, sıkıntı çekerek tükenir. Kuran"da Allah kötü arkadaşlar edinenlerin bu durumunu şöyle açıklamaktadır:

Allah"tan başka, kendisine ne zararı dokunan, ne yararı olan şeylere yakarır. İşte bu, en uzak bir sapıklıktır. (Ya da) Zararı, yararından daha yakın olana tapar; ne kötü yardımcı ve ne kötü yoldaştır. (Hac Suresi, 12-13)

Buraya kadar insanlara tapınma dininin "desinler" kuralının bazı temel başlıklarını ele aldık. Ancak söz konusu batıl dinin içeriği elbette bunlarla sınırlı değildir. Bu dinin içinde yaşayan insanın neredeyse attığı her adım insanların kendisi için iyi şeyler düşünmeleri, kendisinden razı olmaları temeli üzerine kuruludur. Kişilerin kafası tamamen bu mantıkla kuşatılmışolduğundan, yaşamının her anı bu çaba ile sürer.

Ancak aynı toplumda yaşasalar da samimi iman sahipleri bu cahiliye dininin mensuplarından farklıdırlar. Onlar aynı işleri yapıyor görünseler de, niyet olarak insanlara değil Allah"a yönelmişlerdir. Onlar, insanların hiçbir gücü olmadığını, tüm gücün Allah"ın olduğunu kavramışlardır. Onlar da insanları memnun edecek davranışlarda bulunabilirler; ancak bunu yaparken de Allah"ın rızasını kazanmayı amaçlamışlardır. Allah"ın emrettiği gibi insanlara karşı güzel ahlak gösterirler; bu da hem Allah"ın rızasını kazandırır hem de insanların hoşnut olmasını sağlar.

xstudentxnrw 04.09.2005 17:41

Hz. Muhammed’e atılan bir diğer if
 
da HZ. Safiye ile evlenmeleri olayıdır : Güya Hz. Resul esir olan Safiye annemize “ benimle evlenirsen seni serbest bırakırım , “ diye bir teklifte bulunmuştur. Halbuki olay şöyle gelişmiştir:

...Savaşta esir olan yahudilerden olan Hz. Safiye ‘ye Hz. Resul “ sana bir teklifim var , istersen serbestsin mallarını al ve git , istersen sana evlenme tekif ediyorum ,müslüman ol , yanımda kal “ teklifini özgür ve hür iradesiyle değerlendiren Hz. Safiye annemiz , kendi isteği ile teklifi kabul eder ve Hz. Muhammed’in yanında kalır. Bunun üzerine Müslümanlar “ biz annemizin akrabalarını esir etmeyiz , “ diyerek esir edilen tüm yahudileri serbest bırakırlar... yahudilerde bu gelişmeler üzerine islama girerler...

xstudentxnrw 04.09.2005 17:42

o.T.
 
1. Peygamber Efendimiz bir günde iki öğün sıcak yemek yememiştir. Bazen aylarca evinde sıcak yemek bulunmazdı. Sirke ile kuru ekmek yer ve “Ne güzel nimet” buyururdu. Hasır üzerinde yatar, uyandığı zaman vücudunda hasırın izleri belli olurdu. Müslümanlar uyurken gece yarısı kalkıp namaz kılmak kendisine farzdı. Kendisine iftar etmeden birkaç gün üst üste oruç tutmasına izin verilmiştir.


2. Hz. Resul insanlara karşı merhametli idi. Kendisini her türlü kötülükten koruyan amcası Hamza’yı öldürüp ciğerlerini yiyen Hint’i ve katili Vahşi"yi affetmiş, kendine hakaret edip, Müslümanları öldürüp aç ve susuz yurtlarından kovan Mekke Müşriklerini,Hayber"li yahudilerin hidayet bulmaları için onlara dua etmiştir.Kendisini zehirlemeye çalışan Yahudi kadını afetmiş , bir topluluk içinde kendisine karşı ağzı bozuk ve saygıdan uzak bir şekilde konuşan kadına karşı takındığı yumuşak ve seviyeli tutumu ile kadının hal ve hareketlerinin değişmesine sahip olmuş , çevresine gerektiğinde nükteler yapan , Nisa suresini dinlerken gözyaşlarını tutamayan ," insanlara hizmet eden insanların efendisidir" buyurup ,halka gerektiğinde eliyle su dağıtan , kibirleden uzakişleri paylaşmayı seven ,evinde iken herkes gibi " ayakkabılarını tamir edip,elbiselerini dikip temizleyen kendi işini kendi gören ,koyunları sağan b.r insan olan Hz. resul çocukları da çok severdi : Onları bir sıraya dizer karşılarına geçer “ bana ilk gelene hediye vereceğim” derdi, çocuklar sevinç içinde O’na koşar çevresini sararlardı. Torunlarını sırtına alır , namazda iken onların kendi sırtlarına çıkmalarına izin verirdi.Bayram günü ağlayan ,aç bir çocuğu temizleyip doğurmuş ,ona bayram sevincini tattırmış , her çocuğa yetişkin gibi selam verip, onlarla şakalaşır ,namaz esnasında ağlayan bir çocuk sesi üzerine , çocuğun ailesinin cemaat içinde olabileceğini düşünüp namazı hızla bitirmiş , kendisine 9 sene hizmet eden Enes"i bir defa bile azarlamamış ... bir insandı.


3. Hz. Resul hayvanlara ve bitkilere de merhametli idi. Yere uzanmış iken elbisesinin üzerine yatan kediyi uyandırmamak için elbisesini keserek ayağa kalkar, islâm ordusunun yolu üzerine çıkan bir köpek ve yavrusunu rahatsız etmemek için ordunun yolunu değiştiren , susuz bir deve görünce eli ile ona su veren peygamberimiz , savaş vakti bitkilerin kesimini yasaklamış, “yarın kıyamet kopacağını bilseniz ağaç dikin” buyurarak insanları ağaç dikmeye davet etmiştir.

Peygamberimiz evlilikleri ile büyük bir merhamet örneği göstermiş, hayatının son senelerinde karşılıklı rıza ile fedakârlık göstererek Müslüman hanımlara kol kanat germiştir. Ayrıca bu evlilikler Peygamber Efendimizin hanımlarının kabilelerini de etkilemiş, onların kendiliğinden İslâm’a ısınıp kabul etmelerine vesile olmuştur.

04.09.2005 17:46

KURAN"DAN GÜZEL BİR ÖRNEK: HZ. MERYEM
 
KARAKTERI:

Kuran"da Allah, Hz. İsa"nın annesi Hz. Meryem"i yalnızca Kendisine yönelen bir kul olarak örnek olarak vermektedir. Hz. Meryem, doğumu öncesinde annesi tarafından iyi bir kul olması ve dünyevi tüm bağlardan arınmışolması dileğiyle Allah"a adanmıştır:

Hani İmran"ın karısı: "Rabbim, karnımda olanı, "her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuşolarak" Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti. (Al-i İmran Suresi, 35)

Böyle önemli bir dilekle Allah"a adanan Hz. Meryem ile ilgili Kuran"daki diğer ayetler, Allah"ın Hz. Meryem"in annesinin bu duasını kabul ettiğini göstermektedir. Al-i İmran Suresi"nde Hz. Meryem"in son derece güzel ve temiz bir ahlakla yetiştirildiği şöyle bildirilmektedir:

Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi... (Al-i İmran Suresi, 37)

Yine başka bir ayette de Allah, Hz. Meryem"i seçtiğini ve onu üstün kıldığını şöyle haber vermektedir:

Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti. (Al-i İmran Suresi, 42)

Ayrıca Kuran"da Hz. Meryem"e, Allah"a gönülden boyun eğen, itaatli, Allah"ın emirlerine uyan bir insan olması emri verildiği de bildirilmektedir:

"Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et." (Al-i İmran Suresi, 43)

Hz. Meryem yaşamının belli bir döneminde ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmiştir:

Kitap"ta Meryem"i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti. (Meryem Suresi, 16)

Burada yalnız yaşayan Hz. Meryem, bir mucize olarak Hz. İsa"nın doğuşhaberini de bu sırada almıştır. Cebrail vasıtası ile kendisine Hz. İsa"nın doğumu müjdelenmiştir:

Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih"tir. O, dünyada ve ahirette "seçkin, onurlu, saygındır" ve (Allah"a) yakın kılınanlardandır.." (Al-i İmran Suresi, 45)

Hz. Meryem, Allah"tan bir mucize olarak, kendisine hiçbir insan eli değmeden Hz. İsa"ya hamile kalmışve ardından ıssız bir yerde tek başına Hz. İsa"yı dünyaya getirmiştir. (Meryem Suresi, 20) Allah"ın kendisi için belirlediği kadere gönülden boyun eğen Hz. Meryem, bu olaylar üzerine kavmi tarafından kendisine atılan tüm iftiralara karşı sadece Allah"a güvenip sığınmıştır. Kuran"da Hz. İsa"nın doğumu öncesi ve sonrasında meydana gelen mucizevi olayları kavrayamayan bu kavmin, Hz. Meryem"e yönelik ağır ithamları ve incitici sözleri şöyle bildirilmektedir:

Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: "Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın. Ey Harun"un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi." (Meryem Suresi, 27-28)

Başka bir ayette de kavmin inkara sapmışolduğu ve Hz. Meryem hakkında büyük yalanlar ve iftiralar ortaya attığı şöyle haber verilmektedir:

(Bir de) İnkara sapmaları ve Meryem"in aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri, (Nisa Suresi, 156)

Allah, Hz. İsa"yı alıp kavmine geri dönmesini istediğinde Hz. Meryem Allah"ın emrine rıza göstermişve insanların kendisi için ne düşüneceklerini, hakkında ne gibi iftiralar atacaklarını önemsemeden Allah"ın emrine uymuştur. Açıklaması son derece güç bir olayın içinde olmasına rağmen, bunu bahane etmemişve kendisinden isteneni eksiksiz olarak yerine getirmiştir. Kendisi hakkında kavminin ortaya attığı tüm ithamlara gerçek bir Müslümana yakışır şekilde karşılık vermiştir. Allah"ı unutup insanları ilahlaştıran cahillerden çok farklı bir ahlaka sahip olduğunu, Allah"ın emirlerine uyarak ve insanların kendi hakkındaki düşüncelerine itibar etmeyerek göstermiştir.

Allah Kuran"da Hz. Meryem"in hayatından aktardığı bu örnekle, insanlara önemli mesajlar vermektedir. Çünkü Hz. Meryem dünyada hiç kimsenin başına gelmemiş, eşi benzeri olmayan, mucizevi bir olayla imtihan edilmiştir. Son derece zor ve sabır gerektiren bir ortamda insanların baskı ve iftiralarına karşı güzel bir sabır göstermiştir. Tüm bunların sonucunda ise Allah Hz. İsa"yı henüz beşikteyken konuşturarak annesini, insanların iftiralarından temize çıkarmıştır.

Aynı Hz. Meryem gibi, gönülden Allah"a bağlı olan her insan mutlaka Allah"ın koruması altındadır. İnsanlar kendisi ile ilgili olarak her ne konuşurlarsa konuşsunlar ya da ne düşünürlerse düşünsünler bunların Kuran ahlakını yaşayan bir insan için hiçbir önemi yoktur. Çünkü aynı Hz. Meryem örneğinde olduğu gibi, önemli olan müminlerin Allah katındaki konumlarıdır.

xstudentxnrw 04.09.2005 17:51

REKLAMLAR VE KADIN HAKLARI
 
- BIR PARTIDESINIZ ,SIZI NASIL FARKETMELERINI SAGLARSINIZ ? ...GÜLÜMSEMENIZE GÜVENEREK ( DISLERINIZLE ! )

- FARKEDECEKLER (SAÇLARINIZI ...)

- BAKALIM ILK KIM BIRISININ DIKKATINI ÇEKECEK ? ... ( TABII KI EN DEKOLTE GIYINIP, SAÇLARINI AHENKLE DANSETTIRENLER...)

KRAVAT RAKLAMINDA BUZ PATENI YAPAN MINI ETEKLI , KRAVATLI ( ! ) BAYAN, MAYO ILE GÖZLÜK REKLEMI YAPAN

MANKEN ( ! ) LER , ...; GÖZLER BAYRAM ETTI , ÜRÜN DEGIL , MANKEN ILGI TOPLADI HABERLERI ...

Sömürülmek isteyen "çağdaş(!) yaşamı savunmaya devam etsin ...taki GERÇEK yüzünmüze çarpana kadar.

HA SAHI ! ! , HIÇ KADIN SÖMÜRÜSÜ YAPAN SAHIBI ASIRI DINCI BIRI OLAN MAMÜL REKLAMI GÖRDÜNÜZ MÜ ?...

Ne ilginçtir , " sevgilinizin çıplak resmini gönderim , yayınlayalım" diyen genel yayın yönetmeni , kendi eşinin çıplak resminin yayınlamayı reddediyordu bir özel kanaldaki sohbette...!!!

xstudentxnrw 04.09.2005 17:53

15 YAŞINDA ÇAĞDAŞ HAYATIN KURBANI OLDU
 
MERSİN"de evlenme vaadi ile kandırılan liseli 15 yaşındaki N.Ö., sevdiği gencin kendisini terk etmesinin ardından fuhuş batağına düştü. N.Ö."yü ïpara karşılığı pazarlamak, zorla cinsel ilişkiye girmek, oral ve grup toplu seks yapmağı iddialarından aralarında sendikacı, öğretmen, işadamı, muhasebeci, muhtar ve eski bir bürokrat eşinin de bulunduğu 11 kişi yakalandı. 2 kişi ise aranıyor.
Olay, Yeni Mahalle"de oturan 46 yaşındaki anne Hamide Ö."nün Cumhuriyet Savcılığı"na verdiği şikayet dilekçesi ile ortaya çıktı. Dilekçenin Emniyet Müdürlüğü"ne havale edilmesi üzerine Ahlak Masası operasyon başlattı. İfadesini gözyaşları içinde veren N.Ö., başından geçen olaylar zincirini tüm ayrıntısına kadar anlattı.



`EVLENECEKTİK"

Genç kız geçen aralık ayında komşuları olan Gökhan Nayman"la tanışıp arkadaşlık yapamaya başladığını belirterek, ``Gökhan ile arkadaşlığımızda evine gittik. Burada bir süre oturduktan sonra bana evleneceğimizi, mutlu bir yuvamızın olacağını söyleyerek benimle sevişmeye başladı. Ben de evleneceğimiz için sesimi çıkarmadım. Daha sonra benimle evlenmeyeceğini söyleyerek ayrıldı. Ben de korktuğum için kimseye bir şey söylemedim. Daha sonra beni terk edip ortada bıraktı. Bu olaydan sonra barda tanıştığım Garip Öztürk benimle evleneceğini söyledi. O da bir süre benimle olduktan sonra kayıplara karıştı"" dedi.
Yaşamı kararan genç kız ifadesinde öz teyzesi N."nin evinde de eski İl Daimi Encümen Üyesi, Selüloz-İş Sendikası Silifke Şube Başkanı ve MHP milletvekili aday adaylarından İ.Y. ile tanıştığını ifade ederek, ``Bir gün Silifke"ye gittiğimde İ. ile karşılaştım. Beni bürosuna çıkarttı. Orada ilişkiye girdikten sonra bana 30 milyon lira para verdi"" diye konuştu.
....... İşçi Nejat Ö. ile evli olan anne Hamide Ö."nün şikayeti üzerine başlatılan soruşturma kapsamında N.Ö."nün verdiği ifadelerden sonra polis, genç kızla ilişkiye giren sendikacı, öğretmen, işadamı, emlakçı, muhasebeci, muhtar ve aracı kadınları yakalayarak gözaltına aldı. Garip Öztürk ile İ.Y., T.K., M.A., B.K., G.T., H.K., M.T., O.T., R.Y., M.A. gözaltına alınırken; polis N.Ö."yü evlenme vaadiyle kandırıp birlikte olan Gökhan N. ile ilişki kurduğu B.A."yı ise arıyor.
Milliyet :20 Eylül 2003 Cumartesi

roman 04.09.2005 18:53

Sen ne tuhaf çocuksun!
 
Demek bir dünya din alimiolmak isteyen gazetelerin üçüncü sayfasının haberleri ile ilgileniyor.

Krimi ve kiriminal olaylar seni bu kadar ilgilendirmekte!!!

Sen önce neden bu kadar bir kadın düşmanı olduğunu açıkla, sana samimi söylüyorum benim bir yakınım olan bir kadına bu sapık düşüncelerin ile gelsen karşında beni öyle bir bulursun ki, bir daha asla unutamazsın.

Senin sorununmu kadını, saçı, başı, kıçı, orası vs.

Dengesiz çocuk, senin orana burana karışan birisimi var.

Geç bu dinsellik ile karıştırmaya çalıştığın sapıkça düşüncelerini, sen resmen manyaksın yaw...

Burada yazdıklarını bir bildiriye yaz ve çık sokaklara bu yaşadığın ülkede bir dağıtmaya kalk, bak bakalım başına o kurtarmaya çalıştığın kadınlar tarafından neler gelecek.

Sen resmen sapıksın...

xstudentxnrw 04.09.2005 19:07

o zavalli kizi kullanan o karakterlerind
 
e tereddüt edebilecegimiz insanlari elestirecegine, yazidan anladigina bak!!!

sen takmissin bana!

bu yazilari internetten aktarmis bulunuyorum..


okumak istemiyorsan okuma! ama benim yapmadigim seyleri bana isnad etme!

roman 04.09.2005 19:15

Sen ırkçısın resmen cinsiyet ırkçılığını
 
hem de sapıkça yapmaktasın.

Senin cinsiyetine bir kadın aşağılıkça bir şey yazdı mı???

Sen bu hakkı nereden bulmaktasın???

Senin cinsiyet sorunun mu var???

Sen gerçekten korkak bir insansın, hem kendi cinsiyetinden, hem karşı cinsten korkmaktasın.

Garipliklerin o kadar çok ki???

Büyük ölçüde tiksindirici!!!

roman 04.09.2005 19:19

Sen sapık ve kadın düşmanısın!!! o.T.
 
ohne Text

xstudentxnrw 04.09.2005 19:30

karaktersizligini bu kadarda acik sunma!
 
birisinin yazdigi haberi sundum.. bir kac sapigin igrenc haraketlerini görüpte bunu ibret olarak görecek genc kizlarimiz olur.. aslinda bundan herkes ibret alabilir!

AMA SEN HER ZAMANKI GIBI OLAYI SAPITMAKTAN BASKA BIR SEY BECEREMIYORSUN!

simdi genc kizlarin böyle bir hatayi yapmasini bu sekilde engellemek isteyen roman beymi sapik olmus oluyor?
sen nesen osun..

beni kendinle karistirma!

04.09.2005 19:34

o.T.
 
ASLINDA ben muhafazakár arkadaşları anlıyorum.

Onlar bizim görmediğimiz şeyleri görüyorlar, hissetmediklerimizi hissediyorlar.

Diyelim ki siz biraz açık-rahat giyimli bir kadın gördüğünüzde aklınıza farklı bir şey geliyor mu?

Gelmiyordur.

Ama onların geliyor ve abdestleri kaçıyor.

Sizin bir şeyiniz kaçıyor mu?

Hayır...

İşte bu aşırı görme ve hissetme yeteneği, onların kablolu kanallardaki şifreli ve anahtarlı yayınları algılamalarına ve seyrediyormuş gibi olmalarına neden oluyordur.

Sonunda erotik kanallar kapatıldı.

*

Kapatma gerekçesi ise ilgililer tarafından ‘Vatandaşlardan gelen yoğun şikáyetler’ olarak açıklandı.

Kadir Kaymakçı haklı olarak bunların nasıl vatandaşlar olduğunu soruyordu.

Yani kablolu yayına abone oluyorlar.

Parasını ödüyorlar.

Şifre numarasını alıyorlar.

Şifreyi ezberliyorlar.

Gece saat 01.00’i bekliyorlar.

TV’nin karşısına oturuyorlar.

Kanalı buluyor, şifreyi giriyor, şifreli düğmeye eksiksiz ve doğru basıyorlar.

Sonra da ‘Ahlakım bozuluyor...’ diye RTÜK’e şikáyet ediyorlar.

Öyle mi?..

*

Doğrusunu isterseniz ‘araştırmacı-gazeteci’ olarak bakmadım değil; ama ulaşmak zor bir iş.

Bir şeyim de kaçmadı.

Ancak iktidardaki maneviyatı kuvvetli arkadaşlar, uzaktan algılama ve hissetme yetenekleri yüzünden, erotik yayınları sanki görmüş gibi olmuşlardır.

Böylece ‘Vatandaşın ahlakının bozulduğuna’ karar vermişlerdir ve yasaklatmışlardır.

Sağolsunlar.

Böylece vatandaşın ahlakı kurtulmuştur.

Kurtulmayabilirdi.

04.09.2005 19:35

o.T.
 
Bekir Coskun

04.09.2005 19:39

Erkekler Türban Baglasa
 
EĞER erkekler de türban bağlamış olsalardı...

Tüm kabine türbanlı olacaktı.

Başbakan basın toplantısında önce karpuz tutar gibi iki elinin parmak uçları ile yanlardan kafasındaki türbanı kontrol edip, sonra alttaki bağcıkları hafif çekerek türbanını sıkılaştıracak, sonra mikrofona yanaşacaktı.

Sağında oturan Ali Babacan’ın yüzü, büyük hurma dallı motifli türbanı içinde bütün parlaklığıyla öne çıkacak, hafif ve ağır göz süzmeleri ile sağa-sola bakacaktı.

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün bıyıkları türbanı ile bir ahenk teşkil edecek, üzerinde zeytin taneleri bulunan türbanının ucunu gülerken ağzına kapatacaktı.

Ali Coşkun, soru sorulurken parmağı ile türbanının kulak üstüne gelen kısmını açarak, Turizm Bakanı toplantılarda uyuduğunda türbanının içinde bir iri ve al yanaklı bebeği andıracaktı.

Bütün iktidar kadroları türbanlı olacaktı.

Hatta kimisi kara çarşaflı.

AKP grubunu düşünün; rengarenk, dallı, benekli, üzeri güllü, kenarları dantel işlemeli türbanlar...

Dahası; türbanlı valiler, kaymakamlar, müsteşarlar, genel müdürler ve tüm masalarında türbanlıların oturduğu bir devlet görecektiniz.

Ama erkekler türban takmazlar.

Ve siz laik cumhuriyetin başına geleni göremezsiniz.

*

Farkındaysanız Çankaya’ya ‘uygun olmayan’ erkeği tartışmıyoruz, kadını tartışıyoruz.

Erkeğin türbanı yok.

Açıkçası erkeğin kafasının içi sorun olmuyor, kadının kafasının üstü sorun oluyor.

Kadınları örtüp ‘sakıncalı’ hale getiren o erkekler olduğu halde...

Nitekim erkekler sorunsuz üniversiteye girip-çıkıyorlar, devletin masalarında oturuyorlar, vali-kaymakam-hakim oluyorlar, Meclis’teler, bakan-başbakan hatta cumhurbaşkanı olmalarında bir sakınca yok.

Kadını örten, onu sosyal hayattan atan, onun türbanını siyaset malzemesi yaparak hayatını karartan erkek her yere gelebiliyor, ecnebi giysileri içinde her şey olabiliyor.

Ama onun arkasında yürüyen kadın ‘sakıncalı’ oluyor.

Daha da açıkçası; Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olabiliyor, ama eşinin türbanından dolayı olamıyor...

Öyle mi?..

Ne kadar aptalız?..


Bekir COSKUN

xstudentxnrw 04.09.2005 19:43

ERKEĞİN ÖRTÜNMESİ
 
Erkeklerin kendi eşleri dışındaki kimselerin yanında ya da namazda, göbekle diz kapağı arasını örtmeleri farzdır. Sağlam görüşe göre diz kapağı da avret yeri kapsamına girer. Allahü Teala, "Irzlarını da korusunlar." (en-Nur, 24/30) buyurur. Burada "ferc, çoğulu furûc" sözcüğü kadının cinsel organı anlamına geldiği gibi, her iki cins için "apışarası" anlamım da kapsar. İffet yerini en iyi koruma, örtme ile mümkün olacağı için "avret yerini örtme" de bu kapsama girer.
Elmalılı Hamdi Yazır (ö. 1358/1939) erkeğin avret mahalli ile ilgili olarak şöyle der: "İnsanın avret mahalli, bilinen cinsel organdan ibaret değil, apışarası denilen açıklık boyunca uzar ki, bunun azamisi topuklara kadar varırsa da en
yakın bilinen azı, diz üstü oturulduğunda belirleneceği üzere göbek altından dizlere kadardır. Bunun için erkeklerde korunması ve örtülmesi farz olan bir avret mahalli bu bilinen en az miktarıdır. Fazlasını örtmek ise müstehaptır." (Elmalılı, a.g.e., VI, 12, 13)
Erkeğin avret yerinin sınırları hadisle belirlenmiştir: "Sizden biriniz kölesini veya işçisini evlendirince artık onun göbekle dizleri arasına bakmasın." (Ebu Davud, Salat, 26, Libas, 34) Başka bir rivayette; "Göbekle iki diz arası avret yeridir" ilavesi vardır." (Ahmed b. Hanbel, II, 187) Darekutnî"nin naklettiği şu hadisle diz kapakları da kapsama girer: "Diz kapakları avret yerlerindendir." (ez-Zeylai, Nasbu"r-Raye, 2. baskı, Kahire 1357/1938, I, 297)
Malikîlere göre, erkekler için avret yeri yalnız ön ve arka, yani "galiz avret" sayılan yerlerdir. Onlara göre uyluk kısmı avret sayılmaz. Delil Enes b. Malikten (ö. 91/709) nakledilen şu hadistir: "Hz. Peygamber Hayber günü izarını (alt peştemal) uyluğunun üzerinden kaldırdı, öyle ki ben onun uyluğunun beyazlığını görür gibiyim." (eş-Şevkani, Neylü"l-Evtar,II, 64) Şu hadis de aynı anlamı desteklemektedir: "Rasülullah (s.a.s) uyluğunu açmış olarak oturuyordu. Ebu Bekir, yanına girmek için izin istedi, ona bu durumda iken izin verdi. Ömer izin istedi, ona da izin verdi. Sonra Hz. Osman izin isteyince, uylukları üstüne elbisesini örttü." (eş-Şevkani, a.g.e., II, 63)
Ancak Hanefilerin de içinde bulunduğu çoğunluk fakihlere göre ön ve arka ile diz kapakları arasında kalan uyluklar da avret yeri kapsamına girer. Çünkü uyluğun avret yeri olduğunu bildiren başka hadisler de vardır. (bk. Buhari, Salat, 12; Ebu Davud, Hammam, 1; Tirmizi, Edeb, 40; İbn. Hanbel, III, 478, 479, V, 290.)

04.09.2005 19:43

ZEKA
 
SİZCE hangisi din-iman-ahlak ile daha ilgili:

- Bir sürü yolsuzluk-hırsızlık iddiası karşısında dokunulmazlıkların arkasına sığınıp hukuka hesap vermemek mi?..

- Yoksa türban mı?..

Hangisi dini-imanı olan iyi insanlar için daha önemlidir?..

Çocukların mama parasını dahi çaldığı iddia edilenlerin kendilerine dokunulmazlık sağlayıp adaletten kaçmaları mı?..

Yoksa kadınların başlarının üstündeki örtü mü?..

Hangisi?..

*

Eğer ‘Tabii ki dokunulmazlıklar’ derseniz, o zaman niçin Türkiye türbanı tartışıyor da dokunulmazlıkları tartışmıyor.

Köşeler, gazeteler, televizyonlar, kürsüler, bildiriler, partiler, liderler, kahvehaneler, yer, gök ‘türban’ tartışmasında.

Manşetler, birinci haberler, oturumlar, toplantılar...

Bizler geri zekálı mıyız?..

Türban; kişi ile inancı arasındadır.

Ama dokunulmazlıklar; çıplak ayakla sobasız okullara giden çocukların hakkından, ilaçsız kalan yaşlı hastaların hakkına kadar... Henüz doğmamış bebeklerin geleceğinden, bir iş bulmak için burnunu çeke çeke kapıları çalan gençlerin istikbaline kadar... Yoksul ve yağmalanmış bir ülkenin taşından toprağına kadar uzanan büyük bir günahın ifadesidir.

Hangisi din-iman-ahlak bakımından tartışılmalı?..

Dokunulmazlıklar mı, türban mı?..

TBMM Başkanı hangisi için ‘Bizim namus meselemizdir’, Başbakan hangisi için ‘İçimdeki hıçkırık’ demeli?..

Allah’tan korktuğunu iddia eden milletvekilleri hangisi için ayağa kalkmalı?..

O ‘din-iman sahibi’ olduğunu söyleyen cemaatler hangisi için her cami çıkışında bağırıp çağırmalı?..

*

Bizler bu kadar mı aptalız?..

Üstelik dokunulmazlıkların arkasına saklanıp, adalete hesap vermekten kaçanların ‘din-iman’ diye toplumun önüne koydukları türban oyununun farkına varmayacak kadar mı?..

Gerçek yüzlerini görmeyecek kadar mı?..

Enayi yerine konulduğumuzu anlamayacak kadar mı?..

Zerre kadar dini-imanı ve aklı olan her insanın kafası buna erer...

Yani bizler yetim hakkının hesabını vermekten kaçıp, bir bez parçasını din-ahlak sorunu yapacak kadar mı geri zekálıyız?..


Bekir COSKUN

roman 04.09.2005 19:43

Ülen manyak kişilik!!!
 
Kadının tüm cinselliğini tartışan sensin!

Senin cinselliğini burada bir kadın tartıştı mı???

Sapıklaşmış beyin???

Senin oranı, buranı araştıran tartışan bir kadın var mı burada karekterli şahıs????

Dengesiz sapık çocuk...

Sen hangi zamanın, çağın gerzeğisin???

Sen haddini aşmaktan öte ırzına geçtin...

Bu yazdıkların bu ülkede özlük haklarına ihlale girer, varsa o büyük ALLAH sevgin bunları yazda sokaklarda bir kere olsun dağıt. Aramızda göz yumduk gibi olmaya başladı ama sen bunları yazmak ile resmen kriminalleştiğinin bile farkında olamayacak kadar manyaksın be...

Sen yalnızca kadın düşmanı değil resmen cinsi sapıksın!!!

Eğer durumun böylesine acilse ben seni doğal karşılarım, çözüm yollarını öneririm uzmanların adreslerini sunarım sana.


Ama bu sapıklıkları yer yüzünde bulunan hiç bir dine alet etme...

Kendine gel aşağılık koplexini yen..

Kadın denilen insanın senden insan olarak hiç bir eksikliği yok.

Ama seni bu sayfalarda cinsiyet eğitimsizli,ğinden ve sorunlarından seni aşağılamayacak kadar alicenaplığı, bilgisi ve olgunluğu var, bir kere olsun insana bir saygı duy...

xstudentxnrw 04.09.2005 19:44

Erkeğin kadına bakması
 
Çoğunluk müctehitlere göre, "kadınlar açıkta kalan yerler dışındaki süslerini (zinet) açmasınlar" (en-Nûr, 24/31) ayetinde kastedilen yer, el ve yüzdür.
Ebu Hanîfe"ye göre ise ayaklar da bu kapsama girer. Buna göre, kadınların belirtilen bu yerleri ev dışında ve yabancı erkeklerin yanında açık kalabildiğine göre bunlara bakmak caiz midir?
İslam yolda, çarşıda ve başka yerlerde kadınlarla karşılaşmada ilk bakışı sorumluluk dışı bırakmıştır. Çünkü bundan kaçınmakta güçlük olduğu gibi, kişinin erkek mi, kadın mı, hısımlardan birisi mi, yoksa bir yabancı mı olduğunu anlamak ancak görmekle bilinebilir. Bu, alelade bakıştır. Ancak ikinci ve ısrarlı bakışlar yasaklanmıştır.
Allah"ın Rasulünün Hz. Ali"ye şöyle dediği bildirilmiştir; "Ey Ali! Birinci bakışa ikincisini ekleme, ilk bakış sana aittir, ikincisi değil." (Ebü Davud, Nikah, 43; Darimî, Edeb, 28; Rikak, 3; A. b. Hanbel, V, 351, 357.)
Kur"an-ı Kerîm"de birbirine yabancı olan karşı cinslerin karşılaşınca bakışlarını indirmeleri istenmiştir. (en-Nur, 24/30, 31.) Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Bir erkek, kadının güzelliklerine gözü takılınca, bakışlarını aşağı eğerse, Allah ona tatlılığını kalbinde duyacağı bir kulluğu nasip eder." (A. b. Hanbel, V, 264.) Bir kudsî hadiste de şöyle buyurulmuştur: "Kadına kasıtlı bakış, iblisin zehirli oklarından bir oktur. Kim benden korkarak bakışlarını aşağıya indirirse, onun kalbine imanın tadını veririm." ( el-Kurtubî, a.g.e. XII, 151: İbn Kesîr, a.g.e., II, 599.) Başka bir hadiste, gözlerin zinasının harama bakmak olduğu belirtilmiştir. ( A. b. Hanbel, II, 276, 317, 343.)
Hac sırasında Has"am"lı genç bir kadın soru sormak üzere Hz. Peygamber"in yanına gelmişti. Bu sırada amcasının oğlu Fadl b. Abbas da orada bulunuyordu. Onun kadına uzunca baktığını gören Allah"ın Resulü, Fadl"ın başını tutarak öbüryana çevirdi. Hz. Abbas"ın bunun nedenini sorması üzerine de şöyle buyurdu: "Bir genç erkek ve bir genç kadın gördüm. Onların aleyhine şeytana güvenemedim." (Tirmizî, Hacc, 54; A. b. Hanbel, 76, 157.)
Hz. Peygamber bir takım sahabîleri yol kenarlarında görünce, yol kenarında oturmamalarını bildirmiş, onlar; buradan başka görüşüp konuşacağımız bir toplanma yerimiz yoktur, deyince; "öyleyse yolun hakkını verin" buyurmuştur. Yolun hakkının ne olduğu sorulunca da Allah"ın Resulü şu cevabı vermiştir: "Gözleri harama bakmaktan sakınmak, yoldaki ezayı kaldırmak, selamı almak, iyiliği emretmek ve kötülüğü engellemek." (Buharî, Mezalim, 22, İsti"zan, 2; Müslim, Libas, 114; EbuDavud, Edeb, 12; Tirmizi)
Ancak şunu da belirtelim ki, ihtiyaç ve zaruret hallerinde, yasaklanan kimi fiiller mubah olur. Hastalık, ameliyat ve doğum hallerinde doktor, hasta bakıcı, iğneci, pansumancı, ebe ve benzerlerinin kadının mahrem yerlerine bakması gibi. Bu durum; "Zaruretler sakıncalı olan şeyleri mubah kılar" prensibine dayanır. Ancak zaruretler de miktarlarınca takdir olunur.

04.09.2005 19:45

Peygamberimiz Kravat takar miydi ?..
 
Ya da versace den giyinmek caiz midir ?..

:o)

ne bileyim ben ?..

xstudentxnrw 04.09.2005 19:46

yapilmasi önemli olanda bu daha önemli
 
demeye gerek yok..
dersen bile birini yapip digerini yapmama gibi bir keyfiyet konusu olamaz!

xstudentxnrw 04.09.2005 19:49

örtünmesi gereken yerin örtülü oluyormu?
 
simdi kravat giyebilirsin derim, sende ciplak vaziyette sadece kravatla cikarsin meydana! senin mantiginda dikkatli olmak lagzim!

giy giyme senin bilecegin.. Allahu teala karsisinda hesabini sen vereceksin! tabiki güzel giyinmeli.. ama 100€ ya bir sey alabilecekken 500€ almak uygunmudur? bulundugun mevkide beklenen bir seyse, onu bilemem.. AMA bize verilen her nimetten hesaba cekilecegiz!

roman 04.09.2005 19:52

Sen resmen manmyak ve kadın düşmanısın.
 
ohne Text

04.09.2005 19:53

Gayet tabii keyfiyet söz konusu
 
Sana sormustum;

TürbanTakmayana Allah in verdigi ceza nedir?..
bir tehdit var midir ?..

Amaaaa Gulu öylemi?

Yetim hakki yemek Kamu malindan calmak öyle mi ?..
Cezasini biliyor musun ?..

Merak etme imam basbakan da biliyor :o)

bu alemde dokunulmazligi var..
ama ya UKBA da ?..


:o)

04.09.2005 19:54

Senin Mantigin daha hos :o)
 
Madem örtülmek Her seyi hallediyor;
Bacilarimizin saclarini birer esarpla örtelim

olmaz mi ?..

olmaz sa neden olmaz :o)

xstudentxnrw 04.09.2005 19:56

erkegin örtünme sekline laf atilinca onu
 
da yazdim tamammi.. okumadiysan senin problemin!!!

ama daha fazla türbana takmis dinlen alakasi olmayan sahislar.. ve kalkmis etrafa iftira etmekten baska bir yapmiyorlar!

roman 04.09.2005 19:57

Geri zekalı şahıs önemli olan erkeğin,
 
değil kadının kendisini nasıl gördüğüdür, bunasıl senin sorunun olabilir.

Sen bu güne kadar hiç bir kadın ile birlikte cinsel olarak bir arada oldun mu???

Bende bıraktığın izleminin olmadığın.

Sen kadını tanımıyor, bilmiyorsun bir erkek olarak.

Sen resmen burada gizli homoluğu savunduğunun bile farkında değilsin, seviciliğide savunmaktasın.

Benim açımdan insanların cinsi eğilimlerini seçmeleri çok doğaldır, hangi yön olursa olsun.

Ama senin kadar ilkelini ve gerzeğini bir daha bulabileceğimi sanmıyorum, senin din sorunundan öte cinsiyet ve SEX sorunun var gibi...

04.09.2005 19:58

Abdest
 
Ebu Hanîfe"ye göre ise ayaklar da bu kapsama girer.

**
demek ki Bu Fikiha göre kadinlar abdest alamaz

:o)

Cünkü Abdest organlari acik organlardir..
Havaya acik olmayan Yerler yikanmaz..

Ne olacak simdi..

Abdestsiz gidecek bi careler :o)

04.09.2005 19:59

Oglanciligin mucidide bunlar :o)
 
Dansözlügün de :o)

Zenneleri bildin mi ?..
Hah Iste onlarin mucidi bu yobazlar


Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 16:32 Uhr.