Vaybee! Forum

Vaybee! Forum (http://localhost/forum/index.php)
-   Aktuelles (http://localhost/forum/forumdisplay.php?f=390)
-   -   Türkei-EU-Beitritt (http://localhost/forum/showthread.php?t=4404)

xxabuzerkadayifx 20.12.2004 15:05

Ja! Und das kommt daher,dass die Türkei
 
das einziges Land war,das den polnischer Staat -wann weiss ich nicht genau-als Polen unter deutsch und russen aufgeteilt wurde-als selbständiger Staat immer noch anerkannte..

Die geschichtbewussten Polen haben das nicht vergessen:-)

grüß

21.12.2004 09:44

ich will nur eins sagen...
 
ich freue mich sehr, dass es die türkei soweit geschafft hat...

es verspricht unserem land mehr menschenrechte... sozial- und arbeitsrechte...

vorallem das schulsystem wird sich noch stark beeinflussen...

es wird sich zum positiven auswirken... es wird natürlich auch seine nachteile haben...

aber hierfür wird es sich lohnen...

mrdragon 21.12.2004 19:05

Türkler uyanin artik!!!
 
UYANIN!!!!

AB"ye "tam üyelik" sağlanmış gibi bayram yapıyorlar. Ortada ise kaybedilenler ve çiğnenen milli onurdan başka bir şey yok! Tayyip "basardik" diyor ve TÜRK Halkini kandirmaya devam ediyorlar!!

Hükümetin kabul ettiği söylenen ön şartlara bakınız:

- Türkiye, rum kesimini tanıyacak.

(Türkiye"nin, "Kıbrıs"ın tamamını temsil ettiği" iddiasında olan rum kesimini tanıması demek, KKTC"nin varlığını silip atması demektir ki, bu hususun kabulü mümkün olamaz, olmamalıdır!!)

- Üyelik sürecinin ucu açık olacak.

(Bu, müzakerelerin hayli bir uzun süreceğinin göstergesi.. Bu ayrıca, müzakerelerin Türkiye için "tam üyelik"le sonuçlanacağı anlamına da gelmiyor. Diyebiliriz ki, 2015"e kadar Türkiye"yi oyalayacaklar..)

- Serbest dolaşım ve tarım konusunda kısıtlamalar olacak.

(Türkler"i Edirne"den öteye geçirmeyecekler. "AB"ye girersek, iş buluruz" sevdasında olanlar bu hususu göz önünde bulundurmalıdır.)
(Tarım konusuna gelince, Türk tarımı çökmenin eşiğindedir. Bu süreç böyle devam ederse, iyice dışa bağımlı olacağımız gün gibi aşikar..)

- Türkiye komşuları ile ilgili sorunlarını çözecek.

(Türkiye"nin yunanlılar ile arasında 12 mil- Ege sorunu. Bu konuda bizden istenen şudur; 12 mil"in kabul edilmesi, Ege Ordusu"nun lağvedilmesi ya da etkinliğinin kırılması. Bunu kabul etmek tam bir intihar olur.
Ayrica ermenilerle sınır kapısı, sözde soykırım meselesi, araplarla da Hatay ve su meselesi vardır. Irak"taki kukla hükümetle, dolayısıyla ABD ile de Türk kardeslerimizin haklarının teslimi konusunda anlaşmazlığımız var.)

- Kıbrıs rum bandıralı gemilere yönelik kısıtlamalar kalkacak.

- Türkiye"deki azınlık faaliyetleri kısıtlanmayacak.

- Heybeliada Ruhban Okulu açılacak. Patriğin "ekümenik" sıfatı kabul edilecek ve bu sıfatın kamusal alanda kullanımı sağlanacak.

("Dinler arası diyalog" diye tepinenler bu son durumdan ötürü hayli mutlu olurlar herhalde.. Hükümetin tavrı, AB sürecinden önce de belliydi. ABD"deki beslemenin emri, eninde sonunda yerine getirilirdi. Kilise açan, misyonerlere yol veren hükümetin yeri geldikçe "din-imandan" bahsetmesi de hayli ilginç..)

- Güneydoğu"daki koruculuk sistemi kalkacak.

(Bu istek, kürt terörist örgüt pkk"nın isteğidir. Korucu sisteminin kalkması, terörist örgütün işine yarar. Bu isteğin devamı da şudur, Özel Tim mensuplarının da bölgeyi terk etmesi.. kürt özerk bölgesi (!) mi oluşturulmak isteniyor?)

- ermenistan sınırı açılacak, sözde ermeni soykırımı tanınacak.

(ermeni sınırının açılması, ermenilerin işgal ettikleri Türk Yurdu Karabağ"dan çıkana kadar mümkün değildir. ermeniler, işgal ettiği Türk topraklarından derhal çıkmalı, oluşturduğu zararlar için tazminat ödemelidir. Bahsi geçen sözde soykırımı yapmış değiliz. Yapmadığımız bir şeyi kabul edecek durumumuz yoktur. Tarihi kaynaklar ermeni iddialarının tersini söylüyor. Gerçek şudur; ermeniler, Türkler"i katletmiştir!!!)

- Yapılan anayasa reformlarına rağmen, 1982 anayasasında köklü değişiklikler gerekmektedir.

(Başbakanlığa bağlı İnsan Hakları Üst Kurulu"nun hazırladığı, hükümet destekli raporda anayasanın değiştirilmesi mümkün olmayan maddelerinin değiştirilmesi istenmişti. Şimdi bazı kürtler bu maddelerin değiştirilmesi talebi ile imza topluyorlar. Bu bir ihanettir!!!
Anayasa değişikliklerinden kasıt, anayasadan Türkler"in asli-kurucu kimliğinin çıkarılmasıdır. Anayasanın 6. maddesi de değiştirilmesi istenilen bir maddedir. Egemenliğin AB"ye bağlanması isteniyor.)

- Seçim sistemindeki yüzde 10 barajı aşağıya çekilecek.

(Bu baraj sistemi ile bölücü Partilerin meclise girmesi pek mümkün gibi görünmüyor. Baraj aşağı çekilmeli ki teröristler meclise partileri ile birlikte girsinler.)


Bunları kabul eden kesinlikle vatan hainidir!!
Bunun da altını çiziyorum. GAP"ı bile Türkler"e bırakmayı istemeyen, "Fırat"ı ve Dicle"yi uluslararası bir komisyona bırakın" diyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Türkler artık bir varoluş kavgasının içindedir.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk"ün mücadelesi ne için yapılmıştır? Büyük Lider, bazı kişilerce ingiliz mandasının, amerikan mandasının savunulduğu, aynı zamanda ülkenin işgal edildiği o tarihlerde kolayı seçebilirdi. Bağımsızlığınızı bir kenara bıraktıktan sonra köleliğe razı olmak, bir sömürgeci ülkenin himayesine girmek yani o ülkenin sömürgesi olmak çok kolaydı. Ama Atatürk zoru seçti, mandayı reddetti, "tam bağımsızlık" dedi. Bu uğurda yapılan mücadelenin lideri oldu. Bu uğurda nice canlar kaybedildi, nice bedenler düştü toprağa.. Sonuçta zafer; Atatürk"ün, Türk milletinin oldu. Bu mücadeleye birazcık saygısı, Atatürk"e, şehitlere birazcık sevgisi olan, bugün yaşadığımız bu olaylar karşısında sessiz kalamaz. Bu kötü gidişe artık "dur" demeli, Ata"nın emanetini korumalıyız.. Türk gençliğinin üstüne düşen görev budur. Atatürk"ün emanetini, milli onuru çiğnetmek mi, yoksa korumak mı? Kararınızı veriniz.

****
Bu yazilanlar bir Vatansever tarafindan baska bir internetsitesinde sunulmustur. Bir kac kisaltmalar ve degisikliklerde bulundum. Ona saygilarimi ifade ediyorum ve söyledigi herseye katiliyorum!!!!
Avrupa Birligi bir cennetmis gibi konusmayi birakin artik lütfen!!! Bati bize hicbir zaman bir dost gözüyle bakmadi. Bakmayacakda!!.. Bu istekler yerine getirilse bile bizi AB"ye almayacaklar!!!


NE MUTLU TÜRKÜM DIYENE!!!
(MrDragon)

mrdragon 21.12.2004 19:11

ein tipp!!..
 
sen neden o zaman arap kardeslerinle yasamiyorsun?? onlarda cumhuriyet"de yok üstelik!! :)))

xxabuzerkadayifx 22.12.2004 15:38

Birak bu Horror seanaryolarini!
 
Das sind die typisch türkische Angsmacherei und Urängste der Türkentum..dazu kommt auch Beruhrungsangst...

mrdragon 22.12.2004 16:24

hersey ortada..
 
acik olan birsey var.. bunlar türkiye"den isteniyor mu istenmiyor mu????

22.12.2004 19:00

bos sevda
 
-----Bu isler istemekle, sevmekle ,sevismekle olmaz..10-15 yillik süre var..degistirdigin kanunlari uygulamayada koyarsan sorun olmaz..

buna gercekten inaniyormusun? avrupanin istekleri bitecekmi zannediyorsun. hayir bitmeyecek. onlar muhakkak yeni sartlar önümüze koyacak ve kendi kafalarina göre bir Türkiye olusturmak isteyecekler.
Türk milletinin ise tarihden ders almasi lazim gelirken, nedense avrupayla ilgili her seyi toz pembe görmekteyiz...


------Ne tavizi?? taviz maviz yok bu iste..AB askina yaptigin her sey türkiye vatandasinin faydanasina..

AB aski degil millet aski olsun, türkiye sevdasi olsun. taviz yok diyorsun...gercekci degilsin. zina yasasiyla ilgili verilen tavizleri, KIBRISla ilgili verilen tavizleri hatirlatmak isterim.
yapilan yasalar, millet icin yapiliyorsa, milletin degerlerine göre yapilmasi gerekir.


-----Egitim ve ilimin yolu ise su an büyük ölcüde Avrupadan geciyor..herhalde orta asya veya ortadoguda gectigini söylemeyeceksin

hayir. bak bakalim japonya veya cin`deki gelismelere. sirf avrupaninmi ilim abidesi oldugunumu zannediyorsun.
tarihe bir göz at. avrupanin örnek aldigi, bugün ilmin temellerini olusturan bir cok icadlari müslüman bilim adamlari gerceklesmistir.

Türkiye icin HAYIRLISI neyse o olsun...

mrdragon 22.12.2004 22:11

AB"ye muhtac degiliz hic bir zaman!!!
 
bunlarin hepsini avrupa"nin sayesinde mi yapiyoruz.. pekala AB"ye girmeden de bu yasalar cikarilabilinirdi!!.. simdiye kadar yürütülen politikalar yalnisdi.. bit parti tek basina iktidar olacakti ki bazi reformlari gerceklestirebilsin.. AK partinin elinde simdi bu firsat.. tayyip"in türk ordusunun gücünü azaltarak elde etmek istedigi baska seyler var.. onun asil niyeti AB"ye girmek degil.. giremiyecegimizi de biliyor asilnda.. halki uyutuyorlar!! daha dogrusu TÜRK halkini uyutuyorlar!!.. bu da benim görüsüm..

22.12.2004 23:48

EU ist das beste was uns passieren konnt
 
freut euch lieber

danielhh75 23.12.2004 00:02

;) richtig
 
das ist richtig..es war 18tes Jahrhundert, wenn ich mich richtig entsinne ;) (!)
gruß
daniel

23.12.2004 03:18

ilginc... cok ilginc ;-)
 
leute geht mnal auf den link. ankara universitesinden yabanci prof. norman stone türklerin "tanilmamis" tarafini anlatiyor. BRAVO, adama helal olsun

<a href="redirect.jsp?url=http://www.welt.de/data/2004/12/22/378070.html" target="_blank">http://www.welt.de/data/2004/12/22/378070.html</a>

xselda24x 23.12.2004 10:12

bin für alles
 
was der türkei gut tut.
hoffe nur das beste für uns...

akshalil 23.12.2004 14:24

Hortlaklar ve Ham yapma Edebiyati!
 
Hortlaklar! Tarihin kuytuluklarındaki mezarlarından birer ikişer sahneye çıkıyor hortlaklar... Avrupa yolundaki Türkiye"yi ham yapmak için karanlık oyunlarını sergilemeye koyuluyorlar.
Rumlar, Kıbrıs"ı kapıyor.
Girit"leşiyor Kıbrıs!
Yunanlılar Ege"yi kapatıyor.
Kürtler, Güneydoğu"yu koparıyor.
Ermeniler, Doğu Anadolu"yu...
Pontusçular, Doğu Karadeniz"i...
Herkes bir parça götürüyor, Türkiye parçalanıyor ve son Türk devleti tarihe karışıyor. Yani Sevr gerçekleşiyor!
Kâbus! Ne mi yapmalı?
"Ege barış gölü olmalı!" diyenler, Kıbrıs"ta çözümü savunanlar vatan haini ilan edilecek.
Ermenistan"la ilişkilerin normalleşmesini isteyenler, tarihte yaşanan acılara farklı bakılabileceğini söyleyenler vatan haini ilan edilecek. Kürtlerin kimliklerini, kültürel haklarını demokrasinin gereği sayanlar da vatan haini ilan edilecek.
Din ve vicdan özgürlüğü konusunda fazla ileri gidenlere gelince, onlar da takiyeci iktidarın işbirlikçisi ilan edilecek.
Başka?..
AB"deki kadar demokrasi sağlığa zararlı ilan edilecek, demokratik hukuk devleti konusundaki düzenlemelerden geri dönüş yolu açılacak. Türkiye"yi Avrupa"dan tam tecrit etmek için çevremize yüksek duvarlar örülecek.
Hatta, İkinci Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş döneminde Enver Hoca"nın Arnavutluk"undaki gibi Türkiye şehirleri de betondan sığınaklarla, korunaklarla donatılacak. Arada bir sirenler çalınınca herkes elinde silahıyla soluğu bu siperlerde alıp düşmana karşı manevra yapmış olacak.
Böyle bir dünyada yaşıyorlar.
Ne yazık!
Sanal bir dünya bu.
Gerçek değil.
Merak etmeyin, Türkiye"yi kimse ham yapamaz. Bu kadar kolay bir lokma değil Türkiye. Aslında böyle bir sanal dünya kurmanın peşinde olanlar da bu gerçeği bilmiyor değiller.
Onların bütün derdi, Türkiye"nin Avrupa yolunu kesmek ve demokratik hukuk devletinin kolunu kanadını kırarak bu ülkeyi başka sulara çekmeye çalışmak...
Bunun için sürekli düşman yaratmanın peşindeler. Yıllardır hiç değişmediler. Ne kadar çok düşman yaratırlarsa, seslerinin o kadar çok duyulacağını sandılar.
Ama gitgide etkisizleşiyorlar.
Marjinalleşiyorlar.
Kıytırıklaşıyorlar.
Çünkü, vatan hainliği edebiyatıyla, Türkiye ham yapılır edebiyatıyla artık yol alamadıklarını görüyorlar. Tarih kendilerini sollayıp geçti.
Farkında değiller.
Bu yüzden hâlâ askeri kışkırtmanın oyunlarını kuruyorlar. Bazı emekli komutanları etraflarına toplayıp onlardan vitrin süsü yapmaya çalışıyorlar.
Sanki 1960"lar, 1970"ler.
Hiç bıkmadılar, usanmadılar. Kaç kez aynı senaryo. Askeri kışkırtmak! Hep hayal kırıklığıyla sonuçlanmış askerci siyaset anlayışı... Oysa artık heyecan bile yaratamıyorlar.
Bunu da görmüyorlar.
Örneğin askeri kışkırtmak için hâlâ Atatürk"ü tahrif edebiliyorlar. Daha bu yakınlarda biri, "Atatürk hiç Batılılaşma demedi, muasır medeniyet dedi" diye yazmış.
Bin yıllık ezberi...
Yinelemekten usanmadı.
Ne yazık!
Atatürk"ün muasır medeniyeti neydi 1920"lerde? Muasır medeniyet derken Avrupa"dan, "Batı"dan başka ne vardı aklında? Medeni Kanunu İsviçre"den, Ticaret Kanunu"nu Almanya"dan, Ceza Kanunu"nu İtalya"dan, idare hukukunu, laiklik ve üniter devlet anlayışını Fransa"dan getirirken nereyi örnek alıyordu?
Latin alfabesini, takvimi, şapkayı, giyim kuşamı, müziği Türkiye"ye nereden getirmişti Atatürk? Çok partili demokrasi için yaptığı iki sonuçsuz denemede Sovyetleri mi örnek almıştı?
Bütün bunlarda örnek Avrupa değil miydi? Bütün bunlarda örnek Batı değil miydi?
Atatürk 1920"lerde çağdaş uygarlık derken, yoksa adını sır olarak gizlediği bir başka gezegeni mi Türkiye için örnek almıştı?..
Geçelim.
Avrupa yolu aynı zamanda Atatürk"ün yoludur. 17 Aralık bu bakımdan çok önemli bir dönüm noktasıdır.
Türkiye bu yöndeki tarihi yürüyüşünü devam ettirirken, Türkler, Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Araplar, Boşnaklar, Arnavutlar, Çerkezler, Gürcüler, Lazlar ve Anadolu toprağının bütün renkleri demokrasi potasında kendi kimliklerini koruyarak huzur ve barış içinde yaşayacaklar.
Tarihin en büyük, en iddialı barış projesi olan Avrupa Birliği bayrağını yüksekte tutmanın ülkemiz için hayırlı olacağına inanıyorum.

h.cemal@milliyet.com.tr

akshalil 23.12.2004 14:31

Milliyetcilik&Dincilik Mesleksiz isi mi?
 
20-25 yıllık bir çalkantı döneminden geçilse de; Türkiye, 21. yüzyılın ufuklarına doğru yola çıkmış bulunuyor.
Hipnozların yarattığı körlüklerle, mezarlığa dönüşmüş kuşakların vaktiyle nasıl kazıklanmış olduğunu gösteren; eğlenceli, görkemli, harika bir yolculuk...
Oligarşik bir saltanatın; "bağımsızlık" şalı altında; adeta gizli, özel bir sömürge bataklığına dönüştürdüğü, kapalı bir kutu olan Türkiye...
***
Uzay teknolojisinin yan bir ürünü olan uydu yayınlarının da katkısıyla; Hazine"den geçinenler kesiminin üst takımı tarafından hiç sevilmeyen "saydamlık"ın, kapalı bir kutunun içine doğru burnunu uzatması...
***
Yolsuzluklar, soysuzluklar, vurgunlar, rüşvetler, karmanyolalar, salkım saçak ortaya dökülmeye başladıkça...
Her türlü rezilliğin kurcalanmasını barikatlayan, 78 yıllık faşist Ceza Yasası"na; ne sivil-asker bürokratların, ne de muhalifi, muvafıkı ile politikacıların niçin hiç karşı çıkmamış olduğu merak edildikçe...
Ve merak edildikçe yerel seçimlere katılan aday adayı sayısının neden 5 milyona çıktığı; siyasal parti sayısının da neden 50"yi aştığı...
Adeta gizli bir sömürgeye dönüştürülmüş bir bataklıkta; en büyük rantın da, "yönetim saltanatı"nda olduğu, çıkar ortaya...
***
Haydi gelin biz şimdiden başlayalım eğlenmeye...
Genellikle mesleki bir kişilikten yoksun oldukları için, kimliklerine "mistik bir fanatizmde" koltuk değneği arayan dostları çok şaşırtacak bir gerçek işte; Fatih Sultan Mehmet, Hıristiyan olduğunu açıklamıştı...
Türkiye"deki bütün kiliselerin, cümle kapısının iç tarafına asabilecekleri, Fatih"in ünlü mısralarını bir kez daha tekrarlayalım:
"Avniya -Fatih"in mahlası- bilirdi senin bir kâfir Hıristiyan olduğunu
Belde zünnarini boynunda çelipayı gören"
(Belinde keşiş kuşağını, boynunda haçını gören)
***
Şimdi de gelelim Mehmet Akif"in, Arap dünyasıyla ilgili politik mısralarına:
"Türk, Arap"sız yaşamaz; kim ki yaşar der, delidir;
Arap"ın Türk ise, hem sağ gözü, hem sağ elidir."
Biliyorsunuz, olaylar pek doğrulamıyor Akif"in iddiasını. Ekmek parası için Irak"a giden kamyon şoförlerinden öldürülenlerin sayısı, 80"i aştı...
Ya görevli olarak gönderilen gencecik 5 polis...
Akif"in mısraları için politik bir yargıda bulunalım:
- Onlar geçmişte kaldı...
***
İsterseniz tazeliğini sürdüren mısralara da şöyle bir göz atalım:
İşte Ziya Paşa"dan; irikıyım makam sahiplerinin yolsuzlukları ve sorumsuzluklarıyla ilgili olarak açılan son davalarda, hukukçu dostların çaktırmadan anımsayacağı mısralar:
"Onlar ki verir laf ile dünyaya nizamat
Bin türlü teseyyüp (boş verme) bulunur hanelerinde"
***
Ve Tevfik Fikret"in volkanik patlayışı:
"Bu sofracık efendiler, ki yutulmaya çok hazır
Huzurunuzda titriyor -şu milletin hayatıdır
Şu milletin ki mustarip, şu milletin ki muhtazır (can çekişmekte)
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır
Yiyin efendiler yiyin; bu sofra iştahı sizin
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin."
Tevfik Fikret, İttihatçı vurgun ve soygunlarına karşı şahlananınca da, ne oldu bilir misiniz?
Enver Paşa, takım taklavatını bağırtmaya başladı sokaklarda:
"Kopsun seni Fikret diye alkışlayan eller"
***
Günümüzün "statüko"dan yana olan, neden "statüko"dan yana oldukları da az çok belli olan tosunları; yolsuzluk, soysuzluk, vurgun, soygun, rüşvetlere karşı, edebiyatımızdaki alevli başkaldırılar için, "onlar geçmişte kaldı" diyemeyeceklerinden, şöyle diyebilirler:
- O kadar yolsuzluk başka ülkelerde de oluyor; birkaç çürük elma için, devletin imajını yıpratmayalım arkadaşlar...
***
Kendilerini "kadir-i mutlak - kesin bir gücün mutlak sahibi" sanan megalomanlar ise, yozlaşmaya karşı çıkanları da suçlayabilirler:
- Bazı hainler, zaten yargının pençesine düşmüş sanıkları bahane ederek, ülkeyi kapkara göstermeye kalkmasınlar; şanlı bir tarihin çocukları olan bu millet, balyoz gibi iner kafalarına sonra...
***
Derken efendim, hamaset naracılarının da neleri hapazladığı çıkmaya başladıkça ortalığa...
İşte 21. yüzyılın hazırladığı eğlenceler...
***
Bir de tabii "bağımsızlık" kavramının kullanım çeşitleri var. Faili meçhul cinayetler, yerinde infazlar, işkenceler türü, "insan haklarını" çiğnemeyle ilgili dış merkezli uyarılara karşı kullanımı ayarlanan "bağımsızlık"...
- Burası bağımsız bir ülke, iç işlerimize kimse karışamaz.
Böylesi şoven bir formülün içindeki gerçek anlam ise şudur:
- Bizler kimsenin karışamayacağı bir ülkenin yöneticileriyiz; yönettiklerimizi ister asar, ister keseriz. Kime ne bizim içeride yaptıklarımızdan?..
Sonra da diplomatik pazarlıklar sonucu, kimsenin haberi bile olmadan birtakım askeri üsler dahi verilebilir bağımsız ülkede; tosunların sırtını sıvazlayan ağabey ülkelere...
***
Şimdiye dek kapalı bir kutu olan Türkiye"ye de, saydamlık içeri doğru burnunu uzatmaya başladı...
20-25 yıllık bir çalkantıdan geçilse bile, bir zamanların fanatik körlükleri, politik ihtirasları ve bin bir çeşit hergelelikleri ortaya çıktıkça; harika cümbüşler yaşanacak...
Evet, evet; ne mutlu 21. yüzyıllıyım diyene...

c.altan@prizma.net.tr

akshalil 23.12.2004 14:37

Türkiye nereye kosuyor??
 
Brüksel"deki 17 Aralık Zirvesi"nin sonuçları kamuoyunu bir süre daha meşgul edecek. Etmeli de...

Zira ülke içi siyasetin yeni zeminini bu karar ve kararın işaret ettiği müzakereler oluşturacak.

Sadece özgürlükler alanı, insan hakları uygulamaları, rejimin istikrarlı sivilleşmesi ve demokratikleşmesi değil, aynı zamanda Kıbrıs sorunu ve Ermenistan sorunu gibi dış politik meseleler, tarım, sanayi, sosyal haklar gibi ekonomik ve sosyal politika unsurları da kaçınılmaz olarak bu eksene oturacaktır...

Bu gelişmeler elbet "milli egemenlik" tartışmalarını tahrik edecek, zaman zaman sertleştirecek niteliktedir.

Ancak "siyaset algısının devletten topluma kayması", siyasi alanın genişlemesi, bu çerçevede bireysel ve toplumsal yaşamın düzenlenmesine ilişkin "tavırların rasyonelleşmesi", bu "rasyonelleşmenin siyasal kültürü demokratikleştirme işlevi görmesi" karşılaşacağımız diğer muhtemel gelişmelerdir.

Ayrıca yeni seçmen ittifakları ile toplumsal hareketlerin bu eksen üzerinde şekillenmesi, yeni ve eski siyasi tarzların iyice ayrıştırması, toplum-çevre, siyasi merkez, toplumsal merkez tartışmalarının yön değiştirmesi, bu çerçevede şaşırtıcı olmayacaktır...

"Yapısal değişiklikler"i sıkça "konjonktürel durum ve gelişmelerin ürettiği yeni girdi ve dengeler" belirler.

Bu gelişme ve girdiler ne denli köklüyse yapısal sonuçları da o denli köklü olur.

AB-Türkiye ilişkilerinin son iki yıldır izlediği güzergah, bundan sonra kazanacağı ivme bu tür köklü gelişme ve girdilerden birisidir...

Nitekim Kıbrıs sorununa bakışın çoğulculaşması, Ermeni Soykırımı meselesinin kamuoyunun gündemine yavaş yavaş giriyor olması, her iki konuda da "retçi bir tavır"dan "hala savunmacı olsa da anlamaya, çözüm üretmeye yönelen bir dalga"nın ilk ipuçlarının ortaya çıkması, başka bir deyişle tabuların sarsılmaya ve sorgulanmaya başlaması, yeni girdiler, dengeler ve zorunlulukların sonucudur.

Burada gözden kaçırılmaması gereken şudur:

Bu gelişme, sanıldığı gibi bir dış baskı ya da müdahalenin değil, "global bir etkileşim sisteminin içine girmenin, o sistemin parçası olmanın bir ürünü"dür.

Bu etkileşim sistemi yerel meselelerin önüne geçen bir önem ve değer kazandıkça, sadece siyasal açıdan değil toplumsal ve bireysel açıdan da bir kültürel tutum açık tartışma ortamında kendisiyle yüzleşme durumunda kalmakta, kendisiyle yüzleştikçe demokratik açıdan olgunlaşmaktadır...

Bu olgunlaşmanın diğer bir belirtisi de etkili bir kamuoyunun doğmaya başlamasıdır. Nitekim 17 Aralık Zirvesi tartışmalarını şekillendiren siyasi kurumlar olmaktan çok basın, sivil örgütler üzerinden kamuoyu olmuştur.

Bu olgunlaşma süreci devam ettikçe Türkiye"nin gücü tartışmasız bir biçimde artacaktır. "Sorunlarından ve tarihi bagajlarından toplumun talebi ve yarattığı meşruiyet zeminiyle arınacak bir Türkiye önümüzdeki 50 yıl içinde Avrupa"nın en büyük güçlerinden birisi olmaya adaydır".

Etkileşim, kelimenin işaret ettiği gibi, tek yönlü bir mekanizma değildir.

Etkileşim sistemlerinde değiştiğiniz kadar değiştirir, değiştirdiğiniz kadar değişirsiniz...

Soruna bu açıdan bakılınca AB"nin şu an Türkiye"ye karşı aldığı ve zirve kararına yansıyan kimi "takıntılarını" da mutlaklaştırmamak gerektiği ortadadır

Örneğin Türkiye"nin tam üyeliğine yönelik en büyük tehdit olarak görülen, Avusturya ve Fransa"da yapılacağı ilan edilen "referandum"un bu çerçevede etkisi ve anlamı sınırlıdır.

Nitekim Chirac"ın 16 Aralık günü yaptığı televizyon konuşmasından sonra Fransa"da yapılan bir kamuoyu araştırması daha şimdiden ilginç sonuçlar vermiş, altı aylık bir süre içinde Fransız toplumunun aldığı anlamlı yola işaret etmiştir. Bu araştırmaya göre Türkiye"nin Chiraç"ın belirttiği şartlarda AB üyesi olmasını destekleyenler yüzde 52"yle çoğunluğu oluşturmuşlardır.

Kaldı ki etkileşim sadece AB ve Türkiye arasında devreye girmiyor. Parçalı ve dinamik bir yapı olan AB içinde de harekete geçiyor.

Bugün Avrupa temel olarak iki eğilim arasında bölünmüş durumda:

Bir yanda AB"nin küçük, kendine yeterli, geleneksel bir yapı içinde kalmasını isteyen muhafazakarlar, diğer yanda genişleyerek devasa bir güç haline gelmesini arzı eden liberaller ve sosyal demokratlar var... İkinci cephe her geçen gün güçlenmekte, Türkiye"yi gelecek projesinin ayrılmaz parçası olarak görmekte ve ilk parçayı etkisi altına almaktadır.

Önümüzdeki yol oldukça aydınlık, yeter ki, biz bu yolun hakkını verelim...

delahoyaa 23.12.2004 22:02

Lakin biraz abartiyor
 
Makaleyi bu sabah trende okudum ve su Ispanya benzetmesini biraz abartili bence.

Buna ragmen iyi bir yazi, bunu da söylemek lazim.

delahoyaa 23.12.2004 22:04

Ne sebepten dolayi?
 
Ve "ihr" kim oluyor?

delahoyaa 23.12.2004 22:06

17 araliktan sonra AKP ve RTE
 
Evet arkadaslar,

AKP ve RTE 17 araliktan sonra nasil hareket edecek?

Ya maske düsecek ve -gercek yüzleri- ortaya cikacak ya da bu yoldan cikmayip resmen orta sag partisi olarak devam edecekler.

AKP bundan sonra (eski) ANAP"a ya da (kapatilmis) Refah Partisine mi meyil gösterecek?

Siz bu konuda ne düsünüyorsunuz?

originalgueler 24.12.2004 09:54

yerden göge kadar haklisin
 
Türkleri zerrine kadar sevmeyen Avrupa asla ve asla Türkiyeyi (üye bile olsa) kabul etmeyecektir!!!

Türke Türkten baska dost yoktur!

Anlayan anladi anlamayan düsmanina dost olmaya devam eder...

originalgueler 24.12.2004 10:07

was geht dich das an? :))
 
Es kann mir schreiben wer will...

SANA NE?!

aliconda 24.12.2004 14:41

Zuviel anabolika genommen ??? LOL o.T.
 
ohne Text

210mercedes 24.12.2004 20:28

hep avrupa hep avrupa
 
hep avrupa hep avrupa. bu insanlar nedense öyle bir hayalcilige kapilmiski. sizin avrupa dedigimiz dünya nüfusunun sadece yüzde 5%. dünya nüfusunun 95% avrupa degil. sadece avrupaya yönelip diger ülkeleri unutuyoruz. ünlü bir japon bilim adami ne dedi? istikbal avrupada degil asyada. zannediyorum bunu dis siyasette biraz dikkate almamiz gerekir.

arkadaslar bizleri bosuna oyaliyorlar, siz agzinizla kus tutacaksiniz onlar sizi gene AB ye almayacaklar. AB nin ne kadar iki yüzlü ve cifte standard uyguladigini anlamak icin su kibris olayina bakmamiz yeterli.

su hayalcilikten vaz gecip ülkenin gercek sorunlarini cözmek icin hep beraber calissak ne dersiniz.

saygilarimla
burhan

delahoyaa 24.12.2004 20:47

Millet umudu AB"ye baglamais
 
Türkiye bunca sene AB hayalin pesinde, simdi bu hayali anidan unutmak biraz zor olacak.

Lakin AB"yi ve diger ülkeleri hergün TV"de görüyoruz.

AB"de savas yok, insanlar tok, hastaneler ve sosyal kurumlar iyi calisiyor. Öbür tarafta dünyanin diger ülkelerini görüyoruz, aclik ve sefalet.

Simdi kim AB"ye özenmez ki?

Halk Avrupali degil, tok olmak istiyor.

delahoyaa 24.12.2004 20:49

Ne mutlu Avrupalıyım diyene!
 
Bugün Milliyet gazetesinde ilginc bir makale okudum.

Bizim dinci ve PKK"cilar Türkiye"nin AB üyeligine destek verirler tabii...

********************************
Ne mutlu Avrupalıyım diyene!

... artık kokoreç satılmayacak veya seyyar satıcılar gezemeyecek gibi basit şeyler değişecekmiş gibi insanımızı kandırmayın...
Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk"ün "Ne mutlu Türk"üm diyene" sözüyle yıllardır birbirine kenetlenen insanımız, Avrupa Birliği"ne üyelik süreci içinde mevcut bütün değerlerini sorgulayacak. Brüksel"den yönetilince, Atatürkçülük diye bir görüş kalmayacak. Öğrencilerimiz sabahları "Türk"üm, doğruyum, çalışkanım..." diye başlayan andı söylemeyecek.
... Avrupa Birliği"yle başlatılacak... olan müzakere süreci boyunca, bizden Kürt devletinin kurulmasına, ülkemizde isteyenin istediği dili konuşmasına, isteyenin Türk olmadığını istediği biçimde ilan edip, ırkının propagandasını yapmasına razı olmamız istenecek... artık "Türk" olmakla değil, "Türkiyeli" olmakla övüneceğiz. Muhtemelen de, "Ne mutlu Türk"üm diyene" yerine "Ne mutlu Türkiyeliyim diyene" ya da "Ne mutlu Avrupalıyım diyene" diyeceğiz.
Kokoreçten de, sokak satıcılarından da vazgeçebiliriz. Ama, sabahları öğrencilerimizin "Türkiyeliyim, doğruyum, çalışkanım, yasam... Avrupa"yı ve halklarını özümden çok sevmektir" demelerini ne kadar kabullenebiliriz?
Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisi"nin Türkiye başlıklı bölümünde yer alan 23. madde müzakerelerin yalnız Türkiye"yle değil, diğer devletlerle de yapılabileceğini öngörüyor. Yani, müzakereler sırasında Türkiye birkaç devlete bölünürse veya güneydoğu bölgesinde bir Kürt devleti kurulursa, yeni bir karara gerek olmaksızın onlarla da müzakere yapılacak. İşte, bize başarı diye yutturulmaya çalışılan bildirgede, hükümetin kabul ettiği bu...

<a href="redirect.jsp?url=http://www.milliyet.com.tr/2004/12/24/yazar/toruner.html" target="_blank">http://www.milliyet.com.tr/2004/12/24/yazar/toruner.html</a>

thespecialist 24.12.2004 21:18

go west
 
this is our destiny
this is what we"re gonna do

mrdragon 25.12.2004 01:39

NE MUTLU TÜRKÜM DIYENE!!!
 
bu günler hicbir zaman gerceklesmeyecek!!!.. TÜRK halki bunu engellemesini bilecek!!!..

suzii 25.12.2004 01:47

warum?
 
was hat die eu deutschland gebracht????

210mercedes 25.12.2004 09:41

evet ama..
 
o görüse tam olarak katilmak istemiyorum. yani avrupali olmayan ülkelerin hepsi aclik ve sefalet icindemi? kesinlikle hayir. bir kac tane örnek vereyim: ABD, Kanada, Japonya, Güney Kore vs. bir cok örnek daha verebilirim.
sonra avrupa icinde yasayan insanlarin hepsi zenginmi?

zengin ülkeler calisarak zengin oldular. biz calismadan zengin olmak istiyoruz. nerede var öyle üc kurusa bes köfte? bazi konularda biraz gercekci olmak gerekiyor.

sonra ben avrupanin ekonomik gelecegini öyle fazla parlak görmüyorum. globallesme dedigimz olay bir ilerde buradada fakirlesmeye yol acabilir.

saygilarimla

delahoyaa 25.12.2004 10:32

Kibris"i düsün!
 
Be sene nasil Kibris"i kaybediyorduk, Annan plan nasil destek bulmustu!

Halk kisa vadeli düsünüyor, yeter ki yarinki sofra bol olsun, fakat bunun bedeli agir olacak.

Siyaset buna göre hareket etmeli.

delahoyaa 25.12.2004 10:41

Fark o kadar büyük degil ki!
 
- ABD, Kanada, Japonya, Güney Kore vs.
Bunlar gercekten Avrupa"dan bu kadar farkli mi?
**

Avrupa"da herkes zengin degil fakat insanlarin cogu tok, ve bu da bir nevi zenginliktir.
**

- zengin ülkeler calisarak zengin oldular. biz calismadan zengin olmak istiyoruz.

Bu kanaat cok dogrudur, bizim Almancilarda bile su "eger dogru is bulamazsam Sozialhilfe"den yasarim" zihniyeti var!
Türk milletine yakismayan bir zihniyet!
**

Gecenlerde ATV"nin haber bülteninde cok sacma bir sey izledim:
insanlar (yani meslek sahipleri) Avrupa"da kac para kazaniyor ve Türkiye"de kac para kazaniyorlar diye.
Dogru hatirlasam bir eczaneci Türkiye"de 800 EUR kazaniyor ve Almanya"da 5.000 EUR! Fakat Almanya"daki kiralardan, gida fiyatlardan ve vergilerden hic bahsetmediler tabii!

Insanlari bu tür sacma haberlerle özendiriyorlar iste!

ercan 25.12.2004 16:20

"Demokratie aus eigener Kraft ..."
 
"Demokratie aus eigener Kraft
Die EU-Bürger sollten gegen die Aufnahme von heuchlerischen Verhandlungen mit
der Türkei eintreten - und für eine eigenständige Entwicklung der türkischen Republik

Es ist schon merkwürdig: Da klopft eine türkische Regierung nach einem unglaublichen Kraftakt und einiger Selbstüberwindung an die Tür der Europäischen Union - und die Kommentare der europäischen Presse erwecken den Eindruck, dass die Mehrheit der Meinungsmacher verzweifelt einen Ausweg sucht, um die Türkei einerseits nicht in die EU zu lassen, andererseits aber auch nicht völlig zu verprellen. "Wer anderen eine Grube gräbt", schreibt etwa die bis dato als linksliberal geltende Süddeutsche Zeitung, "fällt bekanntlich selbst hinein." Ebendas sei Europa mit der Türkei passiert. Wie sollen wir das verstehen?

Hat die EU es etwa niemals wirklich ernst gemeint mit der Vollmitgliedschaft der Türkei? Hat Brüssel nie damit gerechnet, dass Ankara wirklich die Kriterien für Aufnahmeverhandlungen erfüllen würde? Haben europäische Politiker nur deshalb türkische Schultern geklopft und vollmundig den Beitritt versprochen, weil dieser nie wirklich anstand? Weil doch jedes europäische Kind weiß, dass die Türkei nicht zu "uns" gehört und niemals gehören wird?

Tatsächlich wird die Republik Türkei niemals EU-Vollmitglied werden - zumindest nicht in der Form, in der sie heute besteht. Türkische EU-Bürger werden niemals die größte Fraktion im Europäischen Parlament stellen und mit 16 bis 17 Prozent der Sitze den deutsch-französischen Führungsanspruch gefährden. Und muslimische Türken werden niemals bloß mit einem Personalausweis die Grenzen passieren und dort Geschäfte machen, Arbeit suchen oder ihre Rentenjahre verbringen, wo es ihnen gefällt.

In der Türkei mit ihren 70 Millionen Einwohnern leben rund 10 Millionen Menschen auf dem Niveau eines belgischen oder deutschen Mittelständlers. Der Rest bezieht ein indisches Durchschnittseinkommen. Die Gesundheits- und Bildungseinrichtungen sind völlig desolat. Wehe dem, der den überfüllten, unsterilen, schlecht ausgestatteten staatlichen Kliniken ausgeliefert ist. Nur wer ein monatliches Einkommen von 2.700 Euro hat, kann sich ein menschenwürdiges Leben leisten: Eine Privatschule für den Nachwuchs etwa, damit der nicht in einer staatlichen Schule mit 50 Kindern in der Klasse den Launen eines Lehrers ausgesetzt ist, der jährlich 5.608 Dollar verdient, während sein deutscher Kollege 58.839 Dollar erhält.

Derweil nutzen gewiefte Geschäftemacher aus dem In- und Ausland den wilden Kapitalismus in der Türkei aus, um mit überteuerten Dienstleistungen und Warenangeboten Kapital aus dieser Situation zu schlagen. Eine eigenständige Wirtschafts- und Sozialpolitik kann nicht mehr betrieben werden, weil das Establishment den Diskurs so weit manipuliert hat, dass sich alles um den EU-Beitritt dreht. Wer von "unseren Interessen" spricht, wird von den Nutznießern der heutigen ungleichen Entwicklung gnadenlos als "Nationalist" gebrandmarkt.

Dabei wissen die Eurotürken am besten, wie ihre Interessen zu schützen sind, ohne die partnerschaftlichen Beziehungen zum Ausland und die Demokratie im Inland völlig aufzugeben. Die EU hat 1995 mit der EU eine Zollunion unterschrieben - der erste Schritt zu einem Sonderstatus für die Türkei, denn kein anderes Land hat seinen Markt einseitig einem derart überlegenen Partner geöffnet. So kann die Türkei ihre Agrarprodukte und Textilien zwar nicht uneingeschränkt in die EU exportieren - aber jeder Supermarkt im Lande quillt mittlerweile von europäischen Waren über.

Grünen-Chefin Claudia Roth berichtete aus den Ausschusssitzungen, wie sich die konservativen deutschen Abgeordneten damals darüber freuten, dass "wir die Türkei so billig haben konnten". Die Hoffnung, dass die Zollunion das Niveau der türkischen Produktion hebt und die Wirtschaft wettbewerbsfähiger macht, hat sich nicht erfüllt. Europäische Firmen kamen allenfalls, um mit erfolgreichen türkischen Partnern Jointventures einzugehen - und diese dann in Eigenfirmen umzuwandeln.

Die Zollunion beschert der schwachen türkischen Wirtschaft derweil ein ständig wachsendes Handelsdefizit: In den ersten acht Monaten dieses Jahres stiegen die Importe um 41,1 Prozent auf 61,7 Milliarden Dollar, während die Exporte um 32 Prozent auf 38,7 Milliarden Dollar zunahmen. Das türkische Defizit vergrößerte sich von 14,4 Milliarden Dollar im vergangenen Jahr um 59 Prozent auf knapp 23 Milliarden Dollar.

Tatsächlich haben Verfechter einer Aufnahme von Beitrittsgesprächen wie der deutsche Kanzler Gerhard Schröder die Öffentlichkeit bis heute über ihre wahren Gedanken bezüglich der Türkei im Unklaren gelassen, weil sie selbst nicht an den türkischen Beitritt glauben. Sie wissen, dass dieser für die Türkei in jeder Hinsicht ein Kraftakt ist. Und dass sie aufgrund ihrer desolaten Wirtschaft, der inneren Spannungen um des Laizismus oder der Minderheitenfragen zumindest in den nächsten Jahrzehnten keinesfalls europäisches Niveau erreichen wird. Das derzeitige Theater um den EU-Beitritt hat zum Ziel, dass die Union ihren wirtschaftlichen und politischen Einfluss auf die Türkei beibehält. Deshalb treten Politiker wie Günter Verheugen dafür ein, das Land weiterhin in seiner einseitigen Anbindung an Brüssel zu halten.

Aus dieser Lage muss die Türkei Schlüsse ziehen. Sie muss lernen, Demokratie und Menschenrechte endlich aus eigener Kraft voranzutreiben - und nicht aus Angst vor europäischen Prügeln. Sie muss ihre Beziehungen zur EU auf eine wirklich gleichberechtigte Basis stellen und ihre Wirtschaft wieder selbst in die Hand nehmen, um die materiellen Grundlage für eine eigenständige Entwicklung zu schaffen. Die Zollunion mit der EU muss so weit revidiert werden, dass die Türkei ihre eigene Produktion ankurbeln und sich gezielt vor der hemmungslosen Einfuhr von europäischen Waren schützen kann. Der türkische Staat muss sich mit dem Weltwährungsfonds und der Weltbank an den Tisch setzen und seine Schulden neu ordnen, damit er nicht mehr wie heute 60 Prozent seines Etats allein für Zinsen aufwenden muss.

Eine gute Sozialpolitik und eine sanierte Wirtschaft werden die Grundlagen besserer Beziehungen innerhalb der türkischen pluralistischen Gesellschaft und zu Europa darstellen. Die Alternative ist, "Verhandlungen" zu den fragwürdigen Bedingungen Brüssels aufzunehmen, deren erfolgreicher Abschluss von der EU nicht einmal versprochen wird. Die "Einmischung" der EU wird dann von den wirklichen Nationalisten in der Türkei täglich bekämpft werden, sodass die Demokratisierung erst recht gefährdet ist. Die Bevölkerung ist jetzt schon verunsichert, ob der eingeschlagene Weg der richtige sei. Kein Investor kommt in die Türkei, wenn ihr EU-Beitritt nicht gesichert ist. Jeder vernünftige EU-Bürger sollte heute gegen die Aufnahme von heuchlerischen Verhandlungen und für eine wirkliche eigenständige Entwicklung der Republik Türkei eintreten - denn nur so kann diese wirklich zum gleichberechtigten Partner werden."

DILEK ZAPTÇIOGLU

taz Nr. 7481 vom 7.10.2004, Seite 11, 241 Zeilen (Kommentar), DILEK ZAPTÇIOGLU"

<a href="redirect.jsp?url=http://www.taz.de/pt/2004/10/07/a0211.nf/text" target="_blank">http://www.taz.de/pt/2004/10/07/a0211.nf/text</a>

akshalil 25.12.2004 22:25

Neymis bakim Türk olmanin mutlulugu??
 
-Avrupa birligi ortalama kisi basina düsen gelirin %10 u ile yasamak mi?
-türke türk propagandasi yaparak karni ac milleti kuru milliyetcilikle uyutmak mi?
-Yargitay baskani bile mafya ile ilskiye girecek kadar hukuk disina cikmis bir ülkenin vatandasi olmak mi?
-Devlet dairesinde hic bir isi torpilsiz-rüsvetsiz yürümeyen bir ülkede yasamanin keyfi mi?
-Devlet politikalarina karsi en ufak protesto gösteride coplanmanin keyfi mi?

akshalil 25.12.2004 22:37

Ada Sati$lari :
 
Ada satışları...

Bir zamanlar Osmanlı’nın bir “Girit meselesi” vardı.

“Girit satıldı, satılmadı” tartışmaları pek sık yapılır, gençler sık sık “Girit’i sattırmayız” diye sokaklara dökülürdü.

Bir seferinde gençler gene böyle bir gösteri düzenleyip Babıali’nin önünde toplaşarak bağırmaya başlayınca sadrazam sinirlenmiş.

“Gidin bunların hepsini askere yazın,” demiş.

Girit’i sattırmak istemeyen göstericilerin topu birden ortalıktan kaybolmuş, Girit’in satılmasını istemiyorlarmış ama bu uğurda başkasının ölmesinden yanaymışlar.

Milliyetçiliğin de bir sınırı bulunuyor elbet.

Yeni bir söylem bile yaratamayan cumhuriyetin milliyetçi çocukları da “Kıbrıs satıldı, satılmadı” tartışmasına kendilerini neredeyse şehvetle kaptırıyorlar.

Ben Kıbrıs’ın “satılmasını” istemeyenlerin askere alınmasını önermeyeceğim.

Benim daha sakin bir önerim var.

“Kıbrıs satılıyor” diyenler Kıbrıs konusunda bir sayfalık bir kompozisyon yazsınlar.

Böylece hem “Kıbrıs meselesinin” neden “Türkiye meselesinden” daha önemli olduğunu, hem de “toprağı” çok seven milliyetçilerimizin ana dillerini ne kadar sevip iyi kullandıklarını görmüş oluruz.

Anadilini sevmeyenin vatanını sevmesindeki tuhaflığı da, toprağı dilinden fazla sevip benimsemenin gizli nedenlerini de böylece açıkça konuşmaya başlayabiliriz.

Ama çoğunu, Kıbrıs konusunda bir sayfa yazı yazmanın askere gitmekten daha fazla endişelendireceğini sanıyorum.

Yazmaktansa demeç vermeyi tercih edeceklerdir.

Türkiye’nin tarihindeki en önemli eşiklerden birini aşıp yeni bir döneme girdiği şu günlerde önümüze çıkacak çok büyük sorunların çözümlerinin ne olacağı konusunda bir düşünce üretmek yerine, Kıbrıs’ın Türkiye’den daha önemli olduğunu söylemeyi sürdüreceklerdir.

Bu tür konuşmalar, bir kazada bütün kemikleri parçalanıp yanlış kaynamış bir adamın bir ameliyata girip kemiklerini bir daha kırdırıp yeni baştan alçıya aldırmadan önce serçe parmağındaki bir çizikten yakınmasını andırıyor.

Türkiye’nin bütün adalet, eğitim, sağlık, asayiş örgütlenmesini, tarımdaki çarpıklıklarını düzeltmek zorunda kalacağı ve bunları yaparken ciddi sarsıntılardan geçeceği bir dönemde sadece Kıbrıs’ı konuşmanın Türkiye’yi ve Türkiye’deki insanları tümüyle küçümsemek anlamına geldiğini düşünüyorum.

Milliyetçi değilim ama doğrusu bu kadar da küçümsenmek istemem.

Kıbrıs meselesinin Türkiye meselesinden daha önemli olduğunu kabul etmekte biraz zorlanırım.

Kıbrıslı Rumların fazlasıyla şoven ve çağdışı tepkilerine biz aynı şekilde cevap vermek, aynı akılsız sığlığı paylaşmak zorunda mıyız?

Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan, Kıbrıslı Türkler ve Türkiye dörtgenindeki bütün aktörler çeşitli zamanlarda yanlış ve haksız işler yaptılar.

Bu konuda kendisinin tümüyle haklı diğerlerinin tümüyle haksız olduğunu söyleyen herkes yalan söylemiş olur ve bu aşamada Kıbrıslı Türkler dışındakiler yalan söylüyor.

En aklı başında davrananlar, bu soruna gerçekten çözüm bulunmasını isteyenler Kıbrıslı Türkler, bunu da referandumda verdikleri kararla gösterdiler.

Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan ve Türkiye hep birlikte bir yalanı ve “kim kimin bileğini bükecek” itişmesini sürdürmek istiyor.

Doğrusu ya ben Kıbrıslı Rumların ilkelliğinin partneri olmak istemezdim.

Kıbrıslı Türklerin güvenliğini, özgürlüğünü ve mutluluğunu uluslararası bir anlaşmayla sağlama almayı, Türklerin Kıbrıs’ın eşit vatandaşları olmasını sağlamayı oradaki toprağın bir kısmını kim yönetecek çekişmesinden daha çok önemserdim.

Türkiye’nin, Kıbrıs’ın bir bölümünü bütün dünyanın itirazına rağmen elinde tutmak için uğraşmaktan daha ciddi ve hayati sorunları bulunuyor.

Hem unutmayın ki Kıbrıslı Türklerin orada bir toprak parçasını yönetmesi Türkiye’nin geleceğini güvence altına almaz ama Türkiye’nin zengin ve güçlü bir devlet olması Kıbrıslı Türklerin geleceğini güvence altına alır.

Uçaklarda bile, “bir kaza anında oksijen maskelerini önce kendiniz kullanın sonra çocuğunuza kullandırın” derler çünkü küçüğün sağlığı büyüğün sağlıklı kalmasına bağlıdır.

Kıbrıs meselesinin Türkiye meselesinden daha önemli olduğunu söylemek büyüğün oksijensiz kalmasına yol açar.

Bütün kemiklerimizin kırılıp yeniden biraraya getirileceği bir operasyona girerken oksijensizliğe tahammül edebileceğimizi sanmıyorum.

Türkiye’nin sorunlarını bir kenara bırakıp Kıbrıs’ı ön plana çıkartan politikacılarımız bu konuda bir sayfalık bir kompozisyonlar yazsınlar.

Bir de onların kaleminden okuyalım niye Kıbrıs Türkiye’den daha önemli.

Ama bunu yapabileceklerini sanmıyorum.

Osmanlının biçare çocukları gibi onlar da niye bağırdıklarını bile tam kavrayamadan sadece bağırmayı seviyorlar çünkü.



20 Aralık 2004, Pazartesi




ahmetaltan@gazetem.net

akshalil 25.12.2004 23:21

EU Bürger sollen für eine Entwicklung
 
der Türkei aus eigener Kraft" eintreten..

sehr Interessant von Zaptcioglu!

Die Türkei hat -was die Demokratie und Pluralismus angeht- kaum eigene Kraft..Die diesbezügliche Reformen finden seit 200 Jahren aufgrund des Drucks von Westen und im Zuge der Orientierung an Europa..

Die EU Bürger sollten aber verlangen ,dass die Türkei nur dann voll Mitglied sein wird,wenn die Veränderungen tatsächlich umgesetzt wird...

Zuerst müssen sich die Türken über die Bedeutung und das Wesen von EU klar werden und es begreifen, das was sie machen keine Zugeständnisse an EU sind..

mrdragon 25.12.2004 23:38

ATATÜRK"ün TAMAMEN EGEMEN TÜRKIYEsi
 
evet hepsini tercih ederim eger vatanim bölünmeyecekse.. onurumuz zedelenmeyecekse!!!
devlet politikalarina karsi gösteri yapmak baska.. bebek katili icin slogan atmak baska bir mesele.. bu insanlar en azindan cop"u hak ediyorlar!!!!
rüsvet"in AB"ye girmeden de pekala kendimiz önüne gecebiliriz.. her diger konuda tek basina iktidar olan bir parti istedigi yasalari kolayca gecirebilir..

abizettin 25.12.2004 23:55

Türk erkeginin yatak performansi ve EU..
 
AB üyeliği Türk erkeğinin yatak performansını etkiler mi?
Bir dönem bulvar gazetelerinin en çok ilgi gören haberi "Helga Türk erkeklerine bayılıyor" başlığını taşırdı.

Haberin üzerinde genelde Türk sahillerinde üstsüz güneşlenen kocaman göğüslü bir Alman kadını olur, kolunda çoğu zaman gariban bir delikanlı bulunurdu.

Tek başına tatile gelen Helga"nın Ramazan"ı görünce nasıl çarpıldığı ballandırılarak anlatılırdı.

Gurur okşayıcı bu asparagaslar, tatil yörelerinde kimbilir kaç Alman kadınının ırzına geçilmesine yol açmış, kimbilir kaç tecavüzcü, "Türklere bayılan Helga"nın bu keyfe direnmesine şaşmıştır.


* * *
Bu kez söz konusu olan öyle bir asparagas değil.

Bu kez Türk erkeklerine övgüler düzen, bir Alman hayat kadını...

Berlin"de, Türklerin en yoğun yaşadığı semtlerden Wedding"de "Saliha" adlı genelevde çalışan Romy Kaska takma isimli bu kadın anılarını derlemiş.

Kitabın adı: "Bana Erkeklerin Nerede Olduğunu Sormayın".

48 yaşındaki Kaska, genelevde toplam 10 ay çalışmış ve bu süre içinde her milletten 3 bin erkekle yatmış.

Günde ortalama 10 erkeği ağırlarken de fırsat buldukça anılarını yazmış.

Sonuçta ortaya, "Kim nasıl sevişiyor" kılavuzuna benzer bir kitap çıkmış.


* * *
Kaska"nın farklı milletten müşterilerinin yatak performansına dair genellemeleri şöyle:

Afrikalılar: "Tam bir seks makinesidirler. Çoğunlukla ritmik ve dans şeklinde hareket ederler".

Japonlar: "İyi bir orgazm yerine mor lekeler vaat ederler".

Çinliler ve Taylandlılar: ""Şimdi... Buramı öp... hayır" gibi emirler vermeyi severler".

Polonyalılar ve Ruslar: "Klasik seks pozisyonlarını tercih ederler".

Almanlar: "Çok konuşur ve hemen ilişkiye girerler".

Ve her milliyetten müşterinin ortak özelliği:

Sevişirken boyunlarından kolyeyi ve ayaklarından çorabı eksik etmezler. Prezervatifsiz ilişki için de ekstra para teklif ederler.


* * *
Türkleri merak ediyorsunuz değil mi?

Genelevin en sadık müşterileri Türkler olduğu için Kaska, bizimkiler hakkında geniş bilgi sahibi olsa gerek.

Ve bu tecrübeyle şahadet ediyor ki, "Türk erkekleri yatakta hayli eğlendiricidir" ve "Bir kadın onlarla orgazmı asla kaçırmaz".

Son dönem spor, edebiyat, müzik gibi alanlarda kazandığımız uluslararası başarılara yatakta bir yenisini eklemiş sayılmaz mıyız?

İyi de bu bizim bildiğimiz Türk erkeği mi?

Hani şu yatakta iş şip-şak bitsin diye telaşlanan, sonra da kadını hiç umursamadan sırtını dönüp uyuyan?..

Meslektaşımız Fügen Yıldırım da 2002’de "Fahişeliğin Öbür Yüzü" (Metis) kitabı için dünyanın en eski mesleğinden 15 kadınla konuşmuştu, ama onların anılarında Türk erkekleri hiç de bu kadar eğlenceli görünmüyordu.

Eğer Kaska, sadık müşterilerini küstürmemek için fazla mültefit davranmıyorsa geriye iki olasılık kalıyor.

Bir: Avrupa"daki Türk erkekleri böyle...

İki: Avrupalı kadınlara karşı böyle...


* * *
Aslında ikisi aynı şey:

Maziden gelen bir kompleksle Avrupalı kadının gözüne girmeye çalışan Türk erkeği eğlenceli hale geliyor ve yatakta kadının inlemelerini duymadan rahat etmiyor.

Sonra sigarasını yakarken, çocukluğundan beri bulvar gazetelerinde okuduğu haberlerin etkisiyle gururunu okşayacak soruyu soruyor:

"Nasıldım Helga?.."


* * *
Tam üyelik halinde bunun “milli tavır” haline geldiğini düşünün.

Hâlâ Avrupa Birliği"ne karşı mısınız?


CAN DÜNDAR

akshalil 26.12.2004 00:18

Seni bölünme paranoyasi sarmis..seni
 
hemen askere almak lazim.:-))

kazi 26.12.2004 02:14

o.T.
 
Senin gibisine tam da dingilin teki derler

kazi 26.12.2004 02:16

o.T.
 
Avrupalisin iste al bi dingil daha!!!!

kazi 26.12.2004 02:21

o.T.
 
Senin gibi sineklerin devlet politikasina karsi protestosu da ne oluyorki.


Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 01:16 Uhr.