![]() |
Kafirlere karsi savasin
Eyer kafir sana saldiriyorsa mevsi mudavafa mulunman lazim onlari öldürdügün zaman teröristmi oluyorsun.
Senin TC de binlerce yüzbinlerce insan öldürdü yalanmi hapishanelerde iskenceler baskilar hertrülü pislik var alsama Senin Seriatin. Sen bir Teröristsin ayni zamanda musulini gibi bir irkci fasistsin sende Islam ruhu yok yahudi ruhu var. |
Yani herkes yarim yamalak Islami
Biliyor sen düzünü bulacaksin Islam eksik deyilki ekleme getireceksin ahhahahahahahahaha :O=)))))))))
Yaaa Alem adamsin beee kerio birazdan gelir gine sana Esek kulagi takar merak etme :O=))) |
CİHAD İLE İLGİLİ 544 AYET GEÇER!
KUR"AN"DA NAMAZLA İLGİLİ 64 AYET GEÇERKEN CİHAD İLE İLGİLİ 544 AYET GEÇER!
<a href="redirect.jsp?url=http://www.islamustundur.com/konular/tekhak." target="_blank">http://www.islamustundur.com/konular/tekhak.</a> |
Sen niye yenin Seriat anlayisini yazmiyo
rsun da burada LAGA LUGA ediyorsun....
Sakatlikmi var senin Seriatinda ??? |
yarim yamalk degill... cogulari hic
bilmiyor
|
kelimerin tutsagi olmussunuz o.T.
ohne Text
|
hophop, süleyman hocan kizmazmi o.T.
ohne Text
|
Seriat Moda Sistemi deyilki :O=))
Yeni Seriat düzenimi yazayim Islamda ne helal ne haram ne yasak ne yasak deyil onlar uygulanir okadar basit.
|
neyi bilmiyor 24 saat Kuranimi
okusunlar
Namaz Farz Oruc Farz Sekat vermek Farz kapali giyinmek farz firaunun yada yahudilere verilen cezalari ikide bir okumakmi lazim Kuranda ne Farzsa her Müsliman onu yapiyor daha ne istiyorsun laikcimi olmalari lazim kemalist türkcümü |
Islam Devleti Bir Ütopya Deyildir.
İSLAMİ DEVLET BİR ÜTOPYA DEĞİLDİR
İslam şeriatına ( kurallarına ) göre yönetilen ve ideal devlet modelini hayata tatbik eden dönemler tarih .çerisinde hep var olmuştur. İslami devlet bir ütopya , ideal ,hayal değil , tarih sahnesinde yer almış bir realite, hakikat ,gerçekler manzumesidir.Komünizm gibi tarihte hiç gerçekleşmemiş hayali bir dünya sistemi değildir islam dünya görüşü. Tarihte Hz. Resul , Hz. Ebu bekir , Hz. ömer, Hz ömer b. Abdülaziz dönemlerinde ayrıca Selçuklu ve Osmanlı"ların belli dönemlerinde ideal İslam devleti , idealler dünyasından realiteler dünyasına geçmiş ve hayat ile yoğrularak dünyada uygulanabilirliğini ve üstünlüğünü ispat etmiştir. Bir devlet başkanı , bir Cumhurbaşkanı düşünün ki halkla olan toplantısında halka eliyle sırası ile su dağıtıyor( Hz. Resul).Bir devlet başkanı ki halkı gece denetliyor ;aç-susuz bulunca kendi sırtında çuvalla un - yiyecek taşıyıp kapıya dek taşıp teslim ediyor , ayrıca değil rüşveti , "Fırat"taki ( devletin sınırındaki ) bir koyunu bile düşünebilen bir ideal devlet adamı ( Hz. Ömer) . Bunu hangi halkçı (sosyalist ) lider yapmıştır ? Bir yönetici düşünün ki yanlış verdiği bir karar sonucu haksız olarak cezalandırılan gayrimüslim bir mimarın hakkını İslam devletini kadısının koruyup padişah hakkında kısas kararı verip aynı cezayı padişah hakkında da verir de mimarın kendi hakkından feragat etmesi ile padişah kısas"tan kurtulur ( Fatih sultan Mehmet ). Dinin peygamberi bir hüküm için ; " kızım bile olsa ona da aynı cezayı verirdim " diye dedirtecek bir adalet anlayışı...BUNLARDAN DAHA BÜYÜK " HUKUK"UN ÜSTÜNLÜĞÜNE , BAĞIMSIZ YARGIYA DELİL OLABİLİR Mİ... ? NEREDE UYGULANMIŞTIR ! Bir toplum düşünün ; Avrupalı bir gezgin para kesesini limanda düşürüp bazı paralarının da denize düştüğü anda halkın paraları toplamaya başladığını hatta denize daldığını görünce " paralarım çalınıyor ." diye telaşlanırken , denize dalanlar dahil herkesin düşen paraları toplayıp kendisine getirdiğini , paralarının tamam olduğunu ,denizde bile kaybolunmasına izin verilmeden kendisine teslim edildiğine şahit olduğu bir toplum, Sadakaların meydandaki bir çukurda toplanıp ihtiyacı olan kişilerin rencide olmadan geceleyin ihtiyacı kadarını alıp geri kalanı bıraktıkları , Zeka özürlülerini musiki ile iyileştiren , hizmetçilerin kırabileceği vazo,tabak ...gibi eşyaların malzemelerini karşılıksız ödemek üzere kurulmuş vakıfların olduğu , kışın göç edemeyen kuşlar için vakıfların oluşturulduğu , Hıristiyan halkın " kardinallerin külahı yerine Müslümanların sarığını tercih edecek" kadar özgür ve hümanistçe yaşanılan bir şeriat toplumu ( Osmanlı) ,... Ve kapitalistçe yaşayıp , İslam"a bakışları sosyalistçe olan bir toplum...?! VE YENİ ÖRNEKLERİMİZ; İDEAL İSLAM DEVLETİNDEN,YAŞANAN,UYGULANMIŞ: Bir Yahudi , Hz. Ali"nin Sıffın yolculuğu sırasında zırhını düşürdüğü yerde bulur, sahiplenir...Hz. Ali zırhını geri ister ,... sonunda Hz. Ali ile mahkemelik olurlar.Mahkeme başkanı kadı Süreyh"tir.Hz.Ali"ye sorar " şahidin var mı?".Hz ali cevap verir " oğlum ve hizmetçim." kadı " onlar yakının şahitlikleri geçerli olmaz " der....Mahkeme Yahudi lehine sonuçlanır.Halife ile Yahudi"nin davasında mahkeme Yahudi"yi haklı bulmuş, haklife davayı kaybetmiştir.Ama tüm bu gelişmelere Yahudi dayanamaz ve itirafta bulunur " ... bu adalet karşısında direnemiyorum, Müslüman oluyorum ." Hz. Resul, zekat dağıtır, elindekilerin hepsini tüketir.Sonra biri gelir ve çok ihtiyaç sahibi olduğunu ifade eder.Hz. resul ona " Şehre git, ihtiyaçlarını al, mal senin , borç benimdir." buyururlar. Hz. Resul"e o yılın ik olgunlaşan hurmaları getirilir.İkram sırasında Hz. Resul sorar: " idare ettiğim halkım böyle hurma yiyebiliyor mu şu an ?" hayır cevabı üzerine " götürün bunları çocuklara verin , ümmetimin yemediğini yemem, giymediğini giymem . " buyururlar. Komutan Halid b. Velid , sefer sırasında sofrasında soğuk su ve yumuşak ekmek görünce ; " kaldırın bunları , bana askerimin yediği kuru ekmek ve sıcak suyu getirin " der. Hz. Resul , bir toplantı esnasında şöyle buyururlar . " Benim en sevdiğim kimse benden hakkını alandır. " buyururlar. Hicri 17. sene.Hz. Ömer halife...Hz. Resul"un türbesinin yanındaki cami ihtiyaç nedeniyle genişletilmek istenir .Çevredeki arsalar para ile satın alınır.Sadece Hz. Abbas arsasını vermek istemez.İş mahkemeye intikal eder.Mahkeme kadısı Übey b. Kab"tır...Sonunda mahkeme kararını verir ." Mescid yapmak için Mal sahibinin arsası para ile ile bile olsa zorla alınamaz."Bu sonuçtan sonra Hz. abbas " Ben arsamı hibe ettim " der.kendisine sorulur " neden aşırı fiyatla bile olsa vermedin de şimdi parasız hibe ediyorsun?" Hz. Abbas cevap verir:" İslam"ın insan haklarına gösterdiği saygıyı dünyaya duyurmak için!..." Hz. Ömer döneminde Halife olan Ömer gece teftişlerinin birinde fakir bir adamın çocuğu olduğunu fark eder.Hemen hanımının yanına döner " Yoksul bir adamın yeni doğum yapmış hanımına neler lazım gelir, sen bilirsin " der, ihtiyaçları sırtına çuvalla alır ve hanımı ile fakir adamın yardımına koşarlar.Çocuk doğar, Hz. Ömer"in hanımı dışarıya seslenir " Ey Mü"minlerin emiri çocuk sağlıklı , merak edecek bir şey yok" fakir adam yanındaki kişinin halife olduğunu anlayınca ayağa kalkmak ister :"Hiç ayağa kalkmana gerek yok, " Yöneticinin görevi ihtiyaç sahiplerini tespit edip yardımlarına koşmaktır.Ben görevimi yaptım, geç kalmışsam Allah beni af etsin ." buyurur.Ve ilave eder :" Yoksula görev , devletin görevidir." Halife Ömer döneminde kıtlık olur....Eslem : " Kıtlık biraz daha devam etseydi yoksullardan önce Hz. Ömer ölebilirdi.Çünkü halktan çok Ömer yokluğu yaşıyordu ." demektedir . Kıtlık vaktidir.Hz. Ömer dolaşırken oldukça semirmiş bir deve görür , sahibini sorar.Oğlu Abdullah " benimdir." deyince Hz. Ömer oğluna döner , " bak oğlum bu deve nasıl semirdi sana anlatayım mı " der ve anlatır :" Bu deve halifenin oğlunundur denip senin devene yedirdiler , otlu yerleri senin devene tahsis ettiler...şimdi bu deveyi al, sat, ana parayı ayır , kârını hemen bana getir , hazineye yatırıp Beytü"l-Mal"e devredelim.çünkü halife unvanı devletindir.Devletin unvanı ile kazanılan para da devlete aittir.aksi halde nüfuz ticareti yapmış olur, helal malımıza haram karıştırmaktan kurtulamayız, " buyururlar Hz. Ömer hastalanır." Beytü"l-Mal"dan ( Hazineden ) bal alıp verelim " denir.Halife itiraz eder :"hazine ortak maldır, izinsiz almak caiz olmaz." der. Mısır valisi Amr b. As"ın oğlu kendini yarışmada geçen bir kıpti"nin yüzüne kırbaçla vurur.Adam yola çıkar, halife Ömer"i bulur ve durumu anlatır.valinin oğlu çağırılır ve aynı ceza adam tarafından ona da uygulanır . Übey b. Kaab , Halife Ömer ile mahkemelik olur.mahkeme kadısı Zeyd b. sabit , halifeyi görünce ayağa kalkmak ister,Halife şöyle buyurur. " Adalet hiç kimse için ayağa kalkmaz.Ama herkes adalete ayağa kalkmalıdır."halife ve halktan biri yan yana muhakeme olurlar. Suriye Gassan kabile reisi Cebele"nin ayağına tavaf esnasında bir köylü yanlışlıkla basar.Cebele bir tokat atar, ...adam Hz. Ömer"e şikayet eder...Hz. Ömer : " Cebele"nin büyük , Köylünün tokat yiyecek kadar küçük olduğu ne ile belli?..Üstünlük takvadadır." buyururlar. Halife Ömer Mısır"a tayin ettiği vali hakkında şikayetler alınca onu geri çağırır.Vali Bin Ganem oldukça şişmanlamıştır. Hz. Ömer ona bir sopa verir ve : " Bu sopayı al, sana lazım olacak bundan sonra hazinenin koyunlarını otlatacaksın,sana memurluk değil , çobanlık yakışır" der ve ekler : "Senden süt isteyene bedava vereceksin , ama Ömer"in aile efradına vermeyeceksin..." Bir devlet memuru halktan birini haksız yere döver.Hz. Ömer"e durum intikal edince, " Sende onu vurduğu kadar kırbaçla " buyurur.Amr b. As " ...memurun itibarı sarsılır.." deyince, Hz. Ömer:" Ben zalimi şu, bu nedenlerle koruyup , mazlumu uğradığı zulüm ile baş başa bırakamam, kim zulmetmiş ise karşılığını görmeli ki tekrarına cesaret edemesin ." buyururlar....NÜFUZ KULLANANLARA...! Halife Ömer Abdurrahman b. Avf"dan ödünç para ister . Abdurrahman b. Avf şaşırır ve sorar : "...hazine elinin altında..." deyince Hz. Ömer . " Hazine milletin ortak malıdır....ödüncü ödeyemeden ölürsem bütün bir milletle helalleşmek zorunda kalırım.Ama senden alırsam ve ödeyemeden ölürsem sadece seninle helalleşmek zorunda kalırım , bu ise göze alınabilecek bir helalleşme olur. " buyururlar.YOLSUZLUK"UN ZİRVEDE OLDUĞU TÜRKİYE"YE DUYURULUR!NEDEN BATTIK, HZ. ÖMER"İMİZ YOK ! Hz. Ömer yaşlanır.Oğlunu halife tayin et diyenlere Hz.Ömer şu cevabı verir:" Bir evden bir kurban yeter!"...MAKAM MEVKİ AŞIKLARINA ...! Hz. Ali akşama kadar hurma ağaçlarından hurma toplar.Akşama doğru devenin üstünde hurma, ipi elinde hizmetçisi Kamber ve Hz. Ali eve doğru yollanırlar.Yolları üzerinde bir fakir el açar ve " Allah rızası için ..." diye yardım ister.Hz. ali Kamber"e döner :"Ne istiyor" , diye sorar.Kamber cevap verir " Hurma " . Hz. ali " ver öyleyse " buyurur.Kamber " Hurma çuvalda " der.Hz. Ali " Çuvalla ver " buyurur.Kamber" Çuval devede " deyince , Hz. Ali " Deveyle ver " buyururlar.Kamber devam diyor " Devenin ipi elimde demekten korktum!...Yoksa beni de deveyle birlikte yoksula vermekte tereddüt etmeyebilirdi..." BİZDEN İSTEYENE , SONUNDA " VERİN ARABAYLA " DİYEBİLİR MİYİZ...!?NEDEN İDEAL DEVLETİMİZİ KURAMIYORUZ ANLAŞILDI MI ?... NEDEN BİZİZ, BİZ MÜSLÜMANLAR -IN SAMİMİYETSİZLİĞİ !- ŞUNU KENDİMİZE İTİRAF EDELİM : " BEN İSLAM"I YAŞARSAM , İSLAM DÜNYAYA HAKİM OLUR!" KURTARICI SİZSİNİZ !... Kaynak : Sadr-ı İslam ( Mevlana Şibli) , Aradığımız İslam ( Ahmet Şahin ) <a href="redirect.jsp?url=http://www.islamustundur.com/ideal.htm" target="_blank">http://www.islamustundur.com/ideal.htm</a> |
Kurani türkce okuyabilecegini hangi ayet
söylüyor?
|
hahayt :) sevsinler onun gibi uzmanlari
bir sey becermiyor.. yaptiklari hatalara bir baksana!
|
BIKTIM senin KOPYALARINDAN
:O)
enis, manasini degistiriyorsun kuranin.. Yani Kurandan okumus olmuyorsun.. ama kafa olsa |
istersen 544 Cihat
Ayetlerini aktarayim ne dersin hmmm :O=))))
|
Sen kopyalarken iyi, biz senin kaynaklar
inin hatalarini gösterince kötümü?
get ordan :O) |
adamin kitabi yazili orda.. bak bulursun
ohne Text
|
Allah iyiliginizi versin! Güldürmeyin...
Insani... Neyse, gülmek sagliklidir! Thanx!
Her iki tarafda kelime tutsagi olmus! |
her tarafi günes görmüsse? o.T.
ohne Text
|
kitabi ve sayfasi yazili, körmüsün? :O)
ohne Text
|
1400 senedir gelen alimler.. o.T.
ohne Text
|
ISLAM Devleti Hilafet Yakindadir
ALLAHin izniyle yakin bir zamanda ISLAM Devleti Rasidi Hilafet kurulacaktir, bundan hicbir Müslümanin süphesi kalmamistir.
|
Enis gibilerine bir soru: kimi daha cok
seviyorsunuz?
1) Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) yada 2) S.A., A.H., Y.N.Ö ve bunlar gibi kendilerini herkesten daha üstün gören, simdiye kadar gelmis gecmis her alimi hice sayan sahte uzmanlarimi? |
Sacma
Bunun cok sacma bir soru oldugunu cok iyi biliyorsun...Wie kannst du es wagen diese Personen miteinander zu vergleichen? :-(
|
wen hab ich mit wem verglichen? und wesw
egen sollte es schwachsinnig sein? In welcher ayat steht, dass ich unseren Propheten (s.a.v.) nicht mit AH, YNÖ und SA vergleichen kann? Außerdem ist das kein Vergleich, sondern eine Gegenüberstellung! Gibt es eine Ayat, die dagegen spricht? Dann beantworte die Frage oder halt dich raus! :O)
|
ATES, ÖZTÜRK ve Ögretmenlerinin yanlisla
ri..
KADERİ KABUL ETMEYEN Y.NURİ ÖZTÜRK, HÜSEYİN ATAY Ve SÜLEYMAN ATEŞ Diyorlar ki: Kader; ölçü, düzen, takdir, ahenk demektir. Kur’an da kader kelimesini hep bu anlamda kullanır. Bu kelimenin resmî akide içinde iman şartlarının altıncısı olarak gösterilmesi Kur’an’daki (Allah’ın tavır ve tarzı) anlamında kabul edilebilir. Bu anlamda kadere imanın Kur’an bünyesinde yer aldığını söyleyebiliriz. Kur’ân-ın onay vermediği kader, kelam ve fıkıh kitaplarının bahsettikleri insan fiillerinin Allah tarafından önceden belirlenmiş olması anlamındaki kaderdir. Başka bir deyimle, Kur’an’daki kader kavramının insanın iradesi ile ilgili bir yanı yoktur. Kavramı bu yönde açıklayan hadis patentli rivâyetlerin, sonraki devirlerin mezhep çatışmaları sırasında uydurulmuş sözlerdir. Kur’an’daki kaderin, hayatın ve kâinatın kanunları anlamında olduğunda hiçbir tereddütümüz yoktur. Bu çerçevede olmak üzere kader, insana da uzanır. Kader meselesi üzerinde Türkiye’de en önemli çalışmalardan birini yapmış olan sonuçta Kur’ân-ın Müfessir Süleyman Ateş’in kanaati de küçük nüanslarla budur.” (Kur’an’daki İslam s.93-94 Y.N.Öztürk) HÜSEYİN ATAY’IN “CEVİZ KABUĞU” PROGRAMINDA KADERİ İNKAR EDİŞİ Sn. Öztürk’ün hocası Prof. Hüseyin Atay’ın ve ekibinin inancına göre Allah (c.c.) insanın ne olacağını bilemez: (11.12.1999 gecesi Hulki Cevizoğlu’ nun ceviz kabuğu programında saat 03:00 sıralarıydı.) Hulki Cevizoğlu ona sordu: “Hocam kader var mıdır, bu hususta ne dersiniz.? “Onların anladığı mânada kader diye bir şey yoktur. Kader demek her şeyin ölçüyle yaratılması demektir. “Hocam Allah insanın ne yapacağını bilemez mi? “Hayır bilemez. Bilir dersem kaderi kabul etmiş olurum. “Hocam ne diyorsun? Allah kendi yarattığı kulunun ne olacağını bilemez mi? “Hayır bilemez. “Bir deniz düşünün, denizin içinde çeşitli balıklar yaşamakta, istedikleri gibi dolaşıp hareket etmektedirler. Bunlar denizin içinde olduğu halde, deniz bunların ne yapacaklarını bilemez ve onlara müdahale edemez; işte bizde Allah’ın ilminin içindeyiz, fakat Allah bizim ne yapacağımızı, ne olacağımızı bilemez.” demişti. Bu sözler, insanı şüphesiz inkara götürür. Çünkü, gaybları da, gayb olmayanları da yaratan bizzat Allah (c.c.)’dır, olmuş ve olacak her şeyi O bilir. |
AKIL KUR’AN’DAN ÜSTÜNMÜŞ (!)
Başka bir ceviz kabuğu programında yine Sayın Öztürk ve Mustafa İslamoğlu ile beraber iken, Sayın Atay “Akıl Kur’an’dan üstündür” demişti de; hiç birinden ses çıkmamıştı, hatta Sayın İslamoğlu dahil.
“Akıl Kur’an’dan üstündür” diyen Sn. Atay! Size soruyorum! Yaratılmış olan denizi; yaratıcısı olan Allah’a nasıl denk tutuyorsunuz,? her şeyi yoktan var eden yaratan Allah’la nasıl kıyas ediyor ve yaratıcı Allah’ı, onun yarattığı aciz bir denize benzeterek, yarattığı insanın ne olacağını bilemeyecek kadar aciz bir Allah tanımı yapıyorsunuz? Çok güvendiğiniz ve Kur’an’dan üstün dediğiniz aklınız, yaratıcı Allah ile, yaratılan denizi nasıl eşit tutabiliyor.? “Deniz balığın ne yapacağını bilemediği gibi Allah’ da insanın ne olacağını bilemez” diyebiliyorsunuz.? Sayın Atay! Yoksa sizin aklınıza göre: fuhşa batanların, ateist, satanist, sokaklarda yatan uyuşturucu tutkunlarının ve puta tapanların akılları da mı haşa Kur’an’dan üstün.? İlahiyatta okuyup halkı aydınlatacak yarının ilim adamlarını bu mantıkla mı yetiştiriyorsunuz.? Yazıklar olsun! Halbuki Kur’an Allah kelamıdır, ezelidir, hiç kimsenin aklı Kur’an’dan üstün olamaz. Allah hidâyet versin... Amin. |
YNÖ"nün bir baska SAFSATASI!
BİR YAZARIN “PEYGAMBER GAYBI NE BİLSİN” SÖZÜNE CEVAPLARIMIZ
İlâhiyatçı olmadığı gibi, basılı hiçbir kitabı da bulunmayan, buna rağmen sık sık TV. kanallarına çıkartılıp konuşturulan ve de tasavvufa karşı olmasıyla bilinen Sayın yazar ile; Hulki Cevizoğlu’nun Show TV.’de yayınladığı Ceviz Kabuğu programında tartışırken, Sayın Öztürk hadisleri kabul etmeyip; “Kur’ân’dan başka kaynak tanıyan, müşrik yani Allah’a eş tutmuş olur” dediği halde Peygamberimiz Efendimiz’in “Allah (c.c.) Her yüz yılın başında bu dini yenilemek için bir müceddid (yenileyici) gönderir.” şeklindeki hadisi şerifini, işi düştüğü için kaynak göstererek; kendisinin çıplak uyarıcı(!) olduğunu, kırk kitabı boşuna yazmadığını anlatırken, sayın yazar; şiddetle müdahale ederek; “Şuna bak! Peygamberimiz hadisinde her yüz yıl başında bir müceddid gönderilir diyormuş! Yahu peygamber gaybı ne biliyormuş da haber vermiş. O gaybı ne bilsin?” diyebilmişti. |
Biz diyoruz ki:
Peygamberimiz de (s.a.s), diğer peygamber ve veliler yani Allah dostları da, kendilerinden müstakil bir güçle elbette gaybı bilemezler. Fakat Allah, hem peygamberlere hem de dostlarına dilediği zaman dilediği kadarını bildirir ve de bildirmiştir. Resûlullah Efendimiz (s.a.s) kıyamete kadar olacak bir çok olayları haber vermiş ve bu güne kadar bunların günümüze kadar olan kısmı çıkmıştır. Öbürleri de zamanı geldiğinde şüphesiz çıkacaktır, çünkü O yanlış söylemez. İşte âyetler:
“O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O"na hiçbir şey gizli kalmaz.) O"nun bildirdiklerinin dışında insanlar O"nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler (O’nun bildirdikleri bilirler). O"nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.” (Bakara sûresi âyet : 255) “Gaybı bilen O’dur. Gizli bilgisini kimseye açmaz. Ancak, razı olduğu peygambere açar. Çünkü O, elçinin (peygamberin) önüne ve arkasına gözetleyiciler (koruyucular) koyar.” (Cin sûresi âyet : 26-27) Sayın yazar, bu âyetleri hiç görmediniz mi? Yoksa okudunuz da anlayamadınız mı? Yukarıdaki birinci âyette; “O"nun bildirdiklerinin dışında insanlar O"nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler (O’nun bildirdiklerini bilirler).” buyururken Cin sûresindeki âyetlerde ise: gaybi razı olduğu resûle (peygambere) açacağını âşikar bildirmektedir. Bu açıklıktaki bir âyeti nasıl görmezlikten gelerek, peygamber gaybı bilemez diyorsunuz? En başta Kur’an’ı Kerim’de bildirilen bütün gaybi bilgiler; Resulullah efendimizin vahiy katiplerine söyleyerek yazdırdığı vahye dayalı gayp bilgilerdir.. Ayrıca kıyamete kadar olacak olayları Allah’ın izniyle bizlere bildirmiştir; işte bu konuyu aşağıya alıyorum. Resûlullah sevgisi böyle mi ifade edilir? Allah’ın (c.c.) verdiğini kim geri alabilir? O’nun yücelttiğini kim indirebilir.? |
hem hadis beyenmez hemde hadis kullanir
ulan bu adam varya, sizde pesinden kosarsiniz.. size ne gülünür ne aglanir.. yaptiklarinizla sadece kendinizi kücük düsürüyorsunuz!
hem hadis kabul etme hemde hadis söylerek "ben iste bu yenileyicilerdenim" de.. YUUUUUHHHHHHHHHHHHHH BEEEEEEEEEEEEE! |
YNÖ; bumu alim? bumu 1400senedeki
"yanlislari" düzelten?
bir bakalim.. Bundan sonra biz eleştirilerimize devam ediyoruz. Şimdi çıplak uyarıcı (!) Öztürk’ün kitabından bir bölümü okuyalım: İnsanlık hiçbir devirde uyarıcıları gereğince dinlemedi. Allah, her devirde her topluma “nezirler” uyarıcılar gönderdi. (Kur’an; Fatır,24) Uyarıcılar sürekli gönderilmiştir, ama insanlık bunları dinlememiştir... Peygamberlerde (uyarıcı) sıfatının yanında, hatta ondan önce (müjdeleyici) sıfatı vardır. Uyarıcıların, çok önemli zaman dilimlerine hitap edenlerine, “diyoruz. Kur’an, kullandığına göre, 15 nci yüzyılın çıplak uyarıcısı yaklaşık çeyrek asırdan beri beklenmektedir. Ben derim ki burada bir özellik daha dikkat çekmektedir: Miladi takvimi esas alarak baktığımız da, kameri takvimin 15 nci yüzyıl çıplak uyarıcısı, miladi takvime göre iki yüzyıla da hitap edecek demektir: 20 nci ve 21 nci yüzyıllar. Bu olgu, Allah’ın bu yüzyılın çıplak uyarıcısına lütfunun bir göstergesidir.”(Kur’an; Cum’a,4) (Y.N. Öztürk Depremin Gösterdikleri S.233-235) ÇIPLAK UYARICI (!) YA CEVAPLARIMIZ Sayın Öztürk yukarıda okuduğunuz gibi, Peygamberimizin görevlerinin bir kısmını kendi yüklenmiş zannıyla: Peygamberimiz alemlere rahmet olduğu için kendini de Allah’ın (c.c) bir rahmeti olarak; Peygamberimiz’e (s.a.s) hitab eden, ve daha önceki uyarıcı peygamberlerden bahseden, yukarıdaki yazdığı Cum’a sûresinin 4 ncü ayetine sığınarak, kendisini de uyarıcı elçiler sınıfına katmaktadır. Bu ise Kur’an’ı tahriftir. Çünkü; âyet gelecekten değil, geçmiş uyarıcı elçilerden bahsetmektedir. Yine Cum’a sûresinin 2 nci ve 3 ncü âyetlerini atlayarak, Bektaşi’nin yaptığı gibi, burada da, Allah’ın (c.c.); Peygamberimizi tarif ettiği âyetlerin son cümlesi olan 4 ncü âyetini yalnız alarak, kendi lehine yorumlarla, yine Kur’ân-ın mânasını tahrif etmektedir. Âyetleri hep beraber okuyalım: |
Ayetler burda:
İşte Âyetler:
Âyet – 1: “Biz seni gerçek ile birlikte müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Her ümmet içinde mutlaka bir uyarıcı (peygamber gelip) geçmiştir.”(Fatır sûresi âyet : 24) Âyet – 2: “Çünkü ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab"ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O" dur. Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler.”(Cum’a sûresi âyet: 2) Ayet – 3: “(Peygamberi) müminlerden henüz kendilerine katılmamış bulunan diğer insanlara da göndermiştir. O, azîzdir, hakîmdir.”(Cum’a sûresi âyet: 3) Âyet – 4: “Bu, Allah"ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.”(Cum’a sûresi âyet : 4) Sayın Öztürk bu âyetlerin sizinle ne ilgisi var? |
"CIPLAK UYARICI"ymis
Yoksa bir zaman sonra: siz de, Resûl olduğunu ilan eden, yeni şeriat getiren, takdir ettiğiniz ve Kur’an’daki İslâm kitabınızda rahmetle yad ettiğiniz (Kur’an’daki İslâm S. 91; Satır 20) yalancı resul Reşat Halife gibi: En son resûl olarak geldiği zaman, inanılması ve yardım edilmesi için, tüm peygamberlerden söz alınan, son Resûlüm mü diyeceksiniz.?
Yahut eski üstadın olan, Kur’ân-ı yüzünden okuyamadığı halde mehdi resul olduğunu ve Arş’ı Ala’ da peygamberlerin ruhlarına namaz kıldırmakta olduğunu, 1998 yılında Hulki Cevizoğlu’ nun yönettiği Ceviz Kabuğu programına beraber çıktığınızda bizzat size söyleyen ve yine size “daha düne kadar eteğime sarılıyordun diyen;” sizin de ona: “Ben ne bileyim sizi bir adam zannetmiştim” dediğiniz Sayın İskender Evrenesoğlu gibi: Ben Mehdi ve son Resûlüm mü diyeceksiniz.? Tabi bunu söyleyemezsiniz! Çünkü o takdirde yalnız kalırsınız. Sizin en yakın arkadaşlarınız dahil, bunu hiç kimse kabul etmez. Siz Evrenesoğlu ile kıyas edilemezsiniz. Çünkü onun; senelerdir etrafına topladığı ve de, “Allah içime girdi” dese O’na inanacak, halen Mehdi - Resûl olduğuna inanan binlerce müridi var. Halbuki sizin yakın çevrenizin hepsi de, sizin gibi İlahiyat mensuplarıdır; onların da ilimleri ve kendilerine göre sizin gibi hedefleri vardır. Zaten siz de bunu Show Tv’de Hulki Cevizoğlu’nun Ceviz Kabuğu programına son çıktığınızda yalnız kaldığınızı anladınız: İsmail Nacar, Prof. Zekeriya Beyaz ve telefonla iştirak edenlere karşı, önce “ ben kırk kitabı boşuna mı yazdım?” diye kendinizi savundunuz, sonra, “ ben mehdilik iddiasında bulunmadım. Çıplak uyarıcı başka şey. Yine de; kitaplarım ve yazılarım yanlış anlamalara sebep oluyorsa onları tekrar gözden geçirir düzeltirim.” diyerek zorlamalar karşısında mecburen geri adım attınız; hatta İsmail Nacar sizi bir hayli sıkıştırdıktan sonra “...sayın Öztürk ile beraber tarikatçılarla ne güzel mücadele ediyorduk, mehdilik iddiasıyla kendine yazık etti, kendini harcadı tüketti...” demişti. Ve sizi gerçekten üzmüş; o da kolayca kahraman kesilmişti. Ancak ona, kaç kitap yazdığı sorulunca “yazdığım hiç kitabım yoktur” derken, biraz kendine gelmişti. Netice olarak: O gece, sizin çıplak uyarıcılık iddianızı hiç kimse tasvip etmemiş, size kimse destek çıkmamıştı. Söylediğim gibi; önce tüm hadisi şerifleri dışlamak için “Dinin içeriğini, çerçevesini Kur’an çizer. Bunun dışında hüküm kaynağı aramak aldanış, kabullenmekse şirktir”(Kur’an-daki İslam S.8 Y.Nuri Öztürk) dedikten sonra; bir hadis-i şerife sığınarak “ ben müceddid, yani her yüz yıl manen görevlendirilen dini yenileyici çıplak uyarıcıyım.” derseniz size kimse inanmaz ve de geri adım atarak: “ kitaplarımı ve yazılarımı tekrar gözden geçirir düzeltirim.” demek zorunda kalırsınız. Sayın Öztürk! Kur’an’da olmadığı halde, “Her yüz senenin başında Allah (c.c.) bu ümmete bir müceddid (yenileyici) gönderir” hadisine inanmak, kabul edip ona dayanarak; çıplak uyarıcılığınızı ilan etmekle, kendi inancınıza göre müşrik oldunuz, yani Allah’a ortak koştunuz mu? Keşke tüm yanlışlarınızı düzeltseniz. Hatayı kabul edip dönmek, bildiğiniz gibi en büyük fazilettir. Allah’ın (c.c.) size verdiği konuşma ve yazma kabiliyetini takva yolunda harcamanız gerekmez miydi.!? |
Etiyopa demek Islam devleti mi?
Sasmadim dogurusu. Sizede ancak böylesi yakisirdi ;-))
Evet haklisin sacma sapan fikih kitaplarinin ortac cagdaki ilkel düsünce yapisini sünnetciler ile yamyamlar beraber gerceklestirirler. Birde maninutunun etrafinda "tililillilili" zilgiti cektiniz mi idi tamam o zaman. Keyfinize kimse bir sey diyemez ;-)) |
It ürür, Kervan yürür! o.T.
ohne Text
|
Mezhepler ile Kuran I
I KURAN İLE MEZHEPLERİN ORTA YOLU OLMAZ
Dinin tek sahibi Allah"tır. Allah"tan bize gelen, Allah"ın vahyi olan, dinin tek kaynağı ise Kuran"dır. Mezheplerin savunduğu dini yapıda ise Allah + Peygamber + Peygamber"i Görenler (Sahabeler) + Mezhep İmamlarının Kararları + Sonraki Mezhep İmamlarının Fetvaları ve Görüşleri hep beraber dini oluştururlar (önceden anlattığımız gibi Peygamber"den kasıt, Peygamber adına uydurulmuş hadislerdir. Yoksa Peygamber kendisi haşa dine ilave hüküm getirmez, uydurulmuş hadislerin sahibi de olamaz). Bu tabloyu bilen bir Kuran Müslüman"ı için Kuran"ın dini ile mezheplerin dini arasında orta yol bulma şeklinde bir yöntem düşünülemez. çünkü böyle orta bir yol bulma çabası, Allah yanında diğer hüküm koyuculara az da olsa kapı açmak olur. Kuran tek başına dini oluşturmuyorsa, eğer Kuran"dan anlaşılamayan bir tane bile hüküm yine de dinin bir parçası olabiliyorsa, o zaman bin tane de hüküm Kuran"ın üstüne ilave edilebilir. çünkü bir tane bile Kuran"dan olmayan hükmün ister en mütevatir hadis, ister en köklü gelenek, ister en meşhur uygulama olsun dine ilave olunabileceği düşünülüyorsa, Kuran"ın dinin tek kaynağı olması prensibi bozulur. Bu prensip bozulursa, sonuçta bugünkü yapılar da , Afganistan, İran tipi yönetimler de, binlerce hadis kitabı da kendilerince geçerlilik kazanmış olurlar. Eğer ki bir ilave oluyorsa, yüz ilave niye olmasın, yüz olunca bugünkü gibi binlerce de ... |
GEREKCE YENI MEZHEP DEGIL
GEREKCE YENI MEZHEP DEGIL
Mezhepler Kuran dışı ilaveler yapıp din oluşturma gayretlerini Emevi ve Abbasi dönemlerinde (Peygamberimiz"in vefatından birkaç yüz yıl sonra) gerçekleştirmişlerdir. Bugün birisinin kalkıp yeni bir mezhep oluşturması veya Sünni, Şii mezheplerin yeni bir mezhebin çatısı altında buluşmasına gayret etmesi hem gereksiz, hem de hatalı bir çabadır. Peygamber"e daha yakın dönemlerdeki mezhep girişimleri ortadadır. üstelik uydurulan hadisler de hep o dönemin hayata bakışını, Arap mantalitesini, örfünü taşımaktadır. Yeni mezhep oluşturunca bu hadisleri ne yapacaksınız ? Onları çöpe mi atacaksınız? Yeni hadisler uydurup, eskileri bu yeni uydurduklarınıza feda mı edeceksiniz? Yeni mezhep oluşturmak eski hataların tekrarıdır. Yöntem yalnızca Kuran"ın din olduğunu anlayıp, dini yalnız ve yalnız Kuran ekseninde anlamak olmalıdır. Yani ihtiyaç yeni mezhep değil, Kuran"ın tek kaynak olarak ele alınıp, bu yöntem çerçevesinde dinin anlaşılmasıdır. Her dönemde ortaya çıkan fikri tartışmalarda, herkes fikrini ortaya atarken, fikirlerin ortasını bulduğunu, böylelikle en akıllı olduklarını iddia eden şahıslar türerler. Günümüzde popülist kaygılarla böyle tiplerin türeyebileceğini tahmin ediyoruz. Mezhepçi İslâm uzun yıllar bu topraklarda yaşamış, kendi gelenek ve göreneklerini, ibadetlere şekil verişlerini halk arasına adet olarak yerleştirmiştir. Dilimizde de bunun örneklerini görmekteyiz. Hizipçi, fırkacı manasına gelen Kuran"ın kınadığı bir zihniyetin ifadesi olan “mezhepçi” kelimesi hakaret olarak algılanacağına, “mezhepsiz” kelimesi hakaret olarak algılanmaktadır. Biz farkına varmamamıza rağmen SünniHanefi mezhebinin birçok uygulamasını din ile karıştırmış olabiliriz. Namazdaki bazı ayrıntılar, orucu bozanın iki ay oruç tutmak zorunda olması, başörtüsü, hacda şeytan taşlama gibi birçok uygulama dinin gerçek hükümlerinden bile daha çok dinin kendisi zannedilebilmektedir. Popülist kaygılarla ortaya çıkan ortayolcular şöyle diyebilirler: "Tamam kadının elini sıkmamak saçma ama başörtüsüz kadın olur mu ? Hacda şeytana iki taş atılsa ne olur, namazın bu ayrıntıları namaza güzellik katıyor..." Bu ve benzeri izahlarla, Kuran"ın dini ile mezheplerin dini arasında bir ortayol bulmaya kalkışabilirler. İçinde bulunduğumuz yüzyılda, mezheplerin savunduğu dinin anlatımları; iletişim araçlarının globalleştirdiği dünya, bilimsel ilerleme, sanayi ve bilgi toplumları ile tamamen zıt bir duruma gelmiştir. Bu uyuşmazlıktaki uçurumun büyüklüğü bir çok mezhep savunucusunun inandığının ve yaşadığının farklı olmasına sebep olmuştur. |
III GÜNEŞ DOĞARKEN KAÇIŞAN YARASALAR
III GÜNEŞ DOĞARKEN KAÇIŞAN YARASALAR
Eğer ki mezhepler savunulduğu gibi Allah"ın dinine eşit olsaydı, hiçbir şart ve durumda mezheplerin uygulamalarından taviz vermemek gerekirdi. Yapılması gereken mezhepler ile Kuran"ın orta yolunu bulmak değildir. çünkü Allah"tan olanla, insanların kendi arzularının orta yolunu bulmaya çalışmaları, Allah"ın dininin hiçe sayılması demektir. Yapılması gereken mezheplerin dinde bir sapma olduğunun, bu mezheplerin asla dinde yeri olmadığının tespit edilmesi ve mezheplerin tümden yok sayılması, bir kenara atılmasıdır. Kuran"ın dinin tek kaynağı olduğu anlaşıldıktan sonra yapılması gereken, Kuran"ın açılıp dinin yeni baştan öğrenilmesidir. Daha evvel de dediğimiz gibi mezhepçi, gelenekçi İslâmcılar bu topraklarda uzun yıllar iktidar oldular ve onların izahlarının çoğu da araştırmasız, incelemesiz bir şekilde mutlak gerçekmiş gibi algılanmaya başlandı. Gelenekçi, mezhepçi İslamcıların dinselleştirdiği geleneklerin birçoğu halkımızın da geleneği haline dönüştü. Bu yüzden ısrarla vurguladığımız; Kuran"ı açıp dinin ne olduğunu öğrenmemiz, haramları, helalleri, namazı, orucu, kadının konumunu, sanatın değerlendirmesini, Kuran"ın anlattıklarına göre anlamamız ve dinin yalnız ve yalnız Kuran"dan anlaşılan kısım olduğunu algılamamız çok önemlidir (35.36.37.38. Bölümlerde Kuran"a göre dinin nasıl anlaşılıp, uydurmaları nasıl ayıklayacağımızın örneklerini görebilirsiniz). Bu yöntem Kuran"ı tek kaynak kabul etmenin olması gereken sonucudur. Eğer ki Kuran"ın tek kaynak olduğu kabul ediliyorsa o zaman her şey tabi ki bu kabule göre şekillenecektir. Böylelikle dini anlamanın yöntemi de belirlenmiş olacaktır. Bu yöntem ise Kuran"ı, yalnız Kuran"ı okuyup dini anlamaktır. Dini anlamak da bir yöntem işidir, her bilim dalı da yöntem gerektirir. Bu kitapla yapmaya çalıştığımız da bu yöntemi ortaya koymak, sonra bu yönteme göre sonuca gitmektir. Mezhepçi İslam"ın bir çok uydurmasının halk arasında geleneğe dönüşmesi ve sadece Kuran"a gidince ortaya çıkacak radikal değişiklik kimseyi korkutmamalıdır. çünkü unutulmamalıdır ki Allah"ın din diye muradı budur. Allah unutkan değildir. Ve gerekli her şey kitabında vardır. Kuran"da yer almayan detaylar Allah"ın bizi serbest bıraktığı konulardır. Bu yüzden Allah adına din kurmaya çalışanlar, Allah"ın önüne geçip mezhep başlığı ile dini bozanlar, Allah"ın açıklamadığını sanki kendileri akletmiş gibi mezhepleri ile yutturanlar, sadece Allah"ın kitabına uyup uyduruk mezhepçi dini elinin tersi ile itenleri mezhepsiz diye karalayanlar, elbette ki kendi mezheplerinin dini ortadan kalkarken güneş doğarken bağıra çağıra kaçışan yarasalar gibi şamata yapacak ve düşmanlıklarını sergileyeceklerdir. |
IV TüM MESELE YöNTEMİ BELİRLEME
IV TüM MESELE YöNTEMİ BELİRLEME
Tüm sorunların çözümünde yöntemin önemi ısrarla ve ısrarla vurgulanmalıdır. Bunun aksi; kişilerin Allah"ın dinini değil, heva ve heveslerini, geleneklerini, popülist eğilimlerini, şahsi görüşlerini din yapmalarıdır. Kuran"a artı izah yapılması kadar Kuran’dan eksilterek izahlar yapılması da felakettir. Kuran’ı yaşadığımız çağa uydurmaya kalkmak da önemli sorunlardan biridir. İnsanların aklını yaratan Allah"ın, kendilerinden daha akıllı olduğunu anlamayan bazıları, Allah"ın dinini kendi akıllarına(özellikle kendi çağlarındaki görüşlere göre) uydurmaya çalışmaktadırlar. örneğin Kuran %95 oranında çağımızla uyum sağlıyor ve çağımızdaki genel görüşle Kuran arasında %5"lik bir fark varsa, Kuran"ın %5"ini çekiştirip çağımıza uydurmaya çalışmamalıyız. Her şeyi yaratan Allah"ın bizden daha iyi düşündüğünü bilip %5"lik hatalarımızı Kuran"a göre düzeltmeli, dinin tek kaynağı olan Kuran"a eksiksiz uyma yönteminden taviz vermemeliyiz. Bugünkü mezhepçi dinin hatalarının kökündeki en önemli sebeplerden biri Emevi ve Abbasi döneminde kişilerin kendi çağlarının görüş, gelenek ve kabullerini dinselleştirip, kendi devirlerine göre popülist bir yaklaşım sergilemiş olmalarıdır. Bizim de orta yolcu diye ortaya çıkmaya kalkanlar hakkındaki endişemiz Emevi ve Abbasi dönemindeki tavrı, bu şahısların günümüzde sergilemeye kalkmalarıdır. Kuran ile mezheplerin dininde orta yol bulmaya kalkınca hakem kim olacaktır. Tabi ki bu orta yolcuların kendileri; yani etten, kemikten insanlar. Oysa din Allah"ın tekelindedir ve Kuran Allah"ın sözü olduğu için tek hakemlik yetkisine Kuran sahiptir. Kuran"ı tek hakem, tek kaynak ilan etmek, dini tek başına gerçek sahibi olan Allah"a teslim etmektir, her şeyin yaratıcısı olan Allah’a. Bunun aksi tavırlar yaratılmış olan insanlara da hüküm koyma yetkisini verecektir. Dini konulara bilimsel bir tarzda, yöntemli bir şekilde yaklaşmalıyız. Bilimin yuvası olan üniversitelerdeki öğretim görevlilerimiz de bu konuda titiz olmalıdırlar. çünkü bilimsel yaklaşımın ve keyfilik yerine yöntemselliğin öneminin en iyi üniversitelerde anlaşılması beklenmektedir. Fakat üniversitedeki bazı Profesörler önce Hanefi mezhebinden olduklarını söyleyip, daha sonra Hanefi mezhebine tamamen zıt fikirler ortaya koyabilmektedirler. Veya Kuran"a dayalı İslam"ı savunduğunu söyleyen bazı öğretim görevlileri kafalarına esince bazen hadis ve mezheplerden sonuca giderek kendi savundukları yöntem ile çelişmektedirler. Başta bilim adamlarımız geleneklerin zihinlerine vurduğu prangalardan kurtulacaklar, popülizmi kenara bırakacaklardır ki yöntemsel olarak konuya yaklaşsınlar. çünkü yöntemsellik; objektiflik, keyfiliğe yer olmaması, popülizm adına hareket edilmemesi demektir. Yöntem dindeki otoriteyi bir tek Allah"ın kitabına vermek olursa, hiçbir insanın keyfi yaklaşımlarına, insanlar hoşlansın veya sırf gelenekler devam etsin diye popülist veya gelenekçi oluşumlara fırsat tanınmaz. Yani Allah"ın detaylı bir şekilde indirdiği din böylece bir tek Allah"ın tekelinde kalır. Kısacası arzuladığımız bu sonucun en büyük dostları, objektiflik ve yöntemsellik; en büyük düşmanları ise gelenekçilik, keyfilik, menfaatperestlik ve popülizmdir. Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken ondan başka hakem mi isteyeyim? 6 Enam Suresi 114 |
V BÜTÜN HADİSLER ŞüPHELİDİR
V BÜTÜN HADİSLER ŞüPHELİDİR
Bu kitapta hadislerin Kuran"la, birbiriyle, mantıkla, insafla çelişmesini örnekleri ile uzun uzun anlatmaya çalışmamızın sebebi, yukarıda aktarmaya çalıştığımız mantığın açığa çıkmasıdır. Kuran"ın yanına kaynak olarak ilk konulmaya çalışılan hadis olmuştur. Hadisin bile Kuran"ın yanında kaynak olamayacağının anlaşılması, mezhep imamlarının hükümlerinin dinin kaynağı olamayacağını daha baştan gösterecektir. Bu ise bizi kitabımızın başından beri belirttiğimiz dinin kaynağının sadece ve sadece Kuran olduğu sonucuna, bu yöntemin doğruluğuna bir kez daha götürecektir. Falanca hadis mütevatirdir, yani bir çok kaynaktan gelmiştir izahı da kimseyi aldatmasın. Kuran"da bir husus unutulmuş değildir ki mütevatir hadise de ihtiyaç olsun. üstelik hangi hadislerin mütevatir olduğu konusunu da hadisçiler tartışmışlardır. Yani hangi hadisin mütevatir olduğu mütevatir değildir. Unutulmasın ki ne Peygamber, ne de dört Halife tek bir hadis kitabı, tek bir hadis sayfası bile oluşturmadıkları gibi, hadis yazımını, naklini yasakladılar. Üstelik bu şahıslar isteseler doğru hadisleri toparlayabilirlerdi. çünkü Peygamber"in kendisinin veya çok yakınlarının, Peygamber yaşarken veya vefatından hemen sonra çok doğru hadis kitapları oluşturmaları mümkündü. Fakat onlar en mütevatir denilen hadisleri bile Kuran yeterlidir, insanlar Kuran"dan başka sözlerle ilgilenmesinler diye toplamadılar. Oysa bugün sorun sırf Kuran"dan başka kaynaklarla ilgilenilmesi değildir. Bugünkü dert doğru ile yalanın ayırt edilemeyecek şekilde karışmış olmasıdır. Sözün kendisine, mantıksallığına bakarak bir çok yalan hadisi anlayabiliriz fakat doğru hadisi hiçbir şekilde anlayamayız. Kuran"la, birbiri ile de mantıkla çelişen hadisleri Peygamber söyleyemeyeceğine göre bunların yalan olduğu açıktır. Fakat Kuran"la, başka bir hadisle ve mantıkla çelişmeyen bir hadis illaki Peygamber’in sözüdür demek doğru değildir. Hadis rivayetine kızan bir kişinin Kuran"daki surelerin faziletleri hakkında hadis uydurup, kişileri Kuran okumaya sevk etmeye çalışması, ölmeden önce ise bu hadisleri uydurduğunu itirafı hadis oluşumunu açıklayan kitaplarda anlatılan bir vakadır. Sonuç olarak şunu anlamalıyız ki, Kuran dışında en mütevatir, en mantıklı gözüken hadisler bile dinin kaynağı olamazlar. Bu hadisler Kuran"la çelişmiyorsa gerçek olabilirler. Fakat her halükarda bu hadislere ihtiyacımız yoktur; üstelik bu hadisler zandır, şüphelidir ve din zanna, şüpheye bina edilemez. 115Rabbinin sözü doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır. O"nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O işitendir, bilendir. 116Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan seni Allah"ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak zanla yalan söylerler. 6 Enam Suresi 115,116 |
VI PÄPSTLICHER ALS DER PAPST
KRALDAN ÇOK KRALCI OLUP PEYGAMBERDEN ÇOK(!) DİNİ DÜŞÜNENLER
Kuran"la mezheplerin dininin orta yolunu bulma çabasında: "Hiç olmazsa şu hadisleri alalım" şeklinde illaki Kuran"ın yanına bir şeyler koymaya kalkan orta yolcular(!) kimseyi aldatmasın. Surda bir gedik açılırsa, tüm hadislere kapı açılır. Kimse kraldan çok kralcı olduğunu iddia edip, Peygamber"in yapmadığını yapıp dini Peygamber"den bile daha çok düşünüyormuş havasına girmesin. Üstelik bunun Peygamber adına yapıldığı iddiası çok komiktir. Bu popülist orta yolcu sınıftan daha değişik bir orta yolcu sınıfa da dikkat çekmek istiyoruz. Bunlar çok yaygın bir kitledir. Bunlar "Ben Sünni Hanefi mezhebindenim." derler. üstelik bunlar belli tarikatlara, gruplara mensup olduklarını söylerler. Fakat bunların mezhebine göre erkeklerin illaki sakal bırakması lazımken, bunlar ya bıyıklı, ya da pasparlaktır. Yine bunların mezhebinde tüm telli sazlar haramken bunlar müzik dinler, üstelik kimileri radyo, televizyon kurup, müzik yayını bile yaparlar. Bunların mezheplerinde haremlik selamlık farzken, kadın sesi duyulmamalı iken, radyo ve televizyonlarında başı açık kadın spikerler kullanır, meclise erkeklerle karışık oturacak kadın milletvekilleri sokmaya kalkarlar. üstelik ısrarla mezhepçi görüşü savunur, Kuran"ın İslam"ıyla mücadele bile ederler. Bunların savunduğu başka, yaşadığı başkadır. Bunlar perhizdeyken, lahana turşusunu löp löp götürenlerdir. Bu yaptıklarını tebliğ taktiği(!) gibi kılıflarla açıklamaya çalışırlar. Ortam müsait olursa, olsaydı başlığı ile başlayan konuşmalarında mezhebin sakal bırakma, müzik yasağı, haremlikselamlık gibi izahlarını temize çıkarmaya gayret ederler. Halkın birçoğu ise mezheplerin izahlarını, uydurma hadislerden çıkan sonuçları bilmediği için, bu koyu mezhepçi(!) görünümlü kişilerin hareketlerine bakarak mezheplerin İslam"ını anlamaya çalışmaları sonucunda yanlış kanaatlere varır. Bu kimseler sakalın o kadar önemli olmadığını, haremlik selamlık olmadan da olabileceğini, müzik dinlenebileceğini, mezheplerin İslam"ının bunlara karşı o kadar katı olmadığını zannedebilir. |
Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 19:15 Uhr. |