Vaybee! Forum

Vaybee! Forum (http://localhost/forum/index.php)
-   Gesellschaft & Soziales (http://localhost/forum/forumdisplay.php?f=398)
-   -   Religion & Glauben (http://localhost/forum/showthread.php?t=4272)

akshalil 04.04.2005 17:40

Bankgeheimnis diye bir forum yeni
 
acilmis..oraya yazayim derken yolunu sasirmis don! :-)

akshalil 04.04.2005 17:47

Islam Terakkiye engelmidir(1)
 
Ýslam, terakkiye mani midir?’ (1)
Ýslam’ýn modernleþmeye (ya da Renan’ýn deyiþiyle ‘terakkiye’) engel bir din olup olmadýðý meselesi, genellikle Ýslam’da Ortaçaðlardan (hicri 8. asrýn sonundan) ‘Ýçtihad Kapýsý’nýn Kapanmasý’ ile iliþkilendirilir.


Buna göre, Ýçtihad Kapýsý kapanmýþtýr ve bu ‘Kapý’nýn kapanmasý, Ýslam’da ilerlemenin, dolayýsýyla da modernleþmenin önünün kapanmasý demektir!

Gerçekten öyle midir? Öncelikle Ýslam’ýn, Ernest Renan’ýn 1883 yýlýnda Sorbonne’da verdiði o anlýþanlý konferansta öne sürdüðü gibi, ‘mahiyeti icabý, bilimin geliþmesine engel olduðu’ iddiasýnýn sorgulanmasý gerekiyor. Ýkincisi, bu engelin Renan’ýn, Cemaleddin Efgani’ye verdiði cevaptaki ifadeyle söylersek, Müslüman ‘insan zihninin tabiatüstü unsurlardan tecrid edil[ememesi]’ ile ilgili olup olmadýðý! Renan þöyle demekteydi Efgani’ye yazdýðý mektupta: ‘Ben bütün Müslümanlar cahildirler, cahil kalacaklardýr, demedim. Ýslamiyet’in ilme büyük engeller çýkarttýðýný söyledim. Ýslamiyet’in, idaresi altýnda bulunan ülkelerde beþ–altý asýrdan beri ilmi yok ettiðini söyledim. Müslümanlar, Müslümanlýða dayanarak kalkýnamazlar. Müslümanlýðýn zayýflamasý sayesinde kalkýnabilirler. Ýslamiyet’in ilk kurbaný Müslümanlardýr. Müslüman’ý dininden kurtarmak, ona yapýlabilecek en büyük iyiliktir.’

Renan’ýn ‘Ýslam’ýn terakkiye mani’ olduðu konusundaki tezi, anlaþýldýðý kadarýyla, Ýslam’ýn ‘ilmî düþünce’ üretimi imkanlarýný ortadan kaldýrdýðý iddiasýyla ilgilidir. ‘Terakki’ (‘ilerleme’) kavramýnýn da Renan’da Modernleþme ile eþanlama geldiði düþünülürse, onun Modernleþme’yi bir nevi Pozitivist bir zihinsel arkaplan üzerinden okuduðu rahatlýkla öne sürülebilir. Aziz Al–Azmeh de, Türkçe’ye ‘Ýslamlar ve Moderniteler’ adýyla çevrilen kitabýnda, 19.yüzyýlýn sonundaki reformcu söylemin en belirgin niteliði[nin] o dönemde yaygýn olan pozitivizmle [...] iliþkilendirilen iyimser evrimciliðe baðlýlýðý’ olduðunu bildirir;– Ýslam’ýn, bugün dahi, hâlâ 19. yüzyýl sonunun ideolojik bakýyyetüssüyufu olan Pozitivist söyleme yapýlan atýflarla okunuyor olmasýnýn tarihöncesinin,elbette baþta Ernest Renan’a ve ondan önceki ve sonraki Ýslam düþmaný oryantalistlere (Draper, Dozy) kadar uzandýðýný hatýrlatan bir alýntý! Ama, unutmamak gerek: bu Pozitivist ve Evrimci entelektüel arkaplan, sadece batýlý Oryantalist ideologlar için olduðu kadar Ýslam’la Modernlik arasýnda baðlantýlar kurmaya çabalayan Efgani, Abduh ve Reþit Rýza için de geçerlidir.

Gelgelelim, eðer mesele Ýslam’ýn temelkoyucu Fýkýh kaynaklarý ile ‘ilim düþüncesi’nin baðdaþtýrýlmasý ve modernliðin (dolayýsýyla, ’terakki’nin) yolunun açýlmasý ise, bunun nasýl gerçekleþtirileceði üzerinde bir konsensüs mevcud deðildir. Zira asýl mesele, Kur’an–ý Kerim ve Sünnet üzerinde içtihada yer olmamasýdýr (Mecelle. Madde:14: ‘Mevrid–i nass’ta içtihada mesað yoktur.’) Dolayýsýyla, Fýkhýn dört temel kaynaðýndan (‘Edille–i Erbaa’) ilk ikisi için (Kur’an ve Sünnet) Ýçtihad Kapýsý, açýk deðildir;–olamaz da! Bununla birlikte, gerek Hz. Peygamber zamanýnda Nesih kurumunun iþletilmesi ile, gerekse Hulefa–yý Raþidin döneminde ‘Ýllet’ (‘sebep’) ve Maslahat (‘Kamu yararý’) ile iþ görme ilkesinin yürürlüðe konulmasýyla, Kur’an ve Sünnet’te de içtihadi deðiþikliklere gidildiði biliniyor. Asýl Ýçtihad yasaðý ise, Fýkhen kabul edilmiþ olan dört mezhebin dýþýnda yeni bir mezhebin kurulmasýna yönelik bir içtihadýn inþasýna izin verilmemesine iliþkindir. Gazali gibi, Süyuti gibi imamlarýn bile baðýmsýz bir mezhep kurma giriþimlerinin tasvip görmeyiþi bundan dolayýdýr.


Hilmi YAVUZ

akshalil 04.04.2005 17:49

Islam Terakkiye engelmidir(2)
 
Oktay Özel

Bilkent Üniversitesi Edebiyat, Kültür ve Toplum Seminerleri programı çerçevesinde “İslam ve Modernite” konulu konferans dizisinde Türk Edebiyatı Bölümü’nün değerli hocası, şair ve mütefekkir Hilmi Yavuz 25 Şubat 2004 tarihinde bir konuşma yaptı.

19. yüzyılda islam dünyasında ve Batı’da tartışıldığı şekliyle “İslam terakkiye mâni midir?” başlığı altında yaptığı konuşmasında Hilmi Yavuz, tartışmanın ortaya çıkışında önemli katkısı olan Ernest Renan’ın İslam’ın ilerlemeye engel oluşturduğu yolundaki tezinden yola çıkmıştır. Konuşmasını bu tezin yanlış ve temelsiz olduğu görüşü üzerine kuran Hilmi Yavuz, bu düşüncesini geniş bir yelpazeden derlediği örneklerle açmıştır. Renan’ın “terakki”den esas olarak bilimsel düşünceyi kast ettiğini belirten Hilmi Yavuz, dolayısıyla kendi argümanını da bu temel üzerine inşa etmiş, İslam’ın bilimsel düşüncenin üzerinde geliştiği iki temel ile, yani akıl (rasyonalite) ve seküler düşünceyle esasen bir sorununun olmadığını, dolayısıyla İslam ile bu ikisi arasında temel bir zıtlıktan bahsetmenin yanlışlığını vurgulamıştır.

Hilmi Yavuz bu argümanını 13. yüzyıldan önceki bir kaç yüzyıllık dönemde İslam dünyasında şahit olunan canlı fikri gelişmenin ve felsefi düşünce üretiminin temel aktörleri ve okullarının yaklaşımlarında “akl”a verilen önem üzerine kurmuştur. Özellikle bir döneme damgasını vuran ve kimi Abbasi sultanlarını da etkisi altına alan Mu’tezile akımıyla, Meşşaîler ve Eş’ari kelamının akıl bağlamında bir sorun yaşamadıkları ve aklı “şeriat”ın uzlaşmaz karşıtı olarak görmedikleri, bu ikisini “te’vil”de yani bağdaştırma konusunda hiç de zorluk çekmediklerini vurgulamıştır. İslam düşünce ve felsefe tarihinin bu nisbeten istisnai döneminin 13. yüzyıldan itibaren büyük ölçüde sona ermesinin ise (ki, bunun yalnızca Sünni İslam dünyası için geçerli olabileceği yolundaki iddialar bir yana bırakılırsa) ise, Grunebaum’a atıfla, siyasi ve dinî elitin “cemaatin tahkimi ve korunması” kaygısından hareketle içine girdikleri bir çeşit muhafazakârlıkla izah edilebileceğini ileri sürmüştür.

Konuşmasını sık sık İslam düşünürlerinden ve Kur’an’dan alıntılarla da zenginleştiren Hilmi Yavuz, bir bölümü teknik sayılabilecek daha alt temalar ve tartışma düzlemleriyle de boyutlandırdığı temel argümanını; İslamın ilerlemeye mani olduğu tezini savunanların bu düşüncelerinin temelsiz olduğunu, tekrar vurgulayarak konuşmasını bitirmiştir.

Hilmi Yavuz’un, bu konferans dizisinde dikkatleri çokça ihmal edilen düşünce ve felsefe boyutuna taşımakla bu tartışmaya çok anlamlı bir katkıda bulunduğunu belirtmek gerekir. Konuşmasını takip eden canlı tartışmaların içeriği de bu tür konferansların ne kadar büyük bir boşluğu doldurduğunun güzel bir göstergesi olmuştur.

Tartışmalar sırasında da kısmen dile getirdiğim gibi, “İslam”ın akıl ve seküler düşünceyle, ya da bilimsel düşünce ile ilişkisinin Hilmi Yavuz’un vurguladığı ölçüde sorunsuz olmadığı düşüncesindeyim. Hatta Tanrı merkezli bir evrenin “küllî” bilgisiyle (vahy) kendini ortaya koyan dinlerle (tabii ki konumuz bağlamında da İslam ile) özgür akıl (ya da aklîlik) üzerine inşa edilmiş seküler bilimsel düşünce arasındaki ilişkinin, bu iki alanın farklı doğaları itibariyle temelde problemli bir ilişki olduğu kanaatindeyim (ki Hilmi Yavuz da bu ilişkinin tamamen problemsiz olduğunu düşünmediğini belirtmiştir). Kaldı ki, Hilmi Yavuz’un örneklerini aldığı dönemde, yani 9-12. yüzyıllarda dahi vahy ile aklı uzlaştırmayı deneyen düşünürlerin son kertede, vahyin temel dogmalarıyla ters düşmesi durumunda aklın küfre götüreceğine hükmettikleri de bir gerçektir. Bu konuda diğerlerinden hiç de farklı bir tutum sergilemeyen İbn Rüşd’den daha öteye gidilebileceği hususunda ciddi kuşkularım var. Onun yaptığı giderek muhafazakârlaşma eğilimi içine giren İslam dünyasında akla olabildiğince geniş bir yer açmaya çalışmaktı. Ancak, bir dinleyicinin de dile getirmeye çalıştığı gibi, bu konuda Gazali belki de ondan daha tutarlı bir akıl yürütmeyle aklı vahyin önünde en hafif ifadeyle gereksizleştirmiştir. 13. yüzyıldan itibaren İslam dünyasında kapandığı ileri sürülen “içtihat kapısı”nda Gazali faktörünün etkisi hep tartışılagelmiştir. Ancak bunun yanında vahy ile akıl arasındaki ilişkinin problemli doğasının, kendi kaçınılmaz sonucunu doğurduğu da rahatlıkla ileri sürülemez mi? Devir değişmiş, birileri de bu ilişkiyi farklı yorumlamıştır. Hilmi Yavuz’un konuşmasının ana ekseninin kendi içinde tutarlılığını teslim etmek gerekir. Ancak aynı derecede tutarlı ve anlamlı bir tartışma Hilmi Yavuz’un çokça vurgu yaptığı Mu’tezile “akl”ı ile Meşşaî “hikmet”inin vahy karşısındaki sınırları üzerinden de yapılabilir ve böyle bir tartışma bizi pekala farklı bir sonuca götürebilirdi.

Tam da bu bağlamda bir başka nokta önem kazanıyor: “İslam”dan ne anlıyoruz? Ya da ne anlamak gerekir? Hilmi Yavuz “terakki”den ne anladığını, ya da Renan üzerinden ne anlaşılması gerektiğini açıklarken bu hususu da bir şekilde netliğe kavuşturmalıydı diye düşünüyorum. Konuşmasının bütününden ortaya çıkan, Hilmi Yavuz’un İslam’dan, kurumsallaşmış dini, bu dinin Vahyi bilgisinin kaynağı olan Kur’an’ı ve onun imanı emreden postulalarını değil, hâkim dinin İslamiyet olduğu dünyada bir dönemde yaşamış kimi düşünürlerin ve düşünce okullarının İslam adına ortaya koyduğu kimi yorumları anladığıdır. Çıkış noktası bilimsel düşünce olunca, Hilmi Yavuz’un felsefi ve bilimsel düşünce düzleminden İslam’ı ele alması anlaşılır bir şeydir. Ama buradan yola çıkarak herşeyden önce bir “din”i ifade eden “İslam” adına sonuçlar çıkarmanın ne derece geçerli olabileceğı sorusu ortada kalmaktadır. Hilmi Yavuz’un tercih ettiği düzlemden giderek şöyle bir soru da sorulabilir: İslam adına aklı meşrulaştıranla, İslam adına onu küfür sayan arasında ne gibi bir niteliksel fark vardır? Ya da, bunların birini diğerinden daha doğru ve meşru varsayacak bir kriterimiz var mıdır? Soruyu daha da ilerletirsek; İslam adına konuşanların geliştirdiği “yorum”lardan hareketle tam olarak tanımlamadığımız “İslam” üzerine hüküm vermek ne derece mümkündür? Bu sözlerimden İslam ile ilerleme arasında Hilmi Yavuz’un düşündüğünün aksi yönde bir ilişki kurduğum sonucu çıkarılmamalı. Sadece Hilmi Hoca’nın tartıştığı zeminin de bu ilişkiyi açıklığa kavuşturma konusunda sanıldığı kadar güvenilir olmayabileceğine dikkat çekmek istedim. Burada asıl sorun belki de bir evren telakkisi getiren ve buna imanı emreden dinlerin doğasında olabileceği kadar, onların tarihsel süreçte dönemden döneme farklılık gösteren kullanım değerinde, yani farklı araçsallaştırma ve kurumsallaştırma (=toplumsallaştırılma) pratiklerindedir. Bir de bunlarla sıkı sıkıya bağlı olarak ortaya çıkan farklı yorumlarındadır. Belki de bu pratiklerin ve yorumların insicamsız karmaşasıdır İslam’ı tanımlama güçlüğü yaratan; ve tabii ki onun adına bizlere birbirini nakzeden şeyler söyleyebilme imkanı ve özgürlüğü veren.

Hilmi Yavuz’un derin bilgisi ve muhakemesinin bu sorulara yönelik tefekkürü de içerdiği şüphesizdir. Bir konferansın asıl değerinin dinleyiciyi de içine çekme, tefekküre ortak etme gücünde yattığını varsayarsak, belki de yukarıdaki soruların (ve tabii ki konuşma sonrası diğer dinleyicilerin sorduklarının da) ortaya çıkmasına vesile oluşunun mutluluğuyla yetinmek zorundayız. Hilmi Yavuz’un kendi bağlamı içinde hayli aydınlatıcı konuşması bu bakımdan mükemmel bir başlangıç olmuş, en azından ne kadar güncel ve yakıcı olursa olsun kimi “hassas” konuların ciddi entelektüel birikimler üzerinden mugalatanın ötesinde de tartışılabileceğinin iyi bir örneğini ortaya koymuştur. Konferans düzenleyicilerine de her daim mütefekkir Hilmi Yavuz Hocamıza da bin teşekkür.

04.04.2005 17:51

Oda iflas setti... ama gelcekte
 
Islamiyetin Orijinali yani Teolojisi anlatilip yeni bir zaman yaratilabilinir

akshalil 04.04.2005 17:54

o.T.
 
Ýslam’ýn ‘terakkiye mani olduðu’, Ýslam’da Ýçtihad Kapýsý’nýn kapandýðý iddiasý ile iliþkilendirilir. Ýslam’da Ýçtihad Kapýsý gerçekten kapanmýþ mýdýr? Yoksa, ehil olsun ya da olmasýn, herkesin içtihad etmesi zorlaþtýrýlmýþ mýdýr?


Öyle görünüyor ki, Dr. Ahmet Akgündüz’ün, ‘Mukayeseli Ýslam ve Osmanlý Hukuku Külliyatý’ndaki deyiþiyle, ‘Ýslam hukukçularý, ilme ve hukuka dayanmayan bazý hakikatsýz fetvalarla insanlar aldatýlýr diye korkmuþlar[...]’ ve dolayýsýyla, ‘özellikle yeni bir mezhebin tesisi için yeni bir içtihad usulünün vaz’ýna karþý çýkmýþlardýr’. Buysa, içtihad kapýsýnýn kapanmýþ olduðu anlamýna gelmez...

Aslýnda, Ýslam Hukukunda yapýlan deðiþiklikleri, (i) Þeriat içinde kalýnarak gerçekleþtirilen deðiþiklikler [ben buna ‘içtihadi deðiþiklikler’ diyorum] ve (ii) Þeriat dýþýnda yeni bir hukuk kodifiye ederek getirilen yenilikler [bunlara da ‘içtihadi olmayan deðiþiklikler’ demeyi tercih ediyorum] olarak iki düzlemde ele almak gerekir.

Ýþe ikinciden baþlayalým: Ýslam Hukuku söz konusu olduðunda siyasal toplum ya da Devletin, Þer’i Hukuk’un yaný sýra bir Örfi Hukuk vaz’etmiþ olduðu da biliniyor,-Ýlk Müslüman-Türk devletlerinin kuruluþu ile birlikte, Örf’ün de yürürlüðe girdiði de! Dolayýsýyla, Hýristiyanlýkta geçerli olduðu söylenen ‘Sezar’ýn hakký Sezar’a, Allah’ýn (ya da Papa’nýn) hakký Allah’a (ya da Papa’ya)!’ ilkesinin, Ýslam’da da yürürlükte olduðunu öne sürmek, birçoklarýna þaþýrtýcý gelebilir. Barthold’ün, Ravendi’nin 13. yy’ýn baþýnda yazýlmýþ olan ‘Rahat’üs-Sudur’undan alýntýladýðý, ‘Ýmamýn vazifesi hutbe ve dua ile meþgul olmak, padiþahlýðý (hakimiyeti) sultanlara havale etmek ve dünyevi saltanatý onlarýn eline býrakmak’ biçimindeki ifadesi, hem tastamam bu durumu, hem de böyle bir meþruiyet zemini üzerine inþa edilmiþ bir Örf’ün bulunduðunu gösterir. Fatih Kanunnamesi, ‘nizam-ý alem için’ koyduðu Örfi hukuk kurallarýyla Þer’i Hukukla baðdaþmasý mümkün olmayan bir hukuk düzenini kodifiye etmiþtir;- ‘karýndaþlarýn katletme’ hakkýnýn tanýnmasý, Þeriat’ýn öldürme yasaðý ile çeliþiyor olmasýna raðmen, ‘ekser ulemanýn tecviz[i]’ ile yürürlüðe girmiþtir. Dahasý, Fatih’in, þer’an ‘dokunulmaz’ olan vakýf arazisine el koyarak (ve elbette, yine ‘nizam-ý alem için’) timara dönüþtürdüðü de biliniyor. Anlaþýlan o ki, Osmanlý, ‘Fatih Kanunnamesi’ ile Þer’i Hukuk ve Örfi Hukuk’un öznelerini birbirinden ayýrmýþ, ve Þeriat, Prof. Halil Ýnalcýk’ýn deyiþiyle, ‘hususi hukukta hakim kalmýþtýr.’ Bu durum, Osmanlý’da ‘ekser ulemanýn tecviz ettiði’ Þeriat dýþý bir hukuk alanýndan söz etmenin mümkün olduðunu gösterir.

Dahasý, Hýristiyanlýkta olduðu gibi Ýslam’da da Örfi ve Þer’i hukuk’un birbirinden ayrýlmasýnýn felsefi bir arkaplaný da vardýr. Ýbn Rüþd, ‘Fasl’ül Makal’ ve Kitabü’l-Keþf’de, Þeriat ile Felsefenin birbiriyle çeliþmediðini, çeliþki gibi görünen farklýlýklarýn te’vilden kaynaklandýðýný bildirir. Bu çeliþmezliðin daha sonra, özellikle Brabant’lý Siger gibi 13. yy düþünürlerince, Avrupa entelektüel tarihinde ‘Çifte Hakikat’ doktrini diye bilinen bir temelkoyucu yaklaþýma yol açmýþ olmasý da söz konusudur: ‘Çifte Hakikat’ doktrini, Felsefe bakýmýndan doðru olan’ýn ilahiyat bakýmýndan yanlýþ olabileceði; felsefe ile ilahiyatýn ayrý ayrý alanlar olduklarý için, felsefenin doðru bulduðu bir hakikatin, dindar biri tarafýndan pekala ve haklý olarak yanlýþ telakki edilebileceði’ biçiminde özetlenebilir. Hýristiyan Ortaçaðý’nda Siger’in bu doðrultudaki Ýbn Rüþd’çü görüþlerinin itibar görmediðini, dahasý Kilise tarafýndan mahkum edildiðini biliyoruz: Von Aster’in deyiþiyle ‘[b]u mahkumiyet, Ýbn Rüþdçülüðün felsefe tarihi sahnesinden yeniden çekilmesi’ demektir.

Özetle þu: Ýslam’da Þeriat dýþýnda bir Örfi Hukuk’un tedvininin, kamu hukuku alanýnda seküler bir söylemi imkanlý hale getirmiþtir. Bu seküler imkan, kamusal alanda Moderniteyi hayata geçirebilmeye iliþkin meþru bir zeminin mevcudi olduðu anlamýna gelir.

akshalil 04.04.2005 17:56

o.T.
 
Ýslam’da Modernliðin yol haritasýný gösterme konusundaki iyiniyetli giriþimlerin, bugüne kadar herhangi bir sonuca ulaþamamasý, Modernliði meþrulaþtýrýcý argümanlarýn önce Þer’i ya da Fýkhi öncüllere dayandýrýlmamýþ olmasýndan, sonra da bu öncüllere Ýslam’ýn siyaset pratiði gelenekleri ile bir entelektüel arkaplan temin edilmemiþ olmasýndan ileri geliyormuþ gibi görünüyor.


Halbuki, Modernleþmenin hem Fýkhi kaynaklara hem de geleneksel pratiklere dayandýrýlarak meþrulaþtýrýlmas&yacute ; imkanlarý vardýr. Bu yazýmda bunlara deðineceðim.

Daha önce de belirttim: Ýslam Fýkhýnýn dört asli kaynaðý olan ‘Edille–i Erbaa’dan ilk ikisi, Kitap ve Sünnet için (öteki ikisi: Ýcma ve Kýyas) ‘nesih’ kurumu geçerlidir. Bilineni tekrarlayayým: ‘Nesih’, Kur’an’da veya Hadislerde birbirine karþýt olan iki emir veya nehyin telifine imkan bulunmadýðý durumlarda, sonradan gelen emir veya nehyin, ilkini iptal etmesidir. Prof. Talat Koçyiðit, ‘Hadis Istýlahlarý’nda, ‘Kitap ve Sünnette [..] bazý mutezili mezhebler dýþýndaki ehl–i sünnet mezhebleri[nin] neshin varlýðýný kabul et[tiklerini] ve bunu hazreti Peygamber’in saðlýðýnda ve vahyin geldiði zaman içerisinde, Ýslam toplumunun mesalihi yönünden gerekli bir olay olarak açýkla[dýklarýný]’ bildirir. Dolayýsýyla, nesih uygulamasýnýn, Asr–ý Saadet dönemiyle sýnýrlý kaldýðý, Hulafa–yý Raþidin döneminde ise halifelerin, Sünnet’e iliþkin içtihad ettikleri biliniyor. Mesela, ’müellefet’ül–kuluba’ iliþkin muamelata dair Sünnetin, Hz. Ömer tarafýndan reddedilmesi, gibi... Rey ile içtihad edilen hukuki konularda ittifak manasýna gelen Ýcma ve Kýyas’ýn yaný sýra, tali Fýkýh kaynaklarý da (örf ve adet; istihsan; istýslah; istishab; sedd–i zerayi) Ýslam hukukunun deðiþmeye ve yenileþmeye açýk olduðunu gösterir.

Þimdi mesele þudur: Þer’i hukukun dýþýnda ‘nizam–ý âlem için’ bir örfi hukukun tedvin edilmiþ olmasý Müslüman toplumlarda özellikle de Fatih Kanunnamesi’nden sonra Osmanlý toplumunda yaygýn bir uygulama alaný buldu ve buna þer’an cevaz verildi ise, günümüzde buna benzer bir pratiðin hayata geçirilmemesi için hiçbir sebep yoktur;– tam tersine, ‘illet’ ve ‘maslahat’’, bir Örfi hukukun tedvinini zorunlu kýlmaktadýr. Bir kere, Fatih Kanunnamesi bu konuda emsal teþkil etme bakýmýndan bir geleneðe iþaret etmektedir; ikincisi, Þer’i hukukun, deðiþme ve yenileþmeye açýlma imkanlarý, yukarýda da belirttiðim gibi, bireyin ve kamunun yararý gerekçesiyle vazedilmiþlerdir. Dolayýsýyla, Þeriatýn Kitab’a ve Sünnete dayanmak koþuluyla, ahkamýn zamanla deðiþmesine cevaz vermesi, Örfi hukukun da,ayný gerekçeyle tedvinini meþru kýlabilir.

Öyleyse,sorulmasý gereken soru þudur: Seküler kanunlarý, Fatih’in ‘Nizam–ý âlem’ gerekçesiyle kodifiye ettiði Örfi (Osmanlý) hukuku gibi (ve elbette ayný gerekçeyle: ama, yine elbette,’Nizam–ý âlem’i, bu defa, ‘kamu yararý ya da ‘maslahat adýna ‘cemaatin bütünlüðünü’ konsolide etmek’ ifadesiyle ikame ederek) meþrulaþtýrmak imkaný söz konusu olamaz mý? Bir baþka deyiþle, Fýkhýn Ýbadat’a dair olan Kitab ve Sünnet hükümleri dýþýnda kalan Muamelat (Özel Hukuk), Münakehat (Aile Hukuku) ve Ukubat (Ceza Hukuku) alanlarýnda tedvin edilmiþ olan seküler kanunlarýn, Bu Dünya’ya iliþkin hükümler getiriyor olduklarý göz önüne alýnarak ‘maslahat’ cihetinden (‘kamu yararý’ açýsýndan) meþrulaþtýrýlmalar&yacut e;, Modernliðe açýlmanýn imkanlarýný içinde taþýyor deðil midir?

Seküler olan’ý Örf kabul etmekle Fatih Sultan Mehmed, Modernleþmenin yolunu açmýþtýr. Mekaný, Cennet–i Ala’dýr.

akshalil 04.04.2005 18:06

üffff bir sürü sey yazdik ama baya
 
agirmis! neyse belki ilgisini ceken birileri cikar :-)

04.04.2005 18:09

Sonsuz azap Allah"ın adaletine uymaz
 
Ben bi ryildan fazla burada anlatip duruyordum ama kimse inanmiyorduki.....

Islam Teolojisinde sonsuz Azap diye bir sey yok.... her kul azabini yani Islah olduktan sonra ebedi yasmak icin girecekleri cennetler onlari bekliyor.... Kurandaki ebedi degil uzun zaman anlamindadir.....

Ben derken küfretmis gibi sayiyorsunuz... o zmana yine dünyanin en büyük Müfessirlerinden Süleyman Ates Hocanin yazisna bir göz atalim


---------- ALinti.. Seihe Link ----------

Sonsuz azap Allah"ın adaletine uymaz
Soru: Nisa Suresi"nde haksız yere bir mümini öldürenin sonsuz cehennemde kalacağı yazılı. Ancak bu hükmün değiştirildiği ve şirk dışındaki günahların atfedilebileceği hükmünün geldiği söyleniyor




Buna bakarak, Bakara Suresi"nde belirtilen faize tevbe ettikten sonra tekrar bu işe dönenlerin sonsuz cehennemde kalacağı hükmünün de değiştiğini ve bu büyük günahın da atfedilebileceğini çıkarabilir miyiz? (Fetret Alî)

Cevap: Kur"ân"da hulûd, sonsuzca değil çok uzun zaman anlamına gelir. Sonsuzca azap, Allah"ın adaletine uymaz. Kur"ân"ın birkaç yerinde verilecek cezanın suca denk olması, bir suça hak ettiğinden fazla cezanın zulüm olduğu, yapılan kötülüğü affetmenin ise ceza vermekten daha hayırlı olduğu (Nahl) vurgulanırken nasıl merhametlerin kaynağı olan Allah, günahkâr kulunu milyarlarca değil, sonsuzca azaba mahkûm eder!

Azabın amacı da intikam değil, ıslahtır. Kasten adam öldürmüş olan da ağır cezaya (Kur"ân, ağır cezayı hulûd azabı olarak açıklamaktadır) çarpılır, Allah"ın takdir ettiği azap süresi dolunca, yani kul günah kirlerinden temizlenince Allah"ın lütfuyla çıkıp cennete gider. Ama kul dünyada içtenlikle tevbeyle hatalarını telafi ederse Allah dilerse o kulunu affeder. Katilin saldırıp öldürdüğü maktulü de sevap vererek memnun eder. Böylece tevbe eden kul, azap çekmeden de cennete gidebilir.

Ayetin neshedildiği yani hükmünün yürürlükten kaldırıldığı görüşü ise Kur"ân"a terstir. Allah"ın sözü kaldırılmaz. Evvela bu ayet, hüküm ayeti değil haber ayetidir. Haberlerde nesih olmaz, yani verilen haberin tersi bir haber olamaz. Bu ne demektir? Allah, katili hulûd azabına çarptıracağını belirtmişken sonra bundan vazgeçtiğini belirtmesi, yani kendi yapacağı işi değiştirmesi, birinci sözünün ikinci sözüne aykırı düşmesi, hâşâ Allah"a yalan yakıştırma olur. Allah ne demişse öyledir. Ayetler arasında çelişki yoktur. Katil, ağır cezayı hak eder ama Allah dilerse cezalıyı bağışlar. Çelişki bunun neresinde? "Allah"ın kelimelerinde bir değişme bulamazsın" (âyet).

Okuyucularıma önemle duyururum
Sizlerden gelen yoğun talep üzerine, bugüne kadar bu köşede yayınlanmış bulunan soru ve cevaplar, şimdilik 3 cilt olarak bastırılmıştır. Kur"ân Işığında "SORU VE CEVAPLARLA İSLÂM" adlı, her cildi 528 sayfadan oluşan bu eseri Yeni ufuklar Yayınevi"nden temin edebilirsiniz.

Adres: Nuhkuyusu Cad. No: 365
Bağlarbaşı-Üsküdar-İstanbul

Tel: (0216) 492 66 12 Faks: (0216) 492 66 13

-----------------ALinti Ende ----------

Link
<a href="redirect.jsp?url=http://www.gazetevatan.com/cat/sates.asp?kid=29" target="_blank">http://www.gazetevatan.com/cat/sates.asp?kid=29</a>

hacikischkisch 04.04.2005 18:12

hic kimse sonsuz aazap cekmeyecek yani o
 
ohne Text

04.04.2005 18:14

Evet... hic kimse sonsuz azap cekmeyecek
 
Eger Allah afetmeyecek olsa yapilan hatalari....

O zaman Resüller bile cennete giremezki.... A dan Z ye hepside bazi yanlislar yapmislar.....

Mesela Yunus, Allahi dinlemeyip sonunda baligin karnina tikanmistir... usw usw

kamaschullah 04.04.2005 18:25

Yaradan afeden ve bagislayandir
 
Allahin korkunc olan cezalandirmasindan ziyade Merhameti üzerine konusmak lazim

kamaschullah 04.04.2005 18:28

Engelmidir? bilmem bende karar veremedim
 
ohne Text

hacikischkisch 04.04.2005 18:33

ama abi bize kazanda cayir cayir yanmak
 
var diyorlar ebediyete kadar

04.04.2005 18:49

yüregine saglik abi... o.T.
 
ohne Text

isinsu 04.04.2005 19:12

dankeeeeeeeeee o.T.
 
ohne Text

isinsu 04.04.2005 19:13

dankeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee
 
kama..:)

acizhane 04.04.2005 19:27

Türk Petrol yataklari
 
Silopi""de madencilik yapan Beşir Yılmaz aradı.. Yazacaklarımı lütfen iyi okuyun!... Beşir Yılmaz telefonda

" Vedat bey, gelin Silopi""de Cudi eteklerine sizi götüreyim de petrolü kendi gözünüzle görün!.." diyerek feryat ediyordu..

"Nasıl yani!.." diye sorduğumda anlatmaya başladı.. "Biz aileden madenciyiz..

Irak sınırında yaklaşık 300 km ya da bir başka deyişle yaklaşık 150 milyon ton asfaltit madeni buldum..

Bu madeni bir süre resmi olarak işlettikten sonra devlet 1978 yılında " kamulaştırıyoruz" diyerek el koydu.

Rezervin de 50 milyon ton olduğu iddia edildi.

Madem asfaltit rezervi az , neden el koyuyorsunuz.

Dünyanın neresine giderseniz gidin asfaltit maddesi bulunan her yerin altında petrol vardır.

Silopi""nin altı da petrol denizidir.

Yaz aylarında etraftaki ocaklardan resmen petrol akar ve Hezil çayına karışır.

Gelin görün! Sadece petrol değil, burada çok zengin uranyum ve nikel madeni de var" - Nereden biliyorsunuz? "Türkiye""deki analizlere güvenmediğim için madenin her tarafından örnekler alarak Almanya""ya bizzat götürdüm ve analiz yaptırdım.

Raporları gönderdim size ( Sonuçlar elimde Yatağan ve Tunçbilek""e göre iki misli rakamlar var) dünyanın en önemli uranyum madenlerinden birisi buradadır ve aktif haldedir.." Beşir Yılmaz""ın anlatacak o kadar çok şeyi var ki makineli tüfek gibi ard arda sıralıyor.

Ben de zaman zaman araya girip soru soruyorum.. - Petrol olduğunu nereden biliyorsunuz? "Bu bölgede İngilizler 1967-87de petrol aramışlar.

Açılan kuyulardan gökyüzüne doğru 100 metre kadar petrol fışkırmış.

Ardından kapatmışlar ve betonlamışlar.

Benim madenimin yanında da bu kuyudan var ve vanasını gelin birlikte açalım eğer beton ve civa basıp tıkamadılarsa bakalım ne kadar petrol fışkıracak.

Dönemin köylüleri arasında hâlâ yaşayan görgü tanıkları var ve petrolün 100 metre kadar fışkırdığını görenler var." Beşir Yılmaz konuştukça pür dikkat dinlemeye devam ediyorum.. "Vedat bey, asfaltit maddesi olan her yerde petrol vardır.

Eğer petrol yoksa bana neden petrol çıkartma ruhsatı vermiyorlar.

Musul ve Kerkük""ün rakımı 80-100 metre civarındadır.

Cudi Dağı""ndaki petrolümüz resmen Irak""a doğru akıyor ve başta İngilizler ve ABD bunu biliyor.." Beşir Yılmaz bugünlerde Silopi""ye bile zor gider hale gelmiş.

Devlet kamulaştırılacak diye el koyduğu madeni şimdi Turgay Ciner""in sahibi olduğu Park Holding""e devretmiş.

Durum böyle olunca, Yılmaz da dava üstüne dava açmış ve yürütmeyi durdurma kararı aldırmış.

Eğer tekrar el konulursa AİHM""ye başvuracakmış.

Kısacası madeninin peşini bırakmıyor ama artık bölgedeki aşiret ağaları da onun peşini bırakmaz hale getirilmiş..

Bütün dava tutanakları elimde okudukça dehşete kapılıyorum.. Şimdi sıkı durun? Beşir Yılmaz Başbakan Tayyip Erdoğan""a bu durum üzerine başvurmuş ve dilekçe vermiş dilekçede aynen şöyle yazıyor.. " Bürokrasi ve çeteler milletin hak ve hukukunu aramaktan bezdirmiştir.

Televizyonda ve basındaki konuşmalarınızda "hortumcu çetelerin ve bürokrasinin üstüne gidilecektir" diyorsunuz Millet buna çok seviniyor.. 25 yıldır gasp edilen madenimiz çete ve bürokratların, anayasa, kanunlar ve insan hakları hiçe sayılarak ihale yolu ile peşkeş çekiliyor.

Allah""a ve sizin yüksek adaletinize sığınıyorum." Beşir Yılmaz devlet tarafından el konulan mallarını ve bunun karşılığında devletin verdiği parayı yazıya eklemiş..

. . 1- 35 km yol yaptım. 2- 500 bin ton hazır çıkarılmış kömürüm var. 3- 3,5 milyon metreküp hafriyat yapılmış. 4- Mazot tankları. 6- Dinamit ambarı. 7- Kantar ve kantar binası. . Resmi olarak bana ait olan ve vergisini ödediğim madenimde bugüne kadar yaptığım işler ve halen bulunan demirbaş ve çıkarılmış maden için ödenen para da 5.800.8000 TL.. (Buna resmen gasp ve devlet terörü denir!..) Beşir Yılmaz Başbakan Erdoğan""a yazdığı dilekçede devam ediyor.. " Bu para halen bankada duruyor.

Buna rağmen Türkiye Kömür İşletmeleri ihaleyi adamlarına ve hortumculara peşkeş çekiyor? ". . . Beşir Yılmaz""ın bu başvurusuna Başbakan Erdoğan bugüne kadar cevap vermemiş.. Beşir Yılmaz""dan al ve ABD bağlantılı şirketlere ver? Uranyum konusu da bir başka skandal? Güneydoğu resmen petrol denizi üzerinde ve Türkiye ABD Şrmalarının peşinde "bize petrol bul" diye yalvarıyor? . . . .

Korkunç iddialar devam ediyor:. 6 mühendisin kafaları kesildi. . .

.

.

TPİK diye Türkiye Petrolleri""nin kurduğu bir kurum yurt dışına petrol arama işlerine giriyor ve bugüne kadar milyar dolar zarar ediyor? Beşir Yılmaz diyor ki: "Kimin hain kimin işbirlikçi olduğunu anlamak çok kolay!..

Eğer bölgede petrol yok ise neden bana petrol çıkartma ruhsatı verilmiyor.

Ruhsatı verin 800 metreden petrolü çıkartmazsam ben bu ülkeyi terk ederim.

MTA yıllar önce sondaj yaptı 480 metrede su bulundu ve ardından delici aletin ucu kırıldığı için sondaja son verildi.

Herkes bilir sudan sonra petrol gelir.

Biz yerli teknoloji ile 1200 metreye kadar sondaj yapabiliriz kimseye ihtiyacımız yok.

İzni versinler siz görün petrol nasıl fışkıracak.." Bu görüşmemizden bir gün sonra Beşir Yılmaz tekrar aradı ve Soma""da görevli bir mühendis ile görüşmemi isteyerek telefon numarasını verdi.

Adını burada yazmak istemiyor. Mühendis ile görüşmemde daha da çarpıcı gerçekler çıktı ortaya? Altı ay kadar önce Cudi dağları eteklerinde bulanan 6 insan iskeletinin ne olduğunu bilip bilmediğimi sordu..ben de " bilmiyorum" dedim. Mühendis ekledi " Bu iskeletler 18 yıl önce Cudi Dağı""nda kaybolan 6 Türk petrol mühendisinin iskeletleri.

Kafaları kesilerek öldürülmüş.." Dondum kaldım.

Ne diyeyim.

Kendisi de mühendis olduğu için yalan söylemiyordur diye düşündüm.. Ardından devam etti.. "Vedat bey Türkiye maden bakımından dünyanın en zengin ülkesi.

Siz Ödemiş yakınlarındaki Bozdağ""ın dünyanın en büyük altın rezervi olan dağlarından biri olduğunu biliyor musunuz? Ama bu madenleri kimse çıkaramaz.

Hata bu konunun üzerine giden gazeteciler öldürüldü.. Uğur Mumcu ve Çetin Emeç""in öldürülmeden kısa bir süre önce bu madenler üzerine gittiğini biliyorsunuz her halde?" İlgiyle dinledim.

O kadar çarpıcı şeyler anlattı ki, yazmaya sayfalar yetmez..

İddiaların hepsinin belgeli olduğunu söyleyen bu mühendis, gazete ve televizyon kanallarında hiçbir gazetecinin bu yönde bir haber yapamadığını ve milletin resmen uyutulduğunu örneklerle anlattı.. Beşir Yılmaz""a son sözüm " Bana anlattıklarınızı Genelkurmay""a anlatınız mı?" oldu. Aldığım cevap da aynen şöyle.. " Vedat bey her şeyi belgeleriyle birlikte birkaç kez askeri büyüklerimize anlattım ama bugüne kadar bir arpa boyu ilerleme kaydedemedik!".. Ne diyeyim, bu milleti korumaya yemin etmiş olanlar utansın!.. Son sözüm: "AB, ABD PKK""yı boşu boşuna özellikle bu bölgede güçlendirip milletin başına bela etmedi.

Bölgeye gelecek barış ortamı Türkiye""yi ekonomik olarak uçuracak gelişmelere gebedir!.."
[Yeniçağ gazetesi]

6666mahfuz 04.04.2005 19:34

Moderator - Entertainer ??
 
Kusuruma bakma , ben yeniyim bu forumda..ama anliyorum seni artik-))) Galiba...

Mezhebler konusunda 80% onayliyorum, ama sonunda bu forum site laga, luga oluyor...

Burada zamani tüketcegimize daha cok ibadet, ilim, bilim, bu dünya ve öbür dünya icin gerekiyor..tabiki hayirli bilgiler toplamaga bakmak lazim, gercek mesele o zaten...in Zeiten der Reizüberflutung und der Auswahlmöglichkeiten an (Des)/Informationsgewinnung...

...ein bißchen schwanger geht nicht, lieber Halil-)))

Solltest klarer Position beziehen, oder??

Eglence olarak görüyorsan, katiliyorum-)))

isinsu 04.04.2005 19:44

TRAURIG
 
die ganze Welt trauert um den Tod des Papstes.. auch die Moslems!!!!!!

6666mahfuz 04.04.2005 19:45

Saulus-Paulus-Saulus-Paulus-)))))
 
Es selamun aleykum,
kardes , tamam simdi bendensin, cayi nereye yollayim-)))

6666mahfuz 04.04.2005 19:51

Al hamdullillah, ben degil-)))
 
...... Wenn du ein bißchen nachdenken würdest, ...die ganzen Tage haben Sie, die katholischen Christen, gebetet, daß er nicht sterben soll,...nach ihrem Glauben, kommt er doch in den Himmel...äh..
mußten sie nicht Freudentänze machen???
Was für eine Art Liebe ist das, die sie, vielleicht auch du, ihm entgegengebracht wurde/wird???
Allah diniyle dinlerdinsin!!!-)))

akshalil 04.04.2005 19:52

Wieso nicht? denke zu Recht
 
SÜNNİ ve Şii bir grup üst düzey Müslüman din adamı 14 Mayıs 1999"da Vatikan"da Papa II. Jean Paul"ü ziyaret ediyor; elyazması bir Kuran nüshasını Papa"ya hediye ediyorlar.
Papa, "saygı ifadesi olarak Kuran"ı eğilerek alıyor" bununla yetinmiyor, "Kuran"ı öpüyor."
Tarihte ilk defa bir dinin lideri "öteki" dinin kutsal kitabını öpüyor!
Tarihte cami ziyaret eden ilk papa da odur. Kudüs ve Şam gezilerinde Ömer ve Ümeyye camilerini ziyaret etmiş, cami içinde dua etmiştir.
Yahudilikle Katoliklik arasında tarihî husumeti ortadan kaldırmak için önemli adımlar atmıştır. Haham Steven Lebov"un CNN"deki konuşmasında onu "tarihteki en büyük Papa" olarak nitelemesi sebepsiz değildir.
Vatikan ilk defa onun zamanında 1993"te İsrail devletini resmen tanıdı.
Kudüs"te Müslümanların ve Yahudilerin kutsal mekânlarını ziyaret eden, "Ağlama Duvarı"na ve Yahudi soykırım anıtına giderek dua eden ilk papa da odur.
Arafat"la el ele tutuşup Filistin mülteci kamplarını ziyaret ederek mazlum Müslümanlara ilgisini gösteren ilk papa da odur.
"Kudüs, üç dinin kutsal şehridir ama Tanrı bu şehri Yahudilere vaat etmiştir" diyen ilk papa da odur.
* * *
BEYAZ Saray"ı ilk ziyaret eden papa odur. Komünist Küba"ya gidip Castro ile görüşen, 26 yıllık papalığı süresince tam 128 defa yabancı ülkelere ziyarette bulunan, yüz binlerin, hatta Filipinler"de üç milyon kişinin katıldığı "kitle ayinleri" düzenleyen ilk papa da odur.
"Sekülerleşme" karşısında gerileyen Hıristiyanlığa yeni bir ruhani titreşim getirmiş, Afrika"da Katolik dinine büyük bir yayılma ve canlanma ruhu vermiştir.
Dinler arası diyalog fikri onun zamanında daha bir açılım kazandı.
CNN"de Katolik rahip Tom Reese anlatıyor:
- Benim çocukluğumda bir Katoliğin bir Protestan kilisesine, bir Müslüman camisine veya Yahudi sinagoguna girmesi düşünülemezdi. Papa bu yasağı kaldırdı...
Müteveffa Papa "dinler arası diyalog" yanlısıydı. Elbette mümin bir Katolikti. Kendi dinine kuvvetle inanan yüksek düzeyli bir Katolik ilahiyatçısı olduğu için, sanıyorum, dinler arasında yumuşama olur da kanallar açılırsa bundan kendi itikadının kazançlı çıkacağını düşünüyordu.
Ama "objektif" bir gerekçesi de vardı:
- Avrupa ve Amerika"da Müslümanlar... İslam dünyasında Hıristiyan ve Yahudiler iç içe yaşıyor. Barışı ancak diyalogla, hoşgörü ile geliştirebiliriz.
Bunun dinî gerekçesi, üç dinin de "İbrahimî" olması, aynı kökten gelmesidir. CNN"de konuşan İmam Faysal Abdul Rauf da "Hz. İbrahim"in ortak kök olduğuna ve Müslüman-Hıristiyan yakınlığına dair Kuran"dan ayetler okudu.
* * *
KÜBA gezisinde Castro"nun önünde şunları söylemişti:
- Ateist Marksist devlet ve öbür tarafta kapitalizmin aşırılıkları, materyalizmin günahlarıdır...
Irak savaşına ve idam cezasına karşı çıkan "liberal" Papa, kürtajı ve ötanaziyi "materyalist ölüm kültürünün parçaları" olarak lanetlerken muhafazakârdır.
Kendi dinini yayma çabasının yanında, büyük dinlerin "materyalizme ve insan ıstıraplarına karşı" işbirliği yapmasını savunuyordu.
Bu yolda, komünizmin "barışçı yollardan" çökmesinde büyük rol oynadı. Şu sözler Lech Walesa"nındır:
- Papa olmasaydı ya komünist rejim, ya biz şiddete sürüklenebilirdik. Papa, komünizmin barışcı usullerle çökmesini sağladı.
Ayak basmadığı tek önemli ülkenin Rusya olması acaba tesadüf mü?
Evet, tartışmasız "yüzyılın en büyük Papa"sı idi, insanlığın saygısını hak etmişti.
Müteveffa Papa"nın ardından mumlar yakarak gözyaşlarıyla dua eden, ilahiler söyleyen milyonlar onun canlandırdığı dinî duyarlığın bir belgesidir.

<a href="redirect.jsp?url=http://www.milliyet.com.tr/2005/04/04/yazar/akyol.html" target="_blank">http://www.milliyet.com.tr/2005/04/04/yazar/akyol.html</a>

akshalil 04.04.2005 19:56

:-))) o.T.
 
ohne Text

6666mahfuz 04.04.2005 20:05

Aglayan, aglasin-karsi degillimki-)))
 
Isinsu bütün dünya icin yazi yazamaz, yazarsa, benden cevabini alir...ve her,her ölü, insan ruh un arkasinsan kötü konusmak saygisizliktir, Allah ins`Allah günahlarimi, bildigimi ve bilmedigi af eder ins`Allah...
Schlusspunkt für mich zum Thema Papst!!!

AMIN

akshalil 04.04.2005 20:06

o.T.
 
ohne Text

akshalil 04.04.2005 20:09

Mahfuzcum kimsenin agladigi yok :-))
 
Mesle bir tarihi sahsiyeti dogru degerlendirmek,sezarin hakkini sezara vermek..elini adalet terazisine koyup dogru tartmak,yanlislari ve dogrulari ile..fanatik düsünmeden yigidi öldür hakkini yeme meselesi..

ben de aglamadim yani! :-)

akshalil 04.04.2005 20:10

Haydaaaaaaaaaaaaa
 
Islerin iyi gitmedi banka sana kelek yapti diye dinini-imanini satip bu yastan sonra komunist olmayacaksin herhalde? :-))

6666mahfuz 04.04.2005 20:14

Wo viel Licht ist, ist auch viel Schatte
 
Schatten!!!
könnte wieder Romane schreiben..-)))
Simdi ama gercekten ...the end-)))

frankenstein 04.04.2005 20:47

o.T.
 
&gt&gt"Kudüs, üç dinin kutsal şehridir ama Tanrı bu şehri Yahudilere vaat etmiştir" diyen ilk papa da odur&lt&lt deme karsiliginda kim bilir yahudilrerden ne aldi. belkide irakta ve
diyer müslüman bölgelerinde hiristiyan ve yahudi isbirliginin anlasmalarini imzaladi.
böyle bir anlasmanin belgesi belki bin yil sonra görülebilir.

papa II. jean Paul gelmis gecmis papa"larda iyi olabilir, tabiki beterin beteri var.

Simdi su bizim viyana katedralidemi papa secmeye gidecek dersiniz. hani adam cocugun
birini pislemistide, mal ortaya cikinca ne demisti?

- eger ben yapmissam cezami tanri verecek"
onlara dünyada ceza yok. onlar yeryüzünde
günahkarlarin cezasini affetme yetkisine sahipler. onlar ahirette tanrinin oglunun dostudurlar ve günahlari affolunur.

PAPAZEFENDI! gene yaziyi cok uzatmissin ve günahlari aralara sikistirmissin.

acizhane 04.04.2005 20:51

cok zavallisin enis bey
 
bilgim var diye gecinip burda popilizm pesinde kosarak yalan yanlis kendi kafana göre dogru oldugunu düsündügün islam anlayisiyla burda yazi yaziyorsun.

madem cok bilgilisin simdiki hiristiyan aleminin veya papanin sirf Hz.Isa ya Allahin oglu oldugunu sölyedikleri icin onlara Allahu Tealanin Azabi ve ebedi Cehennemi hakdir, sahiden sen bu seyleri zaten biliyorsundur hatta kesin unutmusundur.

asil senin gibilere cevap yazanlara, muhatab olanlarda hata, yazmiyayim dedim ille yazdirdin.

bugundogumgunum 04.04.2005 20:55

GERÇEĞİ FARK ETMEK!!
 
İşte, ?Allah? isminin işaret ettiği anlamların, kafamızdaki ?tanrı? kavramına enjekte edilmesi, beynimizdeki ?tanrı? kavramının ve düşüncesinin sanki kanserleşmesi gibi olay meydana getiriyor; ?Allah?a ait özelliklerle bezenen ?tanrı? kavramı günden güne gelişip büyüyor, yayılıyor;!.. Zira düşüncedeki ?Tanrımız? gittikçe ?Allah?laşıyor?! Beden hücrelerinin kanserleşmesi dünya yaşantısını kaybettirirken; ?tanrı? bilincinin kanserleşmesi ve kişinin ?Allah? ismiyle işaret edilen manayı idrak edememesi ebedi hayatını değerlendirememesi sonucunu getirir!

?TANRI? ve ?tanrılık? kavramının ne olduğunu acilen çok iyi öğrenmek ve çevremizdeki düşünme kabiliyeti olanlara da farkettirmek mecburiyetindeyiz!.

bugundogumgunum 04.04.2005 20:57

KANSERLEŞEN TANRI DÜŞÜNCESİ
 
İnsanların çok büyük bir kısmı, bu algılanan boyuttaki her şeyin bir Yaratıcı tarafından meydana getirilmiş olduğunu kabul ediyor; ve de bu yaratıcıya ?TANRI? adını veriyor..

Kendisinin ve varlığın ötesinde olarak nitelediği bu yaratıcının niteliği ve niceliği hakkında da, çevresinden -sorgulayarak ve düşünerek değil- şartlandırılma yollu edindiği bilgiler kadarıyla da bu ?tanrı? kafasında şekilleniyor..

Daha sonra, bulunduğu toplumun kullandığı tâbir eğer ?Allah? ise, kafasındaki bu ?tanrı? imajına ?Allah? adını vererek konuşma ortamına dalıyor..

İşte bütün problem burada başlıyor!.

6666mahfuz 04.04.2005 21:07

Allah ona acisin -))))
 
Enis Bey`den ümiti kesmiyelim, cünkü Allah Tea`la C.C. Ol deyince, ins`Allah Enis Bey`de degisir-)))
Onun icinde iyi bir tohumu var, gübresini maalesef yaramaz bahcivan hoca`sindan aldi...
Nasil namaz kildigini, bize hala daha yazmadi-)))
Adam sünneti yok ediyor,nafile, mendub, mustehab zaten söz konusu degil, wadschib belki, belki degil..duruma göre ..54 farz belki/belki degil...kul`un bu zamana göre hiristanlar gibi kolay din olsun...
Allah acisin-)))

frankenstein 04.04.2005 21:31

o.T.
 
Petrol kaynaklarina sahip olmak bence sevinilecek sey degil, aksine aglanacak sey.
insallah adam yalan söylüyordur.

<a href="redirect.jsp?url=http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=vahdettin
" target="_blank">http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=vahdettin
</a>

akshalil 04.04.2005 21:38

Yahu Frenki sana eski bir ülkücü-MHP li
 
Taha Akyol"un yazisini yazdik yine yaranamadik .. :-))
bak senin bazi yoldaslar bile demokrat ve liberal oldu,sen hala israr ediyorsun eski köhnemis küflenmis düsüncelerinde!

04.04.2005 23:33

Elbet tabi.. Rahmeti yani sevgisi fazlad
 
ohne Text

04.04.2005 23:35

Onu diyenin .... yapacaksin
 
Kara Hoca ve Hacilarin lafidir o.....

Ne bicim mantik... Allah bizi yaratacak sonra dönereti gibi kizartacak... yok deve.....

Gecelim bunlari... dedim ya... 1000 yildan beri insanligi kör etmisler kör yasatmislar

04.04.2005 23:37

Vallahi Cehennem seninse sen yak kardesi
 
sen yak onlari Cehenneminde.....

Ama eger Cehennem senin yada babanin mali degilse... Allahin adina Jandarmalik sana kalmamistir....

O zaman Bakara 62 yalan söylüyor... hangi manyak Bakara 62, Amide 69... yada Ali-Imran 113-114 ü yazmis ve Kuranin icine sokmus ??????

Sen sachlich kalip benimle ask atamazsin.... o yüzden persönlich oluyorsun... wie die meisten möchte gern Moslems hier im Forum

04.04.2005 23:40

Kac kisi bu Nicki kullaniyor ??? o.T.
 
ohne Text

04.04.2005 23:44

Evet ben bile onun icin dua ettim
 
Allah gani gani rahmet eylesin... ilk Kurani Kerimi öpen ve kutsal sayan papazdi... akldiki yaptigi Salih Ameller onu Adn Cennetine tasiyacaktir........

Müslümanlik veya Hiristiyanlik saaaadece birer kelimedir...... Allah bizlerden kelime istemiyor... Salih Amel istiyor.....

Cünkü Allah katindaki din tekdir.... tüm kitaplar özüyle birdir.....

O yüzden kimse zannetmesinki... Müslümanim demekle Cennetligim... NAH CENNETELIKSIN..... ilk önce Azabini cek ondan sonra temizlen ve Cennete gir......

Kesin Johannes Paul cogu Müslümanlardan cok cok daha az azap cekerek Cennete girecektir.....

Olay o kadar basit ve aciktirki... kimse kabul etmek istyemiyor... cünkü kabul ederse cok ama cok büyük bir yükün altina girmis olur... o yükte sahtekarligi terk etmek yüküdür......

Tam 7 yil zamanimi aldi.... oldugum gibi davranabilmem


Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 23:45 Uhr.