Vaybee! Forum

Vaybee! Forum (http://localhost/forum/index.php)
-   Gesellschaft & Soziales (http://localhost/forum/forumdisplay.php?f=398)
-   -   Religion & Glauben (http://localhost/forum/showthread.php?t=4272)

14.03.2005 10:50

BAKANLAR KURULU KARARI
 
BAKANLAR KURULU KARARI
1937 YILINDA YAPILAN TUNCELI TENKIL HAREKATINA DAIR
BAKANLAR KURULU KARARI
GAYET GIZLIDIR

K A R A R
Basvekalet Kararlar Mudurlugu
Sayi:
Son gunlerde Tunceli de vukua gelen hadiselere dair raporlar 4.5.1937 tarihinde Ataturku un ve Maresal in huzurlari ile tetkik ve mutalaa edilerek asagidaki sonuca varilmistir:
1. Toplanan kuvvetlerle Nazimiye, Kechizeken (Asagi Bor), Sin, Karaoglan hattina kadar, shedit ve muessir bir taarruz harekati ile Varilacaktir.
2. Bu defa isyan etmis olan mintikadaki halk toplanip baska yerlereNakil olunacaktir. Ve bu toplanma ameliyesi de koylere baskin edilerekhem silah toplanacak, hem bu suretle elde edilenler nakledilecektir.Simdilik (2000) kisinin nakli tertibati hukumetce ele alinmistir.
Mulahaza:
Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa ettikce isyan ocaklari daimi olarak yerinde birakilmis olur. Bunun icindir ki; silah kullanmisolanlari ve kullananlari yerinde ve sonuna kadar zarar vermeyecek hale getirmek, koyleri kamilen tahrip etmek ve aileleri uzaklastirmak luzumlugorulmustur.
Not: Malatya dan ve Ankara dan gonderilen kuvvetlerin cepheye vasil olmalari ve cephedeki kuvvetlerin ufak tefek talimleri ve istirahatlari ve bundan baska Diyarbakir dan gelecek taburuntavzifi, butun bunlar dusunulerek bir hafta sonra yani 12 mayista ileri harekete baslanabilecegi anlasilmaktadir.

Not: Paraya acimaksizin iclerinden cok adam kazanip kullanmaya calismak lazimdir.

Asli gibidir
Imza

(Turkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938)
T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Baskanligi Resmi Yayinlari, Seri
No:8, Ankara 1972, s. 491, Ek:4)
Berhem Dergisi , Yil 1988 , Sayi : 3, Sayfa 23

akshalil 14.03.2005 12:21

Dangalaklik ve Hiyarlik Testi :-)
 
(Gerci daha cok tr.icin hazirlanmis,ama almancilara da uygulanabilir)

geht los!


1- Dolmustan inerken rahatsız ettiginiz kisilere "Mersi" demeden kapıyı carparak hıyar gibi cekip gidiyor musunuz?

2- Kafayı cekerken kimlere nasıl dayak attığınızı anlatmaktan hoslanıyor musunuz?

3- Ülkenin yükselmesi icin önce ahlakın düzelmesine inanıyor musunuz?

4- Avrupalı erkekleri boynuzlu, Avrupalı kadınları da orospu olarak görüyor musunuz?

5- Otobüs biletcilerine, "Ben kimim biliyor musun?" diye babalandıgınız oluyor mu?

6- Lokantada garsonları, tabağın kıyısına catal vurarak mı cağırıyorsunuz?

7- Gülüserek konuşan gençleri, hafif ve zirzop buluyor musunuz?

8- Cinsellik hic sözü edilmemesi gereken ayıp bir konu mudur?

10- Birçok bozuklugun üc bes kisiyi sallandırınca düzeleceğini kabul ediyor musunuz?

11- İcerlediğiniz kisilere, tanıdıgınız büyüklerin forsunu kullanarak üstünlüğünüzü kanıtlamaktan zevk alıyor musunuz?

12- sayet ülkeyi siz yönetseniz, vereceginiz emirlere herkes uyduğu zaman her seyin bir anda güllük gülistanlık olacağına inancınız tam mı?

13- Kalabalık bir yerde gözlerinizi havada bir noktaya daldırıp, sanki cevrenizde hic kimse yokmus gibi bacaklarınızı acarak oturuyor musunuz?

14- Evde kafası kızık, katı bir erkek gibi misiniz?

15- Arada sırada koyun kestiginiz oluyor mu?

16- Bir devenin en iyi nasıl kesilebileceğine aklınız takılır mı?

17- Bir keman koncertosuna, darbukayı yeg tutar mısınız?

18- Kisiliginizi hep sert durarak mı belirtmek istersiniz?

19- Yere sümkürdügünüz oluyor mu?

20- Bilgili olmadıgınız konularda söylenenleri anlıyormus gibi, kafa sallamak âdetiniz var mı?

21- Bir tabloyla bir sustalı arasında, birini almak zorunda kalsanız; sustalı size daha cekimli gelmez mi?

22- Bir kanser arastırıcısı, yahut bir kimya bilgini olmaktansa; milletvekili olmayı kendinize daha uygun bulmuyor musunuz?

23- Ezilenlerle ilgili fikir akımları, size de tehlikeli geliyor mu?

24- Sizi kollayan biri, bir haksızlık yaptıgı zaman; kendisini kızdırmamak için, sessiz duruyor musunuz?

25- Gözünüzün kestiklerine umacı gibi, gözünüzün kesmediklerine de kuzu gibi görünmeyi akıllılık sayıyor musunuz?

26- Secim kazanmak için, elli bebek kesmek gerektiğini söyleseler, hemen yapar mıydınız?

27- Anlamını cıkaramadığınız karikatürler çok oluyor mu?

28- Arabanız olsa, herkesi gecmek istemez misiniz?

29- Biri siir okusa, hemen uykunuz geliyor mu?

30- Kendinizi bayagı önemli bir kisi gibi hissediyor musunuz?
***

Sayet bu otuz sorunun hepsine yada 25 inin cevabına "Evet" diyorsanız; hic kuskunuz olmasın yüzde yüz su katılmadık bir dangalak ve hiyarsiniz. Politikada büyük ve üstün basarılar saglayabilirsiniz.
***
Yok şayet soruların yarısına "Evet" diyebiliyorsanız; sadece dangalakımtrak ve yari hiyarsiniz.. Politikadaki sansınız büyük olmayabilir.
***
"Evet"ler yedi sorunun ötesine geçmediyse, hic politikayla uğraşmayın. Politikacı olup demokrasiyi kurtarmanız için, hırtlık-hiyarlik ve dangalaklık oranınız cok düsük.:-)

from Altan

isinsu 14.03.2005 12:48

ok
 
ben de anladim seni.. ancak sünniyim diyeni de kinama bence.. cunku "sunniyim" diyen insan da kendisine gore dogru ve yanlis kurallari vardir mutlaka.. yani her sunni de laik sisteme ters dusmez... Ancak sunni deyip aklina Usame bin Ladin turu insanlar geliyorsa.. elbette ki haklisin.. cunku Alevilerin bu tur sunniler gibi "sorunlari" olmaz..laik ve demokratik sisteme ters dusmek gibi.. ( --tabi onlar icinde de istisnalar mevcuttur).Ve benim anlatmak istedigim..aileden gelen bir sey vardir.. Mesela musluman dogan insanlardan cok az insan gider hristiyanligi secer.. Mutlaka sonradan hristiyan olanlar vardir.. Ama tarihe de bakarsan.. anlarsin.. genel olarak cok az..onca savaslara ragmen.. hristiyanlar muslumanligi "yok edemedi". Yani ben mesela aile olarak.. mezhebin "hanifi" denildigi icin... hanifi mezhebindenim diyebiliyorum.. Ancak hanifi ve sunni´nin farki ne diye soruldugu zaman.. bilmiyorum.. neden?? cunku genel olarak 4 mezhebin de arasinda buyuk farklar yoktur.. Sonuc olarak.. Onemli olan cunku dogrular ve muslumanliktir.. Sirf bu yuzden mezhebim hanifi derken bu mezhep konusuna cok onem vermiyorum... Cunku tum VAR olan gercek mezheplerin hedefi ve de anlatimi aynidir..Ayni zamanda demokrat, laik ve sisteme ters dusmeyen bir insanim... insanlara karsi biraz haksizlik yapiyorsun.. cunku fazla genellemeye kaciyorsun.. Ancak dedigim gibi ich habe dich verstanden.

isinsu 14.03.2005 12:50

ach
 
Mensch :).. napim sen tekrarlama yapmissin ben de 2 kez ayni cevabi vermisim.. :) cevabim yukarda.. :)

isinsu 14.03.2005 13:03

:(
 
Sunniten haben auch keine Ahnung?? Yani nicht Usame bin Laden_Sunniten.. sondern solche, die keinem was antun.. sondern dort duvar arasinda dinin gerektigini yapanlar... dogrulari goren, kalbi dogru, insanlar arasi diyaloglari olumlu ve barisci.. oyle bir insanin ne hatasi olabilir ki?? Hatasindan daha cok faydasi olmaz mi?? Tam anlamistim seni.. son cumlen yine .. fazlaca genelleme oldu.. Vielleicht gehen wir beide von einer anderen Auslegung aus.. Vielleicht denkst du an Köpfer wenn du an Sunniten denkst.. Und ich an wohlgesonnene normale Menschen... Ich definiere den Begriff des Sunniten "subjektiv" und nicht "objektiv"... Ich denke nicht an die Seyhs oder an die sunnitischen Araber, wenn ich an die Sunniten denke.. sondern z.b. an sunnitische Türken.. - die demokratisch sind, loyal, gebildet und offen.. Ein türk. Dozent hat mal gesagt.. An der Uni wäre es fast schon..verpöhnt wenn man als gebildeter Dozent und noch dazu als Jurist.. Betet und fastet... Das ist doch schade!! Dini kullanmaktan baska birsey degil.. Man kann sunnite sein im Herzen... und muss sich davor nicht schämen.. weil man beten will oder fasten will.. Sisteme ters duserim .. aman haa.. diye korkun olacaksa.. Himmm weiss nicht... Das ist traurig.. D.h. wenn dieser Jurist Ateist wäre.. wäre er modern und cool und demokratisch, gebildet.. und dem Wandel der Menschheit gerecht.. DAS IST GENAU DAS .. WAS VIELLEICHT KOMMEN WIRD.. GENAU DAS STÖRT MICH.

isinsu 14.03.2005 13:05

unter Religion und Glauben ??? :)))
 
passt sicher...:)))

akshalil 14.03.2005 13:08

haklisin..ben iyisi gesellschaft)kultur
 
forumuna yazayim :-)

isinsu 14.03.2005 13:19

für
 
alle die jetzt sagen.. das war keine subjektive Auslegung.. :)will ich noch dazufügen.. Ich gehe in erster Linie von mir und dann von meiner Familie aus...

akshalil 14.03.2005 13:21

Müsaade et de sunu yazim ki tam
 
olsun! :-)

Und hier ist für "Almanci" :-)

1-günesli bir hafta sonu Rhein kenarina gitmek,"kitap okumaktan" cok "Grill" sefasi yapmasiyi mi akliniza getirir?

2-Almanya da Trafik isiklarinda polis olmamasina hala hayret mi ediyorsunuz?

3-Almanya da yabanci,homosexüel dostlari yesilleri falan secip memlekette dinci veya milliyetci partilerini mi secersiniz?

4-Altinizda mercedes oldugu halde agzinizda cürük bir dis var mi?

5-Frankfurttaki genelevine gitmisliginiz hausartz ziyaretlerinizden daha mi cok veya esitler mi?

6-Cocugunuzun ahlaki bozulmasin diye tr.de okutmayi ve sonra buraya tekrar almayi düsünüyormusunuz?

Fortsetzung folgt! :-))

isinsu 14.03.2005 13:35

Din ile
 
dalga geciyorsun? :( hey kama.. :(((((((((((

isinsu 14.03.2005 13:38

andere Frage
 
natürlich.. kann man din überhaupt objektiv auslegen??????????? ich denke nicht.

14.03.2005 14:26

:-))))
 
HEY ISINSUUUUUUUUUU


Sen HICIV nedir bilirmisin ?

Ayrica soruma yanit vermedin :-)

14.03.2005 18:47

ACHTUNG WICHTIG !!!
 
die kranziederlegung für TALAT PASA ist (morgen)am 15.03. um 10 uhr morgens am Steinpaltz 17 in berlin- Charlottenburg, nähe ubhf ernst reuter platz in der nähe der UDK. organisiert wird das ganze von der türkischen gemeinde zu berlin. gibt allen berliner türken bescheid, damit soviele wie möglich dort sind morgen. DANKE

14.03.2005 22:58

Allahin sisteminde var bu
 
ne yani Allah araliksiz Saslikmi yapacak bizi kaldiki Cehennem nedir biliyormusun ????

Ceza evi yada Günesin Supernova hali ile dünyayi yutmasi ve yükselemeyen ruhlari yakmasi yada su anki mutsuz ve sikintilarla dolu hayat....

Dogrusunu Allah bilir.... cünkü Allah baska bir Ayetinde her kim zerre kadar iyilik etmisse karsiligini alir her kim zerre kadar ser etmise karsiligini alir....

Geben und nehmen... die Frage ist nur Salih Amelin, günahlarindan daha fazlamidir ?????

14.03.2005 22:58

Allah bilir
 
Kuranin tabiri belldir... her kim bu sisteme girerse Allahin sefaatini alir

14.03.2005 23:00

Leute bin etwas krank
 
sorulariniza ve Mesajlariniza sonra cevap verecegim.... muss erstmal wieder in Form kommen

14.03.2005 23:49

GECMIS OLSUN ENIS... o.T.
 
ohne Text

hacikischkisch 15.03.2005 00:02

Sensiz ve Mischko suz bu forumun
 
Arsenasiz da sex forumunun tadi yok!
cabuk iyiles de gel ya nur gibi sacan bilgini ve sohbetini özletme!

acizhane 15.03.2005 00:07

Vakit Gazetesi ve Almanyadaki Demokrasi
 
Biz biliyorduk ki; Vakit"in Almanya baskısını "mahkeme kararı"na bile gerek uymadan "yasakladığını" açıklayan Otto Schily, bu kararında "yalnız" değildir!.. Biliyorduk ki, kararın ardında bir "odak, örgüt veya mahfil" vardır!..

Son gelişmeler bir kere daha gösterdi ki; gerek "ülke yönetimleri"nde, gerek "insan hakları mücadelesi"nde, gerekse "özgürlük"lere kavuşma ve "kamuoyu oluşturma"da medyanın büyük rolü var!..

Medya için, eskiden; "yasama, yürütme ve yargı" gücünün ardından "4. kuvvet" denilirdi...

Oysa, günümüz dünyasında, neredeyse 1. kuvvet" hâline gelmiştir medya!..
"Neredeyse" ifadesi fazla... "Fiilî gerçek" budur!..

Medya, artık "savaş"lara veya "barış görüşmeleri"ne bile yön verir hâle gelmiştir!..

Medya; ülkeler arasındaki ilişkileri "normalleştirme" veya "germe"nin de bir vasıtası olmuş ve olmaktadır!..
İşte gördünüz...

The Walt Street Journal ve Washington Times adlı 2 Amerikan gazetesinde yer alan iki yazı, "Türk-Amerikan ilişkilerini germeye" ve hemen herkesin "neler oluyor?" diye sormasına yetti!..

Bu iki gazetenin "kimlerin kontrolünde" olduğunu, "kimler tarafından yönlendirildiğini", bu gazetelerde yazı yazan kişilerin "hangi bağlantılar" içinde bulunduğunu ve onlara kimlerin, nasıl "servis" yaptığını, önceki günkü ve dünkü Vakit"te ayrıntılarıyla okumuş olmalısınız...

Sonuçta;
Her iki gazete de, "Amerika"nın Sesi"ni yansıtıyor görünseler de, aslında "sahiplerinin sesi"ni yansıttılar!..

"Sahip"ler belli... Güney Koreli Rahip Sun Mynung Moon"un "Birleştirme Kilisesi"nden CIA"ya, oradan MOSSAD"a ve MEMRI adlı örgüte kadar uzanan bir ahtapot ağı!..

Dolayısıyla,
Bu gazetelerde çıkan yazılarla; hem "Hıristiyan"ların, hem "Musevi"lerin, hem de "Amerika"nın vermek istediği "mesaj"lar dünyaya yayılmış oluyor!..

Bu mesajların bazen "sırt sıvazlama", bazen de "uyarı" ve "tehdit"e varan gözdağları olduğunu söylemeye herhalde gerek yok!..

OTTO"YA SERVİS MEMRI"DEN!

Dahası;
Bu ve benzeri mesajların, ilgili ülkelerde ne gibi "yankı"lara yol açtığı da meçhulümüz değil!..

Amerikan medyasını elinde bulunduran "güç, odak ve mahfil"lerin, Berlin"deki "şube"leri vasıtasıyla, Alman İçişleri Bakanı Otto Schily ve bazı milletvekillerini nasıl etkilediğini ve ona Vakit"in Almanya baskısını nasıl yasaklattığını şimdi çok daha iyi biliyoruz!..

Sizlere, birkaç hafta önceki bir yazımızda; bu "güç, odak ve mahfil"lerden söz etmiş ve "Şimdi sıra, onları deşifre etmeye geldi" demiştik!..

Zira, biz biliyorduk ki;
Vakit"in Almanya baskısını "mahkeme kararı"na bile gerek uymadan "yasakladığını" açıklayan Otto Schily, bu kararında "yalnız" değildir!.. Biliyorduk ki, kararın ardında bir "odak, örgüt veya mahfil" vardır!..
İşte, geçen hafta o "mahfil" deşifre oldu!..

Bu mahfil;
Merkezi Washington"da olan ve fakat Londra, Berlin ve Kudüs"te de şubeleri bulunan MEMRI adlı "örgüt"ten başkası değildir!..

Açılımı, "Middle East Media Research Institute", yani "Ortadoğu Medya Araştırmaları Enstitüsü" olan bu örgüt; özellikle "Türk" ve "Arap" medyasını satır satır takip ederek, "İsrail ve ABD aleyhindeki haber ve yazıları" dosyalayıp, bir "rapor" halinde ilgili yerlere "servis" yapıyor!..

Önceki gün ve dün de ifade ettiğimiz gibi, bu örgüt; "İsrail askerî istihbaratı"nda 20 yılı aşkın süreyle çalışmış Albay Yigal Karmon ve "akademisyen" sıfatı taşıyan, ancak "köktensiyonist" görüşlere sahip Meyrav Wurmser adlı bir kadın tarafından yönetiliyor!..

Şimdi daha iyi anlıyoruz ki;
Alman İçişleri Bakanı Otto Schily"nin eline tutuşturulan ve içinde "Vakit"in haber ve yazıları"ndan örnekler bulunan "35 sayfalık gerekçe dosyası", işte bu örgüt, yani "MEMRI"nın Berlin Şubesi" tarafından hazırlanmıştır!..

Otto Schily de; "Yahudi soykırımı"ndan dolayı milletçe içine düşürüldükleri "suçluluk psikolojisi" sebebiyle, Vakit"e yönelik malûm "hukuk cinayeti"ni işlemiştir!..
Hem de;"Mahkeme kararı"na gerek duymadan!.. Hem de, "eğer mahkemeye verseydik; ya zamanaşımından ya da delil yetersizliğinden bu kapatma işi de rafa kaldırılırdı!" diye itirafta bulunarak!.

Özetleyecek olursak;

MEMRI adlı örgüt; hazırladığı "dosya ve rapor"larla hem "yönetimlere baskı" yapmakta, hem de; başta Amerikan medyası olmak üzere, "Batı basını"nı "enforme" etmektedir!..

Sonuçları ortada:

Vakit"in Almanya baskısı yasaklandı!.. 2 Amerikan gazetesinde çıkan 2 yazıyla, "Türk-Amerikan ilişkileri" büyük bir "gerilim süreci"ne sokuldu!..

Sadece bu da değil!..

Yine "bu gazeteler vasıtasıyla" gönderilen "mesaj"lar, Türkiye"de de etkisini gösterdi!.. Daha düne kadar, neredeyse aralarından su sızmayan "kartel medyası" ile "iktidar" arasına adeta "kara kediler" girdi!..

Belli bir "senaryo"nun parçası durumundaki "6 Mart olayları" bahane edilerek, "hükümet hedef alınmaya" başlandı!.. Önce Avrupa Parlamentosu"nun "kınama" açıklaması, ardından da TÜSİAD tarafından yapılan sert uyarı ve aynı sertlikteki Başbakan"ın cevabı!.. Ve "gerilime malzeme" taşıyan daha başka haberler!..

Tüm bunlar, örneklerini daha önce çok gördüğümüz "polisin kadın dövmesi"ne gösterilen tepkiler midir sadece?.. Yoksa "çok daha büyük boyutlu strateji"nin gerçekleştirilmesi yolunda izlenen bir "metod" mudur?.. Meselâ "İstanbul"a özel statü" getirme planı, "gasp, kapkaç, yaralama ve polisin kullandığı şiddet" üzerinden gerçekleştirilmeye mi çalışıılmaktadır? Meselâ, "GAP"a uluslararası yönetim" önerileri(!) gibi!..

Bir "oyun" oynanıyor Türkiye üzerinde!.. Hem de, "medya üzerinden verilen mesajlar"la!..

ÇELİK-ÇOMAK OYUNU DEĞİL BU!

Tüm bunlardan sonra, şunu söylemek istiyoruz: "Müslümanlar hariç" tüm inanç sahipleri, "medyanın önemi"ni kavramış bulunmaktadır!..
İtiraf edelim ki;

"Kültür"den "yaşam biçimi"ne, "insan hakları"ndan "fikrî propaganda"ya varıncaya kadar, bütün "empoze"leri gerçekleştiren "medya" organları; şu an itibariyle "Museviler ve Hıristiyanlar" ile onlar tarafından yönlendirilen ve yine onların kontrolündeki "yerli işbirlikçi"lerin elindedir!..

Müslümanların "düşünce, fikir, kültür ve yaşam biçimi"ne yön veren ve hatta "dayatma"da bulunan onlardır!..

Peki, bu durumda sormak gerekmez mi;

"Biz ne yapıyoruz?"

Maalesef "aynı şuur ve çaba" içinde değiliz!.. Bırakın MEMRI gibi bir "örgüt"e sahip olmayı, bir "inanç mücadelesi" veren gazetelerimize bile doğru-dürüst sahip çıkmıyoruz!..

İşte "Vakit"in verdiği mücadele" ortada!.. Bugün, sadece Türkiye"de değil, Almanya"da bile "gündem" oluşturuyor Vakit!.. Birilerinin "arı kovanı"na öyle bir çomak sokuyor, birilerinin "maske"lerini öyle bir düşürüp, zihniyetlerini öyle bir "deşifre" ediyor ki, birçoklarının "kafa konforu" bozuluyor, "saltanat"ları sallanıyor!..
Bir "çelik-çomak oyunu" değil bu!.. Resmen ve alenen, "fikir, haysiyet, şahsiyet ve inanç mücadelesi" veriyoruz!.. "Tehdit"lere, "şantaj"lara ve "ekonomik linç" girişimlerine rağmen!.. Hem de; dünyayı sindiren, korkutan, pısırıklaştıran "güç, odak ve mahfil"lere karşı!..

Bu mücadele, "Müslümanım" diyenlerin umurunda mıdır acaba?.. Yoksa, "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" düşüncesiyle yumuşak koltuğunda fındık-fıstık yiyerek, televizyondaki "Irak ve Filistin"deki katliam görüntüleri"ni seyretmeye devam mı etmektedir?..

Düşünmekte midir acaba;
"Bu katliamda, bu işgalde, bu işkence ve tecavüzde, benim sorumluluğum nedir?"
Sorumluluk ortada:

"Okuyacaksınız!.. Aksi halde, yarın sizin de canınıza okunur da, haberiniz olmaz!"
Örneklerini aktardık... Adamlar, "İslâm dünyası"na karşı, her koldan "topyekûn mücadele" halindeler!.. Bu mücadelenin "lokomotif" görevini de "medya" yapıyor!.. "Ses"lerini medya vasıtasıyla duyuruyorlar, "stratejileri"ni medya vasıtasıyla yürütüyorlar ve "dünya kamuoyu"nu medya vasıtasıyla yönlendirip; kâh "mağdur"luklarını, kâh "mağrur"luklarını medya vasıtasıyla "empoze" ediyorlar insanlara!..

Arkalarında, sadece "güç, odak ve mahfil"ler yok!.. Aynı zamanda, "büyük bir okur kitlesi"ne sahipler!.. Arkalarında "okurun desteği" de var!..

Çünkü, o okurlar şunu gayet iyi biliyor:

"Benim ülkemin, benim insanımın, benim inancımın sesini dünyaya duyuracak ve dünyanın da benim gibi düşünmesini sağlayacak olan bu gazetelerdir!.. Benim çıkarlarımı koruyacak olan da onlardır!"

Bu "inanç ve şuur"dur ki; o gazetelerin tirajları "yüzbinler" ve hatta "milyonlar"la ifade ediliyor bugün!..

HASAN KARAKAYA
(Vakit)

kerio 15.03.2005 11:21

hani nerede?Allah"in
 
sisteminin ne oldugunu sen nereden biliyorsun? hani nerede ayetlerin? nasil oluyorda kendi isine gelince mantik yürütüyorsun hüküm fetva verebiliyorsun da isine gelmediginde bir mezhebe hurafet ithaminda bulunuyorsun?

donpepelino 15.03.2005 17:30

Sen Zaten Dogustan Hastasin? :O=)
 
Hasta olmadigin gün yokki?

klickk klickk klickkk? :O=)

15.03.2005 20:51

Die verfälschten Textstellen der Bibel
 
Die verfälschten Textstellen der Bibel

Man hat ja schon einiges von Bibelverfälschungen gehört, aber nur wenige Interessierte wissen wirklich, um welche etlichen Bibelstellen es sich handelt. Darüber hinaus ist die Bibel eigentlich schon von sich aus verfälscht anhand der etlichen Übersetzungen vom Hebräischen ins Griechische (Septuaginta), vom Griechischen ins Lateinische und dann wiederum in alle Sprachen der Welt. Aber seltsamerweise wurden dabei auch gezielt bestimmte Textstellen in ihrer eigentlichen Bedeutung völlig verändert und man muß zweifellos erkennen, besonders in Anbetracht der von der katholischen Kirche geheimgehaltenen, unterdrückten Schriften und Evangelien (Apokryphen), daß die Kirche seit knapp 2000 Jahren Schindluder mit uns treibt und uns belügt und betrügt (Kirchensteuer). Es ist z.B. das große Problem mit dem Alten Testament, daß in unseren Bibelübersetzungen überall nur noch von der Herr" die Rede ist. In den Urtexten gibt es viele unterschiedliche Bezeichnungen. Da ist mal von den Elohim die Rede, welche offenbar mehrere sind, dann einem Zebaot, von Adonai, was einfach der Herr" heißt und von JHWH. Es wäre sehr hilfreich, wenn die ursprünglichen Bezeichnungen in unseren Bibelübersetzungen verwendet würden, um zu unterscheiden. Jedoch muß man sehen, daß sicherlich auch viele derjenigen, die zu biblischen Zeiten von Gott gesprochen haben, wirklich den Schöpfer des Universums gemeint haben. Wenn sie gebetet haben, haben sie vielleicht wirklich zu dem großen “Geist", als den ich Gott lieber bezeichnen würde, gebetet und nicht zu dem, der einigen in einem ziemlich aufwendigen Spektakel kurz vor Feierabend auf dem Berg in einer Feuersäule erschienen ist. Ich zweifle nur an Gottesvorstellungen, die in Bibelstellen zum Ausdruck kommen wie diesen:



(2.Moses 32,27)
So spricht Jahwe, der Gott Israel: ein jeder gürte sein Schwert um die Lenden und gehe durch das Lager hin und her von einem Tor zum anderen und erschlage seinen Bruder, Freund und Nächsten.
(Richter 11,21)
Jahwe aber, der Gott Israels, gab Sihon mit seinem ganzen Kriegsvolk in die Hände Israels, und sie erschlugen sie.
(Josua 10,40)
So schlug Josua das ganze Land (...) und ließ niemanden übrig und vollstreckte den Bann an allem, was Odem hatte, wie Jahwe, der Gott Israels, geboten hatte.
(Esra 9,12)
Und laß sie nicht zu Frieden und Wohlstand kommen ewieglich, damit ihr mächtiger werdet und das Gut des Landes eßt und es euren Kindern vererbt auf ewige Zeiten.
(5.Moses 2,25)
Von jetzt an lege ich Furcht und Schrecken vor dir auf die Völker überall unter dem Himmel: sobald sie nur von dir hören. werden sie zittern und beben.
(Josua 24,19)
er ist ein eifernder Gott, der eure Übertretungen und Sünden nicht vergeben wird.
(1.Moses 18,20-21)
Es ist ein großes Geschrei über Sodom und Gomorrha, da ihre Sünden sehr schwer sind. Darum will ich hinabfahren und sehen, ob sie alles getan haben nach dem Geschrei, daß vor mich gekommen ist, oder ob "s nicht so sei, damit ich "s wisse.

Weiß Gott denn nicht alles?

15.03.2005 21:17

OK...
 
Bakara62, Maide 69, Ali-Imran 113-114, Zümer 44..... Rahman Sure tümü.... usw. usw.....

Sen giremeyebilirsin ama ben girecegim... cezami cektikten sonra (fazla bir seyde degil aslinda)

15.03.2005 21:24

Ben kabul edemem
 
Sünnilik, Alevilik, yada Mezhepcilik falan filani ben Islam dini diye kabul etmem...

Eger Müslümansan, sadece Müslümanim ve Kurandaki dine tabiyim... Alinin Velinin yada Hanefinin dini Ideolojisisne degil... ONLAR PEYGAMBERMIDE... bana nasil davranacagimi anlatiyorlar.... benim zamanimda yasamiyorlarki.....

Haaaa simdi gelelim... yok ben illa Sünniyim yada Aleviyim diyen arkadas ve Vatandaslara.....

ONLARA SU EVRENSEL ÖN SARTI KOSARIM....... ve ölümüne bu sartta diretirim... kabul etmeyen benim varligimi yer yüzünden silmesi gerek....

Buda DEMOKRASI CERCEVESINDE LAIKLIKTIR......

Bak yanlis anlama yine... dinle alakali degil... dinleri onlarin olsun bugazlarinda kalsin... ama benim nasil onlara kendi din anlayisimi dayatmadigim gibi onlarda bana kendi din anlayislarini dayatmaya kalkmasinlar....

Laiklik bir korunma mekanizmasidir... seni benden, beni senden korur....

Bu evrensel bir insanlik degeridir.......

Ben insanda ilk önce bu konumu sart kosarim o cercevede ona deger veririm.... alles andere ist nebensächlich......

15.03.2005 21:24

OKI Doki o.T.
 
ohne Text

15.03.2005 21:25

Tesekkürler
 
midem biraz rahatsiz.... bayagi etkiledi beni... ama jetzt geht es etwas besser

15.03.2005 21:27

Dankeschön dankeschön
 
dünde bir göz attim.. ama fazla kalamadim... da ich mich nicht gut fühlte.. dahlende öyle ya... ama wird besser... Magen Probleme...
20 den fazla Mail toplanmis iki günde.. onlari simdi cevaplamaya calisayim.. mal sehen wieviel ich schaffe...

15.03.2005 21:28

assagidaki komplimentleri oku
 
anlarsin hangimiz krank oldugunu... sikiysa abinin yazilarina Kurandan cevap bul bakalim

15.03.2005 21:29

OKI Doki o.T.
 
ohne Text

15.03.2005 21:41

HZ Isanin kitabini ben görmedim
 
hatta HZ. Muhammedin Hadislerini yada Sünnetlerini uygular ve anlatirken yaninda olanlada karsilasmadim....

Olaya degisik yönden bakacaksiniz.. yoksa düsmanlik besler durursunuz ve buda iste hem Allaha hem Resüllere hemde insanliga aykiridir... mecaz anlamdada SIRKTIR...

Tüm kutsal kitaplar ve Überlieferunglar birer insanlik kültürüdür.... Allah ise bir Enerji yada bir güc merkezidir... biz onu ancak kutsal kitaplardan anlayabiliriz...

Tüm kutsal kitaplar Orijinal haliyle birdir ve birbirlerini tamamlayan kitaplardir...

Yenisi gelmis deyip eskisini yok sayan Allaha küfredendir... cünkü Kuran "SANA INDIRILENE VE SENDEN ÖNCEKI INDIRELENLERE INANIRLAR" diyor....

Also nereye insanoglu..... ?????

yeni Testamentin dogru olmadigini veya verfäscht olabilecegini artik dünya Alem biliyor..

15.03.2005 21:52

TALAT PASA
 
Türk toplumuna cok büyük hatalar ve yanlislar yapan ve yaptiran 3 Pasalardan sadece bir tanesi....

ENVER, CEMAL ve TALAT.... ittihat ve Terakki üyesi Pasalar Osmanli Imparatorlugunu, Mustafa Kemalin uyarilarina karsin lkeyi 6 yil boyunca demir yumrukla yönettiler...

Ve ENVER PASA liderliginde oligarsik bir diktatüölük yasadi Osmanli Imparatorlugu.... Almanya ile ayni safta savasa sokanda iste bu üc Pasadir Osmanli Imparatorlugunu.....

tam 15 yil sürdü,TALAT inda arasinda bulundugu kisilerin hatasini düzeltebilmemiz...... oda Atatürk ve onun o süper önderligi sayesinde oldu.....

Türk milletine bu 3 Pasanin cok büyük zarari ve Zulmü dokunmustur... o yüzden ben sizleri gercekten anlamiyorum... ne amacal bu adam icin bir özel gün hazirladiginizi.....

Türk Tarihinda ve ayni zamandada Alman tarihinde bu olaylar kanitlariyla bellidir

15.03.2005 22:03

TALAT, ENVER yada CEMAL Pasalar
 
kimlerdir... ????

Osmanli tarihini ve Türkiye milletinin nasil yoktan bir Ulus olarak hazirlandigini... savaslar nasil hazilanip nasil bir medeni sekilde devlet kuruldugunu... hic bu din Forumunda bilen varmi...


Simdi bir arkadas burada TALAT Pasa icin bir gün hazirladiklarini yazmis.... ama taniyan varmi aranizda


Enver Pasa, Talat Pasa ve Cemal Pasa nın yönetimindeki İttihat ve Terakki Partisi, sonunda en büyük siyasal hatasını isleyerek Osmanli devletini I. Dünya Savasina soktu.

Canlari cehenneme bu hiyarlarin..... daha sonra Yunan zulmüne maruz kaldik... Ermeni komitesinin Zulmüne maruz kaldik..... ve sonunda MILII MÜCADELE ile Egemenligimizi elimize aldik....

akshalil 16.03.2005 01:26

Sehr gut! Du hast ein ganz wichtiges
 
Thema angesprochen..

Ittihat ve Terakki hem gereksiz yere osmanlinin savasa girmesine, bir cok cephede kayiba,canakkalede yüzbinlerce, sirf sarikamista 500.000 askerin donarak ölmesine sebeb olmuslardir..

Ayrica bu ermeni katliam ve kiyimlarini yapanlarda bizzat bu talat ve adamlardir..

dass man immer noch dieser Talat unterstützt,ist ein Schande!
bunlarin pislikleri yüzünden atatürkten sonrasi bile leke görüyor..
halbuki bu adamlar acikca lanetlense,atatürk bari bunlarin gölgesinden kurtulur..

PS: Atatürk hat im Jahr 1920 talat und die andere Verbrecher wegen Armeniersache(Tehcir-zorunlu göc) heftig kritisiert

16.03.2005 01:46

Jetzt Laberst du einen Scheiss
 
yok Ermeni katliami yok PKK yida Talat yapmis..... fesuphanellah daha neler..

Dedim ya bazen senin o Kürt damarin normalindan fazla calisiyor.....

Senin icin tüm Türkler iyi niyetlide olsa pislik olmasada.... acayip bir seysin haaaaa

Yok efendim Dersim ayaklanmasinida o yapmistir falan filan.....
Klasik Ingiliz ajanlarinindan duyduklarini gelmsi burada benim gibi yillarini bvu ve benzeri gibi olaylara vermis birisine anlatiyorsun... götü.. mis Ermeiler Tayip Erdoganin oratk Tarih calismasindan kactilar... cünkü ibnelerin kanlari bozuk...

Kan olayi Allahin sisteminde vardir... hatta dinlede ilgili....
Iste Ermenilerin ve ayni zamandada Kürtlerin durumu..

ICh weiss nicht aber ich sehe diese Gruppen nicht ausgeglichen und Zeitgemäß... da ist ein Iraner sogar viel Weiser und Integrierter

berlinfatih 16.03.2005 01:50

Basörtüsü FARZ dir
 
Kadınların İslami Elbiseler Giymesi, Şeriat’a Göre Farzdır

Bazı insanlar İslam’ın kadınlar için emrettiği giysilerin sadece, giyinmeleri veya örtünmeleri için bir gelenek olduğunu ve bunun Din ile hiçbir alakasının olmadığını iddia etmektedirler. Görünen o ki; böylesi kimseler dini hayattan ayıran kapitalist akideden etkilen kimselerdir. Halbuki Kur’an-ı Kerim’i okuyan her müslüman için İslam’ın kadınlara emrettiği giysiler bilinmez değildir. Bunu reddetmek veya kabul etmemek için kullanılacak hiçbir açık kapı bırakılmamıştır. Allah (Subhanehu ve Teala) şöyle buyurdu:

Ey Nebi! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına de ki; (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) cilbablarını giysinler. Onların (hür ve namuslu olarak) tanınmaları ve incitilmemeleri için en elverişli yol budur! Allah Ğafur’dur ve Rahim’dir. [Ahzab 59]

Ve O (Azze ve Celle) şöyle buyurmaktadır:

Ve mü’min kadınlara de ki; Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar, namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Himarlarını (baş örtülerini) yakalarının (cuyub) üzerine kadar örtsünler. [Nur 31]

İlk ayet cilbab giyilmesini emretmektedir. Cilbab; omuzlardan ayaklara (ayakların üstüne) kadar serbestçe bırakılarak vücudu kapatan tek parçalık sıradan bir giysidir. İkinci ayette ise, Himar farz kılındı. Himar; başı, yakalara (önde göğüslerin üzerine ve arkada omuz hizasına dek saran bölgeye) kadar örten başörtüsüdür.

akshalil 16.03.2005 01:53

hahahahahahahaha :-)))))))))))
 
eniscigim biraz isabetli bir sey deyince seni övük dedik..affedersin götün kalkti yine damarin tuttu sacmalamaya basladin!!

sen 200 mailine cevap ver dini konularda..politik ist nicht dein ding jungs!

ama kendi capinda bir süleyman ates sayilirsin!
ben günde 200 mail cevaplasam bende kendimi süleyman ates sanirdim :-)))))))))

16.03.2005 02:00

ICh bin ein wahrer Meister
 
dafür brauch ich deine Zustimmung nicht... ganz gewiss nicht.....

Benim sana kizdigim konu... zerre kadar kendin taviz vermeden karsindakinden tüm adimlari beklemen.. mesela sana benim sahip oldugum ve senin sahip olmadin bir hak Allah var simdiye kadar duymadim...

BIr Ermeni soykirimi olayinda Türk devletinin en üst adami yani Tayip Erdogan, Ermeni bozuntularini, gelin Tarihcilerimiz bir arastirsinlar bakalim... 1.500.000 Ermeni katliami iddasinda gercek varmi bir baksinlar.....
Adamlar YOOOOOOK BIZ GELEMEYIZ.... AMA SEN KABUL ET

Benim sorumdada aynisini yaptin....... YOOOOK BENIM HAKKIM EZILIYOR SEN KABUL ET




Hemmen her ikisini enayi bulununca kabul ettirisiniz... öyle bol keseden laflar ne bana neden devlet Üstadlarina dokunur, dikkate bile elinmaz.....

Bunlari Enis demiyor... bunlar birer Realite

16.03.2005 02:03

örtünmek farzdir... nasil o senin
 
bilecegin......

Sende bas örtüsü takabilirsin... nedenmi ??? Araplar takiyorda ondan... sende tak engelleyenmi var ???

16.03.2005 02:13

Bugün yeni bir seye sahit oldum
 
Simdiye kadar genelkde Süleymancilar, Islam kültür dernegi, yada son zamanlarda Islam kültür Birligi, altinda kapi kapi gelip para toplama pesinde gezerlerdi....

Bugün ise bir milli görüs teskilatindan bir eski Diyanet Ibnesi kapi kapi dolasip bizim evede geldi.... tahminim yalan söyledi... ama neyse...
Paratopluyormus, cünkü bir kiz Kuran kursu icin para yardimi falan filan....
Adama sordum Diyanete baglimisiniz... kiz kuran kursunda ne okutuyorsunuz... yani kiraat dersleri, yani Arapca dersi veriyormusunuz yoksa geri zekali ve anne babalarina asi Müridlermi yetistiriyorsunuz... acaba bir Elhamdulihhali Rabbil Aleminin (Hamd, yani övemek ve övülme Allaha mahsustur) yada Veileyhi turceunun (sonunda ona döndürüleceksiniz) manasini biliyormusun...

Bunlari biliyormusunz, yada bir kiziniza Fatihanin türkcesini ögrettinizmi yada siz biliyormusunuz... sizi benden daha üstün kilan nedirki, kendi Ideolojinizi bana din ve devlet sistemi diye dayatiyorsunuz... benden dahami akillisiniz daha cokmu okudunuz daha tiplimisinizde, Allahin kelaminin jandarmaligina bürünüp, anlamadiklari halde kizlari kerhanelre sokar gibincesine bir araya tikayip, kim bilir neler yapiyorsunuz onlara....

Adam bir an sok oldu, ysida söyle 55 falan vardi, kisa sakalli... benim görevim teblig etmek deyip hemen kacarken... arkasindan teblig Resüle mahsustur ve sefaatta Allaha... öyle bos laffla Müslüman olmuyor...

Simdiye kadar belki bu sekilde disari attigim, ISLAM dini adina kendi ceblerine Misyonlerlik yapan 5 inci adamdi... daha önceleri bir tanesi beni, Diyanatede üyeyiz diye 5 Mark para vermistim, serefsiz yalani basmis

roman 16.03.2005 04:34

ILGINC BIR ARASTIRMA!!!
 
ANADOLU"DA TARİHSEL VE KÜLTÜREL SÜREKLİLİK

MÖ 10 bin-8 bin yillari arasinda Bati Avrupa"da buzul çagi devam ederken, Anadolu"ya nemli, iliman bir iklim hakim olmaya baslamisti. Ayni durum, Mezopotamya ve Nil boylarinda da olusmustu. Ancak bu bölgeler o tarihlerde tamamen ormanlarla kapliydi. Anadolu"nun bazi yöreleri sik ormanlarla kapli olsa da seyrek ormanlarla kapli mera alanlari da vardi. Buzul çagindan beri devam eden göçebe toplayicilik bu bölgelerde yerini tarim kültürüne terk etmeye baslamisti. Anadolu"da dünya tarihinin ilk büyük devrimi basliyordu, insanin toprakla olan dostlugu ile. Insanoglu ilk kez topragin ona neler verebilecegini kesfediyor, yerlesik yasamin olanaklarindan faydalaniyordu. Yogun emek isteyen, zor bir ugrasti bu. Bu zorlu iliski, topragin insanla iliskisini anlamlandiriyor ve kutsallastiriyordu. Daha sonraki yillarda Ortadogu"nun diger bölgelerinde, Mezopotamya ve Misir"da toprakla yasamayi baska topluluklar da ögrenmislerdi. Fakat bu çok kolay bir isti onlar için. Sel sonrasi topraga tohum serpistirmek yeterli oluyordu. Iklim kosullarina göre, hangi alan uygun ise oraya ekim yapiliyordu. Dolayisiyla sulu tarimda toprak degil, tohumdu önemli olan. Kerameti tohumda arayan bu topluluklar bu nedenle erkek cinsiyetli yaraticilara tapindilar. Toprak, Anadolu"da anlamli ve önemliydi; Toprak, ana idi.

Tarih, Anadolu"da, bir yeryüzü tanriçasi olan Ana Tanriça ile basladi. Belki de binlerce yil varligini koruyan ve etkisini nesillerden nesillere aktaran bu inanç halklarin mayasiydi. O, göklerde degil, yerde insanlarin yani basindaydi. Dokunduklari, gördükleri, kokladiklari hayranlik duyduklari her seydi Anadolu halklari için. O, sadece insanlarin degil; topragin, suyun, çiçeklerin, kuslarin ve böceklerin de tanriçasiydi. Doganin ta kendisiydi o. Bir ilkçag çiftçisi evinin bir kösesine koydugu Tanriça heykelini izlerken onu görüyordu, tipki bir ortaçag ermisinin aynada kendine bakarken tanriyi görmesi gibi.
Anadolu halklari inadina, Ana Tanriça inancini binlerce yil nesilden nesile aktardilar. Onlar tanriçalarini tarlalarini sürerken, vahsi hayvanlari evcillestirirken tanidilar. Toprak, insanoglu tohumlari savura savura dagitirken bir ana gibi dölleniyor, bereketini armagan ediyordu. Yaz yeniden dogumun, kis ise ölümün simgesiydi. Ürünlerden ayrilan tohumlar yeniden topraga döndü Tanriça"nin bereketi için. Analarin kutsalligi iste bu tanrisal eylemi gerçeklestirdiklerindendir. Dogurganligi böyle algilamak ve her seyi böylesine sevmek ne kadar güzeldi, barisin ve dostlugun temeli o zamanlarda atilmisti herhalde.

Çatalhöyük insani doga sevgisini tanrisallastirmis ve günlük yasaminin bir parçasi yapmisti. Yemek, içmek, oturmak ve yatmak için kullandiklari evler ayni zamanda kutsal alanlardi. Bu yasam biçimi binlerce yil degismeden böylece devam etti. Ana Tanriça evlerinin içinde ona ayrilmis kutsal bir alanda varligini sürdürdü. Gömütlerin üzerine kat kat kurulan yeni kentler gün geldi terk edildi.

Anadolu"nun dört bir yaninda yeni hayatlar kuran halklar tanriçalarini da yanlarinda tasidilar. Evlerin Ana Tanriça ile kutsallasmasi sanatin günlük yasamla iç içe yasanmasini sagladi. Çirilçiplakti Ana Tanriça, tipki doga gibi, gerçegin simgesiydi. Toprak heykellerinde hep dogururken görürüz onu. Bu haliyle bereketin ve çogalmanin sembolüdür bütün analar gibi.

Erkek "gücü"nü fark edince, anasini kölelestirdi.

Doga kosullari Anadolu"da degisik bir yapilasmaya neden olmustu. Misirlilar gibi atalarinin topraklarini terk etmemisler, kentlerin üstüne yeni kentler kurmuslardi. Otuz bes metreyi bulan höyükler olusmustu üstüste. 20. yüzyil arkeologlari dünyanin hiçbir yerinde benzer yapilara rastlamadilar. Böylesine sadik bir insan mekan iliskisi olmadi yeryüzünde.

Ancak bir gün erkekler fiziksel güçlerinin farkina varip da, analarini kölelestirmeye baslayinca isler birdenbire degisiverdi. Onlar sandilar isin kehaneti kendi döllerinde, sandilar ki tarladaki ürünün sirri da tohumda. O vakit göklerde, farkli yerlerde aradilar isin sirrini, bilemediler ki tohumu da zaten toprak veriyor. Artik onlar için kutsal degerler yeryüzünde degil gökyüzünde idi. Ve tanri mutlaka erkek olmaliydi. Ama yine de insanlar ne yerlere ve göklere sigdirabildiler tanriyi. Onlar tanrinin kendileri gibi düsünmesini, umutlarini ve kaygilarini anlamasini istediler. Hep onlari ödüllendirmesini yapamadiklarini yapmasini, haksizliga ugrayanlari korumasini, suçlulari cezalandirmasini istediler. Sigmadilar bu dünyaya, baska dünyalar istediler. Aslinda ondan hadleri olmadan ölümsüzlügü istediler. Onlara göre tanrilarin bilinci olmaliydi ve bu bilinç kendilerininki gibi olmaliydi.

Anadolu"da buzul çagi sonrasi baslayan isinma her geçen yil artiyor, Kizilirmak"in serin vadilerinde yeni gelen halklar Anadolu"nun yerli halklariyla kaynasiyordu. Hitit Imparatorlugu ile birlikte köleci devlet anlayisi da Anadolu"da yayginlasmaya baslamisti. Krallar, soylular ve rahipler digerlerine göre daha ayricalikli olan yasamlarinin bedelini kölelere ödetiyorlardi. Birçok suçun bedelini köleler hayatlari ile öderken özgür insanlar, ayni suçlardan tazminat karsiligi kurtulabiliyorlardi. Kuzeyden gelen kavimlerin boyundurugu altina giren Hatti boylari yeni ataerkil düzenin kosullarina da boyun egmislerdi. Kölelerin disinda zanaatçilar ve fethedilen ülkelerin insanlari da imparatorlugun merkezine getirilip kralin, rahiplerin ve topraklari elinde bulunduran aile reislerinin denetiminde çalistiriliyorlardi. Binlerce yildir süregelen baris, yerini tanrisallastirilmis krallarin zulmüne birakmisti. Özel mülkiyetin yayginlasmasi ile Anadolu"da insanlarin baska insanlar tarafindan sömürüsü de baslamis oldu.

Hitit döneminde bütün ataerkil örgütlenmelere ragmen Anadolu"da yerli halkin en çok benimsedigi tanrilar; toprak, bitki verimin tanrisi Telipinu, Firtina Tanrisi ve Günes Tanrisi gibi dogayi simgeleyen tanrilar olmustu. (1) Aslinda Hititlerle birlikte doga cinsiyet degistirerek tanrisal özelliklerini korudu. Ama yine de bes bin yildan beri disi bir tanriya bagli olan Anadolu insani, Ana Tanriçasi"na çesitli biçimlerde tapinmaya devam etti. Ana Tanriça, Hattiler"de Vurusemu, Hurriler"de Hepat, Hititler"de ise Arinna"nin Günes Tanriçasi adini tasimisti. Geç Hitit Dönemi"nde adi Kupaba"ydi. Dinsel metinlerde Arinna"nin Günes Tanriçasi ve Hurri kökenli Hepat birbirlerinden ayri tanrilar olarak anlatilirlar. Hitit Imparatorlugu"nun koruyucusu Günes Tanriçasi"nin sembolleri panter ve güvercindir. Nitelikleri dogru yargi, merhamet ve otoritedir. Hepat ise Hititler için göklerin kraliçesidir. Onu ya bir aslanin üzerinde ya da tahtinda otururken görürüz. Hepat sadece Orta Anadolu halklarinin degil, Toroslarin, Halep"in de tanriçasidir. Ancak bereketin sembolü bir erkek tanridir bu kez. Tanri Telepinus kizgin bir sekilde sehri terk eder. Sehirden uzaklasir ve Anadolu bozkirinda kaybolur. Yorgunluktan bitkin bir sekilde yatar ve uyur. Tanrinin güçsüzlügünde, tüm ülkeyi sis kaplar, kuraklik ve açlik olur. Ocakta kütükler söner, koyun kuzusuna, inek buzagisina bakmaz. Tanrilar ise tapinakta suskundur. Bütün canlilar açliktan ve susuzluktan kirilmaktadir. Tanrilar kaygilanir ve Telepinus"u aramaya koyulurlar. Telepinus"un sehre geri getirilmesi ve iyilestirilmesi ile, açlik ve kuraklik biter bütün ülke normale döner. (2) Kaybolan tanrinin geri dönüsü de Hititlerde bayram olarak senliklerle kutlanmaktadir. Ayinin sonunda üzerine koyun postu asilmis bir direk tanri önüne dikilir. Bu direk verimliligi simgeler.

Hititler madencilikte ileri olduklari kadar, doga ile ugrasmayi da bir yasam biçimi olarak benimsemislerdi. Arpa ve bugday ekiminin yani sira asma bahçelerinde üzüm yetistirmisler, üzümden sarap yapmislardi. Bugün Hitit Imparatorlugu sinirlari içerisindeki bölgelerde yetistirilen elma, kayisi, kizilcik meyveleri bizlere onlarin mirasidir. Kocakari ilaci diye küçümsedigimiz birçok bitki tohumundan yapilan karisimlar, o devirlerde ilaç olarak kullaniliyordu. Henüz kirik ve kayip Hitit tabletlerinden dolayi bu konularda ayrintili bilgilere ulasilamamistir. (3) Erkeklerin yeni dünyasi yeni tanrilari kesfede dursun, Anadolu halklari yine de tanriçalarindan vazgeçememislerdi. Tarih Anadolu"da bin tanrili Hititler"e sahne olurken, imparatorlugun en güçlü dönemlerinde bile yarimadanin dört bir yaninda Ana Tanriça kültü yayiliyordu. Koca bir dünya imparatorlugu kuran, yankilari Akdeniz"in karsi kiyilarindan duyulan Hititler"in Anadolu halklari üzerindeki kültürel etkisi, her seye ragmen kendi halinde fazla duyulmamis olan yerli Luwi halklari kadar olamamistir. Hitit Imparatorlugu"nun yikilisi sonrasi kalintilarin altindan daha güçlü bir imparatorluk çikmamistir. Imparatorluk kalintilari üzerinde Frigya Kralligi ve küçük Anadolu beylikleri ile yasam sürerken yerli Luwi halklari güneyden kuzeye, dogudan batiya, Anadolu"nun dört bir yanina özgün Anadolu mirasini tasimislardir. Bugün bile Akdeniz"de, Ege"de, Karadeniz"de ve Dogu Anadolu"da birçok yörenin adi Luwi kökenlidir. Onlar Hititler gibi ulastiklari topraklara yeni düzenin çok tanrili degerlerini degil, hosgörünün ve barisin tanriçasini tasimislardir. Bu yayilma Anadolu sinirlarini asmis, Trakya"ya, Yunanistan"a Italya"ya ve Afrika"ya kadar uzanmistir.

Dogu Avrupali bir kavim olduklarina inanilan Frigler de, Hititler gibi Orta Anadolu topraklarinda hüküm sürmüslerdi. Onlar da Hitit geleneklerini sürdürmüsler ve Anadolu"nun özgün degerleri ile bütünlesmislerdi. Hatta daha ileri giderek, bir yanda Akdeniz ve Assur"a yönlenen siyasal yayilmaciligin yani sira çok eskilerden beri devam eden Ana Tanriça kültünün yayilmasini saglamislardi. Siyasal merkez Gordion iken, yöre halklarinin dinsel merkezi Midas"ti. Topraklarin büyük bir bölümü rahiplere aitti. Bu topraklarda köylüler tarimla ugrasirken, zanaatçilik gelismisti. Frigya"da Ana Tanriça"nin ismi Kybele idi. Kybele"nin merkezi tapinma yeri ise kutsal sayilan Pessinus idi. Bu sehirde Kybele"yi simgeleyen tasin gökten indigine inanilirdi. Friglerden sonra Orta Anadolu"da bir çok kent çesitli kavimlerin saldirisina maruz kalarak yikildigi halde Pessinus bu dinsel gücü sayesinde uzun yillar yasamisti. Sonralari Galatlar döneminde kenti bes Frigyali ve bes Galatli rahip birlikte yönetmislerdi. Lidya, Anadolu"nun bati ile kaynastigi, yerel degerlerinin batidan gelenlerle birleserek yeni sentezlerin olusturan bir ülke idi. Kybele, Lidya"nin da en önde gelen tanrisiydi. Tanriçanin baskent Sartes"te büyük bir tapinagi vardi. Kybele"nin yani sira Artemis ve Dionysos"un da önemli bir yeri vardi Lidyalilarin yasaminda. Bu üçlü tanri anlayisi Lidya dininin temel unsuruydu. Bu üç tanri da doga tanrilariydi. Yerli gelenekler korunmustu ve bütün ataerkil etkilere ragmen, anaerkil hayat anlayisi yeni biçimlerle mevcut düzene direniyordu.


"Doganin ulu anasi"

Neolitik dönemden beri Anadolu"daki en kutsal varlik olarak bilinen Ana Tanriça, Ege dünyasindan aldigi yeni özellikleriyle, Anadolu"nun bati kiyilarinda Artemis olarak ortaya çikar. Bu kez Efes yakinlarindaki bildircinlar yeri Ortygia"da dogurmustur. Artemis, babasi Zeus"tan sonsuza dek bakire kalmayi dilemis ve perileri ile birlikte hep bakire kalmistir. Doga ile içiçedir Artemis; ok, yay, at ve arabasi ile birlikte gözükür. Sadece insanlarin dünyasi ile ilgilenmez, hayvanlarla ve bitkilerle de ilgilenir. Ayin üç ayri dönemini temsil eden Artemis"in taci ayni zamanda, kadinin gelisimini de simgeler. Hilâl yeni dogmus bir kizi, yarim ay genç kizliga geçisi, dolunay ise olgunlugu, dogurganligi ve analigi anlatir. Bu üç yönüyle Artemis, ataerkil düzenin ona verdigi yeni nitelikleri; bakireligi, kadinligi ve analigi ayni vücutta tasir. Giritli tanriça Britomartis"in adi atli bakire anlamina gelir. Bu tanriça avci kiliginda daglarda köpeklerle dolasir ve erkeklerden uzak yasar. Anadolu"nun Kybelesi bu yeni dünya degerlerinde Giritli tanriçanin özellikleriyle benimsenmistir. Artemis"in boynundaki gerdanlikla da bitkiler dünyasini, gerdanliktaki kolye ile de Orion takim yildizlarini sembolize etmektedir. Tanriça"nin gögsündeki nesnelerin, hurma meyveleri veya kraliçe ariyi simgelediginden dolayi erkek ari gövdeleri oldugu yolunda görüsler ortaya atilmistir. Artemis bereketi ve bollugu temsil eder. Anadolu"nun bati kiyilarinda birçok yeni tanri ortaya çikmisken halk Artemis"i daha çok benimsemistir. Halk ona "doganin ulu anasi" diye yakarir. O da Kybele gibi bir yeryüzü tanriçasidir ve Ana Tanriça"nin yeni görünümüdür. Troya savasinda Troyalilarla birliktedir ve Anadolu"yu istilacilara karsi savunur. Anadolu"nun bu güçlü tanriçasi baska ülkelere de tasinacak ve degisik isimlerle anilacaktir.
Dionysos da, Kybele ve Artemis gibi dogaya dönük bir tanridir. Anadolu"da; Frigya ve Lidya bölgelerinin tanrisidir. Doga ile ilgili bir çok sifati vardir. Ormanlarda yasar, topraktan çikan bitkilerin ve tarimin tanrisidir. Coskusunu bir sarap tanrisi olarak simgeler. Insanlarin oldugu kadar vahsi hayvanlarin da tanrisidir, onlarla birlikte yasar. Doganin sirlarina ermek ve tanrisallasmak Dionysos dininin amacidir. Bunun için ayinlerde sarap içilir ve sarhos olunur. Ayinlerde insanlar, vahsi hayvanlardan farksizdirlar. Tanrisal sirra erismek onlar için doga ile yakinlasmaktir. Dionysos dininin müritleri Bakkhalar ayni Pessinus rahipleri gibi çilginca kendilerinden geçerler. Tanrisal gerçek daglarda, ormanlarda yabani hayvanlarla birlikte cosmakta gizlidir onlar için. Insan ile doga arasindaki iliskinin en yogun yasandigi asamada artik Bakkhalar tanrisallasirlar. Sarap ve sarhoslukla bilinçlerini asip tanrisal erdeme ulasirlar.



Roma istilasiyla baskalasan Anadolu

Yunan kavimleri Anadolu"ya ilk geldiklerinde yerli halklarin direnci ile karsilastilar. Bu anaerkil direnç yillar boyu kirilamamis, dumanlarin ve yikintilarin üstünde olusan yeni uygarlik geçmisin izlerini silememistir. Troya Savasi bir yönüyle anaerkil Anadolu topluluklarinin yurtlarini Yunanli istilacilara karsi savunmasiydi. Akha ordusu Troya açiklarinda belirdiginde, onlari sadece Troyalilar degil bütün Anadolu halklari bekliyordu. Anadolu ilk defa batidan gelen tehlikeye karsi birlik olmustu. Homeros Ilyada"da Troyalilar"in yaninda savasa katilan Anadolu halklarini tek tek anlatir. Çanakkale"den Dardanieliler, Ida Dagi"nin eteklerinden Zeleialilar, Mysia bölgesinden Apaisoslular, Troya yakinlarindaki Praktios"ta oturanlar Troyalilar"in yardimina gelirler. Ege kiyilarindan, Izmir"in kuzeyinden Pelasglar, Aksios (Vardar Irmagi) kiyilarindan, Payhlagoniali krallar Parthenios irmagi kiyisindaki saraylarini birakip Troya"ya ulasirlar. Mysialilar ve Frigyalilar uzak yurtlarini birakip büyük bir arzuyla katilirlar Anadolu direnisine. Karialilar çok uzaklardan güzel Miletos"tan, Likyalilar ise anaforlu Ksanthos"tan uzun yolculuklarla Troya"ya erisirler.
Yunan isgali sonrasi yillarca direnen Anadolu"nun anaerkil halklari için artik istilalar dönemi de basliyordu. Romalilar Pessunus"dan Anadolu"nun binlerce yillik Kybelesi"ni Roma"ya tasima seferinde bu topraklari tanidilar. Artik Anadolu iyiden iyiye isiniyordu. Batinin yükselen yeni imparatorlugu bütün baskaldirilara ragmen iç bölgelere kadar sizmisti. Batidan Roma"nin dogudan ise baska bir istilaci gücün Perslerin kiskacindaydi Anadolu. Zor yillar baslamisti. Topragin verdigi bütün zahmetlere yenileri eklenmisti: Emegin yeni sömürücüleri. Troyalilar"in torunlari olduklarina inanan Romalilar, önceleri Anadolu"ya pek ilgi göstermeseler de MÖ 190 tarihinde Suriye Krali Antiokhos"un pesi sira gelerek bu topraklara gemilerini yanastirdilar. Romalilarin Anadolu çikartmasi Sarap Tanrisi Dionysos"un bas tanri oldugu Teos"la basladi. Bu savastan galip çikan Roma ordusu için artik Anadolu kapilari açilir. Phokaialilar da (Foçalilar) Roma istilasina uzun süre direnirler ama Antiokhos"tan yardim gelmeyince kentin kapilarini açmak zorunda kaldilar ve Phokaia yagmalandi. Magnesia (Manisa) yakinlarina çekilen Antiokhos kesin bir yenilgiye ugradi.(4)

Roma Imparatorlugu"nun isgal ettigi Anadolu topraklarinda olusturulan eyaletler imparatorlugun oldugu kadar kisiler için de baslica zenginlik kaynagi olmustu. Eyaletler Roma halkinin ganimeti sayilirdi. Halkin elindeki altin ve gümüs alinir ve askerler de geri kalani yagma ederlerdi. Imparatorluk, maden ve tas ocaklarina, tuzlalar, tersaneler, ormanlar ve her türlü tasinmaz mala el koyarlardi. Bu sekilde elde edilen zenginlik Anadolu"dan Roma"ya akardi. (5)

Bati Anadolu bir Roma eyaletine dönüsünce, Romalilar üç ayri kanaldan egemenlikleri altinda tuttuklari kentleri sömürmeye baslar. Eyalet valileri Roma"dan aldigi yetkileri çogu zaman kötüye kullanarak kendi çikarlarini ön planda tuttu. Valilerin bu tutumu karsisinda politik kariyerlerini eyaletlerden gelen rüsvetlerle saglayan Romali politikacilar ortamdan yararlandiklari için sessiz kaldilar. Vergi toplama isi ihale ile en yüksek fiyati veren ortakliga verildiginden, Anadolu halklarini günden güne fakirlesti. Dahasi agir vergi yüklerini ödeyemeyen halka borç verip faizle para kazanma pesinde kosan Romali banker ve tacirlerin sayisi her geçen gün artti.
Roma zulmü devam ederken, Aziz Paulos, Yahudi kurallarindan arindirilmis yeni bir dini bati dünyasina tanitti. Bu amaç için Anadolu topraklarini çok arsinladi. Roma Imparatorlugu"nun dogu kesimlerinde kölelerin ve ezilenlerin baskaldirisiydi Hiristiyanlik. Imparatorlugun çikarlari ile çatistigindan ezilmeye çalisildi. Köleci toplum Hiristiyanlikla dönüsüm sürecine girmis, feodal toplum yapisi olusmaya baslamisti. Roma Imparatorlugu"nun Anadolu"yu isgali sonrasi Artemis, diger tanrilara ragmen bati kiyilarinin vazgeçilmez tanriçasiydi. Sonralari Hiristiyanligin hizli yayilmaciligina ragmen antik Artemis kültü varligini ve gücünü uzun süre korudu. MS 53"de Efes"e gelen Aziz Paulos üç yil boyunca Hiristiyanligi yayginlastirmak için basarili çalismalar yaptiysa da güçlü bir dirençle karsilasti.
Her seye ragmen yozlasan Artemis kültü, soylu ve yüksek tabakadan insanlarin hizmetine girmisti. Efes"te Artemis"e sunulan giysi ve takilar kendine özgü bir ticaret sistemi olusturmustu. Tapinaktaki tanriça heykeline giydirilen bu ziynet esyalari ayni anda kullanilamadigindan seçilen zengin ailelerin kizlari bu görevi üstlenir ve giyerlerdi. Bu giysilerin ve takilarin sik sik degistirilmesi gümüs ustalari için çok iyi bir pazardi. Bu nedenle Aziz Paulos"un çalismalari en çok onlari rahatsiz etmisti. Demetrios adli bir gümüs ustasi mesleginin tehlikeye girecegini sezerek, meslektaslarindan olusan bir heyetle tiyatroda Aziz Paulos"un vaazinde halki kiskirtir. Halk hep bir agizdan "Yücedir Efeslilerin Artemis"i" diye bagirir. Halkin yatistirilmasi için kent meclisinin sözcüleri açiklama yaparak Artemis"in yüceligini vurgularlar. Bütün direnmelere ragmen toplumsal degisim engellenemezdi. Ancak geçmisin degerleri bir sekilde biçim degistirerek yeni toplum yapisina uyum göstererek yasamaya devam etmeliydi. Artemis çoktan Hiristiyanlasarak Meryem Ana olmustu. Ibranice"de genç kiz anlamina gelen "almah" sözcügü; Yunanca"ya "bakire"ye dönüstü. (6) Meryem de Artemis gibi bakire idi. Hiristiyanlar kilisenin ilk zamanlarinda Meryem"in Artemis ile karistirilmasi kaygisiyla ona tapinmaktan çekinmisler ama sonralari, ona tanri anasi anlamina gelen Theotokos sifatini vermislerdir. Theotokos sifati 5. yüzyilda tanri ve insan arasindaki ayrimi bir karmasaya dönüstürdügü gerekçesiyle kaldirilmak istenmistir. Bu öneri Efes Konsili"nde reddedilmistir. Meryem Ana Evi"nin bulundugu Arvilia vadisinde yapilan arkeolojik kazilarda Artemis"e ait bir çok adak kalintisi bulunmustur.

Leto"nun Artemis"i dogurdugu bildircinlar yeri Ortygia ayni zamanda Meryem Ana"nin evinin yeridir. Evin asagisindaki vadide eskiden Tanriça Artemis için festivaller yapilirdi. Sonraki yillarda Meryem Ana sevgisi bütün Anadolu"ya yayilacak, Anadolu halklari Islamlasirken Hiristiyanligi terk edecekler fakat Meryem Ana"yi yine de çok seveceklerdi. Hiristiyanlik, Anadolu"nun eski tanrisal destanlarindan etkilenmis, öyküler degisik biçimlerde ermis destanlarina dönüsmüstür; Kapadokya"da yasayan Ermis Georgios"un burnundan alevler çikaran canavari öldürmesi gibi. Hiristiyanligin kutsal günlerinin çogu eski çok tanrili çaglardaki günlerinin devamidir. Meryem Ana"nin gökyüzüne uçusu ve Artemis bayram günleri çakismaktadir. Çoktanrili dünyanin tapinaklari yeni dünyanin görkemli kiliselerine dönüsür. Kisaca Anadolu"da Hiristiyanligin yayilmasiyla baslayan Rumlasma hareketi Anadolu"nun disindaki cografi alanlardan gelen göçlerle degil tamamen kültürel bir sentezle olusmustur. Helen dili uzun yillar bati bölgelerini etkilemis ancak, Anadolu"nun yerli dilleri, Hiristiyanligin yayginlastigi dönemlere degin devam etmisti. Incil"in Helen dilinde yazilmis olmasi Helen dilinin yayginlasmasini sagladi. Senelerce imparatorlugun kuytu köselerinde yasayan Hiristiyan inanci, Roma Imparatorlugu"nun resmi dini olmasiyla Anadolu"da hizla yayildi. Yine de Anadolu"nun yerel kültürleri Frigya, Pontus, Kapadokya"da varligini direnerek sürdürdü. Roma döneminde Bati Anadolu"da kentlesmenin de artmasiyla birlikte Anadolu nüfusunda da artis olmustu. Kentlerde yogunlasan bu nüfus hareketi, Anadolu halklarina yeni bir kimlik kazandiriyordu.
Hiristiyanligin etkisiyle agirligini hissettiren Rumlasma süreci Dogu Roma"nin bölgede etkili güç olmasiyla, bölge halklarinin kimligini temsil eder konuma gelmistir. Bizans artik Anadolu"da etkin bir güçtür ve Istanbul bu gücün odagidir. Bizans"in ilk yillarinda ekonomik açidan parlak bir dönemin baslangiciydi. Bati Roma"nin çöküsü ile Anadolu topraklarinda kurulmus olan imparatorlugun baskenti, Balkanlar"dan gelen halk kitleleriyle artmis, daha önce Bati Anadolu kentlerinin tasidigi ekonomik agirlik merkezini Istanbul"a kaydirmisti. Imparatorlugun Istanbul üzerindeki etkinliginin artmasiyla birlikte ekonomik, kültürel, dinsel çeliskiler de ön plana çikmisti. Hipodromda yapilan at yarislarinda bazi at sürücülerinin yesil, bazilarinin da mavi gömlek giymesi zamanla halklar arasinda bölünmeye yol açmis, mavi ve yesil varolan çeliskilerin simgesel renkleri olmustu. Her iki örgütün de tabani yoksul siniflara dayandigi halde, maviler aristokratlarin, saray bürokratlarinin destegini almis, yesiller ise; daha çok Anadolu"nun iç bölgelerinden gelen yerli zanaatkarlar ve ticaret erbaplarindan olusmustu. Imparatorlugun kati ve merkezi Ortodoks kimligini benimseyen maviler her zaman imparatorun da destegini almislardi. Yesiller mezhep farkliliklarina daha hosgörülü ve egilimli iken maviler Ortodoks kilisesine çok kati bir sekilde bagli idiler. Imparatorlugun Mavilerden yana olan açik tutumu çeliskileri daha da artirdi ve mavileri zorba, yesilleri ise kentin magdurlari durumuna düsürdü. Ancak imparatorlugun yoksul kitlelere karsi haksiz tutumu kentte büyük bir ayaklanmaya neden oldu ve kitleleri ayni saflarda birlestirdi. Imparator ve imparatoriçeyi kentten kaçma noktasina getiren bu ayaklanma mavilerin saraydan yana cephe degistirmesiyle güçlükle bastirilabildi. Bu kent Bizans sonrasi tarihlerde de kargasalara meydan olacak ve kentin hakimleri bu korkuyu hep hissedeceklerdi.

Imparator, Istanbul surlari içinde Anadolu"dan kopuk, sasaali yasamini sürdüredursun, Anadolu halklari tam bir merkezi yönetim kiskacinda sömürülüyorlardi. Gerçi kölecilik yerini topraga bagli yari özgür köylülüge birakmisti. Bizans yönetimi bu köylülere arazi sahipleri tarafindan baskilar uyguluyordu. Zamanla orta siniflar yok edilerek büyük arazi sahipleri küçük arazileri ele geçiriyorlar, halki yari köle durumuna düsürüyorlardi. Imparatorluk askeri gücünü olusturan köylüleri bu yeni gelismelerden korumak amaciyla, büyük arazi sahiplerinin daha da güçlenmesine izin vermedi. Bu kararlar Anadolu"da daha sonraki yüzyillarda da devam edecek olan yari feodal sömürü düzeninin temellerini olusturdu. Aristokrasinin gelismesi bu sekilde engellenmisti. Hiristiyan olmayan halklara uygulanan vergi düzeni, Selçuklu ve Osmanli dönemlerinde Islam dininden olmayanlara karsi uygulanan reaya düzenine dönüstü.
Türklerin Anadolu"ya gelisi öncesinde, Bizans bünyesindeki Rum halki, batidan gelen Helen halklarinin olusturdugu bir toplum degildi. Helen yayilmaciligi Bati Anadolu topraklari ile sinirli kalmis, iç bölgelere pek fazla geçis olmamisti. Anadolu"nun yerli halklari imparatorluk bünyesinde Rumlasmis ancak yine de eski kültürel ve geleneksel degerlerini devam ettirmislerdi. Bu dönem Anadolu için bir Helenlesme dönemi degil, Anadolu"nun yerel degerlerinin yasandigi Rumlasma dönemi idi.

Birkaç yüzyilda Anadolu"da olusturulan Büyük Selçuklu uygarligi, sadece Türklerin olusturdugu bir kültürel birikim degil, agirlikli olarak binlerce yildir Anadolu birikiminin ürünüdür. Kirsal alanlarda yasami kabullenmis Türkmen boylarinin öylesine görkemli bir kültür olusturmalari bilimsel açidan mümkün degildir. Kaldi ki, Anadolu"ya Iran üzerinden gelen Türkler beraberlerinde köklü Pers kültürünü de tasimislardir. Isa"dan sonra binli yillarin baslangicinda Orta Asya"dan gelen Türkmen boylari uzun yillar Iran"la iç içe yasamislardi. Anadolu topraklarina geçerken beraberlerindeki Iranlilari da bu topraklara tasimislardi. (7) Görkemli Iran kültüründen etkilenen Selçuklu hükümdarlari saraylarinda Türkçe yerine Farsça konusmuslar, imparatorlugun resmi dili olarak da Farsçayi tercih etmislerdi. Her seye ragmen Malazgirt sonrasi kitlesel Türkmen göçleri Anadolu"yu genis ölçüde Türklestirmistir. Sonralari MS 1300"lü yillarda özellikle bati Anadolu"ya kitlesel Türk göçleri baslamis, Anadolu"daki Türk yogunlugu bu göçlerle birlikte diger halklara nazaran artmistir.


Babai ayaklanmasi

12. ve 13. yüzyillarda Anadolu halklarinin, özellikle göçebe Türkmenler"in ekonomik ve toplumsal durumu oldukça kötüydü. Anadolu Selçuklu Devleti"nin resmi dini Sünni Islam"dir. Devletin çikarlari ve dinin çikarlari aynidir. Bu anlayis çerçevesinde din adamlari ile devlet arasinda bir isbirligi vardir. Selçuklu sultanlarinin halka karsi zalim tutumlari ve iskenceci uygulamalari halkta merkezi otoriteye karsi güçlü bir tavir gelistirmisti. Baba Ilyas bu tepkinin simgesiydi. Ekonomik yapidaki bozulmalar ve yari feodal yapi içerisinde yeni zengin kitlelerin ortaya çikmasi, diger yanda halkin gitgide yoksullasmasi büyük çeliskiler yaratiyor bir isyanin kosullari her geçen gün hazirlaniyordu. Bütün bu nedenlerin yaninda, Selçuklu"nun Iran Bizans karisimi yönetim gelenegini Islam ilkeleriyle yasatma çabasina karsilik, Heterodoks dervislerin etkiledigi halklarin daha farkli bir Islam anlayisiydi. Bu farkli görüs ve yasam biçimi her geçen gün göçebeleri, köylüleri, zanaatçilari ve Hiristiyan kitleleri etkiliyor ve bu durum saraydakilerin hosuna gitmiyordu. Baba Ilyas"in üzerine Selçuklu Sultani tarafindan asker gönderilmesi ve sigindigi Amasya Kalesi"nde öldürülmesi bardagi tasiran son damla idi. Anadolu ayaga kalkmisti. Sirasiyla Adiyaman, Gerger, Kahta ve Malatya"ya ulasmisti ayaklanan topluluk. Her ulasilan yerde kalabaliklar kadin, erkek, çocuk hep birlikte ilerliyorlardi. Baba Ishak önderliginde Malatya"da, Elbistan"da, Sivas"ta, Amasya"da, Kayseri"de Selçuklu ordulari bozguna ugratildi. Babailerin Konya"ya gireceginden korkan sultan, sarayini terk edip kaçti ama tüm mal varligi ile seferber ettigi Selçuklu ordulari Kirsehir-Malya"da 4.000 Babai"yi kiliçtan geçirerek ayaklanmaya son verdiler. (8)
Babai ayaklanmasini bastiran Anadolu Selçuklu Devleti, kendi halki ile yaptigi bu savastan sonunda galip çikmisti ama, bu yipratici dönem devletin çöküsüne neden olmustur. Köylüler, zanaatçilar, göçebe Türkmenler ile devletin baglari tamamen kopmustu. Heterodoks dervisler halka devletin inanç ve düsünce sisteminden daha farkli bir yasam biçimini kabul ettirmisler ancak sinifsal bir kopus baslamisti. Devlet Mogol saldirilari karsisinda güçsüz kalmis, fazla bir direnis gösterememisti. Anadolu halklari da Mogollar"a direnmisler ama bu direnis Selçuklu ile birlikte olmamisti. Ayaklanmanin olusturdugu kararsiz ortam Osmanli Beyligi"ne yaramis, Heterodoks dervislerle uzlasmaci iliskiler gelistirerek Anadolu topraklari üzerinde kararli bir devlet yapisi olusturmuslardir. Bu dönemde Osmanlilar"in Haci Bektas ile olumlu iliskileri Anadolu"nun fethini kolaylastirmistir. Yeni devlet düzeni ile baslangiçtaki uzlasma zamanla bozulmus, ancak Osmanli ile zaman zaman sürtüsmeler yasansa da Anadolu Selçuklu dönemine nazaran daha yakin iliskiler yasanmistir.



Logos-Söz-Kelam

Isa"dan besyüz yil önce sürekli akis ögretisi ile diyalektik düsüncenin temellerini atan Herakleitos, söz anlamina gelen Logos sözcügünü asagidaki gibi tanimlamistir:

"Nasil atese yaklastirilan kömürler baskalasarak ateslenir, uzaklastirilinca da sönerse, ruhumuz da ortaklasa olanin ardindan giderse logostan pay alir, ayrilirsa logossuzdur. Us ile konusmak isteyenler herkesle ortaklasa olan ile kendini güçlendirmelidir... Dünya birdir, ne bir tanri tarafindan yaratilmistir ne de insan tarafindan, bir yasaya göre yanan ve bir yasaya göre sönen ve basi sonu olmayan bir atestir." (9) Ona göre bütün seyleri ates yönetir ve sürekli yasayan atestir. Ates bir gün gelecek bütün seyleri yargilayip yakacaktir. Herakleitos"a göre evrensel birlik logos kavrami ile anlasilabilir. Evren ona göre logoslu ve usludur. Bizler tanrisal logosu nefes alirken içimize çekiyoruz ve sonra bedenden disari çikinca da bütün evrenin ruhuna geri dönüyor. Herakleitos"a göre logos var olan her seyi yöneten tek ve degismez doga kanunudur. Bu kavram daha sonra antikçag düsünce ve inançlarina dinsel bir boyut getiren stoacilar tarafindan tanrisallastirilmis, istemeden de olsa Hiristiyan dünya ile bir bag kurulmasini saglamislardir. Herakleitos"un Isa"dan bes yüz yil evvel tanimladigi logos, Incil"de tanrisal bir kimlik kazanmistir. Meryem Ana"yi yurdundan koparip Bati Anadolu"ya, Efes"e getirildigine inanilan Aziz Jean"in Incili su sözlerle baslar; "Baslangiçta söz vardi ve söz Tanri ile beraberdi ve söz Tanri idi." (10) Logos kavraminin felsefi boyutu Hiristiyan dinine bu sekilde yansitilir.

Logos kavraminin Islamiyet"in gelisi sonrasinda Anadolu topraklarinda kitlesel bir din felsefesine dönüsmesinde Iranli Hurufiler"in etkileri ile olmustur. Iran topraklarinda barinamayarak kaçan Hurufiler, Haci Bektasi Veli tarikatina siginmislar ve Bektasi inançlarina da oldukça katkida bulunmuslardir. Hurufiler"e göre Tanri gizli bir hazinedir. Varligi ve özü sesten olusur. Sesin ortaya çikmasi ile de evren olusmustur. Tanri kendi siluetini insanin yüzünde göstermistir. Insani, tanridan ayiran ise kelam yani sözdür.

Tanriya, tanrinin ölümsüzlügüne ulasmanin tek yolunun, onu ancak gerçek anlamda sevmekle mümkün olacagini söyleyen Platoncu görüs Anadolu topraklarinda devletin Islam anlayisindan farkli olarak yeniden kimlik kazanmistir: Tasavvuf. Bu yeni din felsefesi sevgi üzerine kurulmustur. Tasavvuf inancinin özü yoktan varolma degil, tanridan olusmadir. Insan ve tanri birlik içindedirler. Tanri insanin agzindan konusur, insan da konusan bir tanridir.

Islam, tanrinin yüceligini ulasilmaz kilar ve insanin tanri tarafindan yoktan yaratilmasini dolayisiyla tanrinin ululugunu ön plana çikarir. Tasavvufta ise tanri, insan ile birlik içindedir. Yaratilis yoktan varolma degil, tanrinin insan vücudunda görünüsüdür. Dolayisiyla ölüm yoktur, sürekli bir varolus vardir. Insanin suç olan eylemlerinden dolayi yargilanmasi, ayni zamanda insan olan tanrinin kendi kendini yargilamasidir. Tanri gögün yedi katinda degil, bilinen görünen ve konusan bir varliktir. Tasavvufta din olgusu korku üzerine degil, sevgi üzerine kurulmustur. Otoriteyi ellerinde tutan hükümdarlar ya da krallar, tarihte dini de korku unsuru olarak halklara karsi kullanmislardir. Onlarin din anlayisinda cehennem, mahser günü ve ates korkuyu ön plana çikarmaktadir. Ancak tasavvuftaki tanri sevgisi ve dostlugu bu korkulari ortadan kaldirmaktadir.

Tasavvufun dogaya bakis açisi da farklidir. Iktidarlarin Islam anlayisinda tanri dogayi yaratmistir ve canlilar evreninde insan ön plandadir. Tasavvufa göre ise, canli cansiz bütün varliklar tanrinin kendisidir. Hepsinin ayri ayri kisilikleri vardir. Bir bütün olarak evren tanrinin kendisidir. Devletin resmi Islam anlayisi kadinlari peçelere büründürerek ev ve haremlere hapsederken, Anadolu halklarinin benimsedigi tanrisal hayat, kadini ve erkegi dinsel törenlerde bile yan yana getirmistir.

Kapadokya ermisleri

Türkmen boylarinin Anadolu"yu yurt edinmesi ile Anadolu"daki kültürel etkilesim ve degisimler agirlikli olarak iki önemli kaynaktan beslenmislerdir. Bunlar Ahmet Yesevi"nin görüslerini dile getiren Yesevilik ve Bektasilik"tir. Bu iki görüsün de Horasan"dan geldikleri iddiasiyla birbiriyle iç içe olduklari savunulsa da, temelde önemli farkliliklari vardir. Her iki görüs de Anadolu halklarinin Islam"a bakis açilarini Arap kültüründen farkli olarak etkilemis ve eski degerlerle yenilerini kaynastirmislardir.

Yesevilik, devletin Islam anlayisina daha yakin gözükse de Araplasmis bir Islam düsüncesi anlamina gelmez. Asya Türkleri"nin yasam anlayisini Islam"la bütünlestirmis, Islam öncesi Türk halklarinin yasam biçimini, kültürel degerlerini, geleneklerini ve törelerini Islam inanci ile kaynastirmistir. Asya"da tohumlari atilan bu akim, Iran üzerinden Anadolu"ya gelirken Türkmen halklari tarafindan desteklenmistir. Bektasilik ise Anadolu"nun binlerce yillik kültürel degerleri ile daha farkli bir Islam düsünce akimi yaratmistir. Bektasilerin tasavvuf anlayisi ve yorumu, ilk çaglardaki Anadolu halklarinin doga ile içiçe olan dinsel degerlerine benzer bir din düsüncesidir. Bektasilerin dinsel törenleri Diyonsos dininin müritleri Bakkhalar"in törenleriyle benzerlikler içerir. Her ikisinde de törenlere kadinlar da katilir.

Anadolu"daki bir çok erenler gibi Haci Bektasi Veli"nin de kökleri Horasan"da aranmistir. Bu Horasanli yakistirmasi o dönemin erenleri için kullanilan genel terimdir Ancak sonralari içerigi unutularak Horasan diyarindan gelenler olarak yorumlanmistir. (11) Ister Horasan"dan gelsin, ister Kapadokyali olsun Haci Bektasi Veli diger erenler gibi Anadolu"nun binlerce yillik köklü degerlerini yeniden yorumlayarak Türkmen ve yerli Rum halklarinin yeni yasamina uyarlamistir.

Anadolu halklarinin ekonomik ve siyasi olarak bütünlesip birlik olusturmalari, din ve mezhep ayrimi gözetmeyen Ahilik örgütü ile olmustur. Bu örgüt bütün zanaatçilari, çiftçileri ve esnafi ayni birlik altinda birlestirmistir. Bir devlet bütünlügü saglanamayan kararsiz Anadolu ortaminda bu meslek birligi halklari birbirine daha da yaklastirmistir. Genç Osmanli Devleti"nin ekonomik ve siyasi gücü bu örgütle artmistir. Anadolu"da Ahilik örgütü ile bir pazar ekonomisi olusturulmus ve mallarin kalitesi artmis, çesitli standartlarda üretim baslamistir. Bu örgütün kurucusu da Kapadokya özellikle Kirsehir yöresinde yasamis olan Ahi Evren"dir. Acili ve zor bir hayat yasayan Ahi Evren, Selçuklular"in ve Mogollar"in zulmünden nasibini almistir. Ancak Anadolu halklarina kazandirdiklari unutulmamis, Fatih döneminde Ahilik örgütü yasaklansa da, halklar arasinda bu meslek birligi yasatilmistir. Ahi Evren de tipki mitolojik dönemlerin Herakles"i gibi, Hiristiyan dünyasinin Kapadokyali Aziz Georgios"u gibi ejderha ile ugrasir, ama o savasmaz, korkunç yaratigi duasi ile yola getirir.
Ahi Evren, Anadolu Bacilari (Baciyan-i Rum) örgütünün kurucusu Fatma Baci"nin esidir. Anadolu"daki büyük bir kadin örgütlenmesi olan bu örgüt kadin erkek ayrimini kabul etmemis kökleri Anadolu"nun binlerce yillik anaerkil yapisina uzanan kadinin gücünü tekrar hatirlatmistir. Sufiler Anadolu"nun Islam ile degisen yeni inanç sisteminde, dine farkli bir yorum getirerek kadini güçlü kilmislardir. Kuran"da erkeklerin kadinlardan üstün oldugu hakkindaki ayette bulunan erkek kelimesinin aslinda er oldugunu ve kadinin da erlik mertebesine ulasabilecegini söylemislerdir. Fatma Baci ve Hatun Ana, Haci Bektasi Veli tarafindan sayilan ve sevilen insanlardir. Kadinlarin olusturdugu bu birligin eski Türk geleneklerine pek uymadigi, aksine antik dönem kadinlarinin (Amazonlar ve Bakkhalar) devami niteligi tasimasi, gerçege daha yakin gözüküyor.
Türkler"in Anadolu halklari ile kültürel etkilesimi, kaçinilmaz olarak irksal bir kaynasmanin ürünüdür. Anadolu"daki büyük etnik gruplarin, özellikle Ermeniler, Rumlar ve Kürtler"in yüzyillar boyu köylerde ve kentlerin bir çok mahallelerinde yerel degerlerini yitirmeden 20. yüzyila kadar yasamaya devam ettikleri bilinmektedir. Ancak bu toplumlarin büyük bölümü Türkmen boylarinin Anadolu"ya gelmeleri ile birlikte Islamlasmislardir. Son zamanlardaki bilimsel arastirmalar Anadolu"da yasayan Türklerin irksal özelliklerinin, Orta Asya Türkleri"nden çok farkli oldugunu göstermistir. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanli dönemlerinde ulus olarak Türk kavrami kabul edilmemis, hatta tersine bir asagilama unsuru olarak kullanilmistir. Onlar daha çok Selçuklu veya Osmanli olarak taninmayi yeglemislerdir. Iktidarlarindaki saraylarda, Türk sözcügü göçebe Türkmen topluluklari için asagilama amaciyla kullanilmistir. Türklerin Anadolu"ya gelmesiyle Rumlarin da Anadolu"yu terk ettigi görüsü inandirici degildir. Bunun aksi olan Türkmenlerin Anadolu halklari içinde soy olarak eridigi görüsü de ayni ölçüde yanlistir. Yerli halk Türkler"in gelmesi ile büyük oranda Türklesmis ancak ayni zamanda çesitli etnik gruplar günümüze dek varliklarini kismen korumuslardir.
Özellikle Osmanli Dönemi"nde Müslümanlarla Hiristiyanlar arasinda yapilan evlilikler, hem devlet düzeyinde hem de halklar düzeyinde bütünlesen bu yeni kimligin çatisini olusturmus; Osmanli"nin uluslasma sürecini hizlandirmistir. Rumlasma sürecinde Hiristiyanligi benimsemis olan yerli halklar, Osmanlilasma sürecinde de Islam"i benimsemislerdir. Anadolu Hiristiyanlari"nin kisa bir süreçten sonra Müslümanligi benimsemelerinin ana nedenlerinden biri, kökleri binlerce yila dayanan Anadolu kültürünü, Ortodoks bir süreçte baski altinda tutan eski rejimin yerine daha hosgörülü ve yerli halklarin degerlerine daha yakin olan Alevi kimligi ile uzlasmalaridir. Bu yeni din anlayisi Hiristiyanlik öncesi dogaya dönük inanç biçimi ile örtüsmüs, dahasi ona özündeki zenginlikleri katmisti. Anadolu topraklarina ulasan Türk boylari ile Anadolu disinda yasayan Türkler arasinda önemli farkliliklar olusmustur. Anadolu"da kurulan Türk devletlerinin yapisi diger Hun, Uygur ve Göktürk devlet yapilarindan farkliydi. Selçuklu ve Osmanli devlet gelenegi köklerini Orta Asya"dan çok, Anadolu"da daha evvel kurulan devlet geleneklerine dayandiriyordu. Iran ve Bizans etkisi baskindi. Bu kültür ve uygarlik birikimi Türk devletlerinin yeni yapisinin mayasi olmustu. Özellikle kamu hukuku, Bizans kamu hukuku ile benzerlikler tasimaktadir.
Kültürel anlamda sürekliligin en önemli kaniti Anadolu"daki cografi bölgelerin, kentlerin, irmaklarin isimlerindeki ardilliktir. Bu isimlerin çogunlunun kökleri 4.000 yil öncesine dayanir. Anadolu"nun bir Roma Ülkesi haline geldigi dönemlere ve Araplar"dan alinan isimlerde bunlara eklenmistir. Türklesme döneminde bu isimler küçük degisikliklerle devam etmistir. Eski Helen dilindeki bazi sözcükler ve takilar Türkçe"ye ayni sekilde yansimistir. Türkçe"nin yüzlerce yil Anadolu"da egemen olmasi ile Rumca"ya da etkileri olmustur. Bu sekilde, bir dil kaynasmasi olusmustur. Dogu Roma Imparatorlugu"nun baskici ve merkeziyetçi yönetim anlayisindan bikan kitleler, Türkmenlerin yönetiminde eskisine nazaran daha esnek bir anlayisla karsilasmislar; imparatorlugun baskisindan yilan diger etnik kitleler ise yine ayni nedenlerle Türkmen idaresini benimsemislerdir. Türklerle çok çabuk kaynasan yerli halklar yukarida belirtilen ekonomik ve siyasi nedenlerden dolayi Müslümanligi benimsemisler, geçmisteki binlerce yillik kültürel zenginliklerini de Anadolu"nun bu yeni efendilerine benimsetmislerdir. Anadolu"nun çesitli yerlerinde yöresel olarak toplu din degistirmeleri olmustur. Kars"ta, Samsun"da, Amasya"da, Aydin"da, Bolu"da, Aydin"da ve Girit"te topluca Islam"i seçen Rumlar, Ermeniler ve Gürcüler vardir. Anadolu tarihinde büyük bir esitlikçi ayaklanmaya neden olan Seyh Bedreddin"in de annesi bir Rum tekfurunun kizi idi.

Ortak mülkiyeti savunan görüsleri ile Anadolu"nun çesitli yerlerinde kitleleri etkileyen Seyh Bedreddin ayni zamanda felsefi boyutta da büyük bir düsünürdür. Ona göre doga ve tanri bir bütündür. Madde ve ruhu birbirinden ayirmak olanaksizdir. Bütün dinlerin kaynagi birdir. Mehdi hiçbir zaman gelmeyecektir ve kiyamet olmayacaktir. Cennet ve cehennem bu dünyaya iliskin kavramlardir. Yeryüzündeki bütün mülkler ortak kullanilmalidir ve herkesin mali olmalidir ona göre. Bedreddin"den etkilenen Börklüce Mustafa Aydin dolaylarinda, Tornak Kemal de Manisa dolaylarinda Osmanli"ya karsi ayaklanmislardir. Bu ayaklanma, bin yili askin bir zaman önce, ayni bölgede Romalilara karsi yapilan esitlikçi Aristonikos ayaklanmasinin bir tekraridir. Ama digeri gibi bu baskaldiri da kanli bir sekilde bastirilmistir. Seyh Bedreddin"in düsüncesi ayaklanmanin bastirilmasi ile yok olmadi. Daha sonraki yüzyillarda da müritlerine rastlandi.
Osmanli ekonomisini ayakta tutan gelirlerin azalmasi üzerine devlet halklarin üzerindeki baskilari iyice arttirmaya baslamis ve dolayisiyla tepkiler de artmisti. Celali ayaklanmalari bu tepkileri dile getirir. Osmanli ordusu yüz binlerce insani katleder ayaklanmayi bastirmak için. Bu iç savas birçok sorunu da içinden çikilmaz hale getirir. Anadolu erenlerinin temellerini kurdugu devlet-halk barisikligi ortadan kalkmaktaydi. Halk devlete küsmüstü artik. Ayrimciligin boyutu Anadolu Selçuklu dönemini bile asmisti. Alevi-Sünni ayrimi, Istanbul-tasra ayrimi, yerlesik-göçebe ayrimi imparatorlugu gitgide yipratiyordu. Kirsal alan-kent dengesi bozulmus, kisacasi devlet ve halkin baglari onarilamayacak sekilde kopmustu. Istanbul Anadolu"yu sömürüyordu.

17. yüzyil Istanbul"un Anadolu emeginin üzerinden ellerini biraz çektigi ve denetimi azalttigi yüzyildir. Bu rahatlama Anadolu sehirlerinin güçlenmesine neden olur. Timar sistemi ile topraga bagli nüfus kentlere akmaya baslamisti. Ancak bu gelisme halklari biraz soluklandirsa da çöküsü durduramamisti. Timar sisteminin çöküsü ve batidaki Burjuva Devrimi karsisinda Osmanli acizdi ve sona yaklasiyordu. Osmanli etnik kimliklere karsi tavrini degistirmis, yeni dönemin kosullari Anadolu halklari arasindaki baglari da tamamen koparmisti. Etnik kimliklerin yeni arayislar içindeydiler. Çeliskilerin artisi kimlik kaosunu içinden çikilmaz hale getirmisti. Yeni kimlikler tarihsel süreklilik degerlerine önem vermiyordu. Bu binlerce yil öncesine dayanan soylu baglarin arayisiydi. Bu arayisin sonuçlari agir ve trajik olacakti. Yüzlerce yil asagilanan Türk kimligi Anadolu"ya sindirilmeye çalisiliyor, Anadolu insaninin kültürel kimligi uzak Asya ülkelerinde araniyordu. Artik Anadolu köylerinden ut melodileri yükselmiyor, Ermeni kizla Türkmen delikanlinin türküsü söylenmiyordu. Son yüzyilin baslarinda bir kumandan Troya yakinlarinda bir tepeden ufka bakiyordu. Düsündükleri henüz kazanilmamis büyük bir zaferin sonuçlari degil, çok daha sonra yapacaklariydi. Sari saçlari rüzgarda dalgalanirken keskin mavi gözleri Troya harabelerinden uguldayan sesin kaynagini ariyordu. Troya Savasi bozgunundan binlerce yil sonra Anadolu halklari batidan gelen gemileri ilk kez yenmislerdi. Hektor ayaga kalkmisti. Ama asil önemli olan, bundan sonra olacaklardi.



AÇIKLAMA





Bu bölümde bulunan konular kendi araştırmalarım sonucu çeşitli kaynaklardan topladığım bilgiler ışığında hazırlanmıştır. Burada bulunan bilgiler kimseyi bağlamaz ve gerçekliliği tartışılabilir eserler olabilir.

Sizlerde bu bölüme katkıda bulunmak isterseniz solda bulunan bilinmeyen gönder başlıklı linke tıklayarak bizlere bilgi ulaştırabilir ve sitemize katkıda bulunabilirsiniz.

Konular ile ilgili her türlü sorularınızı bizlere yazabilirsiniz.

Ayrıca Smoch Elektronik Mail Grubumuza katılarak dostluğumuzu paylaşabilirsiniz...










Copyright © 1999 - 2003 MAY Design Communication Inc. All rights reserved.





KAYNAGINI NE Yazikki bulamadim ama cok ilginc bir arastirma.

Galvani...


Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 18:01 Uhr.