![]() |
Tayyip Erdoğan - Wolf im Schafspelz!
19 Nisan 2007 - Bekir COŞKUN
Değişken... BENCE Tayyip Erdoğan yine biraz değişti. Bu seferki "değişim" ay itibarıyla alırsak, martın ortalarında başladı sayılır. Bu değişim, cumhurbaşkanı olmaya endekslidir. Ki biz buna kısaca "cumhurbaşkanlığı değişimi" diyebiliriz. Başbakan"ın değişimleri, genelde bir yukarı koltuğa atlamalarının hemen öncesine denk gelir: "Belediye başkanlığı değişimi", "parti başkanlığı değişimi", "Başbakanlık değişimi" gibi. Bu: "Cumhurbaşkanlığı değişimi." Önceki günkü konuşmasına baktığınızda, bu "değişimi" açıkça görebilirsiniz: "Ülkemiz, cumhuriyetimizin kurucusu aziz Mustafa Kemal Atatürk"ün buyurduğu muasır medeniyet seviyesine en yakın noktada bulunmaktadır....." * 1994 Mayıs ayında "Atatürk"e saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok" dediği göz önüne alınırsa, bu "ülkemizin bulunduğu" noktayı değilse bile Tayyip Erdoğan"ın bulunduğu noktayı göstermesi bakımından az şey midir? Pekiiii... Daha geçtiğimiz 14 Nisan günü Anıtkabir"e gidenlere "Milyon falanmış... Bu milyon da çok basite indi ha..." diye kızması neyi gösteriyor? Bu "değişimlerin" ne kadar değişik olduğunu. * "Değişim" elbette insanın kafasıyla ilgilidir. Ben bizim kuaförperver Gülay Hanım"ın saçları dışında bu kadar çok değişen kafa görmedim. "Başbakan değişti" tartışmalarının birisi bitmeden öbürü başlıyor ve arkadaşlarımız koşup geliyorlar: "Başbakan değişti..." Her zaman ben "Sahiii?.." diye fırlarım. "Değişti-değişmedi" tartışmaları tam hız keserken, bu sefer yeni haber gelir: "Başbakan yine değişti..." * İşte; yeni cumhurbaşkanı belirlenirken, toplumu yönlendirmek için kullanılan yeni "değişim" oyunu bu: Aldatıcı... Yapmacık... Sahte... <a href="redirect.jsp?url=http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=6358519&yazarid=2 " target="_blank">http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=6358519&yazarid=2 </a> |
Erdoğan çıkmazsa...
20 Nisan 2007 - Tufan TÜRENÇ
Erdoğan çıkmazsa... BEN başından beri Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olacağına inanıyorum. Bana göre Erdoğan’ın adaylığını iki olasılık önleyebilir. Birincisi, askerin uyarısı... Bunun olması kabul edilemezdi. Olmadı da zaten. Genelkurmay Başkanı, basın toplantısında bunu açık açık söyledi. İkinci olasılığa gelince... Erdoğan, ülkesine hizmet etmek için cumhurbaşkanı olmaktan vazgeçer. Özverili bir lider olarak partisinin başında seçime girer ve daha güçlü gelir. Anayasa’yı değiştirip "başkanlık" sistemini getirir. Cumhurbaşkanlığı süresi 5 yıla indirilir, ancak iki kez seçilme hakkı konur. Beş yıl sonra da 7 yıl değil, on yıl oturmak için başkan olarak Çankaya’ya çıkar. * * * Dünkü MKYK toplantısında benim aklıma gelen bu olasılık dillendiriliverdi. Başbakan, cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra gelecek dönem için 5+5 modeline dönük bir çalışma başlatacaklarını söyledi. (Şimdilik başkanlık sisteminden söz etmiyor.) Bakalım göreceğiz. Başbakan’ın hepimizi şaşırtacak kararının arkasından bu plan çıkacak mı? Erdoğan başından beri hiçbir zaman uzlaşmadan yana olmadı. DYP ve Anavatan’la görüşmesinin tek nedeni, Anayasa Mahkemesi’nin ne karar vereceğini kestiremediği için 367 riskini göze almak istememesi. Demirel’in, cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili değerlendirmesi doğru: "Cumhurbaşkanı seçimi 3 Kasım 2002 günü sona erdi. Yapılacak olan prosedürün yerine getirilmesinden ibaret olacaktır." Demirel, halkın bu konuda söylediklerini çok önemli buluyor ama belirleyici olamayacağını söylüyor. Haklı, çünkü cumhurbaşkanını halk seçmeyecek. AKP milletvekilleri seçecek. Oylar da Erdoğan’ın isteğine göre sandıklara atılacak. * * * Yukarıdaki iki olasılık dışında hiçbir gerekçe Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkışına engel olamaz. Ancak esas sorun, Erdoğan’ın Çankaya’da tarafsız bir cumhurbaşkanlığı yapıp yapamayacağı. Bunun için şu sorulara olumlu yanıt verebilmek gerekiyor: AKP’nin bugüne kadar rejim açısından sakıncalı olduğu gerekçesiyle Çankaya’dan dönen yasaları aynı duyarlılıkla değerlendirip veto edebilecek mi? Cumhuriyet kurumlarıyla sürdürdüğü kavgaya son verebilecek mi? Rejim karşıtı görüşlere sahip insanların devletin kritik yerlerine atanmasına karşı çıkacak mı? AKP’nin kadrolaşmasına engel olacak mı? Cumhuriyetin temel değerlerine sahip çıkacak mı? Tarikatların devletteki etkinliğine son verilmesi için ağırlığını koyacak mı? Devlet kurumlarının uyum içinde çalışmasını sağlayacak mı? Erdoğan veya yerine Çankaya’ya çıkaracağı kişi için bu sorulara olumlu yanıt verilebilir mi? Bence verilemez. Çünkü, Erdoğan veya işaret edeceği kişi, Çankaya’ya bunları engellemek için değil, yapmak için çıkacak. Bazı gönüllerde Çankaya’nın fethi yatmıyor mu? Quelle: <a href="redirect.jsp?url=http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/6366714.asp?yazarid=39&gid=61 " target="_blank">http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/6366714.asp?yazarid=39&gid=61 </a> |
Erdoğan [...] herkesi şok edecek
20 Nisan 2007 - A.A.
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Cumhurbaşkalığı için adı geçen Nimet Çubukçu ile ilgili görüşlerini açıkladı. Başbakan Erdoğan"ın Çankaya Köşkü için " herkesi şok edecek bir isim açıklayabiliriz" sözlerinden sonra Cumhurbaşkanlığı için sürpriz isim olarak Devlet Bakanı Nimet Çubukçu"nun adı geçmeye başladı. Gazeteciler dün gece bu sürpriz ismi Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül"e sordu. Gül, Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) Örgütü Dışişleri Bakanları Konseyi"nin toplantısına katılmak üzere gittiği Belgrad"daki temaslarını tamamlayarak yurda dönüşünde Esenboğa Havalimanı"nda gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin, “AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan"ın, "öyle bir karar vereceğiz ki herkes bu ülkeye hizmet etmek istediğimizi anlayacak" açıklamasında bulunduğu, toplantıda MKYK üyelerinin yüzde 70"e yakınının Erdoğan"ın cumhurbaşkanı adayı olmaması yönünde görüş bildirdiği ve cumhurbaşkanı adaylığı için Devlet Bakanı Nimet Çubukçu"nun adı geçtiği” yönündeki haberleri hatırlatarak, bunlara ilişkin görüşünü sordu. Sabah bu konuyla ilgili açıklamalarda bulunduğunu, buna ekleyecek birşeyin olmadığını belirten Gül, bu süreci hep beraber izleyeceklerini kaydetti. “Hepimiz hizmetle meşguluz, başka birşeyle meşgul değiliz” diyen Gül, o bakımdan Başbakan Erdoğan"ın, “Öyle bir karar vereceğiz ki herkes bu ülkeye hizmet etmek istediğimizi anlayacak” açıklamasında bulunduğunun doğru olduğunu söyledi. Gül, “Başbakanımızın vereceği kararı hep beraber parti olarak desteklediğimizi söyledik biliyorsunuz” diye konuştu. <a href="redirect.jsp?url=http://www.hurriyet.com.tr/gundem/6365803.asp?gid=180 " target="_blank">http://www.hurriyet.com.tr/gundem/6365803.asp?gid=180 </a> |
Amiiiiiiiiiiiiin! o.T.
ohne Text
|
Erst Erdogan jetzt Gül! Super, d.h. ...
...wir kommen vom Regen in die Traufe!
Wie schon eigentlich befürchtet ein cleveres agreement zwischen den beiden. Umso besser können die beiden jetzt Hand in Hand arbeiten! Gül im Cankay Palast als Oberbefehlshaber der Armee, der jetzt in verschiedenen Institution u. a. das Beamtenpersonal auswechseln wird, wie z.B. Uni-Rektoren, Generäle(?) etc; und Gesetzesvorschläge seines alten und neuen Ministerpräsident Erdogan ohne wenn und aber absegnen wird...mal schauen was die beiden alles so bewerkstelligen werden. Ancak Türkiyemiz hayirlisi ugurlu olsun diyebilirim... |
find ich gut.catlayin o.T.
ohne Text
|
Bencede catlasin!
Bendende al o kadar! Simdiye kadar bukadarini basaranlari gösterin bana! Herkes kendisini / ailesini düsünüyor devletin malini yiyen yiyene.... Bundan sonra hersey iyi olacak insallah!
|
SAcmalik!
Was hat das Koptuch tragen der Mädchen mit dem Thema zu tun verstehe deinen Gedankenzug nicht! Kann mit dir gerne das Thema auch mal so in einem Raum ausdiskutieren! Hey glaub mir solche Mädchen haben genug stress und müssen sich jede Minute wegen ihres Koptuches auf ein neues beweisen das ist so eine Leistung! Anstatt dass ihr stolz drauf seit und sagt egal hauptsache meine Landsleute studieren was taugen was laf atarsiniz! Sie müssen sich sogar stylen damit sie überhaupt mitreden können! Varya Pardüse gibi bir sey giyseler yine laf atarsiniz siz o kadar düsüncesiz insanlarsiniz iste! Hepimiz iste bes para etmeyiz onun icin dis ülkeler bizi cig cig yerler kendi aramizda insanlarimizla bile barisik degiliz ki bütün sorun bu iste! Allah hepmize Akil fikir versin selam.....
|
Yanlis dua dostum!
Ve sizin gibi ters dua edenlerin serrinden korusun amin!
|
sizlermi atatürkcüsünüz.güldürmeyin beni
iste atatürk bu..yalansiz dolansiz..atatürkü zehirleyip öldüren zihniyet, atatürk öldükten sonra ilk isini atanin kapattigi mason localarini acmakla yapti..yani kimin öldürdügünü iyi bilin..ve bugün rejim tehlikede safsatalariyla kendi koltuguna saglama almaya calisanlarida görün..bunlarin hepsi ayni tip insanlar..buyurun bi okuyun atatürkü...
-------------------------------- Bu halki kimse kandiramayacaktir TAMIM 1– Kerim olan Allah’in izniyle (Insaallah) 23 Nisan Cuma günü Cuma namazindan sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açilacaktir. 2– Vatanin istiklali, yüce hilafet ve saltanat makaminin kurtulmasi gibi en mühim ve hayatî vazifeleri yerine getirecek olan Büyük Millet Meclisi’nin açilis gününü Cuma’ya denk getirmekle zikrolunan günün mübarekliginden istifade ve bütün Milletvekilleriyle birlikte Haci Bayram-i Veli Camii’nde Cuma namazi kilinarak Kur’an’dan ve namazdan feyz alinacaktir. Namazdan sonra Peygamberimiz’in sancagi ve sakal-i serifi tasinarak Meclis önüne gidilecektir. Meclis binasina girilmezden önce bir dua yapilacak ve kurban kesilecektir. Bu merasim esnasinda, Haci Bayram-i Veli Camii’nden Meclis binasina kadar Kolordu Kumandanligi’na bagli askerler hususi tertibat alacaklardir. 3– Zikrolunan günün (Cuma günü) kutsiyeti için bugünden itibaren vilayet merkezinde (Ankara’da) vali Beyefendi hazretlerinin organizesi ile hatim (Kur’an-i Kerim’in tamamini okumak) ve buharii serif (seçme hadisler) okunmasina baslanacak ve hatmi serifin son kismi teberrüken (ugur sayilarak) Cuma günü namazdan sonra Meclis binasi önünde tamamlanacaktir. 4– Mukaddes ve yarali vatanimizin her kösesinde ayni sekilde bugünden itibaren Buhari ve Kur’an hatimlerinin indirilmesine baslanilarak Cuma günü ezandan önce minarelerde salavat-i serife okunacak ve hutbe esnasinda halife ve padisahimiz hazretlerinin isimleri zikredilirken, padisahlik makaminin ve bütün ülkenin bir an evvel kurtulmalari ve saadete kavusmalari için dualar edilecektir. Cuma namazinin kilinmasindan sonra da hatimler bitirilerek vatanin kurtulmasi, bunun için milletçe gayret gösterilmesinin lüzumu ve Millet Meclisi’nin verecegi vazifeleri yerine getirmenin ehemmiyetiyle ilgili vaazlar verilecektir. Daha sonra halife ve padisahimizin, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin kurtulusu, selâmeti ve istiklâli için dua edilecektir. Bu dinî ve vatanî merasimin yerine getirilmesinden ve camilerden çikildiktan sonra Osmanli beldelerinin her tarafinda, hükümet konagina gelinerek Meclis’in açilisindan dolayi resmî kutlamalar yapilacak, tebrikler kabul edilecektir. Her tarafta Cuma namazindan önce münasip sekilde mevlid-i serif okunacaktir. 5– Bu tebligin derhal nesredilmesi ve yayilmasi için her vasitaya müracaat edilecek ve en hizli sekilde en ücra köylere, en küçük askerî birliklere, memleketin bütün teskilat ve müesseselerine ulastirilmasi temin edilecektir. Ayrica büyük levhalar halinde her tarafa yazilacak ve mümkün olan yerlerde matbaada bastirilip çogaltilarak ücretsiz olarak dagitilacaktir. 6– Cenab-i Hakk’tan tam bir muvaffakiyet niyaz olunur. Heyeti Temsiliye Namina Mustafa Kemal” |
Ohhhhhhhhhhhh
Oh olsun Allah nasip etmez iste haha=)
|
Wolf degil !
tayyip bir wolf degildir.
Ondan olsa olsa bir numarali SEREFSIZ olur. |
reden wir von dem selben Atatürk
Wo hast du denn das her???
Das ist voll krotesk was du da schreibst, ich habe von einem atatürk gelsen der den Koran zerissen hat u.s.w dann kann ich mir bei besten willen nicht vorstellen, dass er sich für das Freitagsgebet oder peygamberimizin s.a.v sakalina interessiert hat |
dann bist du falsch informiert!
Önce iyi arastir sonra yorum yap!
Yobazlar Atamiza camur atmakta birebir zaten. Kendin oku, her millete inanma yoksa rezil olursun toplumda. |
Cumhurbaskani adayi abdullah gül 1
ADAYIMIZ Abdullah Gül siyasette epeyce eski. Onu çok iyi tanımak gerekiyor. Öyle ya, işler ters gitmezse 11. cumhurbaşkanımız olacak. Geçmişte belli zamanlarda bakanlık görevinde bulunmuş, Refahyol döneminde Devlet Bakanı olarak görev yapmıştı.
Türkiye Kalkınma Bankası kendisine bağlıydı. Abdullah Bey"in emriyle bu bankaya yaptırılan yasadışı harcamaları bankanın Teftiş Kurulu inceledi. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında bu yasadışı harcamalara yer verildi. Paralar kendisinden istendiği halde vermedi. Yani iade etmedi. Sonuçta, Türkiye Kalkınma Bankası, Abdullah Gül"ü mahkemeye verdi. Hakkında tazminat davası açıldı. Dava dilekçesinde, Bay Gül"ün kendisi için bankaya yaptırdığı yemek, çiçek, hediyelik eşya, kartvizit gibi harcamaların kendisinden tahsili isteniyordu. Davaya Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi baktı. Mahkemenin Esas 1999/216, Karar 1999/6l8 sayılı gerekçeli kararında özetle şöyle denildi: "Davalının (Gül"ün) bankaya yaptırdığı (o günkü değerlerle) 1 milyar 652 milyon liralık harcamanın görevle ilgisi olmayan şahsi harcama niteliğinde olduğu saptanmıştır. Kişisel ilişkileri ile ilgilidir. Görev gereği değildir. Teftiş Kurulu tarafından tespit edilen bu para davalıdan istenmiştir. Ancak davalı tarafından ödeme yapılmamıştır. Bunun üzerine uyuşmazlık çıkmış ve dava açılmıştır. Açıklanan olgular, harcamalara ilişkin belgeler, uzman bilirkişi raporları ve tüm dosya içeriği ile doğrulanmıştır. Bu bakımdan davalı (Abdullah Gül) bizzat kendisi ödemekle yükümlüdür. (Devlete ait olan devlet parası) 1 milyar 652 milyon liranın yüzde 50 yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya (devlete) verilmesine karar verilmiştir." * * * Abdullah Gül, hakkında mahkeme tarafından verilen bu karara Yargıtay"da itiraz etti. Şimdi Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından oybirliği ile verilen Esas 2000/6788, Karar 2000/7375 sayılı karara bakalım: "Dosyadaki yazılarda, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlerde, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden, hükmün ONANMASINA ve yazılı onama harcının davalı Abdullah Gül"e yükletilmesine 11 Eylül 2000 günü oybirliği ile karar verildi." Abdullah Gül, kişisel amaçla kullandığı devlet parasını bu kesinleşmiş yargı kararı sonrasında devlete ödemek zorunda kaldı. Sevgili okuyucularım, yazımın burasında hemen bir not düşeyim. Ben bu belgeli olayı bugün ilk kez yazmıyorum. 25 Ekim 2002 tarihli "AKP ve Hukuk" başlıklı yazımda bu olayı sizlere anlatmıştım. Kendisi o zaman AKP milletvekili adayı olarak 3 Kasım 2002 seçimine girmek üzereydi! Zaman onun lehine çalıştı! Önce AKP"nin Başbakanı, sonra Erdoğan"ın Dışişleri Bakanı oldu. Refah Partisi milletvekili kimliği ile Meclis"te yaptığı konuşmalarda AB"ye dümdüz giderdi! Hükümete gelince bir numaralı ABD ve AB savunucusu kesildi. Refah Partisi kimliği ile ve Necmettin hocasının emriyle yaptığı o Meclis konuşmalarını da burada belgelemiştim. Abdullah Gül şimdi cumhurbaşkanı adayımız. Tayyip abisi bizlere çelik çomak oynatırken, iki dudağı arasından onun ismi çıkıverdi! * * * Türk milleti, geleceğin cumhurbaşkanını elbette ki iyi tanımak zorunda. Her yönü ve her boyutu ile! Bu yazıyı onun için yazdım. Geçmişte söyledikleri, ağzından Cumhuriyet rejimi ile ilgili olarak çıkan sözler... Şimdi kalkmış "Ben Cumhuriyet rejimine sözde değil, özde bağlıyım" gibi laflar ederek askerlere ve toplumun büyük kesimine hoş görünmeye çalışıyor. Önemli olan "aman vakvakları ürkütmeyelim" diye bugün zevahiri kurtarmak için söyledikleri değil, beyninin kıvrımlarına ve genlerine yerleşmiş olan geçmişteki sözleridir. Sıra onlara da gelecek! Cumhuriyet ilkelerine nasıl bağlı olduğunu (!) burada kendi ağzından yazmayı sürdüreceğim ki, bu zihniyeti herkes iyi tanısın. Kaynak Hürriyet, Emin Cölasan |
Cumhurbaskani adayi abdullah gül 2
SEVGİLİ okuyucularım, Varan 1 başlıklı yazımda cumhurbaşkanı adayımızın geçmişte yargı kararıyla belgelenen bir yolsuzluk dosyasını açıklamıştım. Bugün size adayımız ABDullah Gül"ü tanıtmayı -hem de kendi ağzından, kendi sözleriyle- sürdürüyorum.
Bu yazıyı okuduktan sonra lütfen kendi kendinize sorunuz: Bunları söyleyen biri, Türk devletinin başına geçebilir mi? Cumhurbaşkanı olabilir mi? Devleti, Cumhuriyet rejimini temsil edebilir mi? Hayır, edemez. Aksi takdirde hem kendisinin, hem de onu o makama getirenlerin başı çok ağrır. "Efendim ben artık değiştim... Cumhuriyet rejimine özde olmasa bile sözde bağlıyım" masalını bile bu saatten sonra hiç kimse yutmaz. Yol yakınken bu sevdadan ya kendisi vazgeçsin, ya da partisi ve Tayyip abisi vazgeçirsin. Aşağıda okuyacağınız sözler, adayımız ABDullah Bey"e aittir. Refah Partisi milletvekili kimliğiyle bir seminerde yaptığı konuşmadan özetlenmiştir. Bu konuşması kitap haline getirilip basıldı. (Türkiye"nin Milli Bütünlüğü ve Güvenliği. İş Dünyası Vakfı Yayını.) Kitaptan özetleyerek alıyorum. Şimdi bu şahsın sözlerini dikkatle, ibretle okuyun: * * * "Türkiye"de bir sistem bunalımı var. Halka zorla diretilen, halkına zıt, ona düşman bir sistem. İşte onun içindir ki, bugün senelerdir beraber olduğumuz bazı insanlar ayrılıkçı mücadele içine girmişler. (PKK için söylüyor!) Ülke bütünlüğünü bile tehlikeli duruma getirir hale gelmiş böyle bir sistem..." "Türkiye"nin resmi ideolojisinin tabii karakterleri bu sistemi kuran tek partinin altı sloganı ile ortaya çıktı. Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devrimcilik, devletçilik ve laiklik. Ama bu milletin halkı bir araya gelip biz devletçi olalım, laik olalım, milliyetçi olalım diye bir karar vermedi. Bu ilkeler hep bu halka bir zorlatma şeklinde dayatıldı..." "Uygulamada tam bir diktatörlük. Tam halka zıt bir yönetim. Hálá tabuların olduğu, söylenemez şeyler olduğu, halkın yıldırıldığı Türkiye"de yaşıyoruz." "(Atatürk için konuşuyor) Türkiye"nin Irak, Libya, Suriye"ye benzeyen çok yanları var. Neden? Aynı TEK ADAM pozisyonu. Bugün Libya, Irak ve Suriye"ye gidin, tek insanın resimleri vardır her yerde. Tek insanın heykelleri vardır." (Atatürk"ü Saddam, Kaddafi, Hafız Esad gibilerle kıyaslamaya yelteniyor. Ayıptır be!) "Devrimcilik adı altında yine bir dizi hukuki düzenleme tepeden inme, zorla getirilmiş ve zorla kabul ettirilmiştir." (Harf devrimi, hukuk devrimi, kıyafet devrimi, kadın hakları ve ötekileri kastediyor.) "Milliyetçilik maalesef bir nevi ırkçılık şeklinde devam etmiştir. Halbuki içinde bulunduğumuz coğrafyada bütün insanlar İslam"ın potasında barışık yaşamış ve İslam"ın etrafında bütünleşmişti. Milliyetçilik öyle olmuş ki, Türkçülük şeklinde alınmış ve bu ister istemez aksini de bazı insanların aklına getirmiştir. Mesela bunları açık söylemek zorundayım, "Ne mutlu Türk"üm diyene" lafını tutup her yere yaza yaza, Türkiye aslında İLKEL bir hale dönmüştür. Bu laflar Türkiye"nin geçmişte bütün insanları İslam kardeşliği etrafında toplayan bütünlüğünü tehdit eder anlama gelmiştir. Bunlar halkın inanç değerleriyle bütünleşmeyen bir dünya sistemini halka zorla kabul ettirmektir." "Türkiye"nin bütünlüğünü tehdit eden, en büyük tahribatı vermiş olan sistemin ilkelerinden biri de LAİKLİK ilkesidir. Türk milletinin moral değerlerinin ana kaynağı din olacak, İslam olacak, sonra siz bunu potansiyel tehlike olarak göreceksiniz ve bunu uygulamalarla ortaya koyacaksınız." "Aynı şekilde, dindar olan bir subaya da siz kendi ordunuzda hayat hakkı vermiyorsanız, bunu açıkça söylemeden onu saf dışı ediyorsanız, sanki safra atar gibi, ajan yakalamış gibi onları ayıklıyorsanız, siz o zaman bu ülkenin devamını, bütünlüğünü nasıl temin edersiniz?.." Ve konuşmasının sonunda baklayı ağzından çıkarıyor: "Bu açıdan ikinci Cumhuriyet, yeni OSMANLICILIK kavramlarının ve bu tartışmaların ortaya gelmesini ben çok sağlıklı görüyorum ve geleceğe çok ümitle bakıyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum." Bu zihniyet ve bu kafada biri Türk devletinin başına geçecek! Anayasa ve Cumhuriyet"in ilkelerine inanmıyor, aşağılıyor, alay ediyor. Üstelik ikinci Cumhuriyet, Osmanlıcılık gibi ipe sapa gelmez kavramları ağzında geveliyor. Bu Meclis şimdi Cumhurbaşkanı mı seçecek, Osmanlı"ya padişah mı? Bu kafa mı Türk devletinin başına geçirilecek? Yol yakınken ve Anayasa Mahkemesi kararı henüz belli değilken, bu sevdadan ya kendisi vazgeçsin, ya da birileri vazgeçirsin. Yoksa bu pilav daha çoook su kaldıracak, bu işin sonu biraz zor gelecek! Hürriyet, Emin Cölasan |
Cumhurbaskani adayi abdullah gül 3
CUMHURBAŞKANI adayımız ABDullah Gül"ü tanımaya devam ediyoruz! Varan-1"de yargı kararıyla kesinleşen yolsuzluk dosyası... Varan-2"de Cumhuriyet rejimiyle ilgili inanılmaz sözleri... Ve bugün sıra Varan-3"te. Belgeyi açıklıyorum.
"Fezleke. TBMM Başkanlığına sunulmak üzere Adalet Bakanlığına. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı. Dosya No. Basın Hz. 1998/1160. Davacı: Kamu Hukuku. Müşteki: (Şikayet eden) Maliye Bakanlığı-Ankara. Sanık: Abdullah Gül. Ahmet Hamdi oğlu, Adviye"den olma 1950 doğumlu. Halen Fazilet Partisi Kayseri milletvekili. Suç: Özel evrakta sahtecilik ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununa aykırılık. Suç tarihi: 1997-1998 yılları arasında muhtelif tarihlerde." Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Melih Tarı imzasıyla Adalet Bakanlığı"na gönderilen suç fezlekesinin başlangıç bölümü aynen böyle. * * * Fezlekenin içinde yer alan yargılama sürecine ilişkin sözleri özetliyorum. Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan Refah Partisi"ne önceki yıllarda çok büyük rakamlara ulaşan Hazine yardımı verilmişti. Parti kapatılınca, yasalar uyarınca, eldeki paranın Hazine"ye devredilmesi gerekiyordu. Fakat Refah Partisi yöneticileri bu parayı geri vermediler. Trilyonlarca lira iç edildi. Naylon faturalar, hayali faturalar, düzmece belgeler ortaya çıktı! Kayıp paraların nereye gittiği, kimlerin cebine indiği bugün bile belli değil. Ama işi örgütleyenler belli! Bu düzmece faturalarda partiye tonlarca sucuk, peynir, çakmak, rozet alındığı iddia ediliyordu! Ayrıca bir sürü para oyunu yapılmıştı. Milyonlarca dolarlık para, parti defterine bile işlenmemişti. Yargı bunları belgeledi. Kayıp trilyonlar davasında Necmettin Erbakan 2 yıl 4 ay, 19 sanık 1 yıl 2 ay, 50 sanık bir yıl hapis cezası aldılar. Bu kararlar Yargıtay tarafından onandı ve kesinleşti. * * * Bay Gül"le ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanıp TBMM Başkanlığı"na gönderilen fezlekede özetle şöyle deniliyor: "(Bütün bu olanların) Olay tarihinde partinin Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yapan sanığın da parti üst düzey yöneticisi olarak bilgisi dahilinde olduğu, bu şekilde sanığın özel evrakta sahtecilik suçuna iştirak ettiği, ayrıca Siyasi Partiler Kanununa da aykırı davrandığı görüşüne varılmıştır. Bu nedenle, halen Fazilet Partisi Kayseri milletvekili olan sanık Abdullah Gül"ün eylemine uyan (yasa maddeleri sıralanıyor) maddeler uyarınca soruşturma yapılabilmesi, Anayasanın 83/2 maddesi uyarınca TBMM"nin bu yolda bir karar almasına bağlı olduğundan, TBMM"nin takdirlerine sunulmak üzere gerekli işlemin yapılabilmesi için işbu Fezleke tarafımdan düzenlendi. 14 Eylül 1999. Melih Tarı. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı." * * * ABDullah Gül hakkında fezleke düzenlendi, TBMM Başkanlığı"na sunulmak üzere Adalet Bakanlığı"na iletildi. Bakanlık bu belgeyi TBMM"ye gönderdi. Peki sonra ne oldu? Bay ABDdullah Gül"ün suç dosyası tam sekiz yıldan bu yana TBMM"nin tozlu raflarında, arşivinde bekliyor! Niçin bekliyor?.. Çünkü sözü edilen kişi hiç ara vermeden, her seçimde milletvekili olmayı başardı. Böylece o tarihten beri dokunulmazlık zırhı altında yaşıyor ve suç dosyası işleme konulamıyor. Yargı önüne çıkıp hesabını vermiyor. Hürriyet, Emin Cölasan |
Cumhurbaskani adayi abdullah gül 4
CUMHURBAŞKANI adayımız (!) ABDullah Bey, önceki gece TRT’de bazı gazetecilerin sorularını kendince yanıtladı. Bu arada Fikret Bila kendisine benim salı günkü yazımdan da söz ederek bir soru sordu.
Atatürk’ün "Ne Mutlu Türk’üm Diyene" sözü için geçmişte ipe sapa gelmez şeyler söylemişti. Bunu 1 Mayıs günkü yazımda burada "Varan 2. Hayır, Bu Zat Cumhurbaşkanı Olamaz" başlığı ile yazmıştım. (Nitekim olamayacak.) Fikret Bila o sözlerini açıklamasını istedi. Beyefendi sıkışmıştı. Önce şunu söyledi: "Ben Emin Çölaşan’ın yazılarını hiç okumam." Okur veya okumaz, beni ilgilendirmez. Benim yazılarımı her gün ortalama 2.5 milyon kişi okuyor. Bana yeter. Peki ne demişti bir seminerde Bay Gül? "Ne mutlu Türk’üm diyene lafını tutup her yere yaza yaza, Türkiye aslında İLKEL bir hale dönmüştür." Bila orada Ergün Poyraz’ın satış rekorları kıran son kitabından da bir örnek verdi. Bay Gül şöyle diyordu: "Çukurca’da dağa ’Ne Mutlu Türk’üm Diyene diye yazmışsınız. Maalesef resmi ideoloji, Türk milliyetçiliği şeklinde kendisini ırki taassup (ırkçı yobazlık) olarak tezahür ettirmiştir." Bay Gül televizyon ekranında zor durumda kalmıştı. Bu sözlerini hemen inkár etti, beni "yalancılıkla" suçlamaya kalkıştı ve böyle bir toplantıya katılmadığını söyledi! * * * Bakınız, benim verdiğim örnek "Türkiye’nin Milli Bütünlüğü ve Güvenliği" isimli kitaptadır. (İş Dünyası Vakfı Yayını.) Seminere katılanlar Tunç Bilget, Kamran İnan, Muzaffer Özdağ, Abdullah Gül ve Abdülhaluk Çay. Ergün Poyraz da kitabında Gül’ün sözlerini hangi kitaptan aldığını bildiriyor: Tayyip Erdoğan’ın danışmanı Mehmet Metiner’in "Yemyeşil Şeriat, Bembeyaz Demokrasi" isimli kitabı. Gül, şimdi inkára yeltendiği o sözlerini Osman Tunç’un yönettiği, DYP’den Baki Tuğ, DEP’ten Remzi Kartal ve kendisinin katıldığı toplantıda söylüyor. Her iki panel-seminer-toplantıda söylenenler banda alınıyor ve kitap yapılıyor. Ancak TRT ekranında sıkışan Gül, "Ben o kişilerle öyle bir toplantıya katılmadım" demek zorunda kalıyor. Ne acı değil mi! Bay Gül’ün yalanladığı olayı dün Baki Tuğ’a sordum. Yanıtı şöyleydi: "O toplantı Ankara’da Necatibey Caddesi’nde bir yerde, sözü edilen kişilerin katılımıyla aynen yapılmıştır. Yazılanlar doğrudur." Bir devlet adamı (!) ve cumhurbaşkanlığı adayı (!) düşünün ki, Atatürk’ün "Ne Mutlu Türk’üm Diyene" özdeyişiyle alay ediyor, aşağılıyor, karşı çıkıyor... Ve gün geliyor, bunlar belgeleniyor. Zorda kalınca sözlerini ve o toplantılara katıldığını kabul etmiyor, inkára yelteniyor, yalanlamaya kalkışıyor! Ne yazık ki mert, dürüst ve yürekli olamıyor. Sözlerinin bile arkasında duramıyor. Oysa hepsi kitaplara geçti, arşivlere girdi. Kim kimi yalanlıyor? Yakışır mı, ayıp değil mi ABDullah Bey! * * * İnkár ettikleri bununla da kalmıyor. Geçmişte İngiliz The Guardian Gazetesi’ne verdiği söyleşide aynen şöyle demişti: "Bu, Cumhuriyet döneminin sonudur. Laik sistem çökmüştür ve onu kesinlikle değiştirmek istiyoruz. (This is the end of the Republican period. Secular system has failed and we definitely want to change it.)" TRT’de bu sözlerini de inkár etmesin mi! Efendim gazeteci kendisine gelmiş, konuşmuşlar ama bu sözleri söylememiş, sonra da tekzip göndermiş! Hani nerede tekzip? Niçin bunu o zaman açıklamadın? Nitekim o haberi yazan İngiliz muhabir Jonathan Rugman yazdıklarının doğru, bant kaydının kendisinde olduğunu dün açıkladı. Bir devlet adamı (!) düşünün ki, sıkıştığında geçmişteki bütün sözlerini inkár ediyor. Ayıptır yahu! Şimdi cumhurbaşkanlığı hülyaları da yattı, bir başka bahara kaldı. ABDullah Gül adına fevkalade üzüldüm! Geç olsun da güç olmasın. İnşallah bir dahaki sefere! Allah selamet versin, Allah hiç kimseyi bu duruma düşürmesin. Amin. Hürriyet, Emin Cölasan |
Cumhurbaskani adayi abdullah gül 5
Pardon Abdullah Bey, ne demiştiniz!
SEVGİLİ okuyucularım, şimdi birkaç dakika için her şeyi unutun ve 10 yıl geriye gidin. TBMM Genel Kurul salonunda olduğunuzu düşünün. Günlerden 8 Mart 1995. Kürsüde bir konuşmacı var. Refah Partisi Kayseri Milletvekili Abdullah Gül. Türkiye birkaç gün önce AB ile Gümrük Birliği anlaşmasını imzalamış. Meclis"te bu konu tartışılıyor. Abdullah Bey bu konu üzerinde partisinin ve kendisinin değerli görüşlerini dile getirmeye başlıyor. Ötesini size 8 Mart 1995 tarihli Meclis tutanaklarından, yani kendisinin sözlerinden aynen -ve özetleyerek- veriyorum. Bakalım okuyunca tepkiniz ne olacak! Gülecek misiniz, şaşıracak mısınız, ne yapacaksınız! ‘RP Grubu adına Abdullah Gül (Kayseri): Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım, Refah Partisi adına görüşlerimizi bildirmek için huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye"nin Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği çerçeve anlaşması bildiğiniz gibi 6 Mart"ta imzalanmıştır. Cumhuriyet tarihinin en önemli dış anlaşmalarından biridir. Böyle önemli bir anlaşmanın bu şekilde imzalanmasına biz Refah Partisi olarak metot, usul ve esas yönünden karşı olan tek grubuz, tek partiyiz. Şurada (eliyle göstererek) ‘Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir" yazıyor. Bunun anlamı nedir? Bu kadar önemli bir karar alınırken milletin bu konuda bilgisi olması ve bunu bilmesi gerekir. Şimdi soruyorum: Türkiye Gümrük Birliği"ne girdi. Daha doğrusu girmedi, bunun ilk anlaşmasını yaptı. Şimdi Türk halkı bu Gümrük Birliği nedir... Hükümet halka gerçekten bilgi vermiş midir, Parlamentoya bilgi vermiş midir? Bu demokratik bir anlayış mıdır? Halka güvenen bir anlayış mıdır? Şimdi sormak istiyorum. Niçin Türk halkına, bu millete sorma ihtiyacını duymadınız? Bu demokratik bir olay mıdır? Diyorsunuz ki ‘bu olay sadece Avrupa ile dar bir gümrük birliği anlaşması değildir, siyasi ve kültürel mahiyeti olan bir anlaşmadır." Peki bu kadar geniş bir karar alınırken bu halka gidip de sen ne düşünüyorsun diye hiç sormak akıldan geçmemiş midir?" Şevket Kazan (Kocaeli Refah): Halkı saymıyorlar ki." Şimdi ben, Abdullah Gül"e aynı soruları sormak istiyorum: Siz bu AB olayına balıklama dalarken, onların kapılarında dolanıp yalvarırken, müzakere tarihi alabilmek uğruna Kıbrıs dahil bir sürü ödün verirken, ülkemizi küçük düşürürken, acaba bunları Türk milletine hiç sordunuz mu? Gül konuşmasını sürdürüyor: ‘Bu tavır bizim için bilinen bir tavırdır. Bu tavır aslında TEK PARTİ DEVRİNİN tavrıdır. Tek parti devrinde de birçok önemli kararlar alınırken halka hiç sorulmamıştır. Halka güvenilmediği için hálá o ideoloji, o anlayış devam etmektedir." Demek ki şimdi kendilerinin AKP iktidarı döneminde de aynı ‘tek parti anlayışı" devam ettiriliyor. Ama bu kez kendileri tarafından! Tüh tüh, vallahi çok ayıp! *** Abdullah Gül konuşmasını sürdürüyor. Sözlerine lütfen çok dikkat ediniz. Meclis tutanaklarından aynen veriyorum: ‘Aslında moral açıdan da, demokratik anlayış açısından da hükümet böyle bir konuya imza atamaz. Halka sormadan bu işi yapamaz. (RP sıralarından alkışlar.) Aslında Avrupa Gümrük Birliği"ne Türkiye"nin gayretleriyle girilmedi. Bunu burada açıklıyorum. Bu tamamen ideolojik, tamamen siyasi bir olaydır." Ve hemen ardından, büyük bombayı şu sözleriyle patlatıyor: ‘TÜRKİYE"NİN AVRUPA BİRLİĞİ"NE GİREMEYECEĞİ KESİNDİR. BUNU AVRUPALILAR SÖYLEMEKTEDİR. AVRUPA"NIN ÖNDE GELEN BÜTÜN POLİTİKACILARI SÖYLEMEKTEDİR. ÇÜNKÜ AVRUPA BİRLİĞİ, BİR HIRİSTİYAN BİRLİĞİDİR. BUNU BİZ SÖYLEMİYORUZ. AVRUPA"DA HERKES SÖYLÜYOR, HERKES BİLİYOR." Bu sözleri o gün Refah Partisi milletvekili kimliği ile Meclis kürsüsünden söyleyen Abdullah Gül"e şimdi sormak gerekiyor: ‘Ne oldu beyefendi, bu 180 derecelik dönüşü şimdi nasıl yaptınız? Geçmişte söylediğiniz bu sözler neydi? Aynı sözlerin arkasında şimdi de duruyor musunuz, yoksa dün dündür, bugün bugündür vaziyeti mi oluştu? Ya da peşinde koştuğunuz Avrupa Birliği dinini bırakıp Hıristiyan olmaktan vaz mı geçti? Sevgili okuyucularım, benim yazı yeri bitti ama Abdullah Bey"in ‘incileri" bitmedi! Hürriyet, Emin Cölasan |
Cumhurbaskani adayi abdullah gül 6
Sevgili okuyucularım, dünkü yazımda size Refah Partisi Kayseri Milletvekili Abdullah Gül"ün 8 Mart 1995 tarihli Meclis konuşmasını tutanaklardan vermiştim.
‘AB bir Hıristiyan kulübüdür, bizi hiçbir zaman almayacaklar" diyordu! (Dünkü yazımı okuma fırsatınız olmadıysa, önce onu okumanızı öneririm.) AB konusunda aynı konuşmasını tutanaklardan -özetle- okumaya devam edelim: ‘Abdullah Gül: Şimdi ben soruyorum. 1963 Ankara anlaşmasına göre 1986 yılından itibaren Türk vatandaşları Avrupa"da serbestçe dolaşamayacak mıydı? Bu hakkı niçin almadınız? Yaptığınız anlaşmalar bu hakkı verdiyse niçin onlar direniyor, ‘hayır, benim çıkarıma değildir" diyor da, siz nasıl oluyor da hálá l963 Ankara anlaşmasından bahsediyorsunuz?" (Şimdi ben kendisine aynı soruyu sorayım: Bu konuda getirilen sürekli kısıtlamayı Brüksel"de siz nasıl kabul ettiniz? Bu hakkı siz niçin almadınız?) Konuşmasını sürdürüyor, adeta 10 yıl sonra kendi dönemini anlatıyor: ‘Burada her şey tek taraflı olarak gitmektedir. Avrupa"nın menfaatleri söz konusu olduğunda tavizler verilmektedir, vazgeçilmektedir. Fakat Türkiye"nin çıkarları söz konusu olduğunda hiçbir direniş, hiçbir ısrar olmamaktadır. Bu şudur: Ne pahasına olursa olsun Türkiye, Avrupa Birliği"ne girecek anlayışıdır. Siz eğer bu zihniyette olursanız, işte o zaman sizi o zenginler köşkünün bahçesindeki bir kulübeye böyle koyarlar işte." (Ahhh, atalarımız ne güzel söylemiş ‘büyük lokma ye, büyük konuşma" diye! Şimdi o kulübeye kendileri giriyor)... Ve Abdullah Bey sözlerini sürdürüyor: ‘Avrupa Birliği"ne Türkiye"nin alınmayacağı kesin olunca, Türkiye"nin de kendi başına bırakılması Avrupa"nın çıkarına değildir. Çünkü Türkiye"nin önünde büyük bir potansiyel vardır. İşte, Türk Cumhuriyetleri çıkmıştır, İslam ülkeleri vardır. Avrupalı bunu bildiği için Türkiye"yi serbest bırakmak istememiştir. Anlaşmaların hepsi káğıt üzerindedir. TÜRKİYE"NİN AVRUPA BİRLİĞİ"NE GİRİP DE O BAHSETTİĞİNİZ AVANTAJLARDAN FAYDALANMASI HİKÁYEDİR. BÖYLE BİR ŞEY SÖZ KONUSU DA DEĞİLDİR, OLMAYACAKTIR." (İşte size ‘uzak görüşlü" ve ‘gerçekçi" bir ‘devlet adamının" sözleri! Kutluyorum, başarılarının devamını diliyorum.) Tutanaklara devam ediyorum: ‘Halka sormaktan korkulmuştur. (Refah Partisi sıralarından bravo sesleri, alkışlar.) Demokratikseniz, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bunun için halkın oyuna başvururdunuz. Gidip halka sorardınız." (Aynen kendilerinin yapmış olduğu gibi! Hani Brüksel öncesinde halkın oyuna başvurdular ya!) Kapı gibi tutanakları okumayı sürdürelim: ‘İngiliz Dışişleri Bakanı gazetelerde yazıyor. Türkiye"yi kendi haline bırakamazdık, başka yönlere sevk edemezdik diyor. Bu adam mı Türkiye sevgisiyle Türkiye"yi biz aldık diye sevinecektir? Ben şimdi hepinize soruyorum: Sayın diplomatlarımıza soruyorum. Avrupalı diplomatlar serbest dolaşım hakkı için niçin ısrar etmiyorlar da, İngiliz, Alman, Fransız, İtalyan Büyükelçileri gelip de siz buna girin diye ısrar ediyorlar? Türkiye bunu bile görememiştir. Avrupa daha büyük tavizleri, KIBRIS TAVİZİ gibi alarak, Türkiye sözüm ona girmiştir. Medyaya bakarsanız Türkiye"ye zenginlik gelecek, mallar girecek, bir pembe tablo! Tabii ki en çok çıkarı olan grup medya olacaktır. (Refah sıralarından alkışlar.) Çünkü önümüzdeki yıllarda Türkiye"de en gözde (olacak) olan sektör reklam sektörüdür. Türkiye bir tüketim ekonomisine yönelecektir. Tabii ki medya, tabii ki gazeteler ve televizyon kanalları bunu alkışlayacak, halkın beynini yıkayacak. Ama ne olacak, siz bunları borçla alacaksınız. TÜRKİYE"Yİ BU NOKTAYA GETİRENLER SUÇLUDUR. Şimdi neyin savunmasını yapıyorsunuz Allahaşkına? Televizyon programlarındaki müzakerelere (tartışmalara) bakıyorsunuz, oralara çıkarılan herkes resmi yayın organı gibi, herkes pembe bir tablo çiziyor. Niçin bir tane de ilim adamlarından, politikacılardan, bunun farklı yönünü söyleyen çıkmıyor, konuşturulmuyor? Halktan gizleniyor çünkü. Türkiye"de çıkarcılar bunun peşindedir. (AB"nin peşine takılarak) Türkiye"yi daha da fakirleştireceksiniz. Bu, uzun vadede görülecektir." Sevgili okuyucularım, Abdullah Gül"ün o günlerde anlattığı, günümüzde ise 180 derece dönüşle sahip çıktığı bu yanlış gidişi günümüzde eleştirenler çok var. Ancak Başbakan Tayyip Erdoğan birkaç gün önce, eleştiren bu kişileri ‘çatlak ses çıkaranlar" olarak tanımladı! Demek ki o zamandan günümüze köprülerin altından çok sular geçmiş! Muhalefette iken söylediklerini, iktidar olunca ‘çatlak ses" olarak tanımlıyor! Yazık! Efendim, ömür biter yol bitmez sözü doğrultusunda, benim yazı yeri bitti ama Abdullah Bey"in sözleri bitmedi. Hürriyet, Emin Cölasan |
Cumhurbaskani adayi abdullah gül 7
Bu kadar da değişilmez ki
GÜNÜMÜZÜN Dışişleri Bakanı Abdullah Gül 8 Mart 1995 günü TBMM"de Avrupa Birliği konuşması yapıyor. Bugün üçüncü bölümü size yine tutanaklardan aktarıyorum. Dünkü ve önceki günkü yazılarımı okumadı iseniz, önce onları okumanızı rica ediyorum. Şimdi o günkü TBMM tutanaklarına dönüyor ve sözü Abdullah Gül"e bırakıyorum. Kürsüden haykırmasını sürdürüyor: ‘Değerli arkadaşlar, aslında bu konu (AB) çok derindir. Bu Meclis"te Avrupa"daki birçok kuruluşa giden milletvekili arkadaşlarım var. Orada Türkiye"nin karşılaştığı tavrı hepimiz biliyoruz. Nasıl tek taraflı bakıldığı, nasıl ikiyüzlü bakıldığı, Türkiye"nin nasıl aşağılandığını görüyor ve utanıyoruz." (Şimdi ne değişti? Şimdi de utanıyor musunuz?) ‘Avrupa Parlamentosu"nda Türkiye"de bölücülüğün, (Güneydoğu"da) otonom idarelerin nasıl istendiğini, Türkiye"de Ermeni davasının nasıl savunulduğunu göreceksiniz." (Vallahi haklı çıktı da, Dışişleri Bakanı olarak hiçbir şey yapamadı!) ‘Kırk yıllık Kıbrıs meselesi Türkiye için dolaylı olarak bitmiştir. Bu ne demektir? Altı ay bir sene sonra Kıbrıs Rum Kesimi Avrupa Birliği"ne tam üye olarak girecektir. Avrupa Parlamentosu"nda alınan Kıbrıs"la ilgili karar, Türk ordusunun işgalci olduğudur. Birleşmiş Milletler"in bile diyemediği, hakaret yaptığı kararlar aldılar. Dolayısıyla Kıbrıs davasının Brüksel"e taşınması, Yunanistan"ın zaten yıllardır uğraştığı bir şeydi ve dolaylı olarak bitmiştir. Bu milli davada sizin ben şöyle yaparım demeniz bizi hiç ilgilendirmez. Çünkü onu yapacak gücü olmayacaktır Türkiye"nin." (Karakolda doğru söylemiş, şimdi mahkemede şaşıyor!) *** Burada ilginç bir bölüme daha geliyoruz. Abdullah Gül Gümrük Birliği anlaşmasından sonra yapılan kutlama törenlerini eleştiriyor: ‘Ne üzücüdür ki, dün Brüksel"den dönen heyet burada sözümona göstermelik, neşeli şeylerle karşılandı. (Refah Partisi sıralarından ‘davulla zurnayla" sesleri.) Ben kendi adıma utandım bundan. Davul zurnayla karşılandı." (Aynen kendilerinin 18 Aralık günü Brüksel dönüşünde Ankara"da karşılandıkları gibi! AKP örgütledi, davul zurnalar çaldı, kendisi de kürsüden nutuk attı!) ‘Avrupa"nın zenginler kulübünün köşkünde, bahçedeki bir kulübeye girdik diye sevinerek geldiniz." (Aynen kendi yaptıkları gibi!) ‘Halbuki ben şunu hatırladım. Bizim atalarımız, bugün onların ruhunu yad ediyoruz ve onların davasını güdüyoruz, bir gün Avrupa"ya nasıl gitmişlerdi. Osmanlı, Avrupa"ya nasıl gitmişti? Avrupa"ya siz böyle gittiniz ama bizim atalarımız nasıl gitti? Ben bunu karşılaştırarak doğrusu çok üzüldüm." (Hiç üzülmeseydi! Kendileri de aynı teslim bayrağı ile gittiler, Avrupa"ya teslim olup döndüler. Vallahi biz de çok üzüldük.) ‘Değerli arkadaşlar, Avrupa Parlamentosu"ndaki müzakereleri takip edin. Türkiye oralarda nasıl rencide edilecek ve Türkiye oralarda nasıl kötü durumlara düşürülecek. Göreceksiniz." (Gördü!) ‘Kapitalist onlar. Duyun-u Umumiye"yi hatırlayın. (Osmanlı"nın borçları nedeniyle tüm devlet gelirlerine el koyan yabancı kuruluş.) Ne yazık ki Türkiye"yi aynı duruma düşürmekle meşguller. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Refah Partisi sıralarından bravo sesleri, ayakta alkışlar.)" *** Hey gidi günler hey! 1995 yılında Refah Partisi milletvekili kimliği ile TBMM kürsüsünden aslanlar gibi haykırıp AB"ye böyle yüklenen, eleştiren ve konuşmasında genellikle doğruları dile getiren bir kimse, Dışişleri Bakanı olunca tam tersine dönüyor! O günlerde kendi ağzından çıkan sözleri unutup yanlışların peşine düşüyor, yanlışların savunucusu oluyor. Şimdi kendisine -hiçbir yanıt gelmeyeceğini bile bile- soruyorum: O gün söyledikleriniz mi doğruydu, şimdi yaptıklarınız mı? Eğer o gün söyledikleriniz doğruysa, milleti bugün kandırıyor musunuz? Eğer bugün yaptıklarınız doğruysa, o gün mü kandırıyordunuz? Bu 180 derecelik dönüşün, ‘değişmenin" ve akıl almaz çelişkilerinizin nedeni nedir? Bir sorum daha var: Varsayalım ki değiştiniz! Bu kadar değişken kimseler olarak yarın öbürgün bir kez daha değişmeyeceğinizin garantisi var mı? Her insan zamanla değişebilir. Ama bunlardaki ‘değişim" maşallah acayip bir şey! Dün kara dediklerine bugün ak diyorlar, dün ak dediklerini bugün tu kaka ilan ediyorlar! Tam üç günden beri bunun somut örneğini size belgeliyorum. Sıradan bir vatandaş olarak vallahi bunu benim kafam hiç almıyor. Anlayan varsa gelip bir anlatsın! Olmaz ki, bu kadar da değişilmez ki!!! Hürriyet, Emin Cölasan |
hahah
auf einmal heisst es, reden wir von dem selben atatürk???
isinize gelmedi degilmi.atatürkcülügü dinsizlige cekemiyorsunuz degilmi |
catlaaaaaaaaaaaaaa o.T.
ohne Text
|
bunu yazan kim
kutlu dogum haftasini bilerek 23 nisana denk getirdiler diye sacmalayacak bir zindik..
islamiyette bayramlarinda kandillerinde her seyinde hicri takvime göre yapildigini bilmeyen bi zavalli..bu gafi icin kösesinde evet ben salagim özür dilerim diyemeyecek kadar burnu havada bir din düsmani |
nede olsa
serefsizlikte üzerine yok senin..bilmen lazim :)
|
Babali Ogul, Adam gibi Adamlar !
Onun adı Levent... 35 yaşında... Gazetelere, televizyonlara hiç çıkmaz. Ücretli bir çalışan. Aylık maaşından başka bir geliri yok. İş Bankası Fon Yönetimi
Bölümü"nde çalışıyor. Kolay para kazanmıyor. Risk alıyor, işvereni adına verdiği kararlardan dolayı stres oluyor, terliyor. Ülkenin en iyi üniversitelerinden ODTÜ"nün iktisat bölümünden mezun... Eylül 2004"te kendi gibi ODTÜ mezunu olan Evren ile evlendi. Çankaya Köşkü"nde sessiz sedasız, sade bir düğün yapıldı. Ne trafik kilitlendi ne de yabancı devlet başkanları şahit oldu. Davetliler arasında Köşk"ten bazı personel ve şoförler de vardı. Takı takma merasimi yapılmadı. Gelinin gelinliği Versace gibi yabancı marka değildi, Ankara Olgunlaşma Enstitüsü"nde dikilmişti. Vergisini milletin ödediği diğer şatafatlı düğünlerin aksine, babası, düğün nedeniyle Çankaya Köşkü"nde o saatlerde tüketilen elektriğin bedelini cebinden ödedi. Nikahı kıyan Çankaya Belediye Başkanı, çiftten "Laik Cumhuriyete sadık evlatlar" yetiştirmelerini diledi. İstanbul"da 1 milyar 200 milyon liraya ev kiraladılar. Çalışıyorlar. Büyük ihtimalle ev geçindirirken zorlanıyorlardır. Çünkü, Ocak ayında bir erkek çocukları oldu. Bu sevindirici olay da sessiz sedasız gerçekleşti, muhabir,kameraman falan izlemedi. Levent, arada bir anne-babasını ziyaret için Ankara"ya geliyor. Koruma istemiyor ve havaalanından taksiye binerek Çankaya Köşkü"ne ulaşıyor. Ancak, şatafatlı ana kapı yerine, köşke ziyaretçilerin alındığı 5 numaralı kapıdan giriyor. Nizamiyeden yürüyerek konuta çıkarken, her seferinde Cumhurbaşkanlığı korumalarını şaşırtıyor. LEVENT CUMHURBASKANI SAYIN NECDET SEZER"IN OĞLU ! Satilmis tayyipin ogluna hic bezemez ! Ne babasina borc verecek ekonomik imkana sahip, nede gemi alacak servete, nede dünya bankasinda, nede baska yerde torpille kariyer yapiyor ! LEVENT CUMHURBASKANI SAYIN NECDET SEZER"IN OĞLU, ADAM GIBI ADAM ! ! ! ! ! |
KAYNAGA BAK :))) yerim ben onu :)) o.T.
ohne Text
|
BAK BAK BAK yine ayni GAYNAK :))
yahu arkadas EMin Cölasan ne kadar palavraci oldugunu sen halen anlamadin ya vallah helah olsun :)))
Ama senin gibileri zaten hemencecik yutuyorlar bu atmaciklari :)) |
bunlar milletin enayileri iste
bunlar sayesinde sahte kemalistler rahat rahat türkiyeyi soyup sogana ceviriyorlar ya
|
sezer?
su anayasa kitabini ecevite firlatip türkiyeyi tarihinin en agir ekonomi sIknitisina sokanmi?
yoksa görevi basindayken 200 teröristi affedenmi?.. o adam degil olsa olsa xxx olur |
HAYIRLI OLACAK INSALLAH!!!
Sei ehrlich zu dir, und schreibe hier nieder wenn dir die Arbeit von knapp 5 Jahren AKP nicht gefallen hat!
Geht es der Türkei nicht besser??? |
madem öyle biri
gecsin CHP nin basinada millet bi boyunun ölcüsünü versin
bir kilo peyniri iki lira daha ucuza alabilmek icin 3 litre daha fazla benzin harcayan sezer..bizde yedik..hahahaha |
DIKKAT !!! HERKES OKUSUN !!!
www . cumhuriyete-sahip-cikin . de
www . cumhuriyete-sahip-cikin . de www . cumhuriyete-sahip-cikin . de www . cumhuriyete-sahip-cikin . de www . cumhuriyete-sahip-cikin . de Am 14. April sind in Ankara (Tandogan) und am 29. April in Istanbul (Caglayan) Millionen Menschen auf die Straßen gegangen und haben für die Demokratie und für die laizistische Republik Türkei demonstriert. Türkische Staatsbürger, die im Ausland leben, wollen am Samstag, dem 5. Mai in Duisburg für eine unabhängige, demokratische und laizistische Türkei ihre Entschlossenheit demonstrieren. Die Werte der Republik müssen durch zivile Kräfte verteidigt werden und nicht durch militärische. Die Menschen haben dies mit ihren Protesten in Caglayan und Tandogan zum Ausdruck gebracht. In diesem Sinne wollen auch wir in Duisburg deutlich machen, dass wir uns für die Republik einsetzen wollen, und zwar ausschließlich in demokratischer Absicht und mit demokratischen Mitteln. Wir wollen keinen Islamismus und widersprechen auch all jenen, die uns das Gewand eines „gemäßigten Islam“ aufzwingen wollen. Als Redner erwarten wir am 5. Mai: Prof. Dr. Necla Arat – Sprecherin der Initiative in Caglayan/Istanbul Prof. Dr. Alparslan Isikli- Spreceher der Initiative in Tandogan/Ankara Ümit Zileli – Kolomnist bei der Zeitung Cumhuriyet Folgende Künstler werden auftreten: Selda Bağcan - Sängerin Hasan Yükselir - Sänger und Andere im Namen der Initiative von Duisburg Sprecher: Isik Aydin Kontakt: www.cumhuriyete-sahip-cikin.de oder Tel.: 02065/314974 |
Selda Bagcan?
yakisir !!!
|
harika bisey bu !
ich wusste dass es bald nach deutschland kommt :). wir wollen ja auch kein "sheriat" land nee..
|
also besser als abdullah gül
tükiyenin cumhurbaskani aydin ve modern görüslü birisi olacak, tabii bende bilmiyorum daha kim ama abdullah gül olmayacagi kesindir.
|
no body is perfekt und denk mal lieber
an die negative seite gül s. schon mal dran gedacht? obwohl er scheint ja so heilig zu sein so ein mensch hat bestimmt nix schlechtes an sich :D:D:D das war nur ironisch gemeint !
|
aydinligi demokratligi
din düsmanligiyla karistirmayin..hic yabanci dil bilmeyen sezer dokuz dil bilen abdullah gülden daha cagdas öylemi???
o yazdiklarina bizi inandirmayi birak kendin bile inanmiyorsun |
bu da benim siyasi görüsüm
milletin hür iradesine saygi göstermeyi ögrenin artik..demokrasi deyip darbenin arkasina gizlenmeyin
ama durun secimlere az kaldi..o gece szlerin suratlari görmek isterdim dogrusu |
ne büyük tesadüf
CHP nin bankasi is bankasi..yönetime atamalari CHP yapiyor..bide bakiyoruz ki CHP ye yakin necdet efendinin oglu is bankasinda calisiyor
gercekten cok büyük tesadüf? mit dem eintrag hier hast du dir selber ins knie geschossen |
Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 20:57 Uhr. |