Vaybee! Forum

Vaybee! Forum (http://localhost/forum/index.php)
-   Gesellschaft & Soziales (http://localhost/forum/forumdisplay.php?f=398)
-   -   Kultur & Gesellschaft (http://localhost/forum/showthread.php?t=4268)

26.08.2007 14:11

Türkiyede artik Türk Bayragida yasak !
 
akp döneminde Türkiye sinirlari icinde Türk bayraginin yakildigini gördük, cignendigini gördük ama evinin catisina Türk Bayragi diken vatandasa Türk Bayragini indirtmek isteyen zihniyete yeni sahit olduk !
Bu ziyniyet hain kahpe akp ziyniyetini !

Mehmet Bey’in bayrak direnişi
26 Ağustos 2007
Orhan SAAT İSTANBUL
Mehmet Bey’in bayrak direnişi Mehmet Bölükbaşı Üsküdar’daki villasının terasında Türk bayrağı dalgalandırdığı için kaymakamlığa şikáyet edildi. 68 yaşındaki Bölükbaşı bayrağı indirmesi için gelen polislere "Kanımı rengine verdim, inmemesi için canımı da veririm. Şikáyet eden gelsin. İndirebiliyorsa o indirsin. Ben indirmiyorum" dedi.

TRABZONLU komando Asteğmen Mehmet Bölükbaşı, 1961’de Eğirdir Dağ Komando Okulu’ndan, düzenli ordunun kurulmasında görev yapmak üzere Kıbrıs’a gönderildi. Direnişçilerden Necla Bölükbaşı’yla evlenip, askerliğini bitirdikten sonra Türkiye’ye döndü. Daha sonra İngiltere’ye yerleşen çift, 6 yıl önce İstanbul’a döndü. Yurtdışında 35 yıl kalan çift, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kendisi ve çocukları için satın aldığı villaların karşısındaki Çamlıca Köşkleri’nden tripleks villa aldı. Çift, villalarına yerleşince terasa direk dikip, Türk bayrağı astı.

Uzun süredir dalgalanan bayrak, kim olduğu belirlenemeyen bir komşuyu rahatsız etti. Doçent olduğunu ve adının Hasan İşcan olduğunu söyleyen bir kişi, Üsküdar Kaymakamlığı’na başvurarak, bayrağın kaldırılmasını istedi. Kaymakamlık, bayrağın yırtık ya da soluk olduğunu düşünerek Bölükbaşı’nın evine iki polis memuru gönderdi. 23 Ağustos’ta polisler, bayrağı indirmesini isteyince Bölükbaşı’nın yanıtı "Kanımı rengine verdim, inmemesi için canımı da veririm. Şikáyet eden kimse gelsin. İndirebiliyorsa o indirsin. Ben indirmiyorum" oldu. Polisler de bayrağın neden indirilmesi gerektiğini anlamadılar. Yırtık, soluk ya da şekilsiz değildi. "Biz emir kuluyuz" diyerek giden polisler, önceki gün de tebligatı hatırlattılar. Bayrağı indirmeyen Mehmet Bey, şikáyete ve tebligata inat bahçesine dikmek üzere bir direk ısmarladı. Şimdi daha büyük bir bayrağı göndere çekmek için direğin gelmesini bekliyor.

KAYMAKAM: SORUNYOK

Üsküdar Kaymakamı Erdoğan Bektaş şikayet üzerine bayrağı incelettirdiğini belirterek "Vatandaş istediği yere bayrak asar. Bizim hassasiyetimiz, bayrağın eski, yırtık, biçimsiz olmaması. Yıpranmışsa biz yenisini bile veririz" dedi. Bektaş, Bölükbaşı’nın bayrağında herhangi bir problem olmadığını belirterek, polislerin villaya ikinci kez gidişinin, şikáyetin yinelenmesi üzerine yanlışlıkla olduğunu söyledi.

inscene 26.08.2007 17:30

hayda
 
buda ne?????

27.08.2007 00:17

Ne olacak, Türkiye gercegi !
 
pkk yandaslari gündüz vakit birkac tane belediye otobüsünü yakar, günler, haftalar sonra yakalanirlar.
Türk Bayragi yine gündüz vakti yakilir, kimse birsey yapmaz.
Türk Bayragi yine gündüz vakti onca insanin gözleri önüde cignenir yine kimse birsey yapmaz !

Türk Bayragini catisina diken vatandasin evine polis gönderirler !

Kirmizi Beyaz Türk Bayragi bu kani bozuk akp ziyniyetlileri rahatsiz ediyor !

islam bayragi yesil bayrak istiyor bu soyu sopu belirsiz kani bozuk kahpe hain serefsiz hainler !
Olay bu !

29.08.2007 00:04

django asüüüüüül bei den türken :)
 
ARD. „Django’s Reise: Asül bei den Türken“. Mittwoch, den 17.10.2007, um 22:45 Uhr. Und. Mittwoch, den 24.10.2007, um 23:30 Uhr.

tclady18 29.08.2007 14:23

hab ihn live gesehen!einfach genial! o.T
 
ohne Text

rapidcanan 06.09.2007 16:55

...
 
Türkiyede o güzelim ezan sesi bana bu sene iskence gibi geldi, cünkü kaldigimiz yerin etrafinda 16 camii vardi ve hepsi yüksek sesle aparlolarla ezan okudular. Ayni zamanda okusalar, ginede o kadar kötü olmayacakti, ama hepsi bir kac saniye arayla basliyorlardi ve seslerin hepsi birbirine karsiyordu, inanilmaz bir gürüldü ortaya cikiyordu.
Etrafta oturanlarin cogu her sene imza topladiklari halde hic bir degisiklik olmuyor! Insani dinden imandan cikartiyorlar, hoccalarin israrli hareketleri!

roman 06.09.2007 20:46

Bu ilkelliği Azerbeycan bile yasakladı.
 
ohne Text

benekalice 07.09.2007 20:02

Istanbul"da
 
kaldigimiz yerin dört tarafindan, yakinindan - zaten adim basi cami var -, hoparlörle bagirilan ezan olacak kaos. Sabahin köründe de uykumu bölmelerine sinir oldum.

Dogrusu, TR"de din özgürlügü diye birsey yok. Sabahin köründe uyandirilip namaz kilmak zorundasiniz.

xxxcanan 07.09.2007 21:28

o.T.
 
Halbuki o camiler kendi aralarinda anla$salar ne güzel olurdu.Bir gün birisi öteki gün digeri okursa problem kalmayacak aslinda. Uzaktan gelen Ezan sesi kulaga nede hos geliyor, ama yüksek ve cirkin sesleriyle gercekten biktiriyorlar insani...


ne günlere kaldik yarabbim, bu agresif din a$ilanmasi cok itici.

xxxcanan 07.09.2007 22:23

es ist zu Normalität gemacht worden
 
Die Menschen haben durch den Fernseher und Internet keine Zeit mehr für die Familie geschweige denn für andere Mitmenschen, wie es eigentlich früher in der Türkei die Normalität war. Jeder kannte jeden, und haben sich gegeseitig unterstützt...Es waren keine Kindergärten oder -krippen nötig, weil es immer Menschen in der Umgebung gab, den man vertraute.
Nachbarn saßen abends zusammen und aßen Sonnenblumenkerne und tranken Tee. Heute sitzt die Familie vor der Glotze und ziehen sich eine Serie nach den anderen hinhein und lassen sich hipnotisieren ...willkommen im 21. Jahrhuntert!

sari 09.09.2007 07:42

Saygisi yok??
 
Sen yazmisinkine Tr nin Dine Saygisi yok.. Trdekiler kilisler ne ozaman saygisi yokda??

Hem sen diyorsunkine sabahin köründe namaz kilmak zorundalarmi???


Bu sekilide.. Biliyorsun Tr Bir Müslüman Ülkesi dogrumu?

sen dersen zorundalarmi namaz kilmaya.. Evet zorundalar müslümanlik görevini yerine getiriyorlar!!!


Senin Dine Saygin nerde ozaman?????!!!!!!!

Sen Kendin önce dinimize Saygi göster bence!!!

Sonra elestir....

benekalice 09.09.2007 09:08

o.T.
 
Benim sabahin köründe uyandirilmak istemeyesime kim saygi gösteriyor? Ayni terör estirircesine capraz capraz degisik camilerden, hoparlörden bagirtilan kaos!

Namazini kilacak hopörlarsiz cagirilan ezandan da uyanir, yada saatini kurar. Baska insanlari rahatsiz etmeye hakki yok.

09.09.2007 10:31

Düsüncelerim...
 
))) Adana Merkez camisii-sinde günde bes kez okunan ezan, merkezi bir sekilde tüm camilere yayinlanir. Ezan her camiden ayri ayri okunmaz.
Cok güzel cok cagdas bir cözüm.

)))Bir insanin yilda sadece birkac hafta gecirdigi bir ortamda kendisini devamli
bulundugu bir ortamdaki gibi hisetmesi mümkün degildir. Ortama, yöreye ve kültüre ait farkliliklarin olmasi dogaldir.Sosyal güvencesi had safhada olan bir ülkeden, yasam standartlarinin cok ta kolay olmadigi bir ülkeye giden birisinin dikkat cekmesi malumdur.

Bir topluma hangi gözle bakilirsa, o toplum da size ayni gözle bakacaktir.

)))Kilisenin can sesleri de eminim bircok insani rahatsiz etmektedir.Ama bundan gercekten rahatsizlik duyanlar
"Bürgerinitiative e.V." kurmuslardir. Ve hala susturmaya ugrasmaktadirlar.

Saygilar

benekalice 09.09.2007 13:43

Düsüncelerinizin basinda samimi
 
olarak söyleniyor, ezan sesinin degisik camilerden ayni zamanda okunmadiginin olmayacagini. Ama benim yazimda elestirinin biri bunadir. Ve namazin aralarinda birde, ölü sayisina göre, selalar veriliyor. Bir gününüzün tümü camiden gelen seslerle dolduruluyor.

Ikincisi, kilisiye gelince: Kilise her adim basinda yok. Dolayisiyla hepsi bir anda canlarini calmiyor. Hicbir zaman buna rastlamadim. Sadece Hiristiyanlarin papalari ölünce, öyle bir olay oldu. Ondan beri kafamizi ütüleyen kiliseyi duymadim. Ama Köln"de, hiristiyan olkesinde, kocaman kafa ütüleyen bir cami kurulmasi isteniyor. Nerde kaldi din özgürlügü. Nerde kaldi, TR"deki yasayan Ateistler, Ermeniler, Yahudiler vs. icin din özgürlügü????

10.09.2007 14:00

evet ama..
 
evet öylede arkadasin biri yazmis, imza topladiklari halde hic bir degisiklik elde edememis. Tek tarafli cagdas davranis olmuyor iste.

10.09.2007 14:06

Benek Saygisiz mi?
 
bir vatandas ezan yerine 20 dakika yüksek ses gürültü dinlemek zorundaysa ve buna mecbur birakiliyorsa, senin cevabini anliyamadim. Benegin saygisizligi simde nerede?

10.09.2007 15:30

Evet sen de haklisin.Fakat su var ki,
 
bazen bazi seyleri oldugu gibi kabul etmekten de baska care kalmiyor...maalesef.
Bastan alayim; "Bürgerentscheid "diye birsey var.Eyaletimizde(nrw) bu yil 10 kez böyle bir oylama yapildi.sadece 4 kez yeterince oy alinarak yaptirim gücüne erisilebildi.
Diger 6 oylama ve konu icin..hos olmadi, ama bu yapilan isin bosa gittigi anlamina gelmez.Yeniden bir dahaki sefere daha fazla propaganda ya da sorunlarini daha aktif ve etkili bir sekilde anlatmak durumu olusuyor.
Ya da..unutmak.

10.09.2007 19:13

müslümanlarin maymun tiyatrosu basladi..
 
müslümanlarin sezonluk maymun tiyatrolari basladi...
Birbirlerine show yapabilmek icin oruc tiyatrosunu seyir edin artik ! :-))
11 ay boyunca yemedikleri BOK kalmaz, ramazan ayinda göz boyamak icin oturduklari yerden 4 takla atarlar artik ! :-))

Vatandas müslümanlik dersi veren sigara tiyakileride gizli sakli bir kösede kahvelerini yudumlar...
pis bogazlarini tutmayan hastalik numarasi...
11 ay yemedigi BOK kalmayan sapiklarda vatandasin gözünü boyamak icin, her önüne gelene "niyetlisin?" ayaklarina yatar. Yani bak gör ben orucluyum ! :-))

Ve daha nice maymunluklar ! :-))

hahahahahahahhahahahahahahahahahahahaaaa :-))

Gercekler aci oldugu icin, simdi birkac maymun yine kuduracak ! :-))
mmuahahahahahahahhahahahahahahaahaaa :-))

xxxcanan 10.09.2007 22:57

....ama...
 
Fos cok iyi niyetli yaklasiyorsun olaya. Bir yandan haklisin, ama diger taraftan AKP - Belediyesi kulak asmiyorki. Bu problem AKP geldiginde basladi ve hizla cogaldi. Mesela imza toplayanlarida nerdeyse tasliyacaklar ellerinden gelse. Ve diger vatandaslarda korkularindan ses cikarmiyor.

11.09.2007 00:07

Ya Gavurlar !?
 
Nedense ben almanyada alis veris yaptigim hicbir dükkanda dolandirildigim, aldatildigim, kaziklandigim gibi bir duyguya kapilmiyorum !
Herseyin fiyati üstünde !
Isime gelirse alirim isime gelmezsem almam !
Israrda yok !
müslümanlarin genlerine mikropluk islemis, yapistilarmi yakandan silkesiye insan vitik oluyor ! :-))
Kurtulamazsan zaten öyle veya böyle yemin tövbeyle dolandiriyorlar ! :-))

Begenmedikleri "Gavurlar" onlardan daha dürüst ve mert !

11.09.2007 01:15

Ne kadar dogru ... !?
 
Yılmaz ÖZDİL
yozdil@hurriyet.com.tr

Normal...


ADAMIN biri...

Kardeşini öldürdü.

Yengesini öldürdü.

Küçük yeğenini öldürdü.

Büyük yeğenini öldürdü.

Yengesinin annesini öldürdü.

Yengesinin kardeşini öldürdü.

Yengesinin gelinini öldürdü.

Yengesinin yeğenini öldürdü.

8.

Kuruttu sülaleyi.

*

Bakıyorum gazetelerin en önemli haberlerini verdiği birinci sayfalarına... Hürriyet dahil, Milliyet, Sabah, Yeni Şafak, Cumhuriyet, Vatan, hepsinde tek sütun.

Haber metni o kadar küçük ki, seri cinayete kurban gidenlerin isimleri bile sığmamış... "8 kişi" demişler özetle.

Radikal’in 9 sütun manşeti:

"En büyük hak yaşamak..."

8 ölümlü cinayet haberi yok!

*

Normalleşme süreci dedikleri işte bu.

Katliam bile normal artık!

*

Ama altını çizmek istediğim bu değil.

Neden’i...

Neden kuruttu adam sülalesini?

Dededen kalan miras için...

2 tane dandik evi paylaşamamışlar.

*

Memleketin "dededen miras kalan" dağını taşını, fabrikasını limanını, garajını barajını, telefonunu bankasını satıyorlar...

Çıt yok.

Tarlasına inek girsin...

Komşusunu tarıyor!

Evindeki boş Vita tenekesini bile atmaz.

Kıbrıs’ı ver, gıkı çıkmaz!

*

Vahdettin psikolojisidir bu...

Vahdettin psikolojisi.

İşgal gemilerini getir burnunun dibine daya, sesini çıkarmaz... "O saray vatanın" diyene, idam fermanı çıkartır!

*

Ve maalesef, giderek daha fazla hákim oluyor Türkiye’ye Vahdettin psikolojisi...

Ulusa aidiyet duygusu, sıfır.

Bana dokunmayan yılan, bin yaşasın.

*

Bakın bir örnek daha vereyim...

Seçimden bu yana, sadece 50 gün içinde, kaç şehit verdik biliyor musunuz?

15.

Gazi?

33.

Kimin için can verdi, kimin için gözünü bacağını verdi bu çocuklar?

Hepimize kalan miras için.

*

Kaçımızın umurunda?

11.09.2007 01:19

akp yandaslarina artik baytardan baska..
 
Bu yazi ne kadar dogru, tartisalim diye kopyaladim ama kimilerine, yani akp yandaslarina, artik baytarlardan haric kimse yardim edemeyecegi aklima geldi, yaziyi kopyaladigima pisman oldum !


Gecmis olsun ! :-))

11.09.2007 08:08

Bazi Gavurlar da dolandiriyor. o.T.
 
ohne Text

zeliscik 11.09.2007 16:36

..........
 
Sence sende onlardan bir degilmisin,,,?aceba sen görevini yerine getirebiliyormusunda..?Buda ayri bir merak konusu.Tenkit etmeden önce kendimizi bir Check-up edelim derim ben.

roman 11.09.2007 17:25

Canan aşağıda yazdım bu ilkelliği,
 
Azerbeycan gibi sıradan bir devlet bile ortadan kaldırdı.

Muhammet ezanı Hoparlör ile mi dinliyordu.

Hiç gürültü kirliliği diye bir şey duymadınız mı, işte odur Benekalicenin açıklamaya çalıştığı, Tanrı adına yapılan maskaralık.

12.09.2007 14:44

hahahahahahahahahahahaaaaaaa
 
eeeeee anlat bakalim benim görevlerim nelermis, hangi görevlerimi yerine getirmiyormusum !? :-))

Sadece foruma yaziyorum diye sacmalamis ! :-))

12.09.2007 14:48

hahahahahahahahahahahaaaaaaa
 
Bazi gavurlarda dolandiriyormusmusmusmusmus :-))

Ne yazikki, biz müslümanlar dürüstüz, diyememis !

Gavurlar ne olursa olsun müslümanlardan hada dürüst, daha caliskan ve daha zeki !

Bak milyonlarca müslümani istedikleri gibi yönlendiriyorlar, kendilerine hizmet ettiriyorlar ! :-))

Onur, haysiyet ve seref sahibi dindar bir müslüman avrupada hiristiyan ve yahudilere hizmet etmez ! :-))

12.09.2007 19:18

Olabilir.Yanliz tüm gayri-müslimleri
 
ya da tüm müslümanlari ayni kefeye koyamazsin.Senin dedigine tüm "gavurlar"adil tüm müslümanlar ückagitci.Buna sen bile inanmiyorsundur.

13.09.2007 01:35

müslümanciklarin hepside aynidir !
 
müslümanlarda olay kadin, kiz paraya geldimi o anda dini imani unuturlar !

Sen istedigin kadar anir !
Olay bu !
Böyle degilse sen niye avrupada hiristiyan ve yahudilere hizmet ediyorsun !?
Madem müslümansin, git dinkardeslerine hizmet et !
Zaten kuranda bile emir edilmis, onlardan dost edinmeyin, onlari buldugunuz yerde öldürün, onlara karsi savasin,...
Ama siz kuranida allahida hice sayiyor, avrupada hiristiyan ve yahudilere hizmet ediyorsunuz !
Ne icin tüm bunlar !?
PARA icin !
Yani para icin islamida allahida kuranida satiyorsunuz !

Simdi "ben müslümanim" diye anir anira bildigin kadar ! :-))
Bende inandimdi ! :-))

Euro usaklari sizi ! :-))

13.09.2007 09:54

Sen de kendince haklisin.
 
Gavura nasil hizmet ederiz, gavura nasil karisiriz.Neyseki kimse baskasinin yaptiklarindan dolayi yargilanmiyor.Ne simdi ne de sonra.
Senin neyi savundugunu da bir anlayabilse-m/k

16.09.2007 16:55

phoenix heute 18:45 Türkei
 
phoenix heute 18:45 Türkei - Die Bosporus-Brücke
Türkei - Die Bosporus-Brücke

Als einzige Brücke der Welt verbindet sie zwei Kontinente: die Bosporus-Brücke in Istanbul. Der uralte Traum von einer festen Verbindung zwischen Asien und Europa wurde 1973 wahr.

16.09.2007 16:56

Nicht vergessen! :-) o.T.
 
ohne Text

tclady18 17.09.2007 08:21

waren schöne 30 minuten ;-) o.T.
 
ohne Text

benekalice 17.09.2007 14:03

Basörtüsü hakkinda
 
Soner YALÇIN
sonery@hurriyet.com.tr

Başörtüsü Islam"dan önce de vardı


AKP"nin, üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılmasını da içeren Anayasa taslağı günlerdir Türkiye gündeminden düşmüyor. Bazı çevreler, başörtülü öğrencilerin üniversitelere girmelerini demokrasi adına savunuyor. Karşı çıkanlar ise türbanı toplumun gericileşmesinin simgesi olarak görüyor. Peki, kadın niye örtünüyor? Kadının örtünmesi ne zaman, nasıl oldu? Gelin, kadının örtünme tarihine kısa bir göz atalım.

İLKEL çağlarda sihir ve büyü düşüncesi hákimdi. İnsanoğlu kadının çocuk doğurmasına akıl erdiremiyordu. Bunu gizli bir güç olarak yorumluyordu. Bu nedenle kadından hem korkuluyor, hem de ona saygı duyuluyordu.

Öte yandan ilk çağda birçok alanda üretimi kadınlar başlatmıştı: İp, sepet dokuma, ağla balık avlama, toprak kap, ateş yakıp yemeği pişirme, tarak, kaşık, madeni eşyalar, boncuk, ilk hekimlik ve şifalı otlar gibi buluşlar kadının eseriydi.

Kadının el üstünde tutulduğu "anaerkil" dönem binlerce yıl sürdü.

Ne zaman insanoğlu doğal olayları kavramaya başladı, "büyü" bozuldu. Artık kadının nasıl çocuk sahibi olduğu anlaşılmıştı!

Yetmezmiş gibi erkekler, üretim biçimini ve savaş aletlerini geliştirdi; din devleti, tapınak-saray-ordu biçimindeki erkek egemen örgütlenmesine yöneldi; kadının "saltanatına" son verdi! <a href="redirect.jsp?url=http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=4088543

ÖRTÜNME" target="_blank">http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=4088543

ÖRTÜNME</a> BAŞLIYOR

Yaklaşık 4 bin yıl önce Babil İmparatoru Hammurabi"nin kanunlarında kadının sosyal statüsü ilk kez yazılı yasa haline getirildi: "Kadınlar sokağa çıkarlarken başlarını açmamış olacaklardır."

Bu kanun yeniydi, ama uygulama eskiydi. Sümer, Asur, Hitit, Urartu, Akad gibi site devletlerinde de benzer uygulamalar vardı. Kadını örtüye sokmanın temel nedeni, hür kadın ile köle kadınların birbirinden ayrılmasını sağlamaktı. Yani amaç, hangi kadının bir erkeğin koruması altında, hangisinin ise "kolay av" olduğunu göstermekti!

Eski Anadolu kültüründe olan bu örtünme anlayışı, dünyanın çeşitli topluluklarında da vardı. Onlar genellikle meseleyi mitolojik öykülere dayandırıyorlardı. Örneğin, Japon mitolojisinin kutsal kahraman Okikurumi, Aynular"a kültür ve uygarlığı öğretmek üzere tanrıların cennetinden yeryüzüne inmişti. Cennete dönmeden önce Aynular"dan bir kadınla evlendi. Karısına, yiyecekleri kabile halkına dağıtma görevi verdi. Ancak bunun için de bir koşulu vardı; hiç kimse karısının yüzüne bakmayacaktı. Yani örtünecekti!

ÇARŞAF, SAHNEYE ÇIKIYOR

Çarşaf, önce Hititler"de ortaya çıktı.

Bu konuda, Ankara/Anadolu Medeniyetleri Müzesi"nde pişmiş toprak bir kabın üzerindeki resim bize önemli bilgi veriyor. Kutsal evlilik töreninde, tanrıçayla, <a href="redirect.jsp?url=http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=4088544tanrı" target="_blank">http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=4088544tanrı</a> adına kralın evlenmesi için yapılan ayini anlatan resimde tören sırasında gelin tanrıça, günümüzdeki çarşafın birebir aynısını giyiyordu.

Ve ne yazık ki, kendine güvenli, rahat, buyurgan tavırlı kralın karşısında, edilgen, teslimiyetçi duran bu kara çarşaflı tanrıça gelin, Sümer"deki kendine güvenli tanrıça karakterinden hayli uzaktı. Kadınlar artık örtüye sokulmuştu. Önceleri görünen saçlar zamanla görünmez olmuştu.

Heraklit, Antik Yunan ve Mısır"da yaşayan kadınların baş giyimini şöyle tarif etmişti: "Giysilerin başa gelen kısmı öyle sarılır ki, yüzün tümü peçeyle örtülmüş gibi görünür. Zira sadece gözler ortada kalır, yüzün diğer bölümleri ise giysinin bir parçası ile tamamen örtülür. Bütün kadınlar bu şekilde beyaz renkli giysiler giyerler."

Antik Yunan"da başörtüsü, bereket tanrıçası Demeter ve Zeus"un karısı Hera"nın da özel simgesiydi!

Zamanla kadınlar bu durumu bile arayacak hale gelecekti.

Antik Yunan"da kadın, "erkeğin başının belası" olarak görülmeye başlanacaktı. Pis kadınların domuzdan, zeki kadınların tilkiden, meraklı kadınların köpekten meydana geldiğine inananlar bile vardı!

Kadınların tek başına sokağa çıkmaları ise artık hayaldi...

Roma döneminde de erkeklerin tartışılmaz egemenliği iyice perçinlendi. Erkek, asker, politikacı, tüccar; kadın ise evde oturup çocuk büyüten ve sadece kocasına hizmet edendi.

TEK TANRILI DİNLER

Kadının en büyük onuru bakire olmaktı. Bir de doğurgan olmak.

Hiçbir sosyal hakkı yoktu. Hatta kadın, başı açık dışarıya çıkarsa kocası onu boşayabilirdi bile. Tek tanrılı dinler, kadının sosyal hayatını pek değiştirmedi:

Talmud"a göre, Yahudi kadınların başı açık halde toplum içinde gezmeleri günahtır. Eski Ahit"te üç farklı yerde kadının başını örtmesiyle ilgili pasaj bulunmaktadır. İşaya 3/20"de başa giyilen kıyafet anlamında "fara", İşaya 3/23"te başörtüsü anlamında "tsnyafaah" ya da Tekvin 24/65-38/14.19"da yüzü örten örtü anlamında da "tsaayafa" kullanılmıştır. Ayrıca vücudun üst kısmını örten örtü anlamında "radod" kelimesi kullanılmıştır.

Hıristiyanlığın temel ilkelerini belirleyen Tarsuslu Aziz Pavlos, "Kadının örtüsüz Tanrı"ya dua etmesi doğru değildir. Kadın örtünmüyorsa saçı kesilmelidir" demiştir.

Erkek eli değmemişliğin, erdemliğin sembolü Meryem Ana, hep başı bağlı tasvir edilmiştir. Bilindiği gibi, Hıristiyan rahibelerin başları örtülüdür.

Gelelim bizim İslam dinine...

İlk İslami buyruklardan 17 yıl sonra kadının örtünmesiyle ilgili ayet gelmiştir. Ahzab Suresi 59. Ayet, "Ey Peygamber, zevcelerine, kızlarına, müminlerin kadınlarına de ki dış esvaplarını üzerine giysinler. Bu onların tanınıp taarruza uğramamalarına daha fazla hizmet eder" der.

Görüldüğü gibi, köle ve cariyelere örtünme zorunluluğu getirilmemişti. Örtünme statü göstergesiydi ve bunun cinsellikle filan hiç ilgisi yoktu.

İslam dünyası içinde örtünmeye ilişkin farklı görüşler de zamanla ortaya çıktı. Örneğin, Mevlana da kadının başörtüsü konusunda şunları söylemiştir: "Kadına her ne kadar gizlenme, örtünme emir edersen onda kendini gösterme isteği artar. Eğer kadının tabiatında kötülüğe yönelik bir eğilim yoksa yasak etsen de etmesen de o kişiliği doğrultusunda hareket edecektir." (Fihi Ma Fih)

Mevlana"nın bu sözleri söylemesinde geldiği Orta Asya kültürünün etkisivardır kuşkusuz. Peki Orta Asya"da Müslümanlığı kabul eden Türkler ne zaman örtündüler?

RAMAZAN AYINIZ KUTLU OLSUN

Yıl 1930. Bir ramazan gecesinde Direklerarası"nda ünlü Ferah Tiyatrosu"nun önünde oyunu seyretmek için gelen kişiler görülüyor. Kapının üzerindeki afişte, "Ramazanda her gece muazzam beynelmilel varyeteler" yazılı. Paçaları yırtmaçlı, başları kukuletalı tavşan kızların ramazan ayında bir tiyatroda gösteri yaptığına dikkatinizi çekerim.

TÜRK KADINI NE ZAMAN BAŞINI ÖRTTÜ

ORTA Asya"daki göçebe Türkmen kadınların sosyal hayat içindeki statüsü, Hıristiyan ve Yahudi kadınlardan farklıydı.

Müslümanlığı kabul ettikleri 9. ve 11. yüzyıllardaki yaşam biçimleri de geleneksel Müslüman yaşamına uymuyordu.

Osmanlı döneminde, Bizans alınana kadar örtünme kurumsal olarak yerleşmedi. Tarihçi Şikari, İstanbul"un fethinden önce başkent olan Bursa"da kadınların yüzlerini örtmediğini yazıyor: "Yüz örtmek sonradan ádet oldu. Karamanoğlu Alaüddin"in Hamidoğlu İlyas diyarını katliam ettiğinde üç kabile Diyar-ı Osman"a firar etmişlerdi. O vakit bunları Murad Han görüp pek temiz ve uslu ádem olduklarından kendi şehrinde (Bursa"da) yerleştirmiş. İşte bu kabile kadınları pek güzel olduklarından herkes bunları temaşa etmeye (seyretmeye) başlayınca ulema tarafından bu kabilenin hatunlarının yüzleri siper edilmesi (yüzlerinin saklanması) emredilmesi. İşte ne vakit taşraya çıksalar, o kabile hatunları yüzlerini siper ederlerdi. Fakat bu hal sonradan diğer kadın ve kızların da pek hoşuna geldiğinden herkes daima güzelce her tarafını örtmeye başladı."

Burada dikkati çeken nokta örtünmeye inançtan çok, toplumsal bir tedbir gereğine başvurulmasıydı.

Göçebe toplumun izlerini taşıyan Osmanlı"da kadın, erkekle birlikte hareket etmekte, törenlere katılmaktaydı. Bu dönemde kadınların yüzleri de açıktı.

Örtünme yıllar sonra, Osmanlı Devleti"nin "halifelik" makamına sahip olmasıyla yaygınlaştı.

Anadolu"da Asur"dan Antik Yunan"a, Roma"dan Bizans"a uzanan kadının eve kapatılma süreci Türk kadınını da etkiledi.

Osmanlı"da kadının kapanması 16. yüzyılda başladı ve Cumhuriyet Türkiye"sine kadar sürdü.

OSMANLI GERİLEDİKÇE KIYAFETLE UĞRAŞTI

Osmanlı"da kadınlar üzerine çıkarılan bütün yasalar, kadının kapanması ya da kıyafetlerinin denetlenmesi yönünde oldu.

Çıkarılan bu ferman ve yasalarda kadının giyimi ayrıntılı olarak tanımlanmıştı. Feracelerin yaka boyları, üzerlerindeki nakışlar, yaşmakların biçimleri, kumaşların kalınlığı ve inceliği gibi detaylar bu fermanlara konu olmuştu.

Bu fermanlarla gelen yasaklar, kadına üç alanda müdahale etti.

1. Giyimleri,

2. Sokaktaki davranışları,

3. Erkeklerle olan ilişkileri.

Aslında Osmanlı, gerileme dönemine girmesiyle kadınlara yönelik kıyafet yasakları konusunda sertleşti.

Örneğin, ilk yasak 1725"te çıkarıldı.

"Günlük kıyafetlerinin şeriata uygun olması devlet namusu gereğindedir. Fakat savaşlar yüzünden çok önemli işlerle uğraşılırken bu husus ihmal edilmiştir. Bazı yaramaz kadınlar bunu fırsat bilip sokaklarda halkı baştan çıkarmak için aşırı süslenmeye başlamışlardır. Yeni biçimlerde çeşitli esvaplar yaptırmışlardır. Hıristiyan kadınlarını taklit ederek başlarına acayip serpuşlar geçirmişlerdir.

Bundan böyle kadınlar bir karıştan ziyade büyük yakalı ferace ve üç değirmiden fazla baş yemenisi ile sokağa çıkamayacaklardır. Feracelerde süs olarak bir parmaktan enli şerit kullanılmayacaktır.

Bu yasakları dinlemeyecek olan kadınların sokakta yakaları kesileceği ve esvaplarının yırtılacağı ilan olunsun. Dinlememekte ısrar edenler yakalanıp başka şehirlere sürüleceklerdir."

Bu yasak Müslüman Osmanlı kadınlarının, Hıristiyan kadınlara benzememeleri için koyu renkli giysiler yerine renkli giysiler giymelerini de tavsiye ediyordu.

Ama bazen de Müslüman kadına yakışan tek giysi olduğu iddiasıyla renkli giysiler yasaklanıp çarşaf giymeleri istenmekteydi!

Osmanlı"da kadınların kıyafeti hep tartışma konusu oldu.

Neredeyse her padişah bir ferman çıkardı. Örneğin, Sultan II. Mahmud da bir fermanla Hıristiyan kadınların başlarını Müslüman gibi, Müslüman kadınların ise Hıristiyan kadınları taklit eder şekilde örtmelerini yasakladı.

II. ABDÜLHAMİD"İN ÇARŞAF YASAĞI

19. yüzyılın ortalarında kadınlar İstanbul"da çarşaf giymeye başladı. 1850"lerde Suriye valiliğinden dönen Suphi Paşa"nın karısı, İstanbul"da ilk çarşaf giyen kadın oldu.

Daha çok Yunanlılarda görülen bu giysi, Meşrutiyet dönemine değin baştan yere kadar uzanan kolsuz tek parçalı bir sokak kıyafetiydi.

1876-1908 arasında ise başı-omuzları örterek bele kadar uzanan bir pelerin ve belden ayak bileklerine inen bir etek olmak üzere iki parçalı sokak üst giysisi olarak kullanıldı.

1880"li yıllar, çarşafın hızla yayıldığı yıllar oldu.

Ancak, Sultan 2. Abdülhamid öldürülme korkusuyla çarşafı yasakladı. 27 Ekim 1883"te Paris"te yayımlanan Le Courier d"Orient isimli gazetede, çarşaf yasağından etkilenen kumaş tüccarlarının yakınmalarına yer verildi.

İstanbul"da bu tür yasaklar söz konusu iken Anadolu kadınları için ferace ya da çarşaf güncel bir tartışma olmadı.

Hatta 1882"de çıkarılan bir fermanla ferace giymeleri istenen kadınlar bu buyruğa isyan ettiler.

Konu ile ilgili olarak 27 Temmuz 1882"de Levant Herald Gazetesi"nde şu haber yer aldı. "Yeni İzmit valisi civar köylerden pazarda satmak için pazara mal getiren ferace giymemiş ve ayağında pabuç olmayan Türk kadınlarının 5 gün hapis ve bir mecidiye para cezasına çarptırılacağı konusunda bir yasak çıkardı. Bu yasağa karşılık köylü kadınlar, atalarından kalmış gelenek ve göreneklerini hiçe sayıp baskı altına alan bu yeni kanuna uymaktansa, köylerinde kalmayı yeğlediler."

Burada aslında şöyle bir durum ortaya çıkıyor: Türkiye"nin bugün konuştuğu kamusal alan tartışması o zaman da yaşanıyor. Osmanlı, pazaryeri gibi kamusal alanlarda örtünmeyi zorunlu kılıyordu.

Müslüman kadınlar Anadolu"da peçe takmadığı gibi İstanbul"un Kadıköy, Tarabya gibi semtlerinde de bu serbestliğe sahipti. Oysa Beyoğlu"na giden bir kadın peçe takmak zorundaydı.

Buradan şöyle bir sonuç çıkıyor: İktidarın merkezinde duyarlılıklar fazla iken çevrede bu duyarlılığın azaldığını görüyoruz.

Osmanlı"nın son döneminde türban, aydınlar tarafından çok tartışılan bir konu oldu. Birçok kesim bu konuda kendi görüşünü belirtti. Kimi gerekliliğini, kimi gereksizliğini savundu.

Ziya Gökalp gibi aydınlar, İslamiyet öncesi Türk kadını konusunda araştırmalar yaparak o modelin benimsenmesi gerektiğini savundular.

Görünen o ki, Osmanlı"da başlayan bu tartışmalar günümüzde henüz sonuçlanmamıştır.

Başörtüsü, demokrasi mi yoksa bir uygarlık meselesi midir?

<a href="redirect.jsp?url=http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=7295605&tarih=2007-09-16
" target="_blank">http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=7295605&tarih=2007-09-16
</a>

benekalice 17.09.2007 14:03

Basörtüsü hakkinda
 
Soner YALÇIN
sonery@hurriyet.com.tr

Başörtüsü Islam"dan önce de vardı


AKP"nin, üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılmasını da içeren Anayasa taslağı günlerdir Türkiye gündeminden düşmüyor. Bazı çevreler, başörtülü öğrencilerin üniversitelere girmelerini demokrasi adına savunuyor. Karşı çıkanlar ise türbanı toplumun gericileşmesinin simgesi olarak görüyor. Peki, kadın niye örtünüyor? Kadının örtünmesi ne zaman, nasıl oldu? Gelin, kadının örtünme tarihine kısa bir göz atalım.

İLKEL çağlarda sihir ve büyü düşüncesi hákimdi. İnsanoğlu kadının çocuk doğurmasına akıl erdiremiyordu. Bunu gizli bir güç olarak yorumluyordu. Bu nedenle kadından hem korkuluyor, hem de ona saygı duyuluyordu.

Öte yandan ilk çağda birçok alanda üretimi kadınlar başlatmıştı: İp, sepet dokuma, ağla balık avlama, toprak kap, ateş yakıp yemeği pişirme, tarak, kaşık, madeni eşyalar, boncuk, ilk hekimlik ve şifalı otlar gibi buluşlar kadının eseriydi.

Kadının el üstünde tutulduğu "anaerkil" dönem binlerce yıl sürdü.

Ne zaman insanoğlu doğal olayları kavramaya başladı, "büyü" bozuldu. Artık kadının nasıl çocuk sahibi olduğu anlaşılmıştı!

Yetmezmiş gibi erkekler, üretim biçimini ve savaş aletlerini geliştirdi; din devleti, tapınak-saray-ordu biçimindeki erkek egemen örgütlenmesine yöneldi; kadının "saltanatına" son verdi! <a href="redirect.jsp?url=http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=4088543

ÖRTÜNME" target="_blank">http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=4088543

ÖRTÜNME</a> BAŞLIYOR

Yaklaşık 4 bin yıl önce Babil İmparatoru Hammurabi"nin kanunlarında kadının sosyal statüsü ilk kez yazılı yasa haline getirildi: "Kadınlar sokağa çıkarlarken başlarını açmamış olacaklardır."

Bu kanun yeniydi, ama uygulama eskiydi. Sümer, Asur, Hitit, Urartu, Akad gibi site devletlerinde de benzer uygulamalar vardı. Kadını örtüye sokmanın temel nedeni, hür kadın ile köle kadınların birbirinden ayrılmasını sağlamaktı. Yani amaç, hangi kadının bir erkeğin koruması altında, hangisinin ise "kolay av" olduğunu göstermekti!

Eski Anadolu kültüründe olan bu örtünme anlayışı, dünyanın çeşitli topluluklarında da vardı. Onlar genellikle meseleyi mitolojik öykülere dayandırıyorlardı. Örneğin, Japon mitolojisinin kutsal kahraman Okikurumi, Aynular"a kültür ve uygarlığı öğretmek üzere tanrıların cennetinden yeryüzüne inmişti. Cennete dönmeden önce Aynular"dan bir kadınla evlendi. Karısına, yiyecekleri kabile halkına dağıtma görevi verdi. Ancak bunun için de bir koşulu vardı; hiç kimse karısının yüzüne bakmayacaktı. Yani örtünecekti!

ÇARŞAF, SAHNEYE ÇIKIYOR

Çarşaf, önce Hititler"de ortaya çıktı.

Bu konuda, Ankara/Anadolu Medeniyetleri Müzesi"nde pişmiş toprak bir kabın üzerindeki resim bize önemli bilgi veriyor. Kutsal evlilik töreninde, tanrıçayla, <a href="redirect.jsp?url=http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=4088544tanrı" target="_blank">http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=4088544tanrı</a> adına kralın evlenmesi için yapılan ayini anlatan resimde tören sırasında gelin tanrıça, günümüzdeki çarşafın birebir aynısını giyiyordu.

Ve ne yazık ki, kendine güvenli, rahat, buyurgan tavırlı kralın karşısında, edilgen, teslimiyetçi duran bu kara çarşaflı tanrıça gelin, Sümer"deki kendine güvenli tanrıça karakterinden hayli uzaktı. Kadınlar artık örtüye sokulmuştu. Önceleri görünen saçlar zamanla görünmez olmuştu.

Heraklit, Antik Yunan ve Mısır"da yaşayan kadınların baş giyimini şöyle tarif etmişti: "Giysilerin başa gelen kısmı öyle sarılır ki, yüzün tümü peçeyle örtülmüş gibi görünür. Zira sadece gözler ortada kalır, yüzün diğer bölümleri ise giysinin bir parçası ile tamamen örtülür. Bütün kadınlar bu şekilde beyaz renkli giysiler giyerler."

Antik Yunan"da başörtüsü, bereket tanrıçası Demeter ve Zeus"un karısı Hera"nın da özel simgesiydi!

Zamanla kadınlar bu durumu bile arayacak hale gelecekti.

Antik Yunan"da kadın, "erkeğin başının belası" olarak görülmeye başlanacaktı. Pis kadınların domuzdan, zeki kadınların tilkiden, meraklı kadınların köpekten meydana geldiğine inananlar bile vardı!

Kadınların tek başına sokağa çıkmaları ise artık hayaldi...

Roma döneminde de erkeklerin tartışılmaz egemenliği iyice perçinlendi. Erkek, asker, politikacı, tüccar; kadın ise evde oturup çocuk büyüten ve sadece kocasına hizmet edendi.

TEK TANRILI DİNLER

Kadının en büyük onuru bakire olmaktı. Bir de doğurgan olmak.

Hiçbir sosyal hakkı yoktu. Hatta kadın, başı açık dışarıya çıkarsa kocası onu boşayabilirdi bile. Tek tanrılı dinler, kadının sosyal hayatını pek değiştirmedi:

Talmud"a göre, Yahudi kadınların başı açık halde toplum içinde gezmeleri günahtır. Eski Ahit"te üç farklı yerde kadının başını örtmesiyle ilgili pasaj bulunmaktadır. İşaya 3/20"de başa giyilen kıyafet anlamında "fara", İşaya 3/23"te başörtüsü anlamında "tsnyafaah" ya da Tekvin 24/65-38/14.19"da yüzü örten örtü anlamında da "tsaayafa" kullanılmıştır. Ayrıca vücudun üst kısmını örten örtü anlamında "radod" kelimesi kullanılmıştır.

Hıristiyanlığın temel ilkelerini belirleyen Tarsuslu Aziz Pavlos, "Kadının örtüsüz Tanrı"ya dua etmesi doğru değildir. Kadın örtünmüyorsa saçı kesilmelidir" demiştir.

Erkek eli değmemişliğin, erdemliğin sembolü Meryem Ana, hep başı bağlı tasvir edilmiştir. Bilindiği gibi, Hıristiyan rahibelerin başları örtülüdür.

Gelelim bizim İslam dinine...

İlk İslami buyruklardan 17 yıl sonra kadının örtünmesiyle ilgili ayet gelmiştir. Ahzab Suresi 59. Ayet, "Ey Peygamber, zevcelerine, kızlarına, müminlerin kadınlarına de ki dış esvaplarını üzerine giysinler. Bu onların tanınıp taarruza uğramamalarına daha fazla hizmet eder" der.

Görüldüğü gibi, köle ve cariyelere örtünme zorunluluğu getirilmemişti. Örtünme statü göstergesiydi ve bunun cinsellikle filan hiç ilgisi yoktu.

İslam dünyası içinde örtünmeye ilişkin farklı görüşler de zamanla ortaya çıktı. Örneğin, Mevlana da kadının başörtüsü konusunda şunları söylemiştir: "Kadına her ne kadar gizlenme, örtünme emir edersen onda kendini gösterme isteği artar. Eğer kadının tabiatında kötülüğe yönelik bir eğilim yoksa yasak etsen de etmesen de o kişiliği doğrultusunda hareket edecektir." (Fihi Ma Fih)

Mevlana"nın bu sözleri söylemesinde geldiği Orta Asya kültürünün etkisivardır kuşkusuz. Peki Orta Asya"da Müslümanlığı kabul eden Türkler ne zaman örtündüler?

RAMAZAN AYINIZ KUTLU OLSUN

Yıl 1930. Bir ramazan gecesinde Direklerarası"nda ünlü Ferah Tiyatrosu"nun önünde oyunu seyretmek için gelen kişiler görülüyor. Kapının üzerindeki afişte, "Ramazanda her gece muazzam beynelmilel varyeteler" yazılı. Paçaları yırtmaçlı, başları kukuletalı tavşan kızların ramazan ayında bir tiyatroda gösteri yaptığına dikkatinizi çekerim.

TÜRK KADINI NE ZAMAN BAŞINI ÖRTTÜ

ORTA Asya"daki göçebe Türkmen kadınların sosyal hayat içindeki statüsü, Hıristiyan ve Yahudi kadınlardan farklıydı.

Müslümanlığı kabul ettikleri 9. ve 11. yüzyıllardaki yaşam biçimleri de geleneksel Müslüman yaşamına uymuyordu.

Osmanlı döneminde, Bizans alınana kadar örtünme kurumsal olarak yerleşmedi. Tarihçi Şikari, İstanbul"un fethinden önce başkent olan Bursa"da kadınların yüzlerini örtmediğini yazıyor: "Yüz örtmek sonradan ádet oldu. Karamanoğlu Alaüddin"in Hamidoğlu İlyas diyarını katliam ettiğinde üç kabile Diyar-ı Osman"a firar etmişlerdi. O vakit bunları Murad Han görüp pek temiz ve uslu ádem olduklarından kendi şehrinde (Bursa"da) yerleştirmiş. İşte bu kabile kadınları pek güzel olduklarından herkes bunları temaşa etmeye (seyretmeye) başlayınca ulema tarafından bu kabilenin hatunlarının yüzleri siper edilmesi (yüzlerinin saklanması) emredilmesi. İşte ne vakit taşraya çıksalar, o kabile hatunları yüzlerini siper ederlerdi. Fakat bu hal sonradan diğer kadın ve kızların da pek hoşuna geldiğinden herkes daima güzelce her tarafını örtmeye başladı."

Burada dikkati çeken nokta örtünmeye inançtan çok, toplumsal bir tedbir gereğine başvurulmasıydı.

Göçebe toplumun izlerini taşıyan Osmanlı"da kadın, erkekle birlikte hareket etmekte, törenlere katılmaktaydı. Bu dönemde kadınların yüzleri de açıktı.

Örtünme yıllar sonra, Osmanlı Devleti"nin "halifelik" makamına sahip olmasıyla yaygınlaştı.

Anadolu"da Asur"dan Antik Yunan"a, Roma"dan Bizans"a uzanan kadının eve kapatılma süreci Türk kadınını da etkiledi.

Osmanlı"da kadının kapanması 16. yüzyılda başladı ve Cumhuriyet Türkiye"sine kadar sürdü.

OSMANLI GERİLEDİKÇE KIYAFETLE UĞRAŞTI

Osmanlı"da kadınlar üzerine çıkarılan bütün yasalar, kadının kapanması ya da kıyafetlerinin denetlenmesi yönünde oldu.

Çıkarılan bu ferman ve yasalarda kadının giyimi ayrıntılı olarak tanımlanmıştı. Feracelerin yaka boyları, üzerlerindeki nakışlar, yaşmakların biçimleri, kumaşların kalınlığı ve inceliği gibi detaylar bu fermanlara konu olmuştu.

Bu fermanlarla gelen yasaklar, kadına üç alanda müdahale etti.

1. Giyimleri,

2. Sokaktaki davranışları,

3. Erkeklerle olan ilişkileri.

Aslında Osmanlı, gerileme dönemine girmesiyle kadınlara yönelik kıyafet yasakları konusunda sertleşti.

Örneğin, ilk yasak 1725"te çıkarıldı.

"Günlük kıyafetlerinin şeriata uygun olması devlet namusu gereğindedir. Fakat savaşlar yüzünden çok önemli işlerle uğraşılırken bu husus ihmal edilmiştir. Bazı yaramaz kadınlar bunu fırsat bilip sokaklarda halkı baştan çıkarmak için aşırı süslenmeye başlamışlardır. Yeni biçimlerde çeşitli esvaplar yaptırmışlardır. Hıristiyan kadınlarını taklit ederek başlarına acayip serpuşlar geçirmişlerdir.

Bundan böyle kadınlar bir karıştan ziyade büyük yakalı ferace ve üç değirmiden fazla baş yemenisi ile sokağa çıkamayacaklardır. Feracelerde süs olarak bir parmaktan enli şerit kullanılmayacaktır.

Bu yasakları dinlemeyecek olan kadınların sokakta yakaları kesileceği ve esvaplarının yırtılacağı ilan olunsun. Dinlememekte ısrar edenler yakalanıp başka şehirlere sürüleceklerdir."

Bu yasak Müslüman Osmanlı kadınlarının, Hıristiyan kadınlara benzememeleri için koyu renkli giysiler yerine renkli giysiler giymelerini de tavsiye ediyordu.

Ama bazen de Müslüman kadına yakışan tek giysi olduğu iddiasıyla renkli giysiler yasaklanıp çarşaf giymeleri istenmekteydi!

Osmanlı"da kadınların kıyafeti hep tartışma konusu oldu.

Neredeyse her padişah bir ferman çıkardı. Örneğin, Sultan II. Mahmud da bir fermanla Hıristiyan kadınların başlarını Müslüman gibi, Müslüman kadınların ise Hıristiyan kadınları taklit eder şekilde örtmelerini yasakladı.

II. ABDÜLHAMİD"İN ÇARŞAF YASAĞI

19. yüzyılın ortalarında kadınlar İstanbul"da çarşaf giymeye başladı. 1850"lerde Suriye valiliğinden dönen Suphi Paşa"nın karısı, İstanbul"da ilk çarşaf giyen kadın oldu.

Daha çok Yunanlılarda görülen bu giysi, Meşrutiyet dönemine değin baştan yere kadar uzanan kolsuz tek parçalı bir sokak kıyafetiydi.

1876-1908 arasında ise başı-omuzları örterek bele kadar uzanan bir pelerin ve belden ayak bileklerine inen bir etek olmak üzere iki parçalı sokak üst giysisi olarak kullanıldı.

1880"li yıllar, çarşafın hızla yayıldığı yıllar oldu.

Ancak, Sultan 2. Abdülhamid öldürülme korkusuyla çarşafı yasakladı. 27 Ekim 1883"te Paris"te yayımlanan Le Courier d"Orient isimli gazetede, çarşaf yasağından etkilenen kumaş tüccarlarının yakınmalarına yer verildi.

İstanbul"da bu tür yasaklar söz konusu iken Anadolu kadınları için ferace ya da çarşaf güncel bir tartışma olmadı.

Hatta 1882"de çıkarılan bir fermanla ferace giymeleri istenen kadınlar bu buyruğa isyan ettiler.

Konu ile ilgili olarak 27 Temmuz 1882"de Levant Herald Gazetesi"nde şu haber yer aldı. "Yeni İzmit valisi civar köylerden pazarda satmak için pazara mal getiren ferace giymemiş ve ayağında pabuç olmayan Türk kadınlarının 5 gün hapis ve bir mecidiye para cezasına çarptırılacağı konusunda bir yasak çıkardı. Bu yasağa karşılık köylü kadınlar, atalarından kalmış gelenek ve göreneklerini hiçe sayıp baskı altına alan bu yeni kanuna uymaktansa, köylerinde kalmayı yeğlediler."

Burada aslında şöyle bir durum ortaya çıkıyor: Türkiye"nin bugün konuştuğu kamusal alan tartışması o zaman da yaşanıyor. Osmanlı, pazaryeri gibi kamusal alanlarda örtünmeyi zorunlu kılıyordu.

Müslüman kadınlar Anadolu"da peçe takmadığı gibi İstanbul"un Kadıköy, Tarabya gibi semtlerinde de bu serbestliğe sahipti. Oysa Beyoğlu"na giden bir kadın peçe takmak zorundaydı.

Buradan şöyle bir sonuç çıkıyor: İktidarın merkezinde duyarlılıklar fazla iken çevrede bu duyarlılığın azaldığını görüyoruz.

Osmanlı"nın son döneminde türban, aydınlar tarafından çok tartışılan bir konu oldu. Birçok kesim bu konuda kendi görüşünü belirtti. Kimi gerekliliğini, kimi gereksizliğini savundu.

Ziya Gökalp gibi aydınlar, İslamiyet öncesi Türk kadını konusunda araştırmalar yaparak o modelin benimsenmesi gerektiğini savundular.

Görünen o ki, Osmanlı"da başlayan bu tartışmalar günümüzde henüz sonuçlanmamıştır.

Başörtüsü, demokrasi mi yoksa bir uygarlık meselesi midir?

<a href="redirect.jsp?url=http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=7295605&tarih=2007-09-16
" target="_blank">http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=7295605&tarih=2007-09-16
</a>

benekalice 17.09.2007 14:04

Basörtüsü hakkinda
 
Soner YALÇIN
sonery@hurriyet.com.tr

Başörtüsü Islam"dan önce de vardı


AKP"nin, üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılmasını da içeren Anayasa taslağı günlerdir Türkiye gündeminden düşmüyor. Bazı çevreler, başörtülü öğrencilerin üniversitelere girmelerini demokrasi adına savunuyor. Karşı çıkanlar ise türbanı toplumun gericileşmesinin simgesi olarak görüyor. Peki, kadın niye örtünüyor? Kadının örtünmesi ne zaman, nasıl oldu? Gelin, kadının örtünme tarihine kısa bir göz atalım.

İLKEL çağlarda sihir ve büyü düşüncesi hákimdi. İnsanoğlu kadının çocuk doğurmasına akıl erdiremiyordu. Bunu gizli bir güç olarak yorumluyordu. Bu nedenle kadından hem korkuluyor, hem de ona saygı duyuluyordu.

Öte yandan ilk çağda birçok alanda üretimi kadınlar başlatmıştı: İp, sepet dokuma, ağla balık avlama, toprak kap, ateş yakıp yemeği pişirme, tarak, kaşık, madeni eşyalar, boncuk, ilk hekimlik ve şifalı otlar gibi buluşlar kadının eseriydi.

Kadının el üstünde tutulduğu "anaerkil" dönem binlerce yıl sürdü.

Ne zaman insanoğlu doğal olayları kavramaya başladı, "büyü" bozuldu. Artık kadının nasıl çocuk sahibi olduğu anlaşılmıştı!

Yetmezmiş gibi erkekler, üretim biçimini ve savaş aletlerini geliştirdi; din devleti, tapınak-saray-ordu biçimindeki erkek egemen örgütlenmesine yöneldi; kadının "saltanatına" son verdi! <a href="redirect.jsp?url=http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=4088543

ÖRTÜNME" target="_blank">http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=4088543

ÖRTÜNME</a> BAŞLIYOR

Yaklaşık 4 bin yıl önce Babil İmparatoru Hammurabi"nin kanunlarında kadının sosyal statüsü ilk kez yazılı yasa haline getirildi: "Kadınlar sokağa çıkarlarken başlarını açmamış olacaklardır."

Bu kanun yeniydi, ama uygulama eskiydi. Sümer, Asur, Hitit, Urartu, Akad gibi site devletlerinde de benzer uygulamalar vardı. Kadını örtüye sokmanın temel nedeni, hür kadın ile köle kadınların birbirinden ayrılmasını sağlamaktı. Yani amaç, hangi kadının bir erkeğin koruması altında, hangisinin ise "kolay av" olduğunu göstermekti!

Eski Anadolu kültüründe olan bu örtünme anlayışı, dünyanın çeşitli topluluklarında da vardı. Onlar genellikle meseleyi mitolojik öykülere dayandırıyorlardı. Örneğin, Japon mitolojisinin kutsal kahraman Okikurumi, Aynular"a kültür ve uygarlığı öğretmek üzere tanrıların cennetinden yeryüzüne inmişti. Cennete dönmeden önce Aynular"dan bir kadınla evlendi. Karısına, yiyecekleri kabile halkına dağıtma görevi verdi. Ancak bunun için de bir koşulu vardı; hiç kimse karısının yüzüne bakmayacaktı. Yani örtünecekti!

ÇARŞAF, SAHNEYE ÇIKIYOR

Çarşaf, önce Hititler"de ortaya çıktı.

Bu konuda, Ankara/Anadolu Medeniyetleri Müzesi"nde pişmiş toprak bir kabın üzerindeki resim bize önemli bilgi veriyor. Kutsal evlilik töreninde, tanrıçayla, <a href="redirect.jsp?url=http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=4088544tanrı" target="_blank">http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=4088544tanrı</a> adına kralın evlenmesi için yapılan ayini anlatan resimde tören sırasında gelin tanrıça, günümüzdeki çarşafın birebir aynısını giyiyordu.

Ve ne yazık ki, kendine güvenli, rahat, buyurgan tavırlı kralın karşısında, edilgen, teslimiyetçi duran bu kara çarşaflı tanrıça gelin, Sümer"deki kendine güvenli tanrıça karakterinden hayli uzaktı. Kadınlar artık örtüye sokulmuştu. Önceleri görünen saçlar zamanla görünmez olmuştu.

Heraklit, Antik Yunan ve Mısır"da yaşayan kadınların baş giyimini şöyle tarif etmişti: "Giysilerin başa gelen kısmı öyle sarılır ki, yüzün tümü peçeyle örtülmüş gibi görünür. Zira sadece gözler ortada kalır, yüzün diğer bölümleri ise giysinin bir parçası ile tamamen örtülür. Bütün kadınlar bu şekilde beyaz renkli giysiler giyerler."

Antik Yunan"da başörtüsü, bereket tanrıçası Demeter ve Zeus"un karısı Hera"nın da özel simgesiydi!

Zamanla kadınlar bu durumu bile arayacak hale gelecekti.

Antik Yunan"da kadın, "erkeğin başının belası" olarak görülmeye başlanacaktı. Pis kadınların domuzdan, zeki kadınların tilkiden, meraklı kadınların köpekten meydana geldiğine inananlar bile vardı!

Kadınların tek başına sokağa çıkmaları ise artık hayaldi...

Roma döneminde de erkeklerin tartışılmaz egemenliği iyice perçinlendi. Erkek, asker, politikacı, tüccar; kadın ise evde oturup çocuk büyüten ve sadece kocasına hizmet edendi.

TEK TANRILI DİNLER

Kadının en büyük onuru bakire olmaktı. Bir de doğurgan olmak.

Hiçbir sosyal hakkı yoktu. Hatta kadın, başı açık dışarıya çıkarsa kocası onu boşayabilirdi bile. Tek tanrılı dinler, kadının sosyal hayatını pek değiştirmedi:

Talmud"a göre, Yahudi kadınların başı açık halde toplum içinde gezmeleri günahtır. Eski Ahit"te üç farklı yerde kadının başını örtmesiyle ilgili pasaj bulunmaktadır. İşaya 3/20"de başa giyilen kıyafet anlamında "fara", İşaya 3/23"te başörtüsü anlamında "tsnyafaah" ya da Tekvin 24/65-38/14.19"da yüzü örten örtü anlamında da "tsaayafa" kullanılmıştır. Ayrıca vücudun üst kısmını örten örtü anlamında "radod" kelimesi kullanılmıştır.

Hıristiyanlığın temel ilkelerini belirleyen Tarsuslu Aziz Pavlos, "Kadının örtüsüz Tanrı"ya dua etmesi doğru değildir. Kadın örtünmüyorsa saçı kesilmelidir" demiştir.

Erkek eli değmemişliğin, erdemliğin sembolü Meryem Ana, hep başı bağlı tasvir edilmiştir. Bilindiği gibi, Hıristiyan rahibelerin başları örtülüdür.

Gelelim bizim İslam dinine...

İlk İslami buyruklardan 17 yıl sonra kadının örtünmesiyle ilgili ayet gelmiştir. Ahzab Suresi 59. Ayet, "Ey Peygamber, zevcelerine, kızlarına, müminlerin kadınlarına de ki dış esvaplarını üzerine giysinler. Bu onların tanınıp taarruza uğramamalarına daha fazla hizmet eder" der.

Görüldüğü gibi, köle ve cariyelere örtünme zorunluluğu getirilmemişti. Örtünme statü göstergesiydi ve bunun cinsellikle filan hiç ilgisi yoktu.

İslam dünyası içinde örtünmeye ilişkin farklı görüşler de zamanla ortaya çıktı. Örneğin, Mevlana da kadının başörtüsü konusunda şunları söylemiştir: "Kadına her ne kadar gizlenme, örtünme emir edersen onda kendini gösterme isteği artar. Eğer kadının tabiatında kötülüğe yönelik bir eğilim yoksa yasak etsen de etmesen de o kişiliği doğrultusunda hareket edecektir." (Fihi Ma Fih)

Mevlana"nın bu sözleri söylemesinde geldiği Orta Asya kültürünün etkisivardır kuşkusuz. Peki Orta Asya"da Müslümanlığı kabul eden Türkler ne zaman örtündüler?

RAMAZAN AYINIZ KUTLU OLSUN

Yıl 1930. Bir ramazan gecesinde Direklerarası"nda ünlü Ferah Tiyatrosu"nun önünde oyunu seyretmek için gelen kişiler görülüyor. Kapının üzerindeki afişte, "Ramazanda her gece muazzam beynelmilel varyeteler" yazılı. Paçaları yırtmaçlı, başları kukuletalı tavşan kızların ramazan ayında bir tiyatroda gösteri yaptığına dikkatinizi çekerim.

TÜRK KADINI NE ZAMAN BAŞINI ÖRTTÜ

ORTA Asya"daki göçebe Türkmen kadınların sosyal hayat içindeki statüsü, Hıristiyan ve Yahudi kadınlardan farklıydı.

Müslümanlığı kabul ettikleri 9. ve 11. yüzyıllardaki yaşam biçimleri de geleneksel Müslüman yaşamına uymuyordu.

Osmanlı döneminde, Bizans alınana kadar örtünme kurumsal olarak yerleşmedi. Tarihçi Şikari, İstanbul"un fethinden önce başkent olan Bursa"da kadınların yüzlerini örtmediğini yazıyor: "Yüz örtmek sonradan ádet oldu. Karamanoğlu Alaüddin"in Hamidoğlu İlyas diyarını katliam ettiğinde üç kabile Diyar-ı Osman"a firar etmişlerdi. O vakit bunları Murad Han görüp pek temiz ve uslu ádem olduklarından kendi şehrinde (Bursa"da) yerleştirmiş. İşte bu kabile kadınları pek güzel olduklarından herkes bunları temaşa etmeye (seyretmeye) başlayınca ulema tarafından bu kabilenin hatunlarının yüzleri siper edilmesi (yüzlerinin saklanması) emredilmesi. İşte ne vakit taşraya çıksalar, o kabile hatunları yüzlerini siper ederlerdi. Fakat bu hal sonradan diğer kadın ve kızların da pek hoşuna geldiğinden herkes daima güzelce her tarafını örtmeye başladı."

Burada dikkati çeken nokta örtünmeye inançtan çok, toplumsal bir tedbir gereğine başvurulmasıydı.

Göçebe toplumun izlerini taşıyan Osmanlı"da kadın, erkekle birlikte hareket etmekte, törenlere katılmaktaydı. Bu dönemde kadınların yüzleri de açıktı.

Örtünme yıllar sonra, Osmanlı Devleti"nin "halifelik" makamına sahip olmasıyla yaygınlaştı.

Anadolu"da Asur"dan Antik Yunan"a, Roma"dan Bizans"a uzanan kadının eve kapatılma süreci Türk kadınını da etkiledi.

Osmanlı"da kadının kapanması 16. yüzyılda başladı ve Cumhuriyet Türkiye"sine kadar sürdü.

OSMANLI GERİLEDİKÇE KIYAFETLE UĞRAŞTI

Osmanlı"da kadınlar üzerine çıkarılan bütün yasalar, kadının kapanması ya da kıyafetlerinin denetlenmesi yönünde oldu.

Çıkarılan bu ferman ve yasalarda kadının giyimi ayrıntılı olarak tanımlanmıştı. Feracelerin yaka boyları, üzerlerindeki nakışlar, yaşmakların biçimleri, kumaşların kalınlığı ve inceliği gibi detaylar bu fermanlara konu olmuştu.

Bu fermanlarla gelen yasaklar, kadına üç alanda müdahale etti.

1. Giyimleri,

2. Sokaktaki davranışları,

3. Erkeklerle olan ilişkileri.

Aslında Osmanlı, gerileme dönemine girmesiyle kadınlara yönelik kıyafet yasakları konusunda sertleşti.

Örneğin, ilk yasak 1725"te çıkarıldı.

"Günlük kıyafetlerinin şeriata uygun olması devlet namusu gereğindedir. Fakat savaşlar yüzünden çok önemli işlerle uğraşılırken bu husus ihmal edilmiştir. Bazı yaramaz kadınlar bunu fırsat bilip sokaklarda halkı baştan çıkarmak için aşırı süslenmeye başlamışlardır. Yeni biçimlerde çeşitli esvaplar yaptırmışlardır. Hıristiyan kadınlarını taklit ederek başlarına acayip serpuşlar geçirmişlerdir.

Bundan böyle kadınlar bir karıştan ziyade büyük yakalı ferace ve üç değirmiden fazla baş yemenisi ile sokağa çıkamayacaklardır. Feracelerde süs olarak bir parmaktan enli şerit kullanılmayacaktır.

Bu yasakları dinlemeyecek olan kadınların sokakta yakaları kesileceği ve esvaplarının yırtılacağı ilan olunsun. Dinlememekte ısrar edenler yakalanıp başka şehirlere sürüleceklerdir."

Bu yasak Müslüman Osmanlı kadınlarının, Hıristiyan kadınlara benzememeleri için koyu renkli giysiler yerine renkli giysiler giymelerini de tavsiye ediyordu.

Ama bazen de Müslüman kadına yakışan tek giysi olduğu iddiasıyla renkli giysiler yasaklanıp çarşaf giymeleri istenmekteydi!

Osmanlı"da kadınların kıyafeti hep tartışma konusu oldu.

Neredeyse her padişah bir ferman çıkardı. Örneğin, Sultan II. Mahmud da bir fermanla Hıristiyan kadınların başlarını Müslüman gibi, Müslüman kadınların ise Hıristiyan kadınları taklit eder şekilde örtmelerini yasakladı.

II. ABDÜLHAMİD"İN ÇARŞAF YASAĞI

19. yüzyılın ortalarında kadınlar İstanbul"da çarşaf giymeye başladı. 1850"lerde Suriye valiliğinden dönen Suphi Paşa"nın karısı, İstanbul"da ilk çarşaf giyen kadın oldu.

Daha çok Yunanlılarda görülen bu giysi, Meşrutiyet dönemine değin baştan yere kadar uzanan kolsuz tek parçalı bir sokak kıyafetiydi.

1876-1908 arasında ise başı-omuzları örterek bele kadar uzanan bir pelerin ve belden ayak bileklerine inen bir etek olmak üzere iki parçalı sokak üst giysisi olarak kullanıldı.

1880"li yıllar, çarşafın hızla yayıldığı yıllar oldu.

Ancak, Sultan 2. Abdülhamid öldürülme korkusuyla çarşafı yasakladı. 27 Ekim 1883"te Paris"te yayımlanan Le Courier d"Orient isimli gazetede, çarşaf yasağından etkilenen kumaş tüccarlarının yakınmalarına yer verildi.

İstanbul"da bu tür yasaklar söz konusu iken Anadolu kadınları için ferace ya da çarşaf güncel bir tartışma olmadı.

Hatta 1882"de çıkarılan bir fermanla ferace giymeleri istenen kadınlar bu buyruğa isyan ettiler.

Konu ile ilgili olarak 27 Temmuz 1882"de Levant Herald Gazetesi"nde şu haber yer aldı. "Yeni İzmit valisi civar köylerden pazarda satmak için pazara mal getiren ferace giymemiş ve ayağında pabuç olmayan Türk kadınlarının 5 gün hapis ve bir mecidiye para cezasına çarptırılacağı konusunda bir yasak çıkardı. Bu yasağa karşılık köylü kadınlar, atalarından kalmış gelenek ve göreneklerini hiçe sayıp baskı altına alan bu yeni kanuna uymaktansa, köylerinde kalmayı yeğlediler."

Burada aslında şöyle bir durum ortaya çıkıyor: Türkiye"nin bugün konuştuğu kamusal alan tartışması o zaman da yaşanıyor. Osmanlı, pazaryeri gibi kamusal alanlarda örtünmeyi zorunlu kılıyordu.

Müslüman kadınlar Anadolu"da peçe takmadığı gibi İstanbul"un Kadıköy, Tarabya gibi semtlerinde de bu serbestliğe sahipti. Oysa Beyoğlu"na giden bir kadın peçe takmak zorundaydı.

Buradan şöyle bir sonuç çıkıyor: İktidarın merkezinde duyarlılıklar fazla iken çevrede bu duyarlılığın azaldığını görüyoruz.

Osmanlı"nın son döneminde türban, aydınlar tarafından çok tartışılan bir konu oldu. Birçok kesim bu konuda kendi görüşünü belirtti. Kimi gerekliliğini, kimi gereksizliğini savundu.

Ziya Gökalp gibi aydınlar, İslamiyet öncesi Türk kadını konusunda araştırmalar yaparak o modelin benimsenmesi gerektiğini savundular.

Görünen o ki, Osmanlı"da başlayan bu tartışmalar günümüzde henüz sonuçlanmamıştır.

Başörtüsü, demokrasi mi yoksa bir uygarlık meselesi midir?

<a href="redirect.jsp?url=http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=7295605&tarih=2007-09-16
" target="_blank">http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=7295605&tarih=2007-09-16
</a>

18.09.2007 10:30

o.T.
 
bin zwar kein moslem aber, yasar nuri öztürk ist noch der beste, die anderen kann man vergessen.

18.09.2007 17:20

Einparkmafia in Istanbul :-)
 
<a href="redirect.jsp?url=http://www.focus.de/politik/ausland/globale_notizen/istanbul_aid_132728.html

Eine" target="_blank">http://www.focus.de/politik/ausland/globale_notizen/istanbul_aid_132728.html

Eine</a> Wegfahrsperre ließ ich mir seinerzeit in meinen Wagen einbauen, bevor ich nach Istanbul zog – eine völlige Fehlinvestition, wie ich bald merkte. Niemand parkt hier seinen Wagen selbst. Ob beim Supermarkt oder am Kino, vor dem Restaurant oder im Einkaufszentrum: Wo immer man vorfährt, reicht man den Zündschlüssel dem nächstbesten jungen Mann, der prompt mit dem Auto verschwindet – und es später auf einen Wink hin wieder vorfährt.

19.09.2007 08:59

Plätze 1 und 2 sind okay-aber was zum
 
Kuckuck ist denn das hier ??
Ist das wiklich alles?

3. Steuergelder für Bundesliga
4. Steuergelder für Bundesliga
5. Steuern für Bundesliga
6. Entwicklung der Türkei
7. Studienwahl der Deutsch-Türken
8. Studienwahl der Deutsch-Türken
9. Entwicklung der Türkei
10. Entwicklung der Türkei

25.09.2007 16:12

Beschneidung
 
Dienstag, 25.9. *Die Beschneidung*

--------------------------------------------------------------------------------

22.30h.. auf N24
*Die Beschneidung*
Doku über die männliche Beschneidung in den verschiedenen Kulturen und Religionen


Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 03:42 Uhr.