Vaybee! Forum

Vaybee! Forum (http://localhost/forum/index.php)
-   Liebe, Flirt & Partnerschaft (http://localhost/forum/forumdisplay.php?f=393)
-   -   "Kendine iyi bak" (http://localhost/forum/showthread.php?t=4834)

24.05.2009 21:06

Cennette huriler varmış, kara gözlü
İçkinin de ordaymış en güzeli
Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz
Bak bir yanda şarap, bir yanda sevgili..

ÖMER HAYYAM

24.05.2009 21:08

butun renkler ayni hizla kirleniyordu
birinciligi beyaza verdiler

Özdemir ASAF

24.05.2009 21:15

Bizim Şarkımız / Roni Margulies
 
Bizim Şarkımız / Roni Margulies


Tu vois, je n’ai pas oublie
La chanson que tu me chantait

Bana Elsa’yı anımsatanlar
anımsatmayanlardan daha az.
Kaçınılmaz.
Paylaştıklarımızı değil artık,
paylaşmadıklarımızı farkediyorum.

Öyle çok ki artık “Bak, bizim şarkımız”
diyemeyeceğim şarkılar her duyduğumda.
Okuduğum her kitapla
bir yenisi ekleniyor tartışmadıklarımıza;
yeni keşfettiğim lokantalar, gittiğim kentler,
geceyarıları aklıma gelenler.

Paylaştıklarımız kadar paylaşmadıklarımız da
önemli bir yer tutuyor ama hayatımda.
Anlamsız değilmiş ucuz duyarlıklar.
Farkediyorum çünkü “bizim” olmayan şarkılar.
Farkediyorum hâlâ.

24.05.2009 21:19

kadın vardır; aldatıcı! sarhoş eder, tehlikelidir..
kadın vardır; aldanırsın! boşa zaman kaybıdır..
kadın vardır; eğlendirir! gönlünü hoş eder ve gider..
kadın vardır; evlenirsin! biter..

"kadın" dedi içinden hüsn... "kadın";

"kadın vardır; sadece bir yerlerde var olduğunu bilmek bile yeter."

24.05.2009 21:22

Veda Zamanı
NUH KENİŞ
--------------------------------------------------------------------------------




küsmesin gözlerin
gözlerime bu akşam
sönmesin mavisi şehrin puslu ışıklarında
bir de yalnızlık vurmasın şimdi
kaldıramam
şarkılar vurdu vuracağı kadar


ellerim ellerinde olsun
bu akşam
veda vaktine kadar
üşüştü yanıma hatıralar
hemen gitme ne olur
ayrılığa vakit var


kendin bilirsin
istersen kalbine bir sor son defa
gidelim mi diye
evet cevabı gelirse
gözlerini çevir
usulca kalk yanımdan
elimi bırak
söz ağlamayacağım
gitmene bak

24.05.2009 21:41

Severek Ayrılmak...

ERDEN ERKİN
--------------------------------------------------------------------------------
Severek ayrılmak, erişilmezin yürekteki sancısı, yalnızlığın dinmeyen acısıdır. ERDEN ERKİN

--------------------------------------------------------------------------------




SEVEREK AYRILMAK...





Severek ayrılmak, tel örgüye takılarak pantolonunu yırtmaktır.

Severek ayrılmak, ulaşılmaz aşkların tartışılmaz üstünlüğüdür.

Severek ayrılmak, "Sen benim erişilmezim, vazgeçilmezim, unutulmazımsın" diyenlerin dayandıkları bir payandadır.

Severek ayrılmak, ulaşılmaz yıldızların parlaklığının daha parlak, yakamozların daha parıltılı, martı çığlıklarının gitar mırıltısı olduğunu sanmak ve dalgaların kumsalı öptüğü yerdeki doğal büyünün tarifsiz kederine, derin acısına kapılmaktır.


Severek ayrılmak, erişilmezin yürekteki sancısı, yalnızlığın dinmeyen acısıdır.

Severek ayrılmak, bir kabukta iki badem içinin dış etkenler karşısında kabuklarından çıkması ve bir daha kabuklarına dönmemesidir.

Severek ayrılmak, bir zamanlar taptığınız birinin yabancısı olmak, gözlerinizde acısını görmek, yüreğinizde sancısını duymaktır.

Severek ayrılmak, elele bir çift gördüğünüzde, ayrılıkla biten bir film izlediğinizde yüreğinizde duyduğunuz derin sızıdır.

Severek ayrılmak, yıllar sonra,"öyle değil, şöyle davransaydım sonuç daha değişik olurdu"nun muhasebesini yapmaktır.

Severek ayrılmak, dua çiçeklerini ağlatmak, gökkuşağının canlı renklerini soldurmaktır.

Severek ayrılmak, bir başkasıyla asla derken, sevdiğinizi bir başkasıyla gördüğünüzde, bu kadarı da fazla demektir.

Severek ayrılmak, yeryüzündeki bütün yolların denize çıkmadığını, bütün nehirlerin ummanına akmadığını öğrenmektir.

Severek ayrılmak, içinde derin bir hüzün, kumsalda yürürken uzun uzun, bir sarhoşun kafasında geçmişteki sancıların bilançosunu hesaplarken bu med ve cezir bileşkesinin kimyasını bir simyacı gibi düşünmektir.

Severek ayrılmak, önünü görmeden hep geriye bakmaktır.

Severek ayrılmak, istasyonda oturup, giden trenin dönmeyeceğini bile bile dönmesini beklemektir.

Severek ayrılmak, zaman zaman duyduğu kalbindeki sancının ezikliğinin başka, vuruşlarının bambaşka olduğunu anlamaktır.


Severek ayrılmak,"Bir dönüp baktım ki geçmiş seneler, içimde birikmiş neler neler olmuş kördüğüm, aynadaki gözlerimde gördüğüm, hala senin için yanmakta ve ağlamaktayım," demektir.

Severek ayrılmak, boş bir şişe içinde başarı kutlamaktır.

Severek ayrılmak, en yaşlı totemi bu gece yaşantımdan çıkaracağım derken, tapınağa her zamankinden daha çok gitmektir.

Severek ayrılmak, milyonların yaşadığı bu kentte, yamaçtan inen huzursuz akşamların koynunda yalnızlığını paylaşacak bir dost bulamamak, caddeden geçen araçların motor gürültüsüyle sabahlamak, yeni bir güne başlarken, bir gün döneceksin diye kaç yıl aç ve muhtaç kaldım sevgiye demektir.

Severek ayrılmak, yeryüzündeki bütün nehirlerin sevgidenizine akmasıyla ve sevgi denizinin ummanına kavuşmasıyla son bulacaktır. Ancak, ne zaman, nerede ve nasıl? İşte düşündüren budur asıl! Bak şimdi ileride kurulmuş bir fasıl. Hadi, ayrılsak ta sen de gel, söyleyelim birlikte unutulmaz şarkımızı:
"Ben kumsalına geldiğim zaman,
Sen deniz olursun, ben umman!"


ERDEN ERKİN...

25.05.2009 00:36

Nazim Hikmet - vatan haini
 
VATAN HAİNİ

"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

25.05.2009 00:37

Akrep gibisin kardeşim korkak bir karanlık içindesin akrep gibi
Serçe gibisin kardeşim serçenin telaşı içindesin
Midye gibisin kardeşim midye gibi kapalı,rahat
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun kardeşim
Bir değil beş değil yüzmilyonlarsın malesef
Koyun gibisin kardeşim gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen
Ve adeta magrur koşarsın salhaneye
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani
Hani şu derya içinde olup deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf
Ve bu dünyada zulüm senin sayende
Ve açsak,yorgunsak,alkan içindeysek eğer
Ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
Kabahat senin demeye dilim varmıyor ama
Kabahatin çoğu senin canım kardeşim

N.HİKMET



1947 yılında yazılan bu şiir, Nazım Hikmet'in hücresinin duvarlarını aşarak evrensel ufuklara açılmaya ve dünyanın ezilen, aldatılan bütün insanlarına ulaşmaya çalıştığını göstermektedir. Gelgelelim, çoğunluğunu emekçi halkın oluşturduğu bu insanlara sevgiyle yaklaşmak ve onların kurtuluşu uğrunda yılmadan savaşmakla birlikte, Nazım Hikmet halk dalkavukluğundan, popülist bakış ve söyleyişten uzak durur. Hatta söz konusu insanlardan üretici olmayan, işçi sınıfının bilincini taşımayan ücretliler ile küçük tüccar, memur, esnaf ve zanaatkarlardan korkak, bencil, sorumsuz, rahatına düşkün olanları eleştirmekten de geri durmaz. Bu şiirde 'akrep, midye, serçe, koyun' gibi benzetmelerle çıkarcılık, ürkeklik, kendine kapalılık ve bilinçsizliklerine parmak bastığı bu 'yabancılaşmış küçük insanları' - sevecenlikle de olsa- suçlar, sarsıp uyandırmak ister.

25.05.2009 00:40

SEN

sen esirliğim ve hürriyetimsin,
çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,
sen memleketimsin...

Sen ela gözlerinde yeşil hareler,
sen büyük,güzel ve muzaffer,
ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin.


Nazim Hikmet



Eşi Münevver Hanım için yazılmış bir şiirdir. Münevver Hanım, Nazım Hikmet'in anne yönünden akrabasıdır. 1934'te 17 yaşındayken İstanbul'a gelmiş, Nazım Hikmetle tanışmış, onu sevmiş, evlenmek istemiştir. Fakat Piraye Hanım'a bağlı olan şair buna yanaşmamıştır. Bunun üzerine Münevver Hanım hukuk fakültesini bitirip ressam Nurullah Berk ile evlenmiştir. Ama kocasına ısınamamış ve Nazım Hikmet'i unutamamıştır. 1948 yılında Nazım Hikmet'in hastalandığını duyarak hastaneye koşmuştur. Nazım Hikmet onu yıllar sonra yeniden görünce pek beğenmiştir: "Bayıldım doğrusu dayı kızına. Soyumun sopumun en güzel, en akıllı insanı. Onu 13 senedir görmemiş olmama kızıyorum şimdi. Yavrucağın yüzünü bile unutmuşum. Hasılı yeni bir insan, yeni bir dünya keşfetmiş gibiyim..." Bundan sonra ilişkileri ilerlemiş, dayı kızına iyice tutulduğunu anlayınca 1949 yılında eşi Piraye'den ayrılmıştır.

25.05.2009 00:58

ZULMÜ ALKISLAYAMAM

Zalimi asla sevemem, Gelenin keyfi icin gecmise kalkip sövemem
Atiyi Karanlik görerek azmi birakmak, alcak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak.
Kendi saglam, hissi, ruhu ölmüs Milletin! Iste en korkuncu hüsranin, helakin, hayberin!
Müslümanlik nerde! Bizden geçmis insanlik bile.
Adem aldatmaksa maksad, aldanan yok, nafile!
Kaç hakiki müslüman gördümse, hep makberdedir;
Müslümanlik, bilmem amma, galiba göklerdedir;
Istemem, dursun o payansiz mefahir bir yana...
Gösterin ecdada az çok benziyen kan bana!
Isterim sizlerde görmek irkinizdan yadigar,
Çok degil, ancak Necip evlada layik tek siar.
Varsa sayet, söyleyin, bir parçacik insafiniz:
Böyle kansiz miydi -hasa- kahraman ecdadiniz?
Böyle düsmüs müydü herkes ayrilik sevdasina?
Benzeyip sirazesiz bir mushafin eczasina,
Hiç görülmüs müydü olsun kayd-i vahdet tarumar?
Böyle olmus muydu millet canevinden rahnedar?
Böyle açliktan bogazlar miydi kardes kardesi?
Böyle adet miydi bi-perva, yemek insan lesi?
Irzimizdir çignenen, evladimizdir dogranan...
Hey sikilmaz, aglamazsan, bari gülmekten utan!...
"His" denen devletliden olsaydi halkin behresi:
Payitahtindan bugün tasmazdi sarhos naresi!
Kurd uzaklardan bakar, dalgin görürmüs merkebi.
Saldirirmis ansizin yaydan bosanmis ok gibi.
Lakin, ask olsun ki, aldirmaz otlarmis esek,
Sanki tavsanmis gelen, yahut kiliksiz köstebek!
Kâr sayarmis bir tutam ot fazla olsun yutmayi...
Hasmi, derken, çullanirmis yutmadan son lokmayi!...
Bu hakikattir bu, sasmaz, bildigin usluba sok:
Halimiz merkeple kurdun ayni, asla farki yok.
Burnumuzdan tuttu düsman; biz bogaz kaydindayiz;
Bir bakin: hala mi hala ihtiras ardindayiz!
Saygisizlik elverir... Bir parça olsun arlanin:
Vakti çoktan geldi, hem geçmektedir arlanmanin!
Davranin haykirmadan nakus-u izmihaliniz...
Öyle bir buhrana sapmistir ki, zira, halimiz:
Zevke dalmak söyle dursun, vaktiniz yok mateme!
Davranin zira gülünç olduk bütün bir aleme,
Beklesirken gökte yüz binlerce ervah, intikam;
Yerde kalmis, na'sa benzer kavm icin durmak haram!...
Kahraman ecdadinizdan sizde bir kan yok mudur?
Yoksa, istikbalinizden korkulur, pek korkulur.

Mehmed Akif 1913

25.05.2009 01:03

Kimbilir Kaç Kişi Seni Sevdi


Kimbilir kaç kişi senin zarif hallerini sevdi
Kaç kişi güzelliğini sevdi
Belki gerçek aşkla; belki değil

Ama bir tek kişi seni sevdi.
Bir tek kişi değişen yüzündeki hüznü sevdi.


Ahmet Muhip Dranas

25.05.2009 01:13

Zulmü Alkışlayamam

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı,hatta boğarım!...
-Boğamazsın ki!
-Hiçolmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördümmü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticanın şu sizin lehçede ma'nası bu mu?

Mehmet Akif Ersoy

25.05.2009 01:22

BİR KEZ GÖNÜL YIKTIN İSE


Bir kez gönül yıktın ise,
Bu kıldığın namaz değil.
Yetmiş iki millet dahi,
Elin, yüzün yumaz değil.

Ne erenler geldi geçti,
Bunlar yurdu kaldı göçtü.
Pervaz urup Hakk'a uçtu,
Hüma kuşudur kaz değil.

Yol odur ki; doğru vara,
Göz odur ki; Hakk'ı göre,
Er odur ki; alçak dura,
Yüceden bakan göz değil.

Erden sana nazar ola,
İçin dışın pür nur ola,
Belî kurtulmuştan ola,
Şol kişi kim gammaz değil.

Doğru yola gittin ise,
Er eteğin tuttun ise,
Bir hayır da ettin ise,
Birine bindir az değil.

Yunus bu sözleri çatar,
Sanki balı yağa katar.
Halka meta'ların satar,
Yükü gevherdir, tuz değil.

Yunus Emre

25.05.2009 12:37

Siir severler siirlerinizi buradan paylasin lütfen, özel mesajla degil. Bana degil foruma yazin. Tskler.





SİYAH GÖZLERİNE BENİ DE GÖTÜR


daha dokunmadan kurudu irem
çöllere bir türlü yağamıyorum
yeni bir koşuşun başlangıcında
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür
artık bu yerlere sığamıyorum

pembe uçurtmalar yollandığından beri
sarardı tiryaki menekşeleri
sonbaharın tozlu kafeslerinde
sevgi turnaları yakalıyorum
turnalar gidiyor; ben kalıyorum

avareyim, asûdeyim, yorgunum
bilmiyorum neden sana vurgunum
erzurum garında banklar üstünde
uyku tutmuyor karanlıkları
yitik düşlerimi kovalıyorum
gölgeler gidiyor; ben kalıyorum

binbir türlü kokuyorsa yaylalar
siyah gözlerine beni de götür
baharın koynundan koparıp sana
ipek bir mendile sardığım yüreğimle
şehzade gülleri gönderiyorum
umutlar kalıyor; ben gidiyorum

bütün yelkenlileri, deniz fenerlerini
kaptanları sorgulayan
yanından geçen küheylanların
korku tûfanına yakalandığı
siyah gözlerine beni de götür
güneş ülkesinden gelen yiğitler
benzeri olmayan bir dünya kursun
cellat, ayrılığın boynunu vursun

usul usul intizârı çürüten
bu hercai diken, bu çılgın arzu
sürüklüyor imkânsız muştuların
eşiğine gönül vâdilerini
bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
düşüyorum tanyerine

ya topla yaralı kırlangıçları
ya da bu vefâsız şarkıyı bitir
özgürlüğe giden tutsaklar gibi
siyah gözlerine beni de götür


Nurullah Genç

25.05.2009 21:36

Kendimin bir siirini buraya ekliyorum
 
Baskalarinin siirlerini okumak güzel bir sey ama daha güzeli insanin kendisinin siir yazmasi. Duygularin sevda süzgecinden sözlerle damla damla kagida dökülmesidir siirler..

(Eski sevgiliye)
Bana neler oldu sana ne oldu
Unutalim artik olanlar olsun
Burada basladik burada kalsin
Seni gül sanmistim meger dikensin


Aklim unut diyor kalbim dinlemez
Dilimde zikirsin ama söylemez
Elbet sonu vardir bu böyle bitmez
Kaderimdin sandim yanlis bir falsin

26.05.2009 05:55

Paylasim icin tskler, cici bir deneme olmus :)


Yarış

Herkes herkesi seviyor..
Hepsi de başka türlü seviyor.
Herkes herkesi sevmesin,gerek yok.
Adam azaldı, sevgi de elden gidiyor.

'Bana, sen haklısın diyorlar,
Hayır hayır,ben çok haklıyım.*' bilen biliyor.
Bu yarışın dışında kalanlar,

Adamı sevgi, sevgiyi de adam ediyor

Özdemir Asaf

26.05.2009 05:57

"bir baska ülkeye, bir baska denize giderim" dedin,
"bundan daha iyi bir baska sehir bulunur elbet.
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
aklim daha ne kadar kalacak bu corak ülkede?
yüzümü nereye cevirsem, nereye baksam,
kara yikintilarini görüyorum ömrümün,
bosuna bunca yil tükettigim bu ülkede."
yeni bir ülke bulamazsın, baska bir deniz bulamazsin.
bu sehir arkandan gelecektir.
sen gene ayni sokaklarda dolasacaksin. ayni mahallede yaslanacaksin; ayni evlerde kir düsecek saclarina.
dönüp dolasip bu sehre geleceksin sonunda. baska bir sey umma-
ömrünü nasil tükettiysen burada, bu kösecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde.

konstantinos kavafis

27.05.2009 01:00

AH, BEN UYKUDAYKEN SEN BAŞUCUMA GELSEN

Ah, ben uykudayken sen başucuma gelsen,
Petrarca'yı ziyaret ettiği gibi Laura'nın, (1)
Değse bana nefesin tam yanımdan geçerken,
İşte o zaman birden
Aralanır dudağım!

Kaç zamandır tutsağı karanlık bir hayalin,
Bitmeli mi bu rüya? Şu kederli yüzüme,
Bir yıldız gibi doğsun senin o gözlerin,
İşte o an düşlerim
Aydınlanacak yine!


Bir kıvılcımın uçuştuğu dudaklarıma
Tanrı'nın arıttığı o aşk parıltılarına,
Bir öpücük kondur, melekten kadına dön,
Ah o zaman ruhum
Uyanır uykusundan!


Victor Hugo

27.05.2009 01:02

Dört yol ağızlarında sağa sola sataşan
Boş öfkelerden, hiddetlerden uzak durun!
Günün birinde kaplan kesilecek olan
Halkın sevdiği bu kedilerden uzak durun!
Halk dalkavuklarından, saray yağcılarından,
Partisinin orta yolcu olduğunu söyleyen
Çıkarcı, bencil politikacıdan uzak durun!
Uzak durun bütün sönmüş köseğilerden,
Göğüslerinde bir ruh taşımayanlardan,
Ve ruhlarında Tanrıyı taşımayanlardan!

Yalnızca bu adamların eline kaldıysak,
Ulu Tanrım, içinde yaşadığımız bu çağda,
Şair nasıl olur da bağırmaz acı içinde
Nasıl olur da bağırmaz "yazık! yazık!" diye
Bir gün utançtan yüzünü de gösteremez,
Evinin eşiğinde, öyle bekler ayakta,
İnmek üzere olan akşamın karşısında,
Silinen, yitip giden güne göz yaşı döker,
Ufkun dört köşesine, ufkun dört bir yanına
Korkunç bir hayalet gibi küllerini saçar. (6)

Bulutlarda gezen çakırdoğanları gibi
Gülüşleri duyulur utkulu şairlerin,
Yergici şairlerin, alaycı şairlerin,
Aristofanes'lerin, (7) ve kara şairlerin.
Sayısız utancımızı yüzümüze vurmak için,
Petrone (8) karanlıkta uykusundan uyanıp,
O ünlü Romalı üslubuna sarılırdı.
Aşağılık, alçak çağımızın yöresinde
Archiloque'un (9) topal vezni, aksayan vezni
Bir kırbaç gibi hoplayıp zıplardı elinde.

Ama Tanrı geri çekilmez hiçbir zaman,
Bu güneş ki her şeye bir soluk kazandırır,
Hiçbir zaman tümüyle yitip gitmedi gözden,
Tümüyle batmadı gizlendiği tepelerden.
O hep üzgün ve tasalı koyaklar için,
Körleştirilmiş karanlık şu ruhlar için,
Gururun yoldan çıkardığı yürekler için,
Uçurumların üzerindeki bir doruğa
Işınlarını bırakır, ışınlarını ve
Bazı gerçekleri bırakır alınlar üstüne.
Durmayın haydi yüce ruhlar ve düşünceler,
Durmayın kemirilmiş sıkıntılı beyinler,
Durmayın hasta yürekler, yaralı gönüller,
Sizler dua edenler, güzel şeyler düşünenler!

Haydi biraz cesaret, ey gelecek kuşaklar!
Fırtınanın, boranın ormanda ağaçlarda,
Kopardığı gürültüyle, istemeyerek de olsa
Gelen sizler! haydi biraz daha cesaret!

Dur durak bilmeksizin amaçsız dolaşanlar,
Sizler! yolun zifiri karanlıklarında,
Ellerini uzatarak düşünüzün şekillerini
Gördüğüne inanan gezgin kuşkucular!
Sizler, kafaları acı çeken düşünürler!
Sizler, ilahi bir dehşetle dolu olanlar!
Koyak'ın böğürtlerine sarkmış olarak
Uçurumların kıyılarına tutunanlar!

Sizler, bu kederli ve utkulu dalgaların
Denizinde kazaya uğrayan ey insanlar!
Sizler, denizden tir tir titreyerek çıkanlar!
Sizler! Yalnızca yüreklerini kurtaranlar!

Bütün sabahlarda, çiçeklerin arasında
Sizler, güneşin doğduğunu gören bilgeler!
Ve bu kutsal ışıkların içine gömülmüş
Tan kızıllığında yeniden gelirsiniz siz.

Sizler, ey savaşçılar! Gün doğmadan elini,
Kolunu yıkamak için hazır bekleyenler!
Sizler, odalarda düşler, hayaller kuranlar!
Gözleri karanlığın içinde yitip gidenler!
Sizler, ey sabrın ve direncin insanları!
Sizler, ey hep mutlulukları dileyenler!
Sizler, hâlâ İsa efendimizin eteğini
Ve hâlâ umudu avuçlarında tutanlar!

Sizler ellerinde lamba, bir şey arayanlar!
Sizler tek silahı övendire olan çobanlar!
Dayanın ey dağlarda, beldelerde olanlar!
Dayanın, dayanın, ey vadilerde olanlar!

Yeter ki her biriniz dar bir keçi yolunu
Bir sabahın izini, bir karığı izlesin;
Yeter ki hepinizin kara bir dalga olan
Kıyısı Tanrı ve kuzey yeli bulut olsun;

Yeter ki siz inancınızı eksik etmeyin,
Yeter ki siz kıvançlıyken ya da kederliyken
Bir çocuğa, bir yıldıza ya da bir çiçeğe
Zaman zaman sevgi dolu gözlerle bakın;

Yeter ki köle ya da özgür yurttaş demeden
Her şeyde ve herkeste sevecek bir yan bulun,
Yeter ki siz, teninizin her bir dokusunda
Evrensel insanlığın titreştiğini duyumsayın.

Dayanın, karanlığın ve köpüğün içinde
Hedef çok yakında ortaya çıkacak,
Sisin, dumanın içindeki insanlık soyu
Bir sözcük değildir, bir bilmecedir ancak.

Öne eğilmiş alınlarınızın üstünden
Yeterince geceler ve fırtınalar geçti.
Kaldırın gözlerinizi, kaldırın başınızı!
Işık orada, yukarıda, yürüyün haydi!
Ey halklar, kulak verin, kulak verin bu şaire!
Ey halklar, kulak verin bu kutsal düşsevere!
Gece alnı ışıklı olan yalnızca odur,
O muştulayacaktır size karanlıkları,
Delecek olan gelecek zamanları
Açılmamış tohumu yalnız o bilebilir
Bir kadın gibi tatlıdır erkek ve Tanrı,
Ormanla ve dalgalarla nasıl konuşursa,
Onun ruhuna da öyle usulca seslenir,
Yumuşak, sevecen ve usul bir sesle.

Çünkü O'dur bütün dikenlere karşın,
Arzulara ve kederli olaylarla karşın,
Yıkımlarınız içinde eğilip geleneği
Toplayarak yürümeye devam eden odur.
Gökyüzünün kutsayabildiği her şey,
Ve yeryüzünün kapladığı her şey,
Bereketli, verimli bir gelenekten doğar.
Kökü geçmişe dayanan bütün düşünceler,
İster insansal olsunlar ister tanrısal,
Gelecekte de yaşar ve çiçekler açar.

Işık saçıyor şair sonsuz gerçek üstüne
Işık saçıyor şair, saçıyor alevlerini,
Olağanüstü bir aydınlıkla ruhumuz
İçin ışıl ışıl parlatıyor gerçekleri.
Boğuyor ışığıyla, ışığıyla dolduruyor,
Kenti, çölü, Louvre'u ve kulübeyi,
Bütün ovaları, bütün dağları ve tepeleri,
Kaldırıyor perdeyi gizlerin üzerinden
Çünkü şiir kralları ve şiir çobanları,
Yıldızdır, Tanrının yolunu gösteren.



Victor Hugo




O kadar cok sey yazilip cizildiki savasa dair
bahari,sevdayi unuttu unutacak neredeyse sair.

Nihat Behram

27.05.2009 01:02

KEDER SANA YAKIŞIYOR

Ne kadar değişmişsin görmeyeli,
Ellerin güzelliğini kaybetmiş nasırdan,
Hüzün rengi almış saçlarının her teli
Gözlerine gölgeler düşmüş kahırdan,
Gözlerin ki, gördüğüm gözlerin en güzeli
Ne kadar değişmişsin ben görmeyeli

Böyle mahzun kederli değildin eskiden
Fıkır fıkır gülerdi gözlerinin içi
Dudakların nemliydi sevgiden, arzudan
Yapraklarına çiğ düşmüş karanfiller gibi
Baygın kokusuna anılarla beraber giden
Böyle mahzun kederli değildin eskiden

Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar
Ağlamaktan mı karardı gözlerin
Bir zamanlar gözyaşını sevmezdin
Şimdi nerden yaşardı gözlerin
Hasta mısın, yorgun musun nen var
Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar

Arzular vardır bilirsin anlatılamaz
Eskisi gibi kalsaydın ne olurdu
Taptaze, ıpılık kar gibi beyaz
Keder sana yakışmıyor gül biraz
Arzular vardır bilirsin anlatılamaz.

Victor Hugo

27.05.2009 01:04

Dilenci


Sen hergün köşebaşlarında
Yırtık urbanla kirli ellerinle
Avuç açan, sefil insan.
İnan yok farkımız birbirimizden
Sen belki tüm yaşamınca dilenecek;
Beklediğin beş kuruşu biri vermezse
Ötekinden isteyeceksin.
Ama ben tüm yaşamım boyunca
Tek bir kez dilendim
Bir acımasız kalbin sevdası ile alevlendim.
Öylesine boş öylesine açık kaldı ki elim,
Yemin ettim bir daha dilenmeyeceğim.


Victor Hugo



Söylesem, ah söyleyebilsem derdimi,
mehtaplı bir gecede açabilsem sana kalbimi,
göreceksin seninle dolu...

Desem, diyebilsem ki seviyorum seni,
çılgınca aşığım sana...

Ama demem, diyemem,
çünkü aramızda dağlar, denizler,
ve benim o kahrolası gururum var...

Bu böyle sürüp gidecek,
sen, seni sevdiğimi bilmeyecek, öğrenmeyeceksin...
Ben her gece yıldızlara seni sevdiğimi söyleyeceğim,
sana asla...

Çünkü aramızda dağlar denizler,
ve benim o kahrolası gururum var...


Victor Hugo

27.05.2009 02:26

Das Lied der Verzweiflung

“Du schmiegtest dich ans Leid, klammertest dich an Sehnsucht,
die Schwermut riß dich nieder, alles in dir war Schiffbruch!”

Du glaubst nicht an sichere Häfen, nur an Geburt und Tod,
dazwischen die Wellen, auftürmend oder sanft.

Zerborsten sind Gewissheiten, in tausend Stücke,
der Anker, der Halt versprach, nichts als Ballast.

Lass sie treiben, die Planken, die Masten,
auf den Wellen tanzen, ein Weilchen noch.

Unwissende werden die stummen Reste finden,
neu zusammenfügen, zu Tisch und Stuhl oder Geschichten.

Sonnengedörrtes Treibholz, es wird aufgesammelt
und erfrorenen Herzen etwas Wärme spenden.

Alles in dir war Schiffbruch, es gibt kein Schiff mehr!
Setz’ die Mütze ab, Kapitän! Es gibt nur noch dich!

Pablo Neruda



UMUTSUZ BİR ŞARKI

Çıkıp geliyor hayalin beni saran geceden.
Denize karıştırıyor inatçı yakınışını ırmak.

Terk edilmiş, gün batımındaki rıhtımlar gibi.
Ayrılık saati bu, ey terk edilmiş!

Yağıyor yüreğime soğuk taç yaprakları.
Ey yıkıntı uçurumu, vahşi mağarası kaza geçirenlerin.

Sende toplanır savaşlar ve uçuşlar.
Yükselir senden şarkı kuşlarının kanatları.

Bir uzaklık gibi yuttun her şeyi.
Deniz gibi, zaman gibi sende battı her şey!

Saldırı ve öpüşün mutlu saatiydi o.
Deniz feneri gibi parıldayan o esrime saati.

Uçuş korkusu, kör dalgıç öfkesi,
çalkantılı esrikliği aşkın, sende battı her şey!

Kanatlandı, yaralandı ruhum pusun çocukluğunda.
Kayıp keşif, sende battı her şey!

Sarıp sarmaladın acıyı, tutunuyorsun arzuya,
kendinden geçmişsin üzüntüyle, sende battı her şey!

İttim gölge duvarını geriye,
arzu ve eylemin ötesine, yürüdüm gittim.

Ah, ten, benim tenim, sevip yitirdiğim kadın,
seni çağırıyorum yaslı saatte, sana adıyorum şarkımı.

İçine aldın sonsuz sevecenliği bir fanus gibi
ve tuz buz etti seni sonsuz unutuluş.

Oradaydı adaların kara yalnızlığı,
orada sevda kadını, sardı kolların beni.

Susuzluk ve açlık vardı, meyveydin sen.
Acı ve yıkıntı vardı, mucizeydin sen.

Ah kadın, bilmem nasıl erittin beni
ruhumun toprağında, kollarının arasında!

Ne korkunç ve ne kısa oldu sana olan tutkum!
Ne zorlu ve ne esrik, ne gergin ve ne aç.

Öpücükler mezarlığı, sönmedi hâlâ yangını mezarlarının
yanar hâlâ kuşların gagaladığı verimli dalların.

Ey ısırılmış ağız, ey öpülmüş organlar,
ey aç dişler, ey sarmalanan bedenler.

Ey umut ve çabanın çılgın bağlanışı,
içinde kaynaşıp umutsuzlandığımız.

Ve sevecenlik, su ve toz kadar hafif,
başlar sözcük belli belirsiz dudaklar arasında.

Yazgımdı bu içinde geçti özlem yolculuğum
ve orada yıkıldı özlemim, sende battı her şey!

Ey yıkıntı uçurumu, içine düştü her şey,
çekmediğin hangi üzüntü kaldı, hangi dalgalar kaldı
seni yutmayan.

Yine de seslendin, şarkı söyledin dalgalardan dalgalara.
Dikilip bir gemici gibi pruvasında geminin.

Çiçek açarsın şarkılarla hâlâ, hâlâ kırılırsın akıntılarda.
Ey yıkıntı uçurumu, açık ve acı kuyu.

Solgun kör dalgıç, derinliklerin bahtsızı,
kayıp kaşif, sende battı her şey!

Ayrılık saati bu, hoyrat, bu gibi saat.
Gecenin tüm zaman çizelgelerine işaretlendiği an.

Sarar kıyıyı hışırdayan kuşağı denizin.
Yükselir soğuk yıldızlar, göç eder kara kuşlar.

Terk edilmiş, günbatımındaki rıhtımlar gibi.
Titrek bir gölge kaldı ellerimde oynaşan.

Ah, her şeyden uzak. Her şeyden uzak.
Ayrılık saati bu. Ey terk edilmiş!

PABLO NERUDA

27.05.2009 02:36

Louis Aragon
 
ELSA'NIN GÖZLERİ

Öyle derin ki gözlerin içmeye eğildim de
Bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm
Orada bütün ümitsizleri bekleyen ölüm
Öyle derin ki herşeyi unuttum içlerinde

Uçsuz bir denizdir bulanır kuş gölgelerinde
Sonra birden güneş çıkar o bulanıklık geçer
Yaz meleklerinin eteklerinden bulutlar biçer
Göklerin en mavisi buğdayların üzerinde

Karanlık bulutları boşuna dağıtır rüzgâr
Göklerden aydındır gözlerin bir yaş belirince
Camın karılan yerindeki maviliğini de
Yağmur sonu semalarını da kıskandırırlar.

Ben bu radiumu bir pekbilent taşından çıkardım
Benim de yandı parmaklarım memnu ateşinde
Bulup bulup yeniden kaybettiğim cennet ülke
Gözlerin Peru'mdur benim Golkond'um Hindistan'ım

Kâinat param parça oldu bir akşam üzeri
Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın
Gördüm denizin üzerinde parlarken Elsa'nın
Gözleri Elsa'nın gözleri Elsa'nın gözleri.


Louis Aragon



Mutlu Aşk Yoktur

İnsan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman
Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini
Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi
Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi
Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an
Mutlu aşk yoktur

Hayatı Bu silahsız askerlere benzer
Bir başka kader için giyinip kuşanan
Ne yarar var onlara sabah erken kalkmaktan
Onlar ki akşamları aylak kararsız insan
Söyle bunları Hayatım Ve bunca gözyaşı yeter
Mutlu aşk yoktur

Güzel aşkım tatlı aşkım kanayan yaram benim
İçimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi
Ve onlar bilmeden izler geçiyorken bizleri
Ardımdan tekrarlayıp ördüğüm sözcükleri
Ve hemen can verdiler iri gözlerin için
Mutlu aşk yoktur

Vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye
Yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek
En küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek
Bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek
Nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine
Mutlu aşk yoktur

Bir tek aşk yoktur acıya garketmesin
Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara
Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda
Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da
Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin
Mutlu aşk yoktur ama
Böyledir ikimizin aşkı da


Louis Aragon

27.05.2009 02:38

Louis Aragon
 
ELSA'YA ŞİİRLER'den


Sana büyük bir sır söyleyeceğim zaman sensin
Zaman kadındır ister ki
Hep okşansın diz çökülsün hep
Çözülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına
Bir taranmış
Bir upuzun saç gibi zaman
Soluğun buğulandırıp sildiği ayna gibi
Zaman sensin uyuyan sen şafakta ben uykusuz seni beklerken
Sensin gırtlağıma dalan bir bıçak gibi

Ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın
Bu mavi çanaklarda kan gibi durdurulmuş zamanın işkencesi
Buysa daha beterdir giderilmemiş istekten bitmez tükenmezcesine

Göz susuzluğundan sen yürürken odada
Ve bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini
Daha beter seni kaçak
Seni yabancı bilmekten
Aklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan
Tanrım ne ağırdır sözcükler asıl demek istediğim bu
Hazzın ötesinde sevgilim dokunurluğun erimi dışında bugün sevgim

Sen ki benim saat-şakağımda vurursun
Boğulurum solup alıp vermesen
Tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın

Sana büyük bir sır söyleyeceğim her söz
Dudağımda bir dilenen zavallı
Acınacak bir şey ellerin için kararan bir şey bakışının altında

İşte bunun için diyorum ikide bir seni seviyorum diye
Boynuna takabileceğin bir tümcenin o parlakça kalp kristali
Kaba konuşmamdan gücenme benim bu konuşma
Ateşte şu tatsız gürültüyü çıkaran sudur o kadar

Sana büyük bir sır söyleyeceğim bilmem ben
Sana benzeyen zamandan söz açmayı
Bilmem senden söz açmayı bilir görünürüm
Tıpkı uzun bir süre garda
El sallayanlar gibi gittikten sonra trenler
Ve bilek söner yeni ağırlığından gözyaşlarının

Sana büyük bir sır söyleyeceğim korkuyorum senden
Korkuyorum yanınsıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri
El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden

Sana büyük bir sır söyleyeceğim kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
Sevgilim




ELSA SEVDASI


KORKUNÇ KORKULAR YAŞIYORUM

1

Korkunç korkular yaşıyorum
Yazdığı o üç satır yüzünden
Eldivenleri masanın üzerinde
Bir karakedi yolumdan geçen

Kuş, yıldız ya da merdiven
Her şey buz gibi kötü bir işaret bana
İnsana korku veren bir dille
Ondan söz eder bütün bir dünya

Cuma’nın bana bıraktığı bu
Cumartesi O’nunla ne yapacak kimbilir
Çekinirim bir sözcük O’nu incitir diye
Söylenen her şey bana korku getirir

Hem öyle niçin sessizliğe bürünmek
Yandaki odada durup dururken
Bir sırdır Onun bu suskunluğu
Benim için farkı yok işkenceden

Korkunç bir korkuyla çekinirim ben
Var olabilen hemen her şeyden
Yanlış anlaşılabilen bir cümleden
Kaldırım taşlarından kiremitlerden

O uyuyor bense ölmüş sanıyorum
İşte bir önseziş daha
Kalbim bir kapı gibi çarpar


Çev: Gertrude Durusoy / Ahmet Necdet





2

YAĞMUR
DAMLALARINI
KISKANIRIM


Yağmur damlalarını kıskanırım
Öpücüklere fazla benzediğinden
Her parlak şeyin gözleri
Kıskanmak için haklı bir neden

Kıskanırım kıskanırım
Arıların sokmalarını bile
Kıskanırım unutkanlığı ve belleği
Uykuyu ve terkedilişi de

Seçmiş olduğu kaldırımı
Rüzgârın okşayan ellerini
Benim o diri kıskançlığım
Düş görürken uyandırır beni

Kıskanırım bir şarkıyı bir sitemi
Bir nefesi ve bir sızlanmayı
Kıskanırım kıskanırım sümbülleri
Hoş bir kokuyu bir anıyı

Kıskanırım kıskanırım heykelleri
Boş ve fettan bakışlarını
Kıskanırım susmaya görsün
Kıskanırım önündeki boş kağıdı

Bir gülüşü ya da bir övgüyü
Bir ürperişi kış gelince
Değiştirdiği elbiseyi


Bir an için dışarıya çıkınca

Kömür tozlarıyla dolu bu dünya
At tekme atar ısırır köpek
Sen deli misin Giyiniyorsun
Sokağa çıkacaksın demek

Sokağa çıkacaksın ne serüven
Hem de bensiz kötü bir oyun bu
Öylesine korkarım arabalardan
Ateş kadar korku verir bana su

Günlerimin tümü O’nunla dolu
Evren ise O’nun yansımasıdır
Kırlangıçların hemen ardında
Gökyüzü olduğu gibi kalır

Cezayir menekşelerinin sapıklığı
Parmaklarının arasındadır gözleri
Elleriyle soğuktan bembeyaz olmuş
Damların üstündeki karlar gibi


Çev: Gertrude Durusoy / Ahmet Necdet


4

SENİN İÇİN


Hatırlarım bir zindanı
Hiç bir şeye benzemeyen
Bir mezarlık hatırlarım
Farkı yoktur memleketten
Biraz kan o meydanda
Geçenlerin ayağında
Hatırlarım ben bu garı
Orda üstleri aranan
Şaşkın düşmüş insanları
Askerleri kül renginde
Paris’in güzel çölünde
Hatırlarım binlerce şey
Bir ölüyü uyur gibi
Yolcular acele etti
Tren devrilmişti sanki
Akşam yakılan bu köyden
Kapkara bir tablo çıktı
Acınası o üç mezar
Hatırlarım hatırlarım
Tekrarlamak bir şey değil
Kulak verilen radyoyu
Yolda bir adımı dostu
Yalancı mıdır anılar
Her şey basit mi o kadar
Alev bilir ancak külün
Eskiden ne olduğunu
Elsa senin için işte
Söylemekteyim bunları
Bu yangın anılarını

27.05.2009 02:46

İyilik ve Kötülük

Ve şehrin yaşlılarından biri, 'Bize iyilik ve kötülükten bahset.' dedi.

Ve o cevap verdi:

'Yalnızca içinizdeki iyilikten bahsedebilirim, kötülükten değil.
Çünkü kötülük, kendi açlık ve susuzluğu içinde
azap çeken iyilikten başka ne olabilir ki?

Gerçekten de iyilik, acıktığında en karanlık mağaralarda bile
yiyecek arar ve susadığında kirli, durgun sulardan bile içer.

Siz, kendinizle bir olduğunuzda iyisiniz; bununla birlikte,
kendinizle bir olmadığınızda, kötü değilsiniz.

Çünkü parçalanmış bir aile eşkiyaların ini değildir;
sadece parçalanmış bir ailedir.

Ve dümensiz bir gemi, tehlikeli adalar arasında
amaçsızca dolaşır durur, ama dibe batmaz.

Siz, kendinizden bir şeyler vermeye çabaladığınızda iyisiniz;
Kendiniz için bir kazanç sağlamaya çalıştığınızda ise,
kötü değilsiniz.

Çünkü, bir şey kazanmak için uğraştığınızda, toprağa tutunan
ve onun göğsünde beslenen bir kök gibisiniz.

Doğaldır ki, meyve köke 'Benim gibi, olgun, dolgun ve bol bol veren ol..' demez.
Çünkü, almak nasıl kök için bir ihtiyaçsa,
meyve için de vermek bir gereksinimdir.

Konuşurken tamamen uyanıksanız, iyisiniz.
Ama, diliniz anlamsızca kekelerken uyukluyorsanız,
kötü değilsiniz;
Ve sürçen bir konuşma bile, zayıf bir dili güçlendirebilir.

Amacınıza doğru sağlam ve cesur adımlarla ilerlediğinizde iyisiniz;
Fakat oraya topallı* gittiğinizde de, kötü değilsiniz.
Çünkü topallayanlarınız bile geri gitmez.

Fakat güçlü ve hızlı olanlarınız, incelik gösterin
ve topal birinin yanında asla topalllamayın.

Siz, sayısız konuda iyisiniz ve
iyi olmadığınızda ise, kötü değilsiniz.
Sadece oyalanıyor ve tembellik ediyorsunuz.

Ne yazık ki, geyikler kaplumbağalara çevikliği öğretemiyor.

İyiliğinizin, üstün beninize duyduğunuz özlemde saklı
ve bu özlem herbirinizde mevcut.

Ancak bazılarınızda bu özlem, yamaçların gizemini
ve ormanın ezgilerini taşı*, büyük bir güçle
denize doğru akan bir sel gibidir.

Ve diğerlerinde ise, dönemeçlerle ve kavislerle yolunu kaybeden,
kıyıya ulaşmadan önce oyalanıp duran durgun bir ırmağa benzer.

Yine de özlemi fazla olanın, az olana 'Neden bu kadar yavaşsın,
neden duraklıyorsun? ' demesine izin vermeyin.

Çünkü gerçekten iyi olan, ne çıplak birine, `Neden elbisen yok? '
diye sorar, ne de evsiz olana 'Evine ne oldu? ' der.'


halil cibran -ermiş 1923

28.05.2009 16:40

Ankara





Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar..
asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar...
kimse keman çalmaz belki ama
çok keman çalınsın balolarında
diye yapılmış
gri sisli binalar...

alnının ortasında
ciddi bir devlet asabiyeti.
çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar,
bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek
bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş!
(biz bir şeyi delicesine severiz
ama tanrım neyi?)

kahve önü çatlak mozaik
bel kemiğine tehdit
kürsüler üstünde
çok sigara içen
öğrenciler

bir daha asla yaşayamayacağı
aşkları teğet geçerken
hep onu sevmeyenleri severek
hep onu sevenin gözlerinden
kalabalıklara kaçarak
karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara,
yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
bir izmirli güzele dayatmak varken
(hep kardeş olacak değiliz ya,
yaşasın halkların sevgililîğî!)...

soyut bir sevdaya
beşik kertilmiş olan
dağda çoban,
şehirde şark çıbanı sayılan,
fırat'ın büyük elleri
ararat'ın kızgin yelleri
cilo'nun derin nefesleri
hülasa kente hukuk mukuk okun
mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
anadolu çocukları...

ankara' ya öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar
(belki balkona kar seyretmeye çıkar diye
sevdiğimiz kızlar,
çok dibimiz donmuştur ve çoğu zaman
bu kar mevzuu
kızlara yeterince ilginç gelmemiştir

hiçbir şey kapalı bir dükkan kadar
hüzünlü gelmez insana
ankara'da,
yoksa bugün bir hayat
yaşanmayacakmı duygusu çöker bütün bozkıra.
Kimse keman çalmaz belki
Belki bu fiim hiçbir zaman
o kadar fiyakalı olmayacak ama
Hiçbir lahmacunda
o okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin
tadını vermeyecek bir daha.
Çok daha iyilerini yedim sonra
bizzat Urfa'da hatta
Ama hiçbirinde
o kadar aç oturrnadım sofraya.

Ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar
çok yabancı bir soluk duyulur bazı
bilinmez bir dilin ıslığından
anla ki sıkıldı bizim konsolosluktaki konuklar
öyle deme ankara'yı sevmeyene bir zulümdür
bu kadar insanın neden ankara'yı sevdiğini anlamadan
ankara'da yaşamak

yollarına hep sevdiğimiz insanların
adlarını vermediler ama biz her duvara
bilvesile onların adını yazarak yaşadık
kül ve betondan mürekkep
yaşadıkça yaşanılası gelen
o tuhaf bozkır kokusunda.

ankara'ya öyle yakışırdı ki kar.
asfaltlar ışıldar...
bir günden bir sürü gün yapan
mesai saatlerinde hiçbir şey yapan
hiçbir şey alıp hiçbir şey sunan
rakıyı bol sulu içen
dokunmasın için deği!

çabuk bitmesin dîye devletimin tekel rakısı,
hep kağıtlara bakarak,
hep kağıtlardan bakarak
hem neşet ertaş' ı hem bülent ersoy' u
aynı anda sevmeyi başararak,
karısının bayat ekmeklerden yaptığı tatlıyı
çok beğenmeyerek ama
yine de bu tasarrufunu takdir ederek
boynu hep kıdemli bir atkının içinde saklıyken
hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi
yürüyen...
memurlar.......

ankara'ya öyle yakışırdı ki kar..
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar...
biz, şimdi kapalı birr kuruyemişçi
dükkanının -ki bütün plan kar altında
tuzsuz ay çekirdeği çitileyip
yanı sıra bafra içmektir-
kötü ışıklandırılmış vitrininden
umutsuzca içeri bakan,
kimliği gereğinden fazla sorgulanmış,
dan çok çıkar ulan kimliğini denmiş,
-yani sistem kendi verdiği kimliği
zırt pırt geri istemektedir-
doğduğu yer yüzünden
doğuştan kavgacı zannedilen ama
pek çoğu kavgadan nefret eden
kavgacı esmer cesur korkak
çoğu kürt çoğu türk çocuklardık...


ankara'ya öyle yakışırdı ki kar....
ha sonra belki ahmed arifin aklına
hiçbir şairin aklına gelmeyecek
-çünkü hiçkimse bir daha ankara' yı
O'nun kadar sevemeyecek -bir şiir islenir:

kar altındadır varoşlar
hasretim,nazlıdır ankara.....
ustam yine sen bilirsin ama
hangi aralıkta bir şair ölmüşse
işte o,en netameli aydır bence.
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar...
asfaltlar ışıldar...
yalanlar...
şimdi ve sonra ne zaman ankara'ya kar yağsa
elim gönlüm, çocukluğum buz tutar.


Yilmaz Erdogan


Hem siirleri güzel, hem onlari okuyus sekli güzel.... Ses tonu mükemmel..ich liebe das wenn Männer eine schöne Stimme haben.


http://www.youtube.com/watch?v=R7m5kU9Mpfs

28.05.2009 16:45

Yeni bir sayfada sana bakmak - Yilmaz Erdogan
 
http://www.youtube.com/watch?v=t_nFg...eature=related


SANA BAKMAK

her şey yapılabilir
bir beyaz kağıtla
uçak örneğin uçurtma mesela
altına konulabilir
bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
sallanan bir masanın
veya şiir yazılabilir
süresi ötekilerden kısa
bir ömür üzerine.

bir beyaz kağıda
her şey yazılabilir
senin dışında
güzelliğine benzetme bulmak zor
sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
her şeyden
bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi
senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
ve benim
bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
anlarım bitkiden filan
ama anlatamam
toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

sen bana ışık ver yeter
bende filiz çok
köklerim içimde gizlidir
gelen giden açan soran bere budak yok
bir şiir istersin
�içinde benzetmeler olan�
kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir şey yok

uzun bir yoldan gelen
tedariksiz katıksız bir yolcuyum
yaralı yarasız sevdalardan geçtim
koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
her şeyi anlattım
olan olmayan acıtan sancıtan
bilsem ki sana varmak içindi
bütün mola sancıları
bütün stabilize arkadaşlıklar
daha hızlı koşardım
severadım gelirdim
gözlerinin mercan maviliğine

sana bakmak
suya bakmaktır
sana bakmak
bir mucizeyi anlamaktır

sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
aşk sorgusunda şahanem
yalnız kelepçeler sanıktır
ne yazsam olmuyor
çünkü bilenler hatırlar
hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
bahçıvanlar değil tüccarlardır
sen öyle göz
sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
sen teninde cennet kayganlığı iken
sana şiir yazmak ahmaklıktır

bir tek söz kalır
dişlerimin arasından
ben sana gülüm derim
gülün ömrü uzamaya başlar

verdiğim bütün sözler
sende kalsın isterim
ben sana gülüm derim
gül sana benzediği için ölümsüz
yazdığım bütün şiirler
sana başlayan bir kitap için önsöz

sana bakmak
bir beyaz kağıda bakmaktır
her şey olmaya hazır
sana bakmak
suya bakmaktır
gördüğün suretten utanmak
sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip
bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak
allah'a inanmaktır!

YILMAZ ERDOĞAN

28.05.2009 17:10

HEPSİ BU

değişen ben değilim
dönüşen savaş
yaşlanmakla ıslanmak aynı şey:

bir yağmurun gölgesinde ihtiyarlamak

şimdi ölüm bile yetmiyor
acılarımızı tartmaya
dostlar
alıngan bir sahili pinekliyorlar
bir merhaba'yı bıçaklar gibi artık
selamlaşmalar

değişen ben değilim
dönüşen savaş

artık zaman bile yetmiyor
yaşadığımızı sanmaya

yine de ışıklar bu kenti
güzelmiş gibi gösteriyor
geceleri...

geceler...
yani
Ahmet Haşim'in kafiyeleri...

seni aklıma düşüren
yerçekimi değil
yalancı yıldızlar
öyle uzaksın ki
üflesem soğuyacaksın
sarılsam okyanus

bir aşka yetecek kadar
ve anımsatacak kadar
sebepsiz bir ölümü,
acılarımız
ve kafiyelerimiz var...

işte hepsi bu kadar...


Yilmaz Erdogan

http://www.youtube.com/watch?v=sIMOF...eature=related




Bir insani sevmekle basliyordu hersey
ve bosanmak icin en az iki sahit gerekiyordu.

28.05.2009 17:13

bende sana yetecek kadar ben kalmadi
 
BENDE SANA YETECEK KADAR BEN KALMADI

Sus pus olmuş, puslu bir İstanbul'muydu yüzün, yoksa
çok bildik hüzünler mi taşınmıştı yüzüne
Dolmabahçe da çay tadında....
Divit ucuyla yazılmış bir aşkın sureti vardı avuçlarında,
tarih bir başka iklimin kıvamını gösteriyordu.
Ben rehnedilmiş yelkovan gibi... hani akrep'i seven ama
yüreği takvim yokuşlarında...

Sinemada elinin elimde terleyişinin bir anlamı olmalı,
sesinin sesimde yankılanmasının... sanki perdedekine
üzülmüş ya da sevinmişsin de tesadüfen akmış yüzün
içime... Yalan! Sen perdeye bakıyorsun, fikrin benim
seyir defterimde.. ve ben amerikanca bir filmi kürtçe
seyrediyorum...

Kadın Beyoğlu'nun bir kış akşamında,
üstündeki deri montun sahibine küs, soğukluğundan
muzdarip yürüyordu... Adam da... Yürümek hiçbir şeyi
çözmüyordu, bazı Aralık akşamlarında... Parmağında
yaralı bir öyküyü taşıyordu adam... Kadının yüzünde
bir hüzün... Hüzünlü aralık akşamında bir yüzük...
Yüzüğün yüzünde dünya güzeli bir kadının kehaneti...
... Soğuğun ve karanlığın vehameti!

Hayatı, bir başkasının pantolonu gibi, küçültülmüş,
daraltılmış... İlk sahibinin o pantalonla yaşadığı şeyler,
yani pantalonu pantalon yapan anılar, bazı ilkbahar
bereleri yüzünden yapılan yamalar, ter tüketen
yazlar... Hepsi daraltılmış... Yaşananlara bir beden
büyük geliyor artık hayat!

Bir aşkı paylaşmak için çok geç, bir paylaşıma aşık
olmak içinse erken... Beni sevda yerimden vurdu yine
zaman... Şimdi sana söylenecek tek cümle:

Bende sana yetecek kadar ben kalmadı...

http://www.youtube.com/watch?v=9EuyO...eature=related
Yilmaz Erdogan

28.05.2009 17:51

sevmekten gidince
 
...
http://www.youtube.com/watch?v=7WclTjyiHfI


Aşk yasaklandı artık halka açık yerlerde
El tutmak yol açıyor diye hesapsız susmalara
kaldırdık tüm tutuşmaları
Yasak kelime oyunu yapmak
Yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çıkmak
Artık yağmur sonraları toprak kokmak yok
Tomurcuklanmak günah
Ve bir insan gözü yüzünden yüz gün art arda uyumamak
Kimse ölmesin diye
Kimsenin aklında her sevdalı verdiği sözü geri alacak
Güneşi ayı ve hatta hiç bir tabiat olayı
Şahit gösterilmeyecek hiç bir sevdaya
Ne deniyorsa onu atacak kalp
Ve süresi 24 saate çıkarılacak meskun mahallerde ağlamanın

...

Yilmaz Erdogan

02.06.2009 02:04

GİDERKEN (ÇUKUR)



Bilerek mi yanına

almadın giderken

başının yastıkta

bıraktığı

çukuru



Güveniyordum

oysa ben sevgimize

vapur iskelesi

ya da tren istasyonundaki

saatin doğruluğu kadar



Beni senin gibi

bir de annem terketmişti

ki göbeğimde durur

onun yokluğundan

bana kalan

çukur



Sunay Akin

02.06.2009 02:07

HANGİ AYRILIK?



Ve hangi sevgili var ki, benim kadar çaresiz?

Hangi ayrılık var ki, böyle kanasın ve böyle acısın?
Ve hangi taş yürek var ki, benim kadar ağlasın?

Hangi gün karar verdin, küt diye çekip gitmeye?
Hangi lafım dokundu sana, böyle inceden inceye?
Hangi otobüs söyle, hangi uçak, hangi tren?
Seni benden götüren, beni bir kuş gibi öttüren.
Hangi kırılası eller dolanır, kırılası beline?
Hangi rüzgar şarkı söyler, o ay tanrıçası teninde?
Hangi çirkin gerçek uğruna, tükettin güzel ütopyamızı?
Hangi boşboğazlara deşifre ettin, en mahrem sırlarımızı?
Hangi cama kafa atsam?
Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam?
Hangi meyhanede dellenip, hangi masaları dağıtsam?

Bende bu sersem başımı, karakolun duvarına vursam.
Kendimi caddeye atıp, arabaların altına savursam.
Hangi tercih beni en hızlı şekilde öldürür?
Hangi şekil öldürmez de, ömür boyu süründürür?
Kayıp ilanı mı versem, şehir şehir dolanmak yerine?
Ödül mü koysam, ölü veya diri seni bulup getirene?
Hangi ayrılık var ki, böyle diş ağrısı gibi durmadan zonklasın?
Hangi cam kesiği var ki, böyle musluk gibi içime damlasın?
Hiç sanmam! ...
Hasta kalbim bunu bir süre daha kaldıramaz! .
Feriştah olsa, böyle eli kolu bağlı bekleyip duramaz.
Hangi mübarek dua,
Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye?
Hangi aptal mazeret ikna eder, ateşimi söndürmeye?
Olur mu be! . olur mu?
Bu da benim gibi adama yapılır mı?
Aşk dediğin mendil mi?
Buruşturup bir kenara atılır mı?
VEFA bu kadar basit mi? Alınır mı? Satılır mı?

Hangi hırsız çaldı, seni yırtık cebimden?
Hangi pense kopardı bizi birbirimizden?
Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini?
Hangi çöpçü süpürdü yerden bütün izini?
Hangi yaldızlı otel çarşaf serip barındırdı?
Hangi süslü manzara seni kolayca kandırdı?
Hangi şarlatan imaj böyle çabuk ilgini çekti?
Hangi pembe vaadler o saf kalbini cezbetti?

Dağ gibi adamı eze eze! .....
Hangi anası tipli parlak çömeze,
Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze?
Hangi yamyamlara yedirdin o masum rüyamızı?
Hangi mahluklar çiğnedi el değmemiş sevdamızı?
Hangi bıçak keser şimdi benim biriken hıncımı?
Hangi mermi dağıtır insanlara olan inancımı?
Hangi bekçi, hangi polis artık zapteder beni?
Ve! .. Hangi su bağışlatır?
Hangi musalla temizler seni?

Bu Nasıl Ayrılık?!


Yusuf Hayaloglu


http://www.youtube.com/watch?v=HBgIcVMS8yE

02.06.2009 02:35

Leman Sam - Gönül
 
Bunca yıl herkesten kaçtın
En sonunda buldum sandın
Ansızın içini açtın
Yapma dedim yaptın gönül

Gözleri senden uzaktı
Fark edilmez bir tuzaktı
Sana böylesi yasaktı
Yapma dedim yaptın gönül

O bir yolcu sen bir hancı
Gördüğün en son yalancı
İçinde ki serin sancı
Gitmez dedim kaldı gönül

Sen istedin ben dinledim
Senden ayrı olmaz dedim
En sonunda bende sevdim
Şimdi beni kurtar gönül

Gözlerin bakar da görmez
Ellerin tutar da bilmez
Gece gündüz fark edilmez
Demedim mi sana gönül

Sabahın tam üçündesin
Dertlerin en gücündesin
Hâlâ onun peşindesin
Gitme dedim gittin gönül

Böylesi sevdiğin için
Bir kördüğüm oldu için
Ağlıyorsun için için
Demedim mi sana gönül

Sen istedin ben dinledim
Senden ayrı olmaz dedim
En sonun da bende sevdim
Şimdi beni kurtar gönül


http://www.youtube.com/watch?v=g8qTo7y6k1U

TaffT 02.06.2009 02:46

lol machst hier voll die eigenunterhaltung,

zaten bicok vaybee user bukadar okumak ve anlamak dil gücüne sahip degil dir.
kendi etrafina duvar kurmaya devam et aferim sana

02.06.2009 02:53

Bosver...okuyan ve anlayan cok bence..ama kabullenmek istemiyorlardir..
 
http://www.youtube.com/watch?v=UE3pJ-EHpIw


Şiir: Yusuf Hayaloğlu
Müzik: Ahmet Kaya
Seslendiren: Ahmet Kaya



Ayriligin hediyesi


Şimdi saat sensizliğin ertesi
Yıldız doğmuş gökyüzü ay aydın
Avutulmuş çocuklar çoktan sustu
Bir ben kaldım tenhasında gecenin
Avutulmamıs ben.

Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
Ki bu yaşlar
Utangaç boynunun kolyesi olsun
Bu da benim sana
Ayrılırken hediyem olsun.

Soytarılık etmeden güldürebilmek seni
Ekmek çalmadan doyurabilmek
Ve haksızlık etmeden doğan güneşe
Bütün aydınlıkları içine sezebilmek gibi
Mülteci isteklerim oldu arasıra, biliyorsun
Şimdi iyi niyetlerimi
Bir bir yargılayıp asıyorum
Bu son olsun, son olsun.

Şimdi saat yokluğunun belası
Sensiz gelen sabaha günaydın!
İşi gücü olanlar çoktan gitti
Bir ben kaldım voltasında gecenin
Hiç uyumamış ben

Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
Ki bu yaşlar
Utangaç boynun kolyesi olsun
Bu da benim sana
Ayrılırken hediyem olsun.

Kafamı duvara vurmadan tanıyabilmek seni
Beyninin içindekileri anlayabilmek ve
Yitirmeden yüzündeki anlık tebessümü
Bütün saatleri öyleyce
Dondurabilmek için
Çıldırasıya paraladım kendimi
Lanet olsun
Artık sigarayı üç pakete çıkarttım günde
Olsun gözüm olsun, ne olacaksa olsun...

TaffT 02.06.2009 02:55

mein vater hat den fehler gemacht...er hat den tod seiner mutter nicht verkraften koennen und noch jahre spaeter drum geweint...dies hat sein ganzes leben zerstoert, er war nicht faehig deutsch zu lernen (war franzoesich professor in türkei) sein diplom wurde nicht anerkannt, meine mutter hat er auch verloren und ich habe es gehasst das er in seinem Leben nicht einmal zu mir gesagt hat das er mich liebt, bis heute noch nicht....jetzt ist er alleine....

02.06.2009 03:25

Ich stelle mir nichts schlimmeres vor als einen Elternteil in den Grab verabschieden zu müssen.. Es dürfte nicht einfach sein darüber hinweg zu kommen doch vielleicht wird es zwangsläufig eträglicher wenn man selbst Vater oder Mutter ist.. Eigentlich zeigt dieser Vorfall doch was für ein emotionaler Mensch er war. Vielleicht konnte er dies euch gegenüber nicht zeigen und hat falsch gehandelt obwohl er das eigentlich nicht wollte..

Vielleicht hatte er keine Kraft seine Fähigkeiten in die Tat umzusetzen. Ansonsten wäre es für so einen klugen und gebildeten Mann kein Problem gewesen die Deutsche Sprache zu erlernen.. Es ist nunmal nicht so ganz motivierend wenn einem sein Uni-Abschluss in einem fremden Land nicht anerkannt wird und wenn er deshalb wieder von vorne anfangen muss obwohl er sich auf neue Sachen gefreut hatte. Bitti denen yerden baslamak...güc ister, motivasyon ister...ekonomik güc ister..sabir ister..

Schade das alles so gekommen ist...

TaffT 02.06.2009 14:33

Ja so ist das Leben halt...daran laesst sich nichts aendern deswegen sag ich nur:

http://www.youtube.com/watch?v=EtEjT3aSmK4&fmt=18

02.06.2009 20:21

Bazi baslilklar okunumak icindir, sadece okunur, düsünülür ve "Gelincik zahmet
etmis arayip bulmus " diye de bu firsatta da ona tesekkür edilir. :)

Ayrica ,Tafft kardes! Seni anliyorum. Saniyorum ki, o zirt pirt " ich mag
dich", ya da "i love you"diyen ana-babalar, Amerikan fimlerinin bizde, bizim
de duymak istedigimiz seyleri intiba ediyor olabilir.Bundan bahsetmen dogal.

Ben de hic duymadim. Eksikligini de duymadim gerci! 3 cü ve 4.cü nesil
eminim bu konuda daha hassas olacaktir.Ama sevilmedigimi veya hayirli bir
evlat olmadigimi da yine de hic düsünmedim. Bir insanin annesi ve babasi bir
kez olur,kalirlar ve gittikleri gün de o ebedi gidistir.Benim de tecrübem var.

Bu yüzden gencligimizde yasadigimiz hakli veya haksiz kuru naz ve birtakim
gurur meselelerinden dogacak tatsizliklar, daha sonra da bu kez kendimizi
afedemeyeceginiz yeni anlara ve sucluluk duygularina yer acacagina ben
simdiden garantileyebilirim. Inanin kacis yoktur.Insan daima cekemez.

Daima yaslilarimizla huzurlu olmayi ve söylenmedik - ve cözmedik konu
birakmamamaya özen göstermeliyiz. Bu benim ve bana belki düsmeyen
nacizane bir tavsiyemdir tabii ki.Gerisi herkesin kendine kalmis.

Sunu da unutmayalim,büyüklerimizin de hayattan beklentileri, genelde simdiki
elde ettiklerinden cok daha farkliydi. Devamli bir ugras ve kavga icerisinde
degilmiydiler?..Vatana dön, yok dönme, buradan emekli ol, yok olma, sonra
sskdan emekli ol, yok olma,ol,ol. Cifte pasaport, Alman vatandasligina
gecmek, kafasi esince türkiyeye ucakla ucmak vs. bunlar sunun surasinda
kac yildir var ki!? Bir ömrün yorgunlugu pahasina bizlere yine de
ellerinden gelen en iyi gelecegi yapmak ve sunmanin disinda baska bir
sanslari var miydi acaba ? 1970 lerde hangisi acaba yilda 2, 3 cesit tatile
cikiyordu!?..adama gülerlerdi.. sevgiler - saygilar. cok uzadi.. :)

07.06.2009 20:12

Aynen Fos.. izlenme sayisina bakilacak olursa bircok kisi sessizce okuyor..


İŞ OLSUN DİYE

Bütün güzel kadınlar zannetiler ki
Aşk üzerine yazdığım her şiir
Kendileri için yazılmıştır.
Bense daima üzüntüsünü çektim,

Onları iş olsun diye yazdığımı Bilmenin...

Orhan Veli KANIK


Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 04:50 Uhr.