Einzelnen Beitrag anzeigen
  #2  
Alt 07.03.2015, 01:55
sarioglan
 
Beiträge: n/a
Daumen runter Pkk

MİLLETİ KORUYACAK VE DOYURACAK YENİ BİR İKTİDAR ZARURETİ

13 yılı aşkın süredir tek başına iktidarda bulunan AKP'nin Türkiye'ye faturası son demde artmaya başladı ve tahammül sınırını çoktan aştı.
Bugün iktidarın haline bakarak Türkiye'nin geleceğine dair herkesin görebildiği tek konu kaos ve sıkıntılar yumağıdır.
13 yılın Türkiye'yi getirdiği noktada artık ümit yoktur.
Mevcut konumdaki gündelik atmosferde, AKP'liler dâhil hangi partiye oy verirse versin ya da hangi partili olursa olsun, herkesin ortak kanaati mevcut koşulların devam etmesi halinde 2015 yılının büyük sıkıntılar barındırdığıdır.
Parti ve şahıslar üzerinden yürütülen "tarafgirlik" duygusu bir yana bırakılıp, memleketin hali üzerinde kafa yoran her çevreden insanın aklında bu gerçeklik yatıyor.
Eksik olansa, bu yaygın ve baskın görüşün başında telaffuz edilen "Böyle giderse…" ile devam eden düşüncelerdir.
Dolayısıyla Türkiye'nin halinin hiç kimseye güven ve umut vermediği açıktır.
Bunun iki temel nedeni var.
Birincisi korunma ve toplumsal huzurun tesisi, ikincisi ise ekonomik sıkıntılar nedeniyle toplumun yaşadığı çaresizlik ve bunalım hali.
* * *
İlkinden başlayalım…
Ortadoğu'da yaşanan iç çatışmalar şimdilik sınırımıza dayanmış gibi görünse de aslında alttan alta bize de sirayet etmeye devam ediyor.
Sokaklarda her yerde Suriye'den göç etmek zorunda kalanların acınası hali bunun ilk göstergesiydi.
Ardından Suriye'de tabir yerindeyse terör örgütleri için "arı kovanına" dönen halin yansımaları da görülmeye başlandı.
Özellikle Suriye ile sınır komşusu olan illerimizde ilk bakışta Suriye'ye giden ya da gelen kişilerin varlığı rahatlıkla anlaşılabilir duruma ulaştı.
Dahası 6-8 Ekim olaylarının yarattığı travma, AKP'nin "barış" vaadine karşın PKK'ya zemin kazandırdığını ve örgütün terör eylemlerini önlemesi güç bir noktaya taşıdığını gözler önüne serdi.
PKK terörünün şiddetini arttırdığı 90'lı yıllarda dahi hiç kimse gündüz vakti, sokak ortasında "askerin başlarından vurularak şehit edildiğini" görmemişti.
Recep Tayyip Erdoğan'ın "Ne istedilerse verdik" sözüne mazhar olan PKK'nın il ve ilçe merkezleri yanında, okulları, üniversiteleri, mahalleleri de eylem alanına çevirmiş olması toplumun "güven" endişesini hiç olmadığı kadar artırmış durumda.
Her fırsatta ortalığı yakıp yıkan, sokakları ateşe veren, mahalleleri kazıp yuvalanan "şehirli teröristlerin" varlığına tanıklık eden millet, çoktan sözde çözüm sürecinin terörü bitirmek şöyle dursun, daha da azdırdığını gördü.
Dolayısıyla halkın güvenlik endişeleri tavan yaptı.
İktidarın kendisini "koruyamayacağını" PKK'ya verilen tavizlere karşılık, örgütün bunu güçlenme ve yeni eylem sahaları edinme konusunda atağa kalkması sebebiyle görmüş oldu.
Toplumun güvenlikle ilgili kaygısı, PKK'ya karşı takındığı tavizkar tutumundan ödün vermeyen ve özellikle Suriye meselesinde daha önceden attığı yanlış adımları bundan sonra da sürdüreceği anlaşılan AKP iktidarının haline bakarak umutsuz bir durumdadır.
Son olarak Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu'nun taşınması hadisesi, millet nazarında "korunamayacağı için boşaltıldı ve taşındı" algılamasını doğurmuştur ki bu da durumun vahametine bakarak, haklı bir değerlendirmedir.
Kendi toprağını dahi koruyamayan bir iktidarın, vatandaşını nasıl koruyabileceği konusu millet nazarında artık AKP'ye güveni yok etmiştir.
* * *
Milleti "mevcut koşulların" devamı halinde sıkıntıya sokan bir başka mesele ise ekonomik nedenlerdir.
Resmi verilere göre işsiz sayısı 3 milyon 100 bin civarına dayanmıştır.
Açlık sınırının altında olan asgari ücretli çalışan kişi sayısı yaklaşık 5 milyondur.
Bu oranlara ailesel istatistik de eklenince Türkiye'de neredeyse 25 milyona yakın kişi geçinmek şöyle dursun, yaşam mücadelesi vermektedir.
Öte yandan çiftçinin durumu içler acısıdır. Ürettiği para etmemekte, ekerken çektiği zahmet bir yana, harcadığı para daha mahsulünü tarladan kaldırmadan yok etmektedir.
Emekli için hayat çekilmez bir haldedir.
2002 yılına göre emekli için bugünkü yaşam şartları içler acısı durumdadır.
Bazı misallerle açıklarsak; 2002 yılında bir alık maaşıyla 47 kg dana eti alabilen emekli bir memur, geride bıraktığımız yılın sonunda ancak 36 kg dana etini alabilmiştir.
SSK emeklisi 2002 yılının sonunda yani AKP iktidara gelmeden önce bir aylık maaşıyla yaklaşık 172 kg pirinç alabilirken yine geçen yılın aynı döneminde 155 kg pirinci güç bela alabilmiştir.
Bağ-Kur emeklisi 2002 yılında bir aylık maaşıyla yaklaşık 44 kg beyaz peynir alabilirken, şimdi 42 kg beyaz peyniri zor alabilmektedir.
Gördüğünüz gibi durum vahimdir.
Rakamları ve örneklemeleri daha da çoğaltmak mümkündür.
AKP ile geçen 13 yılın ardından halkın alım gücü zayıflamıştır. Arttığı söylenen milli gelir ne hikmetse vatandaşın cebine yansımamıştır.
* * *
Milletin kursağından esirgenen, Kaç-Ak saraya harcanmış, millet aç ve açıkta dururken, örneği ancak komedi filmlerindeki repliklerde görülebilecek şekilde, Kaç-Ak saraya da milletin itibarı yakıştırması yapılmaktadır.
Son dönemde doların ateşinin söndürülemeyişi, halkın temel tüketim maddelerine zam olarak yansımaya başlamıştır.
Devalüasyonun ekonomide açtığı tahribatın boyutu artmaktadır.
Özel sektörün borcu sadece bir aylık dönemde sırf dolar kurundaki artış nedeniyle katlanmıştır.
Bunun neticesi ve bir adım sonrası felakettir.
Borç batağında yüzen şirketler kapılarına kilit vurmak üzeredir. Karşılıksız çek ve senet sayısı geçmiş yıllara nazaran yükselmiş, tabir yerindeyse patlama yapmıştır.
İflas bayrağını esnaf ve sanayiciler ellerinde tutmakta, Allah esirgesin, zorunluluk nedeniyle ve istemeye istemeye her an kaldırmak üzere hazır bulundurmaktadır.
Tüm bunlara bakarak Türkiye'nin geleceğinden milletin umutlu olmasını söyleyebilmek mümkün müdür?
Millet herşeyi yaşayarak görmekte ve duruşunu da bu ölçüde ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla 7 Haziran'da yapılacak olan genel seçimlerde milletin ölçüsü kendisini "koruyacak ve doyuracak" yeni bir iktidarı ülkenin başına getirmek olacaktır.
AKP, Türk Milletini "koruyamıyor ve doyuramıyorken", MHP'nin Türk Milleti'ni "korumaya ve doyurmaya" dair azimli, kararlı duruşu, şimdiden yeni bir iktidarın doğacağını işaret ediyor.
Türkiye'nin haline bakarak, 8 Haziran sabahı doğacak olanın sadece güneşin değil, Milliyetçi Hareket ile Türk Milleti'nin umutları olduğu da şimdiden anlaşılıyor.

İsmail ÖZDEMİR