Einzelnen Beitrag anzeigen
  #1  
Alt 11.08.2013, 16:47
Cakabeyy
 
Beiträge: n/a
Standard Fethullah Gülen Kürtlere beddua etti mi, Fethullah Gülen ölüm emri verir mi?

Fethullah Gülen’in 24 Ekim 2011 tarihli “Terör ve Izdırap” konulu sohbetinin içeriğiyle ilgili kamuoyunu yanlış yönlendirme çabası içinde olan art niyetli yayınlar nedeniyle bazıları Fethullah Gülen’in Kürtlere beddua ettiği, hatta daha da ötesinde ölüm emri/fetvası verdiği şeklinde ithamlarda bulunuyor. Öncelikle şunu belirtmek lazım ki Fethullah Gülen’in o konuşmasında yaptığı şey beddua değildir; Allah’a havale etmektir. Ayrıca bu asla Kürtlere yönelik değildir. Düşmanlık yapanlara ve üstelik bu düşmanlık yapanlar içinden asla ıslah olmak niyeti olmayacak amansız düşmanlara yöneliktir. Fethullah Gülen’in konuşmasındaki ifadeleriyle “fısk ü fücura kilitlenmiş, gayz ü nefrete kilitlenmiş, kan dökmeden zevk alan canavarlar” için, üstelik de bunlar arasında sadece hidayet ve ıslah olmayacak kimseler içindir.
Fethullah Gülen beddua eder mi?

Fethullah Gülen’i tanımayanlar onun beddua edebileceğini zannedebilirler; ancak Gülen “bizim dünyamızda bedduaya yer yoktur!”[1] diyor: “Biz muhabbet fedaileriyiz; husumete vaktimiz yoktur bizim. Başkaları bin türlü husumet gösterseler ve husumetin bin türlüsünü bir anda çektirseler de düşmanca tavrın tekiyle bile olsa mukabelede bulunmayı düşünmeyiz. Geçeceğimiz yollara diken atan, önümüze çukurlar kazan insanlardan birini bir yerde kuyuya düşmüş görsek, yine ellerinden tutar, kaldırırız.” “Biz en zor günlerde, en amansız şekilde düşmanlık yapanlar hakkında bile tel’ine, bedduaya ‘âmin’ demedik, kimseye lânet ve kahriye okumadık. Belki onlar hakkında en acı tercihimiz, onları Allah’a havale etme şeklinde oldu.”[2]

“Allah’a havale etmede bir mahzur olmadığını, yapılan beddualara da âmin demememiz gerektiğini, ikisinin birbirinden ayrıldığını ve mü’mine yaraşan hususun dua etmek olduğunu” söyleyen Fethullah Gülen, “İşin içinden çıkamadığımız durumlarda, Allah’a havale etmek de bir yol olarak kullanılabilir.”[3] diyor.
Allahım, sana havale ediyorum!..

Fethullah Gülen, zalimleri Allah’a havale edişini şöyle anlatıyor:

“Ne zaman zâlimlere beddua etmek aklıma gelse, hemen Hazreti Nuh’un inkisarını hatırlıyor, ürperiyor ve onları tel’in etmekten uzak duruyorum. En amansız şekilde düşmanlık yapanlar hakkında bile bedduada bulunmuyorum, kimseye lânet ve kahriye okumuyorum; onları Allah’a havale etmekle yetiniyorum. O havaleyi de yine İnsanlığın En Şefkatlisi’ne ittibâen yapıyorum. Nasıl ki, Allah Rasulü, ‘Allahümme aleyke bi-Ebî Cehl, Allahümme aleyke bi-Utbe, Allahümme aleyke bi-Şeybe...’ deyip din düşmanlarını Allah’a havale etmiş ve bununla “Allah’ım Sen bilirsin, Sen ne dilersen onu yap!” demek istemiştir; ben de, havale etmeyi bile onlar hakkında önce Allah’tan hidayet temenni etme alternatifine bağlayarak dile getiriyorum. Döktükleri kanı, akıttıkları gözyaşlarını, işkence ettikleri insanları düşününce, ‘Hiç olmazsa mazlumlara bu kadarcık bir vefa!..’ mülahazasıyla kendi üslubumu korumaya çalışarak şöyle diyorum:

‘Allahım, eğer kan düşünen, kan konuşan, kan döken, yurt içinde ve yurt dışında kan seylâpları meydana getiren bu zâlimlerin, bu gaddarların ve bu hattarların hidayetlerini murad buyuruyorsan, en yakın zamanda bunların kalblerine hidayetini salıver; gönül kapılarını imana ve İslam’a aç. Şayet onlar Senin nurundan bütün bütün nasipsiz kimselerse, ey bizi insanlığa çağırmak için kitap indiren Allahım, ey bulutları harekete geçirip semanın bağrından rahmet boşaltarak kupkuru çölleri cennetlere çeviren Allahım, ey en güçlü orduları hezimete uğratan Allahım, din düşmanlarına bozgun yaşat; altlarını üstlerine getir, onları birbirlerine düşür, birliklerini paramparça eyle ve emellerine ulaştırma; zâlimlere karşı bize nusrette bulun, yardımını üzerimizden eksik eyleme!’

Bazen de, ‘Allahım, bize ve bütün Müslümanlara yardımcı ol; hizlanımızı isteyenleri, rezil rüsvâ ve perişan olmamızı arzu edenleri, bu istikamette komplolar düzenleyenleri hüsrana uğrat! İki ellerini bir araya getirme, onları muvaffak eyleme!’ diyorum.. diyorum ama her defasında bu duamı şarta bağlıyor; önce onlar hakkında bile hidayet duasında bulunuyorum. Sonra da, ‘Allahım, şayet onlar mahrum ve nasipsiz kimselerse, hiç olmazsa bizi onların zulümlerinden muhafaza buyur; üzerlerinde baskını artırdıkça artır; silahlarını başlarında parçala; ellerini ayaklarını birbirine dolaştır; kalemle tecavüz edenlerin kalemlerini kır; Müslümanlara sövüp sayanların dillerini ebkem kıl.. zâlimleri gaye-i hayallerine ulaştırma ve onlara karşı bize yardımcı ol!..’ şeklinde niyazımı seslendiriyorum.”[4]

“Evet, temel düşünce yapımız ve karakterimiz itibarıyla, bizim dünyamızda tel’in ve bedduaya yer yoktur, ama bu kadar da olsa onları Allah’a havale etmemiz de dine olan saygımızın gereği kabul edilmelidir.”[5]
Herkes kendi karakterinin gereğini sergiler

Fethullah Gülen, yukarıda aktardığımız ifadeleri gibi daha onlarca beyanıyla “hiç kimseye beddua etmediğini, hatta bedduaya amin bile demediğini, kendisine her türlü zulmü yapanlara bile beddua etmediğini, en zor durumda dahi sadece Allah’a havale etmekle iktifa ettiğini” söylüyor.

“Herkes kendi karakterinin gereğini sergiler; bazıları kendi karakterlerinin gereği olarak ona buna saldırırken ve önlerine geleni ısırmaya çalışırken, bize de kendi karakterimize saygılı olmak ve nezih üslubumuzu korumak düşer. Üslubumuz bizim namusumuzdur, manevi şahsiyetimizdir, aynamızdır. Biz şimdiye kadar hep sevgi türküleri söyledik; sevgi deyip güldük, sevgi deyip ağladık, hep muhabbet çiçekleri dermeye çalıştık; sadece nefretten nefret ettik, kimseye karşı düşmanlık beslemedik ve hele asla kan dökmeye yeltenmedik; sokaklara dökülüp anarşi çıkarmayı vatana millete ihanet saydık, hep emniyet ve güvenin yanında yer aldık. İnşaallah bundan sonra da bu üslubumuzu koruyacak ve herkese gönlümüzü açık tutacağız.”[6] diyen Gülen, “O zulümlere maruz kalmakla üslubumuzu korumak arasında tercih yapmak zorunda kaldığımız zaman bile biz üslubumuzu tercih etmeliyiz.”[7] diyerek üslubu muhafazaya verdiği önemi ifade ediyor.

“Karakterimi namusum sayarım. Karakterime kıymayı namusuma karşı tecavüz sayarım ben, karakterimdir o çok önemli. Konuşurken de, biriyle bir muhaverede bulunurken de, bir muamelede bulunurken de onu korumaya fevkalade hassasiyet göstermişimdir. Bazen irticalinin esnekliği içinde üslubuma riayet edememişsem inanın bana çok üzüntü duymuşumdur. Yani ‘Şu sözler benim karakterime göre uygun değildi, sana kıydım.’ demişimdir.”[8]

Karakterini ve üslubunu namusu sayan ve hassasiyetle muhafaza eden Fethullah Gülen, kendisi beddua etmediği gibi “hizmet”e gönül veren gönüllülere de beddua etmemeyi, bedduaya amin bile dememeyi tavsiye etmektedir; hatta tavsiyenin de ötesinde bunu dinin gereği olarak ifade etmektedir.