Madem gercekleri bilmek istiyorsun, oku!
Her nekadar kölelik denen müsibet, yüzyillar boyunca baska dinlerde ve ülkelerde de uygulanmis
olmakla beraber, bu baska dinlerde ve toplumlarda kölelige karsi daima sesini yükseltenler ve
direnenler olmustur. Örnegin Budha, köleligi yeren ilk din adami olarak karsimizdadir. Bati"da
kölelige karsi ilk savasim Milad"tan önce 4cü yüzyilda, eski Yunan ile baslar. Her ne kadar Aristo
gibi büyük düsünürlerden bazilari köleligi dogal ve olagan bir kurulus olarak görmekle beraber bu
zihniyete karsi cephe alanlar çoktur. Örnegin Alcidamas, ki bu konuda ilk direnenlerdendir, tarihin
bu eski çaglarinda insanliga söyle seslenirdi: "Tanri herseyi özgür kilmistir. Doga hiçbir yaratigi
köle yapmamistir" 1.
Yahudilik ve Hiristiyanlik köleligi yok kilmamistir ama, bu dinlerin uygulayicilari ya da salikleri
arasinda kölelige karsi savasim verenler çok çikmistir. Orta Çag"da bile köleligi insan haysiyetine
karsi suç seklinde gören nice fikir türleri gelismistir2. O en karanlik bilinen dönemlerde, köleligi
dogal bilen ziyhniyete karsi isyan edenler çoktur.
Oysa ki Islâm"da böyle bir gelisme görülmez: ne din adamlari ve ne de ne düsünürler arasinda sesini
yükselten olmustur. Islâm dünyasi bu açidan insan sahsiyetinin haysiyetine âdeta yabanci kalmistir.
Kur"ân"in köleligi dogal gören hükümlerine karsi "Hayir" diyebilecek cesarette bir kimse
çikmamistir. Aksine bu hükümlerin kölelige engel olmadigini savunanlar çikmistir3. Geçmis dönemler
boyunca Islâm bilginlerinin yaptiklari sey, Islâm dininin kölelere, kendi özgürlüklerini satin alma
hakini tanidigini ve kölelerin durumunu iyilestirdigi masallarini tekrarlamaktan ibaret kalmistir:
onlara göre güyâ Islâm seriâti bu "olumlu" yenilikleri getiren ilk ve son din"dir. Oysa ki
söyledikleri yalandir, çünkü Islâm"dan 2500 yil önceleri Babilonya"da, köleler için kendi
özgürlüklerini satin alma hakki vardi. Yine bunun gibi Islâm"dan bin yil önce uygulanan Manu
kanunlarina göre Hindistan"da koca"lara, kölelerini döverlerken, karilarini dövdükleri gibi
dövmeleri emredilmistir. Eski Misir"da, örnegin Ramses III zamaninda, kölelerin yerli halktan
kimselerle evlenerek bir kaç kusak sonra özgürlüge kavustuklari görülürdü 4.
Bütün bunlardan Islâm yazarlari habersizdirler. Hem de öylesine ki, bu habersizlik içerisinde köle
ticâretini bile âdeta ilim konusu yapmislardir. Köle satin almak ile hayvan almak arasinda fark
gözetmemislerdir. Nice örneklerden biri olarak XIci yüzyil"in ünlü hükümdarlarindan Keykavus Ibn
Iskender"in Kâbus-nâme adli kitabini söyle bir karistirmak yeterlidir. Cürcan ve Taberistan
hükümdari olan bu yazar, Kâbus-nâme"yi, oglu Gilân Sah"in egitimi için yazmistir. Kitabinin bir
bölümünde söyle der:"Her seyden önce satin alacaginiz kölenin gözlerini ve kirpiklerini muayene
ediniz; sonra burnunu, dudaklarini ve dislerini ve nihayet saçlarini gözden geçiriniz... Bütün bu
ögütlerime sunu da eklemek isterim ki satin alacaginiz... kölenin boy ve posunun ölçülü olmasina ve
karar dolgunlukta bulunmasina dikat etmelisiniz"5
Kitabin diger bir yerinde yazar, hayvan satin aliminda dikkat edilmek gereken hususlari belirtir:
"Hayvanlarin disleri kusursuz, bembeyaz ve muntazam olmalidir; alt dudak üst dudaktan hafifçe ilerde
olmalidir; burun delikleri uzun, açik ve düz, alin genis ve kulak hizasina kadar tek renkte
olmalidir" 6
Görülüyor ki köle satin almakla hayvan almak arasinda pek fark yok. Ne ilginçtir ki yazildigi
tarihten bu yana Kâbus-nâme, Islâm dünyasinda "hükümdarlara âit terbiyevî kitaplarin en
önemlilerinden biri" olarak kabul edilmistir 7.
Çagdas yazarlar arasinda köleligi Islâm"in yarattigi bir kurulus olarak degil fakat Islâm"a karsi
açilmis savaslar nedeniyle ortaya çikan bir kurulus seklinde görecek kadar saf düsünceli olanlar
çoktur. Onlara göre Islâm güya köleligi, sadece savas nedeniyle mesrû görmüstür ve bu nedenle
Islâm"da kölelik kurulusunun yer almasinin sorumlulugunu Islâm"a karsi savas açanlarda aramak
gerekir 8.
Bu gülünç iddiâlara yönelenlerin, Kur"ân"da köleligi dogal kilan hükümlerden ya da Muhammed"in köle
kullandigindan, köle alip sattigindan ya da ona buna köle hediye ettiginden haberleri olmamalidir.
Haberli olmadiklari diger bir husus da Islâmiin savas dini olup, yer yüzünü “Dar-ül Islâm”
(müslümanlarin yasadiklari diyar) ve “Dar-ül harp” (“kâfirlerin” yasadiklari yerler, ki harp
edilecek diyardir) diye ikiye ayirmis olmasi, ve yer yüzünü, tümü itibariyle “Dar-ül Islâm” olana
kadar savas yapmayi ilke edinmis olmasidir. Hemen belirtmek gerekir ki Muhammediin giristigi 29
savas ile göndermis oldugu 45 kadar çete hep bu amaçla girisilmis seylerdir.
Arap yazarlarin genellikle savunduklari bir görüs de kölelik kurulusunun Islâmia Türkler yüzünden
girmis oldugu dogrultusundadir, ki gerçekten yalana dayalidir. Konuyu “Arab Milliyetçiligi ve
Türkler” adli kitabimizda ele aldigimiz için burada durmayacagiz. Fakat sadece sunu tekrar etmekle
yetinelim ki eski Türklerde, örnegin Hunilarda, “kisisel kölelik” diye bir sey yoktu; “Kabile
köleligi” vardi ki kisisel kölelik sistemine oranla daha iyi kosullara baglanmisti. Islâmiyeti kabul
ettikten sonra Hun"lar, “Kabile köleligi” uygulamasini terkedip "kisisel kölelik" zihniyetine
geçmislerdir.
A) Islâm Ülkelerinde Kölelik 20.ci Yüzyila Kadar Sürmüs ve Ancak Bati Dünyâsi"nin Zorlamalariyle
Sona ermistir
Kölelik, resmî bir kurulus olarak Islâm ülkelerinde 20ci yüzyila kadar süregelmistir. Taninmis bir
yazarin deyimiyle Islâm dünyasi "kölelik uygarligi" olmaktan ileri geçememistir9. Halifelerin ve
hükümdarlarin saraylari, yüzlerce köle ve cariye ile dolup tasmistir. Vaktiyle Kahire"deki Fatimi
hükümdarlariinin hareminde on iki bin köle bulunurdu. Ispanya"daki Islâm devleti hükümdarlarindan
Abd ar-Rahman III (912-967) hareminde 6300 köle vardi 10. Osmanli dönemi boyunca Türk padisahlarinin
yaptiklari da bu olmustur
Öte yandan köle ticareti, tipki diger bütün müslüman ülkelerde oldugu gibi, dinsel bir kurulus
olarak Osmanli Imparatorlugu sinirlari içerisinde de geçerli idi: haftanin belli günlerinde hayvan
pazarlari, ya da hububat ve sebze pazarlari gibi esir pazarlari kurulurdu. Bu esir pazarlarinda
halk, tipki hayvan alir gibi, esirlerin yüzüne, eline, disine, ayak bileklerine vs... bakip deger
biçer ve ona göre köle satin alirdi.
Yeryüzü ülkelerinin kölelik sistemine karsi savas açtiklari ve köleligi kaldirdiklari dönemlerde
bile11 müslüman ülkeler köleligi dinsel ve dogal bir kurulus olarak benimsemekten geri kalmamislar,
ve köleligin kaldirilmasi girisimlerini Islam"a aykiri görmüslerdir. Arap ülkelerinin Osmanli
egemenligi altinda bulundugu dönemlerde, dis baskilar sonucu olarak köleligi kaldirmaga yönelen
Osmanli yöneticileri, Arap halklarinin direnmesi ve ayaklanmasi olaylariyla karsi karsiya
kalmislardir.
Osmanli devleti ile Iran ve Misir gibi ülkelerde kölelik denen sey, Bati devletlerinin (özellikle
Ingiltereinin ve Fransa"nin) baskilariyle sona erdirilmistir: o da pek yavas bir tempo ile. Zenci
kölelerin azâdlanmaga baslandigi ilk müslüman ülke Tunus"tur. 1890 yilinda bütün Fransiz
kolonilerinde kölelik yasaklanmistir.
1854 ve 1857 yillarinda Ingiltere ile imzaladigi andlasmalarla Osmanli devleti, köle ticaretine son
vermeyi kabul etmistir. Ancak ne var ki Mekke ve Medine, bu andlasma hükümlerinden hariç
tutulmustur. Çünkü bu iki kent Islâm"in "kutsal" topraklari sayildigindan, Kur"ân"in Tanrisal bir
kurulus olarak getirdigi köleligin bu kentlerde yasaklanmasi yoluna gidilememistir. Vaktiyle
Muhammed"in yasadigi ve bizzat köle sahibi bulundugu bu topraklarda köle ticaretini yasaklamanin
Kur"ân"a karsi gelmek olacagi düsünülmüstür. Bundan dolayidir ki Afrika"da ve Arabistan"da köle alim
satimina ve kullanilmasina daha uzun bir süre devam edilmistir.
Her ne kadar Osmanli devleti 1908 Anayasa"si (1293 Kanun-u Esâsî) ile köleligi saf disi kilmis
olmakla beraber, bu kurulusun gerçek anlamda ortadan kalkmasi ve Türk topraklarindan silinip
atilmasi Atatürkiün yarattigi Türkiye Cumhuriyeti sayesinde olmustur. 1926 yilinda Cenevre"de
imzalanan ve yeryüzü ülkelerinin tamamini kölelige "Hayir" demege zorlayan andlasmayi imzalamakla
Türk devleti, Kur"ân"daki kölelikle ilgili hükümlerin uygulanmasina kesin olarak son vermistir.
Islâm"in "koruyucusu" rolünde görünen Suudi Arabistan"a Ingilizler, ancak 1927 yilinda "Cidde
Andlasmasi" ile köleligin uygulamadan kaldirilmasi zorunlugunu kabul ettirmislerdir. Fakat buna
ragmen Suud devleti, Kur"ân"i Anayasa olarak kabul ettigi için, köleligi gayr–i resmî sekilde
sürdürmekten kaçinmamistir. Yemen gibi diger bir çok Arap ülkelerinde de durum bu merkezde olmustur.
B) Köleligin resmen kaldirilmis olmasina ragmen Islâm ülkelerinde kölelik kurulusunu geçerli bilen
zihniyet hâlâ canlidir.
Islâm dünyâsinin halklari, ve “bilim kaynagi” diye kabul edilen cevreleri dahi bugün hâlâ öylesine
çagdisi bir zihniyete sapli, öylesine bilgisiz ve öylesine insan sahsiyetinin haysiyeti duygusundan
yoksundur ki, bir yandan insanlarin esit ve özgür olduklari tema"sini savunur görünürken diger
yandan köleligi mesrû ve makbul bir kurulus olarak benimsemekten çekinmezler. Bunun en bariz
örneklerinden biri, Misir"daki el-Ezher Üniversitesinin tutumudur. Güyâ en büyük bir bilim merkezi
ve otoritesi sanilan bu Üniversite, köleligi Kur"ân"dan kaynaklanan bir kurulus olarak bagrina basar
ve bu konuda fetvalar yayinlar. el-Ezher"in resmî yayin organi olan Macalla"nin 1962 Temmuz
nüshasinda yayinlanan bir fetva"da, savas esirlerinin köle olarak kullanilmalarinin câiz oldugu
belirtilmistir12.
Ne ilginçtir ki bu ayni Üniversitenin mensuplarindan biri, ayni Macalla dergisinin 1967 (Aralik)
tarihli nüshasinda, Islâm"in “kurtarici” ve “insanlari bagimsizliga kavusturucu” oldugunu ve nereye
gitti ise orada kisileri ve halklari özgürlüge ulastirdigini yazmaktaydi13
Yine bunun gibi Yemen"de, 1962 yilinda Kiral Faysal, Bati ülkelerinin baskilariyle köleligi resmen
ilga eder görünürken, Ulema sinifi, bu kurulusun Kur"ân"da yer aldigina dâir fetvalar yayinlamakta
idi 14.
Ayni ilkel zihniyete sapli bizim mollalarimiza göre dahi kölelik ve cariyelik, "güncelligini"
yitirmis bir konu degildir. Her ne kadar bu efendiler Islâm"in kölelige ve cariyelige karsi bir din
oldugunu söylemekle beraber, bu kurulusu kökten yasaklamadigi görüsünü de savunmaktan geri
kalmazlar. Onlara göre Islâm, güyâ sosyal gerçeklerin bir anda degisemeyecegini bildigi içindir ki
köleligi kökten yasaklamamistir; yasaklamis olsaymis, "daha ilk anlardan itibaren iç kargasaliklara
sebeb olur" idiymis.
Yine bizim mollailarimiza göre Islâmida köleligin ve cariyeligin sürüp gelmesinin asil nedeni,
Islâm"in bunu "Harp esirleri kurumuna inhisar ettirmek istemesi" imis. Savunduklari görüs su:
"Islâm"da cariye harp esiridir. Harbler ise dünyamizin gündemindedir" 15. Anlatmak istedikleri sudur
ki savas denilen sey ortadan kalkmadigina ve muhtemelen kalkmayacagina ve dolayisiyle savasta alinan
esirler Kur"ân geregince paylasilmak gerektigine göre kölelik ve cariyelik denen seyin de devam
etmesi dogaldir 16.
Bununla beraber bizim mollalar, köleligi ve cariyeligi "zarûrî bir müessese" olarak görürlerken, bir
de Islâm"in bu kurulusu "insanlik haysiyetini çignetici bir kurum" olmaktan çikardigini iddiâ
ederler 17. Ederler ama cariyelerin dinî ve hukukî sorumluluklarinin "hür" kisilere nazaran, daha
az, sosyal durumlarinin daha asagi oldugunu belirtmekten geri kalmazlar18. Örnegin hukukî
sorumluluklarinin daha az oldugunu anlatmak üzere, câriyeyi öldüren bir kisinin kisas olarak
öldürülmeyip "ta"zir" cezâsina çarptirilacagini söylerler 19. Yine bunun gibi hür bir kadina zinâ
isnad eden kimseye, bu isnadini dört sahitle ispatlayamaz ise seksen sopa ceza verildigi halde,
câriye"ye zinâ isnad edipte ispat edemeyen kimselere böyle bir ceza verilmez; sadece "ta"zîr" cezasi
verilir oldugunu ve esas cezâinin kiyâmet gününe birakildigini eklerler. Öte yandan cariye için
“iddet” süresinin (yâni kocainin ölümünden sonra tekrar evlenebilme süresinin) 65 gün oldugu halde
“hür” kadinlar için iddet müddetinin bunun iki misli oldugunu söylerler. Yine bunun gibi hür bir
kadinla evli olan kisiinin, dördie kadar hür kadinla evlenebildigi halde cariye ile evlenemeyecegini
belirtirler (K. Nisa 25). Yine bunun gibi sahibinin iznini almadan câriyeinin, hiçkimse ile
evlenemeyecegini eklerler.
Bütün bunlardan gayri bir de su var ki birden fazla kadinla evli bulunan erkek, karilarinin yaninda
gecelerken adâlet esasina riâyetle görevli oldugu halde bu adâleti câriyeleri arasinda gözetlemek
zorunlugunda degildir. Yine bunun gibi cariye hür bir kadin üzerine “kuma” (ikinci karfi olarak)
gelemezse de hür kadin cariye üzerine “kuma” gelebilir20 .
Bütün bunlar, köle "nin ya da cariye"nin asagilik durumunu yansitan hususlardan bazilaridir. Ama
bizim mollailarimiz yine de köleinin (cariyeinin), insanlik haysiyetinden söz ederler.
Yine tekrar edelim ki seriâtçi"nin (ve bu arada Mollalarin) mantigina ve insanlik anlayisina itibar
edildigi sürece insanlarimizin (ve Islâm ülkeleri insanlarinin) uygar zihniyete ulasamayacaklari
muhakkaktir.
Nitekim köleligin ve cariyeligin dogal bir kurulus oldugu fikri, sadece din adamlarinin degil fakat
müslüman kisinin de bilinç altina öylesine çöreklenmistir ki 20ci yüzyilin sona ermek üzere
bulundugu bu dönemde dahi Islâm dünyasinda, farkli adlar ve uygulamalar seklinde köleligin
sürdürüldügü görülür. Insan haklarina aykiri bu uygulamalara karsi sesini yükselten pek yoktur.
Gerçekten de Islâm ülkelerinde, çogu evlerde, sosyal yasami itibariyle köle durumundan farksiz
"beslemeler", ya da buna benzer adlar altinda hizmetçiler bulunur. Bu zavallilar, daha küçücük
yaslardan itibaren evin hizmetinde kullanirlar. Evin temizligini yaparlar, yemegini hazirlarlar,
evin çocuklarina bakarlar, her ne türlü pis is varsa hepsini "basarirlar". Sabahin kör saatlerinden
gece yarilarina kadar yok pahasina çalisirlar. Bunlarin zavalli ve acikli durumlarina son vermek hiç
kimsenin aklindan geçmez. Seriât zihniyeti bu tür köle sahiplerinin beyinlerinde yuvalanmis kaldigi
sürece de geçmeyecektir.
|