YORUMSUZ!
Non pasarant….
Faşizmin böylesine arsızlaştığı bir dönemi hatırlamıyorum bu ülkede.
Devlet desteğini arkalarına almanın getirdiği şımarıklıkla gittikçe saldırganlaşıyorlar.
Bugüne kadar “sosyal demokrat” maskesi ardına saklananların artık bu “son fasılda” saklayacak bir şeyleri kalmadığı için peçelerini sıyırıp atmaları, toplumun vicdanı olması gereken solu da yok ettiği için, faşizm saflarına katılacak olanları durduracak bir vicdan engeli de kalmadı.
Siyasi iktidarın içindekilerin “makam ve koltuk” kaygılarıyla, faşist saldırıları “milliyetçi hislenmeler” diye tarif etmesi de onlara geniş bir özgürlük alanı açıyor.
Cumhuriyetin kuruluşundan beri “gizli bir iktidar” olarak varlığını sürdürenler ise Türkiye’nin dünyayla kaynaşmasının onların bu “illegal” iktidarını sona erdireceğini bildikleri için zaten faşizmi bütün güçleriyle destekliyorlar.
Böylece, faşizm, gelişmek için ihtiyaç duyduğu zehirli besini devletin memelerini emerek elde ediyor.
Dünyanın ve Türkiye’nin geçtiği süreçte esnafın zorlanması, köylülüğün yapısal bir değişikliğe maruz kalması, varoşların işsizlerle dolması, gerekli kadroları onlara sağlıyor.
Yetenekleri pek gelişmemiş, anadilini zorlukla konuşan, sanatla hiçbir ilgisi olmayan, kendi ülkesinin edebiyatından nefret eden, tarihini bilmeyen öfkeli ve çaresiz bir kalabalık kollarına “gamalı haçlarını” bağlayarak sokaklara çıkıyor.
Yaşamayı ve yaşatmayı bilmediklerinden, var olduklarını kanıtlayabilecekleri tek yer ölüm.
Onun için öldürmeyi kutsuyorlar.
“Yaşasın ölüm” diye bağırıyorlar.
“Hepimiz katiliz” diye haykırıyorlar.
İşledikleri her suçtan sonra sırtları sıvazlanıyor, bayrakların önünde resimleri çekiliyor, mahkemelerde serbest bırakılıyorlar.
Amaçları Türkiye’yi kanlı bir kargaşanın içine sokmak, büyük kıyımlar yapmak, ülkeyi dünyadan koparmak, vahşi bir diktatörlük oluşturmak.
Bu ülkenin ve bu toplumun, tarihinde hiç görmediği türden büyük bir acı çekmesi, iç savaşlarla parçalanması, katliamlarla kanaması için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bunu, onlara yaptırmayacağız.
Türkiye’yi onlara bırakmayacağız.
Ülkesini iki parça eden Hitler gibi, topraklarını kendi isteğiyle Alman işgaline açan Mussolini gibi kendi toplumuna düşman olanlar, kendi insanına ihanet edenler burada da ortaya çıkabilir.
Çıkıyor da.
Ama başaramayacaklar.
Burayı iç savaşlarla bölmelerine, ülkeyi sırtlan sürüleri gibi parçalamalarına, Türklüğü barbarlıkla eşdeğer duruma düşürmelerine, evlatlarımızın geleceğini mahvetmelerine izin vermeyeceğiz.
Almanlarla işbirliği yapan İspanyol faşistlerine, “non pasarant”, “geçit yok” diyerek karşı duran İspanyol cumhuriyetçilerinden bir eksiğimiz yok bizim.
Gerektiğinde, bu ülkeyi, bu insanları, bu toprakları, tek amaçları bütün değerlerimizi parçalamak olan faşizme karşı savunuruz.
Bu ülkenin çocuklarına özgür ve mutlu bir ülke bırakmak bizim borcumuz.
Mimarisiyle, müziğiyle, edebiyatıyla, yaratıcılığıyla, üretimiyle övünen bir ülke yaratmak bizim hayalimiz.
Bu hayalimizi gerçekleştireceğiz.
Türkiye’yi gelişmiş dünyanın saygıdeğer bir üyesi yapacağız.
Emin olun bunu başaracağız.
Faşizm, kadrolarını “umutsuzlukla” hırpalanmış insanlardan derler, biz bu ülkede umudu yeniden dirilteceğiz.
Mutlu ve özgür bir toplum olabilmenin tam kıyısında duruyoruz, bir adım daha attığımızda yepyeni bir hayata başlayacağız, karşımıza çıkartılan faşizm bu adımı atmamızı engellemek için.
Ama o adımı atacağız.
Umudun ilk ışığıyla birlikte faşizmin eridiğini, kadrolarını kaybettiğini göreceksiniz.
Faşizmin muhtaç olduğu karanlığı yaratmak için bütün ümitleri söndürmeye çalışıyorlar.
Bizim başka bir silaha ihtiyacımız yok, sadece ümidi canlı tutabilmemiz bile yeter onları yenmeye.
“Non pasarant” diye bağıran İspanyol cumhuriyetçileri kahramanca ölerek yenildiler.
Dünya o günden bugüne çok değişti.
Biz “kahramanca yaşayarak”, toplumun kıyısında durduğu mutluluğu insanlara göstererek galip geleceğiz.
Bu ülkeyi kanlı bir av gibi parçalamalarına izin vermeyeceğiz.
Faşizm bu topraklarda geçit bulamayacak.
Tarih boyunca yenildiler.
Bir kez daha yenilecekler.
19 Şubat 2007, Pazartesi
XXXXX
Tayfun Atay
Ziya Gökalp yaşasaydı "Türkiyeliyim" derdi! 17/02/07
Aylar önce solun Türkiye"de giderek milliyetçi rüzgârlara açılmasına karşı bir yazı yazmıştım. Orada hem Türkiye"de sola mirasın Tevfik Fikret olduğunu belirtmiş hem de Atatürk"ün Fikret için "Ben inkılap ruhunu ondan aldım" sözünü zikretmiştim.
Milliyetçi olduğu anlaşılan bir okurum bu yazıma tepki olarak Atatürk"ün asıl ve en çok Ziya Gökalp"ten etkilendiğini hatırlatıp, "Bir gün de Gökalp"in fikirlerini açarsanız memnun oluruz!" diye sitemkârane bir ricada bulunmuştu.
Milliyetçiliğin hem "halis-muhlis" aşina olunan biçimiyle, hem de ulusalcılık "mutant"ıyla hayli revaçta olduğu bu günlerde Gökalp"ten söz etmenin ve okurumun isteğini yerine getirmenin vaktidir.
• • •
Türk milliyetçiliğinin bu topraklardaki macerasının 29 Ekim 1923"ten sonra "esasen" kapandığını daha önce bir başka yazıda belirtmiştim. Türkçülüğün bu coğrafyada hayata geçme başarısı gösteren ideoloji olmasındandır bu.
1908 sonrasında, özellikle Balkan savaşı bozgununun alacakaranlığında, imparatorluktan elde kalanı kurtarma yolunda "çaresizlik"ten gelişip serpilen Türkçülük, ulus-devlet Türkiye"nin ideolojisi olarak resmiyet kazandı. Türklük bir "etni" idi, siyasallaşıp "millet" oldu.
O dönemin önde gelen Türkçü isimleri, "irade-i seniye"den "irade-i milliye"ye giden sosyopolitik dönüşümün ideolojik mimarları olarak tarihteki saygın yerlerini aldılar: Kırımlı İsmail Gaspırah; Kazanlı Yusuf Akçura; Azeri Ahmet Ağaoğlu... Ama hiçbirisi "Kürt" Ziya Gökalp kadar Türk milliyetçiliği denince akla gelen ilk isim olmadı Türkiye"de...
• • •
Ziya Gökalp bugün Türk milliyetçiliğinin "babası" olarak üzerinde büyük ölçüde mutabık olunan bir tarihsel şahsiyet. Bu, onun yalnız bir ideolog değil, aynı zamanda hem edebiyatçı hem de sosyal bilimci vasfına sahip olmasından da beslenen bir durum. Gökalp bu memlekette Türkçü ideolojinin olduğu kadar halkbilim (folklor) ve sosyolojinin de kurucusu olarak kabul edilir.
Gökalp"in Cumhuriyet Türkiyesi"nin biçimlenmesindeki etkisinin abartıldığını, daha belirleyici olanın Yusuf Akçura olduğunu ileri süren bilimcilerimiz de var gerçi. Ama yine de Gökalp"in Cumhuriyet döneminde milliyetçi ideoloji ve siyasetin en asli ve popüler referansı olduğu reddedilemez. Sanırım bunun en büyük nedenlerinden biri, onun "Türk milliyetçisinin el kitabı" niteliğindeki eseri, "Türkçülüğün Esasları"dır.
Gökalp "Türkçülüğün Esasları"nda Türkçülüğün bir "ideal" olmaktan çıkıp "realite" haline gelmesinin, yani siyasal-resmi bir vasıf kazanmasının hangi şekillerde mümkün olacağını tartışır. Bunu yaparken, turancılığın artık yüce bir hayal olmaktan öteye gitmediğini belirttikten sonra sarf ettiği bir cümle, günümüzde sürdürülen bir tartışma açısından çarpıcı önem taşımaktadır.
"Bugün şeniyet (gerçeklik) sahasında yalnız Türkiyecilik vardır" demektedir Gökalp (Türkçülüğün Esasları, s. 25).
• • •
Türkiyecilik! Bu size üzerinde hanidir kıyamet koparılan, milliyetçi kesimin tüylerini diken diken eden "Türkiyelilik" tabirini çağrıştırmıyor mu?! Baskın Oran hocayla değerli hukukçu İbrahim Kaboğlu"nun, ülkenin selameti yolunda kafa kafaya verip geliştirdikleri kavramı yani. "Ulusal" bütünlüğümüzü bugünün gelişmeleri ve zorunlulukları karşısında koruyabilme yolunda bulunmuş, toplumsal, kültürel ve siyasal kilitlenmemizi açabilecek olan "anahtar"ı...
Ama, hayır. Oran da Kaboğlu da yıllardır topun ağzındalar bu kavramı ortaya attıkları için. Daha önceki gün MHP lideri Bahçeli gürledi yeniden: "Türkiyelilik gibi sanal kavramların üst kimlik olarak kabulüne yönelik çalışmalar art niyetlidir."
"Art niyetli" sayıldıkları için Oran da Kaboğlu da bugün sayısız hakaret ve tehdide maruz kalıyor. Korumasız sokakta dolaşamayacak noktadalar.
Oysa milliyetçiliğinin "babası", "Türkçülerin Türkçüsü" Ziya Gökalp bile, hem de Cumhuriyet"in kuruluş döneminin kendine güvenli havasında "Türkiyeci" olmak gerektiğini söylüyor. O zaman akla şu soru geliyor: Acaba Gökalp bugün yaşasaydı Bahçeli, Yazıcıoğlu, vd. milliyetçi zevata mı yoksa Oran ve Kaboğlu"na mı yakın düşünürdü?! Çünkü ben eminim ki Oran da Kaboğlu da "Türkiyeci" oldukları için "Türkiyeli"liği önermekteler...
Denilebilir ki Gökalp"in kitabında bu ifadeyi kullanma motivasyonuyla bugün yaşananlar ve Oran"la Kaboğlu"nun önerisi arasında dağlar kadar fark var. Doğru olabilir, ama unutmayalım: Gökalp"in başlangıçtaki Türkçülüğü de "Türkiyecilik"le çerçevelenmiş değildi. "Turancı" Türkçülükten, tüm Oğuz-Türkmen popülasyonunu içeren "Türkmenci" bir Türkçülüğe kırıldı bu önce. Daha sonra, özellikle Malta sürgününü izleyen dönemde Gökalp, Türkçülüğünü "Türkiyecilik"le sınırlama noktasına geldi. İdealist olduğu kadar "realist" bir insandı çünkü...
Cumhuriyet kurulduktan sonra yaşadıklarımız, özellikle de son 25 yılımıza damgasını vuran büyük isyan hareketi karşısında "bilim" ve "hukuk" elele verip hepimizin esenliği yolunda bir formül ortaya attı. Bunu anlama yerine lanetleyenler karşısında yılgınlığa kapılmayıp sahip çıkalım ona.
Ve sesimizi yükseltelim Ziya Gökalp"ten ilhamla: Bugün şeniyet sahasında yalnız Türkiyecilik ve Türkiyelilik vardır.
Yaşasın Gökalp milliyetçiliği!..
|