YORUMSUZ!
Amerikan filmlerinden devşirme “vatanperverlik”
Ölümden, öldürmekten ve cinayet işlemekten inanılmaz bir kolaylıkla bahsedebilen; bahsettikleri gibi gene inanılmaz bir kolaylıkla cinayet işleyen ve işlettiren insanları düşündükçe aklıma ilk önce Holywood yapımı Amerikan filmleri geliyor.
Ölümden bu kadar kolay bahseden ve bu kadar kolay cinayet işleyen insanların ve de bütün bu ölüm tuzaklarını devletin derinliklerine sızıp, şebekeleşip tezgahlayanların “vatan”, “milliyetçilik”, “Türklük” gibi söylemler kullanmaları aklıma geleni değiştirmiyor.
Hrant Dink’in katledilişine giden yolda döşenen taşlara baktığımda, her bölümünde yüzlerce kurşunun atıldığı, insanların soğukkanlılıkla öldürüldüğü “Kurtlar Vadisi” tiplemelerini, etrafını “kurşun manyağı” yapmakla tehdit eden “Karagümrüklü Nuriş” çetelerini ya da türlü çeşitli mafya türü örgütlenmeleri görüyorum.
İşte yolda dizilen bu taşlara baktığımda o Amerikan filmlerinden çıkmış tiplemeler geliyor gözümün önüne... Önce “vahşi kızılderilileri” temizleyen “kahraman kovboyları” anlatan “western” serisi; sonra daha yakın zamanlarda silahlı güce adeta tapınma halini gösteren mafya filmleri... Mesela Mario Puzzo’nun kitabından uyarlanan meşhur “Baba” (Godfather) filmi ve çok ilgi görünce onun devamı olarak çekilen filmler... Marlon Brando ve Al Pacino’nun oynadığı estetize edilmiş mafya babası rolleri... Siyah paltolar, beyaz atkılar, inanılmaz “cool”, “ağır ol molla desinler” tavırları, konuşmak yerine bitirim, racon kesen, pusu kuran silahşörler... Daha sonra “Rambo” serisi; tek başına vatan kurtaran kahramanlar...
Ve tabii ki en sonunda adeta Holywood filmlerinin siyasetteki tezahürü olarak ortaya çıkıp, sahip olduğu dünyanın en büyük silahlı gücüyle, dünyaya mafyalaşmış bir gücün terörünü dayatan ABD ve onun başkanı Bush...
Makro düzeyde korkuyu ve güvensizliği yaşayan Bush ve onun temsil ettiği terörist zihniyet mikro düzeyde karşılığını buluyor. Mikro düzeyde, en “milli” düzeyde güvensizlik ve korkuları yaşayanlar küresel imparatorluğun yöntemlerini ithal ediyor, en büyük “yabancı efendiyi” taklit ediyorlar.
ABD, Irak’ta insan hayatını ne kadar ucuz görüyorsa, Amerikan veye yerli mafya filmleri insan hayatını ne kadar ucuz görüyorlarsa, efendilerini, mafyaları taklit edenler de o kadar ucuz görüyorlar...
“Bir Ermeni’yi vurmakla gurur duyanlar”, istedikleri kadar “Türklük adına” vurduklarını söylesinler, Bush’un “demokrasi adına” Irak’ı vurmasından farklı bir iş yapmıyorlar... “Yabancıya olan düşmanlıklarını” bağırsalar da, sonuçta “Bush-Holywood-Kurtlar Vadisi” çizgisinde yabancı efendilerinin izinde yürüyorlar; bu çizginin dilini üretiyorlar. “Vatana ihanet”, “Türklüğe hakaret”, “bölücülük” adını verdikleri hedeflere karşı savaş verdiklerini iddia etseler de, bu memleketin birbirleriyle kardeş olan insanlarını bölüyorlar...
Ve efendi, ürettiği çömezlerinden memnun, sırıtıyor uzaktan...
Ama efendinin suratına yerleşen sırıtışı donduracak bir başka duygu var bu memlekette...
Bir arada yaşadığı insanı kardeş olarak gören, onun acısına ağlayan, onu kaybettiği zaman eksildiğini düşünen, “bu coğrafyada yaşamanın ne manaya geldiğini” anlayan ve her şeye rağmen umudunu yitirmeyen insanların duygusu...
Bu duyguyu benim anlatabileceğimden çok daha iyi dile getiren bir dostuma bırakıyorum bundan sonrasını:
“Sevgili Dost;
Hrant -ALLAH YERİN CENNET EYLESİN- şehadetiyle yüreğinin liyakatını sadece Türkiye’ye değil, bütün dünyaya ispatladı. Yüzlerce yıl yaşamakla yapamayacaklarını böylesine trajik ölümü ile yaptı... Etkisi de öyle kısa sürede sönecek gibi değil.
Ben Hrant’ı tanımazdım. Doğruyu söylemem gerekirse yazılarını da okuma imkânı bulamadım. Ama büyük bir yürek olduğunu hep hissediyordum. Onunla ilgili söylenenleri, yazılanları büyük bir dikkatle izliyordum. Ölümü, sizleri ve daha yüz binlercesini üzdüğü gibi, bir başka cenahtan adanmışlığın bütün aşamalarından geçmiş, bütün acılarını yaşamış birisi olarak beni de üzdü tabii ki. Öyle ki eşimle konuşurken ‘memlekete döndüğümde ola ki önceden olduğu gibi, yine bizi bir köşeye atarlar’ dediğimde: ‘merak etme, sen hayatının bedelini gerçekten ağır ödeyen birisin. Hiç bir şey yapamazsan hakikati kaleminle, sözünle haykırır, Hırant Dink gibi şehid olursun’ diye yanıtladı. Yani Hrant Merhum’un mesajı Anadolu’nun bütün evlerine sızmış durumda.
Eşim ortaokul mezunu. Eğer Hrant onun kalbine mesajını bu kadar derinden ulaştırmışsa, sevgili Dostumuz artık ödevini yapmış birisi olarak ebediyet uykusunu rahat uyuyabilir.
Bence ondan çok, ona kurşun sıkan bizim hemşeri çocuğa acımak gerek, sevgili Rakel hanımın dediği gibi. O çocuğun anası, benim anamın oturduğu eve elli metre yakınlıkta oturuyor Trabzon’da. Pırıl pırıl Anadolu anası. Acısından deliye dönmüş kadın. Ama yapacağı bir şey yok. O masum insanları bu duruma getiren, bu karanlıklara sürükleyenlerden hesap sormak gerekiyor. Ama nerde o yürekli insanlar! Herhalde bir süre daha bekleyeceğiz...
Yanlış hatırlamıyorsam Picasso, ikinci dünya savaşı sırasında o ünlü sürrealist tablolarından birisinin [İspanya iç savaşı sırasında diktatör Franco’cuların Guernica katliamını temsil eden tablo] önünde dururken sergiyi gezen nazi subaylarından birisi sormuş: ‘Bu tabloyu kim yaptı?’ Picasso: ‘Siz yaptınız’ karşılığını vermişti.
Hrant merhumu kim öldürdü: HERKES. Bu coğrafyada yaşayıp burada yaşamanın ne manaya geldiğini anlamayan, anlamak istemeyen, ödev ve ‘hak’ bilincinden yoksun, beleşten geçinmeyi maharet, emek harcamayı, alınteri dökmeyi enayilik olarak tanımlayan HERKES.
Dediğiniz gibi: ‘Yüreği olan herkes onu koruyamamanın utancını yaşıyor...’
Ama meş’ale yanmıştır. Artık hiçbir hain rüzgar onu söndürmeyecektir. Onu katleden o zavallı çocuklar da bizim koroya katılacaklardır en yakında; inan buna.
Hz. İsâ da öyle gitmemiş mi idi bu dünyadan? On iki kişiden birisi de ihanet etmişti. Ama onun sevgiyi haykıran mesajı hâlâ kalplerde yeşeriyor, işaret ettiğiniz gibi, her an küllerinden yeniden doğuyor, neşvü nema buluyor.
Sana çok trajik bir şey söyleyeceğim. Sevgili Hrant bu günleri görseydi, belki de ‘keşke biraz daha erken şehadete yürüseydim’ diyecekti.
Kâinatın Büyük Mimarı, orkestranın Büyük Şefi boş iş yapmaz. Hiçbir çabayı boşa çıkarmaz. Herkese hak ettiğini eksiksiz öder. Kimseye ey vah, haksızlığa uğradım, dedirtmez.
Herkesin yapıp ettiklerinin sonuçlarını, niyetindeki halislik nisbetinde önüne koyar, iyilik veya kötülük olarak...
Hz. Peygamber: ‘Yaşadığınız gibi ölürsünüz...’ buyurur.
Kur’an: ‘Köpük uçar gider, tüm insanlık için yararlı olan kalır’ der. İnsanlık için kimlerin neler yaptığını ancak böyle anlayabiliyoruz.
Hrant sadece Türkiye’de yaşayan halklara değil bütün dünya insanlığına mesajlar verdi.
Nimet, külfet meselesi anlayacağın bu iş..
Hrant’a rahmet, size sabır ve onun anısını yaşamınızın sonuna kadar sürdürecek uzun soluklu azim ve kararlılıklar dilerim.”
1 Şubat 2007, Perşembe
Ferhat Kentel.
|