Einzelnen Beitrag anzeigen
  #25742  
Alt 17.10.2005, 04:31
Benutzerbild von turgayatacan
turgayatacan turgayatacan ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard 2.

Soru:
Dinin devlet talebi var mi yok mu?
Cevap:
Dinin devlet talebi, "bu bir zorunluluk oldugu icin" vardir. Eger din, devleti talep etmeden, yani devlet kimin elinde olursa olsun, dinin öz, vazgecilmez talepleri de karsilansaydi, dinin amaci gerceklesseydi o zaman dinin devlet talebi olmazdi. Tarihi tecrübe göstermistir ki, siyasi iktidar da Müslümanlarin elinde olmadigi takdirde, dinin kendilerinden talep ettigi dini, sosyal, ahlaki, hukuki, iktisadi, kültürel... alanlardaki talepleri yerine getiremeyeceklerdir. Kur´an-i Kerim´e bastan sona bir bakin. Bizden sadece alti esasa iman etmemizi, dört farzi yerine getirmemizi ve bir de ahlakli olmamizi mi istiyor? Yoksa bunlarin disinda her hangi bir Müslüman ferdin, Allah´a karsi, ailesine karsi, topluma karsi, devlete karsi, insanliga karsi bir takım hak ve ödevlerinden de söz ediyor mu? Bu ödevlerin yerine getirilmesini, bu haklarin talep edilmesini istiyor mu? Ve bunun icin gerekirse güc kullanilmasisi istiyor mu? Kur´an-i Kerim´e bu soruyu sorun.
Ister ülkenizde, ister dünyada, dini, dili, rengi, ekonomik seviyesi ne olura olsun bir fert veya grup zulüm görüyorsa, haksizliga ugruyorsa, onun temel hak ve özgürlüklerine bir güc tecavüz ediyorsa, buna karsi Müslümanlarin bir ödevi var mi? Buna karsi Müslümanlarin bir ödevi var, Kur´an-i Kerim bir cok yerde bundan bahsediyor: Bu zulme engel olun diyor. Bu zulmü savasmadan engellemek mümkün degilse, öyleyse savasin, ta ki zulüm ortadan kalkincaya kadar, diyor. Servet... Servetin nasil kazanilacagi ve nasil harcanacagi, nasil paylasilacagi, özel mülkiyet konusu olan servette baskalarinin haklarinin olup olmadigi konusunda bir talimati var mi diye Kur´an-i Kerim´e sorun...
Allah´in fert olarak inanlara hitap ettigi gibi, bir de cemaat olarak, topyekün Müslümanlara, "ümmet, inananlar, inanlar..." diye hitap ettigini görürüsünüz. Topluma da bir takim haklar ve ödevler verdigini görürsünüz. Iste Müslümanlar bu hak ve ödevleri kendilerinin icinde bulunmadiklari, kendilerinin kurmadigi bir devlet eliyle gerceklestirebilselerdi Müslümanlarin devlet talebi olmazdi. Allah´in Müslümanlardan talep ettigi seyler ayni zamanda devletin yetki alanina giriyor. Laiklik ilkesi geregince devlet, "ben isime dini karistirmiyorum" derse -ki diyor, laik oldugu icin demeye mecburdur- bu kacinilmaz olarak bir catismayi getirir. Bu catisma caresiz degildir, cözülemez degildir. Mesela, laik demokratik ülkelerde Allah´in, yalnizca birey olarak Müslüman´dan degil, topluluk olarak Müslümanlardan istedigi seyleri, Müslümanlarin olabildigince -baskalarinin hak ve özgürlüklarina zarar vermedikce- yerine getirebilmelerine imkan verilebildigi takdirde -böyle bir özgürlük alani olustugunda- catisma uzlasmaya dönüsebilir.

Soru:
Din ne kadar bu dünyayla ne kadar öte dünyayla ilgileniyor. Elbette ki bu soruyu oran baglaminda sormuyorum. Kültür olarak kabul etmiyorsun, deger olarak kabul etmiyorsun, sosyal alanda istemiyorsun... o halde din ne ise yariyor?
Cevap:
Arac-amac ayrimindan bakiyor din. Din ebedi hayati, ebedi hayatta mutlulugu amac olarak aliyor, dünya hayatini da ona arac kiliyor. Ve fakat din, "dünyaya gelin, nasil yasarsaniz yasayin, ahirette mutlu olursunuz" demiyor. Ahirette mutlu olabilmek icin dünya da nasil yasayacaginiz konusunda da size iman, ibadet, sosyal hayat ve ahlakla ilgili tavsiyeler, talimatlar, kurallar getiriyor. Bunlarin bir kismi müeyyidesi olan kurallar. Müminler olarak ´Arac dünya´da Allahín rizasina uygun bir hayat yasayacaksiniz.". Kur´an-i Kerim herkes zorla mümin olsun demiyor. Siz farkli inananlardan ayrilin, onlarla iliskinizi kesin de demiyor. Kendi dinimize zorla ´ötekileri´ katmamizi da bizden talep etmiyor. Fakat bu dünyadaki (ülkedeki) birliktelik icinde yükselen degerlerin Islami degerler olmasini talep ediyor. Müslümanlarin bunun icin caba göstermesini istiyor. Yükselen degerlerin Islami degerler olmasi da kilicla olmaz, ama egitimle,gücle ve iyi temsille olur.

Soru:
Cumhuriyet paradigmasinda din nereye konuyor. Bu konumlandirmayi sunun icin önemsiyorum: Cumhuriyet tarihi boyunca dinin sosyal ve siyasi seyrini belirleyen bir tercih özelligi tasiyor...
Cevap:
Cumhuriyet paradigmasinda dinin yeri tamamen bireyseldir. Bireyin iman, ibadet ve ahlakinin ötesine gecmez. Cumhuriyeti projelendirenler zannetmislerdir ki, "yüzde 99´u Müslüman olan bir toplulukta Müslümanlar yalnizca inanc, ibadet ve ahlak itibariyla Kur´an´a tabi olabilirler, onun disinda Kur´an´la iliskilerini kesebilirler ve Kur´an´la iliskisini kesmis olan yöneticilere gönülden benimseyerek itaat ederler!" Halbuki bu mümkün degildir.

Soru:
Bugün yanildiklarini anlamislar mi?
Cevap:
Süpheliyim. Cünkü onlar zamanla Müslümanlarin su ve bu yoldan sekülerlesecegini ve modernlesecegini, bu arada hayatlarinin dine ait olan ve olmayan seklinde ikiye bölünecegini ve dine ait olan kisminin giderek iyice zayiflayacagini zannediyorlar. Hala bunu böyle zannettikleri icin ve hala bunu saglamak icin tedbir arkasina tedbir aldiklari icin, bunu da karsilarindakilerle tartisarak, ikna ederek degil, dayatarak, cebrederek, mahrum ederek, saglayacaklarini zannettikleri icin bence yaniliyorlar ve devam ettikleri icin yanildiklarini anlamadiklari kanaatindeyim. Halbuki Müslüman kitle hicbir zaman ya okuyarak, ya geleneksel olarak dinden bildigi inanc veya pratige aykiri olan yenilikleri ve devlet buyrugunu gönülden benimseyip kabul etmemistir. Mecbur oldugu icin kabullenmis gözükmüstür. Bu böyle yillarca sürdü geldi. Yani devlet, din alanini daraltti. "Siz dini yasayacaksaniz, ama su alanda yasayacaksiniz" dedigi zaman, halk; madem ki, devletim bana bu kadar alani uygun gördü, Allah´im da bunu uygun görsün, görmüs olsun demedi. Halk dedi ki, "din bunu uygun görmüyor ama ne yapayim gücüm yok, devlet bunu dayatiyor." Hatta buna karsi biraz kimildayanlar, hayir diyenler oldu, onları hapse attilar, sert davrandilar. O zaman millet sindi, korktu ve takiyye´ye sapti.