KENDİ BEDENİMİZ VE RÜYALARIMIZ
Buraya kadar konuyu daha kolay kavramak için hep diğer cisimlerden söz ettik. Bir televizyonun aslını göremeyiz, bir radyonun aslını işitemeyiz. Tüm görüntüler, sesler, kokular ve tatlar beynimizdeki ilgili merkezlerin içinde oluşan kavramlardır. Dışımızdaki bir dünyanın içinde değil, içimizdeki bir dünyada yaşarız.
İnsanların bu açık gerçeği kavramakta zorlanmalarına neden olan bir etken, kendi bedenleri konusunda yanılmalarıdır. Aşağıya baktıklarında gördükleri beden ve bu bedenin her tarafından kendilerine ulaşan dokunma algıları, onların dünyayı yanlış algılamalarına yol açar. Bu bedenin verdiği izlenim nedeniyle, sanki bir "dış dünya"nın içinde yaşadıkları hissine kapılırlar.
Oysa söz konusu beden de, diğer cisimler gibi birer algıdır. Bedenimizin varlığına dair tüm bilgilerimiz, yani bedenimizin görüntüsü ve beynimize ulaşan dokunma hisleri, beynimizin ilgili algı merkezlerindedir.
Rüyalarımızı düşünürsek bu konuyu daha kolay kavrayabiliriz. Rüyanızda kendinizi tamamen hayali dünyalar içinde görürsünüz. Etrafınızda gördüğünüz cisimlerin ve insanların hiçbir gerçekliği yoktur. Üzerinde yürüdüğünüz toprak, yukarıdaki gökyüzü, gördüğünüz evler, ağaçlar, arabalar ve diğer herşey tamamen hayaldir; maddi bir karşılıkları yoktur. Ve hepsinin yeri, sizin beyninizin içidir. Beyninizde, daha doğrusu zihninizde vardırlar ve bundan başka bir yerde de değildirler.
Dikkat ederseniz, aynı durum rüyanızda gördüğünüz kendi bedeniniz için de geçerlidir. Rüyanızda da, şimdi olduğu gibi, aşağıya doğru baktığınızda eli-kolu olan, yürüyen, nefes alan, dokunma hisleri olan bir beden görürsünüz. Bu beden rüya dışındaki gerçek hayatta gördüğünüz bedenden bir hayli farklı da olabilir. Belki kendinizi üç kollu, dört bacaklı garip bir canavar gibi de görebilirsiniz. Bu üç ayrı kolun üçünde de dokunma duyusu hissedebilirsiniz. Bir başka rüyada ise, kendinizi kanatları olup uçabilen bir canlı olarak görebilir, bu kanatları gayet inandırıcı bir şekilde hissedebilirsiniz. Bir rüyada görülebilecek olan bu sanal bedenlerin hepsi, sadece sizin zihninizde yer alan, ama sanki zihninizin dışındaymış gibi hissettiğiniz algılardan ibarettir.
Rüya örneği bize şunu gösterir: Bedenimizi çok gerçekçi bir şekilde hissetmemiz, gerçekten fiziksel anlamda böyle bir bedene sahip olduğumuzu göstermez. Ortada hiçbir fiziksel beden yokken de, tamamen zihnimizin içindeki bir beden algısını "vücudumuz" olarak görüp hissedebiliriz.
Peki rüyalar ile "gerçek hayat" arasındaki fark nedir? Rüyaların gerçek hayat dediğimiz algılara göre daha süreksiz, mantıksal yönden tutarsız ve düzensiz olduğu doğrudur. Ama bunun dışında, teknik olarak, rüya ile "gerçek hayat" arasında fark yoktur. Çünkü her ikisi de, beynin içindeki algı merkezlerinin uyarılması yoluyla oluşur.
Önceki sayfalarda "gerçek hayat" dediğimiz algıların görme merkezi, işitme merkezi gibi beyin bölümlerinde yaşandığını incelemiştik. Bir ansiklopedik kaynakta, rüyanın da aynı şekilde yaşandığı şöyle anlatılır:
Rüya görmek, diğer tüm zihinsel işlemler gibi, beynin ve aktivitelerinin bir ürünüdür. Bir insan ister uyanık isterse uykuda olsun, beyin daimi olarak elektriksel dalgalar verir. Bilim adamları bu dalgaları "elektroensephalograf" adı verilen bir cihazla ölçerler. Uykunun büyük bölümünde, beyin dalgaları geniş ve yavaştır. Ama bazı belirli zamanlarda, daha küçük ve hızlı hale gelirler, gözler sanki rüya gören kişi bir seri olayı seyrediyormuş gibi oldukça hızlı hareket etmeye başlar. Uykunun REM (Rapid Eye Movement-Hızlı Göz Hareketi) denen bu kısmı, rüyaların çoğunun oluştuğu bölümdür. Eğer kişi REM sırasında uyandırılırsa, gördüğü rüyanın detaylarını büyük olasılıkla hatırlayacaktır… REM uykusu sırasında, beyinden kaslara sinyal gönderen sinir yolları bloke olur. Dolayısıyla rüyalar sırasında beden hareket etmez. Ayrıca serebral korteks (beynin yüksek zihinsel işlevlerle ilgili kısmı) REM sırasında, rüya görülmeyen uyku bölümlerine göre çok daha aktiftir. Korteks, beynin "beyin sistemi" adı verilen bölümünden gelen nöronların (sinir hücrelerinin) taşıdığı impulslar (uyarılar) tarafından harekete geçirilir. (World Book Multimedia Encyclopedia, "Dream", World Book Inc., 1998)
Yani rüya beynimizin ilgili merkezlerine gelen impusların (uyarıların) yorumlanmasıyla oluşan bir algılar bütünüdür.
Dikkat ederseniz, "gerçek hayat" dediğimiz yaşam da tamamen aynı şekilde oluşur: Beynimizin ilgili merkezlerine gelen uyarılar, bu merkezlerde yorumlanır ve biz bu algılar bütününü "dış dünya" olarak algılarız.
Buradaki kritik soru, bu algıların kaynağının ne olduğu sorusudur. Alışkanlıklarımız, bizi bu algıların hep "dış dünya"daki cisimlerden geldiğine inandırmıştır. Oysa bu tamamen dayanaksız bir varsayımdır.
Konuyu daha iyi anlamak için rüya üzerinde düşünmeye devam edelim. Rüya gören bir insana şunu soralım: "Gördüğün algıların kaynağı nedir?" Bu soruya büyük olasılıkla "dış dünyadaki cisimler ve bunları algılayan bedenim" diyecektir. Ama ortada ne bir dış dünya, ne de bu dünyayı algılayan bir beden vardır. Gördüğü herşey, beynindeki ilgili merkezler tarafından algılanan sinyallerden ibarettir.
Bizim de gördüğümüz, işittiğimiz, dokunduğumuz, tadını ve kokusunu aldığımız herşey, beynimizdeki ilgili merkezler tarafından algılanan sinyallerden ibaret olduğuna göre, o zaman bunların kaynağının "dış dünya" olduğundan nasıl emin olabiliriz?
Rüyamızda gördüğümüz yerlerin ve olayların, bir başka yerde veya boyutta maddesel karşılıkları olduğunu düşünüyor muyuz? Örneğin rüyamızda kendimizi Mars gezegeninin yüzeyinde yürürken gördüğümüzde, gerçekten Mars gezegeninin üzerinde bir bedenimiz bulunduğunu iddia ediyor muyuz?
Bunu iddia etmiyorsak, şu anda gördüğünüz ve adına "gerçek hayat" dediğimiz dünyanın fiziksel bir gerçekliği olduğunu da iddia edemeyiz. Beynimizde algıladığımız görüntü, dokunuş, ses, koku ve tatların, beynimiz dışında gerçek birer karşılıkları bulunduğuna emin olamayız.
Aksini iddia eden kişi, aynı zamanda kendisinin "kulenin tepesindeki küçük adam" olduğunu iddia etmiş olur.
|