Damat FERIT EDEBIYATI
AB, ABD, Kıbrıs ve genelde tüm dış politikada bir Damat Ferit edebiyatı, yani mandacılık, başını almış gidiyor. Bu edebiyata destek vermeyenler çağdaşlığa, özgürlüğe, refaha karşı çıkan ilkel yaratıklar gibi damgalanıyor, öyle tanıtılıyor.
Şaşırtıcı olan şu:
Bu edebiyatın başını çekenler, çok kısa bir zaman önce, ilkelliğin, ortaçağcılığın, engizisyonun çocukları olarak yerden yere çalınan dinciler, siyasal İslamcılar...
Destekçileri ise, o dincileri neredeyse kazurat gibi gören, maymun ölüsü gibi lanetleyen dinsiz-kitapsız, hedonist-materyalist takım...
Bu destekçi gürûh; dincilik iktidar olunca, yüz seksen derece çark edip midelerini tuta tuta siyasal İslam’ın tahribatı lehine Damat Ferit edebiyatı üretiyorlar.
Nedir Damat Ferit edebiyatı?
Damat Ferit, Türk tarihinin en amansız hainlerinden biridir. Türk Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkmış, bu savaşın öncülerini, gazilerini, şehitlerini Haçlı işgalciler lehine lanetlemiş, yok etmeye çalışmıştır.
Damat Ferit, Türkiye adına (ve Türk ekmeğini yiyip Türkiye’nin imkânlarını kullanarak) Türk düşmanlığına hizmetin sembolü tipik bir alçaktır.
Onun adına izafe ettiğimiz ‘edebiyat’ ise tarihin eşine az rastladığı bir fesat ve mandacılık (bazen de açık hıyanet) edebiyatıdır.
Memleketin hemen her alanda en iyi yerlerine, su başlarına çöreklenmiş, çıkarından başka dini, imanı olmayan vicdanı ve yüreği virüslülerce üretilen bu edebiyatın yerkürede en yaygın ve etkin coğrafyası Türkiye’dir.
Yüzyılı aşkın süredir böyledir bu...
Şu gelinen yere bakın:
Dini kullanarak kitleyi Allah ile aldatanların baş destekçileri o dinden nefret eden İslam ve Muhammed düşmanları...İçte ve dışta böyle...
Bunlar, adı anıldığında kusmamak için kendilerini tutmaya çalıştıkları İslam’ı pazar yeri metaı olarak kullanan dincilere alabildiğine destek veriyorlar.
Dinci ekipler, Cumhuriyet’i, ‘İnsanları toplum mühendislikleri uygulayarak şekillendiren Jakoben bir baskı mekanizması’ olarak niteleyip salvo üstüne salvo yapıyorlar. Bu sadist salvolar sırasında sadece zıvanadan çıkmakla kalmıyor, dinden, imandan, İslam’dan da firar edip ridde (ikrar ve imandan dönmek) çukuruna yuvarlanıyorlar da farkında bile olamıyorlar.
“Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınmak zorundayız” diyecek kadar alçaklaşabiliyorlar.
Bunların Atatürk mirasına duydukları kin, İblis’in Âdem’e duyduğu kinden kırk kat daha ağır...Bir gün, o kinin gayyasında boğulacaklarından hiç kuşkum yok...Ne yazık ki ülkeyi tahrip ediyorlar.
Saltanat dincisi ekiplerin İslam nefretiyle dolu destekçileri aynı saldırıyı ‘ikinci cumhuriyet’ hezeyanı ile yapıyorlar.
Tarihin eşine az rastladığı bu ‘dayanışma’ veya hıyanet nasıl mümkün oluyor? Bunun temelinde ‘omurgasızlık, imansızlık ve döneklik psikolojisi’ var. Bu fahişe psikolojiyi üretip yaşatmadan Türkiye örneğindeki hıyaneti ayakta tutamazsınız.
Yaşar Kemal, nihayet baklayı ağzından çıkarmış. Diyor ki:
“Türkiye’yi dönekler çürüttü.” ((15 Ocak tarihli gazeteler)
Ve devam ediyor:
“Bunların sayısı 1,2, 10, 100 değil...Alçaklığa hakları yoktur...Halkı aşağılamak nedir? Türkiye’nin bütün felaketi tabansız ve kemiksiz aydınlardan çıkıyor. Bunu bilmeliyiz, o aydınların üstüne de yürümeliyiz.”
Kendilerinin alçaklığa hakları olduğunu sanan bu tabansızlar veya döneklerin icraat zeminleri imansızlığa dayanmaktadır.
Şu veya bu fikri savunmak ayrı bir iştir, saygındır. Siz katılırsınız veya katılmazsınız ama bir fikrin gerçek temsilcisi, mümini olan adam, adamdır; saygıya layıktır. Saygın olmayan ve Türkiye’yi batırma türünden alçaklık timsali olanlar, bir fikrin temsilcisi değil, fahişesi veya zamparasıdır. Viski şişelerinin sayısını kim artırırsa, villa veya arabalarını kim daha görkemli yaparsa, daha çok geziye, sofraya, hediyeye kim paydaş yaparsa onun dümenini tutar, ona uşaklık ederler.
Bunların bazıları, ‘Zaman değişti’ söylemine, bazıları ise sadece ‘Değiştim’ nutkuna sığınmaktadır.
Türk dilinde ‘değişmek’ sözü, bunlar yüzünden ‘dönekleşmek’ anlamına gelir oldu.
Zaten bizzat kendileri, dalgalarına taş atan eski yandaşlarını ikide-birde ‘dönek’ ilan etmektedir. Sağda olanı var, solda olanı var. Dincisi var, imansızı, kitapsızı var...
Damat Ferit edebiyatının (veya fesadının) temel nitelikleri şöyle sıralanabilir:
1. Mandacılık: Batı veya Doğu dünyasından bir ülkenin uydusu, uşağı, hatta tutsağı olmayı isterler. Bağımsızlık bunları ışığın yarasayı rahatsız ettiği gibi rahatsız eder.
2. Dışarıdan icazet ve destek: İçerideki kurumlarla asla barışık değillerdir. Halkla da barışık değillerdir. Halktan oy almak için Allah ile veya güncel bazı kavramlarla aldatmalar yapıp oyu kaptıktan sonra halkı adeta leş gibi görür, ayaklarıyla bir kenara iterler. Esas hizmetleri, dışarıdan kotarılan para ve güç odaklarıyla bunların bağlı olduğu dış ülkeleredir. Özellikle Hıristiyan Batı ülkeleri.
Bu edebiyatın çok sevdiği ve göklere çıkararak övdüğü politikacıların başında gelen Recep Tayyip Erdoğan, kısa bir süre önce, baştan beri desteğini ve icazetini aldığı Batılı güç odaklarına (ki içlerinde Yunanistan Başbakanı Karamanlis de vardır) şöyle yakarmıştır:
“İçeride zor durumdayım, lütfen yardım edin!” (Yunan gazetesi Etnos’tan naklen Cumhuriyet, 25 Mart 2005)
Türk Başbakanı Erdoğan, bu yakarısını Kıbrıs Rum kesimini tanımaya yönelik imza söz konusu olduğunda, Yunan Başbakanı Kostas Karamanlis’e arz etmiş, Karamanlis de, onun bu yakarısını anlayışla karşılayıp bu konuda gereken himmeti göstermesi için Kıbrıs Rum lideri Tasos Papadapulos’a iletmiştir. Karamanlis, Papadapulos’un merhametini, ‘Türk Başbakanı’ unvanı taşıyan RT Erdoğan lehine şu ilginç sözlerle tahrik etmiştir:
“Türkiye’nin üyeliğine karşı kullanılacak bir veto, uyguladığımız ortak politikaları başarısız kılar.”
Demek oluyor ki, Kıbrıs konusunda Karamanlis, Papadapulos ve onlardan himmet istirham eden Türk Başbakanı RT Erdoğan, aralarında belirledikleri bir ortak politika yürütmektedirler. Bu ortak politikaları yüzündendir ki Türk Başbakan, Türkiye içinde çok zor durumda kalmış ve başarıya ulaşabilmesi içinYunanlı arkadaşına sığınma ihtiyacı hissetmiştir.
Erdoğan’ın, daha seçim yapılmadan, ABD kurmaylarına Türk ordusuyla arasının iyileştirilmesi yolunda ricada bulunduğu, onlara akıl almaz vaatler sunduğu Türk ve dünya basınında uzun uzun yazılıp tartışılmıştır.
Prof.Yasar Nuri ÖZTÜRK
|