Einzelnen Beitrag anzeigen
  #21376  
Alt 06.07.2005, 23:08
Benutzerbild von cagdasturk
cagdasturk cagdasturk ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard ISLAM ve MEDYA

İslâm, yaklaşık üç asırdan bu yana ilk kez, tarihe, tarihin akışına ve yapılmasına özne olarak damga vurabilecek bir konuma ulaştı. Müslümanların değil, İslâm"ın özne konumuna ulaştığından sözediyorum. Zira Müslümanlar, İslâm"ın modern tarihte ilk kez özne konumuna yerleştiğinin farkında değiller henüz. Zaten bunu fark ettikleri ândan itibaren özne konumuna yerleşmeye, tarihin akışı değişmeye, tarihin akışının şekillenmesinde kilit rol oynamaya (artık "figüran" değil, "aktör" olmaya) başlayacaklar.

Şu ân yegâne bilgi/lenme kaynağımız, medya olduğu için bu yakıcı gerçeği görmekte zorlanıyoruz. Medya, olup bitenleri görebilmemizi, kavrayabilmemizi ve anlamlandırabilmemizi zorlaştırıyor.

Her şeyden önce, bütün dünyada insanların, yegâne ve en yaygın bilgi ve bilgilenme kaynağı medyadır. Medya hemen her şey hakkında yegane bilgi ve başvuru kaynağımız hâline gelmekle, hepimizin en vazgeçilmez kilisesi konumuna yerleşmiş, hayatımızı çepeçevre kuşatmış durumda.

İçinde yaşadığımız çağ, görüldüğü gibi yaratıcı olduğu kadar yıkıcı, belki de daha çok yıkıcı olan bir paradokslar çağıdır: Bir yandan dünya küreselleşiyor ve küçülüyor; ama öte yandan, bu küçülen dünyada olup bitenleri anlayabilmemiz, kavrayabilmemiz, haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı durabilmemiz sürgit zorlaşıyor.

İslâm"ın özne konumuna geçtiğini ancak medyada varlık göstererek gösterebiliriz. Batılılar, insanlığı, savaşların, çatışmaların, hukuksuzlukların ve adaletsizliklerin ortasına fırlatmaktan başka bir şey yapamadılar. Bunu çok iyi biliyorlar.

Batılar, bizim henüz fark edemediğimiz bir başka şeyi de çok iyi biliyorlar: İslâm, 8. yüzyıldan 17-18. yüzyıla kadar yaklaşık bin yıl, tarihe özne olarak damgasını vurdu: Müslümanlar, özne olduklarının bilincindeydiler: İnsanlığa, adaletin, hakkaniyetin, farklılıkları birlikte yaşatmanın, kısacası medeniyetin ne demek olduğunu Müslümanlar öğrettiler: Batılıların tüm kıtaları sömürgeleştirdikleri, tüm kültürleri yağmaladıkları bir zaman diliminde Müslümanlar, hâkim oldukları coğrafyalarda sömürgecilik ve kültürleri yağmalama ilkelliğine soyunmadılar.

Batılılar, varlıklarını ve hâkimiyetlerini, İslâm"ı düşman olarak konumlandırma stratejisine borçlular: Ama bir gün İslâm hakkında uydurulan hikâyelerin / yalanların, belki de insanlık tarihinde işlenen en büyük cinayetlerden biri olduğunun anlaşılmasından fenâ hâlde ürküyorlar: O yüzden Müslümanlara nefes bile aldırmak istemiyorlar.

İşte İslâm"ı özne konumuna yerleştiren şey, Batılıların bu reaksiyoner tavrıdır: Kendileri bir aksiyon üretemeyeceklerini fark ettikleri için, İslâm"ın üreteceği aksiyona şiddetle reaksiyon gösterme ihtiyacı hissetmek, İslâm"ın özne, Batılıların da nesne konumuna geçmesi demektir.

Bunun için, önce, medyada ve akademide öncü bir kuşak yetiştirmek, medyada ve akademide varlık gösterebilecek, medyanın ve akademinin omurgası konumuna gelebilecek dünyevî ve kişisel çıkarları elinin tersiyle itebilecek fedakâr, vefakâr ve büyük rüyalar görebilecek uzun bir yolculuğa çıkmaya hüküm giymek gerekiyor. İkinci aşamada atılacak en hayâtî adım, atılım ve açılım ise, mevcut medyaların ve akademinin dönüştürülmesi ve yeni medya dillerinin icat edilmesidir.