Yine Nazım Hikmet üzerine
NÂZIM Hikmet, mükemmel ve müstesna bir komünist olarak yetişti. Kendi ifadesiyle, "Günde 24 saat Engels, 24 saat Marks, 24 saat Lenin" okuya okuya, dünyanın en büyük komünistlerinden biri oldu. Bu bakımdan, insanları ve devletleri ikiye ayırıyordu: Komünist olanlar ve olmayanlar. Nâzım"a göre komünist olanlar ilerici, devrimci ve yurtsever kimselerdi. Komünist olmayanlar ise gerici, faşist ve vatan hainleriydi. Nâzım, dünyanın en büyük komünistlerinden birisi -bana göre birincisi- olduğu için, komünist olmayanların onun nazarında hiçbir kıymeti yoktu. Hatta komünist olmayan bir adam, bir komünistin sarı ineğine kendi canını verse bile, bu fedakârlık kat"iyyen önemli değildi. Nâzım bu inanç içinde olduğu için yedi yaşındaki bir Japon kızına ağıtlar dökmüştür de, Sovyetler"de komünist olmadıkları için öldürülen binlerce, yüzbinlerce değil, milyonlarca masum insan için tek satır olsun yazmamış, söylememiştir. Şimdi bana o yedi yaşındaki Japon kızı komünist miydi diye soracaksınız. Hayır, değildi. Nâzım Hikmet, atom bombası faciasında ölen o zavallı kızcağızın şahsında, Amerika Birleşik Devletleri"ni lânetlemek ve bu gerici, bu faşist devleti yerden yere vurmak için kalemini eline almıştı:
- Hiroşima"da öleli / Oluyor bir on yıl kadar / Yedi yaşında bir kızım / Büyümez ölü çocuklar./ Çalıyorum kapınızı / Teyze, amca bir imza ver / Çocuklar öldürülmesin / Şeker de yiyebilsinler
Peki, çocuklar öldürülmesin de, Azerbaycan"da, Türkmenistan"da, Özbekistan"da, Kazakistan"da, Kırgızistan"da, Kırım"da, Uygur ülkesinde eli kalem tutan yüzbinlerce, milyonlarca Türk sürülsün mü, öldürülsün mü, bir dilim kara ekmeğe muhtaç duruma getirilsin mi? Nâzım Hikmet, Türk soyunun Türkistan"da uğradığı o çok vahşi, o çok kanlı, o çok rezil katliamlar karşısında gık bile diyememiştir. Niçin? Çünkü milyonlarca Türk"ü yerinden yurdundan süren vuran, kıran, öldüren devrimci, ilerici, yurtsever Sovyet Rusya"dır da ondan. Peki ama bu nasıl bir insanlık anlayışıdır, söyler misiniz?
*
RUSLAR, Nâzım Hikmet"e kat"iyyen inanmadılar ve güvenmediler. Bu bakımdan onu, Rusya içinde ve dışında müthiş bir polis takibi altına aldılar. Bir KGB mensubu, Nâzım Hikmet"i Moskova"da gölgesi gibi, Rusya dışında pasaportu gibi, adım adım takib etti. Yanından hiç, ama hiç ayrılmadı. En yakın arkadaşlarından Zekeriya Sertel, Nâzım Hikmet"in Son Yılları isimli kitabında aynen şöyle yazıyor:
-... İşte Nâzım"ı bu hastahaneye yatırmışlardı. Garip bir rastlantı, Moskova"da onun gölgesi olan arkadaşı da yine enfarktüsten aynı hastahanede yatmaktadır. Hatta yatakları aynı odadadır ve tuhaftır, her ikisi de, bu hastahanede üç ay tedavi görmüştür. Ve hastahaneden ikisi birlikte çıkarlar. Ve gene Nâzım"ın evinde buluşurlar." (Syf: 51-52)
Acaba, dünyada kim böyle amansız, böyle manâsız, mantıksız bir takibe tahammül edebilir? Nâzım Hikmet, bir tarla faresi kadar korkak bir adamdı. O, dünyanın en büyük komünistlerinden biri olduğu için Ruslar"a, "Yahu ayıptır! Beni neden böyle yattığım hastahanede bile, evimin içinde bile takib ediyorsunuz. Ben ki, Türkiye"de Komünizm uğruna 17 yıl hapis yatmış adamım. Çekin bu sivil polisleri arkamdan!" diyemedi. Dese öldürülürdü.
Ruslar, Nâzım"ın bütün şiirlerini ve nesirlerini de şiddetli bir sansüre tabi tuttular. Mesela onun on sayfalık Zoya isimli şiirine, sansür heyeti ilaveler yaparak tam kırk sayfaya çıkardı. Nâzım Hikmet gık bile diyemedi. Bütün heyheyli nâralarını Türkiye"de savurduğu için, Moskova"daki yetkililere, bir vızıltı halinde bile itirazda bulunamadı. Nâzım Hikmet vatan haini midir? O, bizim ırkımızın, dilimizin, dinimizin, vatan bütünlüğümüzün büyük düşmanlarından biri olan Rusya"ya sığınarak Rus radyolarından devletimize yıllarca sövüp saydı.
Kore"de çarpışan askerlerimize, "Teslim ol kardeşlerine Ahmet" diye seslenen şiirler yazdı. Ruslar, o herzeyi uçaklarla cephemize attılar.
Bulgar zulmü yüzünden Türkiye"ye göçmek isteyen soydaşlarımıza koşarak, "Türkiye"ye gitmeyin!" diye ulu orta konuştu. Moskova"dan öyle emir almıştı. Şimdi M.E.B onu okullarımızda okutacakmış. Bu, Türkiyeli komünistlerin büyük başarısı demektir.
Yazık. Yazık. Yazık.
Yavuz Bülent Bakiler, Tercüman (05.07.05)
|