Einzelnen Beitrag anzeigen
  #20932  
Alt 30.06.2005, 21:17
Benutzerbild von cagdasturk
cagdasturk cagdasturk ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard MUHTESEM TÜRKIYE

Sesler duyuyorum...

Beynimde hak etmemek üzerine nutuklar çekiliyor. O kadar veciz ve hamasi konuşuluyor ki, işte, bizim sahip olduğumuz fikrin ufuklarının kelimelerini ve kavramlarını duyuyorum. Mutlu oluyorum. Bilinç altım bana yalnız olmadığımı hissettiriyor.



Hak etmemiştik gerçi hiç kimse hak etmezdi böylesini ... Hele biz hiç hak etmemiştik. Zamanla yaptığımız ve fesih yetkisine sadece bizim sahip olduğumuz bir kavlimiz varmışçasına hep bir ağızdan ?hak etmedik? diyorduk. Biz el üstünde olmalıydık zira tarih Türk?e ayırdığı kısmını şanlı şerefli sözlerle doldurmuştu ya...Her Türk çocuğu doğarken tarihin pek az millete bahşettiği bu şanlı şerefli sözlerin apoletlerini taşıyordu sanki omzunda...Defalarca okuduğum kitabı bir kere daha okuyordum o şerefli sözlerin yankısını şimdilerde zar zor işitebilmenin ruhumda yaptığı tahribatı bir nebze de olsa dindirebilmek için..Kitap okuyordum...



Geçmişe toz kondurmamak aklı selimine sahip olmak gibi bir hasletle donanmış genç beynimde sürekli tekrar eden bir cümleydi bu, zifiri karanlığı elinden geldiğince aydınlatmaya çalışan bir ay ve ona aşık bir bedbahtın zifiri yazısını okudukça kendimden geçerdim. En iyi bilmem gereken işi yapardım kendimden geçerdim...



Biz kendimizden geçmeyi bilirdik. Öyle bir ülkenin öyle sahipleriydik ki kendimizden geçtiğimiz zaman kurduğumuz hayallerin envanterini tutardı zaman adeta..Zira kendimizden geçtiğimiz zaman biz tüm saflığımızla ve güzelliğimizle ?biz? demeye başlardık. Soluk alan bir kitleydik ve her birimizin hayattan çektiği derin bir nefes yeri gelir bir diğerimize hayat olurdu. Biz kendimizden geçmeyi iyi bilirdik. Yana döne vuruşmamız bu yüzdendir er meydanında...Demir cana değende kendimizden geçerdik...Düşman başın eğende kendimizden geçerdik.



Devran öyle bir döndü ki adımlardan geriye sadece ayak izlerimiz kaldı. Dört kıtada at izleri bırakan kavmin çocuklarıydık, lâkin ne acı ki at izi ile it izini ayırmayı bilemedik sıklıkla..Nasılsak öyle yönetilmeyi hak ettik, hak etmemek üzere nutuk çeken bilinç altım şöyle dursun...



Çözülmeyi bekleyen onlarca düğüm arasında, ölümcül düğünlerin şuursuz şahitleri olduk Mezopotamya?da... Kaderimizi kanla yazanların eline eteğine yapışmamız bizi belki de son defa kendimizden geçirdi. Hâl bu ki bizler bozkırdan gelmiştik. Kararlı ve çoğunlukla pek de anaç olmayan uçsuz bucaksız düzlüklerin mağrur efendileriydik. Baş eğilmezdi eğdirilirdi...Aslımız buydu fakat aslı sureti ile değiştirmeyi çok iyi becerdiler. Boş boş bakan, kendine güvenini yitirmiş ve küçümsenmeyi kayıtsız şartsız kabul etmiş ifadeleri ile zifiri bir karanlık saçarak ayın işini yokuşa süren insan suretleriyle doldurulduk. İçimizden bazıları gerçeklere uyandı ve uyarma görevini yerine getirmek üzere yazdı, konuştu... Bir çift ebeveynin yavrusuna bakmasında ki nazar ile bakıldı Türk toplumuna. Fakat Türk toplumu tuzağa düşmüştü bir kere, oyuna başkalarının bakmasını istediği taraftan bakmak gibi ölümcül bir hastalığa yakalanmıştık. Aslımızı tarihe gömüp, anlamsız suretlerimizle doğduk ve öldük.



İnanıyorum ki tarihin genleri olsaydı Türkiye Devleti dünyanın en büyük gücü olurdu.