VUSTA (ORTA, EN İYİ) NAMAZI (vesaire)
VUSTA (ORTA, EN İYİ) NAMAZI
Vusta namazına delil olarak 2Bakara Suresi 238. ayet gösterilir.
Namazları koruyun. Ve vusta (orta, en iyi) namazı da.
2 Bakara Suresi 238
Sabah ve akşam namazının vakitlerini çıkardığımız ayetler ve bu ayet dışında namaz vakitlerinin çıkartılabileceği hiçbir ayet yoktur. Demek ki namaz vakitleri bu ayetlerden anlaşılacaktır. Günün bir ucundaki namaz sabah namazı, günün diğer ucundaki namaz da akşam namazı olunca orta namazını bu iki namazın ortasında aramak lazımdır. Tüm kültürlerde günün uyanmayla başladığını, gecenin dinlenmemiz için yaratıldığını, geceleyin kalkıp ibadetin bir tek Peygamberimiz"e has kılındığını (17İsra Suresi 79) düşünürsek orta namazı, sabah ile akşam namazının arasında gündüz kalan vakit olur. "Vusta" kelimesine "orta" manasının verilmesinden günün ortalarında kılınan bir namaz olduğunu düşünenler olabilse de bu kelimeyi sınırlayan hiçbir ifade olmadığı için sabah ile akşamın arasında kalan tüm zaman dilimini, bu namazın vakti olarak kabul etmek gerekir. Vusta namazı ifadesinden, orta namazı sonucuna varıldığında "vusta" kelimesi hem namazın ismini, hem zaman dilimini belirleyen kelime olur.
Diğer bir görüşe göre "vusta" kelimesinin "en iyi" manasına sahip olduğu, bu kelimenin bir namazı belirtmediği, ayetten namazların korunması ve en iyi şekilde kılınmasının anlaşıldığı söylenir. "Vusta" kelimesi üzerinde bir inceleme bu konuya açıklık getirecektir. 2Bakara Suresi 143, 5Maide Suresi 89, 68Kalem Suresi 28, 100Adiyat Suresi 5 ayetlerinde de bu kelime geçer. Bu ayetleri inceleyerek "vusta" kelimesini anlamaya çalışabilirsiniz.
Görüldüğü gibi Kuran"da namazın beş vakit olduğuna dair bir ifade yoktur. Namazın uzunluğu, rükuda, secdede ne söyleneceği de Kuran"da geçmez. Aslında hadislerde de namazın uzun mu, kısa mı olduğu, rükuda, secdede ne söylenmesi gerektiği bulunmaz. Bugünkü anlatılan namazın uydurma dolu hadislerle bile açıklanması mümkün değildir. Namazdaki birçok husus tamamen mezhep kurucularının şahsi görüşleriyle oluşmuştur. Peygamber"in hem çok uzun hem de çok kısa namaz kıldığına; uzun rüku, uzun secde ettiğine dair de birçok hadis vardır. Ama mezhepçiler, rükuları üç "Subhane rabbiyel azim", secdeleri üç "Subhane rabbiyel ala" ifadeleriyle belirlemiş, taklitçilerini sadece bu ifadelere mahkum edip, Allah"ın serbest bıraktığını gereksiz yere sınırlamışlardır. Normalde rükuda ve secdede belirli ifadeleri söylememizin gerekip gerekmediği, namazın süresinin kişinin şahsi görüşüne bırakıldığı, Kuran"dan anlaşılacağı gibi hadisler doğru yorumlansaydı da anlaşılabilirdi. Mezhepler serbest bir alanı kendi belirlemeleriyle dondurmuşlardır.
Hadislerin hepsinden namazın beş vakit olduğu da çıkmaz. Birçok hadisten Peygamberimiz"in üç vakit namaz kıldığı çıkar. özellikle Şiiler üç vakit namaz kılarken bunu kendi hadislerine dayandırırlar. Şiiler"in üç vakit kılıp, bu üç vakitte beş vakit namazı birleştirmelerinin, iki ekol arasında orta yol bulma gibi bir çabadan kaynaklandığını sanıyoruz. Kuran"ın hiçbir yerinde birleştirme(cem) diye bir konudan bahsedilmez. Kuran"a göre namaz belirttiğimiz vakitlerde farzdır. Eğer üç vakit namaz kılıp, bu üç vakitte beş veya yirmi vakit namaz kılıyorsanız yine de üç vakit kılmış olursunuz.
Yatsı namazını kılacak kişi ben beş vakit namazı yatsı namazında birleştirdim dese de bir tek yatsı namazını kılmış olur. çünkü namazı, farz olan vakit namazı yapan, kılınan rekat sayısı değil, belli bir vakitte kılınır oluşudur. Şiiler gibi Ehli Sünnet"in Şafi, Maliki, Hanbeli mezhepleri de namazları birleştirme konusunda çok toleranslı olmuşlardır. Bir kısmı hiç sebepsiz, bir kısmı şiddetli yağmurda bile namazların birleştirilebileceğini düşünmüştür. Yani mezheplere göre; Peygamber beş vakit namazı üç vakitte cem etti (birleştirdi) diyenler, aslında namazın üç vakitten çok olamayacağını kabul etmiş olurlar. Namazın minimumu farz namazlar kadardır. Namazın fazladan kılınması gayet doğaldır. Farz namazların beş ilan edilmesi Sünni mezheplerin bir yorumudur. Eğer namaz beş vakit olsaydı, Kuran"dan bunların ismi, vakti belli olurdu. Kuran"da Peygamber"e özel, fazladan ibadet vakti bile belirtilmişken (17İsra Suresi 79), tüm Müslümanlara farz olan bir namazın vaktinin belirtilmemesi hiç mümkün müdür? Evvelki ayetlerden görüldüğü gibi, Kuran"da belli olan namazlar vardır. Neden vakti belli olmayan ikindi gibi, yatsı gibi namazların farz olduğunu düşünelim? Tahminimiz bazı kişiler Allah"ı zikretme (hatırlama), Allah"ı tespih etme (yüceltme, yönelme) ile ilgili ayetlerdeki tespih, zikretme faaliyetlerini düzene koymak için fazladan namazlar farzlaştırmışlardır. Zikretme ve tespih faaliyetlerini namaz kılarak yapmak güzel bir yöntem olabilir ama Allah"ın farzlaştırmadığı şekilde bu vakitleri namaz vakti olarak farzlaştırma kabul edilemez.
17 öyleyse akşama erdiğinizde de, sabaha erdiğinizde de tespih (yüceltme, yönelme) Allah"adır.
18 övgü O"nundur. Göklerde ve yerde, günün sonunda, öğleye erdiğinizde.
30 Rum Suresi 17,18
KAZA NAMAZI VAR MI?
Bir kez daha belirtmek istiyoruz ki hangi namazların farz olduğu Kuran"dan çıkar. Farz namazlar Allah"ın bizi belli vakit dilimi içinde her gün kılmaya mecbur ettiği namazlardır. Kuran, Nisa Suresi 103. ayette bize namazın vakitli farz olduğunu, Mearic Suresi
23. ayette bu farzın hayat boyu sürekli gözetilmesi gerektiğini söylemektedir. Kuran"da kaza namazı diye bir kavram yoktur. Namazı kılmayan, kaçıran Allah"a bunun için tövbe eder, daha sonra titiz bir şekilde namazlarını kılmaya devam eder. Allah oruçta tutmadığımız günler sayısınca başka günlerde oruç tutmamızı söylemiş, bunun kapısını açmıştır. Allah istese namaz için de aynısını yapardı. Bu yüzden kimse namaza başlayacak kişileri geçmişteki şu kadar... namazı kaza etmen gerek diye yanlış yönlendirmesin.
Bizim bu yazıdaki amacımız namazın farzını, farz olmayandan ayırmaktır. Allah"ı anmak, hatırlamak için kılınan her namaz makbuldür. Namaz günde beş vakit de kılınır, on vakit de kılınır, kırk vakit de kılınır. Namazın farz olan vakitleri bize mecbur olduğumuz alt sınırı belirtir, üst sınır ise serbesttir. Tahminimizce mezhepler bu üst sınırın serbestiyetinden dolayı fazladan namaz kılan sahabeleri görüp; ikindi namazını, yatsı namazını, vitir namazını farzlaştırmışlardır, vacipleştirmişlerdir. Eğer Kuran"dan namazın farzlarını anlama yerine, şahısların hareketlerinden farzları anlamaya kalksaydık, o zaman karşımıza evvabin namazı, kuşluk namazı, küsuf namazı gibi bir sürü ilave namazlar daha çıkardı. Sonuçta her konuda olduğu gibi namazda da Kuran"da ne yazıyorsa din yalnızca odur. Allah kitabında hiçbir eksiklik bırakmamıştır.
Nitekim Hac ibadetinde hacılara üç vakit namaz kıldırılmaktadır. Hac için Kuran"da bir sürü detay verilirken (saçını hastalıktan dolayı kısaltanın ne yapması gerektiği bile) niye Kuran"da Hacda namaz vakitlerinin azaltılması geçmiyor? Namaz eğer ki beş vakit farz ise hacılara neye dayandırılarak daha az namaz kıldırılıyor?
BEŞ VAKİT NAMAZ NEYE DAYANDIRILIYOR
Namazın beş vakit olmadığı ikindi, yatsı namazlarının farz olmadığı, daha İslamiyetin ilk yıllarında Hariciler ve Mutezile tarafından da savunulmuştur. Namazın illaki beş vakit olduğunu ispata çalışanların bunu gerçekleştirmek için uydurduğu hadis ise korkunçtur. Daha evvel de belirttiğimiz bu hadise göre Peygamberimiz miraçta Allah"ın huzuruna çıkar ve Allah namazı elli vakit farz kılar, daha sonra Hz. Musa"ya rastlayan Peygamberimiz"i Hz. Musa, bu kadar namazın çok olduğu, ümmetin buna güç yetiremeyeceği şeklinde uyarır, sonra Peygamberimiz Allah"tan indirim ister, Allah da namazın sayısını indirir. Yolda Hz. Musa yine bu kadar namaz vaktinin de çok olduğunu söyler. Bu git gel böylece namaz beş vakte inene kadar dokuz kez gerçekleşir. Nitekim namazın sayısı beşe gelince Hz. Musa yine indirimi tavsiye etse de Peygamberimiz artık utandığı (!) için namaz indirimi durur. Bu hadise göre Allah insanların kaç vakit namaza güç yetireceğini bilmez, Peygamberimiz ise hiçbir şeyden haberi olmayan bir garibandır. Hz. Musa ise hem Peygamberimiz"in akıl hocası, hem Allah"ın hükmünün düzelticisi, hem de bizim kurtarıcımızdır. Namazın beş vakit farz kılınmasının hikayesi işte böyle kabul edilemez bir hadise dayanır. Namazın beş vakit olduğu Kuran"a değil işte böyle izahlara özellikle de bu hadise dayandırılmaktadır. Miraçtan önce namazların sabah ve akşam olmak üzere yalnızca iki vakit kılındığını söyleyen hadislerin olması da (Bakınız Buhari 1/93 Tecrid Tercemesi 2/233, Hadis no 228) namazın vakitlerinin bu "miraç hadisiyle" arttırıldığının delilidir. Namazlar daha evvel iki vakit olarak kılınıyorsa, sonradan ilave edilen üç namaz niye Kuran"da geçmemektedir? Kuran"da sadece Bakara Suresi 238. ayetteki ifadeyle "orta namazı"nın sonradan ilave edildiği iddia edilebilir. Peki 4.,5. namaz olan ikindi ve yatsı namazları hangi Kuran ayetinden çıkarılacaktır, bunların ismi niye Kuran"da yoktur? (Orta namazı veya en hayırlı namaz manasına gelen ifadeyi Salatı Vusta maddesinde açıkladık) Allah ve Peygamberimiz"e iftira olan böyle hadisler yerine Kuran"da doğruyu arayanlar, namaz hakkında gerekli bilgiye kavuşacaklardır. Kuran"la yetinmeyip dini pratiklerini uydurma hadislere dayandırmaya çalışanlar ise örneğini gördüğümüz gibi mantıksızlıklar, iftiralar, çelişkiler içinde kalacaklardır.
NAMAZIN KAPSADIKLARI
Namaz Allah"ı zikretmek (hatırlamak) için yapılan bir ibadettir (20Taha Suresi 14). Fakat Allah"ı zikretmekten farklı olarak namaz belli vakitlerde farz kılınmıştır, abdestli olarak yerine getirilmelidir ve belli hareketleri de kapsar. Namaz öyle bir ibadettir ki savaş sırasında bile yerine getirilir. 4Nisa Suresi 102. ayette savaş durumunda bir grubun namaz kıldığını, diğer grubun ise nöbet tuttuğunu görüyoruz. Secde edildikten sonra diğer grup ilk grubun yerini alıp namazını kılmaktadır. Burada savaş tehlikesinin olduğu bir durumda bile namazın secde de dahil olmak üzere (secde kişinin en savunmasız halidir) yerine getirildiğini, fakat nöbetleşe, silahları bırakmadan, düşmana fırsat verilmeden bunun yapıldığını görüyoruz. Eğer savaşta dahi vakitli farz olunan namaz böyle yerine getiriliyorsa, normal zamanında namazın kıyamı, rükusu ve secdesi ile yerine getirilmesinin önemi daha iyi anlaşılır.
Kuran’dan (14İbrahim Suresi 40) namazın Hz. İbrahim"den beri varolan bir ibadet olduğunu anlıyoruz. Hz. İbrahim"in ibadet evi Kabe"yi ele geçiren, Allah"a ortak koşucu putperestler bile namazı sapkın bir şekilde olsa da uygularlardı (8Enfal Suresi 35). Kuran evvelki nesillerin de uyguladıkları namaz alışkanlıklarını şehvetlerine uyma sonucu bıraktıklarını söyler (19Meryem Suresi 59).Yani Peygamberimiz zamanında, namaz "salat" denildiğinde namazın ne olduğu ve hareketleri kişiler tarafından anlaşılırdı. Aynen günümüzde de namaz denilince, namaz kılmayan kişilerin bile namazın hareketlerini, Allah"a yönelmeyi ve ibadet etmeyi anladıkları gibi. Kuran"da hareketli ibadet manasında üç kelime geçer. Bunlar "kıyam(ayakta durma)", "rüku(eğilme)", "secde(yüz üstü yere kapanma)"dir. Kuran"da İbrahim Peygamber"in makamının namaz yeri edinilmesi, evin temiz tutulması geçer (2Bakara Suresi 125). 22Hac Suresi 26. ayette ise evin kıyam, rüku ve secde edenler için temiz tutulması emredilerek namazın üç hareketinin ne olduğu bir arada gösterilmiş olur.
Namazın en önemli bölümü ve özelliği ise namazda Allah"ın hatırlanmasıdır(zikredilmesidir). Nitekim 20Taha Suresi 14. ayetten namazın kılınmasındaki gayenin, Allah"ın hatırlanması olduğunu anlarız. Kuran"da, namazda Kuran okunmasına dair bir ifade geçmez. Fakat Kuran bize tanıtılırken, Kuran"ın "zikir" yani hatırlatma olduğu söylenir. Böylece biz namaz kılarken, edeceğimiz duada, Allah"a yakarışta, rehberimizin Kuran olduğunu anlarız. örneğin Allah"ın bağışlayıcılığı, merhameti, her şeyi yaratması, cenneti, cehennemi, bilgisinin sonsuzluğu hep Kuran"dan öğrenilir. Namazda da merhametli, bağışlayıcı... bir Allah"ın karşısında olduğumuzu bilir, ona göre Allah"ı zikreder(hatırlar), ona göre Allah"a yöneliriz. Yani namazda illa ki Arapça Kuran okumak zorunda değiliz. çünkü namazda Kuran okuyun diye bir emir bile yokken, Arapça Kuran okumak gerektiği nereden anlaşılacaktır? Fakat namazda Allah"ı zikrederken Kuran"daki bilgileri kullanırız. örneğin Arapça "Kul huvallahu ahad" dememize illa ki gerek yoktur. Bunun yerine "De ki Allah birdir" şeklinde tercümesini okuyabiliriz. Veya "De ki" diye seslenişe gerek yoktur diye düşünüp "Allah birdir" diyebiliriz. Veya edeceğimiz duanın akışına göre "Allah"ım sen birsin..." şeklinde dua edersek, zikir olan Kuran"ın rehberliğinde zikir yapmış, yani Allah"ı hatırlamış oluruz. Kuran"ın bize verdiği mesaja, öğrettiği hatırlama şekline göre Allah"a yönelirsek, böylece Kuran"a göre namaz kılmış oluruz. Bu şekilde namaz kılmanın, Arapça bilmeden, Arapça ayetleri ezberden tekrarlayarak kılmaktan daha iyi olduğu kanaatindeyiz. Çünkü kişi ezberlediklerini tekrarladığında çoğunlukla söylediği kelimelerin farkına varmaz. Beyinde kodlu olan sözler otomatik olarak ağızdan çıkar ve çoğu zaman kişi ne söylediğinin farkında değildir. Hele kişi bilmediği bir dildeki metinleri ezberleyip tekrarlıyorsa durum tam bir felaket olur. Arapça bilmeyip, her harekette aynı sözleri tekrarlayarak namaz kılanlara, kıldıkları namazların kaçında, söylediklerinin ne kadarının farkında olduklarını bir sorun, bir araştırın, bu şekilde kılınan namazın sakıncalarını anlayacaksınız. İnsan, yaratılışı gereği ezberden okuduğu sözleri düşünmeden tekrarlayabilir. Her gün, hep aynı ayetler bilinmeyen bir dilde tekrarlanınca, Allah"ı zikretme(hatırlama) yerine bilinçsizce tekrarlar yapılmış olur. Birçok kişinin namaz kılarken akıllarına başka şeyler geldiğini söylediklerine tanık olursunuz. Tabi ki ezber bir namazda akla namazla alakası olmayan çok şey gelebilir. Çünkü beyin ezberde olan bir şeyi söylerken düşünmek zorunda olmadığı için başka şeyler düşünebilir. Allah içkili kişilerin bile namaz kılmalarını istemiş fakat onlara bir şart koşmuştur: "Ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın" (4Nisa Suresi 43). Böylece Allah sarhoşların ne söylediklerinden habersiz oldukları için namaz kılmalarını istemediğini bildirmiştir. Peki ayık kafalıyken hem bilmediği bir dilde, hem de ezbere Arapça Kuran okuyup ne dediğini bilmeyenlerin durumunun bu sarhoşlardan farkı nedir? Bunların namazlarında yerine getirmedikleri unsur olan "Ne söylediklerini bilmek", sarhoşların yerine getirmediği unsurla aynı değil midir?
Kuran"da (2Bakara Suresi 45) sabırla, namazla Allah"tan yardım dilemek geçer. Peki ana dilinde namaz kılmayan kişi kendi özel derdiyle ilgili özel duygularını nasıl dile getirip de Allah"tan yardım dileyecektir. Ana dilde ibadete karşı çıkanlar, bu ayetin hükmünün yerine gelmesini engellemiş olmuyorlar mı? Kişiler sayılara, törenlere, açılara, teferruatlara boğulmuştur. Fakat Allah"ın en çok istediği unsur uygulanmamaktadır. Allah namazın gayesinin kendisinin hatırlanması olduğunu söyler. Mezheplerin anlattığı namaz şekliyle ayaktayken ellerin bilekten tutulması, rükuda sırtın açısı, secdede önce alnın, sonra burnun yere konuşu, oturuşta bir ayağın dik, diğerinin yatık oluşu gibi Kuran"da olmayan nice teferruatlar harfiyen yerine getirilir. Ama Allah"ın hatırlanması; bu Arapçaperestlik, ezbercilik, teferruatçılık yüzünden gölgelenir, engellenir. Eğer "Hayır böyle bir şey yok" diyorsanız, etrafta bahsettiğimiz şekilde namaz kılan birçok kişiyi sorgulayıp söylediklerimizin doğruluğunu tartın. Bu satırları yazanların bir çoğu da daha evvel mezheplerin anlattığı şekilde dini öğrenmeye başladıkları, o şekilde namaz kıldıkları için kılınan namazın nasıl olduğundan haberdardırlar. Düzgün kılınan namazla:
1 Allah hatırlanmakta, kişi ne söylediğinin farkında olmaktadır (20Taha Suresi 14).
2 Namazda huşu olmaktadır. Huşu kelimesine kalpsel ürperti, derin saygı manaları verilmektedir (23Müminun Suresi 2).
3 Namaz kişiyi çirkin davranışlardan ve fiillerden alıkoymaktadır (29Ankebut Suresi 45).
Düzgün kılınmayan bir namaz birçok kişi tarafından iyi bir niyetle yapılmış olabilir. Fakat sonuç yine de papağanvari bir tekrarlama ve sarhoşvari bir şekilde ne söylediğini bilmeden bir namaz olmaktadır. Bu yüzden kişinin ana dilinde ne söylediğini bilerek ibadet etmesi, papağanlıktan ve sarhoşvarilikten kurtulup, Allah"ın muradını yerine getirmesi için çok önemlidir. Ana dilde ibadet kişinin söylediğinin farkında olması demektir. Bu ise gerçek manada hatırlamanın(zikir) oluşması için zaruridir. Ana dilde ibadet, bir ruhsat, bir kolaylık olarak görülmemelidir. Ana dilde ibadet, kişinin yaratıcısı ile gerekli olan bağı kurması için olmazsa olmaz şarttır. Siz kitlelerin hepsinin ana dili gibi Arapça öğrenemeyeceği veya İslam"ın Arap ırkının dini olmadığı kanaatindeyseniz, bu fikri kabullenmekte zorlanmayacaksınız demektir.
Ayrıca Cin Suresi 18. ayete göre namaz kılınan yerlerde Allah dışında kimseye yakarılmamalıdır. Peygamberlerden, evliyalardan, ölmüşlerden yardım istemek Müslümana yakışmaz. Müslüman bir tek Allah"a yalvarır, gücün bir tek Allah"ta olduğunu bilir.
|