Einzelnen Beitrag anzeigen
  #14889  
Alt 10.04.2005, 12:40
Benutzerbild von donpepelino
donpepelino donpepelino ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Anlamak, yorumlamak ve yaşamak

Anlamak, yorumlamak ve yaşamak: Fıkıh mezhepleri

Bu köşenizdeki yazılarınızın büyük bir fayda temin edeceğini ve bir boşluğu dolduracağını umarak hemen soruma geçmek istiyorum. Benim sorum mezheplerin ortaya çıkısı ve bu olgunun dinamikleri üzerine olacak. Hz. peygamber döneminde mezhep olgusundan söz edilemeyeceğini, zira o dönemde buna ihtiyaç da olmadığını biliyoruz. Mezheplerin ortaya çıkısı kültürel, coğrafî duruma, Kur"an-ı Kerim"in lafzına ve hadislerin değerlendirilmesine hangi derece ve oranlarda bağlıdır? Daha basit ve düz bir mantıkla "mezhepler arasında özellikle amelî noktadaki farklılıkların ortaya çıkısının dinamikleri nelerdir; yani, sözgelimi namaz ibadetindeki kısmî de olsa göze çarpan farklılıklar hususunda "hz. peygamber bütün bu şekillerde namaz kılmıştır" mı diyeceğiz, yoksa "hayır Hz. peygamber tek bir formda namaz kılmıştır" deyip bu farklılığı, mezheplere ilişkin görüşlerin delillendirildiği hadislerin geldiği kanalları tetkik etme cihetine gidip mi açıklamaya çalışacağız." şeklindeki suale nasıl temelli ve makul bir cevap sunabiliriz? Mezhepleşme/ekolleşme hadisesinin "ihtilâfü ümmetî rahmetün" hadisine dayandırılarak bir kolaylık ve rahmet vesilesi olduğu her zaman dile getirilmekte. Elbette böyle bir netice söz konusu olabilir, fakat zihnimizde bunun makul bir temellendirilmesinin yapılması gerektiği ve sorulduğunda, bunun ortaya çıkış dinamiklerinin ve faktörlerinin ne olduğunun -çok kompleks fıkhî terminoloji ve açıklamalara da ihtiyaç duymaksızın- genel geçer bir açıklamasını yapabilmemiz gerekmez mi? Bu açıklamalarım çerçevesinde mezhepleşme hadisesinin gerek tarihî gerek toplumsal gerekse dilsel/metinsel (Kur"an-1 Kerim ve hadisler)dinamikleri açısından bir açıklaması nasıl yapılabilir? sorusunu yöneltmek istiyorum. Teşekkür ederim. (Murat Kastamonulu, lise örencisi)

Mezhep ne demektir? Mezheplere bağlanmak şart mıdır, diğer mezheplerden de yararlanılamaz mı? Kur"an ya da Kur"an ve sünnet varken, mezheplere ne gerek var? Modern dünyada mezhepler bir anlam ifade eder/etmeli mi? Mezheplerin toplumsal, siyasi ve uluslar arası ilişkiler açılarından konum ve rolleri nelerdir? Bütün bu sorular, değerli okurumuzun soru ve değerlendirmelerindekilerle birlikte hepimizi çok meşgul etmekte ve ilgilendirmektedir. Bu yüzden, fıkıh mezhepleri konusunu, belki birkaç Pazar yazısında ele almanın uygun olacağını düşünüyorum. Elbette burada dile getireceğimiz görüşler, bazı yönlerden tartışmaya açık olacak. Böyle de olsa, bu önemli konuyu bugünkü giriş nitelğindeki açıklamalarla irdelemeye başlayalım.

Mezhep Kavramı

Arapça bir kelime olan Mezheb/Mezhep (ç. Mezâhib) kelimesinin sözlük anlamı, "gitmek, izlemek, gidilen/tutulan/izlenen yol"dur. Mecazî olarak "görüş, kanaat,inanç ve öğreti" anlamlarında da kullanılmaktadır. Terim anlamıyla mezhep, belli bir yöntem (usûl) anlayışı çerçevesinde üretilmiş tutarlı görüşler bütünüdür. Bir takım ilkelere ve ölçütlere dayalı olarak ortaya çıkan görüşler, belli bir geleneğe dayanan belli bir öncü tarafından, öğrencilerinden ve halktan oluşan ilim halkalarında sunularak, ama zaman içerisinde öğretileri ve yöntemi geliştirilerek ve yenilenerek tutarlılığı sağlanmaya çalışılır. Mezheplerin öncü kişisine İmam/Mezhep İmamı terimi kullanılır. Mezhep imamının, mezhebin doğuşunda ve gelişiminde elbette çok büyük bir katkısı vardır. Ancak bir mezhep, yalnızca mezhep imamının görüşleri toplamından ibaret olmayıp, bunu aşan ve tarihin değişik dönemlerinde ortaya çıkan şartlara göre sürekli yenilenen ve gözden geçirilen bir öğretiler bütünüdür. Bununla birlikte, mezhebin temel ölçütleri ve yöntemleri, daima mezhep imamının damgasını taşır.

Mezhep kelimesinin eşanlamlısı olarak fırka (ç. fırak), makâle (ç. makâlât), millet (ç. milel), nihle (ç. nihal)gibi eski, mektep, ekol, okul, bazen da sistem ve doktrin gibi yeni terimler de kullanılır. Bu terimler arasında, elbette kullanıldıkları bağlama göre bazı anlam ayırtıları vardır. Fıkıh sözkonusu olduğunda, gelenekselleşen terim mezheptir.

Mezhep Çeşitleri

Tarih içerisinde oluşup yerleşen ve geniş kitlelerin benimseyip kabullendiği görüşler toplamı olan mezhepler, en başta dinî inanç, siyaset ve hukuk açılarından birbirleriyle atbaşı giderek gelişirler. Değişik coğrafyalardaki değişik milletler kendi kültürel özelliklerine uygun düşen ya da uygunlaştırılmış mezhepleri benimserler. Böylece mezhepler toplumsal ve siyasî özellikler kazanarak kurumsallaşırlar ve benimseyenlerine ayırt edici bir kimlik verirler. Buradan da anlaşılabileceği gibi, dinin sadece inanç alanı açısından değil, toplum hayatında hukuk ve siyaset açısından da farklılaşmalar ortaya çıkmaktadır. Buna bağlı olarak, inanç alanındaki farklılaşmalardan doğan mezheplere itikadî mezhepler (veya fırkalar), siyaset alanındaki farklı görüş ve tutumlardan doğan mezheplere siyasî mezhepler, hukuk alanındaki farklılaşmalardan doğan mezheplere de fıkhî/amelî mezhepler adı verilir. Ancak siyasî mezhepler, daha çok inançla ilgili ve bağlantılı olduğu için onları da itikadî mezhepler olarak değerlendirebiliriz. Bu tasnife rağmen şunu söyleyebiliriz: Bir fıkhî mezhep, sadece fıkhî mezhep değildir. En başta belli iman ve siyaset anlayışı olmak üzere, her fıkhî mezhebin daima gözden geçirilen farklı anlayışları da vardır. Bu anlayışlar, mezhebin hem fıkhî anlayışının, hem de itikadî ve siyasî anlayışının gözden geçirilmesini ve toplumsal şartlara uyum sağlayarak gelişmesini ve yenilenmesini sağlar. Bu açıdan, çeşitli siyasî ve toplumsal etkenler altında mezhep içinde farklılaşan ve hatta aşırılaşan alt anlayışlar, ana gövde ve eğilim tarafından daima eleştirilir ve büyük ölçüde de reddedilir.

Din Algısı ve Mezhepler

İslâm dininin temeli ve kutsal kitabı elbette Kur"an-ı Kerim"dir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.), Yüce Allah"tan aldığı vahyi insanlara doğru ve güvenilir bir biçimde iletmiştir. Bu açıdan Kur"an-ı Kerim, dinimizin en sahih ve temel kaynağı olarak daima var olacaktır. Kur"an-ı Kerim"in ifade yapısı bazı konuların anlaşılması açısından açık ve kesin (muhkem) olmakla birlikte, kimi yönlerden bu açıklık bulunmamakta, değişik anlam ve yorumlara elverişli ifadeler de bulunmaktadır. Bunların bir kısmı, özellikle de dinin iman ve ibadet alanına ilişkin olanlar, bizzat Hz. Peygamber (s.a.) tarafından belli bir açıklığa kavuşturulmuştur. Ancak peygamberimiz tarafından yapılan açıklamaların sahih (kesinlikle kendisine ait) olup olmadıkları, sahih iseler tıpkı Kur"an-ı Kerim"in ifade yapısındaki gibi farklı yorumlara elverişliliği gibi özellikler dolayısıyla, farklı değerlendirmeler ve anlayışlar ortaya çıkmıştır. Bu açıdan, gerek Kur"an-ı Kerim"deki, gerekse Hz. Peygamber"in (s.a.) sünnetindeki hukuk alanına dair naslar, değişik yorumlara çok daha fazla açık olan özelliktedirler.

Muhkem âyetlerde ve sahih hadislerde belirtilen iman esasları (usûlü"d-dîn), hemen hemen bütün müslümanların birleştiği konulardır. Bu esasları benimsemek, müslüman olmanın şartıdır. İman esaslarını toptan veya herhangi birini reddetmek, kişiyi iman dairesinden çıkarır. Bunun dışında kesin delillere dayanmayan inanca ilişkin konular ise, dinin özü ve aslıyla ilgili olmadıklarından kişiyi iman dairesinden çıkarıp küfür dairesine sokmaz. İşte mezheplere asıl rengini veren de, iman anlayışlarının yanısıra, bu gibi inançla, siyasetle ve hukukla ilgili ayrıntılara ilişkin anlayışlardır. Bazı siyasî-itikadî mezhepler, ayrıntılara ilişkin bazı konuları öylesine itikat mertebesine yükseltmeye kalkarlar ki hem diğer mezheplerden bir kere daha farklılaşırlar, hem de kendi mezheplerinin ana gövdesinden koparak neredeyse ve hatta çoğu defa yeni bir inanç mezhebi konumuna gelirler.

Bütün bu inanç, siyaset ve hukuka ilişkin yaklaşımlar büyük ölçüde din algısını oluşturur. Mezhepler kendileri açısından hak ve doğru olduğuna inandıkları bu algılarına göre karşılaştıkları sorunlara çözüm üretmeye çalışırlar. Bu çözümlerin de, din algılarındaki farklılık dolayısıyla, çoğu defa farklı olması gayet doğaldır. Önemli olan, hiçbir mezhebin doğru olduğuna inandığı kendi din algısını, başka mezheplere dayatmamasıdır. Böyle bir dayatma olduğunda, mezheple dinin özdeşleştirilmesi gibi bir durum ortaya çıkar. Bunun sonucunda, gerginlik ve çatışma ortamının doğması büyük ölçüde kaçınılmazdır. Gerek tarihte ortaya çıkan, gerekse günümüzde ortaya çıkadurmakta olan gerginlikler, başka bir takım siyasî, etnik ve hatta ekonomik etkenler yanında, önemli ölçüde sadece kendisinin hak, diğer anlayışların ise bâtıl olduğu değerlendirmesinden kaynaklanır.

Bu açıklamalar ışığında şunu söyleyebiliriz: Din değişmez, din algıları değişir. İşte bu din algıları, mezhepleşme denilen gayet doğal bir olguyu ortaya çıkarır. Farklı din algıları, hem dinin hayatla bağlantı kurmasını sağlar, hem de bu algıların hayatla bağlantı kuracak biçimde ilim halinde sistematik gelişimini sağlar.

Müslümanlar arasında ortaya çıkan mezhepleşme olgusu, kendilerine özgü değildir. Dünyadaki bütün dinlerde mezhepleşme görülmektedir. Bu, oldukça doğal bir durumdur. Bir dini, tek bir mezhep anlayışına ve yorumuna indirgemek tarihin hiçbir döneminde olmamıştır, insanların gayet doğal olan farklı düşünce yapıları karşısında bunun gereği de yoktur.

Gelecek Pazar yazısında Hz. Peygamber (s.a.) hayattayken ortaya çıkan fıkhî sorunları ve sahabenin bunlara getirdikleri farklı çözümleri, peygamberimizin bu çözümler konusundaki tutumlarını ele alacağım.

Düzeltme: Geçen Pazar yazısında haramın tanımıyla ilgili "yararı zararından çok olan işlerdir" bölümü, tam tersine "zararı yararından çok olan işlerdir" biçiminde olacaktır. Dikkatli okurların uyarısıyla düzeltir, özür dilerim.

<a href="redirect.jsp?url=http://www.yenisafak.com/vecdiakyuz.html" target="_blank">http://www.yenisafak.com/vecdiakyuz.html</a>