hem Türk, hem kürt ve hem Azeri olmak..
Bir kez daha gördüm, milliyetçilik eleştirisi yüksek gerilim yaratıyor. Olumlu olumsuz fazla ses getiriyor. Çünkü herkes "kendi milliyetçiliği"ne toz kondurmak istemiyor.
Bu arada milliyetçilikle kimlik meselesi, kökler konusu da, aradaki ince çizgi de bazen birbirine karıştırılıyor. İnsanın kendi kimliğine, kendi köklerine, diline, inancına sahip çıkmasını ille de milliyetçilik gibi görenler var.
Ayrıca, özellikle geçen yüzyılın milliyetçilik tarafından nasıl kana boyandığı da belki hâlâ tam olarak yerli yerine oturtulamıyor.
Bunun gibi, Avrupa Birliği"nin bir barış projesi olarak tarih sahnesine çıkmasının ve bu amaçla ulus üstü yapılar oluşturmasının temelinde milliyetçiliği aşma iddiasının bulunduğu da sır değil.
Milliyetçilik elbette bir olgu.
AB"de de varlığını sürdürüyor.
Ama aşılmak isteniyor.
AB"de atılmış ve atılmakta olan adımlar bu hedefe dönük. İdeolojik olarak milliyetçilik resmen tukaka da ilan ediliyor. Örneğin, eski Almanya başbakanlarından Helmut Kohl gibi muhafazakâr bir devlet adamı da milliyetçiliğin ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatan konuşmalar yapıyor.
Türkiye"nin özellikle Cumhuriyet dönemiyle birlikte içine girmiş olduğu ulus devletleşme, uluslaşma süreci, çağı ya da çağdaş olanı yakalamak ve modernleşme yolunda mesafe almak için doğru yönde bir adımdı.
Ama aynı zamanda aşırılıklar yaşandı bu süreçte. Türk milliyetçiliğinden kaynaklanan ve "Kürt sorunu"nu da sahneye çıkaran bu aşırılıklar, bugüne kadar Türkiye"de istikrar ve barışın doğru dürüst kurulmasını, demokrasinin gelişmesini engelledi.
Biliyorum, milliyetçilik çetrefil ve zor bir mesele. Kökleri derinlere gidiyor. Doğru dürüst konuşulması ve tartışılması için uygun, özgür platformlara ihtiyaç var.
Özellikle Türkiye"de...
Bugün üniversitelerde bile bu konunun yeterince tartışılamadığı malum. Oysa, daha çok tartışılması, eleştirel bakış açılarının geliştirilmesi lazım.
Bu giriş neden?
Son iki yazımda, Kürt milliyetçiliği konusuna birkaç pencereden bakmaya çalıştım. Olumlu olumsuz çok tepki aldım. Almanya"dan gelen bir not ilginçti.
Paylaşmak istiyorum:
"Ben 1978"e kadar Kars"ta yaşadım. Bir Azeri köyünde doğdum. Ama Kürt asıllıyım. Köyde tek Kürt aile bizdik. Yani doğduğum köyde bile azınlıktaydık.
Köydeki Azeriler kimliğimizi kabul etmişlerdi. Dostluk içinde yaşadık. Hatta Şii mezhebinden olmalarına rağmen kız verdik, kız aldık. Azerilerin içinde büyüdüğüm için Kürt olmama rağmen bende Azeri kimliği de oluştu.
On yaşındayken, yani 26 yıl önce işçi ailesi olarak Almanya"ya geldim. Burada öğrenim gördüm. Şimdi avukat olarak çalışıyorum. Almancamın yanı sıra Türkçe, Kürtçe ve İngilizce biliyorum.
Çok kimlikli biriyim:
Avrupalıyım, Alman"ım, Türk"üm, Kürt"üm ve Azeri"yim.
Bana göre Türkler milliyetçiliği Avrupalılardan ve Kürtler de milliyetçiliği Türklerden öğrenmişler. Avrupalılar milliyetçilikten vazgeçmiş, fakat milli kimliklerinden vazgeçmemişlerdir. Türkler de Avrupa"nın bu çizgisini öğrenmeli ve iç siyasetlerine yansıtmalıdırlar. Türkler eğer Avrupa"nın bu yeni anlayışını örnek alırlarsa, Kürtlere de bu siyasi felsefe yansıyacaktır.
Maalesef Türkiye halen Kürtleri asimilasyon politikasından vazgeçmemiştir. Bunun için elinden geldikçe Kürtlerin kendi kimliklerini korumaları için yeterli yasal düzenlemeler yapmamaktadır. Türkiye"de Kürt kalmak isteyen Kürtler, kendi kimliklerinin, dillerinin tarihe gömülmesini istemiyorlar. Türkler, Avrupalı oldukları zaman eski Kürt politikasından vazgeçecekler ve böylece Kürtlere Avrupalı gibi yaklaşacaklar. Bu yaklaşım da milliyetçiliği önleyecektir.
Kısaca:
Türkler değişmedikçe, Kürtler de değişmeyecektir."
Almanya"dan okur mektubu böyle.
Siz ne diyorsunuz?..
Hasan Cemal
|