Ada Sati$lari :
Ada satışları...
Bir zamanlar Osmanlı’nın bir “Girit meselesi” vardı.
“Girit satıldı, satılmadı” tartışmaları pek sık yapılır, gençler sık sık “Girit’i sattırmayız” diye sokaklara dökülürdü.
Bir seferinde gençler gene böyle bir gösteri düzenleyip Babıali’nin önünde toplaşarak bağırmaya başlayınca sadrazam sinirlenmiş.
“Gidin bunların hepsini askere yazın,” demiş.
Girit’i sattırmak istemeyen göstericilerin topu birden ortalıktan kaybolmuş, Girit’in satılmasını istemiyorlarmış ama bu uğurda başkasının ölmesinden yanaymışlar.
Milliyetçiliğin de bir sınırı bulunuyor elbet.
Yeni bir söylem bile yaratamayan cumhuriyetin milliyetçi çocukları da “Kıbrıs satıldı, satılmadı” tartışmasına kendilerini neredeyse şehvetle kaptırıyorlar.
Ben Kıbrıs’ın “satılmasını” istemeyenlerin askere alınmasını önermeyeceğim.
Benim daha sakin bir önerim var.
“Kıbrıs satılıyor” diyenler Kıbrıs konusunda bir sayfalık bir kompozisyon yazsınlar.
Böylece hem “Kıbrıs meselesinin” neden “Türkiye meselesinden” daha önemli olduğunu, hem de “toprağı” çok seven milliyetçilerimizin ana dillerini ne kadar sevip iyi kullandıklarını görmüş oluruz.
Anadilini sevmeyenin vatanını sevmesindeki tuhaflığı da, toprağı dilinden fazla sevip benimsemenin gizli nedenlerini de böylece açıkça konuşmaya başlayabiliriz.
Ama çoğunu, Kıbrıs konusunda bir sayfa yazı yazmanın askere gitmekten daha fazla endişelendireceğini sanıyorum.
Yazmaktansa demeç vermeyi tercih edeceklerdir.
Türkiye’nin tarihindeki en önemli eşiklerden birini aşıp yeni bir döneme girdiği şu günlerde önümüze çıkacak çok büyük sorunların çözümlerinin ne olacağı konusunda bir düşünce üretmek yerine, Kıbrıs’ın Türkiye’den daha önemli olduğunu söylemeyi sürdüreceklerdir.
Bu tür konuşmalar, bir kazada bütün kemikleri parçalanıp yanlış kaynamış bir adamın bir ameliyata girip kemiklerini bir daha kırdırıp yeni baştan alçıya aldırmadan önce serçe parmağındaki bir çizikten yakınmasını andırıyor.
Türkiye’nin bütün adalet, eğitim, sağlık, asayiş örgütlenmesini, tarımdaki çarpıklıklarını düzeltmek zorunda kalacağı ve bunları yaparken ciddi sarsıntılardan geçeceği bir dönemde sadece Kıbrıs’ı konuşmanın Türkiye’yi ve Türkiye’deki insanları tümüyle küçümsemek anlamına geldiğini düşünüyorum.
Milliyetçi değilim ama doğrusu bu kadar da küçümsenmek istemem.
Kıbrıs meselesinin Türkiye meselesinden daha önemli olduğunu kabul etmekte biraz zorlanırım.
Kıbrıslı Rumların fazlasıyla şoven ve çağdışı tepkilerine biz aynı şekilde cevap vermek, aynı akılsız sığlığı paylaşmak zorunda mıyız?
Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan, Kıbrıslı Türkler ve Türkiye dörtgenindeki bütün aktörler çeşitli zamanlarda yanlış ve haksız işler yaptılar.
Bu konuda kendisinin tümüyle haklı diğerlerinin tümüyle haksız olduğunu söyleyen herkes yalan söylemiş olur ve bu aşamada Kıbrıslı Türkler dışındakiler yalan söylüyor.
En aklı başında davrananlar, bu soruna gerçekten çözüm bulunmasını isteyenler Kıbrıslı Türkler, bunu da referandumda verdikleri kararla gösterdiler.
Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan ve Türkiye hep birlikte bir yalanı ve “kim kimin bileğini bükecek” itişmesini sürdürmek istiyor.
Doğrusu ya ben Kıbrıslı Rumların ilkelliğinin partneri olmak istemezdim.
Kıbrıslı Türklerin güvenliğini, özgürlüğünü ve mutluluğunu uluslararası bir anlaşmayla sağlama almayı, Türklerin Kıbrıs’ın eşit vatandaşları olmasını sağlamayı oradaki toprağın bir kısmını kim yönetecek çekişmesinden daha çok önemserdim.
Türkiye’nin, Kıbrıs’ın bir bölümünü bütün dünyanın itirazına rağmen elinde tutmak için uğraşmaktan daha ciddi ve hayati sorunları bulunuyor.
Hem unutmayın ki Kıbrıslı Türklerin orada bir toprak parçasını yönetmesi Türkiye’nin geleceğini güvence altına almaz ama Türkiye’nin zengin ve güçlü bir devlet olması Kıbrıslı Türklerin geleceğini güvence altına alır.
Uçaklarda bile, “bir kaza anında oksijen maskelerini önce kendiniz kullanın sonra çocuğunuza kullandırın” derler çünkü küçüğün sağlığı büyüğün sağlıklı kalmasına bağlıdır.
Kıbrıs meselesinin Türkiye meselesinden daha önemli olduğunu söylemek büyüğün oksijensiz kalmasına yol açar.
Bütün kemiklerimizin kırılıp yeniden biraraya getirileceği bir operasyona girerken oksijensizliğe tahammül edebileceğimizi sanmıyorum.
Türkiye’nin sorunlarını bir kenara bırakıp Kıbrıs’ı ön plana çıkartan politikacılarımız bu konuda bir sayfalık bir kompozisyonlar yazsınlar.
Bir de onların kaleminden okuyalım niye Kıbrıs Türkiye’den daha önemli.
Ama bunu yapabileceklerini sanmıyorum.
Osmanlının biçare çocukları gibi onlar da niye bağırdıklarını bile tam kavrayamadan sadece bağırmayı seviyorlar çünkü.
20 Aralık 2004, Pazartesi
ahmetaltan@gazetem.net
|