Einzelnen Beitrag anzeigen
  #2175  
Alt 16.12.2004, 00:38
Benutzerbild von abizettin
abizettin abizettin ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Avrupa bizim Neyimize??

Avrupalılar Türkiye’nin neden onların arasına katılmayı bu kadar çok istediğini sanırım bir türlü anlayamıyorlar. Bize bakıyorlar, onlara benzemiyoruz.

Ne müziğimiz benzer, ne yemeğimiz, ne dinimiz, ne şakamız.

Zaman kavramımız bile onlara benzemez, onlar hayatı dakikalarla sayarken biz değil dakikayı saati bile çok ciddiye almayız.

Onlar kültürlerini Latinle eski Yunan’ın üstüne bina ederken biz bu ikisini birden neredeyse tümüyle reddetmişiz.

Fakiriz, vahşiyiz.

Sorunlarımızı çözmek için fikirden ziyade silaha güveniriz, bizimle aynı fikirde olmayanları ikna etmek için en iyi yöntem fikrimizi paylaşmayanı öldürmek, daha insaflı bir günümüzdeysek bacağından vurmaktır.

Avrupalı olmadığımız çok açık.

Kendimi bir tek gün bile Avrupalı olarak görmedim.

Başka iklimlerin, başka rüzgarların, başka tarihlerin, başka seslerin, başka lezzetlerin çocuğuyum.

Şiirim bile başkadır.

Yahya Kemal ruhuma Baudelaire’den daha fazla hitap eder.

Burada yaşayan birçok insan da benim gibidir.

Üstelik bütün yakınmalarımıza, söylenmelerimize rağmen içinde yaşadığımız kaosu da marazi bir şekilde sevdiğimiz hissedilir.

Kimimiz dininden, kimimiz ırkından, kimimiz bir imparatorluğun mirascısı olmanın küstah kibrinden dolayı başka bir hayat tarzını benimsemek istemez.

O zaman Avrupalılar kendilerine soruyorlar:

“Bunlar niye bizim aramıza katılmak istiyorlar?”

Bu soruya verdikleri cevap da sanırım, “gelip paralarımızı, evlerimizi, işlerimizi almak istiyorlar.”

Aslında bu fikrin bize pek aykırı geldiği söylenemez ama bunun için cümbür cemaat Avrupa’ya gitmeye üşeniriz biz.

Parayı sevdiğimiz kadar dalgacı bir tembelliği de severiz çünkü.

Biz aslında, bugün yaşadığımız topraklarda, bugün dinlediğimiz türküleri dinleyip, bugün yediğimiz yemekleri yiyip, Osmanlı’dan gelmeyen herkesi küçümseyerek “zengin” bir hayat yaşamayı tercih ederiz.

Zaten kilit sözcük de “zengin” sözcüğü.

Biz zengin olmak istiyoruz ama sorunlarımızı çözüp, bizi zenginliğe götürecek özgür bir ortamı ve çalışma disiplinini yaratacak bir irademiz yok.

Nedenini bilmiyorum ama iki yüz yıldan fazladır bu diyarlarda yaşayanlar herhangi bir sorunu çözecek bir irade gösteremiyorlar.

Sorunu saptıyoruz, çareyi görüyoruz ama gereğini yapacak iradeyi ortaya koyamıyoruz.

Belki de bu yüzden “bize eli sopalı biri lazım” türünden garip laflarımız var.

Biri bizi dövmeden kımıldamayacağımızın farkındayız.

Avrupa’yı istememizin nedeni basit.

Avrupa bizim irademiz olacak.

Yapılması gerektiğini bildiğimiz halde bir türlü yapamadıklarımızı yapabilmek için Avrupa’nın koşullarını kendi irademiz olarak kullanacağız.

Zaten şu sırada yaptığımız da bu.

Son iki yılda değiştirdiğimiz tüm yasalara, kendi hayatımızı daha kolay ve özgür yaşamak için attığımız adımlara bakın
Avrupa Birliği üyeliği lafı olmasa onların hiç birini yapmazdık.

Onları doğru bulmadığımızdan değil yapacak iradeye sahip olmadığımızdan.

Şimdi özgürlüğe ve zenginliğe doğru yürüyoruz.

Avrupalılar ise bizi on yıl sonra aralarına alıp almamayı ciddi ciddi tartışıyorlar.

Avrupa’yı kendi irademiz olarak kullanıp, onların arasına girecek kadar zengin ve özgür olduğumuzda ve bunları elde ederken belli bir irade gücünü de geliştirdiğimizde...

“Biz Avrupalı olmaktan vazgeçtik,” deme ihtimalimiz de çok yüksek.

Tabii o zamana kadar Avrupalıların da Avrupalı olmaktan vazgeçip “dünyalı” olmaya karar vermeleri de mümkün...

Ki, dünyalılık biz de dahil herkesin içinde en rahat buluşacağı yer olur zaten.