kekili mi pornocu, biz mi?
H.Bülent Kahraman
15/03/2004 (811 defa okundu)
Simone de Beauvoir, Marquis de Sade"la ilgili kitabına "Sade"ı Yakalım mı?" başlığını koymuştu. Doğal ya da olağandı. Toplumlar yerleşik ahlak anlayışlarını, kurulu düzenlerini, genel ilişki ağlarını değil yıkmayı ve parçalamayı, onların dışına çıkmayı düşünen herkes için aklından aynı şeyi geçirir: onu yakmalı! Şimdi, kendisinden önce internet aracılığıyla pornografik resimleri gelen Sibel Kekilli için de biz aynı şeyi düşünüyoruz.
Burada bir saptama yapmak gerek: Elbette Kekilli"nin yaptığıyla Sade"ın yaptığı aynı değil. Çok aykırı bir çizgiden yürüyüp, ahlaksızlık veya sapkınlık diye nitelendirilecek her şeyi yapan, buna mukabil yepyeni ve çok daha anlamlı bir ahlaki yaklaşım oluşturan "kötülük edebiyatı" yazarlarıyla Kekilli"yi aynı kefeye koymak büyük bir haksızlık olur. Kekilli, kendisinden yola çıkarak, yepyeni bir düzlem yaratarak belli bir ahlaki tutumu savunmadı hiçbir zaman. Tam tersine, pornografi denilen olgunun mantığına çok uygun bir yolu seçti, parasızlık sorununu aşmak için belli filmlerde rol aldı.
Hepsi burada kalsaydı o da bir süre sonra unutulacak, sayısız benzeri insan gibi yitip gidecekti. Fakat, başka bir şey ortaya çıktı: biz, onun kimliğinde, kişiliğinde kendimize, sonradan zorunlu olarak bir kahramana dönüştüreceğimiz bir kurban yarattık. Kekilli, işte o noktada bir Sade veya Genet olmaya doğru.. gitmedi, itildi.
Kendi hayatının trajiğini yaşayan bir genç kızdı. Ailesi ve tutumu, göçmenliği, yalnızlığı, yetenekleri içinde çırpınırken bir yere geldi dayandı. Sıkışan herkes gibi kurbanlığa doğru ilerliyordu. Pornografik filmlerde oynaması sürecin başlangıcıydı. Nitekim o da, "Yaptığım bir isyandı" dedi. Gerçekten de, onun yaptıklarıyla 1968 kuşağı starlarının, hipilerinin, özgür seks mücadelecilerinin yaptığı arasında pek bir fark yoktu. Gene de bütün bunlar aşılabilirdi. Eğer bu toplum insanlara daha özgür davranmayı bilse, onları daha çok anlamaya çalışsa, onlarla daha barışık yaşamayı öngörse bütün bunlar basit ama zor bir hayatın öyküsü olarak bir kenara kaydedilebilir ve orada kalabilirdi. Oysa, biz kendimiz olmayı sürdürdük: yani, karşımızdakini ezmekten, onun geçmişini deşmekten, ona karşı kullanacağımız kirli çamaşırlar aramaktan vazgeçmedik. O zaman kurbanımızı ve kahramanımızı yarattık. Zaten öyledir, bu toplumun bilinç ve bilinçdışındaki kahramanlar görkemli, savaşçı, direnişçilerden değil, mazlum, ezik ve kahır çekmişlerden doğuyor.
Üstelik bu defa işin içinde başka "haslet"lerimiz de vardı. Gitgide artan milliyetçiliğimiz, Müslümanlığımız, gâvura karşı direnişimiz, kadın düşmanlığımız ve nihayet kendimizden çok başkalarına duyduğumuz merak birleşince Kekilli bir anda ailesi, kendisi ve filmiyle birlikte gündemimize oturdu. O zaman şöyle bir noktaya geldik: ikinci sınıf, sıradan ve çok basit, ucuz porno resimleriyle Kekilli"nin bir önemi yoktu. Fakat asıl pornografi onun geçmişinin, gizlerinin ortaya çıkarılmasındaydı. Çünkü, o sürecin ta kendisi bir pornografidir. Çünkü, saklı olanı, gizliyi yaşamak işin özünü oluşturur. Bir pornografi filmi izlemenin en zararsız yolu da odur. İkincisi, Kekilli"nin yüzüne bakıyorduk ve onda bilinçdışımızda saklı tuttuğumuz "o" kadını, yani günahı yaşamış, deneyimin çemberinden geçmiş, bizden açıkça farklı olanı görüyorduk. Bu da pornografinin hayata yansımasıydı, çünkü onun her resminde, gördüğümüz veya görmediğimiz ama tahayyül ettiğimiz "film" devam ediyordu. Sinema starıyla pornografi starının farkı budur.
Evet, şimdi sormak lazım: hangimiz pornografi içindeyiz, Kekilli mi, biz mi?
|