Vaybee! Forum

Vaybee! Forum (http://localhost/forum/index.php)
-   Gesellschaft & Soziales (http://localhost/forum/forumdisplay.php?f=398)
-   -   News & Politik (http://localhost/forum/showthread.php?t=4275)

24.05.2007 00:25

akp = pkk !
 
akp ile pkk`nin arasinda hicbir fark yok !

pkk yandaslari youtube`da acikca propaganda yapiyorlar, terrör eylemlerini bir gün öncesinden youtube`dan bildiriyorlar ve ikdidar akp öylesine seyirci kaliyor ! :-))

eee icisleri bakani diyarbakirli olursa bu olaylarda dogaldir !
Gecen seneki diyarbakir ve diger dogu sehirlerindeki kürt ayaklanmasinda günlerce niye seyirci kalindi diye, Türk bayraginin Türkiye sinirlari icerisinde nasil olurda yerlerde sürünür, cignenir ve yakilir diye sasirmamak gerek ! :-))

tayyipin kürt danismani bile tayyipi acik acik amerikaya pazarladi, bu adami kullanmasini bilin dedi, bu pezo danisman hala tayyipin danismani ! :-))

akp`nin vekil ve oylarida zaten genelde dogu kökenli ! :-))

Yani tayyipin, abdusun ve akp tayfasinin pkk`ya karsi az cok sempati duydugunu tayyipin abdullah cöalan denilen haine "SAYIN" kelimesini kullanirken ve pkk`ya karsi mücadelede ölmüs askerler icin "KELLE" diye hitab etmesindende az cok anlasiliyor herhalde !? :-))

24.05.2007 00:40

Demek sende dönmelere katildin !? :-)
 
Vay alpi vay, demek sende dönemelere katildin !? :-))

Bakiyorumda ülkücülükden akp hainlerinin avukatligina soyunmussun artik !? :-))

Herhalde ülkücüler seni aralarinda görmek istemiyorlar artik !? :-))
eee sen cakallik yaparsan kurtlarda icine almazlar seni ! :-))

"askerlik yan yatma yeri" kime dedi biliyormusun !?
Olayi carpitma, dürüst ol !
Askerde oglu ölmüs, tayyipe sitem eden anaya cevap olarak söylenmis bir cümledir o !

Demek Türk askerinin cani parayla ölcülüyor artik !? :-))
Madem iraka operasyon yapilacakti simdiye kadara akli neredeydi !? :-))
Simdiden sonra irakla alis verisden milyar dolarlar degilde cöl topragimi kazanacagiz !? :-))

Dönme salak avukat seni ! :-))

24.05.2007 01:16

Demokrasi hak hukuk diye aniranlar ...
 
Dünden beri bekliyorum, acaba demokrasi, baris, hak hukuk, insan haklari diye aniranlar Ankaradaki terrör eylemini kinayacak bir iki satir yazarmi diye !

Hani kendileri barisdan, hakdan hukudan ve demokrasiden ve insan haklarindan yanalarya...
o bakimdan !

Iste siz busunuz, kahpelerin en adisi, hainlerin en serefsizi !

Insanlik disi bir terrör eylemi olmus, 6 genc insan ölmüs, 100den fazla insan yaralanmis ama siz bunu yapan serefsiz haini kinamaya bile yanasmiyorsunuz !

Tipki malatyadaki ilkel yabanileri kinamadiginiz gibi !

halitpasa75 24.05.2007 08:47

o.T.
 
Afedersin, ancak yazdiklarin sacmaligin daniskasi.

Benim sana verdigim yaniti okumadan, araya küfürbaz bir Libos"un yazisini sikistirip, yine baska telden caliyorsun.

Atatürk"ün Cumhurbaskanligi tartisilmaliymis.

Kardes, tekrarliyorum, Atatürk bambaska bir Anayasa ile secilmistir. O secimin günümüz ile hukuksal acidan hic bir benzerligi yoktur.

Ancak su acidan bir benzerlik vardir, gerici, AKP zihniyetine sahip, Gazi Mustafa Kemal"e oy vermeyen, Gazi Mustafa Kemal"e düsman olan yobazlar dün de varmis TBMM"nde, bugün de var.

Ahlak ve etik"ten söz etmek kolay. Van Savcisi AKP"nin istedigi gibi bir iddianame hazirlayinca, mahkeme Semdinli davasi"nda arzuladiklari yönde karar verince, bu hukukun zaferi olacak, islerine gelmeyen bir karar olunca, yok ulema"ya soracaksin, yok demokrasiye sikilmis bir kursun olacak.
Yargiclari hedef göstereceksin, bunlar öldürülecek ve sen demokrasiden söz edeceksin.

Bu mu ahlak? Bu mu etik? Demokrasiyi hazm edememek iste bu!

Demokrasinin kurallarina uymamak, ancak demokrasi istemek ikiyüzlülüktür, riyakarliktir, takkiyeciliktir, AKP"ciliktir!

Gelelim Latife hanim ve basörtüsü konusuna.

Latife hanim, cagdas bir Türk hanimiydi.
Latife hanim belki bir dönem basörtüsü, dikkatini cekerim basörtüsü, siyasi bir simge olan Lübnan tipi sikmabas türban degil, kullanmis olabilir, ancak unutmayalim ki, Latife Hanim 1923 - 1925 arasi Atatürk ile evli kaldi ve Kilik Kiyafet Kanunu 1925 sonunda, yani bosanmadan sonra, yürürlüge girmistir.

Kisaca, Latife Hanim siyasi bir simge kullanmamistir ve o dönemde yasal bir engel de yokmus.

Ayrica Latife Hanim, kilik kiyafet kanundan dogan haklarini sonuna kadar kullanmistir ve basi acik yasamini sürdürmüstür.

Latife Hanim"i rahat birakin. Zaten dini duygulari ve kadinlari istismar ediyorsunuz, en azindan ölmüs bir insana saygi gösterin.

halitpasa75 24.05.2007 08:53

o.T.
 
Yazinin büyük bölümüne katilirim, ancak "akp`nin vekil ve oylarida zaten genelde dogu kökenli ! :-))" yazman dogru olmamakla beraber inciticidir.

Ben sahsen günahimi dahi bunlara vermem!

kamaschullah 24.05.2007 11:55

CHP=MHP=NPD o.T.
 
ohne Text

24.05.2007 13:58

Arastir, dogu oldugunu göreceksin !
 
Yanlisin var, akp vekillerinin ve oylarinin geneli dogudandir.
Cünki gecen secim öncesi pkk yandasi partiler yasakdi ve böylelikle o partilerin secmenleri akp`ye oy verdiler !

roman 24.05.2007 14:18

!!!
 
Acı

Akşam saatlerine doğru başkentin en hareketli merkezi Ulus"taki Anafartalar Çarşısı"nın önünde patlayan bomba; sarsıntıdan kırılıp dağılan sayısız pencere camı ve 6 ölü, 102 yaralı...
* * *
Ajans haberlerinde sertleşen bir öfke rüzgârı; lanetleme, kınama, gizli bir düşman veya düşmanlara karşı bir çeşit yumruk sallama...
Sonra en yetkili ağızlardan yapılan ürpertici tahminler:
- Bundan sonra da büyük kentlerde böyle olaylar beklenebilir.
* * *
Türkiye"deki siyasetçi kavgaları; hiçbir zaman ülkenin gerçek yapısıyla, yönetilen yığınların değişik özelliklerde ve değişik biçimlerde öbeklenmiş olan yaşam serüvenlerini aynalaştıramadı.
Tabulaştırılmış demagojik sloganlar, akademik bilimsel bir objektifliğe sürekli ağır bastı.
* * *
Bendeniz ilk kez 1934 yılında tanışmıştım Ankara"yla. Babam, Edirne Vilayeti Umur-u Hukukiye Müdürlüğü"nden, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 3. Şube Müdürlüğü"ne atanmıştı.
Bakanlıklarda ilk kez bir apartman dairesinde oturmaya başlamıştık. Bakanlıkların inşaatı henüz devam ediyordu.
Bendeniz de, Mimar Kemal İlkokulu 3. sınıfına gitmeye başlamıştım.
Tüm Türkiye"nin nüfusu, bugünkü İstanbul"un nüfusundan bile azdı.
* * *
Ankara, gerçek bir başkent birikimiyle görüntüsünde miydi; yoksa, Alman şehircilik mimarı Jansen"in de çabalarıyla, yapay bir başkent görüntüsüne mi sokulmak istenmişti; bu tür konuların akla gelmesi bile sakıncalıydı.
* * *
Yıllar sonra, Ulus gazetesinde günlük küçük fıkralar yazdığım 1953 döneminde, bir gün İsmet Paşa"ya:
- Ankara"yı niye başkent yaptınız, diye sormuştum.
Verdiği yanıt şu olmuştu:
- Senden yana olanlara bir şeyler vermezsen, niye senden yana olsunlar ki?
Ankara başkent olunca, rant getirisi de müthiş artmıştı.
* * *
Anafartalar Çarşısı"nda patlayan bomba, salt "imaj"dan ve onun övgüsünden yana olanların; "şeffaflaşma"ya özenenler üstüne, nasıl bir çarpı çektiklerini de, ister istemez getirmekte akla.
* * *
1946 yılında Başbakan Şükrü Saracoğlu, bir pazar günü Anadolu Kulübü"ne, Ulus gazetesinden bir gazeteci istemişti. O sırada gazetede benden başka kimse olmadığı için de, ben gitmiştim.
Saracoğlu, Akşam gazetesinin sahibi Necmeddin Sadak"la baş başa oturmuş konuşuyordu, beni görünce de:
- Gel bakalım delikanlı, otur şuraya, demişti.
* * *
1946 yılının bir pazar günü Başbakan Şükrü Saracoğlu; Ankara"da, Anadolu Kulübü"nde Akşam gazetesi sahibi Necmeddin Sadak"la, Kürt sorununu konuşuyordu.
Necmeddin Sadak, oralara ekonomik yatırımlar yapılmasından söz ediyordu.
Saracoğlu da şöyle diyordu:
- Sarsıntılı bir bölgeye yatırılacak paralar, ziyan olabilir sonunda...
* * *
İlkokullarda öğrencilere ezberletilen şiirlerden biri de şuydu:
Orda bir köy var uzakta;
O köy bizim köyümüzdür,
Gezmesek de, tozmasak da;
O köy bizim köyümüzdür.
Biz kimdik, köylerin görünmeyen gizli ağaları mı?
Mahmut Makal, "Bizim Köy" diye köyün içini yazmaya kalkınca, başı epeyce belaya girmişti.
* * *
Türkiye"de imaj ve yapaylıkla, şeffaflık ve gerçekçilik hiçbir zaman buluşamadı.
Ortaya çıkan dikenli sorunlar çözümlenmek yerine, sürekli ertelendi ve kurtarıcı pozundaki Hazine"den geçinmeli nutukçuların hamasi nutuklarıyla perdelendi:
- Milletimizin gücü her sorunun üstesinden gelmeye kadirdir.
* * *
Bugün de, geminin içindeki kaptanlık ve rota saptama çekişmeleri sürüp giderken; tekne, öfke dalgalarının çalkantılarına doğru kaymakta.
Siyasal parti sayısı arttıkça artmakta, aday adaylarının sayısı on binleri aşmakta...
Üniversite profesörlüğünün bilimsel itibarı dahi, politik itibarın çok gerisinde kalmakta.
* * *
- Türkiye"yi benden daha iyi yönetecek hiç kimse bulunamaz.
- Hayır, benden daha iyisi bulunamaz.
- Asıl benden daha iyisi bulunamaz.
* * *
Maçlarda çıkan vahşi kavgalar, kasabalarda öfke yangınları ve bu kez de Anafartalar Çarşısı"nda patlayan bomba.
* * *
Üretim biçimleri değişmeden, mesleklerle ilgisiz bir eğitimden geçerek "burjuvalaşmayla çağdaşlaşmanın" gerçekleşebileceğini sanma yanılgısı; küreselleşme süreciyle burun buruna gelince...
Ankara"da patlayan lanetli bombadan sonra, en yetkili ağızlardan da yapılan ürpertici tahminler:
- Bundan sonra da büyük kentlerde böyle olaylar beklenebilir.
Bilemiyorum, bu arada sıkıyönetim özlemi çekenler de var mı?
* * *
Ülkenin yöneticileri; Osmanlı dönemindeki Celali isyanları da dahil, şeffaflıkla gerçekçilikten kaçtılar.
Şimdi, ters birikimler sonucu önlemsiz kalmış cerahatlanmalar karşımıza çıktıkça, yüreğimiz dağlanıyor.
* * *
Enseyi karartmayın...
Bazı bedeller karşılığı "onlar-biz" dönemi de aşılacaktır ve 21. yüzyılla gerçek bir dans başlayacaktır.
Çağdaşlaşmanın yapayından, gerçeğine geçme dönemleri çalkantılı oluyor, ne yapalım...

c.altan@prizma.net.tr

Çetin Altan.

halitpasa75 25.05.2007 08:59

o.T.
 
Kusura bakma, ancak sen yanilgi icindesin.
Son secimlere terör örgütü ile organik bagi olan DEHAP secimlere katildi ve % 6 oy aldi.

Ayrica su konuda anlasalim, Türkiye"de 7 cografi bölge vardir ve Dogu demek, Dogu Anadolu demektir, yoksa Rize, Artvin ve hatta Trabzon"da Türkiye"nin dogu illeridir.

Dogu Anadolu bölgesine ait illerdeki AKP sonuclari söyle:

Agri % 17 - 2.Parti
Ardahan % 12 - 3.Parti
Bingöl % 37 - 1.Parti
Bitlis % 17 - 2.Parti
Elazig % 41 - 1.Parti
Erzincan % 40 - 1.Parti
Erzurum % 54 - 1.Parti
Igdir % 6 - 6.Parti
Kars % 17 - 2.Parti
Malatya % 50 - 1.Parti
Mus % 16 - 2.Parti
Sirnak % 14 - 2.Parti
Tunceli % 6 - 5.Parti
Van % 25 - 1.Parti

Gördügün gibi AKP bu 14 ilin ancak besinde Türkiye ortalamasini asabilmis ve bazi illerde 3., 5. hatta 6.Parti olmustur.

Diger tarafta Ic Anadolu Bölgesinde - Eskisehir haric - Türkiye ortalamsini tüm illerde bayagi asmistir. Kayseri Konya ve Yozgat"ta % 50"nin üzerinde oy toplamistir.

AKP"nin asil oy deposu Ic Anadolu ve Karadeniz Bölgesidir. Malatya, Erzurum ve Erzincan bu Bölgelere sinir olduklari icin AKP"nin oy oranlari bu illerde o kadar yüksek.

Dogu Anadolu RTE"ye günahini dahi vermez!

halitpasa75 25.05.2007 09:07

6 Sehit
 
6 Sehit verdik dün.
Icimizdeki aciyi ifade etmek cok zor.
Bizim yerimize Yilmaz Özdil ifade etmis.
O"nun yazisini aktariyorum ve herkese bu yaziyi okumasini tavsiye ediyorum.



6...


Saat 10 civarı falan... Telefon...
"Yılmaz?"
"Evet?"
"Ekrem ben... İzmir"den."
"Vaay, ağabey hayırdır?"
Aynı muhitin çocuğuyuz. Kardeşi, üniversiteden arkadaşım. Ekrem ağabey, bizden 7-8 yaş büyük... Hayli oldu, görüşmeyeli.
"Şırnak"ta 5 şehit varmış."
Gazeteciyiz ya...
"Maalesef ağabey, mayın."
Sesi kırılıyor aniden.
"Tolga orada..."
Oğlu.
Ağlıyor kapı gibi adam... Belli ki o ana kadar zor tutmuş kendini, boşalıyor, ağlıyor...
"Var mı şehitlerin arasında ismi?"
Çok soru duydum da... Bu kadar ağırı...
Gırtlağım düğüm.
Tolga...
Gözümün önüne geliyor hergele.
Okumuyordu kız peşinde koşmaktan, hatırlıyorum... Demek asker, Şırnak"ta.
Baba İzmir"de.
Ben çaresiz.
Geveliyorum, saçma sapan, "bilmiyorum ağabey, henüz isimler açıklanmadı, sen sağlam dur, o yoktur inşallah."
Diyorum ama... Utanıyorum verdiğim cevaptan aslında... Bu kadar arsız bir temenni olabilir mi? Tolga değilse, Hasan, Hasan değilse, Murat... İlla ki, bir babanın evladı... İlla ki, bir ananın kuzusu... "İnşallah seninki değildir" denebilir mi? Diyorum.
Yerin dibine geçerek...
"Öğrenirsen, arar mısın?" diyor.
Biraz daha saçmalıyorum... Kapatıyoruz.

Sigarayı bırakmam mümkün değil.

Saldırıyorum hemen, oraya buraya. Yok. İsim yok. Bir yandan da, düşünmek istemediğim durumu, düşünüyorum... Ya Tolga"ysa... Ne diyeceğim yani, telefon açıp? Ne diyor acaba, şehit ailelerinin kapısını çalan komutanları? Kaç bin defa yaşadılar bu durumu...
"Vuruşmak daha kolay, inan" demişti bir subay bana, "analar, o haberi duyunca, öyle bir bakar ki sana, o gözleri ömrünün sonuna kadar unutamazsın..."
Hiç anlamamışım ne demek istediğini, bu ana kadar... Öküz gibi dinlemişim meğer.

Saat 12.45...
Şehit sayısı, 6"ya çıktı.
Saat 13.33...
Anadolu Ajansı duyurdu. Başbakan, "5" askerimizin şehit olması nedeniyle Genelkurmay Başkanı"na başsağlığı mesajı göndermiş.
Şehit 6... Başsağlığı 5.
Evlatlarımızın öldürülme hızına bile yetişemiyorlar... İsimler hâlâ yok.
Bir umut, haber kanallarını zaplıyorum...
Cannes film festivali var, bir tanesinde.
Öbürü, borsanın hacmini anlatıyor.
Saat 13.55... 14.07... 14.23...
Çalmasın diye dua ediyorum. Çalıyor.
Bu sefer yenge.
Baba atmış kendini sokağa, dayanamamış beklemeye. Ana yüreği sarılmış telefona.
"Var mı?"
Nasıl çıktı ağzımdan, bilmiyorum...
"Yok abla, ben de tam sizi arayacaktım, şükür ki yok, isimler hep başka."
Bir çığlık ki, anlatamam.

Ekrana oturuyorum...
Parmaklarım hiç olmadığı kadar dermansız, tuşlar hiç olmadığı kadar ağır.
Gözüm televizyonda... Hayat, lay lay lom arkadaşlara... Hiçbir şey olmamış gibi.
Umursamaz. İlgisiz... Neşeli hatta.
İsimlerden ses seda yok. Tek bildiğimiz, 6 koçumuz daha düştü. Rakamdan ibaret...
Kaç bin baba bekliyor acaba şu anda? Kaç bin ana? Eş, nişanlı, sevgili? Böylesine bir utançla yazı yazmadım bugüne kadar...
Aklım yalanımda... Kulağımda çığlık.

Ve, saat 15.05... Tolga yok, Vedat var.
Vedat Dayıoğlu, Antalya.
Bayram Bolat, Konya.
Atıf Günkan, Niğde.
Bekir Çakır, Adana.
Mahir Yıldırım, Aydın.
Samet Kırbaş, İstanbul.
Kulağımda çığlık.

yesimxx 25.05.2007 12:06

Allahtan Rahmet ,Yakinlarina sabir...
 
6 Sehit daha verdik.... Allah Rahmet eylesin Sehitlerimize rahat uyusunlar... Onlar bosuna ölmedi... O Kalles ve Hain Kürtlerde sunu bilsinki gerektiginde 60 Milyon Sehit daha verir ama Topragimizdan bir Cakil Tasi bile Vermeyiz..

Hepsinin hesaplarini TSK soruyor ve sormaya devam edecek.. Bunlar ancak Ulus gibi yerlerde Sivillerin ,Mayin koyarak Askerilerimize Kallesce arkadan vururlar,Nerede o PKK denilen Köpeklerde yürek???

Hesaplarini vercekler emin olun hemde Burunlarindan gele gele...

kezban 25.05.2007 13:37

o kadar kolay sanma.....
 
Konu kesinlikle toprak olamaz. Cok basit olurdu, o kadarcik olsaydi.

Konu Türklük ve Kürtlük de degil. Orasida pek kolay olurdu, o kadarcik ile kalsaydi.

Bir düsünsene:

Kimlikleri TR, yasadiklari topraklar TR.

Hayir! Konu sadece BÖLÜCÜLÜK

Yurt icinden ve Yurt disindan bol para yagdirip TR yi bölmeye calisan gücler bunlar.

Neden?

Gecmise bakarsak vatanimizin ne gücü vardi, hatirlariz. Tarihimiz isbatliyor bunu. Fakat rahmetli ATAmizin ölümü ile (nur icinde yatsin) bu gücümüzün bir daha ortaya cikmamasi icin cok halk ve cok sahis savas veriyor.

Bas sebep TR den geliyor. Yüzyillarca arapca yazip okuyan bir halk, islama göre hukuk yasatan bir halk, cok kisa bir zaman icinde yeni yasalarla karsilasip yüzyillik örf, adet, gelenek, din ve alsikanliklarini aniden birakmak zorunda hissediyor kendini.

Cogu kisiye kisisel bir tecavüz gibi geliyor. Ve bu duygu evlatlarina ve onlarin cocuklarina asilaniyor.
Simdiki cogu radikal ve fanatik görüslü insanlar bunlarin ürünleri.
Sosyal ve psikolojik acindan cok mantikli geliyor her birimize.

Simdide ben gecen tatilde duydugum gercek bir hikaye yazmak istiyorum.

Anlatan sahis Mardinli, kendisi kürt.

Sirnak da asker iken, bir gün silahli bir saldiri oluyor.
Kendi canini ve asker arkadaslarinin canini korumaya calisiyorken aniden karsisinda 9 yada 11 yaslari kücük silahli bir kiz cikiyor karsisina.

Kizin gözleri kesin gösteriyor, silahi sikacak!
Kendisi kürt, kücük kiz kürt!
Asker kendi canini seciyor bir kac saniye icinde.

Bu Sahis su an Izmirde yasiyor. Hala psikolojik rahatsiz. Her gece ruyasinda o kücük kizin gözlerini görüyormus. Kendisini katil hissediyor.

Kim bu kücük kizin kanina ve canina kiydi???

Ailesi illaki. Peki ailenin beynini kim yikadi???

Bir kac sözü ve akli gecer bencil Yaratiklar illaki.

Peki bu sözü gecer Yaratiklarin beynini kim caldi???

.......

Sonu nereye variyor?

Yoksulluk Cahillik yada Bilgisizlik yada hepsinin toplami sanirim. Aciz insanlarin silahi ya küfür yada tabancadir...

Hersey bir düsman sunmakla bitmiyor maalesef.

roman 25.05.2007 15:55

!!!
 
Ahmet İnsel ile Söyleşi: "AKP"den Önce 12 Eylül Rejimi Demokrasiye Aykırı"


Söyleşi Ahmet İnsel


Türkiye"ye gelirsek, rejimin iç kurallarına uygun çözüm önerilerinin krizi çözmeye muktedir olmadığını yazmıştınız. Varolan siyasal bunalıma özgürlükçü bir açılım nasıl sağlanır bu şartlar dahilinde?

12 Eylül rejiminin oluşturduğu kurumsal çerçeve, parlamentodan çıkabilecek bir iradeye kuşkulu bakan bir çerçeve. Onun da ötesinde bu iradenin yüzde 30-35 gibi çoğunluğa sahip olmasına dayanan bir sistem. Siyasal Partiler Yasası da parti liderlerine çok büyük yeddler verdiği için partilerin de neredeyse ordu disiplini içinde liderine bağlı bir yapıda olmasını öngören, yüzde ıo barajıyla da toplumdaki azınlık denen diğer kimliklerin parlamentoda temsil edilmesini engelleyen bir seçim sistemi... Bu yapı içinde parlamentonun dışına bir dizi asli düzenleyici unsurun yerleştirilmesi de var; YÖK buna örnek olarak verilebilir. Bu rejim tasarlandığında, rejimin merkez gücü konumunda olacak parti ve oluşumun Meclis"te rahadıkla çoğunluğu sağlamasına dikkat edilmiştir. Çizilen tablo bu çoğunluğu oluşturan partinin meclis başkanlığını, başbakanlığı ve sonuçta cumhurbaşkanlığını ele geçirmesini içeriyordu. 12 Eylül rejimi çalışır hale geldiği anda tek partinin egemenliğini göstermiştir, bir parti üç iktidar mev-zisini de ele geçirir hale gelmiştir; 89"da ANAP"ta bunu gördük. Şimdi sorun, bu genetik yapıya aykırı olduğu addedilen bir partinin bu genetik yapı içinde rejimin kurallarını çalıştırarak iktidara gelmesi. "Bu demokrasiye aykırıdır" deniyor, ama 12 Eylül rejimi zaten demokrasiye aykırı, AKP"den önce 12 Eylül rejimi demokrasiye aykırı! Yüzde 10 barajını AKP getirmedi, Siyasi Partiler Yasası"nı AKP getirmedi. Evet, AKP bunları değiştirmedi ve kesinlikle radikal demokrasi hareketi değil ama 12 Eylül rejimi kurallarının içinde iktidara gelmiş, diğerlerinden daha vahim kadrolaşma hataları yapmamış bir parti. Örneğin MHP-CHP-ANAP koalisyonu sırasındaki MHP"nin Sağlık Bakanlığı"nda yaptığı kadrolaşma harekatının bu kadar tepki uyandırmaması da insanı düşündürüyor tabii.

AKP, dediğiniz gibi rejimin mevzuatı ve yasaları üzerinden işleyişe uyarak iktidara geldi. Peki son dönemlerde gelişen AKP karşıtı kidesel seferberlik niye? Neden AKP"nin meşruiyeti kabullenilmiyor?

Çünkü 12 Eylül rejimi aynı zamanda otoriter laik merkezin toplamda yüzde 30 orana sahip bir iradenin otomatikman çoğunluğa tekabül etmesi üzerine kendini kurgulamıştır. Şimdi CHP bu iradeyi gerçekleştiremeyecek kadar basiretsiz çıkınca ortaya çıkan boşluğun AKP tarafından doldurulmasına yol açtı. AKP hiçbir şekilde rejimin kurallarına aykırı davranmadan iktidarını yürütmeye kalkınca da ona yönelik bir istemezlik ilan edildi. Türkiye"de çok kullanılan bir tabir vardır; "Türkiye"de rejimin ve cumhuriyetin sahipleri vardır" şeklinde. Devletin ve rejimin sahibi olduğunu iddia etmek, sahipliğin paylaşılan bir şey olmaması gereği dışlayıcıdır. Zaten Türkiye"de işin esası, devletin sahibi olduğunu iddia edenlerin sahiplerin işgal etmesi gereken makamlara sahip olma yetkisine haiz olmadığına inandıkları "yeni yetmelere", "sonradan görmelere" karşı tepki göstermeleri. Ben, "rejimin ve devletin sahibi vardır" fikrinin demokrasiye aykırı olduğu kanısındayım. Demokrasilerde meşruiyetin temeli anayasadır ve anayasada öngörülen kurallardır, halkın iradesidir deniyorsa ve bir yandan başka tip bir sahiplik sıfatı biçiliyorsa asıl sorun budur.

Ya sosyalist solun bu iki çatışan kamp arasında kendi bağımsız politikasını kitlelere sunamayıp, iki arada bir derede kalmasının nedeni nedir? Solun bu saflaşmada bir yeri var mı?

Kesinlikle olmaması lazım. Çünkü bu çatışma aslında 12 Eylül rejiminin iki ürününün çatışmasıdır. 12 Eylül rejimi, 1980"lerde özellikle Türkiye"deki sol muhalefeti bastırmak için bir muhafazakârlaşma projesini gündeme getirdi. Buradaki amaçları devlet otoritesine karşı boynu bükük, o otoriteye karşı genetik bir kabulleniş içinde olan, milliyetçi kuşaklar yetiştirmekti; sonuç olarak bu kuşaklar yetişti. AKP"nin beslendiği dünya bu Türk-İslam sentezinin bir biçimidir. Bu, kendilerinin yaratılmasına katkıda bulundukları bir zihniyet dünyasının, kendilerinin dehşetli bakışları arasında iktidara gelmesine yol açtı. Solun bu noktada sistematik biçimde "ne darbe, ne şeriat" sloganının arkasında durması bence çok doğru değil. Çünkü Türkiye"de darbe bir tehdit, fakat şeriat düşünüldüğü biçimde rejim açısından yakın bir tehdit oluşturmuyor. Yaşam tarzı üzerinden kurulan bir toplumsal çatışma alanı aslında bu. Oysa darbe, silah kullanma gücünü elinde tutan bir gücün "bunu kullanırım" tehdidi; burada toplumsal bir alan yok. Ben sosyalist solun her şeyden önce Türkiye"de demokrasinin normalleşmesi için askerin darbe tehdidinde bulunmasına karşı radikal biçimde karşı çıkması gerektiği kanısındayım. Buna karşı çıkarken "biz şeriata da karşı çıkıyoruz" lafını etmek bir yanılgıdır. Muhafazakârlığa karşı da aynı önemde mücadele etmek gerekir, ama bu iki mücadelenin alanı farklıdır. Birinde kurumsal bir alanda diğerinde ise toplumsal bir alanda mücadele gereklidir. "Ne darbe, ne şeriat" lafının geleceği son nokta, "şeriatın gelmesine karşı son seçenek ordudur" mantığıdır.

Asker etkisinde sınırlı bir çoğulcu sistem öncelikli mücadele hedefidir diyorsunuz yani, bu mücadelede kurumsal iktidar odaklarına karşı hangi araçlarla çıkılmalı? Somuta gelirsek seçim sürecine ilişkin bağımsız sol adaylar çıkarma önerisini hâlâ savunuyor musunuz?

Ben bu fikrin ilkesel olarak peşinde değilim. Çünkü bu önerinin bazı nedenleri vardı: Biri yüzde 10 barajıydı; bu baraj sistemiyle Türkiye"de sosyalistler hiçbir şekilde parlamentoya girme şansları olmayan bir durumdaydılar. Bu önerinin sosyalistlere yeni soluk boruları açacağını düşünmüştüm. İkinci olarak, CHP"nin oluşturduğu tepkinin yarattığı boşluğun mobilize edileceğini düşünmemdi. Ve bunun "biz parlamentoya milletvekili de sokabiliriz" şeklinde olabileceğini göstermekti. Fakat son geldiğimiz noktada bunun pek beklediğim biçimde gelişmeyeceği görülüyor. Bu öneriyi yaptığımız mart ayındaki siyasal ortamla bugünkü siyasal ortam arasında ciddi farklar var. Fakat ben hâlâ eğer organize edilirse yerel seçim inisiyatiflerinin bu önerimizi hayata geçirmesinin iyi olacağı kanaatindeyim. Bu öneriyi mart ayında dillendirdiğimde ÖDP"nin bunu taşıyacağı ve benimseyeceği inan çındaydım; yüzde 0.5 oy almakla yetinmenin ötesine geçerek yeni bir dinamiğin taşıyıcı gücü olarak ÖDP"nin bu işe hevesle soyunacağını zannediyordum. Ama ÖDP"nin particilik oynamakla oyalanmayı tercih ettiğini gördüm ve hayal kırıklığına uğradım. Şu ana kadar ÖDP"den hiçbir olumlu sinyal gelmedi.

Yaşadığımız topraklardaki muhalif Kürt hareketinin gündemiyle sosyalist solun gündeminin arasındaki açı farkı kapatılabilir mi bu eksende? Bu açı farkının kapanmasında hangi aktörlere ne gibi görevler düşüyor?

DTP"nin bağımsız adaylar stratejisini benimseyeceği kanısındayım. AKP ve CHP"nin DTP destekli vekillerin Meclis"e girmesini zorlaştırmak için ittifaka girmiş olmaları kimlerin Türkiye"de rejimin sahibi konumunu benimsemiş olduklarının en açık göstergesidir. TC yurttaşları arasındaki ayrımcılığın, dışlama ittifakının Meclis"e taşınmasıdır bu. DTP"nin bağımsız aday projesiyle bağımsız solun bağımsız aday projesi arasında bazı sıkıntılar kaçınılmaz olarak gündeme gelir. Bir tarafta örgütlü bir parti var, diğer tarafta bireysel girişimler var... Bu birleşimden dengeli bir şey çıkartmanız çok zor. Bağımsız sol adaylar kaçınılmaz olarak üzerlerinde hep DTP gölgesi olmasından rahatsızlık duyabilir. DTP kökenli adayların kampanyalarına tabi olmaktan ürkebilir diğer sol oluşumlar. DTP"nin arkasındaki güçleri de dikkate aldığımızda bağımsız sol girişimler açısından bu konu önemli bence.

Sarkozy"nin Fransa"da cumhurbaşkanı seçilmesi özelde Fransa, genelde AB için ne gibi yeni gelişmelerin habercisi? 2008"de Fransa"nın AB dönem başkanı olması Türkiye için müzakere şartlarında neleri değiştirecek?

Sarkozy yıllardan beri Avrupa"nın birliğine inanmış bir isim ve AB"nin derinleşmesine özel olarak vurgular yapmış birisi. Derinleşmek derken kastettiğim Sarkozy"nin AB"nin daha güçlü bir siyasal birlik olmasını isteyen, bu konuda güçlü bir inancı olan bir politikacı olması. Dolayısıyla Sarkozy açısından önümüzdeki dönemde hedef; Fransa"da ve Hollanda"da seçmenlerin reddettiği Avrupa Anayasal Sözleşmesi"ni değiştirerek, bel-ki biraz da hafifleterek, anayasa başlığı koymayarak belki, ki böylelikle referandum gereği duymadan meclis onayıyla geçirerek Avrupa"nın kurumsal yapısını pekiştirmek. Şu anda Avrupa"nın kurumsal yapısı Nice Anlaşması ile şekillenmiştir ve bu anlaşma aslında bu büyüklükteki bir birliğin ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda. Dolayısıyla burada Merkel"le beraber bir Fransız-Alman işbirliğinin 2009"da sağlanması hedefiyle davranması söz konusu ve bu konuda Sarkozy"nin gerçekten aktif olmasını bekleyebiliriz. Daha seçilmeden belirlediği iki yurtdışı ziyaretinin birinin Berlin"e, diğerinin Brüksel"e olması Fransa"nın yüzünü AB"ye daha güçlü biçimde döndüğünün ifadesidir. Zaten Sarkozy, gayrı resmi seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından yaptığı ilk konuşmada bile "AB"deki dostlarımıza sesleniyorum; Fransa yeniden Avrupa"ya döndü" dedi. Bu söz, birkaç yıldır mensup olduğu hükümetin İçişleri Bakanlığı"nı yürütmüş birisi tarafından söyleniyorsa, biraz da kendi içinde bulunduğu hükümetin Avrupa konusunda pek sıcak olmadığını da ima etmek anlamına gelir. Chirac politikalarıyla bir kopuş önerdiğini biliyoruz Sarkozy"nin, bu kopuş içinde Chirac"ın AB konusundaki ikircikli tavrını kastettiğini de anlıyoruz. Bu noktada Sarkozy"nin kendi iç çelişkileri de var; AB konusunda derinleşmeyi önerip Avrupa"nın bir siyasal güç olmasını tasarlarken diğer taraftan da politikada ikinci değişim ekseni olarak ABD"ye daha yakın durma politikasını savunuyor. Avrupa"nın derinleşmesinin önündeki en önemli engel Britanya"nın tavrıdır ve Fransa hiçbir zaman Britanya"yı oyundışı bırakıp ABD"yle ilişki kuramayacağına göre Sarkozy"nin AB açılımını tasarladığından çok daha mütevazı kılacaktır.

Türkiye"nin AB adaylığı açısından neler görülüyor Sarkozy cephesinde?

Orada manzara daha açık. Sarkozy, seçilmeden önceki son tartışmada hiçbir yoruma zemin bırakmayacak biçimde Türkiye"nin AB"ye üye olmasına her koşulda karşı olduğunu belirtti. Türkiye, AB"ye üye olmak için gerekli üyelik müzakere kriterlerinin öngördüğü tüm koşulları yerine getirse de Sarkozy Türkiye"nin AB"ye üye olmasına karşı çıkacağının altını çizmiş oldu böylece. Bu şu anlama gelir; eğer Sarkozy Türkiye"nin üyeliğinin gündeme geldiği bir tarihte cumhurbaşkanı olursa referandumda Türkiye"nin üyeliğine hayır çağrısında bulunacak demektir. Ayrıca, Sarkozy"nin yardımcıları seçimden önce AB Komisyonu"na ilettikleri mesajlarda Türkiye"nin üyelik müzakerelerinin 2009"a kadar askıya alınmasını önerdiler. Buna hem AB Komisyonu Baş-kanı"ndan, hem AB Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı"ndan verilen yanıt olumsuz oldu. Üyelik müzakerelerinin askıya alınması için de oybirliği gerektiğini belirttiler. Bu süreçte Britanya ve Almanya ile çelişkiler olacaktır. Tabii Fransa"daki parlamento seçimlerine bakarak konuşmak gerekir tüm bunları; çünldi şu anda Sarkozy"nin hangi partilerden oluşan bir parlamento ile çalışacağını bilmiyoruz.

Sistemler ve yetkiler farklı olmasına rağmen Fransa"daki ve Türkiye"deki cumhurbaşkanlığı seçimleri tartışmaları ve bu eksende oluşan toplumsal saflaşmalar arasında ne gibi paralellikler kurulabilir?

Pek kuramayız. Çünkü Fransa"daki saflaşma, çok açık bir saflaşma; bir sağ-sol saflaşması. Sonuç olarak Sosyalist Parti"nin adayı, sosyalistlerin, komünistlerin, radikallerin benimsemediği bir aday olabilir ama bütün hepsi ikinci turda o adaya oy vermek için mobilize oldular.

Seçim sonuçlarına baktığımızda da Troçkistlerden komünistlere, Yeşillerden sol radikallere kadar oyların hemen hemen hiç fire vermeden Royal"in arkasında toplandığını görüyoruz. Sol-sağ politikaları açısından Fransa"daki sosyalistlerle sağ seçmenler arasında ciddi bir saflaşma oldu. Fransa"da cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili rejim tartışması olmadı.

Sarkozy"nin iktidara gelmesini solun büyük bir kesimi tehlike olarak gördü, ama bir siyasal tehlike olarak gördü; Beşinci Cumhuriyet rejimini Fransa"da sona erdirecek bir tehdit olarak görmediler. Göçmen işçilerle ilgili polisiye önlemerin artacağı, daha otoriter bir yönetim zihniyetinin ve neoliberal iktisat politikalarının gündeme geleceğinden endişe duydular ve açık biçimde bunu "Sarkozy"ye hayır" sloganıyla ifade ettiler, ama bizdeki gibi "cumhuriyet rejimi tehlikededir" gibi bir fikri kimse dile getirmedi.

Dolayısıyla Fransa"da sol ve sağ arasında oldukça net bir çizgi çizildi. Yüzde 86"lık bir katılım var, iki açık saf var ve Fransa halkının yüzde 54"ünün sola karşı olduğunu görmüş olduk.

Birgün, 13.5.2007, Röportaj: GÖKHAN GENÇAY

25.05.2007 16:08

Serefsiz kahpe hainler ikdidar olursa...
 
Serefsiz kahpe hain dinci yobazlari ikdidar ederseniz, ölmüs askere "KELLE" yakistirmasi yapan, askerde öldürülmüs asker anasina " askerlik yan yatma yeri degildir!" pkk elebasi apo`ya "SAYIN" diyen soyu sopu belirsiz kanibozuk u.s.a ve a.b.nin usaigini basbakan yaparsaniz, daha cok akser ölür !

Emin Cölasan bugünki yazisinda tayyipin ne kadar kahpe ve hain bir serefsiz oldugunu bugün yazisinda degerlendirmis !

Marş marş Irak’a girelim!


EMRİNİZ olur ama kolay iş değildir. Kuzey Irak’a girip ne yapacağız? Geçmişte kaç kez girdik. Orada hangi hedefleri ele geçireceğiz? Kimi, kimleri imha edeceğiz?

İletişim çağında yaşıyoruz. "PKK kamplarını imha edelim" derseniz, ordumuz daha kışlalardan araziye çıktığı anda karşı tarafın haberi olur ve kamplar boşaltılır. Haberi nasıl olur? İçimizdeki hainlerin cep telefonlarıyla hemen oraları aramasıyla!

Kerkük, Musul gibi belli yerleri işgal edelim derseniz, mümkün olmayan bir serüvene girmiş oluruz ve karşımıza hem ABD, hem de AB dikilir. Hele hele, oralara Türkiye sınırından ulaşmak kolay iş değildir. Silopi’den Kerkük, yaklaşık 450 kilometre. Hem de dolambaçlı bir yol.

O yollardan büyük kayba uğramadan ordu geçirmek kolay iş değil.

Hava bombardımanı ile yetinelim derseniz, kapılarında hükümetimizin esas duruşta beklediği ABD ve AB yine su koyverir, "sivil halk bombalandı" feryatları dünyayı kaplar!

* * *

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt, 12 Nisan basın toplantısında Kuzey Irak’a girilmesinde yarar gördüğünü söylemişti. Ordu buna elbette hazırdır. Ancak ordumuzun yurtdışı harekátı için hükümet TBMM’ye başvurup karar almak zorundadır. Varsayalım bu karar alındı.

Türk ordusuna hükümet tarafından verilecek "siyasi hedef" ne olacaktır? Ordu nereye kadar yürüyecek, nereleri ele geçirecek, PKK ile ilişkili olan nereleri imha edecektir?

Hükümet ordumuza "Hele siz girin de, ötesine sonra bakarız" diyemez...

Çünkü hükümet hem ABD’den hem de AB’den çekinir ve korkar. Bilir ki PKK’yı koruyan Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi, onları koruyan da ABD’dir. Kaldı ki, Barzani ve Talabani, son günlerde Recep Tayyip Erdoğan ve iktidarına destek mesajları vermektedir!

Biz PKK’yı önce sınırlarımızın içinde bitirmek zorundayız. Kuzey Irak seferi başımıza iş açar, belki bazılarının (!) işine gelir ama gözbebeği ordumuzu yıpratabilir.

Recep Tayyip Erdoğan o yüzden bu maceraya kendi başına girişemez. Nitekim önceki gün yaptığı konuşmada "Askerden talep gelirse hükümet olarak izin veririz" diyordu!

Böylece, Kuzey Irak macerasının faturasını askerlere keseceğini şimdiden açıklamış oldu!

Ne uyanıklık ama! "Onlar istedi efendim" diyecek!..

Genelkurmay’ın kendisine bağlı olduğunu söyleyen o değil mi? Niçin topu şimdi askerlere atıyor?..

Çünkü biliyor ki, Kuzey Irak’ta toprağa düşecek her şehidimizin hesabı derhal kendisinden sorulacak.

Burada benim kafamı kurcalayan bir tek soru var:

Hükümet seçim öncesinde "oy toplamak" için böyle bir maceraya yol verir mi?

Verirse kendini ateşe atar, sonuçsuz bir seferin hesabını veremez, yükünü ve sorumluluğunu kaldıramaz. "Kelle" dediği şehitlerin kanı çocuk oyuncağı değildir.

Ama "Ben ABD ve AB’den korkmam, istediğimi yaparım" diyorsa, buyursun yapsın. Hodri meydan! Hesabını sonra verir.

Görüldügü gibi bir basbakana yakisir sekilde davranmiyorda bir fahiseye daha yakisir bir tavirla pkk`ya yaklasiyor !
tüm akp tayfasi ve secmenlerinin sadece Cumhuriyet dpsmani degil, Türk Silahli Kuvvetlerininde bas düsmani oldugunu görüyoruz !
Bu serefsiz kani bozuk hainlerin mayalari bozuk mayalari !
Analari bunlarin topunu dogurmamis, sicmis sicmis !

25.05.2007 16:11

ne güzel...
 
Ne güzel, arkalarindan biraz rahmet okuyalim ve sejitdir diyelim, olsun bitsin !

Ates düstügü yeri yakarmis, kim demisse dogru demis !

Bosan ölmemislermismismismis...

Türk devletinin basinda Adam gibi Adam olsa israilin yaptigi gibi 1 ölü askere en az 10 pkk terröristdi öldürülürdü !
Ama ikdidar ve basbakan zaten pkk yanlisi ise TÜRK askeri böyle car cur edilir !

irakli talabni ve barzanin neden tayyipi destekledigide ortada zaten !

PICleri ancak PICLER destekler !!!!!

25.05.2007 17:08

Ben Ülkücüyüm !..
 
Ama ne MHP tanirim Ne AKP !..
Hak Konusurum.
Kim haktan konusuyorsa Onun yanindayim Bu Komunist olsa bile..

Yani Karakterimde Particilik Takim tutmaya yönelik Bir Koyunluk Yoktur.

Ben Fikirlerimden Hic dönmedim !..
Eger Bir dönme meydana Gelmisse Bil ki O MHP de-dir :o)

Ben dinimin Kitabini takip ederim.
Kuran ile kul arasinda Fazladan ne varsa kaldirir atarim.

Bu yüzden Ne solcular ne dinciler Ne de Kafatasci Türkücüler sever beni..

Ne Gam ?..

Davam Sadiklar davasidir.
Sabalaklara Pirim vermedim vermem !..

Hadi simdi annen ekmegine gaz yagi sürsün !..

25.05.2007 17:16

" Kelle " asker Tabiridir ..
 
Bizzat Birlik komutanlari Askerlerini " Kelle " olarak Nitelendirir.

100 kelle gider 70 döner !..

Her ne Kadar itici gelse de böyledir.

Nizamiyeden Girdigin andan itibaren " Kelle " olursun. Sahsiyetin kalmaz.

Sivil elbiselerin ile sahsiyetin de Nizamiye de kalir Görevin bitince alir gidersin.

Bu yüzden Yani " kelle " oldugun icin asker de sana atilan &lttokatlar sana edilen küfürler senin sahsiyetine degil " Kelle " ye-dir.
Bunu Böyle kabul etmiyenin askerligi bitmez.

Komutan da " kelledir " ama yildizli ve senden Üstün olan Bir kelle.

Sana Küfür eder kelle olarak sen bir kelle oldugun icin.

Disarda Bira -cay kahve icersin Insan olarak. ama Icerde kelleler de duygu izzet ve de Nefis yoktur.

Bir Üniforma diger bir Üniformaya emr eder döver söver.

Türk Askerlik ocaginin sinsilesi düzeni disiplini kelle alisverisi Üzerine Kuruludur. ve Bu gezegende esi benzeri yoktur.

Bundan bi haber Bedelli Aslan askerlere duyurulur. :o)

25.05.2007 17:20

Askerlik yan gelip yatma yeri degildir !
 
Askere gidenler Ölümü hesap etmek Zorundadir.

Allah Rahmet eylesin sehitlerimize.

Ates düstügü yeri filan yakmaz.

Vatan Kan ister Can ister !..
Gidasidir bu onun.

Hip-hop la vatana hizmet edilmez.

Apartman ve Balkon cocuklarina duyurulur !..

Allah Ailelerine sabir versin.

Ne Mutlu onlara ki Sehit ebeveyini oldular.
Bu vatan Onlarla Gurur duyuyor.

25.05.2007 17:28

Demokrat Oldugum icin solcularla
 
Kavga ettim :o)
Simdi de Solcu artigi Ulusalci Saklabanlarla kavga ediyorum :o)
Evvelden Sosyalisttiler simdi bir de National oldular :o)

NATIONAL SOSYALIST yane :o)

Kavga ayni Degisen bir sey yok.

Kizil bayrakla yürüyen serefsizler simdi Türk bayaragina musallat oldu :o)

Bayrak degisti sirin görünmek icin ..

ama tutan ayni SEREFSIZ !..

Niye kavga etmiyecem ki ?..

Firsatini Bulursam
Merhametli olursam Gök girsin kizil ciksin !..

Köpeklere acimak gibi bir takintim yok.

25.05.2007 18:09

Yasasin Imparator Cesar,ay SEZER ! :o)
 
Cumhurbaşkanı Sezer, süresini son güne kadar kullanarak veto ettiği Anayasa değişikliği paketinin haklı ve kabul edilebilir bir gerekçesi olmadığını bildirdi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerini gerçekleştiremeyen bir Meclis"in bu tür bir değişiklik yapmasının tartışmalı olduğunu belirten Sezer, böylece TBMM"nin yasama faaliyetlerine karşı olduğunu da açıklamış oldu.

Helal Olsun yani :o)

Stalin bile sasirdi bu ise Cehennem den :o)

Muhahahahahahahahahahahahahahahaha..

AKP yi 550 milletvekili ile getirmek icin her seyi yapiyor bu Sabalaklar :o)

roman 25.05.2007 18:53

!!!
 
Mithat Sancar ile Söyleşi: "12 Eylül Düzeni Tamamen Tıkandı" (18.05.2007)


Söyleşi Mithat Sancar


Prof. Dr. Mithat Sancar, Cumhurbaşkanlığı krizinin 12 Eylül Anayasası’ndan kaynaklandığını söyledi
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mithat Sancar, CHP’nin, Cumhurbaşkanlığı seçimi için 367 şartını öne sürmesi, seçimlerin ilk turunu Anayasa Mahkemesi’ne götürmesi gibi girişimlerini, “sisteme, sistem dışı bir müdahale” olarak yorumladı. Bu süreçte Anayasa ve işleyiş ile ilgili ortaya atılan tüm hukuki görüşlerin, hukuku farklı yorumlama değil, bir tür “hukuk darbesi” olduğuna dikkat çeken Sancar, buna karşılık AKP’nin erken seçim kararı alması, Cumhurbaşkanlığı seçimini halka yaptırması, Anayasa değişiklikleri gibi girişimlerin ise AKP’nin çıkış arayışları olduğunu söyledi.

Sancar, tüm bu sürecin altında 12 Eylül Anayasası ve düzeni olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Sancar ile Cumhurbaşkanlığı seçiminden Genelkurmay Başkanlığı’nın muhtırası, AKP ve CHP’nin bu süreçteki rolünden 1 Mayıs’ta İstanbul’da yaşanan olaylara kadar konuştuk.

Cumhurbaşkanlığı seçimi için 367 şartı aranmasını, bu sürecin Anayasa Mahkemesi’ne taşınmasını, anayasa tartışmalarını bir hukukçu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin anayasa tartışmaları, hukuk zemininde yürüyen tartışmalar değildir. Özellikle 367 oyun toplantı yeter sayısı olarak aranması, bir siyasi duruştur, siyasi taktiktir; bir yorum farklılığı sorunu değildir. CHP ve arkasındaki güçler, AKP’nin Meclis’te sahip olduğu oy oranıyla istediği kişiyi cumhurbaşkanı seçebileceğini gördüklerinde, bunu engellemek için her türlü yolu kullandılar. Bu yöntemlerin büyük bir kısmı demokratik usullere ve parlamenter sistemin mekanizmalarına aykırıdır. Zaten 367 şartını gündeme ilk getirdiklerinde, çok fazla ciddiye alınmadı. Ancak süreç CHP ve birtakım güçlerin istedikleri gibi işlemeyince, bunu daha fazla gündeme getirmeye başladılar. Tabii havayı değiştiren başka faktörler de var. Anayasa Mahkemesi’nden iptal kararı çıkmasından önce arka arkaya üç önemli gelişme yaşandı. Birincisi Cumhurbaşkanı Sezer’in “Cumhuriyetin, tarihinin en ağır bunalımı ve en büyük tehlikeleriyle karşı karşıya olduğunu” söylediği Harp Akademisi’ndeki konuşması; ardından 27 Nisan gecesi ordunun internet sitesinde yayınlanan “muhtıra” ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın “eğer Anayasa Mahkemesi 367 şartı talebini reddederse toplum çatışmaya sürüklenir” mealindeki sözleri. Bunlar mahkemeyi kuşatma altına almıştır. Zaten karar çıkmadan önce de çıkacak her karar bu ortamda tartışmalıydı. Anayasa Mahkemesi bu ortamda başka türlü karar verebilir miydi? Sanmıyorum. Kuşkusuz bunu söylemek, mahkemenin sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor. Sonuç olarak 367 şartı; sisteme, sistem dışı bir müdahaledir. 27 Nisan’dan itibaren adım adım gelişmeleri izlediğimizde, bir tür “hukuk darbesi”nin hedeflendiğini söyleyebiliriz. Cumhurbaşkanlığına vekalet konusu çok önemli değildi, kolayca çözülürdü; nitekim öyle de oldu. 367 kararı çıktıktan sonra “Meclis’in Cumhurbaşkanlığı seçimi dışında hiçbir faaliyette bulunamayacağı” iddiası, Meclis’i işlevsiz kılmaya yönelik bir operasyon girişimiydi. Bu ise, Meclis’i askıya alan bir darbe teşebbüsünün hukuksal kılıflar içinde yaşama geçirilmek istenmesi anlamına gelir. Darbe; anayasal düzeni askıya almaktır. Bu, 367 kararıyla bir şekilde gerçekleşti. Diğer hamle yani 27 Nisan başarılı olamadı, çünkü hiçbir dayanağı yoktu, kamuoyunda açık bir destek bulmadı; aksine tepkiyle karşılandı.

Cumhurbaşkanını seçemeyen Meclis hukuksal olarak görevlerini sürdüremez mi?

Anayasa’nın 77’nci maddesine göre, “yenilenmesine karar verilen Meclis’in yetkileri, yeni Meclis’in seçilmesine kadar sürer”. Anayasa herhangi bir yoruma yer bırakmayacak kadar net bir biçimde söylüyor. Dolayısıyla Meclis’in bu sürede sadece Cumhurbaşkanlığı seçimiyle uğraşacağı görüşü, 367 gibi Anayasa sistemi dışında müdahale teşebbüsüydü, ama başarılı olamadı. Tartışma demokrasi kültürü ekseninde yürütülebilirdi ve o zaman çok da anlamlı olurdu. Cumhurbaşkanlığı seçimi usulünde böylesine önemli bir değişikliği yeni oluşacak Meclis’e bırakmak, çok daha demokratik bir tutum gibi. Hatta demokratik değerlere en uygun yaklaşım; yüzde 10 barajını kaldırmak, hiç değilse makul bir düzeye indirmek, böylece temsil kabiliyeti çok daha yüksek bir Meclis’in oluşmasını sağlamak; konunun kamuoyunda yeterli bir süre tartışılmasını beklemek ve ondan sonra karar vermek olurdu.

AKP’nin Anayasa değişiklikleri, erken seçim kararı yanında cumhurbaşkanını halkın seçmesi gibi girişimlerini de karşıt bir müdahale olarak yorumlayabilir miyiz?

Bunlar, çok aceleye getirilmiş ve kaygısı demokratikleşme dışında nedenlere dayanan bir taktiktir. AKP’nin kendi şartlarını ve durumunu esas alan bir çıkış arayışıdır. AKP, “eğer siz Meclis’e seçtiremiyorsanız biz başka şekilde seçtiririz, halka karşı hiçbir şey yapamazsınız” düşüncesiyle hareket etmiştir. Bu çıkış kısa vadede, belli bir rahatlama getirebilir. Çünkü Cumhurbaşkanlığı seçiminde Meclis yetkili olduğu sürece Meclis’i çeşitli yollarla etkileme çabaları, bundan önce de olduğu gibi hep olacaktır. Bu sistem, 1960’lardan bu yana sıkça gördüğümüz gibi, başta ordu olmak üzere bürokratik iktidar aygıtlarının müdahalesine açık olacaktır. AKP seçimin halk tarafından yapılması görüşünü ortaya atarak, Meclis’in baskı altına alınması ihtimalini ortadan kaldırmayı düşünmüş de olabilir. Bu kısa vadede bir rahatlama yaratır, ama uzun vadede sistemin daha derin krizler yaşamasına neden olabilir.

Siyasal olarak girilen krize ve yaratılan hukuk kaosuna neden olarak 12 Eylül Anayasası’nı gösterebilir miyiz?

Esasen 27 Nisan’la birlikte ortaya çıkan tablo; 12 Eylül Anayasası ve bununla kurulan sistemin tamamen tıkandığı, hatta çöktüğü anlamına geliyor. 1982 Anayasası, Cumhurbaşkanlığı’nı güçlü bir makam haline getiren, yürütmenin yetkilerini artıran ve toplumun hareket alanını iyice daraltan bir sistem kurdu. Bu sistem içinde cumhurbaşkanını Meclis’e seçtirmek kendileri açısından bir risktir. Çünkü Meclis’te çoğunluğu yakalayan bir partinin cumhurbaşkanını seçebileceğini de düşünmeleri gerekiyordu. Düşünmüş olabilirler, ama bana göre nihai güvence konusundaki yaklaşımları şöyleydi: “Eğer bir yerde bizim istemediğimiz güçler, siyasi gruplar, toplumsal kesimler Meclis’te çoğunluğa sahip olurlarsa buna karşı ordu devreye girer”. 12 Eylül rejimi, sistemin işleyişini anayasal mekanizmalara bırakmış değil, tam tersine kendilerinin nihai olarak bu işin hakemi ve belirleyicisi olacaklarını düşünmüşlerdi. Bu son krizde de açıkça görüldüğü gibi, toplumun zayıf, iktidarın aygıtlarının güçlü olduğu sistem, sorunların toplumsal zeminde ve siyasal yöntemlerle değil, iktidar aygıtları arasındaki çekişmelerle ve buradaki güç dengelerine göre çözülmesi arayışını teşvik ediyor. Bu şartlarda çoğulcu siyasal zemin ve temel hukuksal mekanizmalar kolayca devre dışı bırakılabiliyor. CHP’nin tutumu bunun tipik örneğidir. 1982 Anayasası bu oyunu teşvik ediyor. Bu Anayasayla kurulan sistem, 27 Nisan itibariyle artık son darbeyi yemiştir.

Toplum ve “solun” bu sürece dahil olamadıklarını düşünüyor musunuz?

Sosyalist sol, sürecin büyük ölçüde dışında kaldı, Cumhurbaşkanlığı seçimini ciddiye almadı. Oysa bu, sadece şekli bir parlamenter mesele değildi. Toplumun bugününü ve geleceğini etkileyen her sorun, solun gündeminde olmalıdır. Cumhurbaşkanlığı seçiminden en az bir yıl önceden, demokratlığı tartışma götürmeyen, hukuk devleti ilkelerine bağlı ve sosyal sorunlara duyarlı saygın bir cumhurbaşkanı talebiyle ortaya çıkılabilir; hatta aday da belirlenip bir kampanya tertiplenebilirdi. Bu kampanyada, ayrıca cumhurbaşkanının yetkilerinin azaltılması ve demokratik siyaset kanallarının güçlendirilmesi talebi de işlenebilirdi. Böyle bir çıkış eğer erkenden yapılsaydı, toplumda sanıldığından daha geniş bir yankı bulabilirdi. Sol, bunun ne kadar önemli bir sorun olduğunu, sistemin bütün unsurlarını etkileyen bir krize dönüşebileceğini görmedi. Veya gördü, ama sorunu hakkıyla kavrayan bir tutum geliştiremedi. Sonuçta gündemin belirlenmesine etki eden değil, başka güçler tarafından oluşturulan gündemin peşine takılan bir noktaya geldi. Bu şartlarda yapılacak bazı şeyler var hâlâ. Örneğin her türlü darbe girişimine ve darbeci anlayışa kayıtsız şartsız karşı çıkmak zorundadır sosyalist sol. Toplumda şeriat tehlikesi olduğu yönünde oluşturulan korkuyu da sol, bir şeriat tehlikesi olarak algılamak zorunda değildir. Ortada kuşkusuz din referanslı toplum ve siyaset projeleri var; belli bir güce de eriştiklerini görüyoruz. Solun bununla, kendi demokratik ve eşitlikçi, özgür sistem talebiyle mücadele etmesi gerekir.

1 Mayıs’ta İstanbul’da yaşananları, yöneticilerin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Mağduriyetten dolayı demokrasiye en çok sahip çıkan siyasi güç” olarak gösterilen AKP, 1 Mayıs’ta bu kadar faşizan bir tavırla alınan önlemlerin, bu kadar gaddarca yapılan saldırıların tüm sorumluluğunu hükümet olarak omuzlarında taşıyor, taşıyacaktır. Saldırıların ardından sergilediği tutum, AKP’nin hukuk devleti ve demokrasi konusundaki samimiyetsizliğinin göstergesidir.

Ayrıca olaylarla ilgili sosyalist sol ve insan hakları savunucuları dışında Kemalistlerin, CHP’nin, Tandoğan ve Çağlayan mitingleri örgütleyicilerinin hiçbir tepki göstermemeleri de, aslında bu mitinglerin ne kadar kucaklayıcı, kapsayıcı ve demokrat bir zihniyete sahip olduklarının da ölçüsüdür. Bu “gösteri yürüyüşü bana olduğu sürece demokratik bir hak, ama sistemin tehlikeli gördüklerine bu hakkı tanımadıkları zaman ben susarım” anlayışıdır.

Bugün yaratılan kutuplaşmada, “cumhuriyetçi güçler” diye anılan kesimlerin ciddi bir demokrasi derdine sahip olmadıkları açıkça görülüyor. Bunların içinde faşizan ulusalcı grupları bu açıdan anmaya bile gerek yok. AKP’nin de, pragmatist ve araçsalcı bir yaklaşımın etkisi altında olduğu ortada; onların da, “herkes için demokrasi” talebine uzak olduğunu görüyoruz. Bu durumda, sosyalist sol kapsamlı ve kapsayıcı bir demokrasi projesinin en güvenilir adresi olarak ortaya çıkmak ve sesini duyurmak gibi bir görevle karşı karşıyadır.

Evrensel, 12.5.2007
Röportaj: Müge Tuzcuoğlu

25.05.2007 20:10

Hadi ordan, cani sende !
 
Askerlik yan gelip yatma yeri degildir !

Askere gidenler Ölümü hesap etmek Zorundadir.

Allah Rahmet eylesin sehitlerimize.

Ates düstügü yeri filan yakmaz.

Vatan Kan ister Can ister !..
Gidasidir bu onun.
Sen 1980den önce Türklere silah slkmayi vatana hizmetmi saniyorsun Tursucuk !? :-))
Milliyetci, ülkücü süsündeki terrörist seni !
Milliyetciymis, ülkücüymüs, seyimin milliyetcisi ülkücüsü seni ! :-))

Ne zamandan beri milliyetci insan kendi milletinden olan birisine silah ceker oldu, öldürü oldu !?
Ülkücülügü milliyetciligi pes paralik yapan senin gibilerden olsa olsa tayyipci olur !
Zaten tayyipci oldugunu yazilarindada gösteriyorsun !

allahin adini agizlarina alarak askerin geride kalanlarini teselli ediyorlar güya.
Ates düstügü yeri yakarmis.
Umarim gün gelirde ayni aciyi bzzat kendinizde cekersiniz ve o zaman kendinizide allah adiyla sehitlik adiyla teselli edersinizki, simdi geride kalanlarin acisiyla adeta alay eder gibi teselli ettiginizin farkina varirsiniz.

Sizin gibi zibidilerin o askerlerle gur duymasi ne ölmüs askere nede geri kalanlarina bir fayda getirir !

25.05.2007 20:14

Hassikdir ordan zibidi seni !
 
Senin gibi zibidiler felan ülkücüyse milliyetci ise pkk`li serefsizlerde senin gibi ayni kafadan oldugu icin onlarda ülkücü milliyetci o zaman !?

Ayni konusmada abdullah öcalana "Sayin" diye hitab ediyor, ölmüs askerler icin ise "Kelle" diyor, sen hic utanmadan arlanmadan dansöz karilar gibi kivirarak tayyip denen serefsiz soysuzu savunuyorsun !

Herhalde seninde tayyip gibi soyun sopun belli degilki, tayyipin diliyle agzi ile konusuyorsun !

25.05.2007 20:22

Düsman icden olursa...
 
Son aylarda Türk Silahli Kuvvetlerini yiprandirmak icin köepkler cakalllar beraber olmus, habire Türk Silahli Kuvvetlerine saldiriyorlar, yiprandirmak icin etmedikleri iftira serefsizlik kalmiyor !

Durum öylesine hal aldiki, ülkücüyüm milliyetciyim, diye gecinen serefsiz kahpe hainler bile Türk Silahli Kuvvetlerine kin ve nefret kusar oldu !

Bu forumda örgeni, ülkücü milliyetciyim, diye gecinen Alpi001 zibidisinde görülüyor.
Kendisi 1980 denki azili kudurmus cakallardan birisi !
Kurt demiyorum, ülkücülerin sembolü kurtdur, bunlar daha cok cakala benziyor !

Bunlar kendilerini son günlerde öylesine kaptirmiski sanki pkk borozanligini yaparcasina Türk Silahli Kuvvetlerine saldiriyorlar !

Bizim dinci YOBAZ tayfasi akp`den hic bahis etmiyorum, onlar simdi ATATÜRKü sanki kendilerinden biriymis gibi göstermek icin yirtiniyorlar !
Cesit cesit fotograflarla islerine gelir bir hikayelerle, biliyormuydunuz Atatürk`de biz gibi...masali anlatiyorlar !

Türkiye Cumhuriyetinin, Türk insanin disarida düsman aramasina hic gerek yok !
Icimizdeki serefsiz kahpe hainler, cakallar ermeniden rumdan pkk`dan bile daha cok tehlikeli !

Kimbu serefsiz kahpe hainler !?
Basta dinci YOBAZ akp tayfasi ve kendilerine ülkücü ve milliyetci süsü vermis kuduz cakallar !

25.05.2007 20:36

Lastik mi ?.. :o)
 
Muhahahhahahhaahhahahhaha !..

25.05.2007 20:38

Ülkücülerin Solcularin gecmisi....
 
Ülkücü-Devrimci hareketi özellikle 1960"li ve 70"li yıllarda büyük yanlislar icindeydi.
Sol cetelerle birlikte iclerinde ülkücülerin yogun oldugu sag ceteler olusmus ve Türkiye birbirine girmisti.

Her mahalle, her sokak ve her kurulus belli görüse mensup kisiler tarafından tutulurdu. Sokaklarda eski vahsi texasdaki gibi adam vurulurdu.
Hatta kardes kardese, baba ogluna, oglu babasina düsman olmustu.
Günde 50-60 kisinin öldürülmesi neredeyse güncellesmisti.

Polis dahil, bütün kamu kuruluslari da ikiye ayrilmisti.

Ülkücü-Devrimci.

Cezaevleri iki taraftan genc insanlarla doluydu. Ne icin, kim icin cezaevine girmisti bu gencler ?
U.S.A. ve UdSSRin savas alani haline gelen Türkiye Cumhuriyetindeki gencler U.S.A. ve UdSSR den gelen para, silah ve egitim yardimlariyla ayakta tutuluyordu !

Gel zaman git zaman, devir degisti. 12 Eylül 1980 İhtilali, bu genclerin cogunu iceri atti. Bunlar cezaevlerinde cürüdüler. Elebaslara ise hicbir sey yapilmadi.

Cezaevlerinden cikan cogu ülkücü, solugu mafyanin kucaginda aldi. Bunlardan bir bölümü cek senet tahsilatina, bir bölümü diger karanlik islere giristiler.
Devrimciler ise bugün Atatürkün arkasina saklanarak politika yürüten serefsizlerdir.

Forum sayfalarinda görüldügü gibi kimileri bu gecmisden hala ders almamislar, alacaklarmis gibide hic gözükmüyorlar !

25.05.2007 20:47

Muhahhahahahahahhahaha
 
Senin gibi zibidi üstelikte Allahsiz kitapsiz Katolik zangoclarina her zaman Silah cekerim.

Sen takma kafana KIR ciceklerini :o)

Senin O teselli ettigimi sandigin askerlere 10 yilimi verdim ben.
Onlarla da Omuz omuza Vurustum..

Hele destur Maasallah Bu ne salaklik böyle ?..
:o)

senin Uyumuslugun kadar Bu vatanin sinirlarinda nöbretim vardir benim sis köfte :o)

25.05.2007 20:51

Bunu biliyormuydunuz... !?
 
Ölmüs askerin anasina "Basin sagolsun !" diyecegine "Askerlik yan yatma yeri degildir!"
pkk teröristlerin elebasi abdullah öcalan`a "Sayin" diye hitab eden serefsizin hainin PICI askerlige elverisli olmadigindan raporlu oldugunu biliyormuydunuz !?

Vatandasdan tepki gelecegini bildigi icin pkk`ya karsi mücadelede öldürülmüs askerlerin cenazesine gitmeyen serefsiz hain tayyip, bugün Izmirde, "GAVUR" dedigi Izmirde, pkk`ya karsi mücadelede öldürülmüs askerlerin cenazesine katildi ve sagolsun vatandaslarin tayyip denilen serefsiz haine hak ettigi muameleyi gösterdiler, ona ne BOK oldugunu hatirlattilar !

Bakalim soyu sopu belirsiz serefsiz hain tayyipin avukati alpi001 simdi onu nasil savunacak !?
Gerci bu milliyetci ülkücü gecinen Tursucuklarda genelde askerlik kacagi olur !
En güzel örnegi, kuduz köpek gibi etrafina saldiran mehmet gül denilen Tursucuk ! :-))

Tursucuk alpi001 sende askerligini yaptinmi !? :-))

25.05.2007 20:53

Kurt degil " BOZKURT "
 
Bilmez mi kahpe felek,
Nasıl geldim bu çağa?
Ben düştüm bayrağımı,
Düşürmedim alçağa.
Felek tuttu yine bak,
Fırsat verdi alçağa!


:o)

25.05.2007 21:02

Hic merak etme sen !
 
Türkiyede 550 vekil cikaracak kadar cakal var !

Bundan hic süphem yok !

tayyip neden ikide bir baska liderler icin, daha iki koyun güdemeyenler, diyor !?
Cünki kendi secmenlerini allah peygamber basörtüsü diye kandiridigi icin, secmenlerini mal gibi görüyorda ondan ! ;-)

Sizin gibi mallar, cakallar oldukca tayyip degil 550 vekil, 550 vekil + cumhurbaskani dahi cikarir !

Türkiyede artik dürüstlük mertlik prim yapmiyor !
Türkiyede serefsizlik, hainlik, kahpelik, orosbuluk prim yapiyor !
Baksana tayyipin danismani bile tayyipi acikca amerikalilara pazarladi ! :-))
Ve o danisman hala görevde ! :-))
Neden acaba !? :-))
Danisman degilde pezosu oldugu icin olmasin !? :-))

25.05.2007 21:03

Muhasebe !!,,,,,,,
 
Kaç yıl oldu "Oniki Eylül" oldu olalı,
İdareyi bu beyler ele aldı alalı,
Senelerdir dinledik tantanayı mavalı
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

Seven sevsin arkadaş sevene de karışmam,
Alkışlayan alkışlar övene de karışmam,
Önce sevip sonra diz dövene de karışmam
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

Sahi niçin gelmişti Oniki Eylül niçin?
Cümle alem bilir ki anarşi terör için
Hepsi yine tastamam buyurun burdan için
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

Dün Ülkücü vuranlar bugün asker vuruyor,
Hemi de tek tek cemse cemse kırıyor,
Gün geçtikçe anarşi daha da kuduruyor.
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

Soruyorum" Oniki Eylül" neye yaradı?
Herifler İstanbul"da karakolu taradı,
Ülkücüyü ezmekmiş bu beylerin muradı
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

Güneydoğu kan gölü kan ağlıyor taş toprak,
Köyler yasa bürünmüş ırganmıyor dal, yaprak
Ülkücü de yok şimdi bundan sonra sen gör bak
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

Ülkücü yok dediysem varım ama sessizim
Ocağımı yıktılar yuvasızım ıssızım,
Bunlar ile helaya gidersem namussuzum
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.


İki de bir denen şu: "Eşkıya kazınacak"
"Komünist" de demezler dürzilere bak bak bak!
Çünkü öyle deseler itibar sarsılacak
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

Silahlar dağıtıldı tutuşunca etekler,
Komünist gelir diye bundan sonra kim bekler
Anlasın Ülkücünün kıymetini köpekler
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

Ne değişti hemşerim? Anarşi var örgüt var,
Süleyman yok da şimdi beslemesi Turgut var
"Yeğen Yahya" yerine ağbeyimiz Korkut var
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

Köşkün eski sahibi kimdi? Fahri Korutürk
Şimdiki Türk de değil yarı Hırvat yarı Türk
Gelen çoban oluyor ne de olsa sürü Türk
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

Türk-İslam diyenleri zulümle yıldırdılar,
Milliyetçi Hareket komayıp kaldırdılar,
Bir irtica tutturup İslam"a saldırdılar
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

Benim bacım türbanla mektebine gidemez,
Onlarınki çırçıplak hiç kimse bir şey demez
Bizde mümin Rum kadar hür ibadet edemez
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

Neyimiş de Türkiye hızla gelişmiş hızla,
Gelişmede ölçü ne? Ölçü "Çikita" muzla
O zaman Uganda"da gelişme bizden fazla
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

Dünya zaten devamlı gelişme halindedir
Bizdeki gelişmenin sürati hızı nedir?
Adımız hala yine geri kalmış ülkedir
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

Kandırdılar hemşerim kandırdılar vatanı,
Yeyip içip ceplere indirdiler vatanı,
Kel Ali"nin bağına döndürdüler vatanı
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

İstatistik rapor bu şimdi bakın şu işe,
Seksende otuzbinmiş vesikalı fahişe
Bu gün tam çeyrek milyon hep dolmuş kıyı köşe
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

Vesikalı bu ise peki ya vesikasızı,
Onlar hızlı sostyete dersem asarlar bizi
Kimi bakan dostudur kimi başbakan kızı
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

Allah zeval vermesin vatana ve devlete,
Benim sözüm Oniki Eylül denen illete
Yapanları şikayet ediyorum millete
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

Acım millet için dir millet bilir acımı,
Terk eyledim yurdumu, gardaşımı, bacımı
Ben ölürsem oğluma miras koydum öcümü
Ben "Oniki Eylül"üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

Biliyorum ben bunlar, bunlar tuzak kuracak,
Bunlar Ozan Arif"i ya asıp ya vuracak
Asarlarsa asanlar son sözümü soracak
Ben "Oniki Eylül"üm nesini sevececeğim
Sevmediğim gibi deipte de söveceğim.


Ozan Arif

25.05.2007 21:10

Nasil olsa atmasi bedava
 
hahahahahahahahahahahahahahahaaaaa :-))

Insan atarda bu kadar atmaz ! :-))

Ulen zibidi, vatanin sinirlarinda nöbeti varmismismis :-))
Hangi vatanin sinirinda !?
Göt korkuna avusturya asylantenheimdami nöbetin var !? :-))
hahhahahahahahhahahaahahahhahahahahahaaa :-))

Türkiye icin hayirli vatan evladi oldugun icinmi Türkiyeye gidemiyorsun !?
Türkiye icin hayirli vatan evladi oldugun icinmi Türkiyeden kacmak zorunda kaldin !? :-))
Türkiye icin hayirli oldugun icinmi avusturyada politisch asylant oldun !?

Madem hakliydin, hayirli evlatdin ne diye Türkiyeden KACMAK zorunda kaldin !?
Kudurmus azili CAKAL seni ! :-))

Senin allahin kitabin varda ne oluyor !?
Neden forumlarda "müslümanim" diyenler bile seni kendilerinden saymiyor !? :-))

Sen Türk askeriyle omuz omuza vurusmamissindir, onlara karsi vurustuysan ha belki !? :-))
Yoksa Türkiyeden kacmak zorunda kalmaz, avusturyada asylant olman gerekmezdi ! :-))

25.05.2007 21:10

Size ne bozkurtdan kurtdan !?
 
Siz nasil olsa CAKALsiniz ! ;-)

25.05.2007 21:13

Ne garibdirki seni kimse istemiyor ! :-)
 
Ne garibdirki, forumlarda seni ne "müslümanim" diye gecinenler, nede "ülkücüyüm" diyenler aralarinda görmek istiyor ! :-))

Nedense !? :-))

Bir ara forumun birinde senin ülkücülere karsimi, arkadasina karsimi hainliginden bahis ediliyordu !? ;-)

25.05.2007 21:15

Hayir Yapmadim
 
TSK üstün hizmet madalyalarim var :o)

Iki tane övünmek gibi olmasin :o)
Iki canimi da vatana verdim.
Peygamber agusuna Teslim ettim..
Cok maceralarim var..

Vatan tabii vatan da;

Can veren de var Kari satan da..
Ikisi de cikar yollara aksam günes batanda..

senin Lehcene bakilirsa; senin vatan ile uzak yakin temasan Kari- ve mal üzerine olmus :o)

Hemen Tanirim ben tosuncuklari..
Onlar da beni..

25.05.2007 21:17

he he he..
 
Dogrudur istemezler :o)

Boskurt sürüden ayri yasar...
Köpek adetleriyle muhatap olmaz.

demek ki Türkiye nin yüz karalari benden memnun degil;

Dogru yoldayim !..

25.05.2007 21:25

Vallahi biz Bozkurtluktan hüküm yedik
 
Sicilimize isli :o)

Kanitli ve de mühürlü :o)

Zulümle geçemez gemi denizi,
Batırmazsak bize yazıklar olsun.
Suçsuz yattığımız zindanda sizi,
Yatırmazsak bize yazıklar olsun.


Ugrasman alçaklar beyhude yere,
Iskence, zulümü, zami çok gördük.
Kolumuz alisti pasli zincire,
Mahpusu, zindani, dami çok gördük.

Asilsak korkmayiz, sürgün az gelir.
Zulümü gördükçe bize hiz gelir.
Aya sürün ulan, dünya viz gelir,
Fizani, Yemen"i, Sam"i çok gördük.

Biz medet ummayiz vicdani körden,
Isterse kaldiran olmasin yerden,
Mücevher de zaten düsmez degerden,
Çamuru, çoragi, kumu çok gördük.


Zaman gebe saat o yüzden sancır
Bu imanı zaptedemez bu zincir.
Hepinizin ocağında bir incir
Bitirmezsek bize yazıklar olsun.

25.05.2007 21:25

Wir haben Recht!! *lach*
 
John Naisbitt schreibt in seinem Buch *Mind Set!*:

Recht behalten zu müssen, fesselt ihr Denken.

Menschen sind kulturell konditioniert darauf, recht zu behalten. Die Eltern haben recht, der Lehrer hat recht, der Boss hat recht. Wer recht hat, überstimmt, was richtig ist.
Im ständigen Kampf darum, wer im Recht ist, vergessen Paare, worum sie sich streiten. Politische Parteien haben im Recht zu sein institutionalisiert. Wie oft hat eine Partei schon die Position einer anderen Partei begrüßt?
Bedenken Sie: Wenn all die Energie, die ins Rechthaben gesteckt wird, darauf verwendet würde, darüber nachzudenken, was in einem Disput die Lösung wäre!
Schlimmer noch: Recht zu haben wird zur Barriere des Lernens und Verstehens. Es hält davon ab, zu wachsen. Denn ohne sich zu hinterfragen, zu verändern und zu korrigieren, gibt es kein Wachstum.
Wer recht haben muss, bewegt sich in abgegrenzten Pfaden, doch sobald Sie die Kraft, nicht im Recht sein zu müssen, erfahren haben, eröffnet sich ihnen das freie Feld, die Perspektiven offen nach allen Richtungen und die Füsse frei, jede davon einzuschlagen.

25.05.2007 21:26

Belli oldu ne bok oldugun !
 
Yani 1980den öncesi 2 solcu kisiyi öldürdügünü ima etmissin !?
Bununlada övünüyorsun !?

CAKALlarada bu yakisir !

25.05.2007 21:28

Salak zade angel celebi :o)
 
Bu vatana iki sehit verdigimi ima etmisim..

aldigim can sayisi iki degil :o)
PKK ibnelerinden bir bölük eder


Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 08:12 Uhr.