![]() |
Falsch! Richtig: Dieses VERHALTEN...
...gibt es nur unter ungebildeten und primitiven Türken! Die meisten die sich so verhalten gehören dieser Sorte an.
Der vernünftige Rest, hält sich von solchen Foren fern und geht friedlich seinen Aufgaben nach! |
genau das
ist es auch was ich meine...guck doch mal hier im Forum was da so abgeht...
|
Du hast Recht
dass es einige Minderheiten - wie z.B. die Kurden oder die Alevitien - mancherorts in der TR ihre Identität aus Angst verleugnen. Das darf nicht sein, ist aber leider Realität. Nur hattest du dich vorher ganz anders angehört - oder so rübergebracht. Es war nicht ganz klar was du mit deinen Aussagen meintest.
schön dass wir darüber gesprochen haben :-) Grüße. |
Uzayli Masturbatrix hangi gezegen"den...
...geliyorsun? Nerede yeterince din serbestlik var? Türkiyede mi? Tabii tabi...evet haklisin yeterince din serbestlik oldunu $imdi bu olaylarda gördük!
______________________________________________ Sayin masturbierender uzayli Mastdarm, eminmisin sen bizim gezegen"de ya$adigini? :-) Hallo Erde an Masturbatrix! Schon mal was über Sühne und Schuld gehört oder gar gelesen? Sag mal, wie weltfremd bist Du eigentlich? Anstatt uns solche ungeheuerliche Lügen aufzutischen, beweise es wenigstens auch mit Tatsachen und Fakten. Nicht mal zu einer Halbwahrheit reicht deine empfundene Realität aus, was in der Türkei tatsächlich abläuft! Wahrscheinlich hast Du nicht einen einzigen türkischen Artikel gelesen hinsichtlich der Geschehnisse in Malatya. Wenn sogar der Rat der Muslime in Deutschland mit Abscheu auf die Christen-Morde im türkischen Malatya reagiert hat, und uns aufrichtigen, nachdenklichen und besorgten Freidenker, wenn auch etwas polemisch, nicht glaubst, dann lies halt die türkischen Zeitungskommentare über "die kollektive Verantwortung der türkischen Gesellschaft" hinsichtlich Ressentiments (Aversionen) und Gewalt gegen Andersgläubige in der Türkei! Im Anhang die Kommentare... Übrigens- habe deine Internetseite gefunden...hehe: <a href="redirect.jsp?url=http://www.masturbatrix.de/ Malatya-Kommentare: Ahmet" target="_blank">http://www.masturbatrix.de/ Malatya-Kommentare: Ahmet</a> HAKAN - 20 Nisan 2007 Mahcubiyet çağrısı YERYÜZÜNÜN giderek daha karanlık ve daha tekinsiz bir yer olmasının yarattığı umutsuzluktan yararlandınız... Avrupa’nın Türkiye’yi küstah ve anlayışsız bir şekilde itip kakmasının yarattığı düşmanlıktan faydalandınız... ABD’nin önüne gelen ülkeyi işgal edip dünyaya nizam verme işine soyunmasının yarattığı öfkeyi istismar ettiniz... Ve tuttunuz: Nutuklar attınız... Kitaplar yazdınız... "Ülkemiz işgal altında" dediniz. "Vatan elden gidiyor" dediniz. "Misyonerler cirit atıyor" dediniz. Önce abartıdan bir heykel yaptınız, sonra da o heykele taptınız. Alenen ve açıktan faşistlik yaptınız... İsimlerden yola çıkarak etnik kimlik jandarmalığına soyundunuz. Ona "Sabetayist" dediniz, buna "Hıristiyan kökenli" dediniz. "Dedenin kim olduğunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim" şeklindeki o ilkel ve ahlaksız anlayışı yeniden popülerleştirdiniz. Karanlık sözler yazdınız yaşadığımız günler hakkında... Kontrolsüz öfkenin baldan tatlı zehrini yurt sathına yaydınız. Böylece... Cahil ergenlerden, birer boğazkesen canavarlar çıkardınız ortaya... * * * Ve şimdi de tutmuş, hiç utanıp sıkılmadan demeç patlatıyorsunuz... "Kanlı provokasyon" diyorsunuz... "Ülkeyi karıştırmak istiyorlar" diyorsunuz... "Vahşet" diyorsunuz... Yani o bildik klişeleri en küçük bir mahcubiyet duymadan sıralıyorsunuz. Oysa... Sizden biraz mahcubiyet beklerdik, bir yüz kızarması falan... Abarttık, sorumsuz davrandık, ayıp ettik tarzı bir özeleştiri beklerdik. Sakın yanlış anlamayın! Size olduğunuzdan daha büyük bir güç atfetmiyorum. Biliyorum: Aslında o kadar da etkin ve sözü dinlenir adamlar değilsiniz. Ancak... Uluslararası planda olup biten kötülüklerin mayaladığı bu kahrolası tekinsiz ortam, ne yazık ki sözlerinizin gücünü arttırdı. Olanca sorumsuzluğunuzla, "Arş yiğitler vatan imdadına" duygusunu aşıladığınız o çocuklar, ceplerine koydukları bıçaklarla "Sineklerin Tanrısı"na dönüşüverdiler. Eserinizle gurur duyabilirsiniz. Nur Serter’e yanıt ÜLKEMİZİN son dönemlerde yetiştirdiği bir numaralı anti tarikat savaşçısı Nur Serter’in, bundan 20 yıl önce "Sevgi Birliği" adlı tarikatın yayın organında makaleler döktürüp dizeler attırdığı ortaya çıkmış. Olur, olabilir... Değil mi ki... Miting meydanında "Yılan Fethullah" diye bağırıp çağıran adam... Bundan birkaç yıl önce Fethullah Gülen’in dizinin dibinde röportaj yapma adına süt dökmüş kedi gibi oturabiliyor... Nur Serter’in eskiden tarikatçı olduğunu kafaya takmam. Bunlar mühim değil... Ancak... Nur Serter’in, Yeni Şafak Gazetesi’ne verdiği demeçte, "Sevgi Birliği" tarikatının reenkarnasyon inancını meşrulaştırmak için, "Dünyada buna inanan çok kişi var... Ülkemizde de Emin Çölaşan, Ahmet Hakan ve Cüneyt Ülsever buna inanır" demesine kafayı takmış bulunmaktayım. Çölaşan ve Ülsever ne derler bilmem ama ben kendi adıma şunları söylemek isterim: Hayatım boyunca bir masanın başına oturup ruh çağırma seansına katılmışlığım vaki değildir. Hindistan’daki babalardan birinin dizinin dibinde üç ay kalıp ruhumu dinlendirme girişimde de bulunmadım. Önceki hayatımda Rus Çarı olduğumu falan iddia etmedim. ’Beyti Dost’ ya da ’Transandantal Meditasyon’ saçmalıklarından hep uzak durdum. Popçu Çelik’ten de hiç hazzetmem. Hal böyle iken... Nur Serter Hanım, benim reenkarnasyoncu olduğumu nereden çıkardı, doğrusu merak ettim. Umarım bu konuda küçük bir açıklama lütfederler. Lavinia ile Erdoğan AKP’nin dünkü MKYK toplantısında Tayyip Erdoğan’a şu mesaj verilmiş: "Çıkarsanız arkanızdayız ama çıkmayın." Bu yaklaşım biçimi, insanın aklına şair Özdemir Asaf’ın melankolik genç kız kalplerini titreten o meşhur "Lavinia" şiirini getiriyor. Ne diyordu şair? "Sana gitme demeyeceğim / Ama gitme Lavinia / Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim / İncinirsin, yine de sen bilirsin / Sana gitme demeyeceğim / Ama gitme Lavinia." Bu şiiri AKP’nin dünkü MKYK toplantısına uyarlarsak şöyle bir sonuç çıkıyor: "Sana çıkma demeyeceğiz / Ama çıkma Tayyip Bey / Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyelim / İncinirsin, yine de sen bilirsin / Sana çıkma demeyeceğiz / Ama çıkma Tayyip Bey." <a href="redirect.jsp?url=http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/6366707.asp?yazarid=131 " target="_blank">http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/6366707.asp?yazarid=131 </a> |
Ertuğrul ÖZKÖK/Hürriyet Malatya-Comment:
...hat es sehr gut auf den Punkt gebracht:
19 Nisan 2007 Ertuğrul ÖZKÖK Boğazıma düğümlenen en katı yazı ACI ve acıtıcı bir gerçeği dinlemeye hazır mısınız?Öyleyse başlıyorum. Dün Malatya"da olup biten hadise, Türkiye"nin "kolektif sorumluluğu"dur. İçimizden birilerinin, hatta kendimize çok yakın gördüğümüz insanların bile sorumluluğu vardır bu alçakça cinayette. Malatya"daki cinayet, Türkiye"nin "kırmızı pazartesi"sidir. Marquez"in romanında anlattığı gibi, önceden herkesin bildiği, herkesin beklediği bir cinayettir. Hiçbirimiz, "Hizbullah" cinayeti deyip elimizi yıkayamayız. Çünkü, çok azımız, beklenen bu cinayeti önceden ihbar etti. * * * İncil satan üç beş insana, derme çatma kiliselerde toplanan küçük cemaatlere karşı sürdürülen kampanyaları izledik. Bu kampanyalara kimler karışmadı; hiç beklemediğimiz, hiç ummadığımız kimler bu kışkırtmalara alet oldu. Açın gazeteleri. Yerel televizyonlarda yapılan tartışmalara bakın. Sadece Hizbullah, dinciler, birtakım dinci gazeteler mi? Ya yıllardır "sosyal demokrat", "demokratik sol" diye bildiğimiz, sandığımız siyasetçiler?.. Onların, "misyonerlik" faaliyetleri artıyor diye insanları galeyana getiren demeçleri?.. Miting meydanlarında, laiklik gibi yüce bir davayı savunan kalabalıkların önünde bile, sırf bu hükümeti en zayıf yanından vurma uğruna, misyonerlik faaliyetlerinin arttığı suçlamaları? Herkes makarasını biraz gerilere sarsın. O filmlerde, en medeni, en laik, en hoşgörülü diye bildiğimiz çevrelerde bile, İncil satan üç beş gence bakıp, "Din elden gidiyor" hezeyanlarını yayanları göreceksiniz. * * * Malatya"daki cinayet ne yazık ki kolektif şuursuzluğumuzun, vurdumduymazlığımızın bir yan ürünüdür. Kimimiz bunu kışkırtarak, kimimiz buna ses çıkarmayarak, kimimiz aktif destekleyerek, kimimiz pasif bir vurdumduymazlıkla, meydanı eli bıçaklı ticanilere, canilere teslim ettik. Yani katil onlarsa, azmettiricisi çok... Bekleyin. Bu kafayla gidersek bu ülkede ev alan yabancılara saldırılar da başlayacak. "Birkaç serseri", "Alperenler", "Abiler", "Domuz bağcıları" diyeceğiz, bahaneler yaratacağız. Miting meydanlarında "misyoner ticareti", yabancı düşmanlığı yapan, yayan akraba siyasetçileri görmezden geleceğiz. Hatta alkışlayacağız. Kimler mi bunlar? Bırakın Allah aşkına. Adlarını vereceğim, yine polemik olacak. Aynı pişkinlikle yine bizleri suçlayacak, ellerini yıkayıp gidecekler. O yüzden bu ülkenin aklı başında insanlarına çağrı yapmak istiyorum. Sosyal demokratına da, laik olanına da, mütedeyyinine de, ayan beyan dincisine de. Almanya"daki Türkler, 3 binden fazla cami açtılar. Biz ülkemizde birkaç kiliseye, beş on misyonere tahammül edemeyeceksek nerede bu medeniyet? Nerede bu insanlık, nerede bu inanç hürriyeti, nerede bu güzel dinimiz?.. * * * Dün bu cinayetin fotoğraflarına bakarken, geçen yıl Almanya"nın küçük bir kasabasında katıldığım cenaze törenini hatırladım. Almanya"nın en zengin işadamlarından birinin annesinin cenazesiydi. Onun mezarının on metre ötesinde, üzerinde ay yıldız bulunan bir başka mezar vardı. Bir Türk"ün kabri. Mezarlığın tam karşısında ise bir cami... Üstelik teneke minaresiyle, o güzelim şehir estetiğine meydan okuyordu. O camiye tek kişi saldırmadı. Cemaatinden kimsenin boğazını kesmeye yeltenen olmadı. Eğer İslam bir insanlık dini ise, bu kırmızı pazartesiyi hiç unutmamalıyız... <a href="redirect.jsp?url=http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=6359434&yazarid=10 " target="_blank">http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=6359434&yazarid=10 </a> |
Hepimiz katiliz...(???)
20 Nisan 2007 - Bekir COŞKUN
’Hepimiz katiliz...’ BU bir zor yazıdır. Malatya cinayeti ne ilk, ne son. O zaman arkası kesilmeyen cinayetlere bakarak birisinin sorması gerekir: "Yoksa katil biz miyiz?.." (.....) Okul günlerimizden aklımızda kalan bir tek Türk büyüğünün barış ve sevgi üzerine sözcüğü yok. Ama çatal uçlu kılıçlar var. Kelleden yapılan kaleler. En ağır gürzü bilirim ben. Tekrar bakın; Osmanlı’nın devlet düzeni, istikrarı ve sürekliliği neye bağlıydı; padişah kardeşlerinin saray mahzenlerinde ellerinin bağlanıp kafalarının kesilmesine... Böbürlenerek anlatıldı bizlere ve bizler böbürlenerek tekrarladık birbirimize. * Tarih bir yana, doğduğumuzda "kan akıttıkları" gibi, ilk diploma alındığında da "bir kan akıtmak" kültürümüz var bizim. Ehliyet alana "Kan akıt, hiç olmazsa bir horoz..." dediler mi, demediler mi?.. Her zaman arabaya Osman bindi, horoz canından oldu. İyi ahlak demek olan inanca gelince; en büyük ibadet ise evin bahçesindeki kuzuyu yatırıp kesmekti. Bizler yıllardır, "Can almak dindarlığın şartı ise insan ile kuzu kesmenin arasında ince bir çizgi vardır" desek de demesek de... * Hepimiz biliyoruz ki Malatya’da üç kişinin domuz bağı ile bağlanıp boğazlarının kesilmesi ne ilk, ne son... Çünkü bu toplumun çocukları kılıç boyları öğretilen okullarda, bahçesinde ibadet diye kuzuların kesildiği evlerde, devletin atisi için kardeş kellesinin kesilmesinin gururla anlatıldığı kahvehanelerde-meclislerde büyüdüler. "Önce insan" olmayı öğreten olmadı. Bu cinayetler ne ilk, ne de son. "Hepimiz Ermeni’yiz" gibi "önce insan" olmanın yüceliğini haykıranlara dahi "dinsiz, vatan haini" damgasının vurdular. Aptal ve ahmak beyni ile bu toplumsal öğretilerin gereğini yapan üç-beş çapulcuya kızmak bir yana... Artık "Hepimiz mi katiliz?" sorusunu sormadan ve yanıtlarını bulmadan bu cinayetler durmaz... Durmayacak... <a href="redirect.jsp?url=http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/6366058.asp?yazarid=2&gid=61 " target="_blank">http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/6366058.asp?yazarid=2&gid=61 </a> |
Malatya: Aksu ve uzaydaki cinayetler
20 Nisan 2007 - Yalçın DOĞAN
Aksu ve uzaydaki cinayetler HER cinayet, her saldırı, toplumu her geren olaydan sonra, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu kürsüye çıkıyor, aynı anlama gelen ve hiçbiri hiçbir anlam ifade etmeyen beylik sözlerle durumu idare ediyor. İlginç olan, yüzündeki ifade, öyle değil elbette, sanki gülüyor gibi. Malatya’daki vahşet sonrasında TV’deki açıklaması, yine sade suya tirit, "yanlarına kalmayacak, bunlarla bir yere varamazlar". Yoo, varıyorlar, artık insanların boğazını keserek, varıyorlar. KARNESİ ÇOK ZAYIF İçişleri Bakanı olarak Aksu’nun karnesi kırık notlarla dolu. Üç parti değiştiriyor, ama nedense hep el üstünde, hazret hep değişmez İçişleri Bakanı. ANAP dönemindeki bakanlığında, Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Hiram Abbas, Bahriye Üçok, emekli generaller Hulusi Sayın, Memduh Ünlütürk, İsmail Selen, Temel Cingöz gibi Türkiye’yi sarsan cinayetler. Anlı şanlı insanlar ölüyor, cinayetlerdeki sır perdesi ya aralanıyor ya tozlu raflara kalkıyor. AKP döneminde 2002’den bu yana, Necip Hablemitoğlu, Danıştay’da Mustafa Yücel Özbilgin, HSBC ve Sinagog saldırıları, Rahip Santoro, Hrant Dink ve son Malatya cinayetleri. Bunun yanında yüzlerce cinayet, onbinlerce kapkaç, adi suçlarla yaşayan bir ülke. Şiddetin kol gezdiği ve önlenemediği bir ülke. Etnik terör cabası. Aksu’nun hangi fazileti, ona o koltukta hálá oturma gücü veriyor? Bir bakanın istifa etmesi için, daha hangi neden aranıyor? Bir bakan, ne zaman istifa eder, bilen var mı? ŞİDDET TOPLUMU Cinayeti işleyenler bir yurtta kalıyor. Bilmek için kahin olmaya gerek yok, o vahşetin planı acaba sadece o üç-dört kişi arasında mı kalıyor? Vahşeti önlemek için, polis istihbarat nerede? Yurt o kadar mı başıboş? Birileri o çocukların kafasını vahşetle yıkarken, polis nerede? Nasıl bir kişisel bozukluk ki, hemen vahşete ayarlı hale geliyor bu insanlar? Nerede, nasıl yetiştiriliyor bunlar? Kimler yetiştiriyor? Nerede bunların izahı? Kişisel ve toplumsal analiz nerede? Nerede bunların köküne inmek? Sadece bir vahşetten ötekine gidinceye kadar, önce genel bir tepki, hiç bir anlam ifade etmeyen sözler, ve geriye kalan şiddet toplumu, tam saatli bomba. Sanki sonu gelmez bu cinayetler, bu vahşet zinciri uzayda bir yerlerde yaşanıyor, Aksu orada oturmaya devam ediyor. Türkiye’yi yönettikleri zannedenler, "Türkiye’de neler oluyor, neden oluyor" diye, araştırma zahmetine hiç mi katlanmıyor? AKP’de herkes kendi siperinde CUMHURBAŞKANLIĞI seçiminde AKP’nin kendi içinde en belirleyeci toplantısı önceki gün. Partinin Merkez Karar ve Yürütme Kurulu toplanıyor. Tayyip Erdoğan’a destek verererek, "yukarı çıkın" diyenler ile "hayır çıkmayın" diyenler. Bu toplantıdan sonra, başta AKP’liler, herkesin kafası karışıyor. Haftalardır, hatta aylardır, "mutlaka çıkacak", diyen AKP’liler bile, şimdi kararsız. Hatta, Abdullah Gül diyenlerin sayısı şimdi artıyor. Bunun ötesinde, AKP içindeki hesaplar çoktan başlamış bile. Kimin Çankaya’ya çıkacağına paralel olarak, sıkı partililer, şimdi kendi siperlerine çekilmiş durumda. "Çıkmayın" diyenlerin önemli bölümü, başka gerekçeler ileri sürseler bile, Erdoğan’la birlikte parti içindeki konumlarını sürdürmek isteyenler. Buna karşılık, "çıkın" diyenlerin önemli bölümü, Gül taraftarları. Erdoğan yukarı çıkarsa, Gül ile birlikte, parti içindeki konumlarının güçleneceğine inananlar. Cumhurbaşkanlığı, AKP’de şimdiden çatlak yaratıyor. <a href="redirect.jsp?url=http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/6366057.asp?yazarid=91&gid=61 " target="_blank">http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/6366057.asp?yazarid=91&gid=61 </a> |
Malatya: Çocuklara öldürmeyi öğretmek
Mehmet Y. YILMAZ- 20 Nisan 2007
Çocuklara öldürmeyi öğretmek SOSYAL bilimlerde, fen bilimlerinde olduğu gibi bir laboratuvar çalışması yapabilme olanakları yok. Bu nedenle sosyal bilimler teorilerinin doğruluğunun sınanması anketler ya da uzun süreli gözlemlerle mümkün olabiliyor. Bu açıdan Denizli’de "kutlu doğum haftası" nedeniyle oynanan piyes ilginç bir başlangıç noktası oluşturabilir. Dün de yazmıştım, bu piyeste, ilköğretim öğrencileri, kötülüğü temsil eden dört başlı bir ejderhayı tekbir getirerek ve dualar ederek öldürüyorlardı. Kötülükle mücadele etmenin gerekliliğini ve yöntemlerini çocuklarımıza öğretebileceğimiz onlarca değişik yol bulabiliriz. Ama herhalde bulmamız gereken en son yol da kötülüklere karşı, öldürme yöntemini kullanmak olurdu. Üstelik öldürme eylemi ile asla bağdaşmayan kutsal sözler de söyleterek! Şunu çok merak ediyorum: Bu tür tiyatro oyunlarını oynayan, seyreden çocuklardan kaçı, aradan yıllar geçtikten sonra Malatya’daki gibi bir cinayetin faili ya da azmettiricisi olabilir? Eğer o oyunu izleyenleri ve oynayanları ileriki yıllarda da izleme olanağımız olsaydı böyle bir örnek ile karşılaşabilir miydik? Ellerini kollarını bağladıkları insanların boğazlarını bıçaklarla kesen o dört genç arasında, çocukluklarında böyle bir "eğitim" görenler var mıydı? Ceplerinden çıkan káğıtlarda yazılı nota bakarsanız, dördü de bir "marifet" yaptıklarını zannediyorlar. Bu gençlere, inançlarını ve düşüncelerini beğenmedikleri kişileri öldürmeyi kim, nasıl öğretti? Eserinizden utanıp artık susun! TÜRKİYE’de hayali tehlikeler yaratıp, bundan siyasi rant sağlamak isteyenlerin varlığı bir sır değil. Yaratılan bu sahte öcülerin nasıl cinayetlere neden olduğu da! Rahip Santoro, Hrant Dink cinayetleri ve Malatya Katliamı bu tutumun yol açtığı eylemlerdir. Misyonerlik faaliyetlerini, olduğundan büyük gösteren, ülkenin en eski siyasetçilerinden biriydi. Adını yazmıyorum, çünkü o bu işte yalnız değildi. Soldan, sağdan aynı koroya katılmakta tereddüt etmeyen o kadar çok insan vardı ki. O siyasetçi bu iddialarını dile getirdiğinde bu köşede sormuştum: Türkiye’yi tehlikeye düşürdüğünü iddia ettiğiniz misyonerlik faaliyetlerinin sonucu nedir? Bugüne kadar kaç Müslüman, bu faaliyetler nedeniyle dinden döndü? Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir açıklamasını da hatırlatmıştım. Türkiye’de, Müslümanlığı seçen Hıristiyan sayısı, Hıristiyanlığı seçen Müslüman sayısından kat be kat fazlaydı. Nitekim Malatya’daki "misyonerlik faaliyetinin sonucunu" dün öğrendik. Kilisenin cemaati 25 kişiden ibaretti. Gerçek böylece bütün çıplaklığı ile ortadayken koro susmadı. Pontus hayalinden, Bizans’ı hortlatma çabalarından, dinin elden gitmekte olduğu feryatlarından söz edenlerin yaktığı ateş, sonunda Malatya’ya düştü. Eserlerinden utanıp artık sussunlar. Bunu Malatya’ya yapmaya hakkınız yoktu GEÇTİĞİMİZ yıl "marka konferansı" nedeniyle Malatya’ya gitmiştim. Kentlerini ve ülkelerini seven insanların, Malatya’ya artık dar gelen kabuğu kırmak için nasıl çabaladıklarını gözlerimle görme fırsatını bulmuştum. Malatya’nın en önemli ekonomik değeri olan kayısının, bu kentin bir dünya markası olması için nasıl fırsatlar yarattığından söz edildiğini hatırlıyorum. Dün yabancı ajanslardan geçen ve bazı yabancı gazeteler ile televizyonlara da yansıyan bir cümleyi okuyunca aklıma o çalışkan insanlar geldi. O cümle şöyleydi: Papa’yı vuran Mehmet Ali Ağca’nın doğum yeri Malatya’da aşırı dinciler üç Hıristiyan’ı boğazlarını keserek öldürdüler! Beyinleri aptalca fikirlerle doldurulmuş canilerin Malatya’ya yaptığı buydu işte. "Malatya" denince artık yurtdışında kimsenin aklına o şahane kayısı gelmeyecek. Bunu Malatya’ya yapmaya hakkınız var mıydı? <a href="redirect.jsp?url=http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/6366759.asp?yazarid=148&gid=61 " target="_blank">http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/6366759.asp?yazarid=148&gid=61 </a> |
Müslümanım ve buna isyan ediyorum...
Ertuğrul ÖZKÖK - 20 Nisan 2007
O arkadaşlara yalvarıyorum ÜRDÜN Kralı Hüseyin’in cenaze törenini izlerken bir şey dikkatimi çekmişti. Camilerden gelen ezan seslerine kiliselerin çan sesleri karışıyordu. Kimse bu sesi yadırgamıyordu. Dün bunları düşünürken, bir arkadaşımız şunu anlattı: Hürriyet Pazar için, "İstanbul’un sevilen yabancı öğretmenleri" başlıklı bir yazı hazırlıyormuş. Dün, yabancı bir öğretmenle randevusu varmış. Öğretmen, randevuyu iptal etmiş. "Malatya olayından sonra korkuyorum" demiş. Evet, o vahşilerin ülkemizde yarattığı dehşet iklimi işte budur. * * * Ülkemizde "misyonerlik paranoyasını" Milli Güvenlik Kurulu’na kadar getiren herkese şu rakamı sunmak istiyorum: Son 88 yılda Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının resmi sayısı sadece 2 bindir. Son iki üç yılda bu sayı sadece 216’dır. Evet resmi rakam budur. Ya gayri resmisi? Zaten mesele burada. Eğer sanıldığı kadar çok insan Hıristiyanlığa geçiyor ve bunu açıklamaya korkuyorsa, asıl problem buradadır. Siz Almanya’da binlerce cami açacaksınız. Hocalarınız serbestçe ibadetini yapabilecek. İslami yayınlarınızı serbestçe satabileceksiniz. Oralarda binlerce insan Müslümanlığa serbestçe geçebilecek ve ne bir saldırıya uğrayacak, ne boğazı kesilecek. Sizse, en dindarınızdan en laikinize kadar "Din elden gidiyor" diye bağıracaksınız. Farkında mısınız, "misyonerlik paranoyası" neredeyse üç beş mutabakat noktamızdan biri haline geldi. Siyasetçilerimiz bu paranoyayı kaşımaktan hiç çekinmiyorlar. Kendi kendime soruyorum. Bu, gerçek bir korku mudur? Yoksa en adisinden "Makyavelist" bir siyaset tarzı mı? Göğsümüzü gere gere övünüyoruz. Türk halkının yüzde 99.8’i Müslüman’dır diye. Bu kadar "kahir bir ekseriyet" nasıl bu kadar kompleksli bir "kahir ekalliyete" dönüşür. Neden korkuyoruz? İslam bu kadar mı kolay terk edilecek bir din? Hıristiyanlık karşısında bu kadar mı korumasız, böylesine mi aciz? Şöyle etrafınıza bakın. Neredeyse Suudi Arabistan dışında bu kadar homojen din yapısına sahip başka hiçbir ülke yok. Mısır’ın yüzde 25’ine yakını, Suriye’nin yüzde 20’sine yakını Hıristiyan. Önümüze sık sık bir "azınlık korkusu" getiriliyor. Beyler şunu bilelim: Türkiye’nin dini bir azınlık sorunu neredeyse kalmadı. Kala kala, 30 bin Yahudi’si, 30-40 bin Hıristiyan’ı kaldı. Bu insanlara sahip çıkamayacak kadar mı vurdumduymazız? Üç beş İncil satıldı diye bu korku niye?.. O kutsal kitabı, bizim dinimiz de tanımıyor mu, kabul etmiyor mu? Zannediyor musunuz ki, son Hıristiyanlar da gidince o vahşiler susacak, tekrar kana susamayacak? Hiç merak etmeyin. Bu defa, az dindarından başlayarak kafa kesmeye devam edecek. * * * Dini hassasiyeti olan gazetelerde çalışan arkadaşlarımıza seslenmek istiyorum. Ne olur, rica ediyorum, artık bu canilerin vahşetine bahaneler, hafifletici nedenler aramaktan vazgeçin. "Muamma" gibi, "provokasyon" gibi paravanlarla işin üstünü örtmeye çalışmayın. "Bu provokasyondan kim yarar sağladı" gibi komplocu sorulara sığınmayın. Lütfen bugün yayınladığımız doktor ifadesini bir kere daha dikkatle okuyun. Siz, bu vahşetin avukatı olabilir misiniz? Bu katil sürüsünün ağzına İslam kelimesini almasına izin verebilir misiniz? Ben bir Müslümanım ve artık buna isyan ediyorum... <a href="redirect.jsp?url=http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/6366709.asp?yazarid=10&gid=61 " target="_blank">http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/6366709.asp?yazarid=10&gid=61 </a> |
Was denn nun? Halb voll, oder halb leer?
D. h.: wir, Du und ich und der vernünftige Rest, die sich des öfteren hier in diesen Foren aufhalten, gehören nicht zu den friedlichen Rest, die ihre (sonstigen)Aufgaben nachgehen?! Hm? :-))
Neugierigerweise würde mich aber diese seltsame Frage des users Punisher ( = Bestrafer, wenn meint er bloß, sich selbst bestrafen?, daß er sich hier aufhält?) ;-) |
Erwartest Du nicht zuviel Love+Peace?;-)
Hier gibt"s nur eine Sprache: Immer voll druf auf die Fresse...das liebe ich an UNS(?) Türken...dermi$$im...anlayana ;-)))
|
Bende uzayliyim yani...
...ein Türke der sein Türkentum verleugnet! Und dann auch noch Hetero...also Mann! :-))
Sinizm ve $aka yana...ehrlich gesagt verstehe ich deine (provokante?) Frage an DELAL nicht? Bin etwas enttäuscht, da ich von dir einen vernünftigen und intelligenten Eindruck hatte...hm. Ihr Nick alleine, wie Du selber erkannt hast, ist doch bezeichnend für ihre ethnische Herkunft. Muß sie ihr Innerstes nach außen stülpen? Meines Erachtens hat sie es - so wie Du es scheinbar gerne gehabt hättest - deshalb nicht getan, um jede unnötige Diskussion aus dem Wege zu gehen, weil auf dieser site wo viele Faschos, Islamisten, sonstige Unverbesserliche und Schwachmaten etc. hier rumeiern, denen Du es nicht begreifbar machen kannst. Und es es auch nicht ihre Aufgabe, diesen Eierköpfen Humanismus etc einzuprügeln; denn bei denen ist sowieso Hopfen und Malz - leider - verloren. Ergo - Perlen vor die Säue! :-) Punisher, wenn willst Du eigentlich mit deinem Nick bestrafen? ;-) |
P.S.: Wir Türken sollten unsere Paranoia
...langsam ablegen, und nicht hinter jedem Kurden auch einen PKK-Symphatisanten oder Aktivisten vermuten!
Um eines klarzustellen: wenn es nach mir ginge, könnte man mit APO und seinen PKK-Anhänger alles mögliche machen - auch das äußerste! |
Demekki sen öyle bir kalin kazik yemi$in
...daß Du hier deine eigenen schmerzhaften Erfahrung widergibst...hehe
Kafana bo$una yorma olum tlay veriyormu vermiyormu...kiskancliktan catlama :-) Hem burasi sanal hayatdir |
Wir gehören zu den Gutmutigen,
die denken, dass sie solche Leute aufrütteln können. Eigentlich wäre es doch vernünftiger von hier fern zu bleiben. Dann bleibt alles unter Säuen... oder...
Aber manchmal möchte man sich auch mal anderweitig vom Alltag ablenken, so wie Du und ich, und landet auch mal hier... War das auch verWIRRend? |
Draußen, außerhalb der virtullen Welt...
...wäre dieses Motto doch amüsanter :)
Stell Dir vor, wie sich die meisten Vaybee-User immer wieder auf die Fresse geben und catchen :) So wie diese amerikanischen Menschentiere, die sich im Ring catchen und sich gegenseitig durch die Lüfte fliegen lassen. Dafür bekommen sie sogar Geld. Und die User hier verpulvern ihr Potential für einfach nix. |
Gehe mit dir konform...
...aber ich verstehe auch die Aufregung der Christen sehr gut!
Auch wir Türken, ob hier in Deutschland, in Vaybee-Country, in der Türkei selber polemisieren schließlich auch. Es ist aber auch eine Tatsache das die Kirche bzw. Christen in der Türkei beschränkte Rechte haben, das ist Fakt! Und wenn der "Präsident des Bundes der Protestantischen Kirchen der Türkei" das sagt, dann halte dich an seiner zugebenermassen übertriebenen Äusserung nicht vehement fest; diese Empörung ist verständlich. Der Vatikan hat z.B. ein sehr gemässigtes, wenn nicht sogar mildes Statement zu diesen Vorfällen gegeben! Wie würde die Türkei denn bitte, trotz dieser Diskussionsrunden und Debatten-Talkshows, die Du aufgeführt hast, reagieren, wenn es umgekehrt gewesen wäre? Christ schneidet Moslem die Kehle durch?! Ein Aufschrei ungeahnten Maßes würde durch sämtliche Bevölerungsschichten gehen - darauf würde ich wetten! Es geht nicht um Ex-Jugoslawien, Tschetschenien etc., das ist mir historisch bewußt, es geht darum, das die ganze Welt inklusive EU auf uns penibel u. a. wg Erdogan und wg dem Mitgliedschaftsantrag in die EU auf uns schaut. Die Türkei und ihre Politik tut sich eh schon schwer in der Welt ein positives Bild zu geben. Müßen wir uns deshalb selber bedauern, nur weil die halbe Welt immer gerne(?) auf uns einprügelt? Woran liegt das, was sind die Gründe? Wir verkaufen uns zum einen sehr schlecht, und zum anderen sind wir scheinbar nicht in der Lage uns positiv darzustellen! Wieso bitte? |
Siehste da gehen wir doch d"accor! :-)
Was glaubst, warum, weshalb und was ich hier versuche? Auch wenn es für Säue ist...
|
Wenn es nach mir ginge
würde ich alle faschos dieser welt in einen sack packen und draufhauen. das problem der türken hier ist, wie du richtig dargelegt hast, eine unbegründete paranoia. jeder, der sich hier als kurde outet, ist ein pkk-anhänger.
mich stört es einfach, das menschen mit kurdischer herkunft, von denen gibt es hier genug, herkommen und den wolfssprößlingen weismachen wollen, dass sie türken sind. mich stört die türkische nationlaität nicht, mich stören nur die leugner. die türken, die sich hier in deutschland verleugen, und "einen auf deutsch" machen, die finde ich genau so scheiße. siehe Erol Sander, Gülcan von Viva etc. ... |
ich glaube nicht, dass
mich meine fragen hier unvernünftig machen und schon gar nicht, dass ich etwas angeprangert habe.
im gegensatz zu den wolfshunden da unten, habe ich die türken nicht beleidigt. |
Hatte den Eindruck, das deine Frage...
...einen latenten Ton beinhaltete. Kam mir zumindest so vor....neyse...dann wäre das doch auch geklärt! Na wunderbar...
Beantwortet aber dennoch nicht meine Frage bzgl deines Nicks? ;-) |
Ich möchte dich bestrafen miller :-) o.T
ohne Text
|
Jaaaaa...Du Sau...
...gib"s mir mit der 7-schwänzigen Peitsche - aber hart und heftigst, ich brauch das! :-))
Ulääääääääääääng Schatzim! :-pPp |
hahahahaa
nix da! leide sklaveeeee!
( nicht das tlay hinter kommt! wir brauchen sie noch!*g* ) |
kendi görüsünde varmi yoksa sadece
kopyami cekebiliyorsun
|
olabiiir
zaten hepinizde ermenisiniz
|
onu sana sormali
burda söylenenlere göre saat 20 den travesti aylin olarak hitap edilmesini istiyormussun kendine..etek giyip dolasiyormussun kiyida kösede..alman kazigi yiye yiyede almanlasmissin baksana
|
Was man für Themen...
...entfachen kann wenn man über "Türken" schreibt - man man maaan :-)
Auch wenn es eigentlich völlig egal ist - möchte ich nochmal auf meine ethnische Herkunft zurück kommen - Lieber Onri, du hast gut bemerkt dass mein Nick eine bestimmte ethnische Herkunft hat - dies bedeutet allerdings nicht gleich, dass man als Person ebenfalls diese gleiche Herkunft haben muss. Wobei es mich auch in keinster Weise stören würde, da ich eine besondere Affinität zu diesem Volk, deren Sprache und Kultur habe (muss in meinem vorherigen Leben irgendwo da unten gelebt haben :-P) Was ich damit sagen möchte ist - es gibt auch Türken, die keinen Unterschied zwischen verschienden ethnischen Ursprüngen machen, wo es egal ist, was man ist, wie man heißt oder welchen Glauben man hat. Und das sollten Leute wie Punisher sich mal vergegenwärtigen - Türkisch, kurdisch, ist doch alles das Selbe!! Es gibt kein Kurdenproblem, sondern ein PKK-Problem. Ein Kurde sollte sich niemals seines Ursprungs wegen schämen oder gar verleugnen nur weil ein größenwahnsinniger Apo diesen bitteren Beigeschmack dagelassen hat. Jeder hat das Recht stolz auf seine eigene Identität zu sein. Auf die Identität Mensch! Wir sind das, was wir aus uns machen. Unabhängig jedweder ethnischen Phänomene, Religion oder sonstiges. Das waren die Worte zum Samstag. Yeter :-) |
!!!
“Kurtarıcı şiddet”
Katiller gene çıktılar piyasaya. Bu sefer Malatya’da üç can aldılar, hem de en vahşi yöntemlerle... Bu katillerin nasıl tanımlanabileceği hakkında hiçbir bilgim yok. Her seferinde klasik bir soru olarak gündeme düşen “arkalarında kim var?”, “bu cinayetler hangi komplonun paçası?”; “islamcılar ve laklikler arasında yeni bir kutuplaşmanı temelleri mi atılıyor?” Kendilerinin üzerinde konumlanmış olan birilerinin, karanlık şebekelerde ilişkide oldukları ağababalarının, efendilerinin kuklaları mıydılar yoksa kendi başlarına hareket eden insanlar mıydılar? Bu insanlar ulvi bir amaca mı hizmet ettiklerini düşünüyorlardı yoksa onlar sadece “kötü” kategorsine atılacak bir takım insan müsveddeleri miydiler? Bu sorulara da cevabım yok. Ne olursa olsun, bu katiller gene cana kıydılar. Kolayca, normal bir şekilde... Gözlerini kırpmadan şiddet dünyasına, ölümün dünyasına adım attılar. Üç insanı öldürdüler, çünkü onlara göre bu insanlar “Hıristiyanlık propagandası” yapıyorlardı... Yani anlaşılan, onlar kendi sahip oldukları dine o kadar az güveniyorlardı ki, kendi dışlarında yapılacak herhangi bir propaganda onların dinlerini, en temel referanslarını yok etme riskini taşıyordu. Bu arada yeni yeni öğreniyorum; meğer 14 Nisan Ankara mitinginde kürsüden kitleyi heyecanlandırmaya çalışanlardan biri, bir ara, gururla, “Bu meydanda ‘hepimiz Ermeni’yiz’ sloganı atan kimse yok” demiş. Ayrıca mitingde konuşan Alpaslan Işıklı da, AKP hükümetini ve Başbakan Erdoğan"ı kast ederek şunları söylemiş: “Minareler süngümüzdür demişti. Geldi haçlı seferlerini yapanların eş başkanlığını kabullendi. Bu arada, Irak’ta yıkılmayan minare kalmadı. Bunların zamanında Hıristiyan misyonerliği başını alıp gitmektedir. İstanbul"u başında Ortodoks patriğinin bulunduğu bir dukalığa dönüştürmek isteyenlerin iştahları iyiden iyiye kabarmıştır.” ADD’sinden, Alpaslan Işıklı’sından, Nur Serter’ine, Rahşan Ecevit’inden, Nihat Genç’ine kadar uzanan bir yelpazede her türlü ötekinden nefret ederek inşa edilen “milliyetçilikler”, misyonerliği hedefleştirerek, bir takım katilllere, faşistlere, ırkçılara inanılmaz bir meşruiyet veriyor; “kötülüğü” normalleştiriyor. Zamana adapte olmuş, zamanın ihtyaçlarına cevapveren ve yeni tezahürleriyle ortaya çıkan her boy ve soydan “ulusalcılar” (ya da “milliyetçiler”) neden korkar misyonerlerden? Ali Bayramoğlu, TESEV yayınlarından çıkan Çağdaşlık Hurafe Kaldırmaz adlı araştırma kitabında misyonerlik konusu da yer alyordu. Garip bir şekilde dindar olmayan kesimler, ya da dindarlıkları oldukça arka plana itilmiş laikler, daha doğrusu laikçiler, kendilerini dindar olarak tanımlayan insanlara kıyasla çok daha fazla korkuyor bu misyonerlerden... Çünkü onlar misyonerlerden önce kendi toplumlarından, toplumun değişmesinden korkuyorlar ve bu korku eşliğinde kendilerie olan güveni de tamemen kaybediyorlar. Toplumun tepesinden aşağıya giydirilmiş ancak işi boş milliyetçilik stratejisi ve onun üretmek için canla başla çalışan stratejistler kendi yaşadıkları korkulardan kaynaklanan ve arkalarındaki silahlı güçlerin (yani gayet güvenilir olan silahlı güçlerin) desteğini alan söylemlerini büyük pervasızlıkla topluma da dayatmaya çalışıyorlar. İşte burada inanılmaz bir karşılaşma ortaya çıkıyor. Her yerde düşman arayan, kibirli ve “herşeyi ben bilirim” havalarındaki strateji ve stratejistler katillerle buluşuyor. Ötekinden nefreti meşrulaştıran strateji ve onun sadık uygulayıcıları olarak, katillere olağanüstü bir güç ve meşruiyet veriyorlar. Farklı coğrafyalardan, farklı siyasal ve kültürel kimliklerden ve farklı toplumsal koşullardan gelen bir çok insan, “misyonerlik”te bir “hayalet”, başka bir deyişle nihai bir “ötekilik” ya da “yabancılık” buluyor. Bu kişilerin her biri, farklı yollardan geçerek, bir “karşı sembol” haline gelen misyonerliğe uğrayarak, milliyetçi söylemin içini dolduruyorlar. Genellikle “kulaklarına gelen duyumlar” vasıtasıyla, içinde yaşadıkları toplum hakkında duydukları güvensizlikleri artarken, milliyetçilik söylemi altında bir sığınak ya da korunma dili buluyorlar. Düşmanlara ve farklılık yaratanlara sürekli ceza vermek üzerine kurulu olan bu strateji için şiddet içeren eylemler (ya da daha üst düzeyde darbeler), bir türlü zapt-ı rapt altına alınamayan toplum üzerinde kontrol sağlamanın trajik girişimleri olarak hep varoldu. Kutsallaşmış bu devlet ve onunla organik ilişkide olan gövde için “kurban etmek” (kurban vermek, kurban almak) hep meşru oldu. Bugün katiller, sık sık darbelerle yapılan “vatanı kurtarma” operasyonlarını bir model olarak, kendi hayatlarına transfer ediyorlar. Aynı darbeciler gibi, onlar da “kurtarıcı bir şiddet” vasıtasıyla hayatın farklı alanlarında “kurban” peşinde koşuyorlar. Kurbanları üzerinde başvurdukları “kurtarıcı şiddet” vasıtasıyla kendi durdukları çukura, toplumun tamamını çekmeye çalışıyorlar. 19 Nisan 2007, Perşembe Ferhat Kentel. (gazetem net.) |
!!!
Bak kardeşim!
Bak kardeşim; Bu ülke eğer laik ve demokratik bir ülkeyse, kimse kimsenin inancına karışamaz. İsteyen Müslüman, isteyen Hıristiyan, isteyen Musevi, isteyen ne olursa olur. Herkesin inancı ya da inançsızlığı kendinedir. Kimse kimseye karışamaz. Kimi Muhammed"in, kimi İsa"nın, kimi Musa"nın yolunda gider. İnancını serbestçe öğrenir ve yaşar. İnancını öğrenmek ve yaşamakla yetinmez, isterse de yayar. Din özgürlüğü budur. Vicdan özgürlüğü budur. Anayasalarda, yasalarda, insan haklarıyla ilgili metinlerde geçen din ve vicdan özgürlüğü olmadan laiklik de olmaz, demokrasi de olmaz. Bak kardeşim; Türkiye Cumhuriyeti"nin vatandaşları yalnız Müslümanlardan ve Türklerden oluşmuyor. Hıristiyanlar da var Türk vatandaşı olan; onların içinde Katolikler de, Protestanlar da, Ortodokslar da var. Musevi vatandaşlarımız da var. Vatandaşlarımız arasında Ermeni de var, Rum da, Yahudi de var. Kürt de, Arap da, Arnavut da, Gürcü de, Laz da, Çerkez de, Çeçen de, Boşnak da var. Daha da sayabilirsin. Ve bunları saymaktan rahatsız olma sakın. Hepimiz farklı köklerden geliyoruz. Bütün bunlar üstünde yaşadığımız toprakların zenginliğidir, rengidir. Sakın korkma, ürkme bundan. Bak kardeşim; Bütün bu farklılıklar, bu toprakları zenginleştirdiği kadar dinamik de kılar. Aynı çatı altında kardeşçe yaşamayı öğrendikçe, hoşgörüden nasibimizi daha çok aldıkça, farklılıklara tahammülü içimize sindirdikçe önümüz açılır. Barış ve huzuru yakalayan bir Türkiye"de mutlu yaşamanın yollarında yürürüz. Zaten tersi mümkün değildir. Unutma bunu. Birbirimizi tüketerek bir yere gidemeyiz. Avrupa"ya bak bu pencereden. Yaşlı kıtada din savaşları yaşanmıştı bir tarihte. İnsanlar birbirlerini inançları yüzünden kesmişlerdi. Protestan diye, Katolik diye katletmişlerdi. Cadı avları yaşanmıştı. Kiliseye karşı diye, meydanlarda diri diri yakılmıştı insanlar... Sonra kırımlar, soykırımlar çıktı tarih sahnesine... Gazodaları"nda, Gulaglar"da, Ölüm Tarlaları"nda insanoğluna cehennemler yaratıldı. Bak kardeşim; Acılar saymakla bitmez. Acılar anlatmakla bitmez. Zamanla anlaşıldı ki, insanlar birbirlerini katlederek tüketemezler; eziyet ederek birbirlerini boyunduruk altına alamazlar; zulmederek birbirlerine hükmedemezler. Zor oldu bu gerçeği öğrenmek. İnsanoğlu bunun için oluk gibi kan ve gözyaşı akıttı. Ve sonunda anladı ki demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, insan haklarından başka çare yoktur. İnsanlığın bir bölümü barış ve demokrasi yolundan uygarlığı ve refahı yakaladı, ancak lanet olası bedeller ödeyerek... Bak kardeşim; Demokrasi ipine sarılmaktan başka çaremiz yok. Bu ülkenin vatandaşı yalnız Müslüman, yalnız Türk olmak zorunda değildir. Laik demokratik cumhuriyet düzeninde böyle bir dayatma yoktur olamaz. İsteyen Hıristiyan olur; İsa"ya inanır; bu inancını yaşar; inancını serbestçe yayabilir, İncil dağıtarak... Kısacası: Misyonerlik suç değildir. Örneğin, Almanya"da yaşayan Müslümanlar nasıl kendi camilerini kurabiliyorlarsa, nasıl kendi inançlarını serbestçe yaşayabiliyor, Kuran dağıtarak yayabiliyorlarsa, bu özgürlük bizim ülkemizde de yasaların güvencesi altındadır, öyle olmak zorundadır da. Bak kardeşim; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bir kişi, İsa"nın ya da Musa"nın yolundan gidiyor diye baskı altına alınamaz. Kimsenin o vatandaşa inancından dolayı baskı yapmaya hakkı yoktur. Böyle bir baskı yapmaya kalkışan devleti karşısında bulur, bulmalıdır da. Hıristiyan düşmanlığı da, Yahudi düşmanlığı da, Rum ya da Ermeni düşmanlığı da, her türlü yabancı düşmanlığı da bu ülkede devleti karşısında bulmalıdır. Demokrasi ancak böyle olur. Hukuk düzeni ancak böyle kurulur. Bak kardeşim; Malatya"da yaşanan son vahşeti iyi düşün. Bu karanlığı Türkiye yırtmak zorunda. Başka türlü demokrasi ve barışı yaşayan uygar bir ülke haline gelemeyiz. Yazık değil mi bize? Malatya"daki o barbarlığı yapanlar, ilk ifadelerinde yine "milli hisler ve dini duygular"dan dem vurmuşlar. Yine o malum kafa... Ve zihniyet iklimi... Tıpkı Rahip Santoro ve Hrant Dink cinayetlerinde olduğu gibi... Her taşın altında düşman, vatan haini bulan, böylece yabancı düşmanlarını, vatansever katilleri sahneye çıkartan zihniyet ikliminden kurtulmak zorundayız. Bu zihniyette olanlara dünyayı dar etmek hepimiz için -devlet için ya da üniversite ve medya için- öncelikli görev olmalı. Bak kardeşim; Demokrasinin ipine sarılmadan, hukukun üstünlüğünü savunmadan, bir toplumda barış ve huzur olmaz. Tarihin kanla yazılmış kepaze sayfaları ya da tarihin eli bu gerçeğe işaret ediyor. Kardeşçe yaşamanın başka yolu yok, bulunamadı bugüne kadar da... Lütfen, bu gerçeği bir kez daha düşünmeye çalış. h.cemal@milliyet.com.tr Hasan Cemal.(milliyet.) |
anlamiyorum
birden nasilda din özgürlükcüsü kesildiniz.madem o kadar özgürlügü savunuyorsunuzda neden türbanlilarin üniveristelerden kapi disari edilmesine ok diyorsunuz?yani ona öyle buna böyle olmaz.kivirmayacaksiniz.madem din özgürlügü olacak, bu herkes icin olmali
|
peki ne isin var ozaman burada o.T.
ohne Text
|
ALLAH sizi burdakilerin basindan
eksik etmesin......amiiiiiiiiiiiiinnnnnnnnnnn
|
iste sizin avrupa
Belçika basını, Yargıtay kararının incelenmesinden sonra "bazı son derece önemli belgelerin bu kuruma sunulmadığının" belirlendiğini bildiriyor. Terörist Fehriye Erdal ve arkadaşlarının yargı sürecinde, "bazı savcı ve hakimlerin", "belki farkında olmadan", "adaletten bazı bilgi ve belgeleri sakladıkları" ileri sürülüyor.
Bu durumun sanıkların savunmasını veya müdahil tarafı olumlu veya olumsuz etkilemesinin önem taşımadığı, olayın çok "vahim" olduğu ve Belçika adaletinin bu işin içinden "sıyrılması" için gerekenlerin yapılacağı anlatılıyor. Basın, bu hukukçuların araştırılacağını, hatalı olanların belirlenmesi halinde, bu kişilerin devlet memurları yasası çerçevesinde 5 ila 10 yıl hapis istemiyle yargılanabileceğini bildiriyor. "Son derece önemli bazı belgelerin" de Yargıtay"ın oturumlarından sonra, kararını açıklamasından iki gün önce "ortaya çıktığı" ifade ediliyor. Belgelerin saklanmasının bürokratik sorumluluğunun Gent Temyiz Mahkemesi Başkanı Jean Paul De Graeve ve Başsavcı Johan Delmulle"e ait olduğu belirtiliyor. Bu haberlerin kamuoyuna yansımasından sonra Başsavcı Delmulle ve Adalet Bakanı Laurette Onkelinx bir yorumda bulunmayı reddettiler. Belçika Parlamentosunda bazı muhafazakar milletvekilleri, konuyu gelecek hafta gündeme taşıyacaklarını ve Adalet Bakanına soru önergesi vereceklerini duyurdu. Bunlar arasında Flaman Hristiyan Demokrat Parti (CDV) milletvekili Tony Van Parys de bulunuyor. Yargıtay, teröristlere ilişkin tüm adli kararları, yıllarca süren yargı sürecinin en son aşamasında tamamen iptal ederek geçersiz kılarken suçlar ve kararlar konusunda itirazda bulunmamış, sadece bir gerekçe göstermişti. Bu gerekçe, Termondo Mahkemesi Yargıcı Freddy Troch"un, Bruges Ceza Mahkemesi Başkanlığına atanmasından oluşuyor. Yargıtay, daha önce Türk asıllı teröristleri yargılayan ve sert kararlar vermesiyle tanınan bu yargıcın Bruges"e atanmasını "tarafsızlığın yitirilmesi" olarak değerlendirdi. Yargıtay"ın 1999"dan beri alınan tüm adli kararları iptal eden bu hükmüne başka hiçbir gerekçe gösterilmedi. Belçikalı hukukçular, bu kararı değerlendirirken, bu tür yargıç atamalarının sık görüldüğünü, Yargıtay"ın böyle bir gerekçeyle karar vermesininse ülke adli tarihinde bir ilk oluşturduğunu belirtiyor. Yargıtay"ı, "cesur kararı" nedeniyle kutlayan ve bundan memnuniyet ifade edenler arasında sadece sanıklar ve avukatları yer alıyor. Adalet Bakanı dahil siyasi çevreler ve hukukçular şaşkınlık ifade ediyor. Yargıtay"ın, haklarında Belçika"da işledikleri suçlardan dolayı verilen kararları ve hapis cezalarını iptal etmesi üzerine salıverilen ve haklarındaki tutuklama emirleri de kaldırılan teröristlerin Anvers Temyiz Mahkemesinde yargılanmasına 6 ay ila bir yıl içinde "sıfırdan" başlanacak. Bu karardan sonra firardaki Fehriye Erdal"ın Belçika"da ortaya çıkması durumunda, bu terörist de tutuklanamayacak. Ancak federal savcılık, teröristin bulunması durumunda Türkiye"nin 2 iade talebi çerçevesinde tavır belirlenebileceğini ifade ediyor. Terörist Fehriye Erdal ve terör örgütü DHKP-C üyesi 10 sanığı Belçika"da işledikleri suçlardan yargılayan Bruges Ceza Mahkemesi, 28 Şubat 2006"da açıkladığı kararda, Fehriye Erdal"a 4, örgütün başı Dursun Karataş"a 5, sözcüsü Musa Asoğlu"na 6, Kaya Saz, Bahar Kimyongür, Zerrin Sarı ve Şükriye Akar Özordulu"ya 4"er yıl hapis cezası vermişti. Gent Temyiz Mahkemesi de 7 Kasım 2006"da bu cezaları, kimilerini artırarak onamıştı. Terör örgütü üyelerinden Musa Asoğlu, Kaya Saz, Şükriye Akar Özordulu ve Bahar Kimyongür cezaevinde bulunurken, Belçika"da bir ikamette göz hapsinde bulunduğu varsayılan ve karardan 2 gün önce "izini kaybettiren" Fehriye Erdal ile Dursun Karataş ve Zerrin Sarı isimli teröristler firarda sayılıyordu. Bruges Mahkemesi, ayrıca DHKP-C"yi "terör örgütü" olarak nitelendirmiş ve Belçika"da adli alanda örgütün bu sıfatına resmiyet kazandırmıştı. Sanıkların Belçika"da işlediği suçlar arasında sahte kimlik kullanmak, silah ve patlayıcı madde bulundurmak,terör örgütü üyesi olmak, terör eylemleri planlamak ve haraç toplamak gibi suçlar yer alıyor. |
sabanciyi öldürmesini..
..avrupa ilticayla ödüllendirdi..hahahaha
|
fatih ürek tarikati mensuplari..
..ibneliginizi baska yerde yapin
|
das problem ist
diese anderen ländern haben abgeguckt wie der Prophet (pbh) seine schuhe anzog!UND sie setzen manche dinge um die ganz fest im Islam verankert sind.wir hinken immer noch nach,haben essentielles vergessen!
eskiden nenemiz bize ögretirken kul hakki yememeyi bugün elin fransizi (7 yil boyunca sistematik bir sekilde cezayiri sömürgeye ugratan) bize insan haklari dersi veriyor tabii bir de bunun üstüne senin gibi ecdadina saygi duymayan,ecnebilerin herseyi daha iyi yaptigini düsünenler cikinca hepten batiyoruz ilerlemek yerine. DAS ist genau das problem ein tipp:lies nach wie unser Prophet seine schuhe anzog-belki bazi seyleri o zaman daha iyi kavrarsin (!) |
:) devir degisiyor
cok fazla takma artik bu seylere bence :)GÜN OLUR DEVRAN DÖNER DEMISLER YA-
gecenlerde sapka aksesuar kabul edilmedi ve o cok iyi bildigimiz zümreye dahil olan bayanlar parlamentoya alinmadi.die szene kam mir irgendwie bekannt vor,nur waren es DAMALS bedeckte damen :) sonra basinin karsisinda demezlermi:demekki bu ülkede kadinlar arasinda da ayirimcilik varmis da biz bilmiyormusuz. u..n sizi gidi modern yobazlar!! daha 3-4 sene öncesine kadar siz almiyordunuzya türbanli hanimlari ayni mekanlara! diese doppelmoral stinkt so sehr wie diese kokusmus-pokerspielende-blondeperückentragende-frauen selbst!!ääähh *würg* |
hahahahahaha
GEILLLL
|
DOL - Mir kommt das Kotzen!
Heute habe ich mal auf einer Kino-Seite mir die kommenden Filme angesehen und bin dort auf "Dol" gestoßen. Dieser Film wurde vom Regisseur Hiner Saleem(Kurde) gedreht. Dieser lebte bis zu seinem 17. Lebensjahr im Irak und flüchtete anschließend nach Italien wo er die Schule besuchte und sein Studium beendete. Nach seinem Akademischen Abschluss machte er es wie viele Sympathisanten und ging nach Frankreich – den Freunden^^.
In diesem Film geht es um die böse türkische Armee die wild um sich schießt und sinnlos mordet. Dagegen sprechen jedoch die eigenen Quellen der PKK. Durch mein Interesse an den verlogenen und feigen Aktionen, verfolge ich deren Seiten und jedesmal lese ich, dass die türkische Armee auf eine Aktion der PKK reagierte und tapfere Terroristen getötet habe. Obwohl die Armee nur regiert sind wir auch hier schuld. Bin ich zu engstirnig oder stimmt was an der PKK-Logik nicht? Wieso sind wir Türken stets bemüht uns passiv zu verhalten? Sözde ermeni soykirimi dediler, bir kac ülke yasa sundu ve biz halen bu rezilligi oturup izliyoruz. Sari Gelin Belgeseli bir kac sene önce bu konuyu konu aldi ama hicbir kanal bu belgeseli sunmadi. Niye sunulmadi bu belgesel? Kan uykusu 2001 de cevrildi ve 1993-1995 PKK savasini vidyolu, resimli ve detayli anlatti ve bu sefer ancak SHOW TV bu belgeseli 02/2007"de sundu. Niye bukadar gec sunuldu? Fransa ermeni soykirimi yasasi sundu ve biz yeniden izledik. Amerika su an ermeni soykirimi yasasinin basinda oturup bunu üretmeye calisiyor, biz niye kalkinmiyoruz buna karsi? Eger 1,5 Million ölü varsa, bunlarin mezarlari nerede? Neden türkiyenin bütün kazma davetlerini Ermenistan geri ceviriyor? Neden ermeni bilim adamlari bizim ACIK(!) arsivlerimize bakmak istemiyor ve neden kendi arsivlerini kapali tutuyorlar? Kurtlar Vadisi Terör gercegi anlatirken TV’den kaldirildi. 10binlerce kisi tepki göstermis diye. Wie viele davon waren Sympathisanten und wie viele davon waren Türken? Ich könnte noch Stunden lang weitermachen jedoch würde es diesen Beitrag sprengen. Vielleicht sollten wir Türken uns mal langsam aber Sicher bewusst werden, welchen Schatz uns Atatürk in die Hände gelegt hat und ob es dieser Schatz verdient hat so behandelt zu werden. Falls man mit dem Wort "Schatz" nichts anfangen kann sollte man "Su cilgin Türkler" von "Turgut Özakman" lesen oder die Bücher von "(Pasa) Osman Pamukoglu" lesen. Wir sollten die Sachen nie so hinnehmen, wie Sie uns vorgetragen werden. Wir sollten anfangen zu hinterfragen. PS: Falls einer der Meinung ist, dass ich Antisemit bin, liegt er falsch. Ich verabscheue den Terrorismus, den Sinnlosen Kampf für nichts. Mein bester Freund ist Kurde und er denkt ebenso wie ich. Daher bin ich froh, dass es unter uns Brüdern noch solche gibt! |
Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 07:20 Uhr. |