Vaybee! Forum

Vaybee! Forum (http://localhost/forum/index.php)
-   Gesellschaft & Soziales (http://localhost/forum/forumdisplay.php?f=398)
-   -   Religion & Glauben (http://localhost/forum/showthread.php?t=4272)

05.08.2005 12:28

Bektas olsun Imami Azam olsun bunlarin
 
tümü kafalarina göre DIN üretmisler.... yani bunlar IDEOLOJIKTIR... Evrensellikle alakasi olmayan anlayislardir....

Tabi bu benim kanaatim.... bir kise ABONE olmak bende ZAYIFLIK ve bilincsizliktir...

xstudentxnrw 05.08.2005 12:33

Bektasilik ve Alevilik aynimi, farklimi?
 
Ikisini karsilastirabilecek biri varsa memnun olurum.

kerio 05.08.2005 14:46

aboneyim abone biletlerim cebimde
 
ynö ne derse bende onun papaganiyim.

burda en aciz abone sensin düdük.

ulus 05.08.2005 15:20

Makalat a Bir bakis..
 
Kücük Bir bölüm aliyorum..
Bakalim Hosunuza gidecek mi:

Rahman ve Rahim olan Tanri adiyla baslar ve ondan yardim dilerim. Bu kitap sevgili erenler sultani Mevlânâ Şemseddin-i Tebrizi"nin sozlerinden derlenmistir. Allah bereketini uzerimizden eksik etmesin.

Ten"den gecer de can"a erisirsen bir hadis"e yani sonradan yaratilmis varliga kavusmus olursun. Hak kadim"dir; baslangici olmayan varliktir. Hadis, kadimi nereden bulur?

Kadimden sana birsey erisir. Iste o ask"tir. Ask tuzagi gelir ve seni sarar; nasil ki Kur"anda, "Onlar Tanriyi severler , Tanri da onlari sever."(Maide, 54) nukteleri iste bu sevginin etkisine isarettir. O kadimden kadimi gorursun, "O, gozleri kavrar."(En"am, 103) ayetindeki nukte de buna isarettir.

Bana veli diyorlar. Belki ben bununla ogunursem cok cirkin duser, ancak Mevlana, Kur"an ve hadiste yazili vasiflardan anlasildigina gore veli"dir. Ben de velinin velisi, dostun dostuyum; bu bakimdan daha saglamim.

Aynaya yuz kere secde etsen hic yerinden oynamaz. Onda eger sonradan olmus bir cirkinlik varsa, kusuru kendinde bil aynayi kotuleme. Onun yuzunde gordugun bu tek kusuru ondan gizle, cunku o benim dostumdur. O hal diliyle der ki, "Bu elbette olmaz."

Dedi(m) ki:
-Simdi ey dost, aynayi elime ver de bakayim diyorsun! Buna bir bahane bulamiyorum, sozunu kiramiyorum, ama gonulden bir bahane bulayim da aynayi sana vermiyeyim diyorum. Cunku senin yuzunde bir kusurun var desem, belki ihtimal vermezsin, eger aynanin yuzu kusurludur desen daha beter olur. Sevgi birakmaz ki bir bahane bulayim. Simdi diyorum ki, aynayi eline vereyim, ancak aynanin yuzunde bir kusur gorursen onu aynadan bilme; aynada sonradan olmus bil! Onu kendi hayalin bil, yahut kusuru kendinde bul! Bari benim yanimda aynaya bakma. Sart odur ki aynanin yuzunde kusur bulmayasin. Eger kendine de kusur bulamiyorsan, bari o kusuru bende bul ki aynanin sahibiyim, Aynayi kotuleme!

-Kabul ettim and ictim, aynayi getir artik sabrim kalmadi dedi.

Tekrar gonlu razi olmadi,

-Ey ustad dedi. Tekrar bir bahane bulayim ola ki bu sarttan vazgecersin. Ayna isi ince bir istir.

Tekrar aradaki sevgi buna musade etmedi.

- Simdi o sarti bir daha tazeleyelim dedi.

O da su cevabi verdi:
-Sart ve sozlesme sudur: Her kusurunu gordukce aynayi yere vurmayacaksin, onun cevherini kirmayacaksin! Cevheri kirilmaya elverisli olmasa bile bunu yapmayacaksin.
-Hasa dedi. Asla boyle bir kasitta bulunmam ve bunu da dusunmem bile. Ayna hakkinda hicbir kusur dusunmem. Simdi aynayi bana ver ki bendeki edebi goresin; bendeki vefayi goresin!
Dedi(m) ki:
-Eger kirarsan onun cevheri su kadar, bedeli bu kadardir.

Simdi butun bu sozlerden sonra aynayi eline verince kendisi kacti. Oteki kendi kendine "Eger bu ayna iyi ise, o nicin birakip kacti?" diyordu. Hemen kirmayi dusundu, yuzune tuttugu zaman yuzunde cok cirkin bir hayal gordu; istedi ki yere vursun. Ama bunu yapamadi. Dedi ki:
-Onun yuzunden cigerim kan oldu.

Su suc ve ziyan karsiligi odeyecegi paralar, bu is icin tutulan taniklar, sozlesmeler hatirina geldi.

-Keski dedi. O sartlar, o taniklar ve para cezalari olmayaydi. Ben de gonlumu hos eder ne yapmak gerektigini ona gosterirdim.

O bunu soylerken ayna da hal diliyle ona soyle cikisiyordu:
-Goruyorsun ya! Ben sana ne yaptim? Sen bana ne yapiyorsun? Simdi o kendini seviyor, bahaneyi aynada buluyor. Cunku kendini seven kimse nefsine saygi gosteriyor. Aynayi seven de her ikisinden de vazgecer.

Bu ayna, Hakkin kendisidir. O sanir ki ayna ondan baskasidir. Bununla beraber aynaya donenlere ayna da karsilik verir. Aynanin egiliminden dolayi onu n da aynaya karsi egilimi vardir. O tersine olarak aynayi kirmis olsaydi beni de kirardi. "Ben gonlu kiriklarin yanindayim", buyrulmadi mi? Sozun kisasi, aynanin kendi kendine egilmesi ve ihtiyat gostermesi imkansizdir. O bir mihenk tasi ve terazi gibidir; egilimi daima Hakka dogrudur.

Bir defa ona desen ki, "Ey terazi! Bu agirlik azdir dogru oturmuyorsun! Dogru goster!" O ancak hak olan seyi gosterir.

----0----

Halk ile iki yuzlu konusursan hoslarina gider; sen de onlarin sozlerini dinlersen hos karsilarlar. Yoksa baska turlu konusmaktan sikilirlar. Bugun onlar bizimle iyi gecinmeseler bile yine dogru hareket etmek gerekir. Kendine ve dostlarina karsi daima dogru davranmak yarasir. Nasil ki ulu Tanri Peygamberine, "Emrolundugu gibi dogruluk goster" (hud,113; Sura,15) buyuruyor. Sen ki dogrusun, dogru kal! Dogruluk goster.

05.08.2005 15:23

vaybee
 
haberin üzerine yazdığın yorumunu okuyorumda eniskaya....yazık demekten alıkoyamıyorum kendimi.

din üzerine açılmış forumda yarım yamalak türkçenle hocalara ağır atıfta bulunuyorsun.

her hoca aynımıdır?
her hocanın "evde şişko karısımı var"??
mevzu bahis hocanın hatası kendisinden başka kimi bağlar?

nerden gelir bu gurur ve kibir...?


bir meslek gurubuna üye bir kişinin yanlış hareketini görüp onun faturasını bütün meslek gurubuna kesmek ne derece dogrudur bay eniskaya???

ALLAH c.c. sana akıl ve fikir ihsan eylesin (amin)

05.08.2005 15:34

amin o.T.
 
ohne Text

xxpalolumiro 05.08.2005 16:41

Sende al bir Alaman Omasi :O))
 
da kurtulalim senden hikayelerini iyi dinlerler hehehehehehehehhee

eski bir iki solcu ve sagci zaten omalarin hirsini burda cikariyorlar.

birde seninlen ugrasmiyalim Hirvatistana izini gidersin yada kastroyu ziyaret edersin bazilari gibi :O)))

sen ufakken baya Sapan lan oynamissin baska yere nisan alacagina kafana taslari ucurtmussun lennn...


tavsiyelerimi dinle Al bir Oma diyer leri gibi senide dinliyen biri olur hahahahahhahaahhaha :O))))))))))))))))))))))

xxpalolumiro 05.08.2005 16:44

ulennn zango yu ve tangoyu karistiriyor
 
sun


o uni ögretmenleri namus ve serefleri icin ant ismemislermi görevlerini yapmaya adamlarda hasiyet olsa o gibi seyler yapmazlar

seni tecavüz koruyucusu seni

xxpalolumiro 05.08.2005 16:54

Senin Alman Oma,sina ihtiyacin var? o.T.
 
ohne Text

xxpalolumiro 05.08.2005 16:56

Yetmişüç fırka var, amma
 
Ehl-i sünnet itikadı, sana önce, lazım olan,

Yetmişüç fırka var, amma, Cehennemlik geri kalan,

Müslümanlar, hep sünnidir; cümlenin reisi Numan.

Cennet ile müjdelendi; imanda bunlara uyan.



İtikadı sağlam edip; sonra İslamiyet"e bağlan!

İslamın beş şartını yap; haramlardan sakın heman!

Bir günahı işler isen, tevbe et, kaçırma zaman!

Kim ki uymaz İslam"a, bir gün olur, elbet pişman.



Dinsize sakın aldanma, mahv olursun sen de, aman!

Tatlı söze inanırsan; olur sonra, halin yaman!

İki yüzlüler çoğaldı: dışı melek, içi yılan,

Tuzağa düşürmek için; dost görünür, hem de candan.



Herkes kendin haklı sanır: Kötü der, bana uymayan.

İslamiyet terazidir, odur haklıyı ayıran!

İslam"a uymayan bil ki; doğru yoldan sapık insan.

Bu söze inanır elbet: Tarihi iyi anlayan.



Neden doktora koşuyor; herhangi bir yeri ağran?

Çünkü, ölmek sevmez kimse; her şeyden daha tatlı, can.

Sonsuz yaşamak arzusu; bende yoktur, var mı diyen?

Ölmek, yok olmak değildir; kabir hayatına inan!



Cennet sonsuz, Cehennem de; haber verdi, bunu Kur?an,

Sonsuz dertten sakınmalı; hatta, olsa da, bi güman,

Buna inanmayan da var; yarasa kaçar ziyadan.

Karga çöplükten tad alır; bülbüldür, gülü arayan.



İslamı elbet sevemez, nefse, keyfe düşkün olan.

Bu ikisi, bir olur mu? Ayrıdır iyi, fenadan!

Müslümanlar, hakkı tanır, her mahluka eyler ihsan,

İmansızlar, yılan gibi; lezzet alır can yakmaktan.



Aman ya Rabbi elaman; ne müşkilmiş ahir zaman,

Din bilgisi unutuldu; pek azaldı namaz kılan,

Mason olanlar, sinsice; dini yıkmakta her yandan,

Komünistlerde işkence; Müslümana ölüm, zından.



Bugünkü şaşkın halleri, eylemişti, Resul beyan.

Demişti: (Bir gün gelecek; garib olur, bana uyan.

Her evde, çalgı çalınır; işitilmez olur ezan,

Âlim bulunmaz bir yerde, cahillere kalır meydan!



Müminler, olur zavallı; kafirler, sanki Süleyman,

Kadına uyar her erkek; olur evde hakim, zenan,

Yüksek binalar yapılır; kelb dişi gibi apartman.

Yolculuk süratli olur; uzaklık kalkar aradan.



Zeka, çok şey bulursa da; gaflet, gitmez insanlardan.)

Birgivi kitapta yazdı, eyledi çok hadis beyan:

Kıyamet alametleri, çıkar, birbiri ardından,

Alametlerin meşhuru, sarhoş olur; pek çok kesan.



Âlim diye tanıtılır, dinden haberi olmayan.

Zâlime ikram olunur, kurtulmak için beladan.

Hayasızlık pek çoğalır, deyyuslara kalır meydan,

İnsanların en alçağı, Moskova?da okur ferman.



Herkes kendin âlim sanır, Müslümana denir nadan.

Doğru konuşan azalır, yalancı söyler durmadan.

Çok medh edilen kimsede, bir zerre bulunmaz iman,

Erkekler de kadın gibi, ipek giyer, sıkılmadan.



Gına, zina sanat olup, kız yerine geçer oğlan.

Kadınlar dar libas giyer, hep açılır baldır, gerdan.

Fitne kaplar her tarafı, adam öldürülür yoktan.

Bidat yayılır her yere, kalmaz sünnetlere uyan.



Deccal gibi vicdansızlar, uydururlar binbir yalan,

Bir kimse doğru söylerse, saldırırlar her taraftan.

Erkekler dinini bilmez, taşkınlık eder çok nisvan,

Emir-i maruf unutulur, fısk emir eder şaklaban.



İslamiyet kötülenir, haram işlenir her yandan.

Müslümanlık lafda kalır, ses için dinlenir Kur?an.

Mümine gerici denir, kayrılır mürtet olan.

Bunların hepsi muhakkak, olur kıyamet kopmadan.



Büyük alamet Deccaldir, çıkacağı yer, Horasan.

Sonra, Şam?daki Camie İsa inecek semadan.

Bir hadisde buyuruldu, (Kızım Fatıma evladından,

Babası Abdüllah olan, Mehdi adında bir civan.



Çıkıp dine kuvvet verir, cihana yayılır iman,

İsa aleyhisselamla, birleşerek ol pehlivan.

Deccalı da öldürürler, dünya dolar adl-ü eman.

Yecüc Mecüc adındaki, kavim çıkar sed ardından.



Sayısı milyonlarcadır, her tarafda dökerler kan.

Dabbet-ül-erd çıkar sonra, Mekke?de Safa altından.

Dağ kadar bir hayvandır, ayırır iyiyi fenadan.

Daha sonraki alamet, güneş, doğacaktır garbdan.



Kafirler bunu görünce, imana gelecek ceman,

Fakat, kabul olmaz artık, doğru yola gelen mihman.

Alametlerin biri de, Aden?den çıkan bir duhan.

Kâ?beyi yıkacak hem de habeş renkli birkaç yaban,



Yer yüzünde kalmayacak, büyük nimet olan Kur?an.

Müslümanlar hep ölecek, yaşayacak Ehli tuğyan.

Her kötülüğü yapacak, insan adlı canaveran,

Lakin Hicazdan bir ateş, verip herkese heyecan.



Şaşkın, azgın dolaşırken, kıyamet kopar na-gehan.

Daha neler olur, amma söyleyemez onu, lisan.)

Ne hazindir, ne yazıktır; Mabud oldu, falan filan,

İlahi, sen korumazsan, olur hep sonumuz giryan.



Bu irtidad modasında; işimiz suç, günah, isyan.

İnsanlar, yolu şaşırdı; gemisin kurtaran kaptan!

Etrafımın zulmetinden, beni de kapladı nisyan.

Ömür geçti, pek süratle, uyan gönül, artık uyan!



Hep, bu dünyaya çalıştın; ahiretin oldu ziyan.

Düştün bedenin peşine, kalbini eyledin viran.

Akla, ilme hiç uymadın; nefis oldu, sana kumandan,

Geçti gençlik, hep gafletle; dünya hırsındasın elan.



Nasihat hiç dinlemedin; yoldan çıktın, sanki sekran.

Dünya zevklerine daldın; şimdi halin ah-ü figan.

Hainler aldattı seni; sandın sonsuz bu deveran.

Didinmeler, boşa gitti; yar olmadı, servet saman!



İslam"a uyan kimse, anladım olur şadüman,

Ne yazık, ömrü uçurdum, yeis çöktü, her taraftan,

Keşke, Kur?ana uysaydım; olurdum, ebedi sultan,

Dünyaya malik olsa da; kalmıyor insan bi payan!



Hani Dara ve İskender; hani Roma, hani Yunan?

Hani Nemrud, hani Firavn; hani Karun, hani Haman?

Hani Cengiz, hani Hitler! nesi kaldı, zikre şayan?

Edison, Markoni, Pastör, ahirette bulmaz ihsan!



Dünyaya fayda verenler; sanma olur, kamil insan!

Yılandan tiryak yapılır; zehir olur bazen derman!

Sakın bakma görünüşe, insanın kemali, iman!

İman eden, tembel olmaz; çalışınız! diyor Sübhan,



Tembeli ve gericiyi; zem etti Nebiy-yi zişan,

Bir hadisde buyurdu ki (Rabbe mahbubdur, çalışan!)

Ruhu da, düşünmek lazım; hep bedeni besler, hayvan!

Bu bedenin sağlamlığı; geçer, sanki ab-ı revan!



Evet, beden lazım, Çünkü; odur, ruhumuz taşıyan.

Her birin korumak gerek, böyle olmalı, Müslüman!

Nebiyyullah, boş durdu mu? İyi düşün, eyle izan!

Eshabın hepsi olmuştu; sulhda üstad, harpte arslan.



Bunları bildiğim halde, nefse uydum, halim lerzan.

Günahlardan sakınmadım; böyle mi olurdu şükran?

Hilmi ümidini kesme, Rabbinin ismidir, Rahman!

İlahi imdad et bize; etrafımız sarmış düşman!



Kitab, gazete, film, radyo; olmuş hepsi birer şeytan.

Bunlar doğruyu gösterse; olur idi, hepsi burhan.

Bilgi, fen kaynakları da; niye aceb, böyle husran?

Yeni fizik, modern kimya seni gösteriyor, her an!



Her zerre diyor, Allah var; atomdan ta be asüman!

Fakat, bunları gören yok; kalplerden silinmiş irfan.

Hakka inad edenlere; olur dünya elbet zindan!

Avrupa, Amerika hem; Asya?da da, niçin buhran?



Çünkü, Hakkı görmüyorlar; kafalarını sarmış duman,

Maddede yükselmiş amma; haberi yok insanlıktan!

Rahat, huzur beklenir mi komünizm ve masonluktan?

Seadete kavuşamaz; İslamlıktan uzaklaşan!



Moskova radyosu her gün; dine çattı, bu Ramazan.

Çok alçakça, pek namerdce; İslam"a eyledi bühtan.

Küfür, devam ederse de; zâlimler kalkar aradan,

Zâlime imhal ederim; ihmalim yok! dedi Yezdan.



Müslümanlar üzülmesin; Kuranı hıfz eder Deyyan!

Tarihde hep böyle oldu; küfürde geldi, Peygamberan,

Dünyayı zulmet basınca; doğar idi şems-i taban,

Şimdi de hidayet şemsi; doğacak, Anadoludan!



Hidayete ermek için; Habibullah, verdi imkan!

Habib ne demek? Düşünse; kemalini anlar, insan.

Ya Rab! büyük nebidir O; köleleri, olur sultan!

Bir kalbe sevgisi dolsa; eder envar, ondan feyzan.



Niye görünmüyor o şems? Ama olmuş, bütün cihan,

Sonsuz nimet, büyük şeref; Onu sevmekte, bi güman.

Onun sevgisine vallah; malım, canım olsun kurban!

Şekerin tadını bilmez; ağzına koymayan bir an.



Günahkârım, yüzüm kara; fakat kalbim, aşkla leman.

Aşkile pek çok yaş döktüm; şahiddir, hak-i Erzincan!

Bu sevgi, cürme son verdi; halim oldu, nale figan.

Bilinmez son nefes, amma; seadete budur nişan!



Nimet, Onu sevmek imiş; oldu bana şimdi ıyan!

Habibin yanında olsun; bu aşkı bizlere sunan!

xxpalolumiro 05.08.2005 17:00

Yasar Nuriye :O=)
 
Dinde reform istemek
Mezhepsizlik değil mi?
Sadece Kur"an demek
Mezhepsizlik değil mi?

Ehl-i sünnetten kaçmak
Telfîk tohumu saçmak
Bid"at yolları açmak
Mezhepsizlik değil mi?

Tevessülü şirk saymak
Vehhâbî fikir yaymak
Bid"at zeminde kaymak

Mezhepsizlik değil mi?

Müctehidlik taslamak
Kâfire sırt yaslamak

İctihada toslamak

Mezhepsizlik değil mi?

Taklide haram demek
Telfîk nanesi yemek
Bid"ati benimsemek
Mezhepsizlik değil mi?

Mason Abduh"u sevmek
Vehhâbîleri övmek
Sıffîn ehline sövmek
Mezhepsizlik değil mi?

Bâtılları hak sanmak
Reşit Rıza"yı anmak
Hamidullah"a kanmak
Mezhepsizlik değil mi?

Mezheb-i selefiye
Gürtaş vâri reddiye
Kardavi?yi tavsiye
Mezhepsizlik değil mi?

Dalâlet-i Elbânî
İctihâd-ı Şevkânî
Tarikat-ı Efgânî
Mezhepsizlik değil mi?

Teymiye ehliyeti
Mevdûdî zihniyeti
Hepsinin keyfiyeti
Mezhepsizlik değil mi?


<a href="redirect.jsp?url=http://www.dinibilgiler.org/BirBileneSoralim/DiniSiirlerveMenkibeler_fr.htm" target="_blank">http://www.dinibilgiler.org/BirBileneSoralim/DiniSiirlerveMenkibeler_fr.htm</a>

xxpalolumiro 05.08.2005 17:05

Selman Rüsdi"lige heveslenmek
 
Selman Rüsdi"lige heveslenmek

Sayin Yazar Mehmet Niyazi Özdemir geçen hafta henüz anlatmisti:
-Televizyonda Yasar Nuri Öztürk"ü dinliyordum. Seyircinin biri programa telefonla katilarak Yasar Nuri"yi "sen ne konusuyorsun; ilahiyat hocasisin ama namaz bile kilmiyorsun?!" diye payladi. Verilen cevap insanin ar damarini çatlatacak cinstendi "ben namaz kiliyorum ama sizin gibi Emevi ve Osmanli namazi kilmiyorum!"
Bu telakkiye göre ondört asirdir her gün milyonlarca Müslümanin günde bes defa eda ettikleri ibadetin adi "Emevi ve Osmanli namazi" oluyordu. Haberle kendi kendimizi yerken isittiklerimizin hemen ardindan bu defa da ayni sahsi bir haber bülteninde bizzat takip etme sanssizligina duçar olduk. Televizyon istasyonu, Yasar Nuri"nin bir kanalda yayinlanan kendi programinda Sakal-i serif ziyaretine "putperestlik" demesi üzerine O"nunla telefon mülakati yapiyordu. Adi geçen söyle konusuyordu:
-Sakal-i serif ziyareti putperestliktir. Ben bu ziyareti yapanlara "putperest" demiyorum ama bu hareket putperestliktir. Bu adet islam öncesinden kalma bir örfdür. Hem hazreti Peygamber; hem de Cin Suresi ile Kur"an tarafindan yasaklanmistir. Üstelik teshir edilen sakalin Peygamber"e ait oldugu ne malum? Bunu daha önceki yüzyillarda baskalari da söylemislerdir. Ben de ilk defa dile getirmiyorum. Kitaplarimda da yazdim.
Avama mahsus "Emevi ve Osmanli namazi" yerine yüksek seçilmislere layik ask namazi kildigini ima eden havasligi kendinden menkul Yasar Nuri, dini bütün Müslümanlara hakaretinin haftasinda bu defa da yine ondört asirdir Müslümanlarin tekrar ede geldikleri bir hurmete; bir muhabbete; bir güzel adete putperestlik diyor, iftirasina Sevgili Peygamberimiz"le, sallallahü aleyhi ve sellem, Kur"an-i kerîmi sahit göstermeye kalkisiyor, kalplere de bir süphe tohumu ekmeye yelteniyordu. 1980 sonrasinin bir takim sahne sanatçilarina bile Profesörlük verildigi kolay ortaminda bu unvana kavusan Yasar Nuri, anlatirken televizyon da emniyetteki suçlulari teshir edercesine döne döne mü"minlerin Hirka-i serif ziyaretleri ile yüzlerini gözlerini mubarek hirkaya sürmelerini veriyor; bir yayin kurnazligi ile konusma ve görüntü üst üste bindirilerek peygamberlerine sevgilerini ifade eden onlarca insan asagilaniyordu. Tasavvufu, tarikati, kerameti, evliyayi inkâr mezhep imami ile mezhepleri inkâr, islam alimlerini inkâr, hadisi serîfleri inkâr, önceki müfessirleri inkâr, türbe ziyaretini inkâr...inkâr, inkâr, inkâr. Hani nerede ise adam "Kur"an, Peygamber"e degil; bana vahy edildi!" diyecek. Belki yakin çevresine bu kadar olmasa da buna benzer seyler de söylüyordur. El insaf! Asirlardir aliminden sade Müslümanina kadar herkes yaniliyor. Buna karsilik her seyin dogrusunu yalnizca Yasar Nuri Öztürk biliyor.
Sevgili Peygamberimizin vücut yapilarini anlatan semaili seriflerine "Hilye-i Saadet" dendigi gibi; mubarek sakal-i seriflerine de "Lihye-i Saadet" denir. Hilye-i Saadetleri tasiyan nakiller, tâ hazreti Ali"ye, radiyallahü anh, dayanir. Lihye-i Saadetler de tamamen kayda baglidir. Her sakal-i serifin seceresi mevcuttur. Efendimiz sakallarini düzeltirken kesilen killarin zerresi ziyan edilmez; Eshab-i kiram, aleyhimürridvan, tarafindan teberrüken muhafaza edilirdi. Bunlarin kaydi tutularak günümüze kadar intikal etmistir. insan bu noktada söyle düsünüyor: Eger Sakal-i serif ziyareti putperestlikse; hat san"atinin en güzel numuneleri olan Hilye-i Saadetleri evlerine asanlar da putperest olmus olur. Eger Sakal-i serif ziyareti putperestlikse Hirka-i Saadet Dairesi ile Hirka-i serif Camiî"nde bulunan mubarek hirkalari ziyaret de putperestlik olur. Eger Sakal-i serif ziyareti putperestlikse camilere Allahü teâlâdan baska Resulullah ve Dört Büyük Halife"nin isim levhalarini asmak da putperestlik olur. Eger Sakal-i serif ziyareti putperestlikse sanli Peygamberin Medine sehrinde bulunan türbesini ziyaret de putperestlik olur.
Zaten asil maksat da o ya! Vehhabilerin gücü yetse bunu bir ân evvel gerçeklestirirlerdi. Onlara göre bunun "eger"i de yoktur. Efendimizin bile olsa orada yatandan dolayi bir türbeye saygi sirk yani putperestliktir. Suudiler, rejim ihraci için islam ülkelerinde ve bu arada Türkiye"de çok sayida kisi satin alarak beyinlerini yikadilar.islamin basi edep, ortasi edep, sonu edeptir. Hiç bir edebsiz Allah"in rizasina vasil olamaz. ilim, amel ve ihlas sahibi olan müslümana "islam alimi" denir. Yani alim olmak için o begenmedikleri "Emevi ve Osmanli namazi"ni kilmak sarttir. ilim amel ve ihlasdan biri noksan oldugu halde kendini islam alimi tanitanlara "ulema-i su/kötü din adami" denir. islam alimleri dinin bekçisidir. Kötü din adamlari ise bir sey yaptiklarini sanarak dini tahrip ederler. Hiç kimse; Yasar Nuri Öztürk de Selman Rüsdi"lige heveslenmesin. Mü"minler, bu fitne tuzaklarina düsmeyecektir.




Kaynak: Türkiye gazetesi

xxpalolumiro 05.08.2005 17:23

Mehdilige Özenen Çıplak Uyarıc
 
MEHDİ GELDİ DE
BİZ
FARKETMEDİK Mİ ?

Öztürk, Hz. Muhammed"in kendisini "Çıplak Uyarıcı" olarak tarif ettiğinden bahisle şöyle diyordu: "... genelde İslam dünyasının özelde ülkemizin bugün temel dertlerinden biri çıplak uyarıcılardan yoksunluktur.. İnsanımız çıplak uyarıcılarla hizaya getirilmeyen riya saltanatının pençesinde kıvranmaktadır.. İnsanımız ikiyüzlülüğe teslim edilmiş (..) bu teslimiyetin sürmesi için kitle çıplak uyarıcılara düşman olma noktasına getirilmiştir.. İnsanımız her alanda
çıplak uyarıcılara muhtaçtır.. Keskin bakışlı, gür sesli çıplak uyarıcılara hasret içindeyiz; çıplak uyarıcıya havadan ve sudan daha çok muhtacız.."

Yazımızın başında sözünü ettiğimiz makalesinde ise (25 Kasım. Hürriyet) "Çıplak Uyarıcı" nın kimliğine daha bir açıklık getirdiğini gördük Hoca"nın.

"Her topluma uyarıcı gönderilmesi fıtrat düzeninin ve uluhiyetin bir rahmet aktivitesidir. Uyarıcılar bazen peygamber şeklinde gönderilir, bazen de peygamberin açtığı ana yolda faaliyet gösteren mübelliğler (tebliğ ediciler) şeklinde. Bu mübelliğler bazen müçtehid (içtihad eden, ayet ve hadislerden hüküm çıkaran) olur, bazen müceddid.. (yenileyen, dine yeni şekil veren.)
..............................................
Yazinin Tamamini Asagidaki Siteden Okuya Bilirsiniz?
Birde uyari Hocanin Parmagina Dikkat Edin?




<a href="redirect.jsp?url=http://www.geocities.com/islampencereleri/avni_ozgurel.htm" target="_blank">http://www.geocities.com/islampencereleri/avni_ozgurel.htm</a>

05.08.2005 18:35

Reform degil cocugum REKONSTRUKTION
 
das ist ein unterschied... den nur WEISE MENSSCHEN erkennen können....y ani AYDIN insanlarin isidir DIN... geri zekali ARAP kiliklilarin yada Imam Hatip Sübyancilarinin isi degil...

Senin anlayacagin YASR Hoca DÜNYANIN en büyük Hocalarindan sadece bir tanesi....

Onu yada onun gibileri anlamak senin isin degil... senin kapasiteni asar... yaklasamaszin o erdemlige o kamillige....

Sen en iyisi Amatör Islamci kilgina bürün ve hyatini yasa ve kendini Allahin Jandarmasi san....

SÜNNET YOKTUR
HADIS YOKTUR
MEZHEPLER YOKTUR
MEVLID YOKTUR
ALLAHIN JANDARMALIGINI YAPMAK YOKTUR....

Bunlarin hic bir Resül zamaninda yoktuda... sizler nbe halt yemeye bunlari ILAVE ettiniz KENDI DININIZE....

Acik sölylüyorum... ben sizin DININIZDEN degilim...

BEN MÜSLÜMANIM..... ILAVESIZ Müslüman.... hani Resül zamanoindaki anlayis varya.... iste o anlayisa geri dönem anlayisi... yani Rekonstruktion edip o zamanki DINE en yakin gelebilmek....

ISte bilenle bilmeyenin arasinda DIN farki

05.08.2005 18:35

Omani kime sattin tam anlayamadim ?? o.T
 
ohne Text

05.08.2005 18:42

Bende Bu Forumun Mehdisiyim ne var bunda
 
acikca uyariyorum.....

Müslüman olmaniz icin ILAVE DINLERDEN arinmaniz gerek...

Sünnetcilik
Hadiscilik
Ideolojicilik
Mezehpcilik
Kültürcülük
Saltanatcilik
Allah Jandarmaligi
ve SAFSATACILIK


Eger bunlardan arinamayan Müslüman olamaz... ancak Terör DIN anlayisinin ilk kademesi olan MÜRD olur cikar...

Resül elinden baska el degmis olan DIN, PISLIK DINIDIR.... ki su aniyle tüm DINLER icinde aynisi gecerlidir...

TÜM DINLERde insanoglunun eli son derece var....

O yüzden Müslümanim deyip gidip Camiide Ilahi söyleyip... bir Aleviye cem evinde saz veya kafayi cekmesini elestiren DINDEN anlamis degildir... elbet saydiklarimi yapan Alevide anlamis degildir.... kisacasi ne Sünniler Müslümandir ne Aleviler.... bu benim görüsüm

MÜSLÜMANLIK bambaska..... eger Müslümanlik Kurandaki evrensel DIN ise... O halde cikarin bunlari dinden...

Ideolojilerinizi atin kenara ve SADECE KURANA VE EHLI-KITABA uyun...

Olay bu kadar basittir...

Ne isiniz var Imami Azamin yada Alinin yada Yasarin yada baska birisinin kicinin pesinde....

Akil var mantik var... kullanin... eger kullanamiyorsan o halde DINE ihtiyacin zaten yoktur... ki sen onu mümkün degil anlayamazsin...

hadi viel Spaß

05.08.2005 18:45

Yasar Hocanda bazen senin gibi
 
oda Ideoloji bagimlisi.....

Iste Imam Hatipler insani tutsak yapar... Yasar Hcoa ne kadar dünya devi olsa bile... arada sirada ister istemez eski sisteme hitap ediyor.. nede olsa ruhuna kücükten monta etmisler...

benim edilmedi... daha dogrusu ben izin vermedim.... o yüzden bin ich Ihm in dieser hinsicht mehrere Level voraus

05.08.2005 18:56

Mezhepciler CAHILDIR
 
hemde kara Cahildir....

Mezhepmis... yok DEVE... oda cölde olur.. viel Spaß beim suchen

Mezhepciler Beyinsizdirdler.... cünkü kafalari calismaz... coguzlarininda okuma yazmasida yoktur... hele hele bir cok bayanlarimiz dahlen okur yazar degillerdir...

Mezhep demek bir INSANIN SEYSININ PESINDEN KOSMAKTIR....

Insanoglunu Ilahlastiran beyin... anormal beyindir kiiii o insandan ne köy olur nede kasaba.... olsa olsa TERÖRIST olur...

zaten böye düsünnelerdir dagda cayirda Teröris olarak gezen.... cünkü onlarin Imamlari onlara SEFAAAT edecek...

bana RESÜL bile sefaat etme yetkisi ve kapasitesi yokken... kalkmis bazi ALLAHSIZLAR insanlardan Medet ummaya....

MEZHEPLERIN PESINDE KOSAN DINSIZDIR.....

ALLAH SIRK KOSANDIR....

Benim tüm Sülale akrabalarim hatta tüm TR nin 100 de 74 ü MEZHEPKOLIKTIR....

ISTE TR nin 100 de 74 bir nevi DINSIZDIR....

Bu kadar acik söylüyorum... insani kendine Ilah eden DINSIZDIR....

Göklere RESÜLLERI yollyanlar DINSIZDIR... ki Allah ile Kahve icimis HZ: Muhammed NAHHHHHHHHHH deve binmisler beraber... kim kimin yaraticisi tam belli degil hahahaha....

Yani byöel salakca düsünceleri kitabi kim yazmis yawwww...

Camiide Mevlid okurlar MÜZIK dinlerler..... Ilahiler söylerler... aglarlar ciglarlar yatip yere oynarlar... Cem evinde dans ederler....

Yaaaaa DIN diye bir sey kalmamiski TR de....

Ramazanda giderler Mezardaki Allahlarindan DILENIRLER..... Bülnet Ersoy Orus dede denilen bir mezarda sarki söyler...

Ohhhhhhhhh ne süper DINIZ Var yawwwwww... öldüm bittim eridim gittim valla....

Bunun neresi DIN yawwwww..... safsata ile dolmus tasmis....

-------------------------------
DIN demek Allahi Kurandaki MECAZI anlatimlardan tanimaktir
--------------------------------

DIn bsaka bir sey degildir... Sünnetullahi ve onun kurucusunu veya Sünnetullahin sistemini kavramaktir....

DA GIBT ES NICHT MEHR ODER WENIGER...

DAT WARS

cagdasturk 05.08.2005 20:41

IT ÜRÜR KERVAN YÜRÜR !!!
 
Hic bosuna ugrasma gözüm, senin ne mal oldugunu anladi artik bu millet.
Demek sana kadar bütün müslümanlar 1500 sene yanlis inanmis, yanlis yasamislar öylemi. Bir Allahin kuluda cikip su senin vardigin noktaya varamamis öylemi, vaybeee :-)
Senin derdin kuranda ne yazdigi falan degil,
senin amacin, islam adina yapilan bazi yanlislari bahane edip, gercekleri saptirarak, aklinsira Islamin icini bosaltmak.
Anlayacagin amacin üzüm yemek degil bagciyi dövmek.

Sen böyle görünürde müslümansin, ama müslümandan baska herseye benziyorsun.
Dinine, peygamberine, ecdatina, tarihine küfredip kötülüyorsun, bilmiyorsunki tarihini ve ecdatini inkar edene soysuz derler. Üstelik ecdatinin sana vatan ettigi güzelim yurdum topraklarindada utanmadan yasamaya devam ediyorsun.

Güya kurani savunup sünneti reddediyorsun,
fakat kurandan bir kelime bile bildigin yok, okusan anlamazsin, hani ALLAH cc. derya, onlarin gözleri kulaklari mühürlüdür, görmezler ve duymazlar, iste aynen onun gibi.

Senin gibi insanlarin dinle, kuranla, namazla, abdestle, orucla isleri olmaz.
Sorsam onlarida inkar edersin, onlarin zamani gecti dersin, benim kalbim temiz namaza ihtiyacim yok dersin.

Aslinda senin gibi insanlarin, siyonistler gibi Islamin icini bosaltmaya yönelik sistematik bir calisma icinde oldugunuda düsünmüyorum, cünkü senin gibi tiplerin zeka kapasiteleri buna elverisli degil.

Senin kafan karisik, ALLAHIN emirleri sana zor geliyor, o yüzden kendin dine uymak yerine dini kendine uydurmaya calisiyorsun.

Din gibi kutsal bir konuda tartisirken bile edepten hayadan yoksun birisin, girdigin porno sayfalarinin etkisiyle, konulara cevap veremedigin icin, bir takim sacmaliklar kusuyorsun sürekli.

Kisaca gözüm, it ürür kervan yürür !

05.08.2005 21:07

Elbet tabi yanlis inanmislar
 
ne yani... HZ Isanin ölümünden sonra 600 sene gecmeden millet yine SAFSATAYA büründe... ayni senin DININDEKILER gibi... cesit cesit Incillar yazdilar... Isanin ADINA INCILER yazdilar....

Simdi sen gelmis bana diyorsunki.... biz daha akilliydik.. 1500 yilda Kurani degistiremedik... ama onu saf disi biraktikta... aldik Mezhep kitaplari yazdik hadisler UYDURDUK... Islamin Anasini belledik...

Iste Ne farkin var senin Hiristiyanlardan...

Her ikinizde kalkip kendi DINI kendisi yazmis...

Naaaa dann Prost

05.08.2005 21:12

Noch wassss... en iyi Pprnocular Hocalrd
 
ir hemde sizlerin KIZ-IMAMA-HATIP Liselerindeki.....

Yaaaaaa Pezevenkler hali dokuma kurslari veriyoruz derken.... aslinda hali üstü dersi veriyorlarmis....

Süleymancilarin Hocalarin Trabzonda ne tecavüz ettiler okullarindaki kizlara.... sonunda Jandarma Blitz Operasyonla iceri girmek zorunda kaldi..... serefsizler kizlarin anne babalarini bile iceri birakmiyorlar....

RESMEN KAFIRDIR BU MAHLUKATLAR....... genc kizlarin irzina geciyorlar..... evet bunu senin Hocalarin yapiyor... voll Geil dimi

05.08.2005 21:29

FETULLAHA ŞİİR ;-)))))))
 
FETULLAHA ŞİİR


Kürt Said"in artıkları
Fethullah"ın fırtıkları
Çiftetelli sürtükleri
Gözdeler, bendeler, kullar!

***********************
Yalan riya, taktiğiniz
Fitne fesat, ektiğiniz
Fener"dedir Patriğiniz
Çömezler, zangoçlar, kullar!

Ardında Sam Amca"nız var
Efendiniz, Hoca"nız var
Kırkı aşkın kocanız var
Kız-oğlan, bakire dullar!

***********************
Neler haram, neler caiz
Talkın veren ele vaiz
Beş milyara ister faiz
Dolar ha! Paralar, pullar..

***********************
Teneşirde öten horoz
Nuh Nebi"den kalma moloz
Konduramaz bize bir toz
Uğraşsa da aylar, yıllar..

**********************
Takke düştü kel göründü
Demirden bir el göründü
Hoca"nıza yol göründü
Peşindedir azrailler!

***********************
Nerde dilenciler Şahı
Gitti ahı, kaldı vahı
Gelir bir Şubat sabahı
Kapanır ağızlar diller!


Hanifi Altaş




Fırtık: Hık demiş Fethullah"ın burnundan düşmüşler anlamında; Erzurum yöresinde sümük.
Çiftetelli: Medyamızın yeni merkezi olan ikitelli
Çömez : Medrese öğrencisi, papaz yardımcısı anlamına da gelir.
Zangoç : Kilisede çan çalan kimse
şubat : Mart karı yağmadan önceki ay

cagdasturk 05.08.2005 21:29

COKMU DOKUNDU GÖZÜM.. o.T.
 
ohne Text

cagdasturk 05.08.2005 21:31

BU NE SIDDET BU CELAL
 
Iste o tür pezevenkleri sizler ve düsünceleriniz üretiyor.
Islamin icini oya oya milleti böyle cahil biraktiniz, ondan sonrada utanmadan sikayetci oluyorsunuz, onlarin günahlari sizin gözüm..

roman 05.08.2005 23:57

(Yalnızca araştırmayı sevenler için.)
 
Nizari İsmaili"lerin Kökeni
(1) İslam"da Mezhep Ayrımı
"...İ.S. 632 yılında, Batı"daki Reform hareketinden de büyük bir ayrılık İslam"ı parçaladı. İslam dinini oluşturan iki büyük mezhep bir daha birleşmemek üzere ayrıldılar. Şiiler, İslam"ın önderliğinin Peygamber"in ailesinde kalması konusunda ısrarcıydılar ve bu nedenle, Muhammed"in ölümünden sonra Peygamber"in amcasının oğlu Ali"nin halife olmasını arzu ettiler."

Gordon Thomas, Journey into Madness

"Ali, İ.S. 661 yılında öldürüldü. Ancak Şii teolojisine göre, Ali ve onun soyundan gelenler İmam"dılar; yani Tanrısal esine sahip önderler, Tanrı ile insanlar arasında aracılık edebilen İsa benzeri kişilerdi. En sonuncusu İ.S. 940 yılında ortadan kaybolana kadar tam on iki imam gelip gitmişti. Şii inancına göre, kayıplara karışan sonuncu imam, geniş Arabistan çöllerinin birinde gizlenmekte ve yeniden ortaya çıkıp, adaletli ve arı bir İslam yönetimini kuracağı uygun zamanı beklemektedir... Geri döndüğü zaman imam, Şiilerin yüz yıllar sonrasında verecekleri en şiddetli kutsal savaşı, büyük cihadı başlatacaktır".

Gordon Thomas, Journey into Madness

"...Şia"nın kurduğu en başarılı örgütlerden biri Kahire"de üslenmişti. Aslında bu örgüt, taraftarlarını kutsal ve çok özel bir göreve bağlayabilen, bunun için en şaşırtıcı yöntemleri uygulayabilen bir eğitim odağıydı. Amaca ulaşabilmek adına, yetenekli eğitmenler, İslam"ın özgün demokratik fikirlerini yıkarak, o dönemde Mısır"da hüküm süren Fatımi halifesinin emirlerini yerine getirmeye çabalıyorlardı."

Arkon Daraul, Secret Societies

"Şia"nın temel öğretisi "talim"e, yani disiplinli eğitime dayanır. Bu eğitimden doğrudan imam sorumludur ve hiçbir sapmaya göz yumulmaz. Şii imamların Ali"nin soyundan gelmekle üstlendikleri rol ve yetkilerinin temeli tümüyle bu eğitim sayesinde gerçekleşmiştir."

"...Sünni"ler ile Şii"ler arasındaki temel ayrılıklardan biri de, yetkinin talimden mi, yoksa akıldan mı kaynaklandığı tartışmasında yatmaktadır."

Edward Burman, The Assassins-Holy Killers of Islam

"Tasavvufun, en iyi bilinen mistik simgeciliğinin büyük bölümü, genellikle Ömer Hayyam"ın Rubaileri sayesinde herkesin öğrendiği kadarı, İsmaili"ler tarafından sahiplenmiştir. Şia ile tasavvufu, şaşırtıcı ve benzersiz biçimde kaynaştırarak, kendi şeyhlerine sıkı sıkıya bağlı kapalı bir mistik topluluk oluşturmuşlardır. Diğer taraftan, mistik esrikliğe ulaşmak için haşhaş ya da başka uyuşturucuların kullanılması tasavvufta olağan uygulamalardandır."

Edward Burman, The Assassins-Holy Killers of Islam


(2) Şeyh-ül Cebel (Dağların Şeyhi)
"...1074 yılında, ermeni asıllı Akka valisi Bedr ül Cemali, halifenin çağrısı üzerine, ordusuyla birlikte Suriye"den Kahire"ye gelir ve kontrolu ele geçirir. Bu andan itibaren, halife el-Mutansır"ın gücü tümüyle sınırlanır. Gerçek yönetici ordu komutanıdır, artık Fatımi halifeleri birer kukla olmaktan öteye gidemezler."

"...Halife el-Mutansır"ın 1094 yılında ölmesi üzerine, yeni ordu komutanı Bedr ül Cemali"nin oğlu el-Efdal, el-Mutansır"ın oğlu Nizar"ın halife olmasına karşı çıkar ve onun yerine Nizar"ın kardeşi el-Mustali"yi halife yapar... Doğu"da, İran"da bulunan İsmaili"ler bu oldu bittiyi kabul etmezler, el-Mustali"nin halifeliğini reddederek Kahire ile tüm ilişkilerini keserler. Fatımi egemenliğine böylece karşı çıkan bu grup, Nizar"a bağlı olduklarını ilan eder. İşte bu sebeple, tarihte sonradan Haşişi"ler olarak ün salacak olan bu yeni akımın üyeleri, ilk zamanlarda Nizari İsmaili"ler olarak bilinirler."

Edward Burman, The Assassins-Holy Killers of Islam

"...Arapçada "asessen" sözü "koruyucu, bekçi" anlamına gelir. Kimi yorumcular "gizlerin koruyucusu" deyiminin gerçek kökenini bu kelimede bulur."

Arkon Daraul, Secret Societies

"Hasan Sabbah, Nizari İsmaili"lerin yeni öğretisini, yani "dava"yı örgütleyen ve uygulamaya geçiren devrimci bir dahiydi. Kahire"deki Fatımi İsmaili"lerin davasının yerine, Hasan Sabbah kendi öğretisini koymayı başardı...1060 Yılında, Tahran"ın yüz elli kilometre güneyindeki Kum kentinde dünyaya gelmişti."

"İnce bir zekası, mükemmel bir teoloji bilgisi, idealini uzun yıllar boyunca bıkmadan izleyecek olağanüstü bir irade gücü vardı... Tıpkı bir zamanlar kendisinin eğitildiği gibi, sabırla, dinsel kuşkuları ortaya çıkarıp yeni bir seçeneğin olası olduğuna ikna edinceye kadar ısrarla, Daylam"lıları etkisi altına almış ve inançlarını değiştirmeye razı etmişti."

"Teolojik tartışmaları ustaca kullanarak, inatçı bir mantıkla Şia öğretisini titizlikle irdelemeyi başarmış, İsmaili"lerin fesatçı doğası ve geleneksel gizliciliğine dayanan, çok güçlü bir ayrılıkçı topluluk duygusu yaratmayı bilmişti."

"Elbruz sıradağları Damavend yanardağı ile 6000 metrede en yüksek noktasına ulaşır ve Hazar kıyıları ile Merkezi İran yaylası arasında aşılması zor bir engel oluşturur. Tahran"dan pek uzak olmamasına karşın, bu dağlık ve ıssız bölge daima ulaşımı zor ve gözlerden ırak kalmıştır. Bu nedenle, bir çok Şii tarikatı, gizlenen İsmaili"ler ve diğer din sapkınları için yüzyıllar boyunca dağlık Daylam bölgesi bir sığınak olmuştur."

"...Marco Polo"nun 1273 yılındaki ziyareti ve bunu daha sonra kitabında, "Dağlar Şeyhi ve Aşişin"ler" olarak anlatması, Hasan Sabbah"ı ve yüksek bir vadide bulunan Alamut kalesini Batı"da bir efsane biçimine dönüştürdü."

Edward Burman, The Assassins-Holy Killers of Islam


"...Şeyhin maiyetinde, gelecekte fedaileri olacak, oniki yaş civarında bir çok genç vardı. Onlara içmeleri için haşhaş veriliyor ve üç gün süreyle uyuduktan sonra dörtlü, onlu ya da yirmili gruplar halinde, şahane bir bahçeye bırakılıyorlardı.

Bahçede kendilerine gelen gençler, cennete geldiklerini sanıyorlardı. Etrafları müzik, şarkı ve rakslarla onları eğlendiren, gönüllerini hoş tutan genç kızlarla çevriliyordu. Gençlerin her türlü arzuları anında yerine getiriliyordu. Öyle ki, kendi rızalarıyla bu bahçeden ayrılmayı kesinlikle istemiyorlardı."

"Şeyh, bir düşmanını öldürtmek isteyince, gençlerden birini yanına çağırtıp "cennete geri dönebilmen için, düşmanımı öldürmelisin" diyordu. Böylece, katiller gidip hevesle, gönüllü olarak görevi yerine getiriyorlardı."

Marco Polo, Alamut Ziyareti (1273)


"...Bir çok tarihçinin uzun yıllar tartıştığı, ancak bugün kesinlikle kanıtlandığı şekliyle, "haşhaş içenler" ya da "haşhaş yutanlar" deyimleri, asla İslam kaynaklarında rastlanılmayan, tümüyle yanlış bir adlandırmadır. Küçük düşürücü bir anlamda, "kötü üne sahip kişiler" ve "düşmanlar" deyimlerinin yerine kullanılmıştır. Deyimin bu anlamıyla kullanımı günümüze kadar süregelmiştir. 1930"lu yıllarda Mısır"da gündelik dilde "Haşişin" sözü sadece "gürültücü ve huzur kaçıran" anlamında kullanılmıştır. Özdenetim sahibi olduğu her bakımdan anlaşılan Hasan Sabbah"ın uyuşturucu kullanmak gibi bir aşırılığa kapılacağı hiç akla yakın değildir. Alamut kitaplığı ve gizli arşivlerinde dahi, İran Haşişi"lerinin uyuşturucu kullandıklarını ima eden tek bir satır bile mevcut değildir."

"...Güvenli ve sürekli bir üsse sahip olmayı başardıktan sonra, Hasan Sabbah dailerini (İsmaili misyonerleri) Alamut kalesinden dört bir yana gönderdi. Aynı zamanda, topraklarını genişletme politikası izlemeye başladı. Yeni kaleler inşa ettirdi, propaganda ya da kuvvet kullanarak, başka kaleleri ele geçirdi... Bu dönemde, Alamut ve diğer kalelerde yaşam, sonsuz bir disiplin ve ciddiyet içinde geçmekteydi."

"...Hasan Sabbah"tan önce, İslam dünyasında politik cinayetler yok değildi. Daha eski tarikatlar da, suikastı bir siyaset yöntemi olarak kullanmışlardı. Hatta, Muhammed bile, düşmanlarının yaşamaya layık olmadıklarını söyleyerek ve inançlı yandaşlarının bu imayı anlayacaklarını bekleyerek, rakiplerini yoketme yoluna gitmiştir..."

"...Haşişi "Assassin" (katil) sözü, Batı dillerinin kelime dağarcığına, Dante tarafından kullanıldığı zaman katıldı. İlahi Komedya, Cehennem, XIX. Kitap"ta, Dante kendini, "kötü assassin"in günahını çıkartan bir keşiş" olarak betimler.

"Io stava come il frate che confessa
Lo perfido assassin..."

Eserin bu kısmında, günah çıkartan suçlu kafası aşağıda olarak canlı canlı toprağa gömülmektedir. Bu sebeple, mümkün olan en büyük suçu işlemiş olmalı; yani, özellikle dehşet verici bir günahın sahibi olmalıdır. Kötülük olgusuyla, "assassin - katil" sözü arasında Dante tarafından kurulan bağ, kesinliği ve berraklığı güçlendirir ve işte bu anlamıyladır ki, "assassin" sözü tüm Batı dillerine yayılmıştır."

Edward Burman, The Assassins-Holy Killers of Islam


(3) İsmaili"lerin Kaderi
"...1256 yılında Alamut kalesinin, Moğol komutanı Hülagu tarafından yıkılmasıyla, Nizari İsmaili"lerin bir çoğu Afganistan"a, Himalaya"lara ve özellikle Sind"e kaçtılar...Bazı gruplar, zaten daha XI. yüz yıl kadar erken bir dönemde Hindistan"da etkinlik gösteriyorlardı. Burada, "Bohra"lar adıyla bilinen İsmaili tarikatı mevcuttu. Bu tarikatın kurucusu, henüz 1067 yılında, Cambay"a göç eden ve buradan Gujerat"a geçen, Abdullah adında bir Yemenliydi. Bugün de, Bohra"lar hala bu bölgede gizli varlıklarını ve güçlerini sürdürüyorlar."

"...Bir diğer büyük kol, bugün özellikle Pencap"ta etkin olan "Hoca"lar tarikatıdır. Bu tarikatın geleneklerine göre, kurucuları kuzeybatı Hindistan"a XIII. yüz yıl başlarında gelen, "Satagut" (gerçek ışığın öğretmeni) adında bir daidir."

"...Ağa Han önderliğindeki, çağdaş İsmaili"lerin dayandığı temel "Hocalar" tarikatıdır ve doğrudan Nizari İsmaili"lerin yani Haşhişi"lerin soyundan gelmektedir."

"Bugün, Ağa Han, tam olarak Prens Kerim el-Hüseyni, Ağa Han IV., İsmaili"lerin, kırk dokuzuncu imamı olup, doğrudan Muhammed"in soyundan geldiğini ileri sürmektedir. Tüm dünya üzerindeki tahmini yirmi milyon İsmaili"nin lideri olup, sadece bağışlardan oluşan, yıllık gelirinin, 1985 yılı için 75 milyon Sterlin olduğu açıklanmıştır."

Edward Burman, The Assassins-Holy Killers of Islam


Devrimci bir dahi olarak kabul edilen Hasan Sabbah"ın teolojik ve politik görüşleri, ülkesinin Araplar tarafından fethedilmesi ve buna bağlı olarak İslam dininin kabul edilmesinden sonra, İran"a özgü ilk dinsel ve politik yaratımdır. Bu geniş anlamda, Haşişi"lerin kurucusunun düşünce ve öğretilerinin Orta Doğu"daki politik akımlar ve dinsel yaşantı üzerinde uzun menzilli bir etkisinin bulunduğu söylenebilir. Hasan Sabbah"ın mirası, bugün bir yandan Ağa Han tarafından, diğer yandan Lübnan ve İran"da bulunan devrimci gruplar tarafından paylaşılmaktadır.

Edward Burman, The Assassins-Holy Killers of Islam


Haşişi"lerin Gizli Öğretileri
(1) Düşünce Okulları
"Genel olarak İsmaili"lerin, özel olarak da Nizari İsmaili"lerin asıl sorunu, her dönemde resmi İslam tarafından sapkın kabul edilerek baskı altında tutulmak istenmeleridir (Mısır Fatımi halifelerinin yönetiminde İsmaili inancının resmi dinsel görüş olarak kabul edildiği dönem dışında). Bu baskının sonucu olarak, Haşişi inancının herkesce anlaşılabilir bir açıklaması hiç yapılmamıştır. Haşişi"ler kendi öğretilerini gizli tutmuşlar, düşmanları ise, sapkın oldukları gerekçesiyle, inceleme araştırma yapmadan onları neredeyse yok saymışlardır."

Edward Burman, The Assassins-Holy Killers of Islam

"Hasan Sabbah, sıradan kişilerin bilgi edinmesine engel olmuş, her kitabın tehlikesini ve her yazarın dağarcığını zaten bilenler dışında, bilginlerin eski kitapları incelemelerine izin vermemiştir. Yandaşları ile birlikte, teoloji alanında, "Allah"ımız Muhammedin Allah"ıdır" demekten öteye geçememiştir."

Şehrestani

"İslam bir mesih dini değildir ve bir kurtarıcı-mesih kavramına yer vermez. Yine de, büyük olasılıkla Hıristiyan etkisi altında, İslam"da Peygamberin soyundan gelen bir kişi ya da yeniden dünyaya gelen İsa kişiliğinde, "imanın eskatolojik onarımcısı" yani "Mehdi" (Tanrısal Rehber) kavramı zamanla gelişmiştir. İsa"nın ortaya çıkmasıyla, "son yargı" dönemi başlayacaktır. İyiler cennete giderken, kötüler cehenneme atılacaklar; cennette ödüller, cehennemde ise cezalar olacaktır. Böylece öngörülen "Son"dan önceki dönem de oldukça karamsardır: Kabe yol olacak, Kur"an sayfaları boş kağıda dönüşecek, Kur"an"ın buyrukları belleklerden silinecek, Allah bile "Tanrısal Söz"ü (logos-kelam) terkedecektir. İşte o zaman kıyamet kopacaktır."

Encyclopaedia Brittanica

"Çesitli duygu yüklü isimler altında, İsa"dan Kur"an"da tam otuz beş kez sözedilir; "Allah"ın Habercisi" ve "Mesih" gibi...Ama, Kur"an"ın hiç bir yerinde İsa, ölümlü bir peygamberden, Muhammed"in yolunu açan kişi ve tek yüce Allah"ın bir sözcüsü olduğundan daha farklı bir niteliğe sahip değildir. Tıpkı Basilides ve Mani"nin söyledikleri gibi, Kur"an İsa"nın çarmıhta ölmediğini yazar; "Onu öldürmediler, onu çarmıha germediler, öyle yaptıklarını zannettiler". Bu pek de açık olmayan sözler dışında başka bir yorum yoktur. Ancak İslam yorumcularına göre, ölmek üzere İsa"nın yerine geçen bir başkası vardır. Her zaman olmasa da, bu kişinin Sirene"li Simon olduğu ileri sürülür. Bazı İslam Yazarları, İsa"nın bir duvar girintisine gizlenerek, tıpkı Nag-Hammadi yazıtlarında da belirtildiği gibi, taklidinin çarmıhta can verişini izlediğini yazarlar."

Baigent, Leigh, Lincoln-The Holy Blood and the Holy Grail

"Yeniden Doğuş" öğretisi, ya da daha doğrusu "ruh göçü" kavramı, İran"da geniş kabul görmüş ve İslam"daki Mehdi inancına evrimlenmiştir. Bu öğretinin, İsmaili versiyonu iki ayrı düşünce okulu biçiminde ortaya çıkmıştır. İlki, İsmail"in kendisini doğrudan ölümsüz ve dolayısıyla Mehdi olarak kabul eder. İkincisi, İsmail"in oğlu Muhammed"in Mehdi olduğunu ve tüm dünyayı fethetmeden önce ölmeyeceğini ileri sürer.

Dürzi"ler "yeniden doğuş"u kendi inançlarının temel ve ayırd edici bir ilkesi olarak benimserler. Dürzi"liğin kurucusu Hakim"in on ikinci imamın ruhuna sahip olduğuna inanırlar. Hakim"in tüm dinsel yetkisi de bu olgudan kaynaklanmaktadır. Haşişi"lere oranla daha fazla bilgi sahibi olduğumuz Dürzi"lerin öğretileri aslında hemen hemen Haşişi"lerin öğretisiyle eştir: "tüm ruhlar hep bir anda yaratılmışlardır, sayıları sınırlıdır. Her ruh bir dizi ruh göçü ile gelişir ve mükemmelliğe doğru yükselir."

Edward Burman, The Assassins-Holy Killers of Islam


(2) Haka"ik - İçrek Gerçekler
"İnsanlığın dinsel gelişiminin, her biri yedi yıl süren, yedi ayrı peygamber döneminde gerçekleştiği tasavvur edilmektedir. Bu yedi peygamberin ilk altısı: Adem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed"tir. Bu Tanrı habercilerinin her biri, sıradan insanların bile anlayıp yorumlayabileceği bir dinsel yasa ortaya koymuşlardır. Buna "zahir", yani dış görünüş denilebilir. Ancak, bu peygamberlerin verdiği her bir mesajın bir de, içrek, gizli gerçekleri vardır. Bu içrek gerçekleri ancak az sayıda aydınlanmış kişi anlayıp yorumlayabilir. Buna da "batın", ya da içrek gerçek adı verilir."

"Haka"ik (içrek gerçeklerin bütünü), bu yedi peygamberi izleyen birer "Vasi" (elçi) ya da "Samit"(suskun) tarafından açıklanabilir. Bu kişinin görevi kutsal yazılar ve kurallardaki batını izah etmektir. Her bir vasiden sonra, ayrıca yedi tane imam dünyaya gelir. Yedinci imam bu dizgedeki yeni peygamberdir ve böylece çember tamamlanır. Son döneme damgasını vuracak olan Mehdi, herkese tüm içrek gerçeklerin açıklamasını yapacak ve böylece Tanrısal bilgi dönemini başlatacaktır."

"İsmaili teolojisi, işte bu denli "vahiyci" (revelationary) bir nitelik taşır. İnsan aklından aşkın olup, insanın anlayamayacağı düşünülen haka"ik, aslında gnostik öğretiden türetilmiştir. Tümüyle Neoplatoncu değerlerden yola çıkarak, maddi ve manevi dünyanın ilkelerini açıklama iddiasındadır. Gnostikler, maddi dünyanın ikincil bir tanrı tarafından yaratıldığını düşünürler. Bu Eski Ahit"teki Yahova"dır. Yahova, gerçek Tanrının dünyayı yanlış inançlardan temizlemek için İsa"nın bedeninde oğlunu göndermesine kadar, belirli bir özgürlüğe sahip olabilmiştir. Muhammed"in gnostik bir görüş olan, çarhıhta ölen kişinin sadece bir hayal, Romalılarla Yahudilerin yaralayamadıkları bir görüntüden ibaret olduğunu İslam"a uyarlamasıyla, birçok gnostik ögenin İslam"a geçiş yolu açıldı.

Edward Burman, The Assassins-Holy Killers of Islam


"İsmaili haka"ikinin özü, "İlk Neden" olarak Tanrı"nın reddedilmesinde ve kendi içinde belirli bir akılcılığa yönelmesindedir. Bu öğreti aynı zamanda İsmaili"lerin sapkınlığının temelidir. Onlara göre "İlk Neden" evrensel akılla birleşen Tanrısal buyruk yani Tanrı Sözüdür (logos-kelam). Bu yüzden, İsmaili"lerin buyruk-düzen-yasa hakkındaki düşünceleri, içrek öğretilerinin çekirdeğini oluşturur ve Neoplatoncu felsefe ile İslam"ın sentezini gerçekleştirir. Hasan Sabbah"ın gücü ve fedailerinin bağlılığı, Tanrı"nın aşkın doğası hakkında İsmaili öğretisinin kategorik ısrarından kaynaklanır. Böylesi mutlak bir Tanrı ve mutlak bir imam, mutlak bir inanç ve itaat gerektirir."

1-İmam (Ali ve Nizar"ın soyundan)

Tam Aydınlanmışlar:

2-Dai"d-D"uat (Baş Dai)

3-Dai"l-Kebir (Büyük Dai)

4-Dai

Yarı Aydınlanmışlar:

5-Refik

6-Lasik

7-Fedai

"Her ne kadar, aydınlanma derecelenmelerinin ayrıntıları, 1332 yılında Dürzi"ler hakkında kaleme alınmış tarihi bir belgeden aktarılmışsa da, Haşişi"ler ile asıl fark, derece sayısının Dürzi"lerde, belki de dokuz göksel cisimle uyum sağlamak için, dokuza yükseltilmiş olmasındadır."

Edward Burman, The Assassins-Holy Killers of Islam


(3) Dokuz Derece
Adaylar, yaşam boyu kendilerini de öğretmenleri kadar önemli kılacak olan, ebedi bilgelik ve gizli güç sahibi olacaklarına inanarak örgüte katılırlar ve dokuz dereceden oluşan bir aydınlanma sürecinden geçirilirler.

İlk Derece

İlk derecede, öğretmenler adayları, tüm önceden öğrenip kabul ettikleri dinsel ve siyasal düşünce ve yargılardan kuşku duyma durumuna düşürürler. Daha önce kendilerine öğretilen her türlü bilginin önyargılı ve sarsılabilir olduğuna, olası her çeşit tartışma tekniği kullanılarak, inandırılırlar. Arap tarihçi Makrızi"nin aktardığına göre; bunun sonucu, öğrencilerin her sorunun en doğru yorumunu yapabilen tek gerçek bilgi kaynağının öğretmenleri olduğuna inanmaları ve öğretmenlerinin kişiliklerine bağımlı duruma gelmeleridir. Öğretmenler, aynı zamanda, formel bilginin aslında, hazır duruma geldiklerinde öğrenecekleri, gerçek, gizli ve güçlü sırrın sadece bir örtüsü olduğu hakkında sürekli ipuçları verirler. Bu akıl bulandırma tekniği, öğrencinin bir öğretmene körü körüne bağlılık andı içecek hale gelmesine kadar sürdürülür.

İkinci Derece

Öğrencilere bu derecede, korunması İmama teslim edilmiş olan içrek bilgiler olmadıkça, bu içrek öğretinin basit birer simgesi durumunda olan dinsel kurallar izlenerek Allah"ın rızasına ulaşmanın imkansız olduğu öğretilir.

Üçüncü Derece

Bu derecede, gelmiş geçmiş imamların sayısı ve kişilikleri, yedi sayısının maddi ve manevi dünyadaki anlamı aktarılır. Artık, kesinlikle "Onikiimamcı" inanç ve görüşlerden uzaklaşılarak, son altı imamın saygı duyulmaya gerek olmayan, manevi bilgilerden yoksun, sıradan insanlar oldukları öğretilir.

Dördüncü Derece

Öğrenciye, yedi "Natık" (bildiren-peygamber) dönemleri, onları izleyen altı "Samit" (suskun imamlar) ve her yeni natığın kendinden önce gelenlerin dinsel öğretisini nasıl değiştirdiği öğretilir. Bu eğitim, Muhammed"in son peygamber ve Kur"an"ın da Allah"ın son vahyi olamadığının kabul ettirilmesini içerir ki, tüm bunlar öğrenciyi İslam dininden çıkarır. Bu derecede ayrıca, yedinci ve son natık, "Sahib-ul-Amr" (varlıkların sahibi) İsmail"in oğlu Muhammed"in "Eskilerin Bilimi"ni (Ulum-ul Evvelin) tamamlayıp, içrek öğretinin bilimi olan "Tevil" bilimini (Allegorik yorum) kurduğu aktarılır.

Beşinci Derece

Bu derecede, geleneklerin tümü terkedilerek, "Sayılar Bilimi" ve "Tevil" uygulamalarının öğretimine başlanır. Sürekli konuşulan konu dindir. Kur"an"ın sözcük anlamına giderek daha az önem verilirken, İslam dininin tüm kural ve koşulları ortadan kaldırılmak istenir. On iki sayısının anlamı ve on iki "hucca" (kanıt) öğretilir. Bu "hucca"lar, imamların propagandasına temel oluşturan ve onların kişisel öğretilerini yönlendiren kanıtlardır. Aynı zamanda, "hucca" sözcüğü, her imam tarafından, baş dai olarak atanan kişilere de ad olarak verilmiştir. Sonradan, oniki "hücce" insan omurgasındaki oniki sırt omuru ile bağdaştırılır; yedi kafa omuru (cervical) ise yedi peygamberi ya da yedi imamı simgeler.

Altıncı Derece

İslam dininin koşulları (namaz, oruç, hac, zekat, kelime-i şehadet) ve tüm diğer ritlerinin allegorik anlamları bu derecede öğrenciye aktarılır. Görünümde uygulanan bu koşul ve ritlerin temelde önemsiz olduğu ve bilgiye ulaşmış kişilerin bunlardan vazgeçebileceği öğretilir. Çünkü bu uygulamalar, kurnaz yasa koyucular tarafından, cahil ve kaba halkı yönetmek için konulmuştur.

Yedinci Derece

Bu ve bundan sonraki derecelere, öğretinin gerçek yapısı ve amaçlarını kavrayabilen önde gelen kişiler kabul edilir. "Önceden varolan" (Pre-existent) ve "Sonradan ortaya çıkan" (Subsequent) kavramları ve bunların dualist yapısı bu derecede öğretilir ve böylece, kişinin Tek Tanrı öğretisine olan inancının yıkılması amaçlanır.

Sekizinci Derece

"Önceden var olan"-"Sonradan ortaya çıkan" ikili öğretisi geliştirilir, öğrenci tarafından derinlemesine kavranmasına çalışılır. Ayrıca, en önemlisi, bu iki kavramın da üzerinde, ne adı, ne nitelikleri bilinebilen, hakkında hiç bir bilgi bulunmayan, tapınmak bile mümkün olmayan bir yüce Varlık olduğu hakkında ilk bilgiler verilmeye başlanır. Bu isimsiz Varlık, Zerdüşt inancındaki, "Zervan Akanana"yı (Sonsuz Zaman) andırmaktadır. Ancak, öğretinin bu noktasında, İsmaili"ler arasında farklı anlayışlar, çatışma ve karışıklıklar ortaya çıkmıştır. Yine de, Nuveyri "bu fikirleri kabul edenlerin yeri, dualistlerin ya da maddecilerin yanından başka bir yer olamaz" diyerek tümünü aynı sepete yerleştirmiştir. Bu derecede, öğrenciye peygamber olmak için, mucizeler yaratmaktansa politik, sosyal, dini ve felsefi bir sistem yaratıp uygulamak kabiliyetini göstermek gerektiği öğretilir. Ayrıca, dünyanın sonu, yeniden doğuş, cennet-cehennem gibi allegorik kavramların yanısıra çeşitli "kıyamet" doktrinleri de aktarılır.

Arkon Daraul, Secret Societies


Dokuzuncu Derece

Aydınlanma"nın bu en son derecesinde, tüm dogmatik din kurumlarından sıyrılan kişi artık, en saf ve basit anlamıyla, bir filozof olmuştur. Kendi arzusuna ve keyfine uygun düşen, düşünce sistem veya karışımını istediği gibi kabul etme özgürlüğüne kavuşmuştur.

Edward Granville, St Bard"s Hospital Journal (Mart 1897)

"Yedinci derece Büyük Giz"in açıklamasını getirir; tüm insanlar ve evrendeki tüm varlıklar aslında bir bütündür, en basit şey bile bu bütünün bir parçasıdır ve bu bütünün yaratma/yoketme gücü vardır. Bir İsmaili olarak birey, kendinde uyanmaya hazır olan bu gücü kullanma şansına sahiptir. Bu nedenle, gücün bir parçası olduğunu kavrayan kişi, insanlığın bu muazzam potansiyelinden habersiz olan diğer bilgisizleri yönetebilir. Bu güç, "Zamanın Tanrısı" (Lord of Time) adı verilen esrarlı varlık sayesinde edinilmiştir."

"Sekizinci dereceye hak kazanabilmek için, kişi tüm dinlerin bir sahtekarlık olduğuna inanmalıdır. Önemli olan yalnızca birey ve bireysel akıldır; o da ancak, en büyük güç olan imama hizmet ederek mükemmelliğe erişebilir."

"Dokuzuncu derece, inanç diye bir kavramın mevcut olmadığı, aslında herşeyin "eylem"den ibaret olduğu sırrının açıklandığı son derecedir. Her hangi bir eylemi düşünüp uygulamak da, tüm akıl ve mantığın yegane sahibi olan imamın elindedir.

Arkon Daraul, Secret Societies


(4) Okült Gelenek
Şeyh-ül Cebel Sinan"a duyulan büyük saygının hatırı sayılır bir bölümü, herkesçe bilinen telepati ve durugörü gücünden kaynaklanmaktadır. Ebu Firaz tarafından aktarılan öyküde, bahçede bulunan bir kişinin düşüncelerini okuyarak, aklından geçirdiği sorulara cevap verebildiği anlatılmıştır. Hasan Sabbah da döneminin tanınmış bir simya ustasıdır. Haşişi"lerin günümüzde okült uygulamalar olarak bilinen, karanlık konularla uğraştıkları su götürmez. Zaten, o zamanlar, simya ve astroloji felsefe eğitiminin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilirdi.

Edward Burman, The Assassins-Holy Killers of Islam

Avrupa"da dinsel ya da din dışı, tüm gizli örgütlerin oluşmasına yol açan temel kavramlar Haçlılar tarafından İsmaili"lerden alınmıştır. Tampliye ve Hospitalye şövalyeleri, Loyola tarafından kurulan Cizvit"ler gibi örgütlerin tümü davalarına kendilerini adayış biçimleri günümüzde asla görülemeyen özveri sahibi kişilerden oluşmuştur. Haşin Dominiken"ler, ılımlı Fransisken"ler ve tüm kardeşlik örgütleri, ya Kahire"ye ya da Alamut"a ulaşacak biçimde geriye bağlanabilirler. Özellikle Tampliye Şövalyeleri, Büyük Üstad"ları, Prior"ları, dinsel adanmışlıkları ve hiyerarşik yapıları ile Doğu"daki İsmaili"lerle en güçlü benzeşmeyi gösterirler.

S. Ameer Ali

roman 05.08.2005 23:59

güzel bir yazı. o.T.
 
ohne Text

balikiz 06.08.2005 00:02

Ne ikide de hocalari alip duruyorsun?
 
Kiskandinmi yoksa, kizlari sen tecavüz etmedin diye?

cagdasturk 06.08.2005 00:13

SULTAN II ABDÜLHAMID HAN
 
Osmanli pâdisâhlarinin otuzdördüncüsü, Islâm halîfelerinin doksandokuzuncusudur. Sultan Abdülmecîd"in ikinci oglu olup 1842"de dünyâya gelmistir.

Genç yasta dînî ve fennî ilimleri mükemmel bir sekilde ikmâl etti. Sâzeliyye tarîkati seyhi Mehmed Zâfir Efendi ve Kâdiriyye tarîkati seyhi Ebu"l-hüdâ Efendi"den feyz alarak zâhirdeki dirâyetini, mânevî bir kemâl ile de tâçlandirmistir.

Daha genç yasta zekâsi ve siyâsî kâbiliyetleriyle temâyüz etmis bulundugundan amcasi Sultân Abdülazîz Han, Misir ve Avrupa seyâhatlerinde O"nu da yaninda götürmüstü.

Çok nâzik idi. Herkesin gönlünü almasini bilirdi. Fevkalâde bir zekâ ve hâfizaya sâhibdi. Bir defa gördügü veya sesini isittigi kisiyi aslâ unutmadigina dâir kaynaklarda sayisiz misâller vardir. Alman birligini kurmus olan Prens Bismark rivâyete nazaran:

"Dünyâda yüz gram akil varsa, bunun doksan grami Abdülhamîd Han"da, bes grami bende, kalan bes grami da diger dünyâ siyâsîlerindedir..." demistir.

O"nun en büyük talihsizligi, devleti çok kötü sartlar altinda eline almis olmasidir. Buna ragmen hiç yilmadan, bikmadan müthis bir zekâ, sabir ve büyük bir mahâretle devleti, otuzüç sene ciddî bir kayba ugratmadan idâre etmistir.

Sultân Abdülazîz merhûm gibi büyük masraflari ve dis borçlanmayi mûcib olan harpçi bir siyâset takibi yerine, gelisen sanayî hareketleri dolayisiyla batida temâyüz etmis bulunan iki devleti karsi karsiya getirmek ve onlarin menfaat çatismalarini tahrîk ederek ülkeyi -âdetâ- bir sirat köprüsü üzerinde yürütmek, O"nun siyâsetinin temel esasi olmustur.

Bu sulhçu siyâsetin neticesinde yeni askerî yatirimlarin masrafindan kat"an nazar dis borçlarin 300 milyon altindan, 30 milyona indirilmesi saglanmistir. Abdülhamîd"in Almanlar"i Ingiliz siyâsî emellerine karsi mâhirâne bir sûrette kullanmasinin çok çesitli ve parlak tezâhürleri vardir. Medîne demiryolu imtiyâzinin Almanlar"a verilmesi ve stratejik bir mevkî olan Akabe"nin onlarin yardimiyla Ingilizler"den kurtarilmasi, bunun târihte en tipik bir misâlidir.



Abdülhamîd Han, 93 Harbi felâketinden aldigi dersle gayr-i mütecânis ve devleti parçalamaya sürükleyebilecek cereyanlarin müsâhede edildigi Meclis-i Mebûsân"i böyle bir felâkete mânî olabilmek için 1878"de süresiz olarak kapatmistir.

Mithat Pasa ve avanesinin sebep oldugu 93 Harbi felâketinin neticesinde Rumeli"de kaybedilen topraklardan pek çok müslüman ahâli, muhâcir olarak Istanbul"a gelmis bulunuyordu. Bunlarin magdûriyetlerini istismâr ederek toplayabildigi bir kisim issiz-güçsüz takimiyla Çiragan Sarayi"na yürüyen Ali Suâvî, Sultân Abdülhamîd"i devirerek, bu sarayda mahbus bulunan V. Murad"i tekrar tahta geçirmeye tesebbüs etti. Sultan V. Murad, mason Mithat Pasa ve avanesi tarafindan tâ sehzadeliginden beri hususî bir sûrette yetistirilmisti. O da, akil hocasi Mithat Pasa gibi otuzüç dereceden bir masondu. Fakat hiç süphesiz bu teskîlata onun gerçek hüviyetini bilmeden girmisti. Bununla beraber serîrler, kendisi pâdisâh olsa menfûr emellerine daha kolay ulasacaklarini düsünüyorlardi. Ali Suâvî ise, Sulltan Abdülhamîd Han tarafindan Galatasaray Lisesi müdürlügünden bozuk siyâsî düsünceleri sebebiyle azledilmis bulunmanin igbirâri (gücenikliligi) ile haraket ediyordu. Gerçekten de Ali Suâvî, yavas yavas yahûdî siyâsî emellerinin hâkim olmasiyla Osmanli aleyhtarligina meyleden Ingiliz siyâsetinin kör bir âleti durumundaydi.

Besiktas muhâfizi yedi-sekiz Hasan Pasa"nin kafasina indirdigi bir sopa ile Ali Suâvî"nin can vermesi bu ihtilâl tesebbüsünün akîm kalmasini saglamistir. Ancak Sultân Abdülhamîd, bu ve benzerî vak"alar dolayisiyle mâruz bulundugu büyük tehlikeyi kavramis, devrinin sözde münevverlerinin hamâkat ve ihânetlerine ilâveten rum, ermeni ve yahûdîlerin kaynattiklari fitne kazani sebebiyle muârizlarinin "istibdâd" diye adlandirageldikleri siki bir dâhilî siyâset tâkibine mecbûr kalmistir.



Abdülhamîd Han, bu karisik iç bünyeye ragmen halkin huzûru ve ülkenin selâmetini saglayabilmek için bugünkü modern devletlere bile örnek olabilecek derecede sumüllü bir istihbarat teskilati kurmustur. Bu teskilâtta kendisine karsi bombali bir suikasti gerçeklestirmis bulunan ermeni asilli Jorris"i dahi bir istihbârât elemani olarak kullanmasi, sâyân-i dikkattir. Hattâ Ingilizler"in Madrit büyükelçileri vefât ettiginde, onun açilan çelik kasalarinda Sultân Abdülhamîd"le muhâbere hâlinde bulunduguna dâir vesâikin ortaya çikmasi, Ingilizler"i bu istihbârâtin kuvvet ve sumülü hakkinda dehsete sevketmistir. Kendisi tahttan indirildikten sonra azili muhâlifleri tarafindan Çiragan Sarayi"nin yakilmis bulunmasi da, O"nun bu müthis istihbârât teskilâti ile alâkalidir. Zîrâ bu sarayin bodrum katlari, lebâleb Sultân Abdülhamîd"e verilmis jurnallerle doluydu ve hiç süphesiz ki saray, onlari yok etmek için yakilmisti. Çünkü bu jurnaller, Ittihat ve Terakkî"nin ileri gelenlerini birbirine düsürecek mâhiyetteydi. Sathî bir nazarla bakildiginda, bunlarin birbirleri aleyhine Sultân Abdülhamîd Han"a jurnallik ettikleri ortaya çikmaktadir.

Bu jurnal keyfiyeti dolayisiyle de Sultân Abdülhamîd, muârizlari tarafindan haksiz ve çirkin bir sûrette itham edilegelmistir. Gûyâ ulu orta verilmis saçma-sapan jurnallere istinâden birçok insani sürgüne gönderdigi pek çok yazilip söylenmistir. Bu hususdaki gerçegin lâyikiyle kavranabilmesi ve merhûmun dirâyet, liyâkat ve hassasiyyetinin anlasilabilmesi için bir tek misâl zikredelim:

Birgün yüksek seviyede bir me"mûrun Çiragan Sarayi önünden geçerken gûyâ:

"?Âh Sultân Murâd Efendimiz!.. Sen basimizda olsaydin, böyle mi olurdu?!."

meâlinde bir söz söylemis oldugu yolunda bir jurnal alinmis ve bundan dolayi da o me"mûrun Fizan"a sürgün edilmesi hususunda irâde-i seniyye sâdir olmustu. Buna îtiraz eden Sadrazam Saîd Pasa:

"?Efendimiz, bu ne hâldir, anlayamiyorum?!. Bu me"mûrun takriben alti ay önce ihtilâs (rüsvet) cürmü sâbit oldugu halde onu afvetmistiniz.. Simdi ise, enti-püften bir jurnale istinâden onu sürgüne gönderiyorsunuz?!." demesi üzerine, o koca Sultân Sadrazam"a su cevâbi vermistir:

"?Hayir Pasa Hazretleri, ben onu bu jurnalden dolayi sürgüne göndermiyorum! Asil sebep, o zikrettiginiz ihtilâs cürmüdür. Esâsen bu jurnali de kasden kendim verdirttim. Lâkin onu, alti ay evvel böyle bir tertibe bas vurmadan cezâlandirsaydim, yalniz kendisini degil, çoluk-çocuk ve akrabâlarini da cezâlandirmis olurdum. Onlar da es ve dostlarina karsi mahcûb olurlardi. Simdi ise, bu adami gûyâ benim istibdâdima karsi çikmis bir insan sifatiyla kahraman telâkkî edecekler. Böyle olmasini tercih ettim!.."

Bu öyle bir hâdisedir ki, O"nun devri için sürüp gelen hakli-haksiz tenkîdlerin degerlendirilmesinde bize büyük bir isik tutar.



Sultân Abdülhamîd"in kalbî rikkatini kavramaya yarayacak bir hâdise de sudur:

Sultan Abdülazîz"in sehîd edilmesinden bes sene geçmesine ragmen halk, bu menfûr hâdiseyi unutmamisti. Kâtillerin yakalanip cezâlandirilmasini istiyordu. Bu umûmî arzu üzerine Yildiz"da hususî bir mahkeme kuruldu. Bu mahkemede Mithat Pasa, Hüseyin Avni Pasa ve daha bazilarinin Abdülazîz Han"in kâtili olduklari sâbit oldu. Mahkeme bunlar hakkinda îdam cezâsi verdi. Ayrica Plevne kahramani Gâzî Osman Pasa ve Ahmed Cevdet Pasa gibi sahsiyetlerin dâhil oldugu kirk kisilik mûteber bir hey"ete de bu karar bir kere daha tedkîk ettirildi. Onlar da, müttefikan karâri isâbetli gördüklerini beyân ettiler. Buna ragmen Sultân Abdülhamîd Han, îdâm cezâlarini sürgüne tahvîl etti. Fazladan olarak da suçunu îtiraf etmis bulunan Mithat Pasa"nin cebine sürgüne giderken 800 altin harçlik koydu. Insan, hâdiselerin içyüzüne vâkif olunca, bu büyük merhametli pâdisâha karsi dil uzatanlari aslâ afvedip hos göremez!..

Sultân Abdülhamîd Han"in Dünyâ çapinda ithâmina vesîle olan sebeplerden biri de, devrinde basgösteren ermeni mes"lesidir. Ermeniler, ülkemizde yasayan gayr-i müslim teb"a arasinda bizim örf ve âdetlerimizi benimsemek yönünden müstesnâ bir durumda idiler. Asirlarca "teb"a-i sâdika" olarak yâdedilmislerdi. Fakat günün birinde kendilerini kullanarak siyâsî emellerine ulasmak isteyen Ruslar"in propagandalarina muhâtab olarak sadâkatten ayrildilar. Ilk önce Rus tahrikiyla baslayan ermeni kipirdanislari, sonradan bütün hiristiyan bati devletlerinin alâkasini celbetmis ve onlar da bu ihtilâfa dâhil olmuslardir.

Bu maksadla ermenileri silâhlandiran Ruslar"in faâliyetini ve bunun nihâî gâyesini görmekte gecikmeyen dâhî Sultân Abdülhamîd Han, ermenileri toplu olduklari bölgelerden saga sola cebrî bir sûrette göç ettirmek gibi bir tedbire bas vurmustur. Fakat bu kadar mâsumâne bir hareket, yahûdî destegi ile de beslenerek onun aleyhinde beynelmilel bir propaganda tezgahlanmasini intâc etmistir. Neticede kendisine Viyana"da îmâl edilerek gönderilmis bir kupa arabasina îmâlât esnasinda uzun bir zamana ayarlanmis saatli bir bomba yerlestirilmis ve bu bomba, kendisinin seyhulislâm ile Cum"a namazi hitâminda mûtâd hârici üç-bes dakika ayaküstü konusmasi sebebiyle o daha arabaya binmeden Yildiz Câmî-i Serîfi önünde infilâk etmis, asker, sivil bir çok insan ölmüs ve yaralanmistir. Herkesin telâsa kapildigi o hengâmede Sultân Abdülhamîd Han, sükûnetini muhâfaza ederek:

"Korkmayin, korkmayin!.."

diye bagirmis ve arabanin seyis mahalline oturarak ecnebî sefirlerin alkislari arasinda atlari kirbaçlayip sarayina avdet etmistir.

Devrinin sözde münevverlerinin gafletine bakiniz ki, Belçikali ermeni Jorris"in tertibi eseri olan bu suikati alkislayanlar görülmüstür. Hattâ zamanin gözde sâiri Tevfik Fikret, bu hâdiseyi anlatan "bir anlik gecikme" anlamindaki "Bir Lahza-i Teaahur" isimli siirinde suikastçiyi "sanli avci" diyerek tebcil etmekte ve suikasdin muvaffakiyetsizlikle neticelenmesinden dogan teessürlerini terennüm etmekteydi. Buna ragmen Sultân Abdülhamîd"in kendisine karsi en küçük bir mukâbelesini tarihler kaydetmemektedir.



Sultân Abdülhamîd devrinin gâilelerinden biri de o siralarda filizlenmeye baslayan yahûdî mes"lesidir. 1982 yilinda Isviçre"nin Bazel sehrinde "ilk siyonist kongresini" toplamis olan Teodor Hertzel, daha önce yazdigi "Yahûdî Devleti" isimli kitâbiyla dünyâ yahûdîlerinin Filistin"de yeniden toplanmalari gerektigi yolunda tesebbüse geçmis ve bu gâye için o gün dünyânin en büyük zengini olan yahûdî Roçilt âilesinin destegini saglamisti. Onun namina iki kere Türkiye"ye gelen ve yahûdîlerin Filistin"e avdet edip orada ikâmet eylemeleri mukâbilinde Osmanli Devleti"nin dis borçlarini ödemek teklifini Roçilt namina Sultân Abdülhamîd"e arzetmis olan Hertzel"in, O"nun çelik gibi sert irâdesine çarparak redde mahkûm olmasi sebebiyle, yahûdîler tarafindan bütün dünyâda o büyük hükümdar için bir karalama kampanyasi baslatilmistir.

Bu kampanya sebebiyledir ki, otuzüç senelik saltanati boyunca hiç kimsenin burnunu kanatmamis, ancak ana ve babasini öldürmüs olan bir cânî disinda normal mahkemelerce verilen îdâm cezâlarini bile tenfiz ettirmemis, kendisine suikast yapan bir haremagasini ve hattâ ermeni Jorris"i dahî afvetmis bulunan Sultân Abdülhamîd Han için haksiz ve mesnedsiz bir sûrette "kizil sultan" lakabi, meshur ve harciâlem bir hâle getirilmistir. Hayfâ ki, yahûdîlerin îcâd edip ermenilere armagan ettikleri bu iftirâ, böyle ecnebî kimselerden ziyâde vatanin o gün bugündür bir çok talihsiz Türk asilli nesilleri arasinda da revaç bulmustur.

Filistin"e göç edip yerlesmek gibi ilk nazarda mâsumâne görünen arzularinin Sultân Abdülhamîd tarafindan mutlak bir sûrette redde mahkûm oldugunu gören yahûdîler, o mübârek sahsiyeti bertaraf etmedikçe emellerine ulasamayacaklarini anlamakta gecikmediler. Bundan dolayidir ki, önce Istanbul"da ve sonra da yahûdî muhiti Selânik"te temerküz eden Ittihat ve Terakkî cemiyetini kurdurarak vatanin bir kisim bedbaht evlâdlarini bir propaganda sisinde bogdular.

Tehlikeyi gören Sultân Abdülhamîd, yahûdîlerin Filistin"de toprak satin almalarini yasakladigi gibi, onlarin bu emellerine muvâzaa yoluyla ulasmalarini engellemek için de, her arâzîsini satmak isteyenin yerini sahsî parasiyla satin alarak "emlâk-i sâhâne" hâline getirmistir. Filistin Çiflikât-i Sâhânesi böylece vücûda gelmistir. Sultan Abdülhamîd bunlara ilâveten oradaki müslüman nüfûsu da artirma yoluna gitmistir.

O sirada Rus tahrikiyle tesekkül etmis çeteler, Balkanlar"i cadi kazani hâline getirmis bulunuyordu. Bunlarla mücâdele eden birliklerin birtakim subaylari, Ittihat ve Terakkî ve onun arkasindaki yahûdîlerce igfâl edilmislerdi. Bunlar isyân ederek Abdülhamîd Han"i II. Mesrûtiyet"in ilânina zorladilar.

Abdülhamîd Han, yeni bir kânûn-i esâsî hazirlatip tatbik etmeyi düsünüyordu. Fakat gayet buhranli ve ihtilâl hazirliklarinin yapildigi karisik bir ahvâl içinde buna firsat bulamamisti. Mecbûren eski kânûn-i esâsîyi yürürlüge koydu.

Meclis-i Meb"ûsân 17 Aralik 1908"de toplandi. En azili Osmanli düsmanlari dahi meb"ûs seçilerek meclise girmisti. Hatta ne hazîndir ki, mecliste azinliklarin te"sîri müslüman meb"ûslardan daha çoktu.

Ittihat ve Terakkî iktidari, kisa zamanda halkin umûmî sûrette nefretini kazandi. Karsilastigi tenkîdleri siddetle bastiriyor ve muhâliflerini gazeteci veya fikir adami demeden suikastlerle yok ediyorlardi. Bu durum, zuhûr eden nefreti had safhaya çikarinca, kendi iktidarlarini korumak için sâdik adamlari sandiklari avci taburlarini Rumeli"den getirip Taskisla"ya yerlestirdiler. Ancak bunlarin baslarindaki subaylar, kisa zamanda Beyoglu âlemleriyle siyâset girdabina sürüklenip askerleriyle alâkalarini kestiler. Serbest kalan avci taburlari efrâdi, halkla temas edince, Ittihat ve Terakkî"nin irtikâb ettigi mel"ûnâne zulüm ve hiyâyetlerini ögrenerek kendilerini korumaya me"mur olduklari bu kadroya karsi ayaklandilar. Istanbul"da birkaç gün terör hâkim oldu. Bazi Ittihat ve Terakkî milletvekilleri sokak ortasinda katledildi. Iste 31 Mart Vak"asi denilen hâdise budur. Bu ayaklanma sebebiyle iktidarlarini tehlikede gören Ittihat ve Terakkî, Rumeli"den "Hareket Ordusu" denilen çogu rum, ermeni ve yahûdî çapulcusu onbes bin kisilik bir kuvveti Istanbul üzerine sevk ettiler.

Sultân Abdülhamîd, bu gürûha karsi -maalesef- asiri merhameti sebebiyle hareketsiz kaldi. Halbuki sarayinin etrafinda iyi tâlim ve terbiye görmüs otuz bin asker vardi. Neticede tâc ve tahti için su hengâmede bile kan dökmeye râzi olmayan Sultân Abdülhamîd, Hareket Ordusu"na arkalanan Ittihat ve Terakkî hükûmetince hal" olunarak tahttan indirildi. Usûlen tanzîm edilen fetvâ da, tamamen haksiz ve mesnedsizdi. Kendisine bulunabilen kusur, "kütüb-i mu"tebere-i dîniyyeyi cem" u ihrâk", yâni mûteber dînî kitaplari toplatip yaktirmakti.

Bu bühtanin asli sudur: O zaman Kur"ân-i Kerîm"in sahislarca basim ve yayini yasakti. Kur"ân-i Kerîm"i devlet bastirir ve parasiz dagitirdi. Sahislarin Kur"ân-i Kerîm tab"inda gereken ihtimâmi gösteremeyecekleri düsüncesiyle konulmus bulunan bu yasaga ragmen Kur"ân-i Kerîm tab" olursa, bunlar müsâdere edilip ihrâk olunur (yakilir), külleri de îtinâ ile çignenmeyecek bir topraga gömülürdü.

Diger taraftan, hal" fetvâsi âid oldugu makamdan sâdir olmamistir. Bu maksadla parlementoya celbedilen ve kendisine baski tatbik edilen fetvâ emîni Haci Nûrî Efendi, Pâdisâh"in hal"i için kâfî bir ser"î sebep mevcûd olmadigini beyândan sonra:

"Hal" mes"ûmdur (ugursuzdur)! Sultân Abdülazîz hal" edildi. Arkasindan koca Rumeli elden gitti. Rumeli"den milyonlarca muhâcir Istanbul"a geldi. Medrese ve câmîler, lebâleb bunlarla doldu. Ben o zaman medrese talebesiydim. Yetîm çocuklari sirtimda tasimaktan omuzlarim çürümüstü. Mâdem ki ille de Pâdisâh"in hal"ini arzu ediyorsunuz, kendisine arzediniz; O, kendi kendisini azletsin!.." dedi.



Bu münâkasaya sâhid olan Talat Pasa, ipin ucunun elinden kaçacagini anlayinca, ulemâdan olan milletvekillerine istenilen fetvâyi vermeleri için baski yapti. Bu baski neticesinde tefsir sâhibi Elmalili Hamdi Efendi"nin takrîri (söyleyip yazdirmasi) ile Sultân Abdülhamîd Han hakkindaki mâhut hal" fetvâsi ortaya çikti.

Hazindir ki, bu keyfiyeti Sultân Abdülhamîd"e teblig için parlementoca seçilmis bulunan dört kisilik hey"ete israrla Selânik meb"ûsu yahûdî Emanuel Karassou Efendi kendisini de dâhil ettirmisti. O koca Sultân, bu hey"ette su yahûdî çifiti da görünce, digerlerine dönüp:

"?Sizler müslümansiniz! Beni halîfe olarak görüp görmemeyi arzu etmek hakkinizdir. Lâkin bu yahûdînin aranizda isi ne?!." demekten kendini alamadi.

Onlar da, bu söz üzerine baslarini önlerine egdiler. O zaman Sultân, bütün bu olanlarin mukadderât îcâbi oldugunu düsünerek:

"Bu, azîz ve alîm olan Allâh"in takdîridir..." meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudu.

Azledildikten Sonra...

Hal" edilmesinin hemen ardindan Sultân, kasden bir yahûdî muhiti olan Selanik"e gönderilip orada zengin bir yahûdî âile olan Alâtîn-i Biraderler"in kösküne hapsedildi. Burada siradan bir adama bile revâ görülmeyecek zulüm ve baskilar altinda tutuldu. Çoluk-çocuk bütün âile efrâdi günlerce aç birakildi. "Emlâk-i sâhâne"si millîlestirildigi (!) gibi, menkul serveti de tamamen elinden alindi. Hareket Ordusu, Istanbul"a geldiginde Pâdisâh"in tahttan indirilmesini mutaakiben Yildiz Sarayi"ni tamamen yagmalayarak zenginlesmis bulunan subaylar, bir de bu sürgün hâdisesinden sonraki yagma ile "orduya hediye" (!) adi altinda âdetâ büyük bir servete kondular. O derecede ki, takriben on yil sonra Sultân Vahidüddîn merhûmun tâlimati ile yapilan tahkîkatta ortaya çikan tablo yüz kizarticidir. Yagmagir ve hirsizlarin listesi, Hareket Ordusu Mahmud Sevket Pasa"dan baslayarak en küçük zâbite kadar kocaman bir liste teskil etmis, fakat o buhranli zamanda bu hiyânetin hesâbini sormak -maalesef- mümkün olmamistir.

Sultân Abdülhamîd Han"i bertaraf eden Ittihat ve Terakkî erkâni ülkeyi câhilâne bir sûrette idâre etmeye basladi. Yumusak huylu pâdisâh Sultân Resâd, kendilerinin elinde âciz bir kukladan farksizdi.

Ittihat ve Terakkî hükûmetinin gaflet ve cehâletleri, birçok aci felâketlere sebeb oldu. Trablusgarb"daki mahallî mukâvemet devâm ederken Balkan Harbi çikti. Ordunun hiçbir ciddî hazirligi ve istihbarati yoktu. Düsmanin sür"atle ilermesi karsisinda Selânik"i tehlikede gören Ittihat ve Terakkî hükûmeti, Sultân Abdülhamîd"i oradan Istanbul"a nakletmek tesebbüsünde bulundu. Sultân Abdülhamîd, ne sebeple Istanbul"a nakledilmek istendigini sorunca, kendisine karsi karsiya bulunduklari askerî tehlike nakledilerek, düsmanin Selânik"e yaklasmakta oldugu bildirildi. Pâdisâh"in dis dünyâ ile yillardan beri bütün alâkasi kesilmis bulundugundan olup bitenlerden haberi yoktu. Durumu ögrenince dehsete kapildi ve:

"?Gâlibâ siz kiliseler mes"elesini hallettiniz!.." diye hicranla haykirdi.

Ardindan bunu kendisine haber veren Râsim Bey"e büyük bir öfke ile:

"Râsim Bey! Râsim Bey!.. Selânik demek, Istanbul"un anahtari demektir! Ordumuz nerede, askerimiz nerede?.. Ecdâd kanlariyla sulanan bu topraklari nasil terkederiz? Biz buralari birakip gidersek, târih ve ecdâd bizim yüzümüze tükürmez mi?.. Birâderim Hazretleri, buranin tahliyesine râzi mi oldular? Nasil olur? Hayir, ben râzi degilim!... Yetmis yasimda olduguma bakmayin! Bana bir tüfek verin, asker evlâdlarimla beraber Selânik"i son nefesime kadar müdâfaa edecegim..." dedi.

Fakat kendisine Sultân Resâd"in selâmi ve ricâsi iletilince, bir Osmanli hânedâni mensûbu olmanin mes"ûliyeti ile Pâdisâh"in irâdesine boyun egmek zorunda kalarak Istanbul"a nakledilmeyi kabul ederken, büyük bir teessür içindeydi.

Dogruydu. Balkan kavimlerinin aralarinda bir ittifak kurulmasinin asil sebebi, kiliseler mes"elesinin halledilmis olmasiydi.

Oysa Abdülhamîd Han, Istanbul"da Balat"taki Rum ortodoks patrikliginin karsisina bunlarin Rum patrikligine muâdil ve onunla ayni hukûka sahib "erksahlik" adiyla Bulgar kilise riyâsetini te"sis etmisti. Patrikhâne demek olan bu müessesenin binasini da, bir gecede monte ettirmisti.

Bu surette Bulgar kilisesi, Sultân Abdülhamîd"in bu siyâsî manevrasi ile teessüs etmis oldu. Bu bir ihtiyaç oldugu ortaya çikinca, Bulgar ve Rumlar"in müstereken oturduklari yerlerde kavga basladi.

Gâfil Ittihatçilar, is basina gelince, "kiliseler kanunu" denilen bir kanun çikardilar. Rum ve Bulgarlar"in müstereken yasadiklari yerlerdeki kiliseleri onlar arasinda taksimi için nüfûs ekseriyetini esas aldilar. Sayim yaptilar. Hangi taraf ekseriyette ise kiliseyi hükûmet kuvvetlerini kullanarak o tarafa teslim edip kilisesiz kalan tarafa da iki sene içinde devlet parasiyla yeni bir kilise yaptirarak aralarindaki ihtilâfi bertaraf ettiler.

Bu surette kiliseler kavgasi hitâma erince, Bulgarlar ve Yunanlar, birkaç yil içinde dost olduklari gibi, ezelî düsmanimiz Sirplilar"i da yanlarina alarak Balkan Harbi"ni baslattilar.

Ittihat ve Terakkî hükûmetlerinin cehâlet ve hiyânetleri saymakla bitmez... Sultân Abdülhamîd Han"in artik yahûdî güdümüne girmis bulunan Ingiliz siyâsetine karsi Almanlar"i tahrîk etmesinin mâhiyyetini anlayamayan Ittihatçilar, Balkan Harbi"ni mütaakiben ortaya çikan I. Cihan Harbi"ne de Almanlar"in yaninda girmek ahmakligini gösterdiler. Hem de bir yahûdî emr-i vâkîsi ile...

Ittihatçilar, düsman tazyîkindan kaçiyormus gibi yaparak Çanakkale Bogazi"ndan içeriye giren Goben ve Breslaw isimli iki Alman zirhlisini gûyâ onlari satin aliyorlarmis gibi göstererek müttefiklerin protestolarindan kurtulmak istediler. Bu gemilerin filo kumandani Amiral Suson yahûdî asilli idi. Hususî bir tâlimatla hareket ediyordu. Gemi efrâdinin Istanbul"da sikildigini söyleyerek Karadeniz"e açilmak müsaadesi istedi. Artik Osmanli bayragi çekmis olan bu gemilere bir Türk kumandan tâyin edilmemisti. Amiral Suson, Karadeniz"de bir Rus nakliye gemisine taarruz ederek Osmanli Devleti"ni bu emr-i vâkî ile harbe soktugu zaman, bundan, Enver Pasa disinda hükûmet erkânindan hiç kimsenin haberi yoktu.

Henüz Balkan Harbi fâciasinin yaralari sarilmamisken sirf Almanlar"in yükünü hafifletmek maksadiyla Osmanli Devleti"nin hazirliksiz bir surette harbe dâhil olmasi, yikilisin en korkunç âmili olmustur.

Harbin sonu belli olmaya basladigi hengâmede, Sultân Abdülhamîd"i devirmekle hatâ ettiklerini nihâyet anlayabilen Ittihat ve Terakkî reisleri Enver ve Talat Pasalar, artik Beylerbeyi Sarayi"nda ikâmet etmekte bulunan mahlû (tahttan indirilmis) Pâdisâh"i ziyâret edip fikrini sordular. O koca Sultân, bir atlas getirterek onlara, Ingiliz sömürgelerini göstertti. Nüfûslarini yekûn ettirdi. Sonra Almanlar"in sömürgelerini sordu. Tâbi Almanlar"in sömürgesi olmadigi ortaya çikti. Sultân keder dolu bir hüzünle:

"?Su hesâbi da mi yapamadiniz?!. Hiç Ingiltere"ye karsi Almanlar"in yaninda harbe girilir miydi? Ben Almanlar"i Ingiliz emellerini dengelemek için kullandim. Bundan öteye birsey düsünmedim. Simdi fikrimi soruyorsunuz!.. Bu evvelce gerekliydi; artik çok geç!.." dedi.

Ikisi de nemli gözlerle sarayi terkederlerken:

"?Bizler böyle bir sultanin kiymetini takdîr edemedik! Ne büyük bir hatâya düstük!.." diyorlardi.


a
Çanakkale Harbi esnasinda düsman donanmasinin Marmara Denizi"ni geçebilecegi endisesi ile tedbir olarak pâdisâh ve hükûmetin Eskisehir"e nakli kararlastirilmisti. Abdülhamîd Han, durumdan haberdar olunca bunu büyük bir cesâret ve secâatle redderek:

"?Ben Fâtih Sultan Mehmed Han"in torunuyum!.. Hiçbir zaman Bizans imparatoru Kostantin"den asagi kalamam! Dedem Fâtih Istanbul"u alirken, Kostantin askerinin basinda savasa savasa ölmüstür. Birâderim nereye giderlerse gitsinler.. Fakat bilinmelidir ki, o ve hükûmet, Istanbul"dan ayrilirlarsa bir daha dönemezler. Bana gelince; ben, Beylerbeyi Sarayi"ndan ayagimi disariya atmam!" dedi.

Nitekim O"nun bu kararliligi karsisinda pâdisâh ve hükûmet Istanbul"da kaldi. Böylece devletin daha o gün yikilmasi önlenmis oldu.

Son derece yogun, yorgun ve çileli bir ömürden sonra Abdülhamîd Han, yetmis yedi yasinda 10 Subat 1918"de rahmet-i Rahmân"a kavustu. Mekâni cennet olsun!.. Rahmetullâhi Aleyh..


a
Ulu Hâkan, 1918"de vefât ettigi zaman bütün magdur ve mazlûm millet yas baglamis, bütün Istanbul halki görülmemis mahserî bir kalabalikla O"nu dîvân yolundaki türbesine defnederek Âhiret"e yolcu ederlerken bazilari:

"Bizi birakip nereye gidiyorsun Ulu Hakan?" diyerek agit yakmislardir.

Kendisine karsi en çirkin ve siddetli muhâlefeti göstermis bulunanlar bile, zamanla ve arkasindan sökün etmis olan fâcialarin îkâziyla uyanarak nedâmet hislerini terennüm etmislerdir. Bunlardan biri olan filozof Rizâ Tevfîk"in de kulaktan kulaga yayilip meshur olmus bulunan Abdülhamîd-i Sânî"nin Rûhâniyetinden Istimdâd isimli si"rini dikkatlerinize sunalim:

Nerdesin sevketli Abdülhamîd Han?

Feryâdim varir mi bârigâhina?..

Târihler adini andigi zaman;

Sana hak verecek ey koca Sultan!

Bizdik utanmadan iftirâ atan;

Asrin en siyâsî Pâdisâhina!..

Pâdisâh hem zâlim hem deli dedik;

Ihtilâle kiyâm etmeli dedik;

Seytan ne dediyse biz "belî" dedik;

Çalistik fitnenin intibâhina...

Dîvâne sen degil, meger bizmisiz;

Bir çürük iplige hülyâ dizmisiz;

Sâde deli degil, edebsizmisiz;

Tükürdük atalar kiblegâhina!..

Nâdimlerden biri olan Süleyman Nazif de nedâmet hislerini söyle ifâde eder:

Kaç zamandir gelmemisken yâda biz;

Iste geldik Sen"den istimdâda biz;

Hasret olduk eski istibdâda biz!..


a
Filistin"in ilk mazlûmu Abdülhamîd Han"dir. Çünkü hal"i O"nun Filistin mes"elesinde yahûdî Teodor Hertzel"e mukâvemeti sebebiyle gerçeklesmistir.

Vefâti ile bütün Islâm âlemi âdetâ yetim kalmistir. Çünkü gerçek mânâsiyla hilâfeti ayakta tutan O idi. Kendisinden sonra -askerî gâileler sebebiyle- bir daha bu dirâyeti göstermek mümkün olmamistir. Gerçekten Sultân Abdülhamîd, 1900 yilinda Çin"de milliyetçi bir grup tarafindan Alman büyükelçisi Kettler katledilip büyük bir bati aleyhtari hareket baslayinca, "Boxer Isyâni" denilen bu hâdise dolayisi ile Wilhem"in kendisinden yardim istemesini bahane ederek oraya bir "nasîhat hey"eti" göndermis ve Pekin"de uzun müddet faâliyet gösterecek olan "Hamidiyye Üniversitesi" adiyla bir dînî tedris müessesesi kurmustur.

Yine Japonya"ya, tarihimizde "Ertugrul Fâciasi" diye bilinen bir ilmî hey"et gönderip Islâm"i oralara kadar yaymak ve hilâfet nüfûzunu âlem-sumül bir duruma getirmek yolunda yürüyen Sultân Abdülhamîd"in su Islâmci siyâsetinin sumül ve kuvvetini anlayabilmek için, Medîne-i Münevvere"ye kadar dösetmis oldugu demiryolu hattinin, devlet kesesinden bir kurus çikmadan sirf dünyâ müslümanlarinin yardimlariyla gerçeklesmis bulundugunu hatirlamak kâfîdir.

Sultân Abdülhamîd, o ileri görüslü insandi ki, Amerika"da horlanan zencilerin maruz kaldiklari zulümlerden istifâde ile onlari Islâm"a çekmek maksadiyla oraya propagandacilar gönderdigi ve bugünkü zenci-müslüman varliginin tesekkülüne âmil oldugu da bir gerçektir.

Oturdugu yerden dünyâyi fotograflarla tâkib eden ve bundan dolayi bugün kendisinden üç binden ziyâde albüm kalmis bulunan Sultân Abdülhamîd, zamaninda dünyâdaki bütün gelismeleri harfiyyen tâkib etmekteydi. Meselâ 1904 Rus-Japon harbinde dünyâda hiçbir Allâh kulu Japonlar"in gâlip gelecegine ihtimal vermezken O, uzak sarka gitmek üzere bogazdan geçen Rus gemilerinin, Sadrazam"ina geri dönmeyeceklerini söylemistir. Hattâ bu harbi meshur Pertev Pasa vâsitasiyla günü gününe tâkib ederek Ruslar"in Japonlar"a maglûb olmasinin kendi devleti hesâbina kazançli neticelerini devsirmekten geri kalmamistir.

Son söz olarak su husûsu belirtmeliyiz ki, Sultân Abdülhamîd, O"nun mübârek sahsiyeti, siyâsetinin incelikleri ve zamaninin dâhilî ve hâricî gâileleri böyle makale hacimli yazilara sigmaz... O umûm milletin müstehak oldugu musîbetleri bertaraf için bir beser tâkatinden umulmayacak derecede gayret gösterdigi hâlde, netice serîrlerin galebesi sûretinde tahakkuk etmisse, bunu kader perspektifinden bakmadikça anlamak mümkün degildir. Böyle bir dirâyet içinse, kendisinin su sözünü okuyucularimiza yardimci olabilecegi düsüncesiyle zikrederek yazimiza nihâyet verelim:

O, Hareket Ordusu"na karsi hareketsiz kaldigi yolundaki tenkidlere cevâben buyurmustur ki:

"?O gürûhun önünde Hizir -aleyhisselâm-"i görmesem, böyle yapmazdim!.."

Abdülhamîd Han"in dindarligi, hizmetleri, merhameti, zekâsi ve kâbiliyeti destanliktir. O"nun ihlâsini su hâtira ne güzel ifâde eder:

Sultan Abdülhamîd Han, âcil bir is zuhûr edince, gecenin hangi vakti olursa olsun uyandirilmasini ister, ertesi güne birakilmasina rizâ göstermezdi. Bu hususda mâbeyn baskâtibi Es"ad Bey, hâtirâtinda söyle demektedir:

"Bir gece yarisi, çok mühim bir haberin imzâsi için Sultân"in kapisini çaldim. Fakat açilmadi. Bir müddet bekledikten sonra tekrar çaldim, yine açilmadi. diye endiselendim. Biraz sonra tekrar çaldim; bu sefer kapi açilarak Sultân, elinde bir havlu ile kapida göründü. Yüzünü kuruluyordu. Tebessüm etti:

"Evlâd! Bu vakitte çok mühim bir is için geldiginizi anladim. Kapiyi daha ilk vurusunuzda uyanmistim, ancak abdest aldigim için geciktim; kusura bakma!. Ben bu kadar zamandir milletimin hiçbir evrakina abdestsiz imzâ atmadim... Getir imzâliyayim!.." dedi.

Ve "besmele" çekerek evrâki imzâladi."

Hattâ zevcesi, Abdülhamîd Han"in bu husûsiyetiyle alâkali olarak, O"nun yataginin basinda dâimâ temiz bir tugla bulundurdugunu ve bununla yataktan kalktiginda çesme mahalline kadar abdestsiz yere basmamak için teyemmüm aldigini, sebebini sordugunda da kendisine:

"Bunca müslümanlarin halîfesi olarak, biz sünnet ölçülerine dikkat etmezsek, ümmet-i Muhammed bundan zarar görür!.." dedigini nakleder.

Mâbeyn kâtiplerinden Abdülhamîd Han baglilarindan olmayan birisi de hâtirâtinda su câlib-i dikkat hâdiseyi anlatir:

"Bir aksamdi. Mâbeynde nöbetçi olarak ben kalmistim. Gelen mektub, telgraf, rapor ve tezkerelerin listesini tertibleyip huzûra çikmak üzre iken bir telgraf geldi. Istanbul Lâleli Postahanesi me"mûrlarindan birinin Hünkâr"a çektigi bir telgrafti bu:

Bîçâre me"mur, karisinin o gece dogum yapacagini ve dogumun da tehlikeli olacagina dâir doktorlarin îkâz ettigini, fakat elinde hiçbir imkân bulunmadigini, bu sebeple merhamet-i sâhâneye sigindigini, bildiriyordu.

Ben de bunu pek kayda deger görmeyerek zât-i sâhâneye verecegim listenin içerisine almadim.

Ancak huzûrda, Pâdisâh âdeti üzere herseyi ayri ayri gözden geçirdikten sonra ilâve etti:

"?Baska birsey var mi?"

"?Kayda deger birsey yok efendim!" dediysem de Sultân"in israrla suâlini tekrarladi ve:

"?Sen kayda deger saymadigini da söyle!" dedi.

Bunun üzerine mâlum telgraftan bahsettim. Arza degmeyecegini düsünerek listeye almadigimi bildirdim. Hüzünlenerek tâlimat verdi:

"?Hemen getiriniz!"

Saskin bir vaziyette telgrafi getirdim. Sultân, orada yazilanlari dikkatle okudu. Ardindan düsündügümün tam aksine derhal saray doktorunu çagirtarak bana döndü:

"Derhal beraberce Lâleli"ye gidiniz ve dogum yapacak olan kadincagiza gerekli müdâheleyi yaptiriniz!" diye ferman buyurdu.

Sultân"in bu emri üzerine saray doktoru ile o memurun evine gittik. Vazîfemizi yerine getirip hastaneden döndügümüzde ise, vakit sabaha yaklasmisti. Saraya girince, kapinin sesinden bizi farkeden Sultân, perdeyi araladi ve eliyle "gelin" diye isâret etti.. Odasinin isiklari yaniyordu. Demek ki, sabaha kadar ibâdet ve duâ ile mesgul olmustu.

Hemen huzûruna girdik. Neticeyi sordu. Oldugu gibi anlattim:

"?Sultânim, dogum bir hayli müskil oldu. Ancak mütehassis doktorlarin gayretleri ile hasta kurtuldu elhamdülillâh.. Bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Adini da Abdülhamîd koydular. Sabaha kadar gözyaslari içinde zât-i âlînizin ömür ve devletlerine duâ ettiler..."

Bizi ayakta dinleyen milletin merhametli babasi olan Hünkâr, bu durum üzerine rahatlayarak derinden bir "elhamdülillâh" dedi. Sonra paravananin arkasina geçerek iki rek"at namaz kildi.

Osmanli Devleti"nin 620 senelik san ve seref dolu târîhini sâir ne güzel hulâsa eder:


Kimdim?
A"sâra sorarsan, beni söyler sana kimdi?

Bir baska denizdim, kürenin rub"u benimdi!..

Mermîler, alevler beni bir kal"a sanirdi,

Efserlerin enkâzi uçar, dalgalanirdi...

Cevvâl atimin kanli, kivilcimli izinde,

Bir umk idi aksim ebediyyet denizinde.

Çarpardi gögün kalbi hilâlin avucunda,

Titrerdi yerin tâlii mermîmin ucunda...

A"sâr elimin çizdigi mecrâdan akardi,

Üç kit"ada magrûr atimin izleri vardi...

Fevkinde uçarken o nesîbin, bu firâzin,

En sanli hükümdâr-i hurûsânina arzin

Tek bir nazarim berk-i inâyetti, keremdi;

Iklîli hediyyemdi, ekaalîmi hibemdi...

........

Dünyâ bilir iclâlimi, "ben böyle degildim!"

balikiz 06.08.2005 00:14

Yine vahiymi geldi sana?
 
iste buda ahir zamanin bir alameti: kendini mesih tanitanlar çok bulunacak. ama biri forumda kendisini böyle tanitanini hiç daha görmedim dogrusu...

xxpalolumiro 06.08.2005 10:37

Meseb Islami Parcaladi :O)
 
Bu isler Alman Oma lariylan pasta yemeye benzemez?

Bir arastirmaci olarak sana soruyorum.....

Mesebsiz ler baya var hangi birisinin Türküsünü calalim her biri baska kafadan Türkü caliyor biridoyor domuz eti yenir diyeri diyor yagi sadece yenir.

Bir diyeride diyor demokrasi laiklik cumhuriyetcilik Islamin temel kaynaklaridir.

Daha sayamiyacagim yüzlerce deliller var Vahabiler Kuranda Ayetler cikarip kafalarina göre yorumlar yapiyor.

Kuranda ne diyor Bilmediginizi Alimlere sorun?

xxpalolumiro 06.08.2005 10:39

Mesihiniz kel mahmut
 
yakinda Arab kilicinida boynuna takar merak etmeyin nede olsa Kuranda herseyi kemalizme uydurmak kolay.

bir diyer seyse bazi kofti sosyalist Oma bekcilerinin sizin gibi Fascholari desteklemesi ahhahahahahahaa

xxpalolumiro 06.08.2005 10:40

Senin Nurinin Mesebi yok
 
Kendini Mesih ilan etti kerata noldu heykelleri rüyasinda cokmu gördü hahahahahaa

xxpalolumiro 06.08.2005 10:42

Senin Dinin Hiristiyanlik hadi ordan
 
Simdiki hiristiyanlarda cennete gideceklermis ulan dandik tam senin yasam tarzina göre bir hiristiyanlik hiristiyan olda Cennete git ............

06.08.2005 12:00

O zaman Insanlardan dogruluk bekleyelim
 
Aleviler asirlar boyunca cirkin Iftiralara Ugramis itilmis kakilmis ve horlanmislardir.

Tek suclari ise Peygamber in ehlibeytine sadik kalmalari KURAN Buyruguna Uymalaridir.

Peygamber evladi katilleri Yapilan Bu katliamlara sessiz kalan Zümreyi " amu"l cemaa " ( Müslümanlarin beraberlik yili ) adi altinta: Sünnete uyanlar " EHL-I SÜNNET " Ilan etmislerdir. Iste bu ünvan o gün bu gündür Ehli beyt in haklarini savunanlar disinda kalan Topluluklari ifade eder.

Ben Müslümanim Dogruluk özümdür. Bir Sünni Olarak Kendimi aleviler den özür dilemeye ve onlara dostluk kardeslik elimi uzatmaya Mecbur hissediyorum.

Biz Müslümansak.Emevi siyasetini ancak LANETLERIZ !
Emevi siyaseti Tahrif ve tahrip ettigi dini evladini katlettigi peygamber i Siyasal cikarlari icin Paravan yapan bir siyasettir.

O zaman " ben müslümanim " diyen Arkadaslari Dogruluga davet ediyorum..

hoscakalin

06.08.2005 12:15

Damat FERIT EDEBIYATI
 
AB, ABD, Kıbrıs ve genelde tüm dış politikada bir Damat Ferit edebiyatı, yani mandacılık, başını almış gidiyor. Bu edebiyata destek vermeyenler çağdaşlığa, özgürlüğe, refaha karşı çıkan ilkel yaratıklar gibi damgalanıyor, öyle tanıtılıyor.

Şaşırtıcı olan şu:

Bu edebiyatın başını çekenler, çok kısa bir zaman önce, ilkelliğin, ortaçağcılığın, engizisyonun çocukları olarak yerden yere çalınan dinciler, siyasal İslamcılar...

Destekçileri ise, o dincileri neredeyse kazurat gibi gören, maymun ölüsü gibi lanetleyen dinsiz-kitapsız, hedonist-materyalist takım...

Bu destekçi gürûh; dincilik iktidar olunca, yüz seksen derece çark edip midelerini tuta tuta siyasal İslam’ın tahribatı lehine Damat Ferit edebiyatı üretiyorlar.

Nedir Damat Ferit edebiyatı?

Damat Ferit, Türk tarihinin en amansız hainlerinden biridir. Türk Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkmış, bu savaşın öncülerini, gazilerini, şehitlerini Haçlı işgalciler lehine lanetlemiş, yok etmeye çalışmıştır.

Damat Ferit, Türkiye adına (ve Türk ekmeğini yiyip Türkiye’nin imkânlarını kullanarak) Türk düşmanlığına hizmetin sembolü tipik bir alçaktır.

Onun adına izafe ettiğimiz ‘edebiyat’ ise tarihin eşine az rastladığı bir fesat ve mandacılık (bazen de açık hıyanet) edebiyatıdır.

Memleketin hemen her alanda en iyi yerlerine, su başlarına çöreklenmiş, çıkarından başka dini, imanı olmayan vicdanı ve yüreği virüslülerce üretilen bu edebiyatın yerkürede en yaygın ve etkin coğrafyası Türkiye’dir.

Yüzyılı aşkın süredir böyledir bu...

Şu gelinen yere bakın:

Dini kullanarak kitleyi Allah ile aldatanların baş destekçileri o dinden nefret eden İslam ve Muhammed düşmanları...İçte ve dışta böyle...

Bunlar, adı anıldığında kusmamak için kendilerini tutmaya çalıştıkları İslam’ı pazar yeri metaı olarak kullanan dincilere alabildiğine destek veriyorlar.

Dinci ekipler, Cumhuriyet’i, ‘İnsanları toplum mühendislikleri uygulayarak şekillendiren Jakoben bir baskı mekanizması’ olarak niteleyip salvo üstüne salvo yapıyorlar. Bu sadist salvolar sırasında sadece zıvanadan çıkmakla kalmıyor, dinden, imandan, İslam’dan da firar edip ridde (ikrar ve imandan dönmek) çukuruna yuvarlanıyorlar da farkında bile olamıyorlar.

“Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınmak zorundayız” diyecek kadar alçaklaşabiliyorlar.

Bunların Atatürk mirasına duydukları kin, İblis’in Âdem’e duyduğu kinden kırk kat daha ağır...Bir gün, o kinin gayyasında boğulacaklarından hiç kuşkum yok...Ne yazık ki ülkeyi tahrip ediyorlar.

Saltanat dincisi ekiplerin İslam nefretiyle dolu destekçileri aynı saldırıyı ‘ikinci cumhuriyet’ hezeyanı ile yapıyorlar.

Tarihin eşine az rastladığı bu ‘dayanışma’ veya hıyanet nasıl mümkün oluyor? Bunun temelinde ‘omurgasızlık, imansızlık ve döneklik psikolojisi’ var. Bu fahişe psikolojiyi üretip yaşatmadan Türkiye örneğindeki hıyaneti ayakta tutamazsınız.

Yaşar Kemal, nihayet baklayı ağzından çıkarmış. Diyor ki:

“Türkiye’yi dönekler çürüttü.” ((15 Ocak tarihli gazeteler)

Ve devam ediyor:

“Bunların sayısı 1,2, 10, 100 değil...Alçaklığa hakları yoktur...Halkı aşağılamak nedir? Türkiye’nin bütün felaketi tabansız ve kemiksiz aydınlardan çıkıyor. Bunu bilmeliyiz, o aydınların üstüne de yürümeliyiz.”

Kendilerinin alçaklığa hakları olduğunu sanan bu tabansızlar veya döneklerin icraat zeminleri imansızlığa dayanmaktadır.

Şu veya bu fikri savunmak ayrı bir iştir, saygındır. Siz katılırsınız veya katılmazsınız ama bir fikrin gerçek temsilcisi, mümini olan adam, adamdır; saygıya layıktır. Saygın olmayan ve Türkiye’yi batırma türünden alçaklık timsali olanlar, bir fikrin temsilcisi değil, fahişesi veya zamparasıdır. Viski şişelerinin sayısını kim artırırsa, villa veya arabalarını kim daha görkemli yaparsa, daha çok geziye, sofraya, hediyeye kim paydaş yaparsa onun dümenini tutar, ona uşaklık ederler.

Bunların bazıları, ‘Zaman değişti’ söylemine, bazıları ise sadece ‘Değiştim’ nutkuna sığınmaktadır.

Türk dilinde ‘değişmek’ sözü, bunlar yüzünden ‘dönekleşmek’ anlamına gelir oldu.

Zaten bizzat kendileri, dalgalarına taş atan eski yandaşlarını ikide-birde ‘dönek’ ilan etmektedir. Sağda olanı var, solda olanı var. Dincisi var, imansızı, kitapsızı var...

Damat Ferit edebiyatının (veya fesadının) temel nitelikleri şöyle sıralanabilir:

1. Mandacılık: Batı veya Doğu dünyasından bir ülkenin uydusu, uşağı, hatta tutsağı olmayı isterler. Bağımsızlık bunları ışığın yarasayı rahatsız ettiği gibi rahatsız eder.

2. Dışarıdan icazet ve destek: İçerideki kurumlarla asla barışık değillerdir. Halkla da barışık değillerdir. Halktan oy almak için Allah ile veya güncel bazı kavramlarla aldatmalar yapıp oyu kaptıktan sonra halkı adeta leş gibi görür, ayaklarıyla bir kenara iterler. Esas hizmetleri, dışarıdan kotarılan para ve güç odaklarıyla bunların bağlı olduğu dış ülkeleredir. Özellikle Hıristiyan Batı ülkeleri.

Bu edebiyatın çok sevdiği ve göklere çıkararak övdüğü politikacıların başında gelen Recep Tayyip Erdoğan, kısa bir süre önce, baştan beri desteğini ve icazetini aldığı Batılı güç odaklarına (ki içlerinde Yunanistan Başbakanı Karamanlis de vardır) şöyle yakarmıştır:

“İçeride zor durumdayım, lütfen yardım edin!” (Yunan gazetesi Etnos’tan naklen Cumhuriyet, 25 Mart 2005)

Türk Başbakanı Erdoğan, bu yakarısını Kıbrıs Rum kesimini tanımaya yönelik imza söz konusu olduğunda, Yunan Başbakanı Kostas Karamanlis’e arz etmiş, Karamanlis de, onun bu yakarısını anlayışla karşılayıp bu konuda gereken himmeti göstermesi için Kıbrıs Rum lideri Tasos Papadapulos’a iletmiştir. Karamanlis, Papadapulos’un merhametini, ‘Türk Başbakanı’ unvanı taşıyan RT Erdoğan lehine şu ilginç sözlerle tahrik etmiştir:

“Türkiye’nin üyeliğine karşı kullanılacak bir veto, uyguladığımız ortak politikaları başarısız kılar.”


Demek oluyor ki, Kıbrıs konusunda Karamanlis, Papadapulos ve onlardan himmet istirham eden Türk Başbakanı RT Erdoğan, aralarında belirledikleri bir ortak politika yürütmektedirler. Bu ortak politikaları yüzündendir ki Türk Başbakan, Türkiye içinde çok zor durumda kalmış ve başarıya ulaşabilmesi içinYunanlı arkadaşına sığınma ihtiyacı hissetmiştir.

Erdoğan’ın, daha seçim yapılmadan, ABD kurmaylarına Türk ordusuyla arasının iyileştirilmesi yolunda ricada bulunduğu, onlara akıl almaz vaatler sunduğu Türk ve dünya basınında uzun uzun yazılıp tartışılmıştır.

Prof.Yasar Nuri ÖZTÜRK

06.08.2005 12:38

TESETTÜR ( Zorla Kapatma - Örtme )
 
Evet arabcasindan türkceye cevrilisi böyle :o)
Komik degil mi ?..

Neden acaba Müslüman Cariye nin Tesettürü erkek gibi de Müslüman Hanimin tesettürü öyle degil..

Kuran emri Cariye ile hanima ayri mi geldi ?.. :o)

Öyle Olmali ki Islam ulemasi Iki sekilde Icma etmis..
1- Cariye nin örtünmesi
2- Kadinlarin örtünmesi

:o)

Bu nasil oluyor ey sünnet ehli ?..

**
Yazan Kişi: efe22
Tarih: 03-15-05 18:46

Biz müslümanlar ne zaman uyanacagiz. analarimizin, bacilarimizin, hanimlarimizin namusunu ölümü göze alip koruyacagimiza dair verdigimiz sözü ne cabuk unuttuk. gayrimüslümler müslüman kadininin namusu olan basörtüsüne el atiyor ve biz hala susuyoruz. resulullahin yüzüne nasil bakacaz mahserde.
allah sonumuzu hayir etsin

**

Müslümanlarin Namusu Bu kadar mi UCUZ ?..
Bir bas örtüsü Kac para ?..

Bak Müslüman; Namus u Bas örtüsüne DIN i de Arab Fistanina indirgersen
Sana Iblis karsidan Güler..

Bunu Kulagina Küpe Yap iyi sakla..

Müslüman Cariyelerin Namaz kilarken Bile Baslarini Örtmeleri Yasakti.. Bunu O meshur Fikihinizda bulursun ÖMER devrini bir arastir.

Durum Böyle olunca sormak gerekir.
Allah Cariyelere ayri kitap Hanimlara ayri kitap mi indirdi Diye :o)

Sizin Müslümanlik Bunu daha cözemedi..

Yine Fikihlarinizi Incelersen Cook BÖYYÜK ulemanizin Iki Konuda Icmasini Görürsün

Kadinlarin Örtünmeleri Ve Cariyelerin Örtünmeleri..
Bunun nasil oldugunu da Sizin Müslümanlar Daha cözemedi..
Bunlari Cözünce Bana da bir haber ver Meraktayim.. :o)



Bakalim birinsan ne buyurmus :o)

BAS ÖRTÜYE KARSI CIKANLAR!

IYI BILSINLERKI ,O ALLAH IN EMRIDIR!!
BIR MÜSLÜMAN TAKMASA DINDEN CIKMAZ..LAKIN, KARSI CIKARSA, KAFIR OLUR!
DIYER BÜTÜN EMIRLERDE AYNIDIR!!
MÜSLÜMANLARA HATIRLATILIR!!

*

Yalan !..

Bas örtüsü Allahin emri degil Arablarin Bir sinifini yansitan sosyal bir simgedir.

Özgür kadinlara aittir. Özgür olmayan Müslüman kadinlar Baslarini Örtemez
Onlarin örtünmesi erkeklerin Örtünmesi gibidir.

Peki Özgür Olmayan Kadinlar Allahin Kulu degil midir ?..

Gayet Tabii Allahin Kuludur...
O zaman Basörtüsü Allahin emri degildir.

Bas örtüsü Allahin emridir Diyenler ayetlerini getirmek Zorundadir.
Yoksa Allah adina din Koyup Kafirlige Yelken acmis olacaklardir.

Bu simgenin Arabca ve Farsca da sergilenisinide görelim

Arabca ve Farsca da :

SER : Bas anlamindadir.
BEST : Bagli - örtü - kapamak anlamindadir.

SERBEST : Basi bagli - Basi Kapali - ÖZGÜR anlaminda kullanilir..

yani Basi Bagli Arab Hanimlarinin Bas örtüleri Özgür olduklarini simgeler..
Cariye veya Özgür olmayan Kadinlarla karistirilmasin diye..

Bu kadar Basittir...

Ama Cehalet bunu DIN sanir..

Olacak o kadar..
Kuran da Asure tarifi arayanlara Cok Görülmez..

:o)


Geleneksel FIKIHLARN örtünme ICMALARI
Yazan Kişi: Alpi003
Tarih: 05-11-04 17:39

ICMA 1:

Köle ve Cariye kadinlarin avretlerine ( örtünmesi gereken yerlerine )bas ve gögüslerin dahil bulunmadigi..


ICMA 2:
Kadinlarin el ve yüz disindaki tüm vucut bölgelerinin AVRET oldugu sonuc olarak da örtülmesi gerektigi...


Bu sekilde Ulema nin Iki ICMASI vardir.
Meraklisi olan arastirir.Bütün geleneksel FIKIHLAR bunu kabul eder.


Müslüman gecinen arkadaslardan bir aciklama bekliyorum.. hangi Icma Dogrudur !..


Bu kabuller esas alindiginda ÖRTÜNMEK bir DIN EMRIMIDIR ???

Bu kabullerden yola cikarsak Örtünme sosyal bir konum belirleyici ÖRF olur.

Buraya yukari yazdigim Icma larin birincisi dogru ise ikincisinin su sekilde düzeltilmesi gerekir:

HÜR kadinin örtülmesi gereken yerleri yüz ve elleri disinda tüm bölgelerdir.
Oysa ki günümüzün gelenekcileri Örtünmeden söz ederken sadece KADININ demekte ve HÜR sözcügünü kullanmamaktadir.Cünkü Köle -cariye hür kadin ayriminin olmadigini Bu gün biliyorlar

Yani birinci ICMA dogru ise o zaman örtünme konusu bir Din emri olmaktan cikar sadece sosyal konum belirliyici bir ÖRFI düzenleme olur..


birinci ICMA yok veya isabetsiz sayiliyorsa O zaman ICMA denen kavram ve kuruma geleneksel anlayisin yükledigi Baglayicilik temelden cöker.Bir kurum bir yerde baglayici bir baska yerde isabetsiz ve ise yaramaz Olabiliyorsa Inananlarin kaderi O kavram veya kuruma TESLIM EDILEMEZ !


Geleneksel Fikih a göre kadinlar Hür ve cariye olarak ikiye ayrilmaktadir.
Cariyelerin örtünmesi tipki erkeklerinki gibidir.Yani onlar edep yerlerini örttüklerinde örtünme görevlerini yerine getirmis olurlar..

dahasi da var;Cariyeler örtünme serbetisine sahip olarak kalmazlar. Örtünmemeleri sart kosulur.Namaz kilarken bile baslarini örtmelerine izin verilmez..

Hz. Ömer gibi bir Sahabi nin,Basi örtülü olarak namaz kilan bir cariye nin basini actigini ve onu :

** Sen Hür kadinlara mi özeniyorsun ** Seklinde azarlayip Dövdügü rivayeti konu ile ilgili kaynaklarda yazilidir..Arastirabilirsiniz..

Burada iki ihtimal var:

hz.Ömer in bu yaptigi bir bidat olarak RED edilecektir ki Dogrusu da budur.Cünkü Kuran kadinlari cariye hür diye ikiye ayirmadigi gibi hic bir emrini özellikle Ibadetleri hürler ve cariyeler icin Iki ayri düzenlemeye Tabii tutmamistir..Eger tutsaydi Zaten evrensel HAK dini olmazdi..BIR SINIF IDEOLOJISI olurdu sizin Inanciniz gibi :O)



ikinci sik ise Ömer in davranisi bir BIDAT degil DIN in bir uygulamasidir.

O zaman örtünmenin bir DIN EMRI oldugunu idda etmek TUTARSIZLIK olur.

Cünkü Allah Kullarindan her bir sosyal sinif icin ayri bir DIN göndermemistir.

Örtünme emri Kadinlardan bir sosyal sinif icin baska öbür sinif icin baska oluyorsa Bir DIN emri olmaktan cikar Sosyolojik Bir sinif göstergesi olur.

O zamanda sunu söylemek gerekir:

Bu günkü dünya da HÜR_CARIYE-KÖLE gibi ayrimlar olmadigina göre( ki Islam in da amaci budur )
ÖRTÜNME DIYE BIR DIN EMRI OLAMAZ !...

Simdi Olaya KURAN acisindan bakalim:

Su bir gercek ki KURAN da kadinin örtünmesi ile ilgili EMIRLER vardir.ancak bu emirler bu günkü Islam(!) dünyasinda Özellikle Arab-ACEM cografyasinda siyasal bir simge ye dönüstürülen ve adina tesettür denen
Cok Ilginc :O) Bunun kelime anlami yani tesettür ün : Zorla baski ile kapanma ve kapatmadir :o)

Uygulamanin Iddalarina asla destek vermez..

Kuran in Örtünme emri ABDEST ORGANLARINI yani el dirseklere kadar yüz SAC ve ayaklari icermemektedir.

Basin Örtülmesi sosyal sinif göstergesidir.

Eskiden toplumun Hürler kisimina ait olanlar SERBEST sözcügü ile taninirdi serbest Farsca daki SER ( Bas ) BEST ( bagli ) kelimelerinin birlesmesinden olusmustur ki ** Basi bagli demektir.

KURAN in örtünme emri tüm kadinlaradir.Cariye hür diye ayrim yoktur.

NUR 31.ayet de basin örtülmesini buyruk altina alan bir ifade yoktur.

Bu ayet deki emir Kipi Basa iliskin degil Gögüs e iliskin bir emir kipidir.

yani Mutlak emir gögüsün Kapatilmasina yöneliktir..

simdi size gazali ye Imam safii ye Fahreddin RAZI ye girmeden

Hanefi fikihinin ve FIKHI tefsirin öncülerinden Biri sayilan el-CASSAS Ahkamü"l KURAN adli tefsirinde NUR 31 ayeti aciklarken örtünme ili ilgili sözlerini aktarayim :o)

** Bu Ayet den anlasilir ki Kadinin gögsü ve boynu avrettir.yabanci erkeklerin görmesi caiz olmaz
Evet el-CASSAS böyle diyor..

Said bin CÜBEYR Tabiun devrinin en ünlü mefessirlerinden biridir bu zat
Söyle diyor:

Saclarin acilmasi HARAM degil sadece MEKRUH tur..

Imam MALIK de böyle diyor

Razi Öyle diyor Safi böyle diyor malik Söyle diyor..:o)

Eeee hani ICMA nerede ?

isin kötüsü SÜNNET in verileri de ABDEST uzuvlarinin Örtünmeye dahil olmadigini gösteriyor..

Bu konuda bakin :

Ibrahim en-NEHAI ( taberi-tefsir 18 /120 )

Imam es-SARASI
Abdullah el-Mavsili

Ayrica KAFFAL ( Ebu Bekr Muhammed b.ali es-SASI Büyük kaffal diye anilir..


evet bir Maruzatiniz varsa simdi Duymak isterim..

Ha unutmadan da yazayim :o)

Yeri gelmisken Bas örtüsü ( Türban ) Yasakcisi AKP ni KINIYORUM efendim..

Neden kizlarimizi Basörtüsü yüzünden Üni Kapilarinda Bekletip Hayatlarini Karartiyorlar ?..

Kahrolsun bu yasakci zihniyet !..

Umarim beni Sünnetci arkadaslarim destekliyeceklerdir..

Sevgilerimle efendim

06.08.2005 12:52

Tesekkürler :o)
 
Hasisin konusu cok Ilginc bir konu..
Bu Konu hakkinda Güzel bir kitap okumak istersen " ILLUMINATI " ( aydinlatilmislar -Isik tutulmuslar ) adli eseri okumani Tavsiye ederim ( Dan BROWN )
Kilise nin asirlardir bilim e karsi actigi savastan ve bunun günümüze yansiyan sonuclarindan söz ediyor..

06.08.2005 12:57

o.T.
 
Dinle, bu ney nasıl şikayet ediyor, ayrılıkları nasıl anlatıyor. Diyor ki:

Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımla kadın da ağlayıp inlemiştir, erkek de. Ayrılıktan parça parça olmuş bir gönül isterim ki aşk ve özlem derdini anlatayım ona. Aslından uzak kalan kişi buluşma zamanını arar durur. Ben her toplulukta ağladım, inledim. İyi hallilerle de eş oldum, kötü hallilerle de. Herkes kendi zannınca dost oldu bana. İçimdeki sırlarımı ise kimse aramadı. Benim sırrım, feryadımdan uzak değil, fakat gözde, kulakta o ışık yok. Beden candan, can da bedenden gizli değil; fakat kimseye canı görmeye izin yok. Ateştir neyin bu sesi, yel değil. Kimde bu ateş yok ise, yok olsun o kişi. "Aşk ateşidir ki neye düştü, aşk coskunluğudur ki şaraba düştü. Ney, bir dosttan ayrılana eştir, dosttur, perdeleri perdemizi yırttı gitti. Ney kanlarla dolu bir yolun sözünü etmede. Mecnun"un aşk hikayelerini anlatmada. Ney gibi bir zehri, ney gibi bir panzehiri kim gördü? Ney gibi bir solukdaşı, bir hasret çekeni kim gördü? "Bu aklın mahremi, akılsızdan başkası değildir, dile de kulaktan başka müşteri yoktur. Gamımızla günler geçti, akşamlar oldu, günler yanışlarla yoldaş kesildi de yandı gittiler. Günler geçip gitti ise, de ki: Geçin gidin, pervamız yok. Sen kal ey dost, temizlikte sana benzer yok. Balıktan başka herkes suya yandı, rızkı olmayanın da günü uzadıkça uzadı. Ham; pişkin, olgun kişinin halini hiç mi hiç anlayamaz. Öyle ise sözü kısa kesmek gerek vesselam.
[ I, 1-18]

Herşey sevgilidir, aşıksa bir perde; diri olan sevgilidir aşıksa bir ölü. Kimin aşka meyli yoksa kanatsız bir kuşa döner; eyvahlar olsun ona. Sevgilimin ısığı önde, artta olmadıkça nasıl önü-ardı akıl edeyim ben? Aşk bu sözün söylenmesini ister; ayna gammaz olmaz da ne olur? Aynan, biliyor musun, neden gammaz değil? Yüzünden toz, pas silinmemiş, arınmamış da ondan.
[ I, 30-34 ]

Al mesnevinin güllerini Gönül vazosunda iyi sakla

:o)

06.08.2005 13:15

Godos ibraam ve sülalesi..
 
Yazan Kişi: Urungu
Tarih: 05-29-05 09:04



Misira vardiginda karisini firavuna bacim diye tanitip onun altina ceken ibraam...bir sürü mal ve neseb peydah eyledikten sonra geri arabistana dönmüs....ama gittigi diger yerlerde de karisini hep bacim diye tanitmis... aklinda fikrinde hainlik olmayan bir kisi bunu niye yapsin...?

Doksan küsur yasindan sonra, firavunun ve "BACI" sinin diger oynaslarinin sayesinde evlat ve mal mülk sahibi olmus...

Simdi gelelim isin can alici püf noktasina....yahudilerin ve araplarin "BABAMIZ" diye sahip ciktiklari bu ibraam in cocuklari ne oluyorlar...?

Biz "araplara ve yahudilere" PIC derken yalan mi söylüyoruz..?

PIC in ne oldugunu lavugun biri bana aciklamak ihtiyaci hissetmis....

Babasi belli olmayan
Besmelesiz dogan

Doksan bilmem kac yasina kadar cocugu olmayan ibraam in, ne hikmetse yollara düsüp karisini bacim diye pazarlamaya basladiktan sonra birdenbire mali, mülkü, develeri ve de evlatlarinda bir cogalma...bir cogalma...bereket ki hem de ne bereket.....Allah verirse veriyor canim....zart ....zurt...

"BACI" sini pazarladigi kisilerin her seferinde O ise "BESMELE" cekerek basladigini hic sanmiyorum dersem........o arkadasin bana aciklamak ihtiyaci hissettigi konuya da aciklik getirmis oluruz herhalde.......

Aklinizi basiniza devsirin ve terkedin bu piclerin uydurdugu pislikleri....

Son pismanlik fayda etmez....haaaa


**

Yazan Kişi: Urungu
Tarih: 05-29-05 09:17



Her ne hikmetse bütün peygamberler de bu pazarlamaci arkadasin sülalesinden cikmis.....acaba Allah "PIC" leri daha mi cok seviyor.....?

**

Yazan Kişi: Nebenbuhler
Tarih: 05-29-05 09:26

Bunlar yahudilerle karindasmi oluyor ya Urungu?:-))

Ishak=Yahudi,Ismail=Arap

**

Yazan Kişi: Urungu
Tarih: 05-29-05 09:37



Yok kardes,

Karindas olmuyorlar analari ayri.... ibraam da sermaye cok....zengin kapilarda da sermayeleri hep "BACIM" diye tanittigi icin babalari da belli degil.....gerisini sen düsün.....

**

Yazan Kişi: Alpi003
Tarih: 05-29-05 12:00

Bakalim Genesis ne yaziyor konu hakkinda:

..." Ve Firavun Abram i cagirip dedi: Bu yaptigin nedir ? Onun Karin oldugunu neden bana bildirmedin ? Nicin bu benim kiz kardesimdir dedin ,ben de onu Kari olarak aldim ?..

Ve simdi iste karin,al ve git ( Tekvin 12:18 -19 )

Yani siz Tevrat kadar Kuran okusaydiniz Müslüman Olma ihtimaliniz de olurdu..

Hahambaslari sizi :o)

Fakat Bu Söyledikleriniz Tevrat da yazmasina ragmen YALANDIR !.. UYDURMADIR !..

Bunu Bilincli ya da bilincsiz Olarak yapip yapmadiginizi Bilemem.

Fakat Hz. Ibrahim e camur atmak hele yahudi dili ile Camur atmak o kadar ucuz degil !..

Davanizda sadiklardansaniz..Bilgilerinizi Kaynaklarinizi dökün ortaya

**Ey kendilerine kitap verilenler, niçin İbrahim hakkında tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat ve İncil ancak ondan sonra indirildi. Bunuda mı kavraya mıyorsunuz? ( Ali Imran 65 )**

75. Kitap verilenlerden öylesi vardır ki, ona yüklerle emanet bıraksan onu sana geri verir. Yine onlardan öylesi vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine binmedikçe onu sana vermez. Çünkü onlar: "Bizim aleyhimizde okur yazar olmayanlarda bir yol yok" derler ve Allah"a karşı bile bile yalan söylerler.

76. Hayır yol var! Her kim verdiği sözü yerine getirir ve sakınırsa şüphesiz, Allah o sakınanları sever.

77. Fakat Allah"a verdikleri sözü ve kendi yeminlerini bir kaç paraya satanlara gelince, onların ahirette hiçbir nasibi yoktur. Allah, onlarla konuşmayacak, kıyamet gününde onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onların hakkı elim bir azaptır.

78. Bir de onlardan bir grup vardır ki, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba bakarak eğip büğerler. Oysa o, kitaptan değildir. Yine: "O, Allah tarafındandır." derler. Oysa Allah tarafından değildir. Ama, bile bile Allah namına yalan söylerler.


( Ali Imran )

Böyle de Buyurmus :o)

Siz hele kaynaklarinizi dökün ben de size tükürdügünüzü yalatayim..

Ne var Bunda :o)

**

Yazan Kişi: Ahzab37
Tarih: 05-29-05 14:14

keh..keh..keh


demek kitaba bakarak kitapta (tevrat-incil) olmayanları sanki kitapda varmış gibi allah adına konuşanlar varmış :))) vah! vah !! sanki müslümanlar aynısını yapmıyorlar.....(sultan mehmetin istanbulu alacağı örneğinde olduğu gibi)



tevratın,incilin değiştirildiğine dair kurandan ayet getir !! (sözünün eriysen tabii)


“De ki: "Ey kitap ehli, Tevrat"ı, İncil"i ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutmadıkça hiç bir şey üzerinde değilsiniz. (Maide 68)


Muhammed emmi bir yahudi hayranıydı !!!!!tevratın,incilin değiştirilmiş olması,Muhammedin yaşadığı yıllarda imkan dahilinde değildir.
ha !! tükürük benim değil ki,bana yalatasın .

Muhammed emminin.....


artık yalarmısın,başkasına mı yalatırsın,


ne yaparsan yap !!!

**

Yazan Kişi: Alpi003
Tarih: 05-29-05 14:19

187. Vaktiyle Allah, kitap verilen okur yazarlardan: "Andolsun ki, onu insanlara anlatacaksınız ve gizlemeyeceksiniz." diye söz almıştı. Derken onlar, onu arkalarına atıp az bir para karşılığında sattılar. Ne kötü bir alışverişti bu! ( Ali Imran )


174. Allah"ın indirdiği kitaptan birşeyi gizleyip de bununla biraz para alanlar muhakkak ki, karınlarına ateşten başka bir şey yemezler ve kıyamet günü Allah onlarla ne konuşur, ne de onları temize çıkarır; onlara sadece pek elem veren bir azap vardır.

175. İşte onlar, hidayeti verip sapıklığı, bağışlamayı bırakıp azabı satın alan kiselerdir. Bunlar ateşe ne kadar da dayanıklı şeyler!

176. Zira bu azabın sebebi Allah"ın kitabı gerçekle indirmiş olmasındandır. Kitapta ayrılığa düşenler ise şüphesiz, haktan uzak bir ayrılık içindedirler.

( Bakara )

**

Yazan Kişi: Ahzab37
Tarih: 05-29-05 14:23

yemezler !!


incilin-tevratın değiştirilmiş olmasına kanıt değil yazdıkların...



zaten değiştirilmiş olma ihtimali,kurana ters düşer..






“De ki : ‘ Eğer doğruysanız, bu durumda Allah katından bu ikisinden daha doğru bir kitap getirinde, ona uymuş olayım.” (Kasas 49)



muhammed emmiden daha mı iyi biliyorsun ?? haşa,maşa deme sakın !!



light müslüman seni :)))

sakın ağzını,yüzünü yamultarak,kuranın işine gelmeyen ayetlerini es geçerek,islamın benimsediğin light versiyonunun savunacağım diye,kuranda varmış gibi,incil-tevrat değiştirilmiştir diyerek,yahudilerin durumuna düşme...






“Ey iman edenler! Allah"a, elçisine indirdiği kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü inkar ederse O, şüphesiz uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır” (Nisa 136)

**

Yazan Kişi: Alpi003
Tarih: 05-29-05 14:42

Muhammed emmi bir yahudi hayranıydı !!!!!tevratın,incilin değiştirilmiş olması,Muhammedin yaşadığı yıllarda imkan dahilinde değildir.


* Muhahahahahahhahahahahhahhahahahhahahahaha..

Tevrat in Iceriginin degistirilmesi ve Yahudilerin Eski Putperest gelenekleri ile tevrati bezemesi Isa dan önce ( I.Ö ) 2100 lere dayanir.

Ki Yukari da anlatilan hikaye genesis te söyle devam eder:

Yukaridaki Firavuna Karisini verdikten sonra,bu kez GERAR krali Abimelek in ülkesini Ziyaret Eden Abram ( O zaman daha abraham yani ibrahim degil ) ayni sekilde Karisini Abimelek e verir Yani yukaridaki olay yine yasanir..

Daha sonra Tanri Abimelek in rüyasina girer ve Saray i ( Sara ) Abram a geri vermesini söyler. Tanri dan korkan Abimelek Karisini Abram a geri verir Fakat sormaktanda geri kalmaz:

Nicin Saray i Karsi olarak tanitmadigini ve kardesi olarak tanittigini sorar cevap ilginctir:



Cünkü gercekten bu yerde tanri korkusu yoktur;Ve karim yüzünden beni öldürecekler dedim.Ve gercektende kiz kardesimdir.Kendisi babamin kizidir,Fakat annemin kizi degildir,ve benim karim oldu ( Tekvin 20:1 -12 )

Bu sözler Kabile gelenegine uygun bir ic evliligi degi Dogrudan dogruya bir " ENSEST " iliskiyi ( evliligi ) anlat,maktadir.

Ve kökenleri cok eskiye Mezepotamya ve misir in ilk hanedanlarina dek Dayanmaktadir.

Ilk Yahudi Geleneklerinde Panteonde söz sahibi olanin yolu yarim kardes ile evlenmekten gecer..

Sümer de EN.KI Tanri AN in ilk dogan cocugudur. Ama hükümdarlik haklarini Kardesi EN.LIL e devretmek zorunda kalmistir.Cünkü kendisi bir cariyeden EN.LIL ise AN in yarim kiz kardesi ile yaptigi evlilikten dogmustur.

Aynen OSIRIS ve SETH de diger Kiz kardes olan NEPHTYS ile evlenmislerdir.

Genesis yazarlarina göre: Abram da TANRILAR ve KRALLARIN ilkesini yerine getirmis,Dolayisi ile saray in ona dogracagi ISHAH da Gercek SOYLU KAN a sahip olmustur.

Bu da Yahudilerin Bu Kandan Gelen soylu ve SECILMIS IRK olduklari zirvasini Insanliga lanse edebil´mek icin uydurulmus bir zirvadir.

Kisaca yaziyorum..

Arkadaslar Israr ederlerse Tarihler ve yaslarla ahmakliklarini Ispat edecegim böyle bir seyin Hic bir sekilde dogru olmadigini kanitliyacagim..

Gayet tabii bilim yolu ile..


Ayrica da sunu da eklemeyi yararli Buluyorum :o)

Yukaridaki Karisini Kiz kardesi gösterip Krallara verme hikayesi aynen Ugaritlerin KRET efsanesinden alinmistir :o)

Sümerologlarin Ortaya cikardigi bu efsane ilginctir.

Bu UGRIT efsanesi ile Abram in Misir da yasadiklarinin " INNENA"nin Ölüler diyarina inisi " olarak bilinen mit ile tipa tip aynisidir :o)

Buradan da yola cikarak GENESIS in Bu kilit ismi ABRAM in farkli kültürlerin efsanelerinden alintilar-izler tasiyan KOMPOZIT bir kisilik oldugu ortaya cikiyor :o)

Ayrica Genesis in verdigi hic bir tarihin ve abram la ilgili olarak anlatilanlarin Onu bir kronolojiye yerlestirecek hic bir ip ucu vermedigi görülür..

Kuran a bakildiginda ise gercek ortaya cikar :o)

Sara Yani SARAY Hic de Genesis te anlatildigi gibi Abram in Hayatina mal olacak bir güzellige sahip degildir. Kendisine ISHAK müjdelendigi zaman 85-90 yaslarinda bir Kadindir.

Isin tuhafi Bunu Genesis de Tasdikler :o)

**
Yazan Kişi: Ahzab37
Tarih: 05-29-05 15:00

tanrının oğlu;


bu yaklaşım insanlık tarihinde hep olmuş...

sadece isa,üzeyir değil,eski Türk önderleride kendilerini Tanrını oğlu olarak tanımlarlar.firavunda öyle.


peki Muhammed emmi,basit bir insan oğlumu ????


müslümanların anlatımına göre,doğumu,çocukluğu ve daha sonraki yaşamı hiçde normal bir insana benzemiyor.


efendim babasının (abdullat) alnındaki nur (ilahi) anasının rahmine düşmüş....yani allahın parmağı mı desem ,başka bir şeyimi desem :)))

çocukluğunda meleklerle aşır-neşir olmuş.göğsü yarılmış içine ne konmuşsa ??

büyünce zaten peygamber (yaradanın dünya işleri sorumlusu ) olmuş.





bence muhammed emmi de normal değilmişmişmiş

**

Yazan Kişi: Alpi003
Tarih: 05-29-05 15:01

Azhabcigim Bakiyorum Bilim isin icine girince Celallendin :o)

Tarihler ortadadir.

Ya Bilim Ya masal..

Seciver..

YANI....

:o)

**

Ayrica Alintigi yaptiginiz ( Bilip bilmeden ) Tekvin Abram in yasini veriyor..veriyor da Sacmaliyarak veriyor :o)

Söyle ki:

Abram in Babasi terah UR da iken Abram ve diger ogullarindan Haran in oglu LUT u yanina alarak HARRAN a göcer Baba terah 205 yasindayken burada ölür.

Tekvin de abram in terah 70 yasindayken dogdugu bildirilir. Ardinda terah Harranda öldügünde 205 yasinda oldugu..
Demek ki Abram babasi öldügünde 135 yasinda olmalidir.

Oyasa 12 ayet den yukariya baktigimiz zaman Dördüncü ayet de tanri nin Abram la konusmasinin ve bunun Ardindan KENAN a dogru yola cikilmasinin Abram 75 yasindayken gerceklestigini söyler.
Abram in Babasi ölmeden 60 yil önce Harran i terk ettigi düsünülebilinir,ama bu Hem Genesis de olaylarin verilis sirasina uymaz hem de mantik sinirlarini zorlar..

Cünkü Terah in yanina Abram ,gelini saray ve LUT u alarak UR dan Harran a gecmesi nihai bir göc degil bir tür mola dir.Genesisi Bu yolculugun nihai hedefinin KENAN oldugunu bildirmektedir.

Fakat Bunu acikliyamadan ölür.

Bu anda 135 yasinda olmasi gereken abram in birden bire Tanri nin vahyi ile kenen a yollanmasi sirasinda 75 yasina düsürülmesi Genesisi yazarlarinin kücük bir dikkatsizligi olsa gerek :o)

**

Yazan Kişi: Ahzab37
Tarih: 05-29-05 23:00

alpi;

bilim,bilim,bilim demişsin,

yahudi hikayelerini aktarmışsın..


insaf be !!!

**

:o)

06.08.2005 13:36

Adem ile Havva ve sorular
 
Yazan Kişi: BuNeRezalet
Tarih: 05-27-05 10:15


1 ) Adem ve Havva hangi tarihte yaratıldılar?

2 ) Cennete hangi tarihte girdiler?

3 ) Hangi tarihte cennetten kovuldular?

4 ) Önce Adem mi yaratıldı, Havva mı?

5 ) Aralarında ne kadar yaş farkı vardı?


6 ) Adem ile Havva"nın kıyafetleri nasıldı?

7 ) Havva, başörtülü müydü, çarşaflı mı? Yoksa ...?

8 ) Ensest ilişki, günah mıdır, değil midir?

9 ) Adem ve Havva"nın çocukları ensest ilişki ile çoğalmış olmalı.. Yoksa, dünya belli bir nüfusa ulaşıncaya kadar ana ve babalar Allah"ın verdiği bir özel formülle seks yapmadan çocuklarını çamurdan mı yapmaya devam ettiler?

**

Yazan Kişi: Nebenbuhler
Tarih: 05-27-05 10:59

Allah bazi yerlerde Ensest iliskiye onay veriyor,vermiyor diyen varsa parmagini kaldirsin:-)))

**

Yazan Kişi: Alpi003
Tarih: 05-27-05 12:53

ben kaldirdim !..

nereden onay veriyor ?..

1 ) Adem ve Havva hangi tarihte yaratıldılar?

2 ) Cennete hangi tarihte girdiler?

3 ) Hangi tarihte cennetten kovuldular?

4 ) Önce Adem mi yaratıldı, Havva mı?

5 ) Aralarında ne kadar yaş farkı vardı?


6 ) Adem ile Havva"nın kıyafetleri nasıldı?

7 ) Havva, başörtülü müydü, çarşaflı mı? Yoksa ...?

8 ) Ensest ilişki, günah mıdır, değil midir?

9 ) Adem ve Havva"nın çocukları ensest ilişki ile çoğalmış olmalı.. Yoksa, dünya belli bir nüfusa ulaşıncaya kadar ana ve babalar Allah"ın verdiği bir özel formülle seks yapmadan çocuklarını çamurdan

**

Bu sorularin Yanitini Bilim versin :o)

Mesela Maymundan insana geciste kanit nerede ?
Hangi yil olmustur ?
Ilk insanlar mini etekli miydi ?..
Kör tuttugunu mu düzüyordu ?..

Maymundan insana gecisle ilgili Bilimin buldugu tek bir FOSIL göster ?..

Yok mu ?..
Vardi da kayip mi oldu ?

Senin Bir hamam böceginden Mutasyona ugramis olma ihtimalin var mi ?..

**

Su soruda var ?..

Adem ile havva ilk Insanlar miydi ?..
Yoksa akilli ilk insanlar miydi ?..

Adem ile havva nin ilk insanlar oldugunun Kaniti nedir ?..

Kuran da nerde yaziyor ?..

Kuran da Adem ve havva dan önce yasa,mis bir topluluk oldugu mevcut..

O zaman Diger insan topluluklarida söz konusu..

Yani bir ensest söz konusu degil.

**

Yazan Kişi: murteza
Tarih: 05-27-05 14:06

hadi su basliktaki soru soran kültürsüz türk düsmanini bosverelim. zaten "insani" degerlendirebilecegimiz hicbir acilim göstermiyor.

ama sormadan edemiyecegim.
ATAN simpans mi, goril mi? belkide orang utan veya pavian da olabilir mi?
(maymunlara ettigim hakaretten dolayi, özür diliyorum)
-----------------------------------------

asil merak ettigim konu ise, Alpi´nin Adem ve Havva´dan önce bir toplulugun mevcut oldugunu iddia etmesi. Ve bu iddianin kaynagi olarak Kur´an´i söylemistir. Alpi efendi su "ayeti" yazsanda , bizimde 1400 senelik tecrübelerimiz alt üst olsa.(mümkünse net ve kavgasiz bir sekilde yanitla, yanitlayacaksan)

selametle

**

Yazan Kişi: Alpi003
Tarih: 05-27-05 14:36

Bakara 30 a bir bakiver Murtezacigim

:o)

Ve Melekler Allah in onlara ögrettiginden baska bir sey bilmezler ayetini düsünerek oku..

Hadi kolay gelsin

Bir de Sunu Düsün Murteza;

Hz.Adem kime Halife getirildi ?..

Halife Kuran dilinde Yerine getirilen anlamini tasir.

Hasa Allah a Halife getirilmedigine göre Bir nesil olmali ki onlara halife getirilsin.

Münakasa etmemize gerek yok :o)

70- Andolsun ki biz, insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Karada ve denizde taşıtlara yükledik ve temiz yiyeceklerden onları rızıklandırdık. Onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.
(Isra ,70 )

Demek ki Baska Insanlar da var..Insandan üstün olanlar,Insandan yani yaratilan insandan daha düsük olanlar var..


Adem, "yalniz insan", "bir tek insan" anlamini tasimaktad&yacute;r. Eger bir tek
insan veya Havva ile birlikte düsünürsek iki insan olarak kabul etsek, bir
dogru tutturabilir miyiz? Dogrulugunu kabullensek bile, onlardan dogacak çocuklarin kardesliklerini gözönünde tutarsak birbirleriyle cinsel iliskiye girmeleri, genetik bozuluma yolaçar. Bugünkü tip, bunu belirlemistir. Genetik bozulumu kenara koyacak bir Tanrisal kudret düsünülemez! O halde burada kesinlikle bir çarpiklik var. Isin asli ne olabilir? Spiritüel bilgilere göre (ruhsal alanlardan elde edilen bilgilere göre), Adem ile Havva"dan, din terminolojilerinin anlatmaya çalistigi gibi, tek degil, degisik renk ve irklari olusturan niteliklere sahip olmak üzere en az 24 tane oldugu yolundadir. Tek bir Adem ile Havva çifti düsünürsek, Allah"in kudretini bir anlamda inkar etmis oluruz."

**
Yazan Kişi: BuNeRezalet
Tarih: 05-27-05 15:39



alpi, senin bu dinkardeslerin kurani okumazlar. Carpilmakdan korkuyorlar olsa gerek :)

Kurani okuma özellikleri olsaydi, agaclara caput pez baglayarak ondan medet umarlarmiydi !? :)

hahahhahahahahahaahhaahhaahahaa :)


Kurani okuyan bir baska komik okumayan daha baska bir komik daha dogrusu rezil :)

Alpi, Adem ve Havvadan önce insanlar varmis ise, allah ne diye durduk yere camurdan iki tane daha insan yapsin ?
Bunun mantigi nerede ?
Gerci islamda ve kuranda mantik aramak aptallik ama sen yinede aciklama yapmayi bir dene :)

**

Yazan Kişi: Alpi003
Tarih: 05-28-05 11:23

Muhahhahahahahahhahahahhahahhahhahahahahha..

Pekiii

Eger insanlar Evrim gecirdiler ve hala geciriyorlarsa Dahasi beyinlerini Tam olarak kullanamiyorlarsa sana göre sosyalizasyonu nasil basardilar ?..

Bir ana kadar Magralarda yasayan insan birden bire nasil akillandi ve türlü buluslara imza atti ?..

Ben Hic tekerlek icad eden bir sebek görmedim :o)

Sen ?...

Demek ki görünmeyen bir el Insan " DNA " ve " RNA " sina yön verdi ya da yeniden düzenledi..

Ve Kendisine Kutsal kitaplar halinde Yasamini düzenliyecek Kanunlar sundu..
Burada mantiksiz olan nedir ?..

Tesadüflerden yola cikarak Insanlarin Bu günkü teknolojilerine ulasacaklarini söylemek Ne kadar mantiklidir ?..

Düsünmesine bilene Kuran da ve diger Kitaplarda Kaqnitlar vardir..

Haydi NUH suresini oku..
Sonra Nuhun Gemisi hakkinda Bilgilen..
Bakalim Orada tesadüflere yer var mi ?..

Biz sizlere Kanitlar sunuyoruz..acikliyoruz..

Siz Ise Hic bir alternatif Gösteremeden itiraz ediyor ve hasa ALLAH yok diye tepiniyorsunuz..
Bu dürüstce bir tartisma degil..


tarisma getirmek istiyorsan Allahin yoklugunu kanitla..

bunu yapamadigin sürece her Kanita itiraz getiren yaramaz cocuk gibi:

"Bana Ne -bana ne öyle iste " Rollerinde Olacaksin..

Ve seni kimse Ciddiye almayacak..
Hic Bir zaman ve hic Bir yerde..

14. Oysa o sizi aşama aşama birçok hallerden geçirerek yaratmıştır. ( NUH )

17. "Allah sizi yerden bir nebat tarzıyla bitirdi." ( NUH )


14. Oysa o sizi aşama aşama birçok hallerden geçirerek yaratmıştır. Burada insan yaratılışının fert ve toplum olarak geçirmiş olduğu evrim mertebelerine işaret vardır. Ebu"s-Suud"un açıklamasına göre; önce unsurlar halinde, sonra gıdalar halinde, sonra karışımlar halinde, sonra sperma halinde, sonra embriyon halinde, sonra et parçası halinde, sonra kemik ve et halinde, sonra da bambaşka bir yaratılışla şekil vermiştir. "Yaratanların en güzeli olan Allah"ın şanı ne yücedir."(Müminun, 23/14). Bunları yapan o güzel yaratıcı ululama ve saygıya layık değil mi? O sizi daha başka bir şekil ve yaratışla yükseltemez mi? Yahut ezip yok ederek elem verici o azaplara düşüremez mi? Siz niye bunları düşünmüyorsunuz?

( Elmalili Hamdi yazir; Nuh ,14 )

**
Yazan Kişi: BuNeRezalet
Tarih: 05-28-05 12:28



alpi, allahin yoklugu zaten kanitlanmis durumda !
Yani varligini gecmisde aptal cahil insanlari kandirabilecek peygamber diye adlandirdigimiz acikgözlere gözükmüs veya onlara ayet göndermis.
hahahahahahahahahahaaa :)

Allah var olmus olsaydi, müslümanlari ezdirmez, zulm yasatmazdi.
Ama zaten allahda müslümanlara öldükden sonra bizzat kendisi isgence edecek, cehennemde zulm edecek :)
Yaw siz müslümanlar hic bajti yokmus ha :)
Dünyada amerikan zulmü, ölümden sonra allah zulmü :)
hahahahahahahhahahahahahahaaahaaaa

Bu islam kadar mantiksiz bir din yok.
Gerci tüm dinler mantikdan yoksun ama neyse...

**

Yazan Kişi: Alpi003
Tarih: 05-28-05 13:09

Allah insanlara Zulm etmez !..
Insanlar kendilerine zulm ediyorlar !..

Ormanlari kesip Yagmur duasina cikan insanlarin Durumu Allah ile alay etmek degildir de Nedir ?..

Bunu diger alanlara da kaydirirsan göreceksin ki :

Insanlar kendilerine zulm ediyorlar !..

Ilm Ögrenmek yerine Sunun Bunun Kullugunu yapip Saklabanlikla Istigal edenlerin Zulmden yakinmaya Hakki yoktur.

Ne kadar Kuran disi sey varsa din ilan edip Cehalöetin pisligin icinde yasayan insanlara Allah rahmet etmez !..

Senin Müslümanlar Dedigin insanlara Yaratilani YARATAN dan ötürü sevenlerin nefesi artik Hayat vermiyor.

Kanin sehvetin Pisligin Kullugunu yapan koyun sürüsü Rahmet in yollarini dikenledi..

Sen Insanligin sirtinda Kambur gibi yasayan sadece tüketen ve Üretenleri cehennemlik ilan eden bir insan kitlesine Rahmet edildigini gördün mü ?

Göremezsin ve hic bir zaman görmeyeceksin !..

Ama Allah Nurunu Tamamlar !..
O Üreten insanlarin icinde Dinini Filizlendirir YESERTIR Yükseltir !..

O"nun gücü her seye yeter !

**

Yazan Kişi: Turhan55
Tarih: 05-29-05 01:43

@Alpi abi degermi cevaba:-)) kac sene oldu:-))

**

Yazan Kişi: Nebenbuhler
Tarih: 05-29-05 08:14

Evlatliginin Karisiyla s..mek Ensest iliski degilmidir?Light YOBAZ:-))Ademi Allah firinci,terzi,demirci,ayakkabici,vs..vs..olarak önceden proglayip dünyaya sürgüne yollamis,vede 800-1200 sene yeryüzünde hic bir ameliyat gerektiren hastaliga maruz kalmiyor ne hikmetse bu ademin cocuklari oluyor ve Ensest iliskiye Allah riza göstermiyor diyorsunuz,ama bir yerde birileri neslimizi devam ettirmeye devam etmis.Buna allah riza göstermek zorunda kaliyor yoksa herseye kadir oldugunun aksi ortaya cikiyor,eldekiyle yetinmek zorunda olduklarindan(Adem Havva hikayesi)sonuc olarakta Ensest iliskiye allah riza göstermis olmasi gerek.Zaten bu yobazlar baslari sikilinca isi hemen o Allahin üzerine atarlar:-))

**
Yazan Kişi: Alpi003
Tarih: 05-29-05 11:19

Evlatliginin Karisiyla s..mek Ensest iliski degilmidir?Light YOBAZ:-)

*
Degildir Tabii :o)

Evlatligi ile kan bagi mi var Kabiliyetsiz hafiye ?..

Ensest iliskiyi bir ögren de gel hele ..

:o)

Ayrica Adem in Evlatlarinin Birbirleriyle Ciftlestikleri senin Ve yobaz takiminin Dar Görüsleridir.

Nerede yaziyor Adem in ilk Insan oldugu ?.. Tek bir ayet göster.

Nerede yaziyor kardesleri ile Ciftlestikleri ?..

Bunlari uydurup uydurup Kuran a yamamaya kalkan cin fikirli Yobazciklarim benim :o)

Düsünme ,arastirma,üretme özürlü aydinciklarim benim..

14. Oysa o sizi aşama aşama birçok hallerden geçirerek yaratmıştır. ( NUH )

17. "Allah sizi yerden bir nebat tarzıyla bitirdi." ( NUH )


Bak sen aslinda bir OT mussun :o)

Ama HAKK in bir bildigi olsa gerek ki seni Eseklere Yem yapmamis..

:o)

**

Yazan Kişi: CEMxxx
Tarih: 05-29-05 19:39


Alpi sen geldin ISIK geldi, yine buralari okunur oldu..

**

Yazan Kişi: Nebenbuhler
Tarih: 05-30-05 00:28

Alpi demek Adem ilk insan degil,havvada onun kaburgasindan yaratilmadimi?:-)

**
Yazan Kişi: Alpi003
Tarih: 05-31-05 16:54

Sana Bir Tavsiyem Olacak Nebenbuhlöer :o)

Tevrat okumayi birak da biraz Kuran oku.. O zaman Anliyabilme sansin daha yüksek olacak ilk Insani Kaburgayi egip Bükmeyi filan :o)

Bilmem anlatabiliyor muyum ?

:o)


Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 13:17 Uhr.