![]() |
Ich bin stolz...
drauf, kein nationalist zu sein!!! und ja ich habe kein vaterland und hab sowas auch nicht nötig besonders nicht eins wie die Türkei. ich will nicht falsch verstanden werden, ich liebe die türkei aber hasse das dortige system und die weltanschauung dort. du bist der beste beispiel dafür, dass nunmal das denken der türken generell unterentwickelt ist, ich will damit nicht dumm sagen, sondern dass sich euer denken einfach nicht weiterentwickelt. ihr geht immernoch mit pferdeklappen durch das leben und im gegensatz zu dir, der anders denkende nicht tolleriert, toleriere ich alle weltanschauungen.
|
YORUMSUZ!
Hrant"sız günlerin notları... 10/02/07
Onun öldürülmesi kadar, ardından su yüzüne çıkan ırkçı edebsizliğin ve pişkinliğin utancını hep birlikte yaşamak çok acı geliyor. Ateş düştüğü yeri yakar lafı eksik kalıyor, bazen ateş bütün bozkırı tutuşturuyor. Hrant"a bir televizyon kanalı, "Türkiye"de bir Ermeni olarak yaşamak nasıl?" diye sorunca, "Çok güzel bir şey, herkese tavsiye ederim," deyip gülümsemişti. Tıpkı faşizmin baskısı yüzünden Freud ülkesini terk etmek zorunda kalınca, kendisinden, hiçbir baskı görmediğine dair bir yazı isteyen Gestapo"ya, "Gestapo"yu herkese tavsiye ederim," diye bir not bırakması gibi. Bugün, "Devlet neden Hrant"ı korumadı?" sorusu hızla eskiyerek, yerini "Devlet neden Hrant"ın katledilmesine ortak oldu?" kaygısına bıraktı. Siz bugüne değin bir devlet ya da hükümet yetkilisinden, Hrant"ın son yazısında belirttiği gibi, onun son basın toplantısındaki ifadeleri bir çok yayın organında yer almasına rağmen, neden sadece Agos"a dava açıldığına ilişkin tek bir anlamlı açıklama dinlediniz mi? Daha bu ayrımcı rezaletin açıklamasını yapmaktan aciz olanlar, cinayetin açıklamasını nasıl yapacaklar? Irkçılar, ırkçılığa sonuna kadar karşı bir güzel insanı, "Hayır, sen de bizim gibi ırkçısın," diye hedef gösterdiler. Genel seçimlerde birçok partiden adaylık önerisi almasına karşın, "hayır benim bir partim var," diyen bu insanın, zaten her şey bir yana, siyasi kimliği, bu tür iddiaların saçmalığını ortaya koyuyordu. ÖDPgibi ırkçı millliyetçi-liğe karşı "birarada yaşamı savunalım" şiarını benimseyen bir kişiye söylenen bu söz, olsa olsa karşısındakini algılama düzeyini gösterirdi. Bazılarının sandığı gibi, milliyetçilik, milletini sevmek, sanki rakı sevenin rakısını sevmesi gibi bir şey değil. Benzetmeyi sürdürürsek, bir tür alkolizm gibi, sevdiği nesnesinin kurbanı olup, onun dışındaki herşeye kapalı kalması, gönül tutulmasından çok akıl tutulması ve biçare bir ruh halinin, milletine sevgiden çok, başka milletlere nefrete bürünmesi gibi bir şey. İsrail saldırganlığı karşısında, "Hepimiz Filistinliyiz" mitingini yaptığımızda, tek bir kişiden itiraz gelmeyip, söz konusu sloganda, bu sefer Ermeni sözcüğünü kullanmak tepkiye yol açınca, ırkçı bir suçüstü hali nasıl da ortaya çıktı. Peki hakikaten merak ediyorum, Solingen"de, ırkçı Nazilerin saldırıları karşısında "Hepimiz Türküz" denildiğinde, neden tek bir sivri akıllı bile çıkmadı; "Bu da nereden çıktı, ben Türk değilim ki" diyen. Trabzon"da bir siyasi parti liderinin, etrafındakilere çekilen fotoğraftaki azmettiricinin koruma mı olup olmadığı konusunu bir an için unutun ve o fotoğrafdaki yüz ifadelerine şöyle bir yakından bakın, o gözlerdeki ifadeleri izleyin ve derler ya, nur yüzlü, ışıltılı bir ifade yakalamaya çalışın, bakalım kaç tane bulacaksınız? Hrant, yüzünü Ermeni milliyetçilerine dönerek, "Varsayalım ki kirli olduğunu varsaydığınız kanın yerine temizini koysak, ne olacak" gibisinden ırkçı bir yaklaşımın açmazını ve saçmalığını anlatırken, toplumdaki, Aziz Nesin"in hep vurguladığı, algılama sorunlarını belki de farketmedi. Siz bir alegori yapıyorsunuz ve bu inanılmaz bir biçimde bir cinayete neden oluyor. Adeta sokakta bir insana "aslanım" diyorsunuz ve "Vay demek bana hayvan dedin" diye birisi çıkıp sizi vuruyor. O yüzden hukukçulara soruyorum, acaba yargıdaki ilgili bazı hukukçular hakkında, "İnsan aklını aşağılamaktan" dava açmamız mümkün müdür? Ya da 301. madde ile ilgili, bizatihi bu maddenin "Türklüğü aşağıladığı" gerekçesiyle iptalini istemek söz konusu olabilir mi? Başbakandan rica ediyorum, AİHM"de Hrant"la ilgili karar bozulur ve bir tazminat söz konusu olursa, ilgili Yargıtay üyelerinin maaşlarından rücu etmek mümkün olabilir mi? Anayasanın size verdiği şu "rücu hakkını" şimdi kullanmayacaksınız da ne zaman kullanacaksınız? • • • Hrant"ı uğurlarken, sevgili eşi Rakel"in isteğine uyularak sessiz bir protesto gerçekleştirilmesi karşısında, çeşitli kesimlerin eleştirilerine muhatap olduk. Ne diyelim, Hrant gibi arkadaşlarımızı liberal solcu ve AB"ci bulup, dediklerini ardına koymayanların siyasi fırsatçılıklarına asla meydan vermememizi, artık kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Bugün aktüel siyasette, ırkçı milliyetçiliğe karşı en geniş gökkuşağını inşa etmek gerekiyor. Faşistlerin sürekli tehdidi altındaki bir avuç "liberal sol" aydını temel mesele gibi gören bir siyasi okumanın nasıl bir entelektüel snobluğa dayandığını ve o kişileri milliyetçi cephenin bir parçası yaptığını, hayat bize maalesef çok acı bir bedel ödeterek gösterdi. Hrant, son yazısında kendini "yalnız" hissettiğini anlattığında, davalarında onu bir avuç insanla başbaşa bırakan siyasi zihniyetlerin yaşamlarında bu vicdani ağırlığı beraberlerinde nasıl taşıyacaklarını bilemiyorum. Bir televizyonda Ahmet Kaya"ya, ""Ne mutlu Türküm" diyebilir misiniz?" diye sorduklarında, o da "Ben mutlu bir Türk değilim ki" demişti. Sanırım bizim gibi Türkleri mutlu kılacak olan, insanlığa, sanata, bilime, edebiyata olan katkımızdır. Kimimizi de belli ki katillerimizin, alçakların sayısının artması çok mutlu ediyor. Katilin azmettiricisi Nobel ödüllü yazarımıza, "Akıllı ol" diyor. "Akıl" sözcüğünü bir tehdit olarak kullanıyor. Ne akla ziyan bir durum. Hepimiz akıllı olalım, ama bu katillerin, namertlerin aklı olmasın. Vicdanın, doğrunun, iyinin, güzelin, kamil insanın erdemi, ışıltısı olsun. Geleceğimizi bu ışık aydınlatsın. Ufuk Uras. |
YORUMSUZ!
10/02/2007
SUSURLUK ÜZERİNE TİTİZLİKLE ÇALIŞAN VE "DERİN DEVLET OLDU DEVLET" KİTABININ DA YAZARI, GAZETECİ BELMA AKÇURA:Derin devlet olmaya GİZEM DOĞRU Türkiye"deki derin ilişkileri insanlar, olaylar ve tarihler üzerinden bir laborant titizliğiyle araştıran gazeteci Belma Akçura, Hrant Dink cinayetinin hemen ardından Trabzon"a gitti. Gözlem ve izlenimlerini Birgün Pazarla paylaşan Milliyet Gazetesi muhabiri Belma Akçura "Derin devlet olmaya özenen bir grup var" diyor. » Trabzon son on yılda n provokasyon, iki cinayet, bir bombalama olayına sahne oldu. Dink cinayetinden sonra yine gözler Trabzon"a çevrildi. Sizce Trabzon"un görünen yüzü ne? Nereden baktığınıza bağlı. Başlangıçta insana; şehrin en işlek saatinde, çay bahçesini, kahvehaneleri tıka basa dolduran, birbirleriyle konuşmadan oturan ve etrafı izleyen erkekleriyle sanki her türlü tehlikeye "açık" bir kent görüntüsü veriyor. Ancak bu görüntünün ne kadar yanıltıcı olduğunu, Trabzon"daki kahvelerden birine oturduğunuzda anlıyorsunuz. Kahvedeki adamlardan biri bana önce yolun başını gösterdi; "Bak" dedi; "Trabzon deyip geçme; geçmişte, 15 ülkenin konsolosluğu, belediye meclisinde azınlıkların temsilcileri, opera binaları, 20"ye yakın hıristiyan mahallesi olan bir şehirdi burası. Ama..." Sanki dilinin ucuna kötü bir anı gelsin istemedi, duraksayınca, kenar masadan yaşlı bir bey onun sözünü tamamladı; "O adama (Hrant Dink) hepimiz çok üzüldük, üzülmez olur muyuz?" Evet, Trabzon"da "halk" bu. Trabzon, dünya çapında sanatçılar da yetiştirmiş. Bugün Kafkaslar"a açılan bir kapısı var ama iş yok, 50 bin üniversiteliyi şehrin göbeğinde barındırıyor ama sosyal, kültürel altyapısı yok. Ama bu görünen yüz yaşanan olayları açıklamaya yetmiyor. Trabzon üzerinden yola çıkarak olayları yorumlayamazsınız. Ama şu var; bu olaylardan sonra, sizi kalben kazanmak isteyen bir Trabzon halkı var; yüzünüzü güldürmek için size Temel ile Agop"un fıkrasını anlatmak isteyen bir halk bu. » Demokratik sivil toplum kuruluşları ve aydınları bu olaylara nasıl bakıyor? Trabzon "Derin devlet"i nasıl yorumluyor? Yorumlamıyor. Trabzon"da "derin devlet"e pek inanan yok. Doğrusu da bu bana kalırsa; orada devletin içinden çıkmış bir derin devlet yapılanması yok ama belli ki onaylanmış ya da göz yumulan emekli asker, polis, işadamı, akademisyen ve bir grup bürokratın bir araya gelmesiyle varlık bulan benzer bir oluşum var. Nasıl bir oluşum olduğu konusunda ise Trabzon"da sola yakın duran demokrat kesimden hemen herkes aynı şeyi söylüyor; AB karşıtı, Türk- İslam sentezini benimsiyorlar. Milliyetçiler, misyonerlik faaliyetleri yapıldığı iddiasıyla azınlıklara karşı aşırı "duyarlılar"... » Ama AB karşıtı, Türk-İslam sentezini benimseyen, milliyetçi akımlar her yerde var. Türkiye geneline yayılmış bu zihniyet Trabzon"da nasıl şekilleniyor? Doğru bu zihniyeti ve bunun yol açtığı olayları her yerde bulmak mümkün. Sadece Trabzon"da değil, bütün Doğu Karadeniz"de şekilleniyorlar. Azınlıkların varlığını, misyonerlik faaliyetlerini bölgenin temel korkusu haline getirenler Trabzon"u "üs" olarak kullanılıyor. Azerbaycan"da "moral" buluyorlar. Bunun için de çalışıyorlar. Örneğin müdürlere yazılı bir belge gönderiliyor, müdürler öğretmenleri öğretmenler de öğrencileri uyarıyor; Niye? Bölgedeki yabancılara, misyonerlere karşı duyarlı olmaları için. Emekli olan bazı tuğgeneraller misyonerlik faaliyetinde bulunanları ihbar etmesi için halka ihbar hattı numarası veriyorlar. Turistler korkutuluyor, yabancı öğretim üyeleri misyonerlik faaliyetleri yapıyor diye üniversiteden atılıyor. KTÜ, Türk Ocağı kanalıyla toplantılar ve seminerler düzenliyorlar. Halkı provoke ederek, bölgede demokratik eğilimlerin, eylemlerin, taleplerin önüne geçmeye çalışıyorlar. Seminerlerin konusu ise neredeyse hep ayni: Kıbrıs, azınlıklar, misyoner faaliyetleri... » Yargı, emniyet, jandarmanın Santoro ve Dink cinayetlerine ilişkin tutumları sorgulanıyor. Sizce bu adı konmayan oluşumun mevcut kurumlar içerisindeki gücü nedir? Trabzon"a gittiğim gün; Dink"in faili Ogün Samast"ın yaşadığı Pelitli beldesinde jandarmanın isteği üzerine belediye mahalle aralarında "yabancılara sivillere konuşmayacaksınız, bilgi vermeyeceksiniz" şeklinde anons geçti. Bölgeye gelen bazı yabancılar çocukları alıp "Ogün ve Yasin nerede silah eğitimi yapıyordu diye götürülünce bölge halkı şikâyetçi olmuş. Açıklama bu. Şehrin göbeğine bomba koyan Yasin Hayal cinayet planları yapıyor bundan kimsenin haberi olmuyor ama bölgeye gelen yabancılardan hemen haberdar olmuşlar. Üniversitesi 8 yıl orada yaşayan bir Alman hocayı misyonerlik faaliyetleri yapıyor diye okuldan atan bir üniversite. Parmakları kırılan öğrencilerin şikayetini dikkate almadığı iddia edilen jandarma, linç olaylarında "halkın" gereken dersi verdiğini söyleyen bir valilik, bombalama olayında aranan bir faili mahkemeye götürmeyen bir emniyet... Artık bu gücün nasıl kullanıldığına siz karar verin. Sol eğilimli olduğu için 3 kez mahkûm olan 10 kez gözaltına alınan, iki kez linç edilmek istenen iki kez üniversiteden uzaklaştırılan bir genç kıza karşı, herkesin "sevgilisi" bir bombacı. » Trabzon"da yaşananları sadece "güvenlik zaafı" olarak değerlendirmek mümkün değil diyorsunuz... Kesinlikle. Ama böyle değerlendirenler de var. Sadece emniyet müdürünün, valinin görevden alınmasını, tetikçilerin içeri girmesini, silahı kimin verdiğini önemsiyorlar. Ekonomisi çökmüş, işsizliği artmış, parasız, eğitimsiz gençleri, politize olmuş üniversitelilerin etkisinde kaldı diye düşünüyor ve şuna inanıyorlar; "Bunlar çözülürse sorun da çözülür" Ama bir grup da var ki; bütün bu olayların sadece vali ve emniyet müdürü değiştirmekle önlenecek olaylar olmadığına inanıyorlar. Adını koyamıyorlar ama "Geçmişte yaşanan olayların her birinde Trabzon"da vali ve emniyet müdürü farklıydı. Bu şehir son on yılda 7 emniyet müdürü, 7 vali gördü. Şimdi ne değişti?" diyorlar. » Tabi çok şey değişti diyenler de var... Onlara göre de; dışa açılmak, demokratikleşmek ve AB"ye üye olmak isteyen Türkiye"yi dünyadan koparmaya, içe kapamaya çalışanlar bugün burada yaşanan olaylardan yararlanıyor. Ben de öyle düşünenlerdenim. Şemdinli olayının gerçekleştiği tarihe dikkat çekenler var. 9 Kasım 2005... Şemdinli"de bombanın padadığı gün, AB Komisyonu"nun, Türkiye"ye yönelik İlerleme Raporu ve Katılım Ortaklığı Belgesi"ni açıkladığı gün. 5 Şubat 2006... Rahibin öldürüldüğü gün. Yani 5 Şubat 1919 tarihinde kurulan mütareke döneminin ilk gizli direniş grubu. İstanbul işgalinden sonra milli uyanışın başlamasıyla bir takım insanlar çeşitli örgütler kurdular. Bu örgütlerin birisi de kimilerine göre hâlâ yaşayan "karakol" örgütü. Ama bunlar hiçbir şeyi açıklamaz. Ama şu da bir gerçek; orada bir grup var ve bu grup o bölgeye hakim. » 28 Şubat 1997 sonrası sadece Trabzon"da değil, Doğu Karadeniz Bölgesi"nde farklı bir oluşum ve farklı aktörlere dikkat çekiyor. Örneğin bir gazete her taşın altından, Susurluk olaylarında adı geçen Veli Küçük"ün çıktığına işaret ediyor. Sizce kimdir bu aktörler? Veli Küçük"ün Dink"in davasına gidip adliye kapılarında bir gazetecinin suratına tüküren arkadaşlarıyla birlikte beklemesi, taraf olması Türkiye"de "derin devlet"in yapmayacağı birşeydir. Türkiye"de askerin bir ciddiyeti vardır. Dolayısıyla Veli Küçük"ün emekli bir tuğgeneral olarak bir ayağı Azerbaycan"da bir ayağı Trabzon"da bir ayağı Susurluk"ta olan bu ilişkiler ağı içerisinde neden bu kadar "dikkat çekmek" istediğini şimdilik sadece anlamaya çalışıyorum. Onun baş aktör olduğuna inanmıyorum ama çok fazla fotoğrafı var. Susurluk, Sedat Peker, Muzaffer Tekin, Alparslan Arslan var. Bu fotoğraflara bakınca "Misak-ı Milli sınırlarını kabul etmiyorum" derken ne demek istediğini, azınlıklara karşı "savaşan" Topal Osman"ın heykelini neden diktirmek istediğini, Cem Ersever"in koruması Trabzon eski Gümrükler Başmüdürü Ali Balkan Metel ve Trabzon"da Türk-İslam sentezini savunan "28 Şubat"ın en mağdur"kişisi olduğunu iddia eden Haydar Baş"in televizyonunda program yapan emekli albay Mümtaz Bayazıtoğlu"nun çıkarttığı dergide neden yazdığını, kurduğu güvenlik şirketinin bir şubesini neden Trabzon"da da açtığını, "devletim yap derse yine yaparım" derken neyi yapacağını, anlamak istiyorum. Bunları şimdilik yorumlayamasam da şunu biliyorum; emir komuta zincirinden kopan ve bu duygularını tatmin etmek için de hala bu savaş psikolojisiyle davrananlar bu ülkeye ciddi zarar veriyor. Çünkü bugün kendi içinde birleşemeyen, bölünen ülkeler yok oluyor. Dolayısıyla birilerinin bunlara dur demesi lazım. » Danıştay saldırısı, Santoro ve Dink cinayetlerinin de faili meçhul kalmasından korkuluyor. Bu ilişkiler ağı bizi nereye götürecek... Aşağıdakiler; tetikçiler, gözcüler, silah verenler vs o kadar çok ve kalabalıklar ki, diğer cinayetlerde olduğu gibi biz onlarla uğraşırken yukarıdakiler yine en görünmez adamlar olacaklar. Dolayısıyla bu kez daha akıllı olmamız lazım; Örneğin Erhan Tuncel"in halen İstihbarat Daire Başkanı ve eski Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek"i işaret ettiği iddia ediliyor. Biz burada "Akyürek"in bu ilişkilerdeki rolü ne?" sorusuna yanıt bulmadan önce bu iddiaları kim ortaya atıyor, kim yazıp çiziyor onlara bakmamız lazım. » Ramazan Akyürek"in 2001 yılında İstanbul Valisi Erol Çakır tarafından düzenlendiği öne sürülen sicil raporunda Fethullahçı olduğunun iddia edilmesi ve "Emniyetteki hizipleşmenin içinde" bulunduğunun öne sürülmesi bir iç hesaplaşma da olabilir mi? İşte soru bu. Niye olmasın. Sicil raporunu hazırlayan Erol Çakır kim? Hrant Dink davasında taraf olan Veli Küçük"ün iş ortağı. Veli Küçük kim? Susurluk, mafya ilişkileri, Danıştay, Dink davasında adını sık sık duyduğumuz Giresun"da Jandarma komutanlığını yapmış, Güvenlik şirketinin bir şubesini de Trabzon"a açmış, çıkarttığı dergide "Türk vatanının bölünmez bütünlüğünün yanındayız diyenler bir yerde toplanacaklar. Bunun adına biz Yeniden Kuvay-ı Milliye diyoruz." diyen tuğgeneral. O dergide başka kim var. Biri, bir ayağı Trabzon"da olan ve Haydar Baş"ın televizyonlarında program yapan ve "içimizdeki Ermenileri temizleyeceğiz" dediği iddia edilen emekli Albay Hüseyin Mümtaz Beyazıtoğlu. Diğeri Susurluk"ta adı gündeme gelen Jitem"in kurucusu öldürülen Cem Ersever"in koruması Trabzon Gümrük Başmüdürü Ali Balkan Metel... Trabzon"a açılan bu kapı böyle uzuyor. Beyazıtoğlu"nun televizyonunda program yaptığı Haydar Baş kim? 28 Şubat"ın mağduru olduğunu öne süren Azerbaycan"ın vazgeçemediği Trabzonlu siyasetçi... Ümit Özdağ"ın "20 yıldır bölgede çalışıyoruz" demesini dikkate alırsak; bu listeyi sayfalar dolusu uzatmak mümkün. Trabzon"da ekonomi kimin elinde ona da bakmak lazım. Ama sorun şu: Listenin başı böyle gelmez. Listeyi bu kez baştan tutmamız lazım ki sonuca varabilelim. Onun için de siyasi bir irade lazım. Polisin arananı bulamadığı bir şehir » Doğu Karadeniz"i esir alan bu "Pontus tehlikesi" nasıl ortaya çıktı? Üstünde durulması gereken bir husus bu... Emekli Tuğgeneral Baki Onurlubaş 2001"de Giresun Jandarma Bölge ve Garnizon Komutanı olarak görev yaptı. Pontusçuluk faaliyetlerinin tekrar hortlamaya başladığını öne sürenlerden biri olarak tanınıyor. Giresun"da bölge halkının Pontusculara karşı duyarlı olması için jandarmaya ihbar hattı açtırdı. Emekli Albay Hüseyin Mümtaz Bayazıtoğlu da bir yazısında Tuğgeneral Onurlubaş"ın Pontusçuluk faaliyetlerine karşı bölge halkını uyarmasının ne kadar yerinde olduğunu belirtip Giresun"dan aralarında bir papazın da bulunduğu 40 kişilik bir turist grubunun nasıl gönderildiğini hatırlattı ve "Giresunlu papaz olayında görevini yapmıştır efendiler. Darısı diğer illerimizin başına" dedi. » O illerden biri de Trabzon... Evet. Trabzon, sadece Santa Maria Katolik Kilisesi Rahibi Andrea Santoro cinayeti, TAYAD"lı gençlerin linç edilmek istenmesi, Doğulu işçilerin gittiği bir çay ocağı ile McDonalds"ın bombalanması, Hrant Dink suikasti ile gündeme yaratmadı. Trabzon bazılarının 1990"lı yıllardan bu yana gündeminde. KTÜ"de İshak Alaton"u ağlattılar, Rahmi Koç"u gemiden indirmediler. Gazi davasında mağdur yakınlarını yumrukladılar. Bugün KKTC"nin Cumhurbaşkanı olan Mehmet Ali Talat"ın Trabzon"a gitmesini engellediler. Doç. Dr Jurgen Friedrich ve Doç. Dr William Salwer"i misyonerlik çalışması yapıyorlar iddiasıyla Üniversiteden attılar... Tabi bunları alt alta toplayınca 2000 yılında ASAM"a bağlı olarak çalışan Ermeni Araştırmaları Enstitüsü"nü kuran Türkiye Azerbaycan Dostluk Derneği Genel Başkanı olan Ümit Özdağ"ın "Bu bölgede 20 yıldır çalışıyoruz. Bu bölge devletin güvenlik algılaması içine girmiştir" sözlerini iyi değerlendirmek lazım. Bu nasıl bir çalışma ise Trabzon zamanla halkının provoke edildiği, "öteki"nin yargılandığı, emniyet müdürlerinin tekme tokat savurduğu, valilerin "ders" verdiği, yargının "serbest" bıraktığı, bölgeye gelen yabancıların izlendiği, polisin arananı bulamadığı bir şehre dönüşmüş. |
hangi PKK li cikipta Ne Mutlu Türküm der
PKK li olan biri Ne Mutlu Türküm diye ifade verdigi nerde görülmüs acaba bunu merak ediyorum aciklarmisin ?
|
Jede Reise beginnt mit dem erstenSchritt
Nun ja, man darf nicht vergessen, dass die Türkei ein relativ autoritärer Staat ist und dass es viele Machtzentren innerhalb und außerhalb des Staatsorgans gibt, die versuchen einige Diskussionen mit allen Mitteln zu verhindern versuchen. Die Morde gegen Journalisten, Akademiker, Intellektuelle belegen diesen Zustand.
Darüber hinaus gibt es andere effektive Druckmittel um die intellektuelle und elitäre Avantgarde zum Schweigen zu bringen. Worauf ich eigentlich hinaus möchte, dass es unglaublich schwer ist, innerhalb der Türkei ohne ein großes Machtpotential auch nur ansatzweise Machtzentren zu kritisieren, selbst dann muss man sich wahrscheinlich um sein Leben fürchten. Jede Reise beginnt mit dem ersten Schritt. Doch die Türkei muss endlich anfangen zu laufen, denn in der bipolaren Welt gibt es nur noch Gewinner oder Verlierer, Reich oder Arm. Vor 250. Jahren lag das Verhältnis zwischen dem reichsten und ärmsten Nation bei 5 zu 1. Jetzt liegt das Verhältnis etwa bei 400 zu 1. |
Gider PKK ye sorarsın nedenini! o.T.
ohne Text
|
sende bilirsin bence
ben sana soruyorum, okadar ahkam kesip duruyosun burda kopyleri cekip ,cekip millete yutturmaya calisiyosun.
|
Deveye sormuşlar boynun neden eğri,
diye, demişki nerem doğru.
bu şahısta böyle bir şey. Ben bilmiyorum. Çok meraklı isen gider PKK den öğrenirsin. Bu kadar Tımarhanelikleri toplaya çalışsan bir araya mümkünü yok başaramazsın. Ne tuhaf insanlar var, allah, allah kopkoyu birer karamizah her biri. Hani bir insanda karekter olur, kişilik olur, onur olur, ar denilen bir namus olur. Hiç olmazsa birazcık olsuk akıl olur. Hadi başka insanlara saygın yok hiç mi kendine saygın yok onun, bunun orta malı gibi ideal Kız olmaya ne demeli otuzbirci deyyuslar ile. Bir insanda insani ideallik yoksa SEX yada porno ideallaerinin içinde yer alırmış. İşte Türk nazileride böyle şeyler. Utanç verici... |
Ha bir de bildiğimiz eski Nickleri ile,
ortaya çıkamayacak kadarda korkak, pısırık ve silikler.
Nedenini açıklayayım; çünkü daha önce yazdıklarında bu kadar aleni ve açıkça hem cinayeti, hem canileri, hem ırkçılığı ve faşistliği böylesine kerhaneci isimler ile savunamayacaklardılar. Her ne kadar eski nickleri ile yine devşirme döndürme türk olarak böylesine birer Nazi olarak savunamıyorlardılar. Şimdi eski tanıdığımız erkek olarak bildiğimiz isimler bile hem PORNOCU ve KERHANECİ isimler ile hemde takma KIZ isimleri ile NAZİZMİ savunabilmeye çalışmaktalar. Bu deyyuslar bunu elbet başbuğları TÜRKEŞTEN öğrendiler onun gerçek adıda Alparlan Türkeş değildir. Türkmen Türküde değildir Kıprıslı bir Rumdur aslı. Bu tür İnsanlığın lanetlediği insanlık düşmanı olan ideolojinin tüm mayası yalan, sahtekarlık, sadistlik, ırkçılık, şiddet ve DEMAGOJİDİR. Mel den rica ettim yaz bu deyyusların gerçek nicklerini ortaya diye yazmadı. Bir nevi göz yumdu bunlara. Alman anayasasında burada bu sapıklar tarafından yazılan yazıların büyük bir kısmı suç teşkil eder. |
Ein- und wieder ausatmen...
Abi farkindayim ki seni baya suurundan cikartmis buradaki seviyesini koruyaman bir iki "arkadasimiz".
Onlara bu düsüncelerinden dolayi sucu vermemek gerekir, malesef almanyada dogup yetisen bir cogunluk, aileden gelen bir "cahillik"´le yola cikarak türkiyelilerin dernek,kahve,spor kulübleri gibi mekanlarinda dini ve milli duygularla kiskirtilip bu vaziyete getiriliyorlar. Insanoglu arastirip sorgulamadigi sürece, iste bu "arkadaslar" gibi koyun olur cikarlar ve cok zor ayrilirlar bu sürüden. Benden sana tavsiye, lütfen onlarin seviyesine düsmeye gayret gösterme ve "yorumlarini" görmemezlikten gelip seviyeli bir sekilde tartisma kapasitesine sahip olan insanlarla muhatap ol. Gecenlerde burada genelde tartisdigimiz bir sag-görüslü arkadasimizla gayet seviyeli bir sekilde sohbet etme imkanim vardi. Herkesin görüsüne saygi duyulabilir, seviyeli tartisildigi sürece. O arkadasimiza burdan tekrar tsk. ediyorum. O kendisini bilir. :) Es geht auch anders! Man muss nur wissen wie! Ama su saksakci bayan bir umutsuz vaka. :) Bosver abi. Saygilarimla |
Hast du Hoffnung? o.T.
ohne Text
|
Güzel kardeşim seviyeli yazılar, seviye,
li tartışmalar seviyeli, karekterli, dürüst, mert, onurlu, namuslu insanlar ile yapılır.
Bu paçavralar ile olmaz. Kız isimlerinin arkasına saklanan burulmuş tosuncuklar ile yapılmaz. Ben Naziler ile hiç bir şey tartışmam. Selamlar... |
Ne mutlu Türkiyeliyim diyene :)
Bakin bu ne kadar güzel :)
Ben bunu söylerken mutlu oluyorum anasini satiim. Türkmüyüm bilmiyorum ama -zira daha cok laz oldugum iddia edilir:-) - o topraklardan geldigim icin cok sansliyim. Daha 1200lü yillarda bütün dünyaya hosgörüyü ögreten Mevlana"nin kültüründen gelmek bir sanstir. O yillarda hacli avrupalilarla vahsi mogollar anadoluda insan kesmekle mesgullerdi. Ermenisi, Musevisi, Rumu hepsinin yüzyillarca Istanbul"da icice baris icinde yasamalari bir -rastlanti- degildir. Bu bir KÜLTÜRDÜR, anadolu kültürüdür. Bu Mevlana"nin, onun ögrencilerinin attiklari tohumlarin eseridir. Ermeni soykirimi yapildigini iddia edenler o yillarda Istanbul"da yasayan ermenilere de bir baksin. Onlar neden öldürülmedi ? Onlar da ermeniydi. Eger soykirimsa onlar da yok edilmeliydi. Dogu"da ruslara karsi yapilan savaslarda ruslardan yana olup yasadiklari ülkeye silah cekenlere hosgörü göstermek biraz fazla olurdu. Böyle bir durumda Almanya olsaydi ne yapardi, Ingiltere ne yapardi, Fransa ne yapardi, hepsinin cevabini burada herkes biliyor. Türkiyeli olan herkese sesleniyorum, ister Türk olun, ister laz, ister ermeni, ister rum, ister müslüman ister hristiyan, hepiniz cok sansli insanlarsiniz, dünyanin en güzel topraklarindan geliyorsunuz. Biz ne avrupaliyiz, ne de asyali, biz Türkiyeliyiz :) Politikaci olacam lan ben, vatandasa seslenir gibi eheheh :). Birbirinize iyi davranin, saglicakla kalin. |
o.T.
Die Türkei muss auf mehreren Fronten gleichzeitig kämpfen, deshalb braucht man Menschen, die diese Kapazitäten besitzen. Wir brauchen Politiker, die größere Visionen und Ziele definieren und anstreben können/wollen. Wir brauchen Intellektuelle, Akademiker, Journalisten, die Modelle und Konzepte beschreiben, die uns auf dem Weg zu einer besseren Türkei behilflich sein können.
Mit Mentalitätswechsel meine ich, dass wir unsere gewohnten Denk- und Handlungsweisen selbstkritisch beurteilen und eventuell ändern müssen und dass wir nicht alle Systemkritiker einsperren oder umbringen können. Wir müssen endlich akzeptieren, dass wir Ideen oder Vorstellungen nicht einsperren können. Wir können sie aber marginalisieren und dafür müssen wir erst einmal unsere Urängste überwinden. Es fällt dem Menschen immer schwer sich von seinen alten Gewohnheiten zu befreien und sie durch neue Verhaltens- und Gedankenstrukturen zu ersetzen. Um auf deine Frage zurückzukommen, ich bin ein optimistischer Pessimist. ;) |
sana sorsakta olurmu o.T.
ohne Text
|
ne yapsin gariban
kendi görüsünü yazmaktan mahkum..anca copy+paste tuslarini kullanabilir
|
sen bu sacmaligi..
..beynine yerlestirdikten sonra asil seninle tartisilmaz..varsa yoksa senin görüsün degilmi..herkes senin gibi düsünmeli..geri fasist..jawohl genosse roman!!!
|
türken&deutsche=gleiche abstammung ????
Das man Goethe zum Türken machen will war ja schon lustig
Aber <a href="redirect.jsp?url=http://henricus.purespace.de/linguistik-243.htm" target="_blank">http://henricus.purespace.de/linguistik-243.htm</a> ist witziger: Wer die Germanen in Wirklichkeit waren, hat man bisher nicht erkannt. Das galt auch für Jakob Grimm, der Mitte des 19. Jahrhunderts seine "Geschichte der deutschen Sprache" veröffentlichte. .... Wer Türkisch lernt, wird bald erkennen, wo die Ähnlichkeiten zwischen dieser Sprache und dem Germanischen liegen. Beide Sprachen haben viele grammatische und wortbildende Strukturen gemeinsam. Zudem lässt sich die Bedeutung bisher nicht erklärbarer germanischer Götternamen durch das Türkische erhellen. Mit Hilfe des Türkischen lassen sich ganz neue Perspektiven über die Germanen erklären. Sogar der Begriff "Germane" ist ein türkisches Wort. Umgekehrt kann man über das Germanische die Bedeutung des Volksnamens "Türke" erschließen. .... An der Verwandtschaft der germanischen und türkischen Völker ist kein Zweifel mehr möglich. Zu den Übereinstimmungen in ihren Sprachen gesellt sich der gleiche Rassetyp. ... Die Entdeckung der Einheit von Germanen und Türken hat nicht nur wissenschaftliche Konsequenzen in der Indogermanistik, sondern auch in der Politik. Ein geschichtlicher Glücksfall war, dass durch die ökonomische Entwicklung in Deutschland viele Arbeitskräfte aus anderen Ländern gebraucht wurden. So wurden viele Türken in Deutschland heimisch. Ihre Nachkommen leben hier und haben ein gutes Verhältnis zu den Deutschen (was umgekehrt aber nicht richtig erwidert wird). Das ist nicht verwunderlich, sind doch gerade die Deutschen als Nachkommen der Germanen ihre Verwandten. Die Deutschen können von ihr noch vieles lernen, denn die deutsche Gesellschaft befindet sich in einer Abwärtsentwicklung. Sie schafft es nicht, die einfachsten sozialen Beziehungen harmonisch zu gestalten. Der Kapitalismus in Deutschland hat nachhaltig die Familie zerstört. Es gibt beinah so viele Alleinerziehende und Single-Haushalte wie Ehen, die dann noch kinderlos sind. Die Psyche der Deutschen ist geprägt von Zerrissenheit zwischen ökonomischen "Zwängen" (selbst verschuldet wegen der immensen materiellen Interessen) und den Wünschen einer besseren Zukunft, die sich dann doch nur in kapitalistischen Kategorien misst. Der Individualismus ist die Umschreibung eines ungebremsten Egoismus. Auch die Religion der Deutschen ist eine Ruine geworden. Statt sich auf Gott zu stützen und ihm zu vertrauen, ist das Geld und das eigene Wohlleben Sinn des Lebens eines Deutschen geworden. Die Musik der deutschen Jugend ist so primitiv wie noch nie zuvor. Computer erzeugen immer gleiche Dumm-Töne. Um das zu ertragen, schlucken die jungen Deutschen immer mehr Drogen. Der Alkohol in jeder Form wird in der Werbung überall angepriesen und ist bei Geselligkeiten ein wie selbstverständlich angebotenes Getränk. Die Deutschen sind in diesem Punkt so geblieben wie ihre barbarischen Vorfahren. Respekt vor alten Leuten kennt man in Deutschland nicht mehr. Sie werden ignoriert und in Altenheimen abgeschoben. Dies hängt auch mit dem schlimmen Kapitalismus zusammen, der nur kaufkräftige Konsumenten umwirbt und seine Produkte und Dienstleistungen auf sie abstellt. Alte Menschen passen nicht in diese Werbegruppe. Die türkische Kultur hingegen ist hoch entwickelt. Sie hat es verstanden, Traditionen zu bewahren und vor allem die Bedeutung der Familie hoch zu halten. Auch sind die Beziehungen von Jung und Alt geprägt von Respekt und Fürsorge. Die Türken haben ihre Religion als Bereicherung und notwendiges Bindemittel ihrer Gesellschaft bewahrt. Auch ist der Alkoholkonsum stark eingeschränkt dank des guten Vorbilds des Propheten Muhammads und seiner Lehre. Meine Forschungen über die Verwandtschaft von Deutschen und Türken erfüllen mich mit der Hoffnung, dass die heutige Dekadenz der deutschen Bevölkerung mit Hilfe der Türken und ihrer hochentwickelten Kultur *) gestoppt wird. Wir brauchen Türken, um wieder, mit ihnen vereint, ein einiges Volk zu werden, wie es einmal vor Jahrtausenden der Fall war. Dazu ist es von Seiten der deutschen Politiker notwendig, den freien Zuzug und Reiseverkehr zwischen Deutschland und der Türkei und den anderen Turkstaaten gesetzlich zu regeln. Warum sollten wir unseren türkischen Verwandten den Kontakt zu uns erschweren statt zu erleichtern? Das wird dazu führen, dass wir Deutschen uns mit den Türken vereinen und so wieder kulturell aufsteigen. Die bisherige Trennung unserer Brudervölker kann nicht mehr aufrecht erhalten werden. Durch bewusste Vermischung und Kulturaustausch können unsere beiden Völker wieder ein Volk werden, wie es schon vor Jahrtausenden einmal war. Wir haben wir nicht nur ein Vaterland. Unser gemeinsames Vaterland liegt sowohl an der Nordsee als auch am Bosporus. Und dies als großartige Aussicht auf die Zukunft: Gemeinsam werden wir dann mit den anderen europäischen Völkern zu einer einzigen, neuen Nation verschmelzen. === Zitat Ende === Ich frage mich hier nur, Joke oder ist es den Türken zu Kopfe gestiegen ? Unverschämter weise sprechen die Kurden den Türken ihre "arische Abstammung" ab. :D Da erklärt doch in Perter Scholl Latours Buch "Allahs Schatten über Atatürk" auf Seite 21 ein kurdischer Journalist, das die Kurden der arischen Rasse angehörten und sich mit "ihren arischen Langschädeln" "typologisch von der Masse der rundschädeligen, gedrungenen Türken" unterscheiden würden. »Wissen Sie, Herr Schmidt, bis zum Ende des Jahrhunderts müssen wir noch fünfzehn Millionen Türken nach Deutschland exportieren.« Staatspräsident Demirel (ZEIT-Sonderheft 1/1993) |
arkadasim degermi...
...kendini bilmeyenlere sinirlenmeye? o "bayanin" genel olarak "yorumlarini" gözden gecirdiginde karekter ve zeka seviyesinin ne vaziyetde oldugunu görüyoruz. Herkesle konusulabilir, yeterki karsi tarafinin düsüncelerine saygi duyulsun. Dogru oldugundan degil belki senin görüsüne nazaran, ama INSAN oldugu icin farkli düsünceye sahib olan bir arkadasimizinda söz hakki vardir. Esit - özgür haklari savunuyorsak, sözde kalmamali bu.
O "bayani" ben görmemezlikten geliyorum, cünkü onun birak söz hakkini :) bence hic bir hakki yok :) seviyeyi birak - o bir saksakci - :) Celiskili konusuyorsun diye kimse baliklama dalmasin lütfen, sözüm belirtdigim gibi, seviyeli bir sekilde konusabilen arkadaslarimiza. Saygilarimla |
Tekrar yazayım!!!
Bazı insanların kriminal olduklarını onların anladıkları dille yazmakta yarar vardır.
Bazı insanların pornocu isimler ile Türkiye, dünya sorunlarını sözde tartışma yapıyor gibi gözükmelerine önce insan gibi bir isim ile karşıma çıkta insan gibi tartış demek gerekir. Bazı insanların burada tartışmaya katılanların konuk defterlerine en aşağılık küfürleri sayfalarca yazmalarına sen aşağılık bir küfürbazsın demek doğrudur. Bazı insanların cinayetleri ve katilleri savunmalarına sen hem cinayet yanlısısın, hem potansiyel bir katil olma özlemleri içindesin diye yüzlerine tükürmek insan olabilmenin bir gereğidir. Bazı insanların nick olarak allahın adını kendisine uygun görmesine rağmen hayali bir cinayet üreterek (bir homosexüelin) katlinin vacip olduğunu milliyetçilik ve Türkçülük adına sözüm ona üç kuruşluk, kıt ve kırık aklı ile mizah ürettiğini düşünebilen gerzeğe sen bir gerzeksin demek gereklidir. Bazı insanlar kendilerini sapına kadar delikanlı olduğunu düşünen döndürme devşirme burulmuş tosunum diye ırkçılık yaparken aynı kişiler aynı sayfalarda kız Nicklerinin arkasına saklanırken sen hem bir sapıksın, hem bir sahtekarsın demek farzdır. Bazı insanlara sizlerin başka ülkelerinin Nazilerinden hiç bir farkınız yok sizlerde Türkiye uyruklu Nazisiniz demek meseleyi dosdoğru ortaya koymaktır. Bu etiketlerin dışına çıkabilenler ile namusluca, insan gibi, aslanlar gibi her konu tartışılabilinir. Bu etiketlerin içinde olanlar önce kendilerini bu pisliklerden kendileri temizleyip insan gibi insanlar olarak insanlar ile bildikleri ve bilmedikleri her konuyu tartışabilirler. Bu benim özgüllüğümdür önce o seviyeye ve çapa gelsinler. Bunun dışında ki tüm ilişkiler absürddür. Selamlar... |
Kuş gribi
Batman Gercüş"ün ardından, Diyarbakır Silvan"da bir köy ve üç mezra kuş gribi şüphesiyle karantina altına alındı.
Diyarbakır İl Tarım Müdürü Mustafa Kayhan, köylerde başlattıkları tarama çalışmaları sırasında Silvan ilçesine bağlı Akçay köyünde bazı kanatlı hayvan ölümlerini belirlediklerini bildirdi. Köy ve bağlı 3 mezranın karantina altına alındığını ifade eden Kayhan, ""Şu anda kuş gribi şüphesi var. Ölü hayvanlar inceleme için Elazığ"a gönderildi. 72 saat sonra tahlil sonucu belli olacak"" dedi. Silvan Sağlık Grup Başkanlığı da köy ve mezralarda oturan vatandaşları sağlık kontrolünden geçirmek üzere, köye bir ekip gönderdi. Batman temiz çıktı Batman"ın Gercüş ilçesine bağlı Boğazköy"de de, kuş gribi şüphesiyle Diyarbakır"a sevkedilen üç kişinin kan tahlilinde virüse rastlanmadı. Boğazköy"de iki gün önce rahatsızlanan ve kuş gribi şüphesiyle Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi"nde gözlem altına alınan üç kişinin kan örnekleri, tahlil için Ankara"ya gönderilmişti. Bu arada, Dünya Sağlık Örgütü"nden iki uzman, Batman"ın Gercüş ilçesine bağlı üç köyde incelemelerde bulundu. İlçeye bağlı 48 köyde sağlık taramaları devam ediyor. Bu köylerde oturan 127 öğrenci, önlem amacıyla bu hafta okula gönderilmeyecek. kaynak:cnntürk.com kurtulamıcaz bu kuş gribinden |
celiskili konusuyorsun ama..
:))
|
bak simdide bana..
hahahhaha..ich weiss dass ich süss bin sidikli saziye
|
das heisst nicht tolerieren von
anders denkened..sondern sich ausnutzen lassen von anderen ländern um eben dieses land in den ruin zu treiben, welches WIR versuchen aufrecht zu halten..siz kendinizi bu sacmalik altinda kullandirmaya devam edin..rüzgar ne taraftan eserse kicinizi oraya dönersin..alistiniz baska ülkelerin masasi olmaya..gercek rengini,TÜRKIYEye karsi olan kinini ve nefretini kusmussun resmen..bi de cikip utanmadan yanlis anlasilamsin diyor..hadi yaaaaaa..yayaln kuzey iraka..sizin yeni vataniniz orasi bundan böyle bölücü maskesi takmis apocu seni
|
millete nazi damgasini vurmadan
önce, kendi yaptigin irkciliga fasistlige bi baksana..kocum benim..delikanli adam..ilk defa kendini delikanli gören fatih ürek tarikatindan birine denk geldim..herkes senin gibi düsünmeyecek ya..kendin gibi düsünmeyenlere neden hemen fasist damgasini vuruyorsun bakalim..bu konular senin aklina asarim bebis..sen en iyisi baska yazilari kopyalayip buraya yapistirmaya devam et..kendi görüsünü yazdinmi sapitiyorsun cünkü..kafanin icindeki saman alev aliyor
|
Savas karsitlari haykirdi....
- NATO´yu durdurun!!!! -
Münih"te bir araya gelen 7 binden fazla emekçi NATO Güvenlik Konferansı"nı, işgalleri ve silahlanmayı protesto etti 43. Nato Güvenlik Konferansı"na karşı başlayan protestolar Cumartesi günü doruk noktasına ulaştı. Almanya"nın değişik kentlerinden Münih"e gelen 7 binden fazla emekçi büyük devletler tarafından sürdürülen silahlanma, işgal ve emperyalist politikaları protesto etti. 70 civarında örgüt ve kuruluş tarafından düzenlenen Nato karşıtı gösteri Güvenlik Konferansı"nın yapıldığı otelin yakınında bulunan Marienplatz"da başladı. Gösteri boyunca polis sık sık provokasyon ve çatışma ortamı yaratmaya çalıştı. Normal olarak Lenbachplatz"da bitmesi gereken eylem, komite tarafından polisin tutumunu protesto etmek amacıyla erken sona erdirildi. İşgaller son bulsun Silahsızlanmaya karşı pankart ve dövizlerin taşındığı gösteri boyunca, "Nato durdurulsun", "Irak ve Afganistan işgalleri son bulsun", "Yaşasın halkların kardeşliği" gibi sloganlar atıldı. Polisin yoğun güvenlik önlemleri aldığı gösteri sırasında, Güvenlik Konferansı"nın yapıldığı Bayerische Hof"un etrafında güvenlik barikatı oluşturuldu. Otele yaklaşmak isteyen göstericilere karşı yer yer şiddet kullanıldı. Toplam 3500 polisin görev yaptığı eylem sırasında 46 kişi gözaltına alındı. Reutlingen"den Münih"e gelen otobüste arama yapmak isteyen polis ile göstericiler arasında da küçük bir çatışma yaşandı.Otobüste bulunanlardan 5 kişi, polisin arama yapmasına karşı çıktığı için gözaltına alındı. Tornadolar gönderilmesin Bu yılkı protesto gösterisinde özellikte Almanya"nın Afganistan"ın güneyine tornado uçaklarını göndermesi yönündeki kararı da sert bir şekilde eleştirildi. Hükümet "Almanya"nın güvenliğini Hindikuş Dağları"nda savunalım" derken, göstericiler de "Almanya"ya Hindikuş Dağları"nda zarar veriliyor" sloganını öne çıkardı. Göstericiler, Almanya"nın bölgeye ek askeri güç göndermesinden ziyade, geri çekmesi talebinde bulundu. Gösteriler gelenekleşti 43 yıldır Münih"te yapılan Nato Güvenlik Konferansı"na karşı başlayan gösteriler artık gelenekselleşti. İçinde bulunulan döneme bağlı olarak katılımın kimi zaman arttığı, kimi zaman da azaldığı gösterilere karşı polis sert tutum alıyor. Konferansa haftalar kala antifaşistlerin evleri ve işyerleri basılarak sindirme politikası sürdürülüyor. Ayrıca silah, silahlanma ve yeni işgallerin tartışıldığı konferansa karşı her yıl Münih"te savaşa karşı barış konferansı ve değişik toplantılar gerçekleştiriliyor. Bu toplantılarda Nato ve diğer emperyalist kuruluşların halkların başına nasıl bela olduğu anlatılarak, mücadele çağrısı yapılıyor. |
was ist saziya? o.T.
ohne Text
|
hadi ordan be
suc seni adam yerine koyup ve konusanda. kendikendine ne güzel senaryolar yaziyorsun, helal olsun. bir sey söylüyoruz sen hesabina gelecek sekilde yorumliyorsun. wenn ich jetzt behaupten würde, dass die erde eine scheibe ist, würdest du behaupten sie sei ein würfel...
|
Türkiyeyi kurtarmak....
Habib Bektaş´dan ilgimi ceken bir yazisini sizinle paylasmak istiyorum arkadaslar...
"Türkiye"yi kurtarmak"tan bahsediyor insanlar, ben de kurtarmak istiyorum, amma velakin, memleket kurtarılırken kime karşı mücadele edilmesi gerektiğini bilemiyorum, ve de kiminle beraber olunarak kurtarılacağını kavrayamıyorum bir türlü. Çünkü tam bu önemli işler olurken ben evimizin karşısındaki boş arsada dünyaya merhaba der gibi kendiliğinden çıkıvermiş, bir insan boyu da büyümüş çınar ağacına kovayla su taşıyordum, eşim de dağın yamacındaki dayımın zeytinliğinde kır çiçekleri topluyordu. Eşim, Rıza dayımı görmüş. Bir zeytin ağacına dayadığı, şallak şullak sallanan ahşap merdivenin tepesinden düşmemeye çalışarak ağacı budamaya çalışıyormuş. Rıza dayım beni sormuş, ne yapıyor Habib yeğenim demiş. Ne desin eşim, utanmış kocasının yaptığı eften püften işlerli anlatmaya, minnacık bir yalanın ne zararı olur ki diye düşündüğünden, Habib, demiş, zehir zemberek bir yazı yazıyor, anlatıyor: Türkiye nasıl kurtulur. Gülmüş Rıza Dayım. İyi iyi, demiş, kurtarsın. Kurtarsın da, sonra hep beraber doğru dürüst bir merdiven yapalım. Yoksa şu ağaçtan bir düşersem, iflah olmam artık. Kürt sorununun çözümünü anlatıyorlar, uzun uzun; askerlerle, bayraklarla, silahlarla... anlayamıyorum bir türlü. Çünkü ben tam o anda dağdayım. Dağ ayaz olur kış aylarında. Geceler karanlık, hasretim derin uykulara yıllardır, hasretim çocuklarıma. En küçük oğlum Agit"in gözlerinin rengini unuttum. Gözleri kara mıdır acaba? Türkü söylemesini bilir mi? Bir de, hane halkının ekmeği var mıdır acaba, doyasıya yiyecek? Kürt sorununun nasıl çözüleceğini bir türlü bilemem, çünkü ben bir çocuğum, adım Agit, 13 yaşındayım, on yıl önce çıkmış babam evden, dağlara, çıkış o çıkış, babamın yüzünü düşünürüm, bana benzer mi acaba? Kürt sorunun nasıl çözüleceğini bir türlü bilemem, yavrum gelir uzaklardan, yavrumun tabutu gelir, kapanırım üstüne, söylerim vatan sağ olsun, sonra, çok sonra kavrarım ölümü, yalnızlığımda, hangi zafer, hangi madalya unutturabilir bana oğlumun acısını, bilemem nasıl çözülür bu sorun, bildiğim, ölmesin gepegenç insanlar! Enflasyon sorununun nasıl çözüleceğini anlatıyorlar, herkesler anlıyor, ben anlayamıyorum, çünkü ben tam o anda hesap yapıyorum, aldığım aylığı paylaştırıyorum bakkala, manava, ev sahibine... kasaba gerek yok, anladınız değil mi, bekleriz kurban bayramını... Trafik canavarının nasıl yok edileceğini biliyor herkes, son sürat gaza basıyorlar canavarı yakalamak için, ben bisiklete biniyorum, nal topluyorum, belki uğur getirir diyorum, ve canavarı haklayamıyorum! Irak diye bir ülke, orada Kürtler varmış, orada petrol varmış, orada dostumuz Amerikalılar varmış, ve insanlar ölüyormuş orada, yüzlerce, binlerce insan... "Sosyal demokrat" bir partinin başkanı sorunun nasıl çözüleceğini biliyormuş; çizmelerini giymiş, piştovunu kuşanmış, hadi demiş, bu sorunu kökünden çözelim... Herkesler çözüyor sorunları kökünden, nedense ben çözemiyorum. Ben hikâye yazarım, Ben şiir yazarım, Ben roman yazarım, Ve ne diyeceğimi bilemem şu soruyu sorduklarında: Senin yazdıkların çok hüzünlü! Neden? |
Yeşiller, Kürtlere baskıyı protesto etti
Fransa Yeşiller Partisi, Kürt kurumları ve evlerine yapılan baskınların endişe verici olduğunu belirterek, bunun bir tür “sokağa çıkma yasağı“ hali olduğunu kaydetti. İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy’nin güvenlik politikasını eleştirerek, “polis demokrasisine doğru mu gidiliyor“ diye sordu.
Sınır Tanımayan Eğitim Ağı RESF’in Kürt derneği yanında bulunan Içişleri Bakanı Nicolas Sarkozy’nin seçim karargahı yakınında göçmenler için düzenlediği gösteriyi hatırlatan Yeşiller Partisi Sözcüsü Anne Souyris, 100 göstericinin 23 otobüs ve yüzlerce polis tarafından engellemek istendiğini hatırlattı. Sarkozy ne yapıyor? Gösteride Yeşiller sözcüsü de kısa süreli gözaltına alınmıştı. Sözcü Souyris, İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy’nin göreve geldiğinden bu yana ifade ve dolaşım özgürlüğünün ağır bir şekilde engellendiğini ifade etti. Sokağa çıkma yasağı Bu tür güç gösterileri ve yasaklamalarla tehdit altında olanın demokrasi olduğunu belirten Souyris, Sarkozy seçim karargahının bitişiğindeki Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi’nde aramaların yapılması ve ‘inanılmaz sayıda“ tutuklamaların gerçekleşmesinin bu endişeyi daha da arttırdığını belirtti. Bunun bir tür “sokağa çıkma yasağı“ hali olduğunu belirten Souyris, bu tür uygulamalarla demokrasinin aralıksız olarak çiğnendiğini dile getirdi. 5 ve 6 Şubat’ta Kürt kurumların düzenlenen baskınlarda Fransa’da 15 kişi, Belçika’da ise bir kişi gözaltına alınmış, bunlardan 14’ü ifadeleri alındıktan sonra tutuklanmıştı. |
Haber nerden
Yani kaynak???
|
Evrensel gazetesinden arkadasim o.T.
ohne Text
|
immer diese grünen
pkk gibi teröristleri en cok simartanlar bunlar degilmi..diese machtgeilen grünen..
|
agrrr..
das interessiert mich jetzt, allerdings versteh ich nicht so gut türkisch, gibts den text auch in deutsch oder englisch?
"Kürt kurumları ve evlerine yapılan baskınlar" ist das nur in frankreich so oder auch in anderen europäischen ländern? von sowas hör ich ja zum ersten mal. ich find gut dass sich eine partei gegen dieses vorgehen einsetzt und noch besser weil es die grünen sind :o) danke für den beitrag. |
die grünen sollten erstmal
zwischen kurden und der pkk unterscheiden..
|
BOYNUN NEDEN EGRI ???? :)) o.T.
ohne Text
|
AKP-Version der Geschichte
Die von der AKP-Regierung neu gedruckten Geschichtsbücher über "İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük" enthalten widersprüchliche Änderungen zum Vorgänger-Version.
<a href="redirect.jsp?url=http://www.haberturk.com/haber.asp?id=15039&cat=160&dt=2007/02/15" target="_blank">http://www.haberturk.com/haber.asp?id=15039&cat=160&dt=2007/02/15</a> |
das sagt gard der richtige... o.T.
ohne Text
|
im gegensatz zu dir kann ich das..
..und sehe nicht jeden als pkk-terrorist..du willst sie aber alle so sehen..denkst wohl alle kurden sind so wie du!
|
Krefeld ve Dresden’de...
...ırkçı gösterilere tepki
Irkçı NPD’nin ilk kez eylem yaptığı Krefeld’de değişik ulustan emekçiler, gençler Nazi karşıtı yürüyüşe katılarak tepkilerini dile getirdiler. Krefeld şehir merkezinde başlayan Nazi karşıtı gösteriye katılım beklenenden çok yüksek oldu. Gösteri sırasında sendika, kilise, Yabancılar Meclisi adına birer temsilci ile Krefeld Belediye Başkanı birer konuşma yaptı. Yeşiller, CDU, SPD, DKP, Sol Parti, WASG gibi partilerin DİDF Krefeld, ATTAC, ve SDAJ gibi örgütlerin de katıldığı, yürüyüşte IG Metall sendikasının güçlü katılımı dikkat çekti. NPD karşıtı yürüyüş Theaterplatz da sona erdiğinde katılımın 6 bin kişiye yakın olduğu belirtildi. Polisin geniş güvenlik önlemleri aldığı Nazi yürüyüşü sırasında da kapatılan cadde ve sokaklarda toplanan halk antifaşist sloganlar atarak yürüyüşü protesto etti. Değişik şehirlerden gelen 100’e yakın Nazi ise polis koruması altında yürümek zorunda kaldı. Dresden’de eylem yapıldı Öte yandan önceki gün Dresden’in müttefik güçler tarafından 62 yıl önce bombalanmasını protesto adı altında bir eylem yapmak isteyen Neonaziler halk tarafından protesto edildi. Bir grup Neonazi’nin “anma” adına bir araya gelmesine karşı binlerce insanın katıldığı bir protesto gösterisi gerçekleştirildi. Yapılan konuşmalarda Neonazilerin, Dresden’in bombalanmasını kendi gerici emelleri için kullanmak istediği belirtildi. Geçen yıl kentte yapılan eyleme 5 bin kadar Neonazi katılmıştı.13 Şubat 1945’te Dresden’in müttefik güçler tarafından bombalanması sırasında 25 bin kişi hayatını kaybetmişti. |
Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 10:17 Uhr. |