Vaybee! Forum

Vaybee! Forum (http://localhost/forum/index.php)
-   Gesellschaft & Soziales (http://localhost/forum/forumdisplay.php?f=398)
-   -   News & Politik (http://localhost/forum/showthread.php?t=4275)

idealkizz26 06.02.2007 22:02

muhahahaha ay ben cansu deilim ayolll:)
 
hakketen yaaa su vatandas ciksada onun icinde bi cigirverse biz cansuyuz diye ne reklam yapmis olurlar demi ama :)))

07.02.2007 02:30

hahahahah
 
mükkemel ya..mükkemle ötesi hatta..seni tebrik ediyorum

07.02.2007 02:35

reinkopiert ist schnuppe?
 
das zeigt doch dass diese leute keine eigene meinung haben..wenn man schon etwas hier reinkopiert, dann könnte man auch mit zwei wörtern seine meinung dazu sagen..aber wer keine meinung hat der hat auch nichtz zu schreiben

07.02.2007 02:38

ooo turkkiz
 
Böylelerine cevap yazmaktan ben artik vazgectim. Kendi sacmaliklarinin icinde birgün bogulacaklar ama daha farkinda degiller malesef.
-----------

bunlari sen yazmistin galiba..dayanamdin galiba hahahah

07.02.2007 04:01

oturdumda makalenin kalitesinin
 
nerede odugunu düsünüyorum..

gaffir 07.02.2007 11:29

Hmmm :)
 
Bu sonucu cikarabildigin icin seni bizzat tebrik etmek isterdim aks ama o zaman da sana asildigimi filan sanacaksin, en iyisi senin IQ"nun derinliklerinde 2 adet hücrenle basbaba birakayim :).

Bu arada bana hakaret ederken kullandigin IP adresini Vaybee"den aldim, bil bakalim ne yapacagim :)

gaffir 07.02.2007 11:34

:)
 
Bu yaziyi sadece paylasmak amaciyla ilettigimi mesajin basina bosuna yazmadim arkadaslar. Fasistlik, sadistlik, akliniza ne geldiyse giydirmissiniz, Allah"tan Hrant Dink"in cinayet zanlisi bulundu, yoksa -katili bulduk- diye ilan edecektiniz ehehe :)

Neyse sizi uzun zamandir oldugunuz gibi kabul ediyorum zaten :)

gaffir 07.02.2007 11:38

Hadi ya :)
 
Arkadas esmaül hüsna"yi da biliyor ama henüz forum terbiyesi alamamis :)

Yaw ikimiz de ayni oksijeni soluyoruz, ama ... ehehe neyse :)

kizhf 07.02.2007 13:46

:O
 
hahahhahahaha
wie geil ist das denn..
hahahah

idealkizz26 07.02.2007 14:18

TANRIMI ODA KIM?????
 
kime tapiyosun sen ? benim bildigim bir tek ALLAH var tanri yoktur. ve tanri kelimesinide kimler kullanir acaba ?? sanirim sen baska biseylere tapiyosun ? millete camur atiyosun ama sen önce kendini bir gözden gecittir bence :)

chikeo 07.02.2007 15:29

jaja
 
lächerlich wie sich die leute hier so aufgeilen. ihr seid doch alle nicht ganz dicht. ich schäme mich erneut türke zu sein...
utanc vericisiniz...

07.02.2007 16:53

prof. dr. ahmet akgündüz
 
ayni meseleyi türkiye cumhiriyetin emri ile delillendirdi amma zamanin basbakani necmentin erbakan tarafindan bu acikliga kavusturulmadi cünki zamanin cumurbaskani demirel bunu reddetti....

07.02.2007 17:03

erdogan yanimda
 
herifin geberdigine bayram ediyorduk. yahu sen yahudimisin dinki burda temsil ediyorsun?

memleket gidecek elden sen basbakandan cevab istiyorsun? sen kimsin nesin bir cevabla ardindan elestir....

07.02.2007 17:04

senin gibilerini
 
de castroya zevce olarak verilmeli...

07.02.2007 17:10

spinnst du?
 
yahu o it gebermis gittmis? dink dink dink
bir bok var sanki o itde pesinden kosuyoprsunuz. yok birde sacma ermeni soykirimini kabul etsin vatan senin gibi beyyinsizlerin elinde kalsin namuz seref ayak altina alinsin. hadi len

07.02.2007 17:12

haddini bil
 
sen kim oluyorsun burda pkkyi savunuyorsun?

afedersin baban kim oldugunu biliyormusun pkkya destek veriyorsun?

latinoqueen 07.02.2007 19:09

o.T.
 
die sind untebelichtet hier...da hilft nicht mal wikipedia weiter so faschisstisch wie die hier muckenn...ttztztzztztzzt

idealkizz26 07.02.2007 20:04

yazmasaydi eger kizamik cikarirdi muhaha
 
ohne Text

07.02.2007 23:05

???
 
Ein schöner Versuch um die Morde gegen Andersdenkende zu relativieren. Also, ich denke, wenn ihr euch nicht schämen würdet, würdet ihr den Killer Ogün Samast als Volksheld feiern, so wie einige Polizeibeamte auch. ;)

roman 07.02.2007 23:15

YORUMSUZ!
 
ÇİÇEK
Anadolu kültürünün nasıl bir toplum yapısına tekabül ettiği meselesi, bu topraklara milliyetçiliğin girmesiyle birlikte hayli popüler oldu. Ebru mu mozaik mi tartışmasını hepimizi hatırlıyoruz… Ancak Anadolu’yu yaşamış ve iç dünyalarında yaşatmış olanlar bu toprakların ne ebruya ne de mozaiğe benzemediğini bilirler. Her şeyden önce buranın kültürü dışardan dizaynlanmış bir bütünlüğü ifade etmez. Anadolu kendiliğindenliğin dünyasıdır… Bireysel duruşların cemaatlerin sınırlarını zorladığı, onları hibridleştirdiği, dolayısıyla her türlü karmaşık kültürel ve kimliksel bileşimin mümkün ve yaşatılabilir olduğu bir dünya. Dahası Anadolu ebru ya da mozaik misali cansız da olmadı hiç… Yaşayan, kendini yeniden üreten ve çeşitlendiren bir canlılığı taşıdı. Bu canlılığı sanatına, müziğine akıttı, onu başlı başına bir değer, bir ayrıcalık haline getirdi.

Anadolu, ille de bir benzetme gerekiyorsa, bir kır çiçeği bahçesidir… İçinde her türlü adı bilinmeyen, hatta görüldüğünde yadırganan, kırılgan ama rengarenk çiçeklerin olduğu bir yamaçtır. Rüzgara, yağmura, kara, çamura dayanıklıdır bizim kır çiçeklerimiz… Ancak kolayca da kopartılıverirler. Koruyanı yoktur kadere ve insaniyete terkedilmiş, ahlaka ve namusa emanet edilmiş bu çiçeklerin. Ama kopartılsalar da köklerinden gene yeşerirler bir sonraki mevsimde, çünkü elde kalan sapların çok daha derinindedir asıl kökler ve muhteşem bir dirençle nadide kırılgan çocuklarını bizlere sunmaya devam ederler.

Her bereketli toprak parçası gibi Anadolu da sadece kır çiçeği yetiştirmez. Suyu tam bulamamış, kavrukluğunu hırçınlığa dönüştürmüş taşlık kesimler inatçı dikenlerle doludur. Sanki büyük bir hırsla alanlarını büyütmeye çalışan, kır çiçeklerinin arasına girip onları boğmaya çalışan dikenler… Anadolu tarihi ister belirli bir kimliğin içinden, ister kendi özgün bütünlüğü içinde ele alınsın, kır çiçekleriyle dikenlerin mücadelesi olmuştur her zaman. Dikenlerin temizlenmesi veya bir çeşni olarak korunması ne yazık ki bir türlü becerilememiştir. Bugün bile yamacın esas sahibinin kim olduğu sorusu kır çiçekleri ile dikenleri karşı karşıya getiriyor, çiçeklerin barınmasını mümkün kılmamak için her şey yapılıyor…

Ancak Anadolu’nun ruhu içinize işleyip parçanız olmuşsa, dikenlere çok kızmak da mümkün olmuyor. Sonuçta onlar da canlı ve bu yamacın çocukları. Bu yamaçta canlı olmak hem kalıcı olmayı hem de değişebilip kaynaşmayı ima ediyor. Onun için dikenlere öfkelenmektense onlarla kır çiçeklerini birleştiren yeni türler hayal ediyorsunuz. Anadolu umudumuzu her daim ayakta tutuyor…

Ama etrafımıza yerleştirilmiş farklı bir tür de var… Hani otel lobilerine girdiğinizde gözünüze çarpan, şaşaalı ancak sahte bitkiler vardır. Yaşamayan bitkiler… Esas zararlı olanlar bunlar. Çünkü bunlar yaşamadıkları için hayata da saygı duymuyor, kendileri sahte olduğu için bütün hayatların sahte olduğunu sanıyorlar. Kendi duyarsızlıkları o denli yoğun ve içselleşmiş ki, gerçek duygular karşısında aciz kalıp kendilerini tek bildikleri şeye, ötekini yok etme dürtüsüne teslim ediyorlar. Onlar için ‘var olma’nın anlamında ahlak, namus, sahicilik gibi özellikler değil, günlük hayatın içi boş keyifleri var sadece. Ne yapsınlar? Onlar sahteliği kendi özü kılmış süs bitkileri… Yerlerinden alınıp götürüldüklerinde, modası geçtiği için çöp tenekesini boyladıklarında kimse onlar için ağlamayacak. Arkalarından kimse ‘hepimiz Ertuğruluz’ diye pankart taşımayacak. Çünkü bu topraklarda kimse ‘Ertuğrul’ olmak istemez. Bizler hakiki duyguların, düşüncelerin, hakiki ilişkilerin ve dostlukların insanlarıyız. Bizler samimi ve sahici olanı kötü bile olsa anlamaya çalışır, onu kendi parçamız kılarız. Kır çiçeğinin hakikisi elimizdeyken, süs bitkisi kıvamındaki sahtesini ne yapalım?



4 Şubat 2007, Pazar

Etyen Maçupyan.

roman 07.02.2007 23:18

YORUMSUZ! (birazda sanat.)
 
Göz alabildiğince
vicdanlı olabilmek
İlk anlar hep özeldir denir: Tutku ve melankoli insandan böyle böyle beslenir; bu doğru mu bilmiyorum ama bir resimle, yani, hakikatine inandığınız bir varlığın suretiyle göz göze geldiğiniz o ilk an için de, bunun aynı, pekalâ söylenebilir. Bir resimle ilk kez karşılaşmak hep güzel ve hep özeldir. Suretle hakikatin birbirini tarttığı, ikisinin birbirinin yerine geçmeyi özlediği o anı, yaşayan bilir.

Dünyanın yalnızlıkla beslenen şu hayret verici göreceli büyüklüğünde, ya da düşlerin anca kişiden kişiye değişkenlik arzeden bu göreceli zenginliğinde, bileği ve belleğinin ifade gücünü kullana kullana onunla boy ölçüşen, onu sabırla, enine boyuna tasarlayan, ona inandığı için yeniden kuracak kadar birikintili genç bir kadınla, ben işte yine o yolla, yani resimlerini ilk defa görmek sureti ile tanıştım.

Şimdi, bu duyusal hazmı zaman gerektirir, doğaçlamaya varacak denli samimi resimlere sizden önce varıp, onlar üzerinden hayata dönüş yolunda kibirle ahkâm kesmek, akıl öğretmek de yanlış; çünkü tavrıyla bana Virginia Woolf’u, Tezer Özlü’yü, Nilgün Marmara’yı, hatta Tori Amos’u aynı an içinde anıştıran Ayça Tüylüoğlu’nun, imzalamaktan bile imtina ettiği, katılaşmış düş plastiği misalî, birer özerk alan ve malzeme pınarı haline çoktan evrilmiş bu resimleriyle tanışalı, benim için bile henüz çok olmadı.

Yeni tanıştık belki de, ama onun resimlerindeki Dünyanın karşı tarafına geçmek için, onları tıpkı benden evvel Ayça’nın gittiği gibi, göz bebeklerinin tuvale bıraktığı sezgisel yolu izleyerek, onlar yuvalarından taşıncaya kadar bakarak, sonra görmeye başlayarak, uzunca bir süre daha anlamaya gayret etmem gerek.

Kent kökenli, pek gayretli, maharetli bir genç kadının, yaşadığı Dünyanın anlam çoğulluğuna mümkün olabilecek en bireysel ve mahrem, en özverili ve özgüvenli fırça temaslarıyla dokuna dokuya ürettiği bu mekân - resimler, ‘ikibinli yılların’ Dünyasında hâlâ ‘çeyizi düzülesi’ kimi olguların, en başta da şefkat ve umudun olabilirliğine, kalabilirliğine işaret eder, ama bunu garantilemez, ıssız, ancak yine de muştular bir doku, bir zanaatkâr yan içeriyor.

Ressamın bu anaç, ebat ve ifadede göz alabildiğine açık ufuklu, arayışçı üslûbu, bana ister istemez karşıt - cinsiyetim karşısında, bir tür pusuya düşürülmüşlük duygusu yaşatıyor.

Garipsersiniz şimdi, e olası tabii: Belki de ilk defa, bir resme bakarken, ‘acaba kadın olabilseydim neler duyar, görürdüm’ sorusuna yol açabilecek bir merak, hatta kıskançlık ve çaresizlik hissediyorum. Hayır, bunu resimlere de söylüyorum: Onlarla mümkün olduğunca ‘göze göz’ biçime gelerek, bu resimlerde gördüklerim, ama gördükçe ‘katlandığım’ bu esintimsi, ürperten ıstırabın fizikî ve duygusal cüssesi karşısında yaşadığım baskıyı size de anlatmayı isterim: Sizi bu resimlere temin ederim ki, varolduğu Dünya ve temsil ettiği cinsiyetin acılarına karşı duyarsız kalmayan genç bir kadının fırçasından çıkan bu dile, anca yeni bir dille karşılık verilebileceği inancım, tam:

Bu resimlerin her biri, birer betim-hane benim için. Her birinde bir parçamla ayrı ayrı büyüyüp, zor, çok zor bir Dünyaya karşı bu resimler içinde geze göre bir biçimde yetiştiğimi, biriktiğimi hissediyorum. Resmin re-habi(li)tasyon kudreti var; hayatı yeniden kurma inancı ve potansiyeli var bu ‘iyileşip duran’ ama ezelden beri yorgun imgelerde.

Hastalığı derinleşen ateşli çocukların, kendilerini bıraktıkları dinlencede verdiği o soyut, iyimser düş molalarının ölçüsüz boşluğu ve mahremi var. Varolan dünyayı yeniden algılamaya, onu ancak duygu ve akılla yeniden eşgüdümle okumaya teşebbüs ederek başlayabileceğimize yönelik, insana hayata karşı gözünü dört açtıran, bir nevî kederli cesaret var.

Küçük Prens’i ta yıldızlara götüren o simli, mum ışıklı özlemin yalnız, ama engin hakikati var bu resimlerde. Büyümüş ama hâlâ prens ya da prenses olamamış nice sahipsiz küçüğün bakışları var. Evet, İnsanlar bugüne kadar hiç bir yıldıza gitmemiş olabilir. Bunun gibi, bugüne kadar hiçbir insanın da bir resme gittiği ve orada kaybolduğu duyulmamıştır.

Ama bu, insanların resimlere de yıldızlar gibi bakıp, onlarda umutla kaybolmalarına engel değildir. Evet, ben bu resimlerin peşine biraz da gözükapalı takılıyorum. Ancak hepsinin gözü üzerimdeyken yapabileceğim daha doğal ne olabilir ? Dünyanın tüm çelişkileri karşısında göz alabildiğine vicdanî kabulün, insancıl sorumluluğun kutsal, çilekeş sureti bu resimlerden daha engin, daha savunmasız, daha onurlu ve çıplakça, ama daha nasıl ifade edilebilir ?

Evrim Altuğ.

08.02.2007 01:13

senin susma hakkin...
 
diyorum ki susma hakkini kullan saksakci bayan.

entschuldige aber es ist unausweichlich einen brechreiz zu bekommen wenn ich deine "kommentare" lese. ich frage mich wie man mit so einer grenzenlosen dummheit was du von dir lässt noch nicht vom aussterben bedroht ist. na ja..du wirst mit sicherheit wieder deinen senf dazu geben, obwohl nobody auf die NULL drückt.

08.02.2007 02:47

sen hele bi..
 
..sözünde durmasini ögren!!

08.02.2007 03:27

sen
 
onu bunu birakta cenazeye katilacakmisin..sapinda tutarsin seyin hahahaha

xpalankax 08.02.2007 06:35

Ausser den Türken haben
 
wohl keine anderen Menschen das Recht zu "existieren" nicht wahr?
ne bicim rezil insanlarsiniz siz!?

xpalankax 08.02.2007 06:44

Man sollte eine Märtyrerhalle
 
für Leute wie Samast eröffnen. Er hat schließlich die Ehre des "großen Türkentums" wiederhergestellt!

xpalankax 08.02.2007 06:45

Die Rasierklinge unter Deiner
 
Zunge schaut hervor. Dikkat etde yaralanma...

08.02.2007 09:24

:)
 
süper

:-) einfach genial

08.02.2007 12:24

merak etme
 
benim gibilerine bir sey olmaz..sen cenazeye katilda söyle haykira haykira i..e oldugunu söyle hahahahah

gaffir 08.02.2007 13:09

Anlasildi ortami biraz gerdim galiba :)
 
Bu da alintidir arkadaslar, bu sefer de beni Cinlileri tokatliyor diye suclamayin :)

----------------------------------------------

Bir Cinli bir bara girer ve orada Steven Spielberg"i gorur Onun bir hayrani oldugu icin yanina kosar ve imzali bir fotograf ister Spielberg beklenmedik bir sekilde Cinli"yi tokatlar Saskin Cinli sorar:
-"Neden boyle yaptiniz?"
Spielberg cevaplar
-"Siz II. Dunya Savasinda bizim Pearl Harbour
limanini bombaladiniz"
Cinli daha da saskin:
-Ama onlar Japonlardi, ben ise Cinliyim.!.."
Spielberg:
-"Cinli, Japon, Koreli, Vietnamli, hepsi ayni bok"
Bunun uzerine Cinli de Spielberg"e bir tokat atar Bu defa saskin Spielberg sorar:
-Peki sen beni niye tokatladin?"
Cinli:
-Siz de Titanic"i batirdiniz, Titanik"deki yolcular arasinda benim atalarim vardi"
Spielberg:
-Manyak misin, Titanik"i batiran bir "Aysberg"di".
Cinli:
-Aysberg, Spielberg, Carlsberg, hepsi ayni bok"

08.02.2007 13:37

yok be..
 
..sen ortami neden germis oluyorsun ki..espiriden yoksun, kendi düsüncelerini herkese empoze etmeye calisan, kendileri gibi düsünemyen herkese fasist diyenler utansin..bosver sen..buarada..travestinin cenazesi kalktimi acaba :))..bizim ermenilere bi sormak lazim hahahah

idealkizz26 08.02.2007 14:26

yok ben joker hakkimi kullaniyorum :)
 
joker hakkimi kullanip cevap vericem, asil saksakci olan kim acaba o tartisilir bi konu ama senin basina biseyler vurmus ondan böyle yapiyosun heralde ama aradigin bende yok be güzelim bak masturbatör filen var istersen ona müracat et o sana daha iyi yardimci olur :)))

idealkizz26 08.02.2007 14:51

ERMENİLERİN TÜRKKATLİMAMINDAKİ GERÇEKLER
 
Ermeni Soykırımı Yapan Türkler 1 milyon Ermeniyi Öldürdü Diyerek
nobel ödülü Alan Sayın Çok Okumuş
Ama Kafası Ufak Kalmış
Orhan Pamuk Bey"e İthaf Edilmiştir

Adilcevaz"da yaşayan Seher Bulut 122 yaşında. 250 torunu olan Seher Nine, Van ve Bitlis civarında Ermenilerin katliam yaptığını anlatıyor: "Kadınlara tecavüz ettiler. İnsanları bir ahıra doldurup yaktılar. Yezidi ve Hıristiyan olanlara dokunmadılar. Müslüman Türk ve Kürtleri öldürdüler." Başındaki bembeyaz tülbent, geçmiş yılların yüzünde bıraktığı derin çizgileri iyice belirginleştiriyor. Boynundan hiç çıkarmadığı 500"lük tespihini damarları tek tek seçilen parmaklarıyla hiç durmadan çekiyor. Salavatsız ve duasız söz çıkmıyor ağzından. Yürüyemediği için günlerini kendisi için hazırlanan yün döşeğin üstünde geçiriyor. 20 yıldır da gözleri görmüyor. Yaşadığı "yüz yılı" fotoğraflayan gözlerinin artık "feri sönmüş" durumda. Seher Bulut 122 yaşında. Bitlis"in Adilcevaz ilçesinde yaşıyor. Türkiye Cumhuriyeti tarafından kendisine verilen nüfus cüzdanındaki doğum tarihi hanesinde Hicri 1300 yazılı. Yani o daha cumhuriyet kurulmadan 40 yıl önce 1883"te dünyaya gelmiş. Başka bir deyişle Birinci Dünya Savaşı başladığında 31 yaşındaymış. Bu uzun zaman dilimine çok şey sığdıran Seher Nine"nin, gözleri görmese de hafızası hâlâ çok güçlü. Zihninde yer etmiş önemli olayları hiç unutamıyor. Özellikle de Doğu Anadolu Bölgesi"nde yaşananları. Seher Nine, Ermenilerin Van ve Bitlis civarında Birinci Dünya Savaşı"ndan önce köy basıp insanları katlettiklerini söylüyor. O günleri anlatırken zaman zaman duygulanıyorDağlardaki veya uzaktaki köyleri basıp sadece Müslümanları öldürüyorlardı. Kadınlara tecavüz edip onları ya asıyor ya da yakıyorlardı. Biz o yıllarda bunları çok duyuyorduk. Ermeniler İzdi (Yezidi) ve gavurlara (Hıristiyan) hiç dokunmuyordu. Müslüman olsun da Kürt, Türk fark etmiyordu. Herkesi öldürüyorlardı. Osmanlı"nın köpekleri diye insanlara çeşitli hakaretler yaptıktan sonra katlediyorlardıOsmanlı başa çıkamıyordu. Ahlat ve civarında bu giderek artıyordu." Seher Bulut sadece duyduklarına ve o yıllarda anlatılanlara bakarak konuşmuyor. Onun hayatında yer edinen ve bizzat tanık olduğu katliamlar da olmuş. İnsanların Ermeni çeteleri tarafından nasıl yakıldığını ise şöyle anlatıyor: "Köyün adını hatırlamıyorum. Zaten yabancı olduğu için adını bilmiyordum da. Tatvan"a yakın bir yerdi. Biz kaçarken bu olaya şahit olmuştuk. Savaş olduğu için erkekler Sarıkamış"a ve başka yerlere gitmiş ve dönmemişlerdi. Köyde güçlü erkek kalmamıştı. Köyü basan çeteciler talan ettikleri kadınları, çocukları ve yaşlıları bir ahıra doldurup yakmışlardı. Bazılarını da yanlarına alarak köyü terk etmişlerdi. Biz köye girdiğimizde cesetler kokuyordu. Irzına geçilmiş ve öldürülmüş kadınlar vardı." Osmanlı"nın Ermenilerle ilgili olarak aldığı tehcir kararını da kendine has üslubuyla dile getiriyor:"Ermeniler köy yakıp inanları öldürünce hükümet onları sürdü. Kaçarken de vuruyorlardı. Biz de vurduk. Bizim erler onlar gibi kadınlara tecavüz edip öldürmedi. Bizim askerimiz sadece silahlı olanları vuruyordu. Yollarda cesetler vardı hep. Her yer mahşer yeri gibiydi. Köylerini terk eden insanlar yollarda ölüyordu veya açlık çekiyordu; Müslümanlar da Ermeniler de. Ama giderken onları Osmanlı askerleri korumaya çalışıyordu.Milisler ise askerlere saldırıyordu." Seher Nine, Ermeni-Rus işbirliğine Bitlis"in işgali sırasında şahit olmuş. Rus askerleriyle Ermeni İntikam Tugayları, 3 Mart 1916"da Bitlis"i işgal ediyor. Bitlis"i savunan Piyade Yarbay Ali Çetinkaya komutasındaki Türk birliği sayıca üstün olan Ruslara ve Ermenilere karşı fazla dayanamaz. Seher Nine, Bitlis"e Ruslardan önce Ermenilerin girdiğini söylüyor: "Ermenilerin başında Antranik Paşa (Ermeni İntikam Tugayları"nın kurucusu) diye zalim bir Ermeni vardı. İnsanları bu öldürüyor, öldürtüyordu. Bitlisliler kaçarken de çocukları ve yaşlıları geride bırakmıştı. Köprülerin altında ölmüş ve soğuktan donmuş çocuklar vardı. Şehir Ermenilere bırakılmıştı." Seher Bulut, bu tarihlerde Ermenilerden kaçarken aynı zamanda orduya silah da taşır. Bunun için Diyarbakır"a giderken orada 1916 tarihinde Tuğgeneral rütbesiyle 16. Kolordu"nun Komutanlığı"nı yürüten Mustafa Kemal"i görür. Seher Nine hem Rusları hem de Ermenileri ülkeden Mustafa Kemal"in attığını söylüyor: "Onu gördükten sonra bana moral geldi. Onun idare ettiği orduya silah taşıdım. Bu beni çok mutlu etti. Sonra biz gidip düşmanı yendik." Mustafa Kemal Atatürk komutasındaki askerler bölgedeki bazı beylerle birlikte Bitlis ve Muş civarını işgalden kurtardı. Aslen Ahlatlı olan Seher Bulut düşmanların atılmasından sonra evlenip çoluk çocuk sahibi olur. Cumhuriyet ilân edildiğinde 40 yaşındadır: "Ben Atatürk"ü gördüm. Savaşa, sefalete ve acıya şahit oldum. Bunlar bana yeter. Cumhuriyet ilân edildiğinde çok fazla mutlu olmadım. Vatanın gavurdan kurtulması benim için daha önemli. Allah bu millete zeval vermesin. Bizi düşmanlardan korusun. Müslümanları Rabbim mahcup etmesin. Şimdi de terör yapmak isteyenlerin dedeleri geçmişte bu vatan için savaştı. Torunları niye kavga ediyor bilmiyorum. Atatürk"le birlikte doğuda savaşan Musa Bey bir Kürt"tü. Bizimle birlikte eline sopa ve taş alıp düşmanı kovalayanlar da Kürt"tü. Ama şimdi herkes bunları unutmuş. Kardeşlik yok, Müslümanlık yok. Aynı dinden olanlar hiç kavga eder mi?" Seher Bulut"un en büyük oğlu Mehmet Bulut 91 yaşında. 12 çocuk annesi Bulut"un "birinci dereceden" dediği 250 torunu var. En küçük torun 18 yaşında. Hatta torunun torunu bile var. Ancak Seher Nine onları pek tanımıyor. O sadece etrafındaki torunlarını ve kendi çocuklarını biliyor. Seher Nine, oğlu Mustafa Bulut"un yanında kalıyor. Oğlundan ve gelini Kübar Bulut"tan çok memnun. Sürekli onlara dua ediyor. Gelinine ise toz kondurmuyor: "Allah gelinimden razı olsun. Bana çok iyi davranıyor ve bakıyor. Her şeyime yardım ediyor. Ben gelinimden çok memnunum Allah da ondan razı olsun." Zaman zaman hastalıklarla pençeleşen Seher Nine ibadetlerinden asla vazgeçmiyor. Temel ihtiyaçların dışında günü tamamen ibadetle geçiyor. "Ben Allah"a şükretmekten, ibadet etmekten mutluluk duyuyorum. Peygamberimiz (s.a.v.) de çok ibadet ediyordu. Allah ümmet-i Muhammed"e zeval, darlık yokluk vermesin. Bu zürriyet yer yüzünde büyüyerek sürsün inşallah." diyor. Seher Nine"nin boynundan hiç çıkarmadığı 500"lük tespih sanki bir parçası. O salavat getirdikçe tespih taneleri de aynı derecede onunla dile geliyor gibi. Namazlarını oturduğu yerde kılan nine için en zor iş abdest almak. Ona da gelini veya torunları yardımcı oluyor. Gelen misafirlerini dua ile kabul eden Seher Nine onları uğurlarken duanın yanına bir de nasihat yüklü gazel veya ilahi ekliyor. Tarih abidesine ait bu ilahileri dinleyenler de en az onun kadar hüzünleniyor __________________

--------------------------------------------------------------------------------
husso denver

bence bu yaziyi birde TÜRK , KÜRT ayrimi yapan teröristlere okutmali !!

idealkizz26 08.02.2007 14:51

ERMENİLERİN TÜRKKATLİMAMINDAKİ GERÇEKLER
 
Ermeni Soykırımı Yapan Türkler 1 milyon Ermeniyi Öldürdü Diyerek
nobel ödülü Alan Sayın Çok Okumuş
Ama Kafası Ufak Kalmış
Orhan Pamuk Bey"e İthaf Edilmiştir

Adilcevaz"da yaşayan Seher Bulut 122 yaşında. 250 torunu olan Seher Nine, Van ve Bitlis civarında Ermenilerin katliam yaptığını anlatıyor: "Kadınlara tecavüz ettiler. İnsanları bir ahıra doldurup yaktılar. Yezidi ve Hıristiyan olanlara dokunmadılar. Müslüman Türk ve Kürtleri öldürdüler." Başındaki bembeyaz tülbent, geçmiş yılların yüzünde bıraktığı derin çizgileri iyice belirginleştiriyor. Boynundan hiç çıkarmadığı 500"lük tespihini damarları tek tek seçilen parmaklarıyla hiç durmadan çekiyor. Salavatsız ve duasız söz çıkmıyor ağzından. Yürüyemediği için günlerini kendisi için hazırlanan yün döşeğin üstünde geçiriyor. 20 yıldır da gözleri görmüyor. Yaşadığı "yüz yılı" fotoğraflayan gözlerinin artık "feri sönmüş" durumda. Seher Bulut 122 yaşında. Bitlis"in Adilcevaz ilçesinde yaşıyor. Türkiye Cumhuriyeti tarafından kendisine verilen nüfus cüzdanındaki doğum tarihi hanesinde Hicri 1300 yazılı. Yani o daha cumhuriyet kurulmadan 40 yıl önce 1883"te dünyaya gelmiş. Başka bir deyişle Birinci Dünya Savaşı başladığında 31 yaşındaymış. Bu uzun zaman dilimine çok şey sığdıran Seher Nine"nin, gözleri görmese de hafızası hâlâ çok güçlü. Zihninde yer etmiş önemli olayları hiç unutamıyor. Özellikle de Doğu Anadolu Bölgesi"nde yaşananları. Seher Nine, Ermenilerin Van ve Bitlis civarında Birinci Dünya Savaşı"ndan önce köy basıp insanları katlettiklerini söylüyor. O günleri anlatırken zaman zaman duygulanıyorDağlardaki veya uzaktaki köyleri basıp sadece Müslümanları öldürüyorlardı. Kadınlara tecavüz edip onları ya asıyor ya da yakıyorlardı. Biz o yıllarda bunları çok duyuyorduk. Ermeniler İzdi (Yezidi) ve gavurlara (Hıristiyan) hiç dokunmuyordu. Müslüman olsun da Kürt, Türk fark etmiyordu. Herkesi öldürüyorlardı. Osmanlı"nın köpekleri diye insanlara çeşitli hakaretler yaptıktan sonra katlediyorlardıOsmanlı başa çıkamıyordu. Ahlat ve civarında bu giderek artıyordu." Seher Bulut sadece duyduklarına ve o yıllarda anlatılanlara bakarak konuşmuyor. Onun hayatında yer edinen ve bizzat tanık olduğu katliamlar da olmuş. İnsanların Ermeni çeteleri tarafından nasıl yakıldığını ise şöyle anlatıyor: "Köyün adını hatırlamıyorum. Zaten yabancı olduğu için adını bilmiyordum da. Tatvan"a yakın bir yerdi. Biz kaçarken bu olaya şahit olmuştuk. Savaş olduğu için erkekler Sarıkamış"a ve başka yerlere gitmiş ve dönmemişlerdi. Köyde güçlü erkek kalmamıştı. Köyü basan çeteciler talan ettikleri kadınları, çocukları ve yaşlıları bir ahıra doldurup yakmışlardı. Bazılarını da yanlarına alarak köyü terk etmişlerdi. Biz köye girdiğimizde cesetler kokuyordu. Irzına geçilmiş ve öldürülmüş kadınlar vardı." Osmanlı"nın Ermenilerle ilgili olarak aldığı tehcir kararını da kendine has üslubuyla dile getiriyor:"Ermeniler köy yakıp inanları öldürünce hükümet onları sürdü. Kaçarken de vuruyorlardı. Biz de vurduk. Bizim erler onlar gibi kadınlara tecavüz edip öldürmedi. Bizim askerimiz sadece silahlı olanları vuruyordu. Yollarda cesetler vardı hep. Her yer mahşer yeri gibiydi. Köylerini terk eden insanlar yollarda ölüyordu veya açlık çekiyordu; Müslümanlar da Ermeniler de. Ama giderken onları Osmanlı askerleri korumaya çalışıyordu.Milisler ise askerlere saldırıyordu." Seher Nine, Ermeni-Rus işbirliğine Bitlis"in işgali sırasında şahit olmuş. Rus askerleriyle Ermeni İntikam Tugayları, 3 Mart 1916"da Bitlis"i işgal ediyor. Bitlis"i savunan Piyade Yarbay Ali Çetinkaya komutasındaki Türk birliği sayıca üstün olan Ruslara ve Ermenilere karşı fazla dayanamaz. Seher Nine, Bitlis"e Ruslardan önce Ermenilerin girdiğini söylüyor: "Ermenilerin başında Antranik Paşa (Ermeni İntikam Tugayları"nın kurucusu) diye zalim bir Ermeni vardı. İnsanları bu öldürüyor, öldürtüyordu. Bitlisliler kaçarken de çocukları ve yaşlıları geride bırakmıştı. Köprülerin altında ölmüş ve soğuktan donmuş çocuklar vardı. Şehir Ermenilere bırakılmıştı." Seher Bulut, bu tarihlerde Ermenilerden kaçarken aynı zamanda orduya silah da taşır. Bunun için Diyarbakır"a giderken orada 1916 tarihinde Tuğgeneral rütbesiyle 16. Kolordu"nun Komutanlığı"nı yürüten Mustafa Kemal"i görür. Seher Nine hem Rusları hem de Ermenileri ülkeden Mustafa Kemal"in attığını söylüyor: "Onu gördükten sonra bana moral geldi. Onun idare ettiği orduya silah taşıdım. Bu beni çok mutlu etti. Sonra biz gidip düşmanı yendik." Mustafa Kemal Atatürk komutasındaki askerler bölgedeki bazı beylerle birlikte Bitlis ve Muş civarını işgalden kurtardı. Aslen Ahlatlı olan Seher Bulut düşmanların atılmasından sonra evlenip çoluk çocuk sahibi olur. Cumhuriyet ilân edildiğinde 40 yaşındadır: "Ben Atatürk"ü gördüm. Savaşa, sefalete ve acıya şahit oldum. Bunlar bana yeter. Cumhuriyet ilân edildiğinde çok fazla mutlu olmadım. Vatanın gavurdan kurtulması benim için daha önemli. Allah bu millete zeval vermesin. Bizi düşmanlardan korusun. Müslümanları Rabbim mahcup etmesin. Şimdi de terör yapmak isteyenlerin dedeleri geçmişte bu vatan için savaştı. Torunları niye kavga ediyor bilmiyorum. Atatürk"le birlikte doğuda savaşan Musa Bey bir Kürt"tü. Bizimle birlikte eline sopa ve taş alıp düşmanı kovalayanlar da Kürt"tü. Ama şimdi herkes bunları unutmuş. Kardeşlik yok, Müslümanlık yok. Aynı dinden olanlar hiç kavga eder mi?" Seher Bulut"un en büyük oğlu Mehmet Bulut 91 yaşında. 12 çocuk annesi Bulut"un "birinci dereceden" dediği 250 torunu var. En küçük torun 18 yaşında. Hatta torunun torunu bile var. Ancak Seher Nine onları pek tanımıyor. O sadece etrafındaki torunlarını ve kendi çocuklarını biliyor. Seher Nine, oğlu Mustafa Bulut"un yanında kalıyor. Oğlundan ve gelini Kübar Bulut"tan çok memnun. Sürekli onlara dua ediyor. Gelinine ise toz kondurmuyor: "Allah gelinimden razı olsun. Bana çok iyi davranıyor ve bakıyor. Her şeyime yardım ediyor. Ben gelinimden çok memnunum Allah da ondan razı olsun." Zaman zaman hastalıklarla pençeleşen Seher Nine ibadetlerinden asla vazgeçmiyor. Temel ihtiyaçların dışında günü tamamen ibadetle geçiyor. "Ben Allah"a şükretmekten, ibadet etmekten mutluluk duyuyorum. Peygamberimiz (s.a.v.) de çok ibadet ediyordu. Allah ümmet-i Muhammed"e zeval, darlık yokluk vermesin. Bu zürriyet yer yüzünde büyüyerek sürsün inşallah." diyor. Seher Nine"nin boynundan hiç çıkarmadığı 500"lük tespih sanki bir parçası. O salavat getirdikçe tespih taneleri de aynı derecede onunla dile geliyor gibi. Namazlarını oturduğu yerde kılan nine için en zor iş abdest almak. Ona da gelini veya torunları yardımcı oluyor. Gelen misafirlerini dua ile kabul eden Seher Nine onları uğurlarken duanın yanına bir de nasihat yüklü gazel veya ilahi ekliyor. Tarih abidesine ait bu ilahileri dinleyenler de en az onun kadar hüzünleniyor __________________

--------------------------------------------------------------------------------
husso denver

bence bu yaziyi birde TÜRK , KÜRT ayrimi yapan teröristlere okutmali !!

idealkizz26 08.02.2007 14:51

ERMENİLERİN TÜRKKATLİMAMINDAKİ GERÇEKLER
 
Ermeni Soykırımı Yapan Türkler 1 milyon Ermeniyi Öldürdü Diyerek
nobel ödülü Alan Sayın Çok Okumuş
Ama Kafası Ufak Kalmış
Orhan Pamuk Bey"e İthaf Edilmiştir

Adilcevaz"da yaşayan Seher Bulut 122 yaşında. 250 torunu olan Seher Nine, Van ve Bitlis civarında Ermenilerin katliam yaptığını anlatıyor: "Kadınlara tecavüz ettiler. İnsanları bir ahıra doldurup yaktılar. Yezidi ve Hıristiyan olanlara dokunmadılar. Müslüman Türk ve Kürtleri öldürdüler." Başındaki bembeyaz tülbent, geçmiş yılların yüzünde bıraktığı derin çizgileri iyice belirginleştiriyor. Boynundan hiç çıkarmadığı 500"lük tespihini damarları tek tek seçilen parmaklarıyla hiç durmadan çekiyor. Salavatsız ve duasız söz çıkmıyor ağzından. Yürüyemediği için günlerini kendisi için hazırlanan yün döşeğin üstünde geçiriyor. 20 yıldır da gözleri görmüyor. Yaşadığı "yüz yılı" fotoğraflayan gözlerinin artık "feri sönmüş" durumda. Seher Bulut 122 yaşında. Bitlis"in Adilcevaz ilçesinde yaşıyor. Türkiye Cumhuriyeti tarafından kendisine verilen nüfus cüzdanındaki doğum tarihi hanesinde Hicri 1300 yazılı. Yani o daha cumhuriyet kurulmadan 40 yıl önce 1883"te dünyaya gelmiş. Başka bir deyişle Birinci Dünya Savaşı başladığında 31 yaşındaymış. Bu uzun zaman dilimine çok şey sığdıran Seher Nine"nin, gözleri görmese de hafızası hâlâ çok güçlü. Zihninde yer etmiş önemli olayları hiç unutamıyor. Özellikle de Doğu Anadolu Bölgesi"nde yaşananları. Seher Nine, Ermenilerin Van ve Bitlis civarında Birinci Dünya Savaşı"ndan önce köy basıp insanları katlettiklerini söylüyor. O günleri anlatırken zaman zaman duygulanıyorDağlardaki veya uzaktaki köyleri basıp sadece Müslümanları öldürüyorlardı. Kadınlara tecavüz edip onları ya asıyor ya da yakıyorlardı. Biz o yıllarda bunları çok duyuyorduk. Ermeniler İzdi (Yezidi) ve gavurlara (Hıristiyan) hiç dokunmuyordu. Müslüman olsun da Kürt, Türk fark etmiyordu. Herkesi öldürüyorlardı. Osmanlı"nın köpekleri diye insanlara çeşitli hakaretler yaptıktan sonra katlediyorlardıOsmanlı başa çıkamıyordu. Ahlat ve civarında bu giderek artıyordu." Seher Bulut sadece duyduklarına ve o yıllarda anlatılanlara bakarak konuşmuyor. Onun hayatında yer edinen ve bizzat tanık olduğu katliamlar da olmuş. İnsanların Ermeni çeteleri tarafından nasıl yakıldığını ise şöyle anlatıyor: "Köyün adını hatırlamıyorum. Zaten yabancı olduğu için adını bilmiyordum da. Tatvan"a yakın bir yerdi. Biz kaçarken bu olaya şahit olmuştuk. Savaş olduğu için erkekler Sarıkamış"a ve başka yerlere gitmiş ve dönmemişlerdi. Köyde güçlü erkek kalmamıştı. Köyü basan çeteciler talan ettikleri kadınları, çocukları ve yaşlıları bir ahıra doldurup yakmışlardı. Bazılarını da yanlarına alarak köyü terk etmişlerdi. Biz köye girdiğimizde cesetler kokuyordu. Irzına geçilmiş ve öldürülmüş kadınlar vardı." Osmanlı"nın Ermenilerle ilgili olarak aldığı tehcir kararını da kendine has üslubuyla dile getiriyor:"Ermeniler köy yakıp inanları öldürünce hükümet onları sürdü. Kaçarken de vuruyorlardı. Biz de vurduk. Bizim erler onlar gibi kadınlara tecavüz edip öldürmedi. Bizim askerimiz sadece silahlı olanları vuruyordu. Yollarda cesetler vardı hep. Her yer mahşer yeri gibiydi. Köylerini terk eden insanlar yollarda ölüyordu veya açlık çekiyordu; Müslümanlar da Ermeniler de. Ama giderken onları Osmanlı askerleri korumaya çalışıyordu.Milisler ise askerlere saldırıyordu." Seher Nine, Ermeni-Rus işbirliğine Bitlis"in işgali sırasında şahit olmuş. Rus askerleriyle Ermeni İntikam Tugayları, 3 Mart 1916"da Bitlis"i işgal ediyor. Bitlis"i savunan Piyade Yarbay Ali Çetinkaya komutasındaki Türk birliği sayıca üstün olan Ruslara ve Ermenilere karşı fazla dayanamaz. Seher Nine, Bitlis"e Ruslardan önce Ermenilerin girdiğini söylüyor: "Ermenilerin başında Antranik Paşa (Ermeni İntikam Tugayları"nın kurucusu) diye zalim bir Ermeni vardı. İnsanları bu öldürüyor, öldürtüyordu. Bitlisliler kaçarken de çocukları ve yaşlıları geride bırakmıştı. Köprülerin altında ölmüş ve soğuktan donmuş çocuklar vardı. Şehir Ermenilere bırakılmıştı." Seher Bulut, bu tarihlerde Ermenilerden kaçarken aynı zamanda orduya silah da taşır. Bunun için Diyarbakır"a giderken orada 1916 tarihinde Tuğgeneral rütbesiyle 16. Kolordu"nun Komutanlığı"nı yürüten Mustafa Kemal"i görür. Seher Nine hem Rusları hem de Ermenileri ülkeden Mustafa Kemal"in attığını söylüyor: "Onu gördükten sonra bana moral geldi. Onun idare ettiği orduya silah taşıdım. Bu beni çok mutlu etti. Sonra biz gidip düşmanı yendik." Mustafa Kemal Atatürk komutasındaki askerler bölgedeki bazı beylerle birlikte Bitlis ve Muş civarını işgalden kurtardı. Aslen Ahlatlı olan Seher Bulut düşmanların atılmasından sonra evlenip çoluk çocuk sahibi olur. Cumhuriyet ilân edildiğinde 40 yaşındadır: "Ben Atatürk"ü gördüm. Savaşa, sefalete ve acıya şahit oldum. Bunlar bana yeter. Cumhuriyet ilân edildiğinde çok fazla mutlu olmadım. Vatanın gavurdan kurtulması benim için daha önemli. Allah bu millete zeval vermesin. Bizi düşmanlardan korusun. Müslümanları Rabbim mahcup etmesin. Şimdi de terör yapmak isteyenlerin dedeleri geçmişte bu vatan için savaştı. Torunları niye kavga ediyor bilmiyorum. Atatürk"le birlikte doğuda savaşan Musa Bey bir Kürt"tü. Bizimle birlikte eline sopa ve taş alıp düşmanı kovalayanlar da Kürt"tü. Ama şimdi herkes bunları unutmuş. Kardeşlik yok, Müslümanlık yok. Aynı dinden olanlar hiç kavga eder mi?" Seher Bulut"un en büyük oğlu Mehmet Bulut 91 yaşında. 12 çocuk annesi Bulut"un "birinci dereceden" dediği 250 torunu var. En küçük torun 18 yaşında. Hatta torunun torunu bile var. Ancak Seher Nine onları pek tanımıyor. O sadece etrafındaki torunlarını ve kendi çocuklarını biliyor. Seher Nine, oğlu Mustafa Bulut"un yanında kalıyor. Oğlundan ve gelini Kübar Bulut"tan çok memnun. Sürekli onlara dua ediyor. Gelinine ise toz kondurmuyor: "Allah gelinimden razı olsun. Bana çok iyi davranıyor ve bakıyor. Her şeyime yardım ediyor. Ben gelinimden çok memnunum Allah da ondan razı olsun." Zaman zaman hastalıklarla pençeleşen Seher Nine ibadetlerinden asla vazgeçmiyor. Temel ihtiyaçların dışında günü tamamen ibadetle geçiyor. "Ben Allah"a şükretmekten, ibadet etmekten mutluluk duyuyorum. Peygamberimiz (s.a.v.) de çok ibadet ediyordu. Allah ümmet-i Muhammed"e zeval, darlık yokluk vermesin. Bu zürriyet yer yüzünde büyüyerek sürsün inşallah." diyor. Seher Nine"nin boynundan hiç çıkarmadığı 500"lük tespih sanki bir parçası. O salavat getirdikçe tespih taneleri de aynı derecede onunla dile geliyor gibi. Namazlarını oturduğu yerde kılan nine için en zor iş abdest almak. Ona da gelini veya torunları yardımcı oluyor. Gelen misafirlerini dua ile kabul eden Seher Nine onları uğurlarken duanın yanına bir de nasihat yüklü gazel veya ilahi ekliyor. Tarih abidesine ait bu ilahileri dinleyenler de en az onun kadar hüzünleniyor __________________

--------------------------------------------------------------------------------
husso denver

bence bu yaziyi birde TÜRK , KÜRT ayrimi yapan teröristlere okutmali !!

idealkizz26 08.02.2007 17:04

SON GÜNLERDE ÜLKEMİZ ÜZERİNE OYNAN
 
OYUNLARLA ILGILI BIR YORUMDAN ALINTIDIR!!

DAYANIŞMA..? / EMPATİ..?


Bir kaç gündür gönderdiğim yazılarda Ermeni cemaati ile ilgili tek söz yazmadım, sadece "HEPSİ (sonradan) ERMENİ" olanlardan bir açıklama bekledim. Bir etnik kökeni sorgulamıyorum, ayrıca hiç kimsenin bir gecede Ermeni olamayacağı da açıktır. Dikkati çekmek istediğim konu apayrı bir olgudur.
Tartışılan TÜRK HALKININ slogana duyduğu tepki de değildi, ki tüm bu söylem bütün kesimlerden tepki aldı. Türk Halkı, "NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE" deyip, tüm etnik kökenleri kucaklarken, bir kesim (!!) "Hepimiz Ermeniyiz" diyerek bu ülküye kalın bir çizgi çekti.

Bakınız Hrant Dink"in cinayete kurban gitmesinden sonra geçen sürede neler olmuş (Bu bilgiler gazeteyle bizzat ilişkide olan bir dostumdan geldi.)

Hrant Dink yaklaşık saat 15.00 de öldürülür. Silah patlamasını duyan Agos personeli aşağıya iner ve H.Dink"in cesediyle karşılaşır. Kriminal araştırmalar sebebiyle cenaze, olaydan ancak bir kaç saat sonra kaldırılır. Cenazenin kaldırılmasıyla olayı duyan Ermeni vatandaşlarımız cinayetin islendiği yere çiçek atmaya ve mum yakmaya başlarlar.
Agos çalışanları ise sadece gazetenin girişine kocaman bir Türk bayrağı ve Agos gazetesinin o haftaki sayısını cama asmayı akil edebiliyorlar. (Ki bunu hepimiz TV"lerden de izledik)
Agos personeli cinayetin getirdiği şaşkınlıkla, zar zor toparlanıp gazetelerini çıkarmak üzere plan yapmaya başlarlar. Ancak ortada bir sorun vardır, o güne kadar gazetenin her şeyinden sorumlu olan H.Dink yoktur ve gazete başsız kalmıştır. Ve ZAMAN gazetesi yazarı Etyen Mahcupyan"dan yardım isterler. "Fahri" olarak gazetenin basımına yardımcı olacak olan Mahcupyan (*), daha gazete baskıya girerken de Genel Yayın Müdürü olur.

Cenaze kalkar kalkmaz Dink"in vurulduğu yere örgütlü olarak gelen kişiler Ermeniler değil, ÖDP ve benzeri bazı partililerdir. Muhakkak ki ilk toplananlar arasında H.Dink"i seven kişiler de vardır, ancak pankart, döviz ve yaka resimleri partili kişilerden gelmiştir.(H.Dink"in cenazesinin kaldırılmasından hemen sonra ortaya çıkan resim ve posterler de Agos"tan çıkmış olamaz, çünkü polis giriş ve çıkışa izin vermemiş.) "Katil devlet..!! - Faşist devlet..!!" diye bağıranlar da gene Ermeniler değil Pkk"lı çığırtkanlardır.

H. Dink"in cenazesini kaldıran ERMENİ CEMAATİ DEĞİL,"Hrant Dink"i Uğurlama komitesi" dir. Bu KOMİTEDE KİMLER VARDIR? Ermeniler mi? Hayır..
Cenaze yürüyüşünü düzenleyen komite kendilerini bir takım kurum, kuruluş ve bireyler adına yetkili kılan, DİSK Genel Sekreteri Musa Cam, İstanbul meslek Odaları Koordinasyonu Tayfun Mater, ÖDP Genel Başkan Yardımcısı Hakan Tahmaz"dan oluşmuştur.
Bu adamlar kimdir ve bu cenaze töreninde neyi temsil ederler?

Bir basın toplantısı düzenleyen "komite" adına konuşan Musa Cam, Dink"i uğurlamaya gelen herkese teşekkür eder ve "Hrant Dink"i o gün görkemli bir biçimde uğurladık..."der.
Ermeni cemaati buna izin vermiş midir, vermediyse neden bugüne kadar bir açıklama yapmamışlardır? Eğer izin verdilerse NEDEN izin verdiler bunlar da cevaplanması gereken diğer sorulardır.

Ve cenaze yürüyüşüne katılanlar, Almanca’da bu tip adamlara MITLAEUFER denir, yani "hiç bir şey düşünmeden birilerinin peşine takılıp gidenler" anlamına.. (Tek kelimelik tercümesi yok sanırım).
Bu insanlar 15 gün evvel AGOS gazetesinin yerini biliyorlar mıydı? Kaçta kaçı Hrant Dink"i bilirdi veya Agos Gazetesini okurdu, kaçta kaçı yarın da bu duruşun arkasında duracak? Sorguladığım kendine KOMİTE diyen ve örgütlediklerine (!!) "HEPİMİZ ERMENİYİZ!! KATİL DEVLET!!" diye bağırtanlardır.

ÖDP, pkk"lılar ve diğerleri hangi tribüne oynadılar oyunlarını, ERMENİ tribününe. Peki gerçekten bunu empati için mi yaptılar, bence hayır.
Kürt-Ayrılıkçı-Bölücü faktörünü kendi menfaatlerine kullanabilme adına, Ermenilerin cinayetten kaynaklanan şaşkınlıklarından yararlanıp kendi ideolojilerinin kirli bir uzantısını sergilediler.

H. Dink"in ölümle tehdit edildiği biliniyordu, peki bu KOMİTE ölümünden önce her hangi bir girişimde bulundu mu?

Yarin bu güruh "Hepimiz APOYUZ!" diye de yürüyebilir. İdeolojileri belli, o zaman ne olacak, EMPATİ / SOLİDARİTE..?!"?

Ve her etki bir tepki yaratacaktı. Bunun tepkisi ne oldu veya daha olacak? Bunun sonucunda, bugün "Hepsi Ermeni" olanlar, bundan doğacak sorumlulukları taşıyacaklar mI, yoksa "Yok canım biz TÜRKÜZ!" diyerek kendi amaçları için kullandıkları Ermeni cemaatini Azot gibi açıkta mı bırakacaklar?

Ve bu sorumluluğun suçunu kime atıp, hangi kesimi hedef göstermeyi planlıyorlar?

Dikkati çekmeye çalıştığım tehlike budur. Ermeni cemaatinin yası, bir kaç menfaatçi provokatör tarafından kullanılmıştır. Lütfen haberleri dikkatle izleyin, KOMİTE"NİN menfaatperestliğinin sonuçlarının nerelere vardığını dikkatle gözlemleyin.
Memleketimizin içinden geçtiği bu tehlikeli ve sisli (!) süreçte atılan her adıma dikkat etme zorunluluğu vardır. Bu KOMİTE çok tehlikeli bir adım atmıştır, peki bunun SORUMLULUĞUNU taşıyacakmıdır?
Hiç sanmıyorum, Menderes taşıyabilmiş miydi..?

Zamanında Yahudiler için söylenen bu sözler ise, Hrant Dink cinayeti için kullanılamaz. Hrant Dink Ermeni olduğu için değil, fikirlerinden dolayı öldürüldü, Yahudiler ise YAHUDİ oldukları için katledildiler....

Sevgi ve Saygılarımla
Çağlayan

(*) Etyen Mahcupyan"ın gazetenin başına getirilmesinin sonuçları ise daha sonra ortaya çıkacaktır ki Mahcupyan"ın bugüne kadarki yaklaşımlarından yola çıkarak, bir Güvercinin değil, Karga"nın yönetimde olacağını düşünüyorum.
ALINTIDIR

idealkizz26 08.02.2007 17:18

Bir Delinin Hatıra Defteri.cok güzel yaa
 
Benim adım Kaddafi, Muammer Kaddafi... Muammer Kad"dahi"yim ben... Adamlarım var benim. 170 haneli rakamları kafadan çarparlar, sonucu 30 saniyede bulamazlarsa ben onları çarparım.
Çok güzel giyinirim ben, farklıyım bir kere, papaz gibi saçlarım da var, sırf karizmayım... Tarih yazdım ben, tarih de beni yazacak. İyi yazmazsa tarihi çok fena yapacağım.
Libya"nın delisiyim ben, Amerika"nın belalısıyım.
Anamı kesen ben, babamı ihbar edip astıran ben, kız kardeşimi taşlatan yine benim... Cihanın cihan olalı gördüğü en önemli manyağım ben... Klinik vakayım. Klinikötesiyim.
Ben var ya, hep çadırda otururum. Dünyayı çadırdan yönetirim ben. Amerika"nın uydu kameraları bile beni göremez, bana yan bakamaz, ben o uydu kamerayı ne yaparım biliyor musun?.. Zaman zaman elimi gökyüzüne çevirip Amerika"nın emperyalizmin kameralarına ay buyurun ya da af buyurmayın, nah işareti yaparım.
Benim adım Muamma Muammer... Esrarengizim ben... Global mahallenin delisiyim... Buraya gelen misafir liderlere yapmadığımı bırakmam. Hiç unutmam İngiliz Thatcher"a sarkan ben, Alman Kohl"u güreşte yenen yine benim... Reenkarnasyona da inanırım, bir önceki hayatımda Hitler"mişim ben...
Ortadoğu benden sorulur. Orta batı da, orta kuzey de...
Kimse bana bir şey sormaya kalkmazsa, ben hesap sorarım. Ah bana bir imkan verecekler bak bakalım dünyanın jandarması kim oluyor, Süper Güç kim oluyor?.. Seçim bahanesiyle Irak"ı kim bombalıyor. Tesis yok ki anasını satayım tesis...
Ben harem kurdum, büyük bir çadır aldım içinde yüz tane kadın var, her gün biriyle görüşüyorum. Tek başıma ülkeyim ben... Libya benim ilçem, hatta elçim... Ölümsüzüm ben, beni öldürecek Azrail daha dünyaya gelmedi.
Amerika benden çok korkar. Bazen geceleri Bush"u kırmızı telefondan arayıp korkuturum, donunu değiştirip öyle uyur. Benimle konuşurken sesi titrer. Ağlamaya başlar. Onun Sam Amcası var ya, o beni iyi tanır, buna akıl verir, " Aman haa, ona sakın bulaşma o delidir" der. Bana hem Arapsın hem sakalın, bıyığın yok derler. Parıl parılım, insanların gözünü alırım, aklını alırım, eskiler alırım. Eskici geldii haanıııım!.. Hanımlara saygımız vardır. Ünlü bir Türk türkücünün de dediği gibi: " Saygı duyuyorum, saygı duyuyorum"
Belden aşağıya çalışmam, hep yüze çalışırım. Sürrealist döverim. Sanatçıyımdır da aynı zamanda... Savaştan vakit bulursam, sergi açasım bile var...
Amerika"yı hiç sevmem. Zaten babasını da sevmezdim.
Amerikan aksiyon filmlerini de hiç sevmem. Burda gösterilmesi yasaktır. Devamlı kahraman Amerikalılar Vietnam"ı, Kore"yi, Afganistan"ı yeniyorlar. Var mı Libyalı bir filmleri. Yooook!.. Hele bir yapsınlar bak Michigan"ı, Ohio"yu işgal ediyor muyum etmiyor muyum?.. Yemiyor maçaları... Biz daha çok Avrupalı sanat filmlerini severiz. Amerikalılar sanattan da anlamıyor.
Mesela İndependence Day"i seyrettim, çok sıkıldım, uyumuşum. Ah o uzaylılar Libya"nın hava sahasına girse, bak ben onları ne yapıyordum. Güçleri anca Amerika"ya yetiyor.
Bush bana bir telefon çaksa, ben onları doğduklarına pişman ederdim ama beni arayamıyor, kalbi sıkışıyor.
Erbakan"ı nasıl morarttım ama... Kendi kaşındı!...
Onu, kendi ülkesinde Mehmet Ağar diye biri uyarmış:
"Gitme" demiş, " o adam delidir"
Bu dinlememiş, geldi oturdu yanıma...
Güzel şeyler söyleyeceğimi sandı ama bir sağ kroşe, bir sol aparküt, 10...9...8...7... diye saymama bile gerek kalmadan fena nakavt oldu. Dediklerimi duyunca küçük dilini yuttu, cerrahi müdahaleyle küçük dili geri çıkarıldı. Hatta bir ara mosmor kesildi, hah dedim adam şimdi ölüyor. Eski toprakmış, hiçbir şey olmadı valla!..
Ben konuşurken masanın altında devamlı kendini çimdirirken gördüm, bunları rüya zannediyordu herhalde... Ama ben sapına kadar gerçeğim.. Amerikan rüyası işlemez burda, Libya rüyasıyım ben, Kaddafi kabusuyum.

gaffir 08.02.2007 17:57

Mitläufer takimi
 
... bizde cok vardir bundan :).

Yaziyi yazan cinayetten sonraki gelismeleri iyi gözlemlemis, aynen katiliyorum arkadasa.

Hrant Dink iyi bir yazar ve iyi bir insandi, yazilari dogru anlasilamadi ve haksiz yere yargilandi. Bu benim sahsi fikrim. Ama onun ölümünü kullanmaya calisip seslerini duyurmaya calisan popülist hiyarlarin "hepimiz hrantiz hepimiz ermeniyiz" sloganina katilmak gelmiyor icimden, cünkü sloganin arkasinda kimlerin oldugu apacik ortada :)

gaffir 08.02.2007 17:58

Takmiyorum da...
 
insan üzülüyo tabi ehehe :)

idealkizz26 08.02.2007 18:12

bunlarin yüzünden memleket
 
bu hallere geliyor zaten,bunlar sözde türk .aslinda türklükle hic bir alakasi olmayan sahsiyetsiz ve kisiliksiz kisiler bunlar.


Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 16:14 Uhr.