Vaybee! Forum

Vaybee! Forum (http://localhost/forum/index.php)
-   Gesellschaft & Soziales (http://localhost/forum/forumdisplay.php?f=398)
-   -   Religion & Glauben (http://localhost/forum/showthread.php?t=4272)

kolaygelsin 25.12.2003 18:26

"yalnız Kur?ana uyun" denmiyor
 
Kur?anda, "yalnız Kur?ana uyun" denmiyor, "Allaha ve resulüne uyun" deniyor. Resulünü devreden çıkaran, Kur?anın açıklaması olan hadisleri delil saymayan, Kur?anın ifadesi ile imanı gider.
Kur?an ve Sünneti inkâr
Allah, Resulüne Kur?anın açıklamasını, hüküm koymasını emredip, iman, itaat ve Kelime-i şehadette de Resulünü kendisiyle birlikte bildiriyor. İşte mealller;
"Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!" [Haşr süresi 7]
"O, [Resulüm] vahyden başkasını söylemez." [Necm 3,4]
"Resulüme uyun ki, doğru yolu bulun!" [Araf 158, Nur 54]
"Resule itaat eden, Allaha itaat etmiş olur." [Nisa 80]
"Allaha ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır." (Ahzab 36)
"Kur?anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik." (Nahl suresi 44)
"İhtilaflı şeyleri insanlara açıklayasın ve iman eden bir kavme de hidayet ve rahmet olsun diye bu Kitabı sana indirdik."(Nahl süresi 64)
"İhtilaflı bir işin hükmünü Allahtan [Kur?andan] ve Resulünden [Sünnetten] anlayın!" [Nisa suresi 59]
"Aralarındaki anlaşmazlıkta seni hakem tayin edip, verdiğin hükmü tereddütsüz kabullenmedikçe, iman etmiş olmazlar." [Nisa 65]
"Allah ve Resulü, bir işte hüküm verince, artık inanmış kadın ve erkeğe, o işi kendi isteğine göre, tercih, seçme hakkı kalmaz." [Ahzab 36]
"O Peygamber, güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar." (Araf suresi 157)
"Allaha ve ümmi nebi olan Resulüne iman edin!" [Araf 158]
"Allaha ve Resulüne itaat edin!" [Enfal 20]
"Resulullahta sizin için [uyulması gereken] güzel örnekler vardır." (Ahzab 21)
"Allaha ve Resulüne inanmayan [kâfir olur] kâfirler için de çılgın bir ateş hazırladık." [Fetih suresi 13]
---------------

Daha bunun gibi çok mealler var fakat anlayana ve insa sahiplerine.. Daha önce de ağzı bozuk bir vatandaş Yalnız Kur"an demişti. Fakat Kur"anda NAMAZIN KAÇ REKAT OLDUĞUNU, NASIL KILINDIĞINI, NAMAZIN BOZAN ŞEYLERİN vs. cevabını verememiş yerini gösterememişti..
Hepinize kolaygelsin

darya 25.12.2003 19:06

on, yirme, otus, kirk, ele...
 
Ich kaaaaaaannn doch bis bis bis bis 200 zählen. :)


Ben de iyiyim, sagolun. :P Hatte ich mir gedacht, dass Du nicht verheiratet bist. Ok: Cocuklar nasil? Hahaha :)

(Obwohl, cocuklar = plural )

Wie frag ich denn, wenn es sich um plural handelt?

Danke auch. :P

carmencitta 25.12.2003 21:42

o.T.
 
Sehr brav sein alleine nützt nichts.
=&gt Du musst an den Weihnachtsmann glauben.
;-)

kes 25.12.2003 22:25

tue ich doch....
 
habe sogar diese nacht nicht den kamin angemacht...damit er sich nicht verbrennt heheh

dilekcik 25.12.2003 22:40

Akilli insanlara bir soru
 
S.A.
Bir sorum var:
Insan sirf akil ile Allahi bulabilirmi?

25.12.2003 22:52

Komik bir soru :o)
 
Allah kitabin da akli olmayanlarin ibadetini gecerli saymayacagini söylüyor.

Yani düsün özürlü insanlarin Ibadetinin Kiymet-i harbiyesi yok :o)

Bu katagoriye papagan gibi ezberden okuyup ne söyledigini bilmeyenler ve sarhos olanlarda giriyor.

Demek ki insan düsünecek ne söyledigini bilecek..
Akil olmadan Kaale almiyorlar seni..

Bilmeme anlatabiliyor muyum ??


:o)

lakota 26.12.2003 00:08

heidnisch
 
1. ist Weihnachten als Geburtstag Jesu (a.s.) umstritten
2. ist das Datum ein vorchristliches, heidnisches Fest: Sonnenwendtag

lakota 26.12.2003 00:11

maschaAllah
 
Schwester Cidam,
ich freue mich, von dir so eine Antwort zu lesen.

dellymemo 26.12.2003 01:40

natürlich
 
ist doch ganz logisch

haydut007 26.12.2003 10:07

ALLAHA GIDEN YOL
 
Allahi bulmanin bin tür yolu vardir yeterki sen niyetli ol!!!

kolaygelsin 26.12.2003 10:27

Peygamberler en büyük rehberlerdir
 
İlkönce bir notum var; Sormunu cevabını hala anlayamadılar. Ben Namaz vakitleri değil, NAMAZINI NASIL KILINACAĞINI, KAÇ REKAT OLDUĞUNU (mesela sabah, öğle namazları kaç rekat), NAMAZI BOZANLAR NELER?.. Hala cevap bekliyorum...Hep demogoji ve hakaret belden aşağı YAKIŞMIYOR...
Gelelim konumuza;

İsra Suresi 15. ayetinde mealen "Biz, Peygamber göndererek bildirmeden önce azap yapıcı değiliz." buyruluyor.
Tarihi inceleyecek olursak, insanların, önlerinde Allahü teâlânın gönderdiği bir rehber olmadan kendi başlarına gittiklerinde, hep yanlış yollara saptıklarını görürüz. İnsan, kendisini yaratan büyük kudret sahibinin var olduğunu, aklı sayesinde anladı. Fakat ona giden yolu bulamadı.
Peygamberleri işitmeyenler, Halıkı, yani yaratıcıyı önce etraflarında aradı. Kendilerine en büyük faydası olan güneşi, yaratıcı sandılar ve ona tapmaya başladılar. Sonra, büyük tabiat güçlerini, fırtınayı, ateşi, kabaran denizi, yanardağları ve benzerlerini gördükçe bunları yaratıcının yardımcıları zannettiler. Herbiri için bir suret, alamet yapmaya kalktılar. Bundan da putlar doğdu. Böylece, çeşitli putlar zuhur etti. Bunların gazabından korktular ve onlara kurbanlar kestiler. Hatta, insanları bile bu putlara kurban ettiler. Her yeni hadise karşısında, putların miktarı da arttı. İslamiyet zuhur ettiği zaman Kâbe-i muazzamada 360 put vardı.

ÖZETLERSEK;
Kısacası insan, bir, ezeli ve ebedi olan Allahü teâlâyı kendi başına bir türlü tanıyamadı. Bugün bile güneşe ve ateşe tapanlar vardır. Bunlara şaşmamalıdır! Çünkü, rehbersiz, karanlıkta doğru yol bulunamaz.

kes 26.12.2003 11:58

yetmez..... o.T.
 
ohne Text

kolaygelsin 26.12.2003 12:34

yazının başındaki "not"a ek
 
Belki konuyu bilmeyenler olabilir. "Biz İslamiyet"i yalnız Kur"andan öğreniriz, başka kaynak tanımayaz" diyenlere şöyle bir sorum olmuştu:
"Lütfen bana, NAMAZIN NASIL KILINACAĞINI, KAÇ REKAT OLDUĞUNU (mesela sabah, öğle namazları kaç rekat), NAMAZI BOZANLAR ŞEYLERİ Kur"anda gösterin". Fakat hala cevap yerine demogoji yapıp, hakaret ettiler. Ne yapabiliriz ki; KABIN İÇİNDE NE VARSA DIŞARI O SIZAR..
Kolaygelsin..

26.12.2003 12:56

Sansürcü Vaybee nin TERZI moderatörleri
 
Bakiyorum yazdiklarimi silmissiniz :O)
Ne o tekerinize comak mi soktum ?

Muhahahahahhaahahahahahahahahahahahahahahaha..

Günesi balcikla siviyamazsiniz °!..

Artik cok gec..
Insanlar uyandi..

Sormadan Aramadan bilmeden IMAN yok !

26.12.2003 13:15

DEMOKRASI ve I S L A M !,,,
 
Tarih: Cmt Ağu 16, 2003 12:07 pm Mesaj konusu: ISLAM ve DEMOKRASI

--------------------------------------------------------------------------------

el-Cabiri, “Kur’an ve Sünnet’te yönetim sorununu düzenleyen hukuki bir nas yoktur ve bu temelde içtihadi bir sorundur Her ictihadi sorun gibi burada da ictihad şartlara ve faydalara bağlı olarak değişmeye uğrar” tespitine bizde katılıyoruz. İslam, yöneten yönetilen ilişkisinde belirli bir şekil ve model önermemiştir, Müslümanlar her dönemde ihtiyaçlarına, şartlarına en uygun şekli geliştirebilmişlerdir.

O halde, “o halde İslam düşüncesi etrafında kendi modelimizi oluşturabilmemiz için yeni bir okumaya ihtiyaç vardır” Nitekim el-Cabiri, buna dair “bir okuma” yapıyor ve yönetim meselesini düzenleyen “bir nas” olmadığını şöyle delillendirmektedir.

1. İlk dört Halifenin tayini için kanunlaştırılmış tek bir yolun kabul edilmemesi ve her halifenin farklı yöntemlerle seçilmesi.

2. Yöneticinin yönetim süresinin belirlenmeyişi. Nitekim hz. Osman döneminde büyük sorun olmuştur.

3. Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ın halife olarak kabul edildiği zaman yöneticinin görevlerinin belirlenmeyişi.

O halde, İslam siyasal düşüncesinin yeniden kurulması için Muhammedi davet döneminde çıkarılacak temel ilkeleri güncelleştirerek “okumaya başlamak” gerekmektedir.

İslam’ın temel ilkeleri ve Demokrasi

el-Cabiri, bu ilkeleri şöyle tespit ediyor:

1) Onların işleri aralarında şu’ra iledir.,

2) İş konusunda onlara danış,

3)Dünya işlerinizi benden daha iyi bilirsiziniz,

4)Hepiniz çobansınız ve güttüğünüzden sorumlusunuz

İslam şiarını yükselten siyasi hareketlerden bazılarının modern demokrasiyi önemsememelerinin hiç bir mazereti olmadığını belirten Cabiri, “demokrasi” teriminin içeriğini “şu’ra” teriminden hareketle kısmen belirlemektedir.

Bunun için öncelikle serbest demokratik seçimle şu’ranın uygulanma biçiminin belirlenmesi, zorunludur. Sonra cumhuri sistemde “devlet başkanı”nın görev süresinin belirlenmesini gerekmektedir. Akabinde yaşadığı Fas’ın kraliyet sistemini benimsediğinde olsa gerek, hem kralcı, hem de Cumhuriyetci rejimlerde, yürütme erkine ait görevlerin parlamento önünde sorumlu hükümetlere verilmesini şart koşar. Son olarak, Devlet, hükümet ve millet meclisi başkanlarının görevlerini, iktidarın biricik kaynağı yapacak biçimde belirlemek lazımdır. Ona göre, bunlar olmadan çağımızda “şu’ra”yı uygulamak mümkün değildir

Görüldüğü üzere burada Cabiri, demokrasi (A) ile şu’ra (B) arasında bir özdeşlik kurmaktadır.

Demokratik yönetim şu’ra yönetimidir.(A’ B’dir)

“İslam, şu’ra’dır. ( C B’dır);

O halde İslam demokrasidir. (A, B’dir,)

Diğer bir ifadeyle “İslami Demokrasi uygulanabilir” Bu şekilde yapılan mantıksal bir çıkarım geçerlidir.

Fakat burada zaten ilk öncülde var olan bir hüküm çözümlenerek sonuç olarak verilmesi vardır. Bu çıkarımın geçerliliği onun doğru olduğu anlamına gelir mi? “A A’dır” şeklinde verilen bu özdeş önerme bir totoloji değil midir? Bu mantıksal çıkarımı çelişmezlik ilkesinden türetilen“akıl doğrusu” çerçevesinde doğruluğunu göstermek istersek, bu önermenin karşıtını (değili ya da çelişiğini) göstermek lazımdır. Önerme eğer çelişki içeriyorsa, doğrudur. Zira bunun akıl doğrusu olarak verilmesi için zorunluluğu ve karşıtının da imkansızlığı gösterilmelidir.

Bir başka ifadeyle, ilk öncülde verilen önermenin, yukarıda “demokrasi” hakkında sorduğum soruları karşılayacak bir şekilde tahlili yapılmış mıdır? Sadece iştişare/şu’ra ile demokrasiyi meşrulaştırmak, demokrasinin biçimselliğinin taşınması demek değil midir?Halbuki bu iki kavramın birbirlerine nisbet edilmesinin gerçekleşmesinin bilgisel şartlarını ortaya koyması gerekirdi.

Şu’ra; dolayısıyla istişare zorunludur, ama bunun nasıl yapılacağını Müslümanlara ve yöneticilere bırakmıştır. Dolayısıyla şu’ra meclisine (ehl-i hal ve’l-akd) bugünkü terminoloji ile parlementoya seçimle getirilebilir: bunun yanı sıra devlet yönetiminde belirli görevlere ehil olan fazilet sahibi kimseler, taşıdıkları nitelik ve sahip oldukları birikimlere göre doğrudan şu’ra meclisine ya da senato adıyla atanacaklar mıdır. Vahyi bilgiyi temel almasıyla yasamada bir sınırlılık yok mudur? Ya da hangi konular istişare (danışma) dışında kalmaktadır.

Kur’an ve Sünnet’in zahiri naslarından birinin bulunduğu kesin meselelerde ve bunlara ters düşecek veya şeriat esaslarının dışına çıkılacak herhangi bir meselenin istişare ile neticelenmesinde, şu’ranın işlevi olmadığı belirtilmektedir. Hakkında kesin nas bulunmayan meselelerde içtihadi kaynakların ürünü olan örfi hukuk esas alınır, diyerek bu sorun aşılabilir, ama bu takdirde devlet başkanı ile şu’ra arasında görüş farklılıkları ortaya çıkarsa ne olacaktır?

Üstelik “seçim” kavramın günümüzdeki işlevselliği ve temsil oranı nedir? Toplumların nasıl işleyeceği konusundaki önemli kararları gerçekten biz; yani halk mı alıyoruz, yoksa genellikle gözlerden uzak duranlar mı?

Bu sorular oldukça önemlidir, zira, İllich’in ifadeleriyle söylemek istersek, “siyasetin sararıp solduğu, profesyoneller tarafından idare edilen seçmelerin ihtiyaçlarının listesini tespit hakkını teknokratlara terk ettiği “körelten meslekler döneminde” yaşamaktayız. Bu dönemde birey, neye ihtiyacı olduğunu belirleme hakkından feragat etmiş, bu hakkını kullanan tekelci oligarşilerin oyuncağı haline gelmiştir. İnsanların ”sorunları”, uzmanların ise “çözümleri” vardır. Profesyonellerin her şeyi bildiği ve her şeye kadir olduğu yolundaki toplumsal kabul, ya faşizmin yeni bir türü olan siyasal bir inanca; ya da neo-prometyan yapının tarih sahnesine bir kez daha çıkmasına neden olacaktır. Her iki durumda ölümcül saçmalıkla sonuçlanacaktır.”

Bu durum, totalitarizmin faşist Hitler ve komünist Stalin rejimlerine eş kılınarak, sanayileşmiş toplumların bu ortak ayırt edici özelliğinin gözden kaçması ve sanki artık bir daha ortaya çıkmayacağını düşündürmektedir. Yoksa liberal demokratik bir rejimde, dünyaya ilişkisin fikirlerimizin statüs qou’nun ya da tanımlanabilen başka çıkarların değer ve ideallerini yansıtmak üzere denetlendiği ve ambalajlanarak sunulduğunu kim inkar edebilir?

Dolayısıyla totalitarizm, kitlesel sanayi medeniyetin bir olgusudur; ve maalesef, yakın dönemde neden totalitarizmin ağına düştüğümüzü açıklayacak bir teoriyi henüz daha oluşturamadık(!) Bu nedenle gelecek hakkında kurgulanmaya çalışılan bir siyaset teorisinde zorunlu olarak totalitarizmden kaçınmanın yollarını da düşünmek zorundayız



20. yüzyıla iki dünya savaşı yaşadığı ve ihtilalci kışkırtmalar sürekli olarak yaygınlaştığı için “bunalım yüzyılı” denmektedir. Böyle bir asırda “modern toplum” diye sunulan şey, bir “çelişkiler bütünü” olarak sürekli bir değişim içindedir, fakat gelişmesini tamamlamış durağan bir toplum olarak tahlil edilmeye ve benimsettirilmeye çalışılması bir ikilemdir.

Üstelik, tarihte, bir toplumun geçirdiği evreleri ve kazanımlar, evrensel bir tarih anlayışı çerçevesinde diğer toplumlarında geçirmesi beklenemez. Dolayısıyla da “demokratikleşme” ile batılı bir anlamda “modernleşme” arasında özdeşlik kurmak tutarlı/doğru değildir. Zira “demokrasınin olabilirliği, insanların kendi iradelerini karşılıklı ve kısıtlanmamış, çarpıtılmamış bir iletişim içinde belirlemelerini ve bu belirlenmiş ifadelerin kamusal kararları etkileme gücüne sahip olmalarını gerektirmektedir.”

Modern toplum, bu anlamda, gereken söylem alanlarının ayrıştığı bir örgütlenmeye sahip olabilir. Bu ifade, modern toplumun “geleneksel toplum” diye nitelendirilenden daha fazla “aydınlaması” anlamına gelebilir. Fakat bu da, modern toplumun demokratik ideali gerçekleştirmiş bir örgütlenme tarzı olduğu anlamına gelmez.

Son söz olarak, pozitivist bilgi anlayışı üzerine kurulu modernleşme kuramının doğal sonucu olarak demokrasi, siyasal düzenin meşru bir temeli olarak görülmektedir. Bu, modern çağın bütün dünyada bir görüngüsüdür. Bu nedenle herhangi bir Batı ülkesindeki liberal-demokratik siyasal sistemi “nesnel gerçeklik” olarak idealleştirmenin ve evrenselleştirmenin doğru olmadığını belirtmek istiyoruz. Çünkü insanlığın doğası gereği, her deneyim farklı olacaktır. Bu farklığı veren ise yerli temellerin farklı olmasıdır.

Bunun yerine, her somut tarihsel-toplumsal oluşumun kendi özgüllüğü ve rasyonalitesi içinde farklı yöntemlerle demokratik davranışları içselleştirmiş adil ve iyi bir toplum projesini gerçekleştirebilecek olan bir sistemi savunan eleştirel teorinin daha tutarlı olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu teori, temelde liberal demokrasilerin kolayca faşist veya bürokratik yönetimlere dönüşmesine, bürokratik akılcılığın tepeden aşağıya indirilmesine, büyük ölçüde de pozitivist anlayışa bir tepkidir.

Burada kültürel sürekliliğimizi sağlayan yerel değerlerin yanı sıra evrensel değerlerin; yani insanlığın birikiminde de göz önünde tutulması gerektiğinin de idrakindeyiz. Dünya tarihinin yaklaşık bin beş yüz yıllık birikiminin özel ve özgün bir kısmına sahip olarak, genel hususlardan da haberdar olarak bugüne cevap verebilecek siyaset modelini (isimlendirmelere takılmaksızın) oluşturabiliriz. “İsimlendirmelere takılmamak” önemlidir, zira eğer “demokrasi” terimini tüm vatandaşların her an siyaset oluşturulmasına katılımı sağlayan bir siyasal sistem olarak idealleştirmek, dünyadaki ülkeler arasında hiç demokratik yönetim olmadığını kabul etmek demektir.

Bunun teminatı ise, Kur’an’ın şu’ra emrinin tekabülü diyebileceğimiz demokrasi ilkesi zaman zaman kırılmasına rağmen, özellikle Sünni İslam’ın teoride bile olsa, devlet başkanın seçimi ve yönetiminin biat yoluyla halk tarafından kabulü ilkelerinden hiç bir zaman vazgeçmemesidir. Bu yüzden son tahlilde, dünyanın her hangi bir bölgesinde, dönemin gereklerine, o ülkenin insanlarının kültür durumuna, siyasi şartlarına, zamanın ve coğrafyanın getirdiği imkan ve zorunluluklara göre, yönetim modeli geliştirilebilir.

Bu bağlamda demokrasinin benimsenmesi Batı’yı “meşrulaştırma” değil, gerçek bir yeniden keşif olarak da görülebilir. Batılı demokrasi ile yöntemde bazı farklılıklar gösterse bile, gayelerindeki benzerlikler dikkate alınarak birbirinden istifade edebilirler. Tabii bu istifade, Hasan Turabi’nin ifadesiyle söyleyecek olursak, eğer Batılılar, demokrasinin “Müslüman bir çocuk doğurmasına” müsaade ede(bili)rlerse gerçekleşebilir. Çünkü hala Batı’da bir çok kişi için “islami demokrasi” kavramı lanetli olarak görülmektedir.

Özellikle Türk-İslam filozofu Farabi’den bu yana, geleneğimizde, “hürriyet”, “eşitlik” ve bunların koruması üzerine haklılığını kazan “otorite” kavramlarına sahip olması hasebiyle “erdemli devlet”e en yakın “cahili devlet “ türünün “demokratik devlet”(el-Medinetu’l-Cemaiyye) olduğu fikri bu istifadeyi kolaylaştırmıştır da diyebiliriz. Bunun için kültürümüzde yönetim-yönetilenlere dair metinleri diğer metinlerle karşılaştırmalı olarak (içerden)okuyarak bir nevi nassın ontolojisini yapmak gerekmektedir.

Bu sayede Erdemli Bir Yönetimin en azından İslami Bir Demokrasinin oluşturulmasından söz edilebilir, ama bu kesinlikle taklit değildir. Çünkü bu demokrasi ne halka idareciler tarafından verilen bir ihsandır; ne de Devlet Başkanıyla Millet arasındaki bir sözleşmenin sonucudur, tam tersine İslam’ın kabul ettiği hak ve yükümlülüklerin zorunlu bir neticesidir. Zira dini sosyal bir hadise olarak anlamak, onu siyasi bir terminoloji içinde anlamak demektir. Fakat yükümlülüklerin yerine getirilebilmesi için öncelikle hakların (hukuk) ; yani temel ihtiyaçların karşılanması gerekir. Bu yapıldığı zaman toplumsal bilinç gelişir ve vatandaş, yükümlülüklerini yerine getirebilir. Eğer insanların maddi ve manevi varlığını geliştirecek olan haklarını devlet gerçekleştirmezse, hiç kimse üzerine düşen vazifeleri yerine getirmez.

26.12.2003 15:05

Namaz
 
Tekbir getirince kurbanlık koç gibi âlemden çıkarsın. Ey ulu , tekbirin manası şudur : “Yarabbi, huzurunda kurbanız!...” Hani koyun keserken ,”Allahu Ekber-Allahu Ekber ” dersin ya!... O ölesice nefsini keserken de bu söz söylenir. Allahu Ekber de de ; vehmî benliğinin başını kes, ki , can mahvolmaktan kurtulsun. Ten; İsmail’e, Can ; Halil’e benzer. Can, yaptırdığı bu senin bedeninde tekbir getirdiğinde; ten kesilir, yani beden kaydından çıkar, şehvetlerden, hırslardan kurtulur, besmeleyle kesilmiş temiz bir kurban haline gelir.

Kıyamette olduğu gibi Hak huzurunda saf tutulur . Hesaba, rabbi ile konuşup görüşmeye geçilir. Allah huzurunda gözyaşı dökerek ayakta durmak, kıyamet gününde kabirden kalkıp mahşer yerinde dikilmeye benzer.

Hak:

- Sana bunca zamandır mühlet verdim, bana ne getirdin?... Ömrünü ne ile geçirdin , verdiğim gıdayı, ihsan ettiğim kuvveti ne uğurunda harcadın?.. Gözünü, kulağını , aklını, arşa ait bütün cevherleri harcadın... bunlara karşılık ne getirdin?... Sana kazma ve bel gibi el ve ayaklar verdim , bağışladığım bunca şeye karşılık ne var elinde, neler getirdin bana?... der.

Kıyamda iken kula gelen bu haberlerden kul utanır, iki büklüm olur, Rükûa varır. Utanmaktan ayakta duramaya kudreti kalmaz, rükûda Allah’ı tesbih eder.

Allah’tan:

- Başını kaldır, rükûdan kıyama dön de, sorulara birer birer cevap ver , fermanı gelir.

O utanan kul, rükûdan başını kaldırır,fakat olgun bir iş yapmamış olduğundan yüzüstü yere düşer. Yine emir gelir:

- Başını kaldır. Secdeden kalk da, yaptıklarından haber ver!...

Tekrar utana utana başını kaldırır ama, yine yılan gibi yüz üstü düşüverir. Hak tekrar sorar:

- Başını kaldır da söyle , kıldan kıla bütün yaptıklarını araştırmak istiyorum!...

Artık ayakta durmaya kudreti kalmadığından, Hakk’ın heybetli hitabı da canına tesir etmiş olduğundan, o ağır yükün altında ezilir , yere çöker, oturur.

Hak:

- Söyle bana ; sana nimet verdim, nasıl şükrettin?... Sermaye verdim, haydi göster kazandığını?... der.

Kul, sağ yanına dönüp peygamberlere, o ululara selam verip :

- Padişahlar, bu kötü kişiye şefaat edin , der.

Peygamberler:

- Çareye baş vuracak gün geçti. O , orada yapılacak bir şeydi. Elde alet oradaydı, orada kaldı. A bahtsız kişi , git oradan!.. Sen vakitsiz öten bir horozsun. Bırak bizi, kanımıza bulaşma, derler.

Bunun üzerine sol tarafa başını çevirir. Hısımından, akrabasından yardım ister. Onlar da:

- Sus!... Allah’a kendin cevap ver. Biz kim oluyoruz ki?.. Elini çek yakamızdan, derler.

Ne bu yandan bir çare olur, ne o yandan. O biçarenin canı da yüz parça olur. Herkesten ümidini keser de ellerini açar, duaya başlar :

- Yarabbi!... Herkesten ümidim kesildi. Evvel de sensin, âhir de. Senden başka önü, sonu olmayan yok!...

Namazdaki bu hoş işaretleri gör de, bunun eninde sonunda böyle olacağını bil. Namaz yumurtasından civcivi çıkarmaya bak!... Yoksa; tane toplayan yolsuz yordamsız kuş gibi yere başvurup durma!...

Mesnevi: 3. Cilt - Sayfa:174- ... -177

26.12.2003 15:12

M A K A L A T ! ! ! ,,,,
 
Ten"den gecer de can"a erisirsen bir hadis"e yani sonradan yaratilmis varliga kavusmus olursun. Hak kadim"dir; baslangici olmayan varliktir. Hadis, kadimi nereden bulur?

Kadimden sana birsey erisir. Iste o ask"tir. Ask tuzagi gelir ve seni sarar; nasil ki Kur"anda, "Onlar Tanriyi severler , Tanri da onlari sever."(Maide, 54) nukteleri iste bu sevginin etkisine isarettir. O kadimden kadimi gorursun, "O, gozleri kavrar."(En"am, 103) ayetindeki nukte de buna isarettir.

Bana veli diyorlar. Belki ben bununla ogunursem cok cirkin duser, ancak Mevlana, Kur"an ve hadiste yazili vasiflardan anlasildigina gore veli"dir. Ben de velinin velisi, dostun dostuyum; bu bakimdan daha saglamim.

Aynaya yuz kere secde etsen hic yerinden oynamaz. Onda eger sonradan olmus bir cirkinlik varsa, kusuru kendinde bil aynayi kotuleme. Onun yuzunde gordugun bu tek kusuru ondan gizle, cunku o benim dostumdur. O hal diliyle der ki, "Bu elbette olmaz."

Dedi(m) ki:
-Simdi ey dost, aynayi elime ver de bakayim diyorsun! Buna bir bahane bulamiyorum, sozunu kiramiyorum, ama gonulden bir bahane bulayim da aynayi sana vermiyeyim diyorum. Cunku senin yuzunde bir kusurun var desem, belki ihtimal vermezsin, eger aynanin yuzu kusurludur desen daha beter olur. Sevgi birakmaz ki bir bahane bulayim. Simdi diyorum ki, aynayi eline vereyim, ancak aynanin yuzunde bir kusur gorursen onu aynadan bilme; aynada sonradan olmus bil! Onu kendi hayalin bil, yahut kusuru kendinde bul! Bari benim yanimda aynaya bakma. Sart odur ki aynanin yuzunde kusur bulmayasin. Eger kendine de kusur bulamiyorsan, bari o kusuru bende bul ki aynanin sahibiyim, Aynayi kotuleme!

-Kabul ettim and ictim, aynayi getir artik sabrim kalmadi dedi.

Tekrar gonlu razi olmadi,

-Ey ustad dedi. Tekrar bir bahane bulayim ola ki bu sarttan vazgecersin. Ayna isi ince bir istir.

Tekrar aradaki sevgi buna musade etmedi.

- Simdi o sarti bir daha tazeleyelim dedi.

O da su cevabi verdi:
-Sart ve sozlesme sudur: Her kusurunu gordukce aynayi yere vurmayacaksin, onun cevherini kirmayacaksin! Cevheri kirilmaya elverisli olmasa bile bunu yapmayacaksin.
-Hasa dedi. Asla boyle bir kasitta bulunmam ve bunu da dusunmem bile. Ayna hakkinda hicbir kusur dusunmem. Simdi aynayi bana ver ki bendeki edebi goresin; bendeki vefayi goresin!
Dedi(m) ki:
-Eger kirarsan onun cevheri su kadar, bedeli bu kadardir.

Simdi butun bu sozlerden sonra aynayi eline verince kendisi kacti. Oteki kendi kendine "Eger bu ayna iyi ise, o nicin birakip kacti?" diyordu. Hemen kirmayi dusundu, yuzune tuttugu zaman yuzunde cok cirkin bir hayal gordu; istedi ki yere vursun. Ama bunu yapamadi. Dedi ki:
-Onun yuzunden cigerim kan oldu.

Su suc ve ziyan karsiligi odeyecegi paralar, bu is icin tutulan taniklar, sozlesmeler hatirina geldi.

-Keski dedi. O sartlar, o taniklar ve para cezalari olmayaydi. Ben de gonlumu hos eder ne yapmak gerektigini ona gosterirdim.

O bunu soylerken ayna da hal diliyle ona soyle cikisiyordu:
-Goruyorsun ya! Ben sana ne yaptim? Sen bana ne yapiyorsun? Simdi o kendini seviyor, bahaneyi aynada buluyor. Cunku kendini seven kimse nefsine saygi gosteriyor. Aynayi seven de her ikisinden de vazgecer.

Bu ayna, Hakkin kendisidir. O sanir ki ayna ondan baskasidir. Bununla beraber aynaya donenlere ayna da karsilik verir. Aynanin egiliminden dolayi onu n da aynaya karsi egilimi vardir. O tersine olarak aynayi kirmis olsaydi beni de kirardi. "Ben gonlu kiriklarin yanindayim", buyrulmadi mi? Sozun kisasi, aynanin kendi kendine egilmesi ve ihtiyat gostermesi imkansizdir. O bir mihenk tasi ve terazi gibidir; egilimi daima Hakka dogrudur.

Bir defa ona desen ki, "Ey terazi! Bu agirlik azdir dogru oturmuyorsun! Dogru goster!" O ancak hak olan seyi gosterir.

----0----

Halk ile iki yuzlu konusursan hoslarina gider; sen de onlarin sozlerini dinlersen hos karsilarlar. Yoksa baska turlu konusmaktan sikilirlar. Bugun onlar bizimle iyi gecinmeseler bile yine dogru hareket etmek gerekir. Kendine ve dostlarina karsi daima dogru davranmak yarasir. Nasil ki ulu Tanri Peygamberine, "Emrolundugu gibi dogruluk goster" (hud,113; Sura,15) buyuruyor. Sen ki dogrusun, dogru kal! Dogruluk goster.

anarsist 26.12.2003 15:16

bulur!
 
insan sirf akil ile allahi bulur ama bu bulusma uzun sürmez,
akilli insan düsünür!
düsünen insanda soru isaretlerinin cevabini bulur!
mevcut dinler düsünen insani pek sevmez :P
koyun coban olayi yani...

26.12.2003 22:18

Allen ein frohes besinnliches Weihnachte
 
;ö)

27.12.2003 13:57

hmm o.T.
 
ohne Text

27.12.2003 14:00

o.T.
 
KOPI PASTE BURDA YASAK DEYILMIYDI SANA ÖZEL HAKMI TANIDILAR ZATANISTLER???

SENDE ZATANIST OLDUGUNA GÖRE???

kolaygelsin 27.12.2003 14:45

Alimin dindeki yeri
 
Kur"anı Kerimden meal okuyarak dinini öğrenmeye kalkanlar, tıp kitabı okuyarak ameliyata girenlere,veya hukuk kitabı okuyarak adliyeye gidip savcı ve hakimliğe soyunanlara benziyor. Zamanımızda alimin kıymetini tam kavrayamadığımız için çala kalem yazılıp çiziliyor. Alimin dindeki yerini bilmeyenler "Elimizde Kur"an var iken âlime ne lüzum var" diyorlar. Halbuki bu mantığı dünya işlerinde yürütmüyorlar. Başı ağrıyan notere gitmiyor, doktora yani ehline gidiyor.

KOLAYCA ANLAŞILSAYDI
Kur?an-ı kerimi herkes kolayca anlasa idi, Peygambere ihtiyaç kalmazdı. Hadis-i şerifler, Kur?an-ı kerimin açıklaması mahiyetindedir. Hakiki âlimler de, hadis-i şerifleri açıklamışlardır. Arapça bilen herkese alim denmez. Gerçek ilim adamı, Kur?anı, hadisi şerifleri açıklayan yetkili, yüksek insandır. Sünneti, bid?ati bilir. Hakkı batıldan ayırır. Selef-i salihin itikadındadır. Yani Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadındadır.

İBNİ TEYMİYYENİN DE İLMİ ÇOKTU
Çok ilmi olduğu halde, hakkı batıldan ayıramayan, hakiki âlim değildir. Yetmiş iki sapık fırkanın önderleri de derin âlim idi, hakkı bâtıldan ayıramadıkları, Ehl-i sünnetten ayrıldıkları için sapıklığa düşmüşlerdir. Mesela Vasıl bin Ata, Hasan Basri hazretlerinin talebesi iken, hocasına itiraz edip, Ehl-i sünnetten ayrılarak Mutezile fırkasını kurdu. İbni Teymiye?nin de ilmi çok idi. Selef-i salihinin yani Ehl-i sünnet âlimlerinin sözbirliğinden ayrıldı. Necdi fırkasının kurulmasına sebep oldu. Bugünkü mezhepsizlerin de önderi durumundadır.

Alimlerin kıymetini ve onlara uymamızı emreden de şu ayetlerdir:
"Bilmiyorsanız âlimlere sorun!" [Nahl 43]
"Bu misalleri ancak âlim olanlar anlar." [Ankebut 43]
"Bunun hükmünü Peygambere ve ülül-emre [âlimlere] sorsalardı, öğrenirlerdi." [Nisa 83]
[Âyet-i kerimede geçen ülül-emrin âlim demek olduğu tefsirlerde yazılıdır. Peygamber efendimiz de (Ülül-emr, fıkıh âlimleridir) buyurdu. (Darimi)]
"Allah?tan en çok korkan ancak âlimlerdir." [Fatır 28]
[Allah?tan korkmak büyük mertebedir. Peygamber efendimiz (Allah?tan en çok ben korkarım) buyurdu. (Buhari)]
"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" [Zümer 9]
Hadisi şeriflerde buyuruldu ki:
"Âlimin âlim olmayana üstünlüğü, peygamberin ümmetine üstünlüğü gibidir." [Hatib]
"Âlimin abide üstünlüğü, dolunayın, yıldızlara olan parlaklığı gibidir." [Ebu Nuaym]
"Âlim, abidden (çok ibadet edenden) yetmiş derece üstündür. Bid?at ortaya çıkınca âlim, halkı ikaz eder. Abid bid?atten habersiz, ibadetle meşgul olur. Bu bakımdan da âlim, abidden kıymetlidir." [Deylemi]
"Âlimlerin mürekkebi, şehidlerin kanı ile tartılır, âlimlerin mürekkebi, ağır gelir." [İ.Neccar]

BU KONUDA GENİŞ YAZILAR MEVCUT.. Şimdilik bu kadar
Kolaygelsin

27.12.2003 15:41

MUHAhahahahahahahahahahaha
 
Autor: Alpi001
Datum: (26/12/2003 - 12:56)
Forum: Religion & Glauben

Wertung bisher:
Ihre Wertung: genial sehr gut gut keine mittel schlecht unserioes



Sansürcü Vaybee nin TERZI moderatörleri

Bakiyorum yazdiklarimi silmissiniz :O)
Ne o tekerinize comak mi soktum ?

Muhahahahahhaahahahahahahahahahahahahahahaha..

Günesi balcikla siviyamazsiniz °!..

Artik cok gec..
Insanlar uyandi..

Sormadan Aramadan bilmeden IMAN yok !
hierauf reagieren

27.12.2003 15:42

Kopi Yasak mis expert öyle diyo :O) o.T.
 
ohne Text

27.12.2003 15:44

Kopi yasak mis expert Öyle diyo :O) o.T.
 
ohne Text

27.12.2003 16:21

c o.T.
 
ohne Text

27.12.2003 16:22

KURANA GÖRE NAMAZ/SALAT NASIL ???
 
Islam, özel bir isim olmayıp Tanrı"ya teslimiyet anlamına gelmektedir. Tüm elçiler ve inananlar Islam ve müslüman kelimelerinin kendi dillerindeki karşılıklarını, kendilerini tanımlamak için kullanmışlardır ( 2:131; 7:126; 10:72; 22:78; 27:31,42; 28:53; 72:14). Nitekim, Tanrı yanında makbul biricik din İslamÕdır, yani AllahÕa teslimiyettir (3:19). Bir çok sözde müslüman, "(Tanrı"nın buyurduğu gibi) Kuran, tam ve detaylı ise namazların rekaatlerini Kuran"ın neresinde bulabiliriz?" diye Tanrı"ya meydan okumaktadır. Islam"ın tüm pratiklerinin Kuran"ın vahyinden çok önce ortaya konmuş olduğunu yine Kuran"dan öğrenmekteyiz (8:35; 9:54; 16:123; 21:73; 22:27; 28:27). Ibrahim"den sonraki tüm elçiler namazı gözetiyorlar, zekatı veriyorlar, oruç tutuyorlar ve hac ediyorlardı (2:43; 3:43; 11:87; 19:31,59; 20:14; 28:27). Mekke putperestleri ise rivayetlerin ileri sürdüğü gibi heykellere tapmıyorlardı. AllahÕın kutsal kulları olduklarına inandıkları Lat, Uzza, Menat gibi isimlerden şefaat bekledikleri için putperest olarak nitelenmişlerdir (53:19-23).

Mekke putperestleriyle olan benzerliği ortadan kaldırmak için rivayetler uyduranlar, uydurdukları heykel tasvirlerindeki çelişkileri ile aslında yalanlarını ele vermektedirler. Kuran"ın hiçbir yerinde onların heykellere taptıkları, Muhammed"in heykelleri kırdığı v.s. bildirilmemektedir. Aksine, Mekke müşriklerinin kendilerini Ibrahim peygamberi izleyen ve Tek Tanrı"ya tapan insanlar olarak gördüklerini öğrenmekteyiz (6:23; 39:3) Nitekim onlar, Ibrahim"in hatırası olan Kabe"ye saygı gösteriyorlar (9:19), namaz, oruç ve haccı bazı tahrifatlarla da olsa uyguluyorlar, (2:183,199; 8:35; 9:54; 107:4-6), zekatı bildikleri halde gereği gibi yerine getirmiyorlardı (53:34).

27.12.2003 16:24

KURANDAN AYETLERLE KURANDAKI NAMAZ SALAT
 
Namaz sadece Allah"ı anmak için kılınır (6:162; 20:14). Bu anma muslumanları günahlardan ve başkalarına zarar vermekten alıkor (29:45). Namaz kılmak, sıkça muhtaçlara yardım etmekle birlikte anılarak namaz kılan kişinin toplumsal bilinç ve sorumluluğa sahip olması vurgulanır (2:43,83,110; 4:77, 22:78; 107:1-7). Namaz hayat boyu gözetilecek bir görevdir (70:23).

Namaz kılmak için abdestli olmak gerekir (4:43; 5:6). Abdesti sadece cinsel ilişkide bulunmak ve tuvalet ihtiyacını gidermek bozar; gaz kaçırmak, kanamak, kadınlarla tokalaşmak ve kadının adet görmesi abdesti bozmaz ve namaza engel olmaz (5:6; 2:222). Su bulunmazsa, namaza zihinsel olarak hazırlanmak için temiz bir zemine dokunularak yüzler ve eller meshedilir (5:6).

Namaz için örtünme diye bir koşul yoktur. Örtünme toplumsal bir gereksinme olup kişiyi cinsel ve duygusal ilişkilerde diğerlerinden koruma amacını güder (7:26; 24:31; 33:59). Namaz için İbrahim peygamberin kurduğu Kutsal Mescide yani Kabeye yönelmeli (2:125, 143-150; 22:26). Tehlike ve korku gibi olağanüstü hallerde kısaltılması öğütlenen namaz bir rekaat olunca normal koşullarda kılınan namaz en az iki rekaat olmalı ve namazda dış dunya ile irtibatı minimuma indirmeli (4:101-103). Namazları oruç gibi kazaya bırakmak diye bir şey olmayıp belli vakitlerde yerine getirilmeli (4:103).

Gecenin gündüzün iki ucuna yakın bölümlerinde gözetilmesi gereken Sabah (Fecr: 24:58; 11:114) ve Akşam namazlarıyla (Işa: 24:58; 17:78; 11:114) güneşin göğün ortasından sarkmaya başlamasından akşama kadar kılınması gereken Orta (Vusta: 2:238) namazı olmak uzere üç vakit namaz mevcuttur. Kadın-erkek tüm inananlar haftada bir Cuma (toplantı) günü öğle namazına açık bir duyuru ile çağrılır ve namazı erkek veya kadın bir müslümanın önderliğinde topluca gözettikten sonra herkes tekrar işine döner (62:9-11). Duyuru Allah"ı anmaya bir çağırı olup başka isimler zikredilmez (72:18-20). Namaz için topluma açık olan mescitlere gidecek olanlar temiz ve güzel elbiseler giymeli (7:31).

Namazı ayakta durarak kılmaya başlamalı (2:238; 3:39; 4:102) ve özel durumlar hariç durulan yerden hareket edilmemeli (2:239). Namazda eğilerek yere kapanmalı (ruku ve secde) böylece Allah"a teslimiyet fiziksel olarak da bildirilmeli (4:102; 22:26; 38:24; 48:29). Herhangi bir korku durumunda ayakta durma ve eğilerek yere kapanma koşulu aranmaz (2:239).

Namazda okuduğumuz duanın anlamını namaz anında bilmeli ve Allah ile konuştuğumuzun bilincinde olmalıyız (4:43). Namazları saygı içerisinde kılmalı (23:2). İhtiyacımıza ve içinde bulunduğumuz duruma uygun olarak Allah"in herhangi bir ismini (sıfatını) zikredebiliriz (17:111). Namazda Allah"tan başkasını anmak namazın amacıyla çelişir (6:162; 20:14; 29:45). Namazda Allah"ı anmalı, övmeli, yüceltmeli, tesbih etmeli ve O"ndan yardım istemeli (20:14; 17:111; 29:45; 2:45). Kuran, Allah"tan aldığımız kelimeler olup dua için tercih edilmeli (2:37). Fatiha suresi baştan sona Allah"ı muhatap alan bir dua niteliğinde olan biricik sure olup değişik dilleri konuşanların topluca namaz kılabilmelerini sağlayabilmesi açısından uygundur. Namazlarda orta bir sesle okumalı ve namazlar ne özellikle gizlenmeli ne de gösteriş amacıyla açıkta kılınmalıdır (17:111). Toplu namaz kılınırsa, namaza önderlik eden kişinin orta bir ses tonuyla okuduğu Fatiha dinlenmeli (7:204; 17:111).

Cenaze namazını kılmak bir farz değil, dileğe bağlıdır ve müslüman olarak ölmüş olanları hayırla anıp yakınlarına destek verme amacını güder (9:84).

Namazları birleştirmek, kaçırılmış namazları kaza etmek, namazları yolculuk anında kısaltmak, sünnet ve nafile namazlar eklemek, namaz kıldırma memurluğu (imamlık) diye bir meslek icad etmek, kadınların namazda önderlik etmesini yasaklamak, otururken Et-tahiyatu duasını okumak ve bu duada peygambere ikinci şahıs olarak seslenmek, şehadette Muhammed peygamberin ismini Allah"ın yanına eklemek, Fatiha"dan sonra zammussure okumak, eller ve parmakların yeri konusundaki detaylarla meşgul olmak, abdest alırken ağzı ve burnu yıkamayı abdestin bir şartı bilmek, namazdan önce ağzı misvaklak, namaz için sarık veya terlik giyilmesinin daha sevap olacağına inanmak gibi nice kurallar ve inançlar Hadis-Sünnet ve mezhepler yoluyla Muhammed Peygamberden daha sonra sokulan bidatlerdir.

27.12.2003 16:26

KURANDA NAMAZ ÜC VAKITTIR !!!
 
". . . Sabah namazından önce, öğle vaktinde dinlenmek için elbisenizi çıkardığınız zaman ve Akşam namazından sonra. . . " (24:58).
"Gündüzün iki tarafında, gecenin bir kısmında namazı gözet. İyilikler kötülükleri silip götürür. Bu, ögüt alacak olanlara bir ögüttür." (11:114).
"Güneşin kaymasından gecenin kararmasına kadar namazı gözet. Sabah Kurna"ını da gözet. Sabahleyin Kuran (okuması) tanık olunur." (17:78).

"Namazlara, özellikle orta namaza dikkat edin. Kendinizi tümüyle Allah"a vererek namaza durun." (2:238).

Tüm Türkçe mealler istisnasız olarak 24:58 ayetindeki "işa" kelimesini yatsı olarak çevirmişlerdir. Güneş batimından gecenin iyice karardığı noktaya kadar olan zaman dilimi için kullanılan bu kelimenin üç vakit namazı beşe çıkaranlar tarafından kaydırılmıştır. Nitekim "işa" kelimesinin akşam için kullanıldığını 12:16 ve 79:46 ayetlerinden rahatlıkla öğrenebiliriz. Nitekim, 24:58"deke "işa" kelimesini yatsı olarak çeviren Süleyman Ateş aynı kelimeyi 12:16 ve 79:46 ayetlerinde doğru olarak "akşam" diye çevirmiştir. Diğer mealler de bu tutarsızlığı sergilemektedirler.

2:238 ayetindeki "orta namaz" ise geleneksel çevirilerde ve meallerde hep ikindi namazı olarak yorumlanmıştır. Yukarıdaki dört ayetin işaret ettiği üç vakit namazın nasıl beşe çıkarıldığını yakından görebilmek için konuyu inceleyelim.

Üç namaz

Kuran"da sadece üç namazın ismi geçer. Bir başka deyişle, "salat" (namaz) kelimesi zaman bildiren üç tanımlayıcı kelime ile birlikte anılır.

Salat-el Fecri-SABAH NAMAZI (24:58; 11:114).
Salat-el İşa"-AKŞAM NAMAZI (24:58; 17:78; 11:114)
Salat-el Vusta- ORTA NAMAZ (2:238; 17:78)
Namaz vakitlerini belirleyen ayetlerin hepsinin bu üç vakit hakkında olduğunu görüyoruz. Spekülasyonlara girmezsek ORTA NAMAZ olarak adlandırılan namazın sabah ile akşam namazı arasındaki öğle namazı olduğunu rahatlıkla bulabiliriz. Gecenin uyumamız için yaratıldığını (78:10-11) ve gece ortasında kalkıp Allah"ın anmanın üzerimize farz kılınmadığını (73:20) ve Cuma namazının günün ortasında kılınmasının emredildiğini (62:9-11) düşündüğümüzde "orta" namazın sabah ile akşam namazı arasındaki öğle namazı olduğunu anlarız. Bu namazın vaktinin güneşin batışına kadar sürdüğünü de 38:32 ayetinden çıkarabiliriz.
Tevrat bu anlayışı destekler. Namazın İbrahim peygamberle başladığını ve Musa"nın namaz kıldığını hatırlarsanız Tevrat"taki bu ifadelerin tarihsel değerini daha iyi idrak edersiniz. Tevrat"ın çevirilerine güvenim tam olmamakla birlikte Tevrat"ın en az üç ayetinde bulduğumuz bu desteğin bir hata vaya tahrif sonucu olduğuna inanamıyorum. Böyle bir tahrif için ne gibi bir ortak motivasyonları olabilirdi ki? Tevrat"taki bu ayetlerin gerek dahili ve gerekse harici tutarlılığına dikkatinizi çekerim. (Bak: 1 Samuel 20:41; Zebur 55:16-17; Daniel 6:10).

Namaz vakitlerinin beşe çıkarılmasının oluşturduğu kara dumanların izini mezhepler tarihinde görebilirsiniz. Şia"nın beş vakit namazı üç vakte sıkıştıran pratiği, namazları beşe çıkartan Sunniler"in baskısı neticesi bir uzlaşmadan kaynaklanıyor olmasın?

Allah"ın kelamı Kuran"a kul kitaplarını ve yalan rivayetleri ortak koşmakta inat edenlerin favorisi olan "sadece Kuran"ı izlesek namaz kılamayız" iddiasına burada cevap verelim. Doğru, sadece Kuran"ı izlesek mezhep kitaplarının tarif ettiği namazı kılamayız. Ancak, Allah"ın emrettiği, elçilerinin ve müminlerin kıldığı namazı hemen hemen tüm detaylarıyla öğrenebiliriz.

27.12.2003 16:29

HADIS SÜNNET NEDEN SEYTANIN OYUNU ?
 
a) Muhammed, Ibrahim"in dinini mi izliyordu? Ibrahim, namaz, zekat, oruç ve hac pratiklerini uyguluyor muydu? Ibrahim"in bu ibadetleri Muhammed"den farklı uyguladığına dair deliliniz nedir?

b) Musa, Salih, İsa peygamberler namaz kılıyorlar mıydı?

c) Tanrı"ya göre abdest kaç basamaktan oluşur? Hanefi, Şafii ve diğer mezheplerinize göre kaç basamaktır?

d) Kuran"a göre abdest, helaya gitmekle bozulur (4:43; 5:6). Ne gaz gaçırmak, ne kan, ne de kadın eline dokunmak abdesti bozmaz. Islam"a göre, kan mı, yoksa kadına elle dokunmak mı abdesti bozar? Muhammed peygamber döneminde yüzbinlerce müslümanın uyguladığı abdest ile ilgili bu önemli konu nasıl olur da aniden karanlığa gömülür?

e) Namazlardan neden Muhammed"in, Ibrahim"in isimlerini anıyorsunuz? Onlar namazlarında kendilerinin isimlerini mi anıyorlardı, yoksa sadece Allah"ı mı anıyorlardı? Bu konuda neden 20:14 ve 72:18 ayetleri üzerinde düşünmüyorsunuz?

f) Namazda otururken okuduğunuz dualarda "Esselamü alayke eyyuhennebiyyu" (Ey peygamber sana selam olsun) diyorsunuz. Peygamber hayatta olmadığına ve sizi işitmediğine göre (16:21; 7:194; 35:14), namazınızda onu karşınızda sizi görüyor ve işitiyormuş gibi ona seslenmeyi nasıl açıklarsınız? Yoksa peygamber Allah gibi heryere hazır ve nazır mı?

g) Peygamberimizin namazlarda sadece Fatiha (Anahtar) suresini okuduğunu rivayet eden bir çok hadisinize rağmen tersi hadislere uyarak, Fatiha"dan sonra başka sureleri okumayı vacip veya sünnet olarak görüyorsunuz. Namazda Allah"a "De ki Allah birdir." veya "Biz sana kevseri verdik." demek, miras veya savaş ile ilgili ayetleri okumak anlamlı mıdır? Fatiha"dan sonra Musa"nın, Firavun"un, Muhammed"din, Ebu Leheb"in isimlerini zikretmek 20:14 ayetiyle çelişmiyor mu? Hele, Kuran"da bile bulunmayan Ibranice "amin" kelimesini neden Fatiha suresine ekliyorsunuz? Cemaatin içinden herkes yalnız Fatiha ile kılınan bir namaza imamlık yapabilir; ancak zammussureler işe karışınca bu konuda uzmanlara gerek duyulur. FatihaÕdan sonra sureler okumayı icad edenlerin amacı acaba bu yolla namaz kıldırmayı zorlaştırarak imamlık diye maaşlı bir meslek ortaya çıkarmak olmasın?

h) Kuran, Mekke putperestlerinin Mekke" deki Kutsal Mescitte namaz kıldıklarını açıkça bildirir. "Onların kabedeki namazları hile ve saptırmaktan başka bir şey değildir..." (8:35). Namazın Muhammed dönemine kadar bilinmediği yalanını gizlemek için bu ayetteki iki kelimenin anlamını değiştirerek, "Onların Kabedeki namazları ıslık çalmadan ve el çırpmadan başka bir şey değildir..." anlamını yakıştırıyorsunuz. Kuran"da sürekli "saptırmak" anlamında kullanılan "Sadde" kökünün ibdal edilmiş mastarı olan "tasdiyye" kelimesini "el çırpması" diye çevirmenin sebebi nedir? 8:35 te geçen "tasdiye" (saptırmak) kelimesi bu ayetten bir önce ve bir sonra, yani 8:34 ve 8:36 ayetlerinde fiil olarak aynen geçiyor. Bunları doğru olarak çevirdiğiniz halde neden aynı kelimeyi 8:35"te farklı çeviriyorsunuz? (Bu konu üzerinde yaptığımız detaylı inceleme için Türkçe Kuran Çevirilerindeki Hatalar kitabına bakınız).

i) Zekat verilecek paranın veya malın üzerinden bir yıl geçmesi gerekir diye bir kuralı nereden çıkardınız. Kuran, elimize geçen her ürünün zekatını vakit geçirmeden ayırıp vermemizi emretmiyor mu (6:141)? Kuran ayetlerini neden Emevi ve Abbasi dönemi yalancılarının hadisleri kadar önemsemiyorsunuz (25:73)? Nasıl hüküm veriyorsunuz(68:36)?

j) Kuran"ı Kerim, haccın bilinen kutsal aylarda yapılması gerektiğini açıkça bildirmişken (2:197), siz bu görevi sadece Zilhicce ayının 10. gününe sıkıştırarak milyonlarca hacıyı perişan ediyor, hatta birbirlerinin ayakları altında çiğnenerek ölmelerine vesile oluyorsunuz. Allah"a ve onun elçisine uysanız (7:158), hacıları dört ayın ilk günlerinde bir yılda dört kez yaparak hac ibadetinin huzur ve mutluluk verici bir ortamda yapılmasını sağlayabilirsiniz. Neden 2:197 ayetini dinlemiyorsunuz?

k) Kuran, kutsal ayların yerini değiştiren putperestleri kınamakta (9:37) ve bu dört ayın birbirini izlediğini bildirmektedir (9:2,5). Bu Kuran ayetlerininin ışığında, ayların isimlerinin anlamları üzerinde bir inceleme yaptığınızda, kutsal ayların Kameri takvimin 12, 1, 2 ve 3. ayları olduğu sonucunu elde ediyoruz. Birbirini izlemesi gereken kutsal ayların arasını açarak neden bu ayların Recep, Zül Kade, Zül Hicce ve Muharrem ayları (7inci, 11inci, 12inci ve 1inci aylar) olduğunu iddia eddiyorsunuz?

l) Kuran, Ramazan orucunu tutamıyanların daha sonra, tutamadıkları gün sayısınca oruç tutmalarını öğütler (2:184). Oruç bozanların, 60 gün üstüste ceza orucu tutmalarını nereden çıkarıyorsunuz? Oruç tutamamanın cezasını bildiren Tanrı bu önemli cezayı unuttu mu? Bu konuda delil olarak getirdiğiniz Buhari"deki hadisin, diğer kutsal kitabınız olan Müslim"deki bir başka versiyonunda bu 60 gün oruç cezasının peygamber tarafından, Kuran"da da sözü geçen "zihar" suçunun bir cezası olarak önerildiğini görmekteyiz (58:3-4). Müslim ile karşılaştırdığınızda Buhari"de eksik olarak rivayet edildiği açığa çıkan yarım bir hadisi bile yanlış yorumlayarak ortaya attığınız bu 60 günlük oruç cezasıyla, çalışan nice insana Tanrı adına işkence çektiriyorsunuz. Bu davranışınızla 6:21; 6:144; 7:37; 11:18; 29:68 ayetlerine muhatap olmaktan korkmuyor musunuz?

27.12.2003 16:33

CAMILERDE SHOW YAPARAK NAMAZ KILANLAR!!
 
umarim bu ayetleri biliyorlaardir Q!
107:1. Dini yalanlayanı gördün mü?

107:2. İşte o, yetimi itip kakar;

107:3. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez;

107:4. Yazıklar olsun o salat edenlere ki,

107:5. Onlar salatlarından gafildirler. Onlar yanlış salatta ısrar ediyorlar.

107:6. Onlar gösteriş yapanlardır,

107:7.Ve hayra da mâni olurlar. Bağlılıktan alıkoyarlar.

kuran ayetleri bize mekkede müsriklerin aynen bu zamanin sünnileri gibi show yaoparak namaz kildilkarini anlatiyor..

27.12.2003 16:36

sünnilerin ata dinleri......
 
2:170. Onlara "Allah’ın indirdiğine uyun" dense "hayır biz atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız derler.

8:35. Onların Beyt yanındaki salatları ıslık çalıp el çırpmaktan ibaretti şimdi azabı tadın!

27.12.2003 16:39

Sünnilerin putperest alimleri !!!!
 
kendilerine artık bir allah yetmiyor. illa allahın yanında muhammed, sünnet, hacı, hoca, şeyh, ulema, mişna, tarikat, icma gibi tanrılarada taparlar.

ne kadar para o kadar köfte..

ne kadar tanrı o kadar sevap...


tapin tapabildiginiz kadar !

roman 27.12.2003 17:07

Mesih, vallahi Mesih bu soytarı!!! o.T.
 
ohne Text

kolaygelsin 27.12.2003 18:13

Mega Kopyacılar ve 19.ların batıl dini
 
Aşağıdaki yazıların tamamı, kendisini Resul = Elçi olduğunu iddia eden Mısırlı Reşat Halife denilen bir sapığın kurduğu siteden alınmıştır. islam düşmanlarının destekleyip yaymaya çalıştığı bu batıl inancın İslamiyetle alâkaları yoktur. Reşat halifeye resul demeyenlere kâfir diyorlar.

Bunarın bozukluklarını okumak isteyenler;

<a href="redirect.jsp?url=http://www.dinibilgiler.org/BirBileneSoralim/19cularBatilDini.htm_fr.htm

adresini" target="_blank">http://www.dinibilgiler.org/BirBileneSoralim/19cularBatilDini.htm_fr.htm

adresini</a> tıklarlarsa gerekli cevapları görürler..

27.12.2003 19:05

sss o.T.
 
ohne Text

27.12.2003 19:08

MAYMUNA HERGÜN BAYRAM
 
BEN SÖYLEMIYORUM FORUM MODI,LERI VE SAHIBLERI SÖYLÜYOR SANA BU HAKKI VERDIKLERI ICINDE ONLARI KUTLUYORUM.

...............................................
Autor: Cidam
Datum: (19/12/2003 - 13:23)
Forum: Religion & Glauben

Wertung bisher:
Ihre Wertung: genial sehr gut gut keine mittel schlecht unserioes



forenregeln noch mal auf deutsch

1. Halte Deine Gefühle im Zaum
Wenn Du aus der Wut heraus schreibst, bereust Du es vielleicht später - und vielleicht sind andere auch nicht gerade in bester Stimmung und springen auf den "negativen Impuls" auf. Schnell ist dann in Board und Foren das gefürchtete "Flaming" im Gange, nämlich vielstimmiges wüstes Geschimpfe. Grundlage der Foren und Boards ist das Prinzip der Toleranz. Wir wollen die Messages für jeden offen halten und angenehm gestalten.

2. Halte Dich an den Themenkreis des jeweiligen Boards/Forums
Wichtig ist, dass die Messages in das richtige Board/Forum gepostet werden.
Falsch platzierte Beiträge und Konversationen werden gelöscht.

3. Richtig zitieren
Es ist üblich die Nachricht, auf die sich Dein Beitrag bezieht, zu zitieren. Du machst es für alle angenehmer, wenn Du nur diejenigen Passagen zitierst, auf die Du Dich konkret beziehst und nicht den kompletten Beitrag im Vollquote übernimmst.

4. Ziel des Beitrages
Überlege Dir vor dem Posten eines Beitrags, welche Leute Du mit Deiner Nachricht erreichen willst.
Ein "Crossposting" eines Beitrags in mehrere Foren ist grundsätzlich zu vermeiden.

5. Benutze E-Mail!
Wenn Du dem Autor eines Beitrags etwas mitteilen willst, überlege bitte, ob dies eine Bereicherung der laufenden Diskussion ist und auch andere interessieren könnte - oder ob nicht eine einfache E-Mail besser geeignet wäre.
Wenn Du mit einer Person die Du im Forum kennengelernt hast über andere Dinge sprechen willst, nimm direkten Emailkontakt zu ihm auf oder eröffne ein neues Thema in dem dazu passendem Forum.
Sich online richtig zu verhalten, heißt auch, denselben Beitrag nicht mehr als einmal in einem Forum/Board abzuschicken, also kein Crossposting.
Auch Hinweise auf Rechtschreibfehler, technische Probleme, offensichtliche Irrtümer oder Netiquetteverstöße tätigt man besser per E-Mail.
Es ist unhöflich, Antworten per E-Mail auch noch einmal zusätzlich öffentlich zu posten.

6. Wir erlauben keine Werbung
oder Beiträge, die wieder mal zeigen wollen, wie man schnell reich wird. Wenn Ihr Werbung für Eure private Homepage machen wollt, dann habt ihr die Möglichkeit dies mit einem entsprechenden Link in eurem Gästebuch zu machen. Auch hier werden bei mehrfacher Zuwiderhandlung dieser Regel der entsprechende User aus dem Board oder Forum verwiesen/gesperrt.

7. Haftungsausschluss
Das bereitgestellte Board/Forum-System arbeitet im Echt-Zeit-Modus. Es ist für uns daher nicht möglich die unmittelbare Kontrolle über eingestellte Einträge auszuüben. Wir übernehmen keine Verantwortung für den Inhalt, die Richtigkeit und die Form einzelner eingestellter Beiträge. Jeder Verfasser von Einträgen ist als Autor selbstverantwortlich für seinen Beitrag.

8. Verbotene Inhalte
Wir untersagen hiermit ausdrücklich die Einstellung von rassistischen, pornografischen, menschenverachtenden und gegen die guten Sitten verstoßenden Beiträge. Wir behalten das Recht vor, grob verletzende oder Inhalte, die unsere Plattform für extreme Agitationen missbrauchen, von unseren Boards und Foren auszuschließen oder bei mehrfacher Zuwiderhandlung dieser Regel die Mitgliedschaft zu kündigen. Beiträge können kommentarlos und ohne Benachrichtigung gelöscht werden.

27.12.2003 19:13

o.T.
 
FORUMA YALVARIB MAKALELERININ KALDIGIY LAN GURURMU DUYUYORSUN ZATANIST AMCA :)))

AKLI BASINDA OLAN BIRISI MAKALESI ISTENMIYORSA IKIDE BIR MAKALE AKTARMAZ DOSTUM.

27.12.2003 19:15

o.T.
 
SEN NERDE NAMAZ KILIYORSUN KERHANEDEMI YOKSAM ANANIN KUCAGINDAMI KILISE TIPI CAMILERMI ACTINIZ YOKSAM. :))

SEX TIPI DININLEN SENI BAS BASA BIRAKIYORUM.

27.12.2003 19:17

o.T.
 
BAK DEMOKRASI DENEN AMCAN TÜRKLÜGÜNE NELER YAPIYOR ASKERININ KAFASINA CUVAL GECIRIYOR SESIN CIKMIYOR.
KIBRISI RUMA VERECEKSIN DIYOR GINE CIT CIKMIYOR AFRIKADA INSANLAR AC GEZERKEN ONLAR KANLI GÖBEKLERINI DAHADA SISIRIYORLAR SENI O KANLI DEMOKRASINLEN BASBASA BIRAKIYORUM ZATANIST.


Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 17:21 Uhr.