Vaybee! Forum

Vaybee! Forum (http://localhost/forum/index.php)
-   Aktuelles (http://localhost/forum/forumdisplay.php?f=390)
-   -   Präsidentenwahl 2007 (http://localhost/forum/showthread.php?t=4483)

03.08.2007 01:29

cyberangel nikine ne oldu serefsiz ? :)
 
ohne Text

halitpasa75 03.08.2007 09:27

Atacaksan destekli at
 
Cehalet iste böyle bir sey.
Bir hiyar bir seyler yaziyor, internete koyuyor ve bazi arkadaslar hic sorup sorusturmadan sazan gibi atliyorlar.

Baskalarindan caldigin bu bilgiler kesinlikle yalandir.

1. Mason Localari 11 Ocak 1935 tarihinde kapatilmamistir!
2. 14 Ekim 1935 Mason Localari Türkiye genelinde tüm faaliyetlerini durdurmuslardir ve kendilerini fesih etmislerdir. Kesinlikle kapatilmasi söz konusu degil.

3. Türkiye Cumhuriyet Cumhurbaskanligi´nin resmi sitesinde sayin Cumhurbaskanimizin 11.01.05 tarihli programi söyledir:

Tarih: 11.01.2005
--:-- --

Cumhurbaskani söz konusu gün ne bir heyet agirlamis, ne de herhangi bir görüsme olmustur!

Desteksiz atmayin, adama yalanini iste böyle yüzüne vururlar!

halitpasa75 03.08.2007 09:39

o.T.
 
Kilik kiyafet devrimi senin icin bir sey ifade ediyor mu? Tarih 25.11.25. Bu tarihte Kilik kiyafet yasasi yürürlüge girmis.

Latife Hanim cagdas bir Türk bayani idi. Aile icinde cagdas giyim tarzini benimsemis bir bayandi.

Toplumun icinde bu sekilde görünme hakkini vermeyen geri kafali zihniyet ancak kilik kiyafet devrimi ile son bulmustur ve bu tarihten sonra Latife Hanim cagdisi giyisilere ragbet göstermemistir.

Bir ek bilgi daha. Latife Hanim 05.08.25 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk´ten bosanmistir. Yani kilik kiyafet kanunu bosanmalarinin akabinde yürürlüge gecmistir.

Gercek Latife Hanim iste bu:

<a href="redirect.jsp?url=http://www.kultur.gov.tr/Genel/images/ataturk/007_05.jpg

Hep" target="_blank">http://www.kultur.gov.tr/Genel/images/ataturk/007_05.jpg

Hep</a> söylüyorum, yine söylüyorum. Cekin elinizi Latife Hanim´dan. O´nun yobazlarla isi olmaz!

halitpasa75 03.08.2007 09:50

AKP, DTP, PKK ve Musanin Gül´ü
 
Gül´ü destekleyen arkadaslara soruyorum:

1- DTP terör örgütünün uzantisimidir?
2- Türkiye´yi bölgelere ayiracaklarini, Imrali´da tutuklu olan cani´nin ve Kuzey Irak´ta bulunan asiret reisin önderleri oldugunu beyan eden, terör örgütüne yardim ve yataklik ettikleri icin hüküm giyen zatlari, tahliyelerinden hemen sonra ABDullah Gül Disisleri Bakanligina davet etti mi, etmedi mi?

3- Zana ve saz arkadaslarini Disisleri Bakanliginda davet edip onlarla 11.06.04 tarihinde yaklasik 45 dakika basbasa görüstü mü, görüsmedi mi?

4- Zana ve saz arkadaslarini Disislerinde agirlayan bir sahis Türk milletinin birligini temsil edebilir mi, edemez mi?

Siz önce kivirmadan bu sorularin yanitini verin.

Ölcelim bakalim Türkiye´nin gercek ihanet potansiyelini!

03.08.2007 17:03

yapma ya
 
türbana arap kültürü diyen zihni bozuklar..sapkanin nesi türk örf ve adatlerine uygun???

isinize gelmezse cekin elinizi öylemi

sen catlasanda patlasanda latife hanim buydu

atatürkle iki sene evli kaldi..iki senede de böyleydi

03.08.2007 17:04

sen masonik sistemin pacavrasi
 
önce benim sezer hakkinda yazdiklarima cevap ver sonra gel burda erkeklik tasla

03.08.2007 17:09

destekli atana bak
 
atasini bilmeyen vatanini nasil bilsin

cahillik parayla degil ya degilmi

atatürk mason localarinin üst düzey yetkililerini köske cagirp, yarina kadar kapatmazsaniz hepinizi ipte sallandiririm dedimi demedimi..ondan sonra mecbur kaldilar kapatmaya..bir nevi kapattirildi..ama senin gibi masonik pacavra nerdne bilsin..normal ynai masonlari savunman..rengini belli ediyorsun..

ayrica ne büyük tesadüftür ki atatürk öldükten (daha dogurusu senin gibi serefsiz mason olanlar tarafindan öldürültükten) sonra, yerine gecen sagir kulakli ismet inönünün ilk icratlarindna biri bu localari tekrar serbest birakmati..

tarihi bilmeden ötmeyeceksin..yoksa cahilligi belli olur

03.08.2007 17:10

sen önce msaonun sezerine bak
 
burada bazi kendini bilmezlet abdullah gül hakkinda musanin cocugu diyip, güya yahudi oldugunu ima ediyorlar..savunduklari sezer hakkinda yazdigim af olayina cevap veremeyen denyolar..su tarihten yapraga bi bakin bakalim..bakinda görün sezer kimmis..sezer laik türkiye cumhuriyetinin bekcileri kimler diyormus..

--------------------
Mustafa Kemal Atatürk’ün 1935 yılında “Cehennem olun gidin. Defolun karşımdan! Yahudi uşakları” diyerek Çankaya Köşkü’nden kovduğu Türkiye masonları, 70 yıl sonra Sezer döneminde Köşk’e geri döndü. Türkiye Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası (diğer adıyla Nur-u Ziya Locası) Üstadı Kaya Paşakay, Büyük Üstad yardımcıları Harun Kuzgun ve Murat Çim’in Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile 45 dakika süren bir özel görüşme yaptıkları ortaya çıktı. Masonların sadece üyelere gönderdikleri Tesviye dergisinin Nisan 2005 tarihli sayısında yeralan habere göre; Çankaya Köşkü’ndeki görüşme 11 Ocak 2005 tarihinde gerçekleşti.SEZER: MASONLUK LAİKLİĞİN KORUYUCUSU
Haberde şu ifadelere yer verildi:
“Sayın Cumhurbaşkanımız mesleğimize çok olumlu baktıklarını ve masonik prensiplerimiz nedeniyle özel bir konuma sahip olduğumuz mesajını vererek, bizleri ülkemizde Atatürkçülüğün, laikliğin koruyucusu ve teminatı bir topluluk olarak gördüklerini, bundan da büyük mutluluk duyduklarını ifade ettiler.”
Ziyarette nelerin konuşulduğu konusunda detaylı bilgi vermeyen dergi, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ise, Büyük Üstat Kaya Paşakay’a ziyaretten duyduğu memnuniyeti belirttiği ve tekrar görüşme konusundaki samimi isteklerini dile getirdiği dile getirildi. Tesviye dergisindeki haberde ayrıca, Sezer’in, misafirleri olan masonları samimi bir şekilde karşıladığı ve 45 dakika gibi uzun bir zaman ayırarak ziyareti önemsediği ifade edildi. Türkiye Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası başkanı ve üyelerinin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i ziyaret tarih de ilginç bulundu. 11 Ocak(1935) tarihi, Atatürk’ün mason localarını kapattığı günü gösteriyor.
hierauf reagieren

03.08.2007 17:23

cok bilmis mason savunucusuna
 
o kendini bilir
meger ne kadar mason taraftariymissin sen

demek ki mason localari kendilerini feshetmisle röylemi

sende inandin bu sacmaliga

az tarihi bilgin olsaydi assagida yazilanlari anlamis olurdun

atatürk 10 ekim 1935 de mason localarinin kapatilmasina dair emir vermistir..bundan 3 gün sonra 13 ekimde icisleri bakanligi bu localari kapattirdi..

geri acanda 1947de cdöneminde ismet inönüdür

ne büyük tesadüf..35 de atatürk localari kapattiriyor ve 3 sene sonra ölüyor..daha dogrusu öldürülüyor..

senin gibi ahmaklarda halen cikip masonlari savunsun

ayrica sezer loca mensuplarini köskte agirlamadi diyecek kadar da bagnazsin..

inanmiyorsan bi de locadakilerin konu hakkinda ciklamlarina bak lavuk

04.08.2007 01:57

omnisadvenanomen
 
du wichser lass dir mädels hier in ruhe.

rebellerisch20 04.08.2007 02:15

BASLATMA OGLUNA GIT ANANIDA AL: ARTIST
 
kocum sendeki bu tartisma Kültürü adami fitik eder ama bizde terbiye var s. sana karsi bir anlam ifade etmese biz buyuz kendimizden ödün vermeyiz. agzimi acayip bozmasinida iyi bilirim :kimLE senin gibi bir sifatsizlami ugrasacam .kürdan olsan disimi bile ovusturmam .yorumlarimi veya alintilarimi oku ne yaparsan yap ama ben senin icin yazmiyorum buralara. sinek boku gibi konma üzerime :BEN DEN uzak ol allaha yakin ol .akilli ol

rebellerisch20 04.08.2007 02:25

BAK SEN BANA KUFÜR ETTIRECEN
 
adam akilli yaz insnlarla .dagdan inen bir insanin bile bir tartisma kültürü var.bir öküzden farkin oldugunu göster. önüne odun koyuyorlar sen hala sap diyon .kardesim biz burda sabir tasi degiliniz. sinir bozmaya basladin . karsindaki insanla ya saygi göster tartisirken fikirlerin ap ayri olsun bu önemli degil ama saygi göster ya da ... artik tutuyom kendimi .öbür insanlara mahcup oluyorum . arkadaslar kusuruma bakmayin hepinizden öfkemden dolayi özür diliyorum

cagdasturk 04.08.2007 19:23

GÜL CUMHURBASKANI OLACAK !!!
 
Siyasette Çankaya üzerine fal açanlar çoğalıyor. Ancak lafı uzatmadan söylemek gerekirse, bugün gelinen noktada adaylık konusundaki tavır Abdullah Gül"den yana.
Eğer Gül adaylıktan çekilmezse AK Parti başka bir aday çıkarmaz.
Ankara kulislerinde yaptığım nabız yoklaması da bugün itibariyle Gül"ün adaylığı konusunda herhangi bir sorun olmadığı yolunda.
Yani Meclis toplanıp Başkanlık Divanı oluştuktan sonra cumhurbaşkanlığı seçimine gidilecek ve Abdullah Gül cumhurbaşkanı adayı olacak.
Yine bugün ortadaki gerçeğe göre de en geç üçüncü turda cumhurbaşkanı seçilecek.
Farklı bir beklenti içinde olanlar partiyi ve bu partinin lider kadrosu arasındaki ilişkileri iyi bilmiyor.
27 Nisan sürecinde aday olan ve her türlü eleştiriyi göğüsleyen Gül, meydanlarda da büyük teveccüh gördü.
Seçim bir bakıma cumhurbaşkanlığı seçimi üzerine yapıldı.
Evet, Başbakan Erdoğan seçim öncesi ve seçim gecesi yaptığı konuşmalarda "Uzlaşma" dedi.
Ancak uzlaşmanın tarzı ve niteliği de önemli.
Halkın yüzde 47 oyunu almış bir partinin aday belirleme kabiliyetinden vazgeçmesi uzlaşma değil, teslimiyet olur.
Önemli olan Çankaya"da Türkiye"yi temsil edecek, devletin organlarının uyumunu sağlayacak, Köşk"e kapanmadan dışarıyla teması sağlayacak bir isim bulmak.
Burada Meclis"teki sandalye sayısı 99"a düşmüş bir partinin dediğini yapma ön şartı olursa, 22 Temmuz seçimlerinin bir anlamı kalmaz demektir.
Demokrasi uzlaşma demektir ama uzlaşma talep edenlerin de toplumsal gerçeği, seçim sonuçlarını doğru okumaları gerekir.
Hem sandıkta ağır bir yenilgi alıp hem de "Benim dediğim olmazsa kaos olur" demek gerçekçi ve etik değildir.

İlhan Selçuk bile umudu kesti
Seçim öncesi CHP-MHP koalisyonu için elinden geleni yapan, aylar öncesinden cumhurbaşkanlığı kulisine dalan İlhan Selçuk"un dünkü yazısı CHP"ye ilişkin bir umudunun kalmadığının açık göstergesiydi.
"CHP"nin kapıları kapalı.
Açın şu kapıları...
Önce yüreğinizi dünyaya açın...
Sonra kapıları...
Fildişi kule masalarından bu yana kapalı kuleler kimseye bereket getirmedi...
CHP"nin seçim mitingleri, Cumhuriyet mitingleri kadar bile olamadı..."
Bu satırlar Sayın Selçuk"a ait.
Oysa seçim öncesi bu gerçekleri söyleyenleri "iktidar yalakalığıyla" suçluyordu.
Demokrasinin güzel yanı da bu. Herkese gerçeği gösterebiliyor.

ERGUN BABAHAN (SABAH)

cagdasturk 04.08.2007 19:47

ERDOGAN, GÜL`ÜN ARKASINDAMI ?
 
Erdoğan, Gül’ün arkasında mı?

Bu sualin cevabı için Erdoğan"ı tanımak, karakterini, hayata ve dostluklara bakışını iyice kavramak gerekir.

Tayyip Erdoğan"ı "adam gibi adam" yapan onun dünyevi işlere bakışıdır. Dik duruşu, mevkii gözetmeksizin insanlarla kurduğu iletişim, duygusallığı, gözlerindeki samimiyet Yaradan"a duyduğu aşk sayesindedir. Erdoğan, "dünya hayatının gelip geçici bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu" bilir.

Tanıdığım Erdoğan, kul hakkının vebalini taşımak istemez. Eğer; Abdullah Gül cumhurbaşkanı olmak istiyorsa sonuna kadar aslanlar gibi arkasında durur.

Geçen gün Zeki Sezer"e sordular: "Eşi türbanlı bir cumhurbaşkanına itirazınız var mı?" diye.

Cevabı: "Bu dönem için cumhurbaşkanının eşinin türbanlı olmamasını tercih ederiz" oldu.

Esasen tek gerekçe "başörtülü eş" iken muhalifler hep kıvırdı, bahaneler uydurdu. Hedef saptırmaya kalktı. Kimse yemedi ama olsun, kafalar karıştı.

Neyse ki Zeki Sezer niyeti açıkça ortaya koydu.

Başörtülü bir hanım first lady olmamalı! Başörtüsü niye bazılarını bu kadar geriyor? Ne alıp veremedikleri var!

Başını örten hanımlar İslam dininin bir şartını yerine getiriyor. Ne var bunda! Kimse başı açık gezene bir şey diyor mu? Bakınız televizyonların magazin programlarına, gazetelerin eklerine, açık-saçık görüntülerden geçilmiyor. Erkeklerin gözü, gönlü açılıyor vesselam! İtirazımız yok.

Ancak, dinimizin vecibelerini tatbik etmek isteyenler bırakın da diledikleri gibi giyinsinler. Konumuz başörtüsü değildi ama Zeki Sezer buraya getirdi.

Abdullah Gül"ün cumhurbaşkanı olmasının önündeki tek engel eşi hanımefendinin başının örtüsü! Yoksa kimse müktesebatını tartışmıyor. Tartışamaz da!

Peki Abdullah Gül ne yapmalı!

a)Boşanmalı.
b)Hayrünnisa Gül başını açmalı.
c)Aslanlar gibi cumhurbaşkanı olmalı. Gönlümün nerede olduğu malum: "C" şıkkı. "Aman Abdullah Gül cumhurbaşkanı olursa gerginlik çıkar" diyenlere bir maruzatım olacak.

Gül cumhurbaşkanı olmazsa bu sefer ben ve benim gibi düşünenler gerilecek. Bu gerginlik öyle hayra alamet olmaz. Bayraklar elde, şehirden şehire, şarkılı türkülü mitinglere benzemez. Çünkü burada onuru ile oynanan milyonlar var. Ezilmiş, itilmiş, kakılmış, başörtülü hanımlar var. Bazılarımızın medet umduğu kuvvetlerin anaları, bacıları, eşleri var.

Hele bir durun artık, gerilmeyin!

Bırakın hayali korkularınızı, bırakın da demokrasi işlesin.

Bırakın da Abdullah Gül hakkıyla cumhurbaşkanı olsun.

Türkiye ilerlesin, Türkiye coşsun!

MEHMET ALI ILICAK (BUGÜN)

05.08.2007 00:58

Sakin ol...
 
Onun gibi cakallar onu büyütenlerin kurbani olmusdur, anlayisla karsilacaksin !

Anasi babasi medeni olsaydi onuda medeni sekilde getistirilerdi !
Ama anasi babasi medeniyetden yoksun ilkel yaratiklar olduklari icin, elbetde kendileri gibi ilkel bir yaratik sicmislar ortaya.

Bu ilkel yaratiklar küfürsüz iki cümle kuramazlar !

anasindan babasindan ne duydularsa toplumdada öyle konusulur sanirlar !

Bosver, hic muatab alma !

Merke: DOMUZLAR CAMURDA DÖGÜSMEYI SEVER ! ;-)

11.08.2007 11:27

YAWSAKLAR !
 
Iki YAWSAKDA cikip adam gibi kimin aday oldugunu aciklayamiyor !

Erkek adam adaysa adayligini aciklar !
Ama badus gül YAWSAKLIGI tercih ediyor !
Hainligine, serefsizligine, sahtekarligina bircok kez sahit olduk ama YAWSAKLIGINA önceki gibi yine sahit oluyoruz !

Basbakanim diye gecinen öbür SEREFSIZ, HAIN, KAHPE, DINCI SAHTEKARDA abdus gülden farkli degil !
tayyip BASYAWSAK ! :-))

Erkek olun, erkek !
Cikip adam gibi erkek gibi kim aday
yada adayim diye cik meydana !

Ama akp tayfasinin icinden ve secmenlerinin icinden bir tane bile adam gibi adam cikmaz !
Mümkün degil ! :-))

11.08.2007 23:45

sezer gibi masondan kurtulacaz ya
 
hem sana ne türkiyeden

müslüman ülke senin gibi bi dinsiz kitapsiz serefsizi ne ilgilendirir ki

46.6 yi arkandan cikart istersen..cok aniriyorsun..

11.08.2007 23:46

hadi lan dümbük
 
senin zihniyetinde serefsizce yaznlari uyar sonra gel bana laf at tamam mi

yoksa celiskili konusmus olursun..ki bu da serefsizlik olur

11.08.2007 23:48

benim annem babam belli en azindan
 
senin sadece annen belli baban 150

burda terbiyeden laf etmeden önce kendin bi terbiyeli ol..agzini actinmi islama ve dini küfredersin..ama dikkat et fazla acma o agzini sicarlar icine !

ayrica serefsiz olmadan delikanli ol da 3-5 nikle girme buraya cyberangel iti..erkek ol ve gb nide ac..

ama senin gibi itler sadece klavye arkasinda anirir..evde de etekle dolasirlar

culsus 15.08.2007 08:25

o.T.
 
An die redaktion!
Wieso veröffentlicht ihr so eine Meinung?
In diesem Forum wird nur beleidigt...so was sollte man gar nicht veröffentlichen.
Schaut mal auf den inhalt bevor ihr was öffentlich macht.
Gruss...

16.08.2007 20:08

Cumhurbaskani adayi olacak CAKAL...
 
Dindar olup yasamak baska bir olaydir, insanlarin dini duygulari istismar ederek politika yapmarak toplumu huzursuz etmek serefsizlikdir !

Hele hele Türkiyenin yönetiminde söz sahibi birisinin Türkiye Cumhuriyetini AIHME sikayet etmesi baska bir serefsizlik, kahpelik ve hainlikdir !

Birde bu CAKALIN devletden trilyonlarca TL calmakla suclaniyor, milletvekili dokunulmazligi nedeniyle mahkemesi olamiyor !
Suc ortagi hocalari erbakan, bu hirsizlik sucundan hapis cezasi almisdir, akp tayfasi hocalarina kiyak gecerek ona özel yasa cikardilar !
Ayni suc dosyadan mahkemesi milletvekili dokunulmazligi dolasiyla raflarda tozlanan abdus gül denilen CAKAL, önce kayb trilyon suclamasindan aklansin ondan sonra Cumhurbaskani olsun !

Insanlarin dini duygularini istismar eden dinci bir cakal + devletin trilyonlarini calmis serefsiz bir hirsiz + Türk devleti ve Türk insani disinda yabancilarin menfeati icin calisan bir hain Cumhurbaskanligi makamina hic yakismiyor !

Ama artik Türkiyede kim daha cok hainlik, kahpelik, serefsizlik, hirsizlik yaparlarsa o o kadar cok prim yapiyor !

16.08.2007 20:36

BU CAKAL DÖNEKMI Cumhurbaskani olacak !?
 
Hele Abdullah Gül´ün 1995´te Refah Partisi sözcüsü iken, TBMM kürsüsünden söylediği şu sözlere bakın; "TÜRKİYE’nin Avrupa Birliği´ne giremeyeceği kesindir… AVRUPA´nın menfaatleri söz konusu olduğunda tavizler verilmekte, vazgeçilmektedir; fakat, Türkiye´nin çıkarları söz konusu olduğunda hiçbir direniş, hiçbir ısrar olmamaktadır. Bu şudur: Ne pahasına olursa olsun, Türkiye Avrupa Birliği´ne girecek anlayışıdır. Eğer bu zihniyette olursanız, işte o zaman Prof. Erol Manisalı´nın dediği gibi, sizi o zengin köşkünün -maalesef, üzülerek söylüyorum kendi ülkem adına- bir kulübesine böyle koyarlar"… Şimdi hazret, bunların tam aksine AB uğruna kendi onurunuzun korunmasından vazgeçmemizi istiyor… Bunlar “evrensel değerler”... Evet dönekliğin, kötü politikacılığın “evrensel” değerleri... Belki de Başbakan´ın bütçe konuşmalarında söylediği gibi, o da “Değiştim, gelişerek değiştim” deyip çıkacaktır... Ama olmaz ki bu kadar da, böyle de 360 derece değişilmez ki! Buna adıyla sanıyla “döneklik" derler!..

borru 17.08.2007 11:05

Rebellyell
 
Zu rebellyell:
Der typ mit den mehreren namen....
Wenn einer eine meinung vertritt dann sollte er auch dazu stehen.....und nicht 5 andere nicknamen haben.
Ama bu anten zaten almanca anlamiyor.
Cyberangelmi§.....gay hayati insani yoruyor dimi....
Naja wenn man von der eigenen mama einen blowjob bekommt dann ist dieses verhalten zu erklären.....

17.08.2007 13:12

mason sezerden daha iyi o.T.
 
ohne Text

17.08.2007 20:12

CAKALLARIN türbani ve ATATÜRK
 
Oktay EKŞİ
oeksi@hurriyet.com.tr

Erdoğan’a yakışmadı...


BİR kısım iktidar yalakalarının "türban"ı savunmak için başvurdukları üçüncü sınıf demagojiye son bir, bir buçuk senedir orada burada rastlıyorduk ama doğrusunu isterseniz bir gün Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da aynı malzemeyi kullanacağını hiç beklemiyorduk.

Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkması ihtimali bildiğiniz gibi bir süredir akıllara, "Türkiye Cumhurbaşkanı’nın eşinin ’türbanlı’ olması Büyük Atatürk’ün kurduğu çağdaş ve modern laik cumhuriyete yakışır mı?" sorusunu getiriyordu.

Daha doğrusu eşi türbanlı bir cumhurbaşkanının temsil ettiği devlete "laik cumhuriyet" denir mi, yoksa ABD’li diplomat Richard Holbrook’un ifadesiyle "Ilımlı İslam demokrasisi" mi demek gerekir sorusuydu tartışılan...

Sayın Başbakan önceki gün yaptığı basın toplantısında, "türban"la ilgili soruya, "Bir bayan nasıl başını açma hakkına sahipse, diğeri başını örtme hakkına sahiptir. Buna kimse müdahale edemez. Cumhuriyetin ilk Cumhurbaşkanı Atatürk’ün eşine, annesine bak. Eğer örnek alacaksan Atatürk’ün eşi nasıl giyiniyor, buna bakarsın, bu da size bir ders olur" yanıtını verdi.

Bir hikáye vardır. Bektaşi onu dinleyince, "A oğlum," demiş, "ben bu hikáyenin neresini düzelteyim? Söylediğin Peygamber Hazret-i Süleyman değil, Hazret-i İbrahim olacak. Kurban etmeye kızını değil oğlunu adamış. Oğlunun adı İsrafil değil İsmail. İsmail’in canını kurtarmak için gelen meleğin adı Azrail değil Cebrail... Gökten inen kurban keçi değil koyun..."

Başbakan Erdoğan’ın söyledikleri de öyle...

Türkiye’de kimse Anadolu’daki milyonlarca kadınımızın başını örtmesine de bir şey söylemiyor, başını örtme şekline de... İtiraz edilen "siyasi bir simge" haline gelen "türban"dan ibaret. Tıpkı bir tarihte İtalya’da Mussolini taraftarlarının giydiği "kara gömlek" gibi...

İkincisi, Atatürk’ün ne annesi Zübeyde Hanım’ın "türbanı" vardı ne de eşi Latife Hanım’ın... Onların kullandığı aynen yukarıda dediğimiz gibi yani Anadolu’da bugün de görülen "başörtüsü" idi.

Üçüncüsü... Zübeyde Hanım’ın vefat ettiği tarih 14 Ocak 1923’tür. Atatürk’ün Latife Hanım’la evlendiği tarih 29 Ocak 1923; boşandığı tarih 11 Ağustos 1925 idi. Atatürk’ün şapka devriminin tarihi 29 Kasım 1925. Daha sonraki kıyafet devriminin tarihi ise 3 Aralık 1934...

Tarihi gerçekler bu kadar açık olduğuna göre hangi izan sahibi "Atatürk’ün annesi ve eşi de devrimler sonrasında bile türbanlıydı" anlamına gelecek bir laf edebilir?

Kaldı ki Sayın Başbakan’ın "Madem Atatürk’ün eşi şapka ve kıyafet devrimlerinden önce başörtüsü takıyorlardı, o halde şimdiki cumhurbaşkanının eşi de -ona kıyasen- türban takabilir" mantığı eğer yerinde ise onu biraz daha geliştirmek mümkündür. Örneğin "Birinci Cumhurbaşkanımız Atatürk 1928’e kadar eski yazıyı kullanıyordu. Eğer Atatürk eski yazıyı kullanmakta sakınca görmediyse, bizim de şimdi eski yazıya dönmemizde bir sakınca yoktur" denebilir.

Eğer orada kalmak istemezseniz Anayasa’nın 174’üncü maddesinde yazılı olan öteki "devrim yasaları"nı da aynı mantıkla pazara sürüp, onların getirdiği kavram, kurum ve kuralları çöpe atabilirsiniz.

Hoş bu mantık ve bu gidiş başka bir yere varacağımızı da söylemiyor ya!

17.08.2007 20:17

DINCI YOBAZ CAKAL SEREFSIZ HAINLER...
 
DINCI YOBAZ CAKAL SEREFSIZ HAINLER islerine gelince, Atatürkün ansi söyleydi, esi söyleydi diye Atatürkü malzeme olarak kullanirlar ama
Atatürk hakkinda yalandan dolandan baska birsey bildikleride yok !

Herseyden önce bu DINCI YOBAZ CAKAL SEREFSIZ HAINLER bir numarali Atatürk düsmanidirlar,
Cumhuriyet düsmanidirlar ve laiklik düsmanidirlar !

En acisi ise bu DINCI YOBAZ CAKAL SEREFSIZ HAINLERIN önde gelenlerinden CAKAL abdus Cumhurbaskani adayi !
Türkiye Cumhuriyetini AIHMe sikayet eden bir DINCI YOBAZ CAKAL SEREFSIZ HAIN !!!!
Yolsuzlukdan, hirsizlikdan davasi olan ama milletvekili dokunulmazligi sayesinde mahkemesi görülenemyen bir SAHTEKAR HIRSIZ SEREFSIZ BIR HAIN !
Bunlar belgeli !
Sucortagi erbakan hocasi bu davadan hapis ceza almis birisi !
Ayni ayni davadan abdus gülde ceza alacagi yüzde besyüz kesin !!!!!

17.08.2007 21:53

Cumhurbaskani SEZER ADAM GIBI ADAM !
 
Sezer Tasarruf Rekorunu Kırdı

Sezer, kendisine ayrılan Köşk bütçesinde 7 yılda yüzde 26’nın üzerinde tasarruf sağladı.

Sezer, 40 milyon YTL tasarruf ederek bütçeye iade etti

Cumhurbaşkanlığı resmi web sitesinde yayınlanan “6 aylık bütçe harcamaları”, Ahmet Necdet Sezer döneminin “Köşk’te tasarruf yılları” olarak anılacağını ortaya koydu.

Sezer’in göreve başladığı 2001 yılından 2006 yılı sonuna kadar, kendisine ayrılan bütçeden 40.3 milyon YTL tasarruf ettiği anlaşıldı. Harcamalarını düzenli olarak Köşk’ün resmi web sitesinden duyuran Cumhurbaşkanı Sezer’in 2007 yılı 6 aylık harcamaları toplamı da 13 milyon YTL’yi buldu. Bütçeden kendisine ayrılan ödenek ise 33.9 milyon YTL idi.

Nerelere harcandı?

Geçtiğimiz günlerde cumhurbaşkanlığı resmi web sitesinde 2001 yılından bu yana Köşk için ayrılan ödenek ile yapılan harcamalara ilişkin döküm yayınlandı. Buna göre bütçeden Cumhurbaşkanlığı’na 6 yıl boyunca toplam 150 milyon YTL ödenek ayrıldı. Ancak Sezer, 6 yıl boyunca toplam 110 milyon YTL harcadı. Kalan tutarı ise bütçeye iade etti. 6 yıl sonunda Sezer’in kullanmayarak tasarruf ettiği tutar 40 milyon YTL’ye ulaştı.

Cumhurbaşkanı Sezer’in bu yılın Ocak-Haziran dönemi içindeki harcamaları arasında elektrik ve su giderleri en büyük kalem olarak dikkat çekti. Köşk’ün 6 ay boyunca elektriğe ödediği tutar 276.9 bin YTL’ye ulaşırken, enerji alımları da böylece 1.1 milyon YTL’ye ulaştı. Köşk’te su ve temizlik malzemesine 45.9 bin YTL harcandı. Öte yandan Köşk’ün 6 aylık gazete ve dergi harcamasının 23 bin YTL olduğu görüldü. Telefon faturasına 79.3 bin YTL harcanan Köşk’te, hizmet binası ve lojman bakım onarımı için ise 63.4 bin YTL harcandı.

Baskalari verilen bütce ile yetinmezken Cumhurbaskani Sezer tasarruf yapiyor !
ADAM GIBI ADAM !
Atatürkden sonra simdiye kadar Türkiye Cumhuriyetine yakisan en iyi Cumhurbaskani !!!

17.08.2007 22:04

Bu CAKALDA yeni Cumhurbaskani adayi !
 
ABDULLAH GÜL KİMDİR?

Türban konusunda eşi Türkiye aleyhine dava açan Abdullah Gül hakkında sahtecilik iddiasıyla fezleke düzenlenmişti

Şahsi harcamalarını devlete ödetti
Abdullah Gül, REFAHYOL hükümetinde devlet bakanı olarak görev yaptığı dönemde özel harcamalarını kendisine bağlı Türkiye Kalkınma Bankası"na yaptırdığı gerekçesiyle hakkında açılan "tazminat" davasında mahkûm oldu. Zarar Abdullah Gül"den yasal faiziyle birlikte icra yoluyla alınabildi.
Gül"ün eşi Hayrünnisa Gül, kazandığı üniversiteye türbanlı fotoğrafı nedeniyle kaydı yapılmayınca 2002 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"nde Türkiye aleyhine dava açtı. Daha sonra Gül, "politik nedenlerle" davasını geri çekerken benzeri bir davanın Türkiye lehinde sonuçlanmasının emsal karar niteliğinin "geri çekme" kararında etkili olduğu belirtilmişti.
İLHAN TAŞCI

ANKARA - Hakkında "sahtecilik" suçlamasından fezleke düzenlenen ilk cumhurbaşkanı adayı olma özelliğini taşıyan Abdullah Gül "ün, REFAHYOL döneminde yaptığı şahsi harcamaları Türkiye Kalkınma Bankası"nı ödettiği ortaya çıktı. Gül, kamuoyunda kayıp trilyon olarak bilinen ve Necmettin Erbakan "ın mahkûm olduğu davadan dokunulmazlığı nedeniyle kurtulmuştu. Gül, Kalkınma Bankası"ndan sorumlu Devlet Bakanı olduğu dönemde de tazminat ödemeye mahkum olmuş ve kamu zararı icra yoluyla Gül"den tahsil edilmişti. Eşi Hayrünnisa Gül ise türbanı nedeniyle Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"ne (AİHM) dava açmış, ancak benzer bir davanın Türkiye lehine bittiği bilgisinin önceden alınması üzerine dilekçesini geri çekmişti.

Kayıp trilyon sanığı
Abdullah Gül hakkındaki ilk suçlama, kamuoyunda kayıp trilyon davası olarak bilinen davada geçti. Kapatılan RP"ye 1997 yılında yapılan 1 milyon YTL"lik Hazine yardımının, sahte belgelerle harcanmış gibi gösterildiği iddiasıyla açılan "kayıp trilyon" davasında, dönemin Genel Başkanı Necmettin Erbakan ile birlikte sanıklar arasında Gül de yer aldı. AKP"den milletvekili olmasıyla birlikte Gül dokunulmazlık kazanmış oldu. Bu nedenle Abdullah Gül hakkında ceza yargılaması yapılamadı. Ancak aynı dosya kapsamında yargılanan Necmettin Erbakan özel evrakta sahtecilik suçundan 2 yıl 4 ay 10 gün hapis cezası aldı ve siyasi yasaklı hale geldi. Bu nedenle Gül"ün Köşk"e çıkmasıyla dokunulmazlığının kalkıp kalkmayacağı da tartışılan konular arasında bulunuyor. Kimi hukukçular, milletvekili dokunulmazlığının cumhurbaşkanı için geçerli olmadığını ve Köşk"e çıkan kişi hakkında fezleke olması durumunda yargılanabileceğ i tezini savunuyor. Abdullah Gül"ün kayıp trilyon davası nedeniyle TBMM"de fezlekesi bulunuyor. Gül"ün cumhurbaşkanı olması durumunda kayıp trilyon davasından yargılanıp yargılanmayacağı gelecek günlerde netleşecek.

Tazminata mahkûm oldu
Abdullah Gül, REFAHYOL hükümeti döneminde devlet bakanı olarak görev yaptığı dönemde özel harcamalarını kendisine bağlı Türkiye Kalkınma Bankası"na yaptırdığı gerekçesiyle hakkında açılan tazminat davasında mahkûm oldu. Gül hakkındaki karar, yaptığı haracamaların "kişisel ilişkileriyle ilgili olduğu ve görevi gereği olmadığı" gerekçesine dayandırıldı. 1996 yılının parasıyla 1 milyar 652 milyon liranın faiziyle Gül"den alınmasına hükmedildi. Zarar Gül"den yasal faiziyle birlikte icra yoluyla alınabildi.

Fethullahçılar protokole
Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturmasının hemen ardından yurtdışı temsilciliklerine gönderdiği kripto ile Milli Görüş ve Fethullah Gülen cemaati temsilcilerinin devlet protokolüne sokulması isteğini iletti. Kriptoda ayrıca büyükelçilerin cemaat temsilcileri ile temas kurması talimatı da verilmişti.

Eşi Türkiye"den davacı
Abdullah Gül"le 1980 yılında 16 yaşında evlilik yapan Hayrünnisa Öztürk , 1998"de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü"nü kazanmıştı. Hayrünnisa Gül, kayıt yaptırmaya, kapatılan Fazilet Partisi milletvekili olan eşi Abdullah Gül, avukatı ve noterle birlikte gitmişti. Ancak Gül"ün türbanlı fotoğrafı nedeniyle kaydı yapılmamıştı. Karara karşı Türkiye"deki yargı yollarından sonuç alamayınca 2002"de AİHM"ye gitmişti.

Gül"ün Dışişleri Bakanı olmasının ardından ise eşi, "Dava hakkını bana kocam değil devlet verdi. Onun başbakan olması benim haklılığımı değiştirmez. Başvurumu geri çekmeyi hiç düşünmedim" demişti.

Hayrünnisa Gül, Dışişleri Bakanı"nın eşinin Türkiye"den davacı olmasının yarattığı tartışmalar üzerine ise davasını geri çekmek zorunda kaldı. Hayrünnisa Gül, kararını şöyle değerlendirmiş ti:

"Haklılığıma inanıyorum"
"Yapılan, Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarına tanıdığı, AİHM"ye başvuru hakkını kullanmaktan ibaretti. Ancak eşimden dolayı bu davada çift taraflı, yani hem davacı hem davalı konuma gelmiş bulunuyorum. O dönemde eşim ne başbakan ne de Dışişleri bakanıydı. Davamı geri çekme kararımın nedeni, yargı kararlarının tartışılmasına fırsat vermemek, güven ve saygıyı sağlamaktır. Bu konuyla ilgili benzer davalar zaten AİHM"nin gündemindedir. Esasa ilişkin davayı açarken haklılığıma olan inancımı halen koruduğumu da belirtmek isterim."

Tıp öğrencisi türbanlı Leyla Şahin "in Türkiye aleyhine açtığı davayı AİHM"de kaybettiğine ilişkin ilk bilgilerin AKP hükümeti tarafından öğrenilmiş olmasının Gül"ün dava dilekçesinin geri çekilmesinde etkili olduğu belirtilmişti.


Abdullah Gül"ün babasına Büyükşehir KIYAĞI!..

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 2300 billboard imalatını Gül’ün babası Ahmet Hamdi Gül ile kardeşi Mehmet Macit Gül’ün ortağı oldukları Asteksan şirketine verdi...

Gül’ün babasına bilboard ihalesi

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 2300 billboard imalatını Gül’ün babası Ahmet Hamdi Gül ile kardeşi Mehmet Macit Gül’ün ortağı oldukları Asteksan şirketine verdi. İhalenin bedeli ise tam 5 milyon YTL. Asteksan’ın planlama yetkilisi İbrahim Canbey, “Araştırıp, kıyaslamışlar, bizde karar kılmışlar” dedi. ‰5’te

‘Esnafım’ dedi, fabrikatör çıktı...

Dışişleri Bakan’ı Gül’ün babası Hamdi Gül, Organize Sanayi Bölgesi’ndeki torna atölyesinde çalıştığını söylüyordu.

İstanbul Belediyesi’nin billboardlarının yenilenme işi, Abdullah Gül’ün babasının şirketi Asteksan’a verildi

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yaptıracağı billboardları, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün babası Ahmet Hamdi Gül’ün şirketi olan Asteksan’ın ürettiği anlaşıldı. Hürriyet gazetesinin haberine göre, durum 300 bilboardın haksız olarak elinden alındığını iddia eden Ada Medya’nın başvurusuyla ortaya çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Kültür A.Ş.’ye yüzde 43 kâr payı ile verdiği billboard sayısı 1800’dü. Kültür A.Ş.’nin aynı kâr oranıyla Ströer-İlbak Firması’na devrettiği billboardlardan TCDD mülkiyetindeki 300’ünün haksız olarak elinden alındığını savunan Ada Medya, Rekabet Kurulu’na ve yargıya başvurdu. Yürütmeyi durdurma kararı alan şirket, ihalenin yasadışı ve usulsüz yapıldığını öne sürdü. Billboardlarda yandaşların kollandığı şikayetiyle Inter Tanıtım firmasına idari para cezası kesildi.

Bedeli 5 milyon YTL
İstanbul billboardlarında Belediyece yandaş firmalar kollanıp tekelleşme yaratıldığı şikayeti üzerine Ströer-İlbak grubundan Inter Tanıtım firması yönetimine idari para cezası kesildi. Belediyenin yan şirketi Kültür A.Ş.’nin de aynı oranla Ströer-İlbak’a devrettiği, sayısı 500 artırılıp yenilenen 2300 billboard’un imalatı Gül’ün babası Ahmet Hamdi Gül ile kardeşi Mehmet Macit Gül’ün ortağı oldukları Asteksan Makina ve Madeni Eşya İnşaat Taahhüt Ltd. Şti’ne verildi. 2300 billboardın imalat bedeli, ortalama 1200 Euro’dan yaklaşık 5 milyon YTL’yi buluyor. Asteksan’ın planlama yetkilisi İbrahim Canbey ise neden Asteksan’ı seçtiği sorusuna şu yanıtı verdi: “Araştırıp, kıyaslamışlar, bizde karar kılmışlar. Bize sipariş yapılır, tamamlayıp teslimatı yaparız.”

Fabrikasınınaçılışını Erdoğan yapmıştı
Asteksan, uzun yıllar tornacılık yapan Ahmet Hamdi Gül tarafından 1972’de Kayseri’de ’Parkım’ adıyla kurulmuştu. Birkaç yıl önce üretim alanını genişletince Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından yeniden açılışı yapıldı. Top-lam 4000 metrekarelik kapalı alanda faaliyet gösteren Asteksan fabrikası, şehir, park ve bahçe mobilyaları, çöp kutuları, otobüs durakları, aydınlatma elemanları ve reklam bilboardları üretiyor. Asteksan’ın Adana’da ve Romanya’da da şubeleri bulunuyor.


‘Torna tezgahındayım’
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün babası Ahmet Hamdi Gül, 6 Temmuz 2007 tarihinde Yeni Şafak gazetesine verdiği ropörtajda şöyle diyordu: “Kayseri Tayyare Fabrikası’nda işçiydim. Emekli oldum; ama ak düşmüş sakalımla hâlâ torna tezgahının başındayım. Bizim hayatımızda hiçbir değişiklik olmayacak. Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan torna atölyesine her gün gider çalışırım. Bundan sonra da çalışmaya devam edeceğim.”


Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile eşi Hayrünisa Gül, TOKİ’Nin Ümraniye- Kemerdere’de yaptırdığı villalardan aldı. 2 villa için Gül toplam 820 bin YTL ödedi.

AKP’nin Cumhurbaşkanı adayı olan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) İstanbul’da yaptığı lüks villalardan kendisi ve eşi adına toplam 820 bin YTL peşin ödeyerek iki villa sahibi oldu.

AKP’nın mitingleriyle özdeşleyen açılışlar yapan TOKİ, Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. kanalıyla Ümraniye-Kemerdere’de de 62 özel villa yaptı. Villadan satın alanlar arasında Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile eşi Hayrünisa Gül de bulunuyor. Güller aynı gün peşin para vererek iki villa satın aldı. Satış fiyatları incelendiğinde, Abdullah Gül ve eşinin aldıkları iki villanın, diğer villarara göre fiyatlarının daha düşük olduğu görüldü.

Ümraniye-Kemerdere İdealistkent Apart ve Villaları projesinden peşin ödeme yaparak iki villa sahibi olan Abdulhlah Gül ve eşinin ödemeyi 27 Aralık 2006’da yaptıkları, villaların belirlenen zamandan önce yapımının tamamlanarak hak sahiplerine teslim edileceği bildirildi.

Bu DINCI YOBAZ CAKALLAR HEM HIRSIZ, HEM SAHTEKAR, HEM HORTUMCU, HEM HAIN , HEM SEREFSIZ, HEM KAHPE, HEM ALCAK !
Ne tür pislik serefsizlik hainlik kahpelik arasaniz hepsi var bunlarda !

Dürüstse erkekse dokunulmazligina siginmayarak yargi önüne ciksin !

19.08.2007 03:06

szeri ancak senin gibi
 
halk düsmani enikler begenir

19.08.2007 03:07

latife hanimin türbanina bak yavsak o.T.
 
ohne Text

19.08.2007 03:07

16 yasindamiymis hayrüsinna
 
attaürkün annesi evlendiginde kac yasindaydi bi bak yobaz halk düsmani serefsiz

19.08.2007 18:21

CAKAL abdusun yaptigi gizli anlasma !
 
Gizli mutabakatın içeriği özetle şöyledir :

1. Türk askeri Irak’ın kuzeyinden çekilecek: Irak’ın kuzeyinde bulunan bütün Türk birlikleri ve Türk ordusuna bağlı özel kuvvetler, dört ay içinde aşamalı olarak Türkiye sınırları içine çekilecek.

2. Sınır harekâtlarına son: Türk ordusu bundan böyle hangi gerekçeyle olursa olsun, sınır ötesi harekâtta bulunmayacak. PKK/KADEK’in Türkiye egemenlik alanı dışında takip ve bastırılması harekâtlarına da son verilecek.

3. PKK’ya askerî harekât için ABD’den izin: PKK/KADEK’E karşı Türkiye devletinin egemenlik alanı içinde yapılacak askerî harekâtlar için, ABD askerî makamlarına haber ve bilgi verilecek, izin alınacak.

4. Türkiye’ye ambargo ve askerî yaptırım tehdidi: Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK/KADEK’e karşı ABD askeri makamlarına bilgi vermeden ve izin almadan harekât yapacak olursa, ABD hükümeti, “Kürt halkına karşı şiddet kullanıldığı ve soykırım uygulandığı” çerçevesi içinde uyarıda bulunma hakkını kullanabilecek. Bu durumda ABD gerekli gördüğü ambargo ve silahlı müdahale gibi siyasal ve askerî yaptırımları saklı tutacak.

5. ABD’nin İran ve Ortadoğu harekâtlarına aktif destek ve katılım: Türkiye, ABD’nin İran’a ve diğer Ortadoğu ülkelerine karşı uygulayacağı sınırlı askerî harekâtlara, ABD’nin talep etmesi halinde şartsız olarak üs ve taşıma kolaylıkları sağlayacak, askerî birlik verecek. Türk birliklerinin üst komuta yetkisi, ABD komutanlığında olacak.

6. Türk ordusunun asker ve silah gücünde indirim: Türk ordusunun asker sayısı ve silah kuvveti, ABD’nin uygun bulduğu sayı ve kabiliyete indirilecek, özellikle tank ve ağır silahların miktarı düşürülecek, savaş uçağı sayısı sınırlanacak, bütün silah ve cephane bundan sonra ağırlıklı olarak kısa menzilli taktik savunma kavramına [Belgede konsept deniyor] göre ayarlanacak, Türkiye’de bulunan ABD ve NATO irtibat subaylarının görev alanları ve yetkileri genişletilecektir.

7. Irak’ın kuzeyinde kurulan kukla devlet Türkiye tarafından resmen tanınacak: Irak’ın kuzeyinde kurulmuş olan ve sözümona ‘Kürdistan’ adı verilen kukla devlet, resmen ilan edildikten sonra, Türkiye tarafından da resmen tanınacak. Türk devletinin kukla devletin kuruluşunu “savaş nedeni” sayan Millî Güvenlik Siyaset Belgesi ve bu yöndeki politika ve kararları kaldırılacak.

8. PKK/KADEK elemanlarına geniş kapsamlı af: Abdullah Öcalan ve diğer dört lideri dışında bütün PKK/KADEK yönetici ve elemanlarına geniş kapsamlı af çıkarılacak.

9. PKK/KADEK yasallaştırılacak: Etnik grupların yasal siyasete katılmaları önündeki bütün yasal kısıtlamalar ve engeller kaldırılacak. Af yasasıyla bağlantılı olarak PKK/KADEK’e yasal siyaset düzleminde yer alma olanağı sağlanacak, hapiste veya dağda bulunan yöneticilerin siyasal mücadeleye katılmaları için gerekli hukukî ve siyasal önlemler alınacak ve uygulanacak.

10. Belediyelere özerklik: Kamu Reformu Yasası ve yeni Yerel Yönetim Yasaları hızla çıkartılarak, Türkiye’deki Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehir ve kasabaların belediyelerinin özerkleşmesi süreci kararlı olarak yürütülecek.

11. Dört yılda aşamalı olarak federasyona geçiş: Türkiye, dört yıl içinde uygulanacak bir planla, üniter devlet yapısını terkederek, federasyona geçecek.

12. Kıbrıs’ta Denktaş devredışı bırakılacak ve Annan Planı küçük değişikliklerle uygulanacak: KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, “Arafat modeli” denen uygulamayla devre dışı bırakılarak, Kıbrıs’ta Annan Planı bazı küçük değişikliklerle hayata geçirilecek.

13. Ege’de Yunanistan’ın taleplerine esnek tutum: Ege kıta sahanlığı konusunda Türkiye, Yunan doktrinine daha esnek davranacak, Türk jetlerinin uçuş alanı daraltılacak, sık sık ortaya çıkan “it dalaşı” sorunu Yunanistan rahatsız edilmeden çözülecek.

14. Ermenistan’a yönelik kısıtlamaların kaldırılması: Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirilecek ve iyileştirilecek, sınır ticaretinde Ermeniler lehine düzenlemeler yapılacak, Ermenilerin Türkiye’ye gezilerindeki bazı kısıtlamalar kaldırılacak.

19.08.2007 18:38

Anlasma itirafi..
 
Abdullah Gül’ün ABD Dışişleri bakanı Colin Powell ile yaptığı gizli antlaşmanın yer aldığı Vatan Gazetesi haberi :

Balgat’taki Bakanlık binasının ikinci katındaki odasında görüştüğümüz Abdullah Gül, şimdiye kadar söylemediği veya söyleyemediği her şeyi VATAN‘a anlattı. Bomba gibi açıklamalar yaptı. Gül’ün açıklamaları, Türk dış politikasının bundan sonra izleyeceği rotayı da açıkça gösteriyor. Bakın kimlere ne ne uyarılarda bulundu?

Ortadoğulu liderlere
* “Ankara ile Washington’un 50 yıllık stratejik ilişkileri gelecekte çok daha yaygınlaşıp gelişecektir. Sana şunu açıkça söyleyeyim; Ortadoğu’daki bütün rejimler değişecek. Şeffaflık ve demokrasi egemen olacak. Bu bölgede ekonomik sistemler de değişecek ve piyasa ekonomisi kuralları egemen olacak. Ortadoğulu liderler halklarına demokrasi ve tam özgürlük vermedikçe, sistemlerinin yürümesi mümkün değil. Irak’ta yaşananlar bütün bölge liderlerine örnek olsun.”

* “Bu konudaki görüşlerimi, Suriye ve İran gezilerimde de ayrıca Arap Birliği toplantısında, hatta son gittiğim Pakistan’da Devlet Başkanı Müşerrefe dahil herkese her platformda söyledim. Ortadoğu hak ve özgürlüklerin gelişeceği bir bölge olacak. Biz bu özgürlüklerin olmamasından nefret ediyoruz. Ortadoğu’nun bu duruma gelmesinden bölge liderleri sorumludur. Demokratik açılımlara öncü olmamışlardır. Bölge ancak şeffaf, modern ve serbest piyasa ekonomisinin uygulanması ile kurtulabilir.”

Amerikan yönetimine
* “Ben bu gezileri yapmadan önce, şimdi senin oturduğun koltukta (Eliyle koltuğa vurdu) ABD Dışişleri Bakanı Powell oturuyordu. Onunla 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki… Powell Suriye’ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var..”

* “Sen benim tezkereyi Meclis’e getirene kadar neler çektiğimi biliyor musun? Bakanlar Kurulu’nda 4 arkadaşımı ne kadar zor ikna ettiğimi biliyor musunuz? Bu süreçte Amerikan yönetimine 4 mektup yazdım. Hepsinde de temkinli olmamız gerektiğini anlatmaya çalıştım. Sonuçta ne oldu? (Eli ile işaret ediyor) Sadece 3 oy Sedat, 3 oy eksik kaldı. Cumhurbaşkanı Sezer’in tutumunu da hatırlayın…”

‘Sizden ders almalıyım’
* “Riyad’daki toplantıya Suudi Dışişleri Bakanı Faysal ve Suriye Dışişleri Bakanı Şara, hatta onlara Kuveyt ve Bahreyn Dışişleri Bakanları da katılmıştı. Toplantıda Irak konusunda, ABD’yi ağır kelimelerle suçlayan bir bildiri hazırladılar. Ben karşı çıktım ve bildirideki ifadeleri değiştirttim. Faruk Şara’ya ‘Bak bu bildiri böyle çıkarsa bunun size hiçbir faydası olmaz. Üstelik zararı olur. Irak’a dikkatle bakın’ dedim. Şara değişime razı oldu. Faysal ise bana geldi ‘Ben bu adamı 20 yıldır tanırım. Nasıl oldu da hemen ikna ettiniz. Sizden ders almam lazım’ dedi.”

* “Bak şimdi, Suriye’nin, ABD’nin İsrail-Filistin barışı için hazırladığı” Yol haritasını “Suriye neden dinamitlemeye kalkışmıyor dersin? Bizim bu konuda oynadığımız çok önemli rol var. Ama dedim ya, her şeyi kalkıp açıklayamıyorum” diye konuştu.

Saldırmakta haksızlar
* Genelkurmay’ın tutumunun eleştirilmesine de karşı çıkan Gül “İnsanlar kalktı Genelkurmay’ın ABD ile ilişkiler konusundaki tutumunu eleştirdi. Sen de eleştirdin. Ama ben onları koruyacağım şimdi.. ABD temsilcisi Halilzad buradan Irak’a geçecekti. Baktık yanında 70 dolayında asker var. Bunlar nedir diye sorduk. Koruma dediler. 70 koruma olur mu diye yeniden sorduk. Halilzad bunların kendisi ile birlikte gidip geri döneceğini söyledi. Ama kendisi tek başına geri döndü. Ne yapacaktı Genelkurmay? Susup oturacak mıydı?” dedi.

Türkiye’deki çevrelere
* Abdullah Gül, Türkiye’deki bazı çevrelerin tutumundan da rahatsız. İnsanların bilmeden yorumlar yaptığını anlatarak, “Bu konuda Türk ve Amerikalı yetkililer arasında şöyle bir fark var; Biz geçmişte yaşıyoruz. Hala tezkeredeyiz. Onlar ise artık geleceğe bakıyor. Artık biz de geleceğe bakmayı öğrenelim. Ama bilip bilmeyen herkes eleştiriyor. Tezkere sonrası Amerikalıların hayal kırıklığını çok iyi anlıyorum.. Sana gelen mesajlar bana da geldi. Ama artık onlar, bunları geride bırakmaya hazır, ama biz değiliz sanki. Ne yapılmak isteniyor?” dedi.

Bundan sonrasına dair
* Amerikan yönetimine Irak’ta normale geçişte bizim ne gibi katkılarımız olabileceğine ilişkin yazılı metin verdiklerini, bunun şu anda incelenmekte olduğunu anlatan Gül, Irak polisinin eğitimi ve insani yardım ekiplerinin gönderilmesini önerdiklerini, Washington’dan cevap beklediklerini anlattı.

* Gül, Türkiye’nin Washington büyükelçiliğindeki diplomat sayısının sadece 9 iken, Fransa’nın 400 olduğunu, bunun da Türkiye için büyük bir ayıp olduğundan söz etti.

* Gül, 6′ıncı Uyum Paketi’nin aynen Meclis’ten geçeceğini söyledi.

* Washington’da yılda 1.5 milyon dolar ödediğimiz lobi şirketinin hiçbir işe yaramadığından da bahsettik.

19.08.2007 18:40

Anlasma suc icerikli...
 
Bu Gizli Mutabakatla işlenen suçlar şunlardır:

1. TCK 125. maddede tanımlanan suç: Türk Ceza Kanunu’nun İkinci Kitabının Birinci Babında “Devletin Şahsiyetine Karşı Cürümler” düzenlenmiştir. 125. Madde, Devletin ülkesine, egemenliğine ve birliğine karşı cürümlerden en ağırını cezalandırmaktadır. Burada korunan hukuki yarar, Devletin ülkesinin bütünlüğü ve egemenliğidir. Söz konusu yararlar, maddeye göre dört çeşit eylemle ihlal edilebileceğinden, seçimlik hareketli bir suç söz konusudur. Ayrı ayrı suç oluşturan eylemler şunlardır:

1. Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya,

2. Devletin bağımsızlığını azaltmaya,

3. Devletin birliğini bozmaya,

4. Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya

matuf (yönelik) fiil veya fiillerden birini işlemek.

Her dört halde de suçun maddi unsurunun oluşabilmesi için, maddede yazılı maksatların gerçekleşmiş olması gerekmiyor. Amaca yönelik eylemlerden birinin işlenmiş bulunması suçun oluşması için yeterlidir.

Failler, Hükümet mensuplarıdır. Bulundukları konum itibariyle, maddede yazılı hedefleri gerçekleştirmeye elverişli olanaklara sahiptirler.

TCK 127. maddede tanımlanan suç: “Yabancı devletin, Türkiye devletine karşı savaş açması veya hasmane hareketlerde bulunması maksadıyla yabancı ile anlaşan veya bu maksada yönelik diğer eylemlere girişen kimseler” suç işlemişlerdir. Türkiye devletini tarafsızlık ilanına veya tarafsızlığını korumasına veya savaş ilanına veya savaşın devamına veya barış antlaşması yapmaya mecbur kılmak veya mecbur kılmaya yönelik faaliyette bulunmak için yabancıyla anlaşmak da suçtur.

Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül, Mutabakata göre, “ABD’nin İran’a ve diğer Ortadoğu ülkelerine karşı uygulayacağı sınırlı askerî harekâtlara, ABD’nin talep etmesi halinde şartsız olarak üs ve taşıma kolaylıkları sağlamak, askerî birlik vermek” taahüdünde bulunmuşlardır. Hatta bu tür sözler, kamuoyu önünde verilmektedir. ABD ile Ortadoğu’da askeri işbirliğinin başka bir anlamı yoktur. ABD, İran ve Suriye’ye karşı düşmanca niyetlerini açıklamıştır. Bu koşullarda ABD’nin İran’a karşı girişeceği askerî harekâtlara şu veya bu alanda destek vermek, “Türkiye’ye yönelik hasmane hareketlere neden olma” eyleminin işlenmekte olduğunu ifade eder.

Bu suçun tamamlanması için, belirtilen maksatla yabancı ile anlaşma yeterli olup, savaşın gerçekleşmiş bulunmasına ihtiyaç yoktur. Maddede geçen “bu maksada matuf fiiller”, anlaşma dışında savaşı tahrik edebilecek nitelikteki her türlü faaliyeti ve hileli eylemleri kapsamaktadır. Anılan maddede, savaş kışkırtıcılığı yapmak da aynı şekilde cezalandırılmaktadır.

TCK 146. maddede tanımlanan suç: Bu madde bilindiği gibi, kurulu anayasal düzeni ve TBMM’yi cebren tedbil, tağyir ve ıskat teşebbüsünü ceza yaptırımına bağlamıştır.

Anayasa’nın Başlangıç bölümünde ve ilk maddelerinde, anayasal düzen tanımlanmıştır. Buna göre, millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olması, devletin milleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğü, anayasal düzenin temel kurum ilkeleri içindedir.

Maddede, maddi unsur olarak “teşebbüs edenler” ibaresi kullanılmış olduğundan, Anayasa’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen üzerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye Anayasanın hükümlerine aykırı ve Anayasanın müsaade etmediği bir usulle icraya başlama cezalandırma için yeterlidir. Çünkü, 146. maddede tanımlanan suç, tehlike suçudur. Bu suç, idare edilenler tarafından işlenebileceği gibi, kullanılan vasıtanın neticeyi elde etmeye elverişli olup olmaması açısından daha çok idare edenler tarafından işlenmeye elverişlidir.

ABD ile Gizli Mutabakatın maddeleri incelendiği zaman, 146. maddede korunan anayasal düzenin en temel kurum ve ilkelerini cebren ortadan kaldırma ve değiştirme suçunun oluştuğu görülür.

Öte yandan bu Gizli Mutabakatı kararlaştıran ve uygulamaya başlayanlar, yasama organına ait yetkileri kullanarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ıskata teşebbüs suçunu da işlemişlerdir.

Anayasa’nın 92. Maddesine göre; “milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilanına” ve “yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir”. Varılan Gizli Mutabakat, doğrudan yetki ve sorumluluğunda bulunan bu gibi temel konularda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni devre dışı bırakmaktadır.

19.08.2007 18:42

Cumhurbaskanligina degil Yüce Divana...
 
Gizli Mutabakat’ın kabul edilmesinin ötesinde uygulanmaya başladığını gösteren kanıtlar, ortalıkta dolaşmaktadır ve toplanmayı beklemektedir.

Ne var ki suçlular, suçlarını milletvekili dokunulmazlığından yararlanarak işlemeye devam ediyorlar.

Hiç kimse, hele TBMM ve üyeleri, böyle ağır suçların işlenmesini kayıtsız bir tavırla seyredemez.

TBMM’NİN SORUMLULUĞU

Bu durumda TBMM ve tek tek bütün milletvekilleri ağır bir sorumlulukla karşı karşıya bulunuyorlar.

Anayasa’nın 83. Maddesinde yer alan “yasama dokunulmazlığı” ve 100. Maddesindeki düzenleme bu tarihi sorumluluğunuzu daha da artırmaktadır.

Anayasa’nın 148. Maddesi, bu suçları işleyen hükümet mensuplarının “Yüce Divan” sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’nde yargılanmalarını öngörmektedir. Ancak, bu yargılamanın yapılabilmesi için öncelikle 100. Madde uyarınca “Meclis soruşturması” yapılması gerekmektedir.

Bunun için, ABD ile bu Gizli Mutabakatı gerçekleştiren Başbakan ve Dışişleri Bakanı sıfatlarını taşıyan zatlar hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının onda birinin, yani yalnızca 55 sayın milletvekilinin vereceği soruşturma önergesi yeterli olacaktır.

“Yüce Divan”da iddia makamını temsil edecek olan Yargıtay C. Başsavcılığı’nın göreve başlayabilmesi, sizlerin bu tarihi görevi yerine getirmenize, vereceğiniz meclis soruşturması önergesi ile başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül olmak üzere sorumluların Yüce Divan’a sevkinin önünü açmanıza bağlıdır.

19.08.2007 20:37

46.6 o.T.
 
ohne Text

19.08.2007 20:37

46.6 o.T.
 
ohne Text

19.08.2007 20:37

46.6 o.T.
 
ohne Text

19.08.2007 20:37

46.6 o.T.
 
ohne Text

rebellerisch20 19.08.2007 23:24

ATATÜRK VE CUMHURBASKANLIGI MUTLAKA OKUY
 
Atatürk iki kez kalp krizi geçirdi.. Soner Yalçın yazdı...

19.08.2007 22:40
İlk Cumhurbaşkanlığı seçimi Atatürk’ü öldürüyordu!


İlk cumhurbaşkanlığı seçimi, Atatürk’ün iki kez kalp krizi geçirmesine neden oldu. Çankaya Köşkü’nde iki gün arayla gelen krizler, neden herkesten gizli tutuldu? Kalp krizlerinin sebebi, cumhuriyet fikrine karşı çıkan hilafet yanlısı muhalifler miydi? Kalp krizleri Atatürk’ün hayatını nasıl etkiledi?

Tarih: 11 Kasım 1923. Yer: Çankaya Köşkü Atatürk, öğle yemeğinde çok sevdiği etsiz kuru fasulye yiyordu.

Birden göğsünün arka tarafından sol kolunun dirseğine kadar yayılan çok şiddetli bir ağrı hissetti. Terden vücudu sırılsıklam oldu.

Ağrılarını kimseye hissettirmek istemedi, ancak dayanılacak gibi değildi.

Başı masaya düştü.

Şanslıydı; Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam öğle yemeğinin konukları arasındaydı. İlk müdahaleyi o yaptı.

Atatürk, odasına yatırıldı. Kalp krizi geçirmişti.

Bünyesi pek sağlıklı değildi. Sağlıklı olması da mümkün değildi zaten. Ömrü savaş cephelerinde geçmişti. Trablusgarp Savaşı’nda gözlerinden rahatsızlanmıştı. Birinci Dünya Savaşı’nda böbrekleri iflas etmişti. Sakarya Savaşı’nda ise attan düşüp kaburga kemiklerini kırmıştı.

Ancak, ilk kez kalp krizi geçiriyordu.

Sebebi, aşırı yorgunluk ve stresti.

Cumhuriyet’in ilanı sancılı olmuştu. İstanbul gazetelerinde sürekli eleştiri yazıları çıkıyordu; hilafeti savunuyorlardı.

Başta Rauf Orbay olmak üzere, dava arkadaşları açıktan açığa cumhuriyet fikrini eleştiriyordu.

Başbakanlıktan Fethi Okyar’ın alınıp İsmet İnönü’nün getirilmesi hiç kolay olmamıştı. Hükümet krizi zor atlatılmıştı ve aslında tüm bu siyasal olayların temelinde cumhuriyetin ilanı ve Atatürk’ün cumhurbaşkanı seçilmesi vardı.

İKİNCİ KALP KRİZİ

Evet; Atatürk, cumhuriyeti ilan etmiş; cumhurbaşkanı seçilmiş...

Ama bu olaylar sağlığına mal olmuştu.

İlk krizi çabuk atlatmıştı. Fakat bu son olmayacaktı.

İki gün sonra...

13 Kasım 1923.

Çankaya Köşkü...

Atatürk, öğleyin Köşk’ün bahçesinde yürüyüşe çıktı. Köpeği Foks’la oynadı. Yorulduğunu hissetti. Bahçedeki masaya geçerek, kahve istedi.

Kahvesinden bir yudum almıştı ki, sandalyeden yere düştü.

Yine kalp krizi geçiriyordu.

Koruma memuru Kemal Özada, garsonu Cemal Granda, şoförü Remzi Öztunç hep birlikte Atatürk’ü odasına taşıdılar.

Baygındı. Hava alması için odanın pencereleri açıldı, burnuna kolonya koklatıldı. Koluna iğne yapıldı.

Kendine gelir gibi oldu. Sorulara yanıt vermiyordu. Sadece yattığı yerden neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.

İki gün içinde iki kalp krizi geçirmesi üzerine, İstanbul’dan kalp doktoru Prof. Neşet Ömer İrdelp çağrıldı.

Doktor İrdelp, Ankara’ya geldi ve Atatürk’ü iyice muayene etti. Teşhisi aynıydı; çok çalışmaktan ve stresten ileri gelen "elemi asabi" kalp krizlerine neden olmuştu.

Dinlenmesi gerekiyordu. Bir de perhiz yapmalıydı. Yani içkiyi ve günde yaklaşık 30 bardak içtiği kahveyi azaltmalıydı. Sigara ise 10 adedi geçmemeliydi.

LATİFE HANIM OLSUN!

Atatürk’ün kalp krizi geçirmesi, basından gizli tutuldu. Muhaliflerin eline koz vermek istenmiyordu.

Ancak haber duyuldu. Başta "İkdam" gazetesi olmak üzere cumhuriyet muhalifleri Atatürk’ün ülkeyi yönetemeyecek kadar hasta olduğu dedikodusunu yaydılar.

Gazeteciler Çankaya Köşkü’nün önünden ayrılmıyordu. Hükümet resmi açıklama yapmıyordu. Tek açıklamayı, Ankara’dan İstanbul’a dönen Prof. İrdelp yaptı. Aşırı yorgunluktan dolayı küçük bir kalp spazmı geçirmişti. Dinlenip geçebilecek bir hastalıktı bu.

Bu arada Atatürk’ün durumunun ağır olduğu söylentilerine inanan bazı çevreler, Atatürk’ün yerine Latife Hanım’ın cumhurbaşkanı olması gerektiği gibi absürd fikirler ortaya attılar.

Atatürk sıhhatine kavuştuktan sonra kendisine ziyarete gelen Ali Fuat Cebesoy gibi arkadaşlarına, "öteki dünyaya gidip geldiğini" söyledi.

Doktorların tavsiyelerini dinleyip perhize uyacaktı.

YİNE KALP KRİZİ

Ama iki ay sonra sağlığına kavuşunca perhize son verdi. Latife Hanım’ın ısrarları da yeterli olmadı, hatta ilk kavgaları bu nedenle çıktı.

Annesi Zübeyde Hanım ve babası Ali Rıza Efendi kalp hastasıydılar, dikkatli olması gerekiyordu. Ancak yeni temellere dayanan yeni bir devlet kurmanın yolu yorulmaktan geçiyordu.

Hep çalıştı ve benzer krizler Atatürk’ü hiç yalnız bırakmadı. Nutuk’u hazırladığı 1927 yılının 22-23 ve 28 Mayıs’ında da üç kez kalp spazmı geçirdi.

Bu dönemde Almanya’dan gelen Prof. Kraus ve Prof. Von Romberg Atatürk’ü muayene ettiler.

Dört yıl önceki teşhisten farklı bir şey söylemediler. Fazla çalışmaması gerekiyordu.

Ancak Atatürk’ün Alman doktorların tavsiyelerine uyması zordu. Devrimlerin kesintiye uğramaması gerekiyordu.

Bile bile ölüme koştu...

İşte ilk cumhurbaşkanlığı seçimi ülke siyasi tarihi dışında Atatürk’ün kişisel tarihi açısından da bu denli güç şartlar altında, azim ve kararlılıkla hayati kararların alındığı ve uygulandığı bir dönemdi.

Latife Hanım’dan Erdoğan’a mektup

Sayın Başbakan,

"Birinci Cumhurbaşkanımız Atatürk’ün eşi de türbanlıydı" şeklindeki açıklamanız üzerine bu mektubu tarihe karşı bir borç duygusuyla kaleme aldım.

Bilmenizi isterim ki, zorunluluk olmadığı dönemlerde ne ben, ne de ailem hiçbir zaman başörtüsü kullanmadık.

Londra’da Chislehurst Tudor Hall School ve Paris’teki Sorbonne Üniversitesi’nde okurken başım açıktı. Pasaportumdaki fotoğrafımda bile başım açıktı.

İzmir’deki yaşamımda da örtünmedim. Sadece sokağa çıktığım zaman mecburen başıma bir örtü geçiriyordum. Bu örtünme benim kişisel isteğim değildi. Dönemin gelenekleri-ádetleri bunu emrediyordu.

Başörtüsüne ilişkin Osmanlı hukukunda zorunlu bir yasa olmamasına rağmen, başınızın, yüzünüzün açık olması kadı huzuruna çıkarılıp kınanmanıza neden olurdu. Bir kadının bu kınamaya maruz kalması ise itibarının-namusunun yok olması demekti.

Bu nedenle örtünmeye mecburdum.

25 Kasım 1925’teki şapka kanunu ile başlayıp, 3 Aralık 1934’te çıkan 2596 sayılı kanun ve 18 Şubat 1935’te çıkan 2933 sayılı kıyafet yasalarıyla süren reformlar kadınların giyim konusunda tamamen özgürleşmesini sağladı.

Ve ben de örtüyü kaldırıp attım.

Sayın Başbakan,

Büyük önder Mustafa Kemal’le evlendikten sonra mecburen, devlet görevi gereği örtündüm.

Ancak benim örtüm biraz farklıydı: Döneme göre modern giyiniyordum; çarşaf giymiyor, peçe takmıyordum.

Yüzümü tümden açık bırakan kendime özgü başörtüm, tayyörlerim, pelerinlerim, çizmelerim, elmas küpelerimle o dönem için çok farklı bir giyim tarzına sahiptim.

Bu tarz, yabancı gazetelerde haber bile oldu.

17 Mart 1923 tarihli İngiltere’de yayınlanan London Illustrated News ile ABD’de yayınlanan 14 Mart 1923 tarihli New York Times gazetelerine göz atarsanız, Türk kadının özgürlük simgesi olarak beni gösterdiklerini görürsünüz.

Diğer yandan, büyük önder Atatürk’le birlikte erkek meclislerinde bulunmam, lokantalara gitmem, toplantılarda bacak bacak üstüne atmam da yadırganıyordu.

Bu nedenle gizli bir örgüt olan "Anadolu Osmanlı İhtilal Komitesi", benim kıyafetim ve davranışlarımı kastederek, "Yarın senin de karı ve kızının bu hallere getirileceğini, ırz ve namusunun mubah kılınacağını düşün, vicdanına kulak ver, dininin namusunun ne kıratta bir Millet Reisi elinde oyuncak olduğunu anla! Ey Müslüman, fazla söze hacet yok, din ve ırk ocağımızın haremine kadar uzanan bu eli bugün kırmazsan dinine, Kuran’ına, ırz ve namusuna ebediyen veda et" şeklinde bildiriler dağıttı. Ben yılmadım ve hiç korkmadım.

Sayın Başbakan,

Önemle belirtmek istiyorum: "Atatürk’ün eşi de başörtülüydü" polemiği yarın tehlikeli tartışmalara neden olabilir.

Birileri çıkıp "Atatürk’ün döneminde içki yasaktı, halifelik kurumu vardı, laiklik yoktu, kadınlara çalışma izni yoktu" diyebilir!

Oysa bunlar da tıpkı "benim başörtüm" gibi dönem şartları altında değerlendirilmesi gereken konulardır.

Sayın Başbakan,

Devlet görevi gereği, siyasal kriz çıkmaması için, kısa bir süre zorunlu olarak giydiğim başörtüsünün bu şekilde değerlendirilmesine çok üzülüyorum.

Ayrıca düşünüyorum da, bu polemiği çıkaranlar, "Cumhurbaşkanı eşinin başının açık olması gerekiyor" diyenlerle aynı safta olduklarının farkındalar mı acaba?

Unutmayınız ki bizim dönemimizde de bazı çevreler, "Cumhurbaşkanı eşinin başının kapalı olması gerekiyor" diyordu! Yazdığım gibi, bunu devlet görevi olarak kabul ettim ve örtündüm.

Madem böyle bir tartışmanın doğmasına neden oldunuz, şimdi size soruyorum: Sayın Hayrünnisa Gül de tıpkı benim yaptığımı yapar, başörtü meselesini devlet görevi sayar ve başını açar mı?

Sayın Başbakan,

Bu gereksiz tartışmalarla ne beni, ne de Hayrünnisa Hanım’ı siyasete "malzeme" yaptırmayınız lütfen.

Size çalışmalarınızda başarılar diler, kuracağınız 60. hükümetin vatanımıza, milletimize hayırlar getirmesini dilerim.

Saygılarımla,

Latife Mustafa Kemal

Abdullah Gül, Einstein gibi yapabilirdi!

İsrail Başbakanı Ben Gurion, "modern fiziğin dehası" Albert Einstein’a çok gizli kaydıyla bir mektup gönderdi. Einstein mektupla gelen teklife çok şaşırdı. Bu teklife Einstein’ın verdiği yanıtla cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’ün ne ilgisi vardı?

Tarih 16 Kasım 1952

ABD, New Jersey, Princeton

O gün Albert Einstein için hayli hareketli geçti.

Mütevazı evinde sabah kahvaltısı yaparken okuduğu New York Times’taki habere gülüp geçti.

Ancak bir saat sonra İsrail’in Washington büyükelçisi Abba Eban imzalı "çok gizli" damgalı mektup olayın rengini değiştirdi.

Gülüp geçtiği haber, doğruydu.

İsrail’in ilk cumhurbaşkanı Chaim Weizmann vefat etmişti.

İsrail Başbakanı Ben Gurion bu nedenle, Albert Einstein’a İsrail’in cumhurbaşkanı olmasını teklif ediyordu.

Weizmann dünyaca ünlü bir kimyacıydı. İsrailliler şimdi de ünlü bir fizikçi olan Einstein’ın cumhurbaşkanı olması istiyorlardı.

Nobel fizik ödülü sahibi Einstein, bilim çalışmaları yanında toplumsal konulara da ilgisiz değildi.

Yahudi’ydi; ama Yahudiliği dini inançtan çok kültürel boyuttaydı. Dinsizdi.

Önceleri Yahudi sorunuyla pek ilgili değildi; milliyetçilik fikrine karşıydı; dünya vatandaşlığını savunuyordu. Komünistti.

Savaş sonrasında komünist olduğu gerekçesiyle ABD’de soruşturmalara uğradı; hatta vatandaşlıktan atılması bile gündeme geldi.

Ve tüm bunlara rağmen İsrail onu cumhurbaşkanı olarak görmek istiyordu.

Karar vermekte zorlandı, sıkıntısı kararsızlık değil, insanları üzmeden olumsuz cevabı nasıl vereceğiydi.

18 Kasım 1952’de büyükelçi Abba Eban’a şu mektubu gönderdi:

"Devletimiz İsrail adına şahsıma yapılan teklif beni son derece duygulandırdı, ama aynı zamanda üzdü. Zira bu teklifi kabul etmem mümkün değil.

Ömrüm boyunca kendimi cisimlerin dünyasına adamış olduğumdan, insanların dünyasıyla ilgilenmek ve resmi görevlerle uğraşmak için gerekli deneyimden de, doğal yetenekten de yoksunum.

İleri yaşım her halükarda gücümü sınırlamamış olsaydı da, böylesine önemli bir makamın gereklerini yerine getiremezdim. Tüm bunlar benim için çok üzücü.

Yahudi halkıyla aramdaki ilişkinin, uluslar bünyesindeki nazik konumumuzun bilincine vardığımdan beri en fazla gönül verdiğim şey haline gelmiş olması üzüntümü daha da artırıyor.

Bu ağır ve zor görevin üstesinden gelebilecek birinin bulunmasını tüm kalbimle diliyorum..."

Albert Einstein cumhurbaşkanlığı teklifini reddetti.

Sonuç: Bizim gibi Üçüncü Dünya ülkelerinin en sorunlu yanı sağlıklı bir demokrasinin olmamasıdır. Bunun temelinde de uzlaşma kültürünün yoksunluğu yatar.

Keşke Abdullah Gül de, uzlaşma kültürünün kökleşmesi için fedakárlıkta bulunup, "makamları hiç önemsemeyen" Einstein’ın tavrını sergileyebilseydi!


Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 19:30 Uhr.