Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
  #1  
Alt 01.01.2009, 04:53
gelincik02
 
Beiträge: n/a
Standard "Kendine iyi bak"

“Kendine iyi bak” bir veda degil elveda cümlesidir çogu zaman. O üç kelimeden çok daha fazlasini gizler içinde...

"Kendine iyi bak." Çünkü bundan sonra ben yaninda olmayacagim. Olamayacagim. Istesem de istemesem de. Sevdim bir zamanlar seni, hala seviyorum ve benden sonra da mutlu olmani istiyorum. Olur da bir gün dönersem seni iyi bulmak istiyorum.“

“Kendine iyi bak. Çünkü bundan sonra kendinden baskasi olmayacak yaninda sana bakacak. Ben olmayacagim. Kendine iyi bak ve beni düsünme. Çünkü ben de seni düsünmeyecegim artik. Arama sakin beni, yazma, çünkü ben yazmayacagim. Sil beni yüreginden, çünkü ben silecegim. Fakat, yasanilan, paylasilan güzel seyler hatirina sana yürekten mutluluklar diliyorum. Ve ben bir daha dönmemek üzere gidiyorum.”

"Kendine iyi bak. Aramizda geçen herseye ragmen benden sonra iyi oldugunu bilmeyi tercih ederim. Aslinda bilmem çok önemli degil, iyi oldugunu varsayacagim ben. Seni bir daha asla görmemek üzere gidiyorum ben, seni kendinle basbasa, yapayalniz birakiyorum ben. Biliyorum kendini birakacaksin benden sonra, o yüzden iyi bak diyorum. Aslina bakarsan, çok da fazla umursamiyorum."

"Kendine iyi bak derler ve giderler. Tutkuyla sevenler, bazen birden fazla söylerler bunu. Çünkü onlari ayirmak, eti tirnaktan ayirmak gibidir. Kolay kolay kopamaz onlar, süreç çok aci vericidir, yürek parçaliyicidir. Her seferinde azalan umutlarla geri döner ve yine “Kendine Iyi Bak” gözleriyle ayrilirlar. Ta ki umut da, sevgi de tükeninceye kadar…Ta ki son elveda mezar sessizligine bürününceye kadar…"

Tutkunun ötesinde sevenler, bir kez “Kendine Iyi Bak “ derler ve giderler. Onlar eti tirnaktan ayirmak yerine ölümü yeglerler. Onlar bu aciyi bir kezden fazla kaldiramayacaklarini bilirler.

"Kendine iyi bak" derler ve giderler. Bu sözlerin içinde ihanet yok, hiç bir zaman olamaz derler ve giderler. En büyük ihanet degil midir aslinda seni seveni, ihtiyaci olani yüzüstü birakip gitmek. "Kendine iyi bak" derler ve giderler. Seni suskunluga mahkum edip giderler. Seni parçalara ayirip, en büyük parçayi yanlarina alip giderler. Seni senden alip giderler.

Daha kötüsü suçlayamazsin onlari tüm bunlar için. Kendine iyi bak deyip gidenin geçerli bir nedeni vardir elbet. Suçlatmaz kendini. Savasmadiklari için kizarsin ama suçlayamazsin. Savasmislarsa, yenildikleri için kizarsin ama suçlayamazsin. Yenildigin için kizarsin ama suçlayamazsin… Ayriligin kaçinilmazligina inandirir seni, kendine iyi bak derler ve giderler. Elinden umutlarini, düslerini, sevgilerini alip giderler. Bir tek anilari birakirlar geride, bir de hatirladikça gözyaslarina bogulasin diye unutulmayan nagmeler.

Arkalarina bakmadan çekip giderler eger yalniz kalmissan, çünkü insafsizliklarini görmek istemezler. Hersey o saniye orada bitsin, kapansin bu sayfa isterler. Bitti diyemedikleri için, kendine iyi bak derler. Kirildim ve affedemiyorum; diyemedikleri için kendine iyi bak; derler. Seni istemiyorum artik, hayatimdan çikaracagim ama bil ki hiç unutmayacagim; diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Biliyorum çok kanayacaksin ama daha iyisini yapamiyorum; diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Vicdanlarini rahatlatmak için kendine iyi bak derler, çünkü o kan uzun süre akacaktir ve o yara asla kapanmayacaktir, bilirler.

"Kendine iyi bak" bir noktadir çogu zaman. Kendine iyi bak deme bana, sadece kötülükler noktalansin isterim ben. Oysa sen iyisin… Sen gözümdeki isik, dudagimdaki tebessüm, sen içimdeki sevinçssin. Sen hayatima renk katan, sen yüregimdeki çarpinti, sen hayatimdaki nesesin. Sen yolumu aydinlatan, sen dert ortagim, sen gönül yoldasim, sen bir tanesin. Kendine iyi bak deme bana. Nokta koyma.

Keske böyle yasanmasaydi bazi seyler, keske affedebilsen beni, keske ben de affedebilsem… Keske döndürebilsek zamani geriye. Keske bugünkü aklimizla yasasak herseyi bastan. Nafile... Ama yine de, gitmesen olmaz mi? Bitmesek olmaz mi? Sen eksikken, ben nasil tam olurum? Senden kalan boslugu kimlerle doldururum? Savassak, aramiza giren seytanla olmaz mi? Hani büyük asklar her türlü engeli asardi, hani gerçek dostluklar her sinavi geçerdi, hani sevgi eninde sonunda kazanirdi? Hani hayatta hiç kirlenmeyecek degerler vardi? Hani en büyük zaferler, en kanli savaslarin ardindan kazanilirdi? Bunlarin hepsi yalan mi? Sahiden..., gitmesen olmaz mi? Bitmesek olmaz mi?……….

Peki o zaman... Senin istedigin gibi olsun... Öyleyse...Sen de Kendine Iyi Bak.

"Kendine iyi bak" derler, kursunu kafana sikip giderler... ...
  #2  
Alt 12.01.2009, 06:10
gelincik02
 
Beiträge: n/a
Standard

POSTA

Hayal edebiliyorum tam bu halini. Saçların karışık, ağzında bir sigara. Kapıya dayandığı zaman postacı ve bastığın da zile, eminim okkalı bir küfür savurmuşsundur kalkmadan yerinden – zaten hep en son söylemen gerekenleri en başta söyledin sen... Umarsız bir yüz ifadenle almışsındır postacının elinden mektubu. İçinden söve söve bakmışsındır adamın yüzüne. Bahşiş vermek şöyle dursun, üstüne para bile istemeyi geçirmişsindir aklının bir köşesinden..Senin rahatını bozdu diye!

Zarfın üstüne adımı yazmadım. Çünkü biliyorum ki, senin bildiğin gibi benden gelen bir mektup hayra alamet değildir – hiç olmadı.
Klasik bir giriş kullanmadım mektupta, “ nasılsın” diye sormadım çünkü sen hep iyi olmanın bir yolunu bulurdun. Yine bulmuşsundur, mutlusundur eminim.

“Ben mutsuzum” demedim satırlarımda, umursamadığından değil artık önemsiz olduğundan. Sana ben de bıraktıklarını anlattım…Bilmem farkında mıydın? Ben de çok iz bıraktın.
Yine de, her şeyden çok öğretici yanını anımsayacağım senden sonra… Çok şey öğrettin bana, çok örnekleme yaptın – yaşattın.Bir hamur gibi yoğurdun demek geçti içimden, bunu mektubumda yazmadım. Çünkü sen beni sevdin de… ( hakkını verdim, inanarak sevgine )

Güvensiz yanlarımdan bahsettim sana ( okurken sakın gülme ) O yanlarımı çok iyi bildiğini biliyorum. Bildiğin için hep o kapıyı kullandın!

Buruşturup atmış olmalısın mektubumu şimdiye kadar, ama yine de okuyacaksın biliyorum. (dayanamazsın)

Umursadığını görmem korkma! Rahat ol.

Girişi olmayan bir yazının sonucunu bilmek isteyeceksin. Sen iyi tahmin yapardın, “yine haklı mıyım?” diye yarışacaksın kendinle. Kazanmaya doymuyorsun elinde değil..

Buruşturduğun yerler zor okunuyordur ama biraz çabala. En önemli kısım burası.
Senden öğrendiğim en başlıca ders “bencillik dersi” idi – ki bu dersi bu mektupla veriyorum – En zayıf olduğum konuydu ama sen beni çok iyi yetiştirdin!
Üçte birini verdim sana yüreğimin. Sen bunun bile fazla olduğunu gösterdin verdiğin eğitimle. Sen iyi bir eğitmendin…

Mektubun sonunda “Seni sevmiştim” yazdım. Sanırım şu an yüzüne alaycı bir ifade yerleşmiştir, inanmadığının göstergesi olarak. Sevseydim postacının kapında işi ne değil mi?
Ama ben seni sevmiştim!

Hüzünlendin. Beni de hep hüzünlendirir bu Mişli Geçmiş Zamanlar .


Ama sen iyi öğretirdin, “Bana, hep bana ” demeyi ve “ önce ben ” demeyi. Ben de artık öğrendim. Benim de hakkımı yemeyelim…Çabuk kavradım ( tahmin ettiğimden daha çabuk dediğini duyar gibiyim )

Bu mektup benim almam gereken ama senin benden daha çok hak ettiğin diploma…


Yüzünde ki üzgün tonu değiştir…Kırılma. Sen iyi bir eğitmendin. Beni sen mezun ettin!

Şu an yumruklarının arasında buruşturduğun o kağıt parçası benim son ödevim.
Not vermeni beklemeyeceğim. Çünkü artık biliyorum ben sınıfımı geçtim.

Ben seni sevmiştim bebeğim. Ama senden çok kendimi sevdim ben. Tıpkı öğrettiğin gibi!

Şimdi mektubu çöpe atabilirsin. Hoşça kal bebeğim….





Andora
  #3  
Alt 18.01.2009, 21:52
gelincik02
 
Beiträge: n/a
Standard “Ayrılmak istiyorum...Resmen...”

“Ayrılmak istiyorum...Resmen...”
“Evet..”
Konuşan bir yabancı, her kimse...
“Nasıl istersen..”
Kendi sesi mi bu?

Ayakların yerden kesilmesi demek bu olmalı. Ipıssızlığı yaşamak. Ya da bir dönemeçte ansızın yüzyüze geliniveren araba burnu gibi.

Ağlamak şimdi en olmayacak şey olur. En iğreti.
“İşte böyle yaparlar adama”
Hıncını üstüne kusmanın ve en kendine ait giysisini /neredeyse hep üstünde olan pantolon için bir gün, “yeni mi aldın bunu?” diye sormuştu / pisletmenin gönül rahatlığını yaşar belki. Ve oracıkta, belendiği çamurların orta yerinde bırakıp gider ellerini oğuşturarak. Kimbilir.
Ağlamak en yanlış iş şimdi. Evet.
İyi ama, bozguna dönüştüğünde umut, nasıl yürekli olunur?

“Ben mahkeme işini hallederim. Sen yalnızca onayla..”

Paramparça bulutlar. Yağmur yüklü. Söylenecek bir şey yok artık.
“İstediğin bu değil miydi zaten. Öyleyse niye?”
O güzel günler. Yüreğinin bin attığı yanında, kuşlar gibi çırpındığı. Her bir kar katmanının daha derine gömdüğü, yok ettiği izlere dönüşüyor şimdi. Kar hep yağdı. Hep yağacak.

Sokağın başındaki pastaneye uğrayıp kocaman bir pasta almalı, kreması bol olanlardan, üstüne renkli güller kondurulmuş. Kremanın ağızdaki o peltek, kaygan yağlılığından nefret eder ama kutlamalar ne içindir ki? Kırdığı yaşam parçacıklarını altın bir çöp kutusuna doldurması gerekmiyor mu? Sonra oturup, bir daha asla birleşmelerine olanak olmayan bu paramparça kalıntıları seyretmek isteyebilir. Sudan incilerle tümleyerek.

Önce sıcak suyla bir duş. Birikmiş kirleri arıtarak. Sıcak da bir çay. Ve hala bir sıcaklığı korumanın düşündeki anılar, kullanmadığı eski bir çantaya zar zor sığdırmaya çalıştığı. Mektuplar, defterler, şiirler, resimler, kurumuş yapraklar, boş bir kibrit kutusu/anısı var/, bir kozalak, iki kaset/ikisi de arkalı önlü aynı şarkıya adapte/, bir kurdele, bir gümüş küllük, üç beş deniz kabuğu, bir kurutulmuş deniz atı, kolları kopmuş yıldızlar, daha bir sürü ıvır zıvır...

Bitti. Serbest fıkra yazarlığına başlayabilir bundan böyle.

Dağıttığı yaşamı toplayıp çantaya tıktı yine. Çapulcu, ne olacak! Durakladı. Parmaklarını gerdirerek sarı altın halkayı evirip çevirdi, çıkarıp onu da attı içine çantanın.
Ne olmuş yani, bitmişse bitmiş! Şimdi en frapan giysisini giyip, bir parti verecek. Saçları nemliliğini tüketmemiş daha. Biraz jöle, dudaklarına koyu kırmızı ruj ve özel günlere ayırdığı o pahalı koku. Böyle iyi. Yeter.
Kendine son göz atış. Aykırı bir buklenin yerine oturtulması, gözlere yerleştirilmesi çok gerekli bir gülücük sonra. Işıltı. Daha bir iki ufak ayrıntı işte.

Parti onu bekliyor. Onları.

Masada çiçekler. Mum da olsun. Mum ışığında vals. Kızarmış patates, bol göbek salata/mantarlı üstelik/, geceye hiç uymasa da hiç vazgeçemediği makarna/soslu/, şarap bir de. Sıradan. Olsun. Neden olmasın? Her şey olası.

“Annecim, kim gelecek?” Minik bebeği merakta. Alışkın olmadığı bir gece başlamak üzere. Sahi, pasta da vardı. Yarına kalabilir. Kalsın. Ama kalmasın.
Artık her günümüz bir düğün. Değil mi? İstediğin bu değil mi?

Şerefe!

Gece pencerelerde şimdi. Gece içinde. Daralmaları şu kuytu gecenin bekçileri gibi uyanık. Onlarca tetik. Parti bitti.

“Ayrılmak istiyorum.. Resmen..”
  #4  
Alt 20.01.2009, 17:43
gelincik02
 
Beiträge: n/a
Standard

Hiç sevmedim kimseyi senin kadar....





Yüreğim yanmadı hiç bu kadar..."

Bir el bazen neleri ayakta tutabiliyor hiç düşündünüz mü ve neleri yıkabiliyor tek başına ?
Bir eli tutmak bir insanı hayata bağlamakla eş değerde olabiliyorsa eğer bunun adı ''AŞK'tır.
Böyle bir eli tutmak hayatı bulmaktır belki de....




Hiç sevmedim seni sevdiğim kadar dersin birine ve sonra onun arkasına dönüp gitmesini izlemek ne zordur.



Bir eliyle hayata bağlamak bir eliyle o verdiği hayatı geri almak gibi...

Bazen mecburu ayrılıklar mecburi acılar yaratır.
Bile bile kapıyı aralık bırakırsın ve tüm yalnızlığın ve hüznün içeri dolmasına izin verirsin.
Buna rağmen aklının bir köşesinde sonsuzluk vardır





Bitmedik , bitemez , bitmeyecek...



Bir ömrü bir aşka adamaktır bu belki ve elbette yürek ister ayrıysan.

Dönüş yolları geçilemeyecek kadar darsa bile bir umut koyup sol yanına beklersin hayatının ışığının o derin karanlıktan gelmesini.
Zaman geçtikçe göremez olursun hiçbir şeyi gözlerinin buğusundan ve kalbinin karanlığından...
Beklemek zordur eğer beklenen kalbinden çok uzakta ise...




"Çok yalnızım, seninle bir yarım...


Eğer elindeyse ne olur çal kapımı,

Eğer yüreğindeysem ne olur sil göz yaşımı..
Bir hayatı kaybetmek bir elin sıcaklığını kaybetmekle eş değerse işte bu ''AŞK''tır.
Böyle bir eli kaybetmek ölmeden ölmektir.
Ruhunu o sıcaklığa terk edersin o el senden uzaklaşırken.
Ruhsuz bir beden ölmekten beterdir...




Ne kadar umut edersen et korkular rahat bırakmaz aklını ve umudunu köreltir sonsuz telaşların o bekleyişte.



İsyanın yükselir bastıramazsın çektiğin yalnızlığın en acımasız yanı canını yakmaya başlayınca.

Tanrıya yalvarırsın son bir şans diye gerçekleşmeyeceğini bildiğin halde. Umudun ve benliğin avuçlarının arasından akıp gider.
Ruhsuz, umutsuz ve benliksiz kalırsın bir başına.
Zaman acımasızlaşır ağladıkça..
Gel... Korkuyorum...
Nefes alamıyorum.
Eğer hala dudaklarında ismim varsa gel...
Sıcaklığın olmadan tutunamıyorum Hatanın üstüne hata ekleyerek yaşıyoruz.
Bile bile kaçırdık belki de o treni.
Beklemek için çok geç , vazgeçmek içinse çok erken.
Bir ömre bedelse bile geç kalınmış bir mutluluktan vazgeçmiyorum.
Verilen sözler unutulmamalı, ben unutmadım...


Eğer elindeyse ne olur çal kapımı,
Eğer yüreğindeysem ne olur sil gözyaşımı..
  #5  
Alt 20.01.2009, 18:03
gelincik02
 
Beiträge: n/a
Standard

Son Yazı (N)


....Keşke.. keşke affedebilseydim seni!


ÖzgeCan


--------------------------------------------------------------------------------
“Benden çektiğin kopyalarla verdin hayatın tüm zorlu sınavlarını. Tanrı katında takdire şâyan da olsan… benden sınıf geçemezsin artık!”

--------------------------------------------------------------------------------




Bizden esirgediğin her şeyi; özgürlüğünü, cesaretini, kendini hep bir başka hayata ertelerken... Sessizliği çözen yeni bir kalp atışıyla uyandı gerçekler uykusundan. Bu umut’suzluk: Gerekçesiz geç kalmasıydı yaşamın anlamının. Seni özlemiyorum nicedir, şiirlerine sığmayan bir adama yazıyorum gecikmiş tüm yazıları…

Düşlerime dar ettiğin bu tek kişilik yatak daha kaç uykusuz geceye razı olacaktı; hangi gidişin gözlerimde ağlayabilir artık; kaç yarın akmadan seni bekleyebilir damarlarımda ve daha kaç sözcük boyun eğmeliydi yüreğimden damıttığım bu lâl acılara? Sana kendini koru diye verdiğim silahla vurmaya kalkıştın beni; üç kelimeyle, üç kurşun sıkar gibi… Bir başkasıyla değil, aslında kendinle ihanet ettin sen bana… Keşke.. keşke affedebilseydim seni!

Aşka zamanın yoktu, ne de cesaretin. Her seferinde bir tek bana dönebileceğini bilerek gittin. Ama bu son gidiş, son atlayışındı içindeki derin boşluğa; ellerini uzattınsa da, görmedim! Şimdi yok değil hiç’sin! Söz dizimlerine sığmadı affın, yüreğine de, temiz tutmayı beceremediğin geçmişimize de… Alınacak tek bir nefes bile kalmadı düşlenen çalıntı mutluluklardan. Sen bir puzzle’ın kayıp parçası olmayı seçtin. …bari içimdeki çocuğun oyun arkadaşı olarak kalmayı becerebilseydin.

Biz seninle konuşurduk… Bazen bir tek beden, tek bir ruh gibi; bazen herkes ve her şey adına bir tek cümleyle, saklamadan ve saklanmadan… Kendimizi anlattığımızı düşünürken, aslında kendimizi anladığımızı fark ederek konuşurduk. Hatırlasana, ne çok gülerdik. Sen, çok içerdin bütün o büyümeyen erkek çocukları gibi.. bir de martılar vardı ve benim seni bile sinir eden şu kahve meselem… Konuşmak… çıplak, fütursuz, kendiliğinden… seninle bir tek, ama hayatla baş başa kalınca en çok, bunu özlüyorum! Olsun…

Senden nefret etmeden ölmek ist(em)*iyorum; sakın dönme!
  #6  
Alt 03.02.2009, 17:02
gelincik02
 
Beiträge: n/a
Standard

"... bazen insanin cebinden bir sey düser farkinda olmadan
nerde düstügünü anlamazsin
birden ummadik bir yerdeyken fark edersin
trende mesela
hemen treni durdurmak gelir icinden
kapilara kosarsin
nerde ariycagini bilmedigin halde geriye dönmek gectigin yollara bakmak ister icin
ciglik, ciglik onu ararsin
söyle bana
seni nerde ariycam ben"


"sevgiye yaklastikca yürek nasil cosuyorsa, ondan uzaklastikca da haykiriyor
öfkeleniyor ..."


"seni sevdigimi düsününce tüm dünyayi seviyorum"


"seni
hala seviyorum anasini satim
ne olursa olsun
bana ne
unutamiyorum
icim seni söküp atmiyor
degerin azalmiyor
eskimiyor cürümüyorsun
yüregimdeki gökyüzü sensin"



"ya ben seni unutamazsam
ya gittikce icimde tütersen
cok savasiyorum
senin icin iyi diye yapiyorum ama isyan etmek icinde firsat kolluyorum
bir isik yansa sanki herseyi göze alcam
bir kacip gelsen dünyalar benim olcak, senden ölümüne kopmiycam
ben seni bagira bagira degil
seni ite ite sevdim
kactikca sana baglandim
ömrüme sen ciksan kapiyi hic bir seye kapamam artik
icimde bir kahir var seni andikca
sana degil, kendime
hayata "

"unutma beni"... demistin.

aradan yedi yil gecti, unutamadim seni.
  #7  
Alt 05.03.2009, 01:15
gelincik02
 
Beiträge: n/a
Standard

ölen bir sevgilinin ardindan..



sevgilim,
yetimim benim,
aylar nasıl geçiyor zaman hiç geçmezken
kapılar kapalı, dünya buzlu cam
uyuşmuş gözlerimin önünde
hayat akıp gidiyor hiç kımıldamadan
ikimizin yerine dinliyorum
sevdiğin şarkıları
siyah tişörtünü giyiyorum yatarken
gömleklerini, kazaklarını, kokunu
senin rüyalarını görüyorum ölür gibi uyurken
gün boyu elimde kahve fincanı
kapıyı açmıyorum
telefonlara çıkmıyorum
başını bekliyorum geleceği olmayan hatıraların
sevgilim,
yetimim benim,
nasıl da kayıtsız gülüyorsun hayata
öldüğünden haberi yok fotoğraflarının



Murathan Mungan
  #8  
Alt 05.03.2009, 01:16
gelincik02
 
Beiträge: n/a
Standard

Eylülde Gel


Eylül benim için hep yaz tatilinin bitip de okulların açıldığı ay olmuştur. 12 Eylül'ün karanlık imgesi bile bende değiştirmemiştir eylülün anlamını. Okul yıllarımdan kalma bu köklü çağrışım, sonrasında da bütün bir hayatı öğrenci gibi yaşadığım ve kendimi hiç mezun etmediğim gerçeğiyle bütünleşerek yaşamımı ele geçirmiş olan bir ruh halilin ifadesidir.

Gündelik hayatın ritüeli de eylüle bir sezon başlangıcı duygusu kazandırır. Dükkânlar, vitrinler, otobüs durakları, her zaman birkaç yaprak, ilk yağmur, ilk ürpermeler... Eylülle birlikte bu yaz nelerin olmadığını düşünürken, aslında hayatımızda da nelerin olmadığını düşünmeye başlarız. Ne yaşanırsa yaşansın her hayat, sahibine olmamış bir hayat gibi gelir. Sanki her şeye asıl bu eylülle birlikte başlanacaktır.

Yaşamı sürdürmek için hep yeni başlangıç işaretlerine gerek duymaz mı insan? Yeni bir mevsim, yeni bir şehir, yeni bir kitap belki.

Geçen gün bir arkadaşımla laflarken söz, yazmakta olduğum Kadından Kentler kitabına geldiğinde, neden yeniden kadınları yazdığım konusu açıldı. Kadın kahramanların bir yazara, bir sanatçıya daha fazla olanak tanıyan zengin iç dünyalarından, onların süslemeciliklerinden, ayrıntı düşkünlüklerinden, erkeklere oranla çok yönlü ilgi alanlarından; içe bakmada, kendini gözden geçirmedeki dikkatlerinden söz ettikten sonra, şu saydıklarımın yapıtlarında kadın kahramanlara ağırlık tanıyan başka yazarların, sanatçıların da söyleyebilecekleri şeyler olduğunu ekledim.

Kadından Kentler'de çeşitli kentleri ve bir ölçüde Türkiye'yi kadınlar üzerinden anlatmak kaygısının yanı sıra, yazdıklarımın temel sorunsallarından biri olan "olmak" meselesi öne çıkıyor.

Yıllar önce "Birikim" dergisinde imzasız olarak yayımlanmış ve o zamanlar çok yankı almış "Devrimci Olmak Üzerine" başlıklı yazımdan başlayarak "olmak" konusu, benim hep derin meselem olmuştur. Kimlik aidiyetlerini bir hapishane gibi değil, bir var oluş alanı, bir kavrayış, bilinç konumu olarak gördüğümden beri, "olmak" hemen her yazdığımda sorgulayıp deriştirdiğim temel bir konudur.

Söz konusu kitaptaki öykülerde de bu olmamışlık haliyle ilgili yaratılmış durumlar var. Bazen birbirine karşıt, bazen simetrik, bazen yan yana konumlanmış kadın figürleri aracılığıyla ortaya çıkan bu olmamış hayat halleri, kitabın temel harcını, dokusunu oluşturuyor. Kim bilir, belki bazı okurlar tarafından karamsar bulunacaktır, ama başkalarının karamsarlık dediğine ben çoğu kez karanlığı görme gücü demeyi yeğliyorum.

Düzmece bir ışıklandırma düzeniyle aydınlatılmış öykülerden uzak durmayı yeğleyişim bundan. Dünyanın haliyle sınıflı toplumların halinin ayrışma düzeyini sorgulamaya edebiyat kendi yapısı içinde ne kadar olanak tanırsa, ben de kendi yazı'mla bu olanak içinde bir hat tutturmaya çalışıyorum.

* * *

Yukarıdaki yazı geçen eylülde yazılmıştı. Tamamlanmayı bekliyordu, ama olmadı.

Birdenbire bu eylül geldi. Ben biter sanıyordum ama Kadından Kentler de bitmedi. Yaşamın hızı ile yazının ağır devinimi arasındaki ilişkiye bir örnek daha ... Arkadaşımla bu konuşmayı yaptığım masaya dönsem, çayımı bile soğumamış bulacağımı sanıyorum, ama bir yıl geçmiş işte.

Yaşamla yazı üzerinden yapılan sözleşmelerin ağır kanı, insanı her seferinde şaşırtıyor gene de... Belki her şeyi dünmüş gibi sanmanın tazeliği sürüklüyor günleri. Bize yeniden yazı yazdırıyor, âşık ediyor, her şeye yeniden başlatıyor.



* * *

Kısa bir yaz tatili yaptım. Bu sırada şiir geldi. Neredeyse kendi geldi. Kendiliğinden geldi. Arka arkaya her gün birkaç şiir yazdığım günlerin hummasına kapıldım. Kendimi tutamıyordum. Ben dursam, elim yazıyordu. Şiire başka bir âlemin kapısından geçilerek girildiğini önceki deneyimlerimden biliyorum elbet. En azından benim şiirle ilişkim, böyle bir ilişkidir. Birdenbire o kapıdan geçmiştim. Her şeyi askıya alıp kendimi şiire, onun diline, sihrine, âlemine bıraktım. Dağ tutmasına yakalandım. Kitabın adı Dağ. İçimin dağ zamanıydı. Dağ tuttu mu, çıkacaksın. Böyle giderse, yeni yılın ilk günlerinde sizi kendi dağımda bu şiirlerle karşılayabilirim.

Eylüldü geldim. İçimde aynı mevsim.


m.mungan
  #9  
Alt 15.03.2009, 14:23
gelincik02
 
Beiträge: n/a
Standard

ben sana nasıl küseyim

ben sana nasıl küseyim
istanbul üstüme düşer
karaköyden vapur kalkmaz
sezen aksu şarkı yapmaz
üsküdarda yangın çıkar
hey kanar yüreği güvercinlerin
minibüsler bağırmaz olur
aşk üstüne yemin etmez martıları boğazın
ulan poyrazı küser, ulan lodosu esmez
yağmuru yağmaz nisanın
ben sana nasıl küseyim
istanbul üstüme gelir


içim yanar içim
bir aşk için bir içim
kendini vurur sokaklarına cihangirin
eyüpsultan sabahlarına
ve ekmek kavgasına yemin olsun
bir de umuduna
kavgaya düşmüş yeni gencin


beyoğlu
arsız bir gece beyim
hayat üryan edilmiştir
ne sevilmiştir, ne sevmiştir
gül pavyonda sevim
söyle
söyle ben sana nasıl küseyim


yolda yürürsün
canın çeker
kestane satarım taksimin köşesinde
beyoğlunda sinemaların kapısında dururum
her filmde türkan şoray oynar
ben sana nasıl küseyim
istanbul üstüme düşer


minibüslerin kapısında bağırırım
sen binersen ön kolduğu ayırırım
bir de teybe attım mı şarkımızı
bir tek dileğim var
mutlu ol yeter


ben sana küsmem
istanbul üstüme düşer
yangın çıkar üsküdarın içinde
aslan arkadaşla belalardan geçerim
her bir şeyi taşır yüreğim
her bir şeyi taşır
bir senin yokluğunu çekemez
söyle
söyle ben sana nasıl küseyim


ben sana nasıl küseyim
istanbul üstüme düşer
karaköyden vapur kalkmaz
sezen aksu şarkı yapmaz
üsküdarda yangın çıkar
hey kanar yüreği güvercinlerin
minübüsler bağırmaz olur
aşk üstüne yemin etmez martıları boğazın
ulan poyrazı küser, ulan lodosu esmez
yağmuru yağmaz nisanın
ben sana nasıl küseyim
istanbul üstüme gelir



Ibrahim Sadri
  #10  
Alt 15.03.2009, 14:25
gelincik02
 
Beiträge: n/a
Standard

ADIN BATSIN

yüreğime bir gül çizdim kanlı yaş ile
yaktın beni küle döndüm dumana döndüm
nasıl edem nere gidem dertli baş ile
bilemedim teli kırık kemana döndüm

canım aldın, can evimden vurdun ya sende
küstüm sana, faydası yok, geri dönsen de
sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın
sen de vicdansız çıktın adın batsın

zaman ola devran döne sen de çekesin
yitiresin umudunu heder olasın
aşka düşe kahrolasın candan bıkasın
ömrün boyu bir kez olsun gülmeyesin

sen ki beni rezil ettin yedi cihanda
yalan oldum talan oldum senin sayende
sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın
sen de vicdansız çıktın adın batsın

beni özleyince bir nehir yatağını bulsun
kor düşsün dağlarına, ceylanlar suya insin
sesime bakıpta ağlıyorum sanma
seni özleyince böyle olsun birazda

ayrılıversin yaprak dalından
insan sevdiğinden ayrılıversin
kan damarımdan can pazarından
adam baharından ayrılıversin

dağda dört mevsim erimeyen kar varya
yokluğum öyle erimesin
sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın
sen de vicdansız çıktın adın batsın

İBRAHİM SADRİ
Antwort


Themen-Optionen Thema durchsuchen
Thema durchsuchen:

Erweiterte Suche

Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu