Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
  #31  
Alt 17.08.2010, 01:03
Benutzerbild von Ribelle
Ribelle Ribelle ist offline
Benutzer
 
Registriert seit: 29.06.2010
Beiträge: 56
Standard Dua ve Sağlık

İki hücrenin birlikteliği ile hayat yolculuğuna başlayan insanoğlunun yaratılış evrelerinde akıl almaz mucizevî olaylar vardır. Bu iki hücrenin tesadüf olmayan karşılaşması ve çoğalmaya başlaması enteresan açılımları da beraberinde taşımaktadır. İki hücreden akıl almaz bir hızla çoğalan bir kısım hücreler kemik yapımızı çatmaya başlarken başka bir gurup hücre ise kas sinir ve damar ağının bu sistemle entegrasyon oluşturmasında gecikmiyor. Anne karnında iki ay dolmadan bu süre tamamlanarak insan yaratığının minyatürü meydana gelmiş oluyor.
Ruh-beden-zihin üçlüsü ile daha dünyaya gelmeden anne rahminde bazı hastalıklarla da tanışabiliyoruz. İnsan bedenini meydana getiren organların hastalanması ve bunların tedavileri ile ilgili uğraşan biz hekimlerin karşılaştığı çeşitli zorluklar da yok değil. Bazen basit bazen ise daha karmaşık ve zor olan birçok hastalıkla uğraşırken almış olduğumuz tıbbi bilgiler çoğu zaman yetersiz kalabilmekte…
Çağımızın hızlı gelişen ve ayak uydurmakta zorlandığımız teknolojisi bize bir çok olumlu imkânlar sunarken farkında olmadan da özellikle sağlığımızdan bir şeylerimizi götürmektedir. Öyle ki günümüz yoğun ve yorgun insanı bir düğmeye basarak her şeye hükmedebiliyorken sağlığını zindeliğini kazanmak için yaptığı maddî ve manevî uğraşılara rağmen arzu ettiği yaşam kalitesini bir türlü yakalayamaz hale gelmiştir..
Sağlık sektörü tüm dünyada önemsenen ve uğrunda milyarlarca paranın harcandığı bir alan olmasına rağmen hedeflenen iyilik halini yakalamada hâlâ yaya olmaktan öteye geçememiştir.
Biz hekimler bu açmaz karşısında kendimize yeniden dönüş yapıp nerede neyi eksik bırakıyoruz sorusunun muhatabı olmak durumundayız. Gerçekten nerede eksiklik yapıyoruz? Niçin bizden talep edilen şifaya vesile olamıyoruz.? Bizden beklenen performansı yakalamak için neleri yapmamız gerekir? Bu soruları daha çoğaltabiliriZ.Ancak amaç belli:
Dünyamızı ciddi olarak tehdit eden silah sektörüne ayrılan para, ilaç ve sağlık sektörüne ayrılsa sonuç değişir mi? Bunca yıllık tecrübeme dayanarak değişir diyemiyorum. Çünkü sağlık ve ilaç sektörünün tröstlerinin cirit attığı ülkemizin batısındaki devletlerde sağlık ile ilgili sıkıntılar bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin sıkıntılarından pek gerilerde değil.
Bunu nerden anlıyoruz. Yapılan bilimsel çalışmalar bize şu sonucu veriyor. İnsan et ve kemik ötesinde bazı özelliklerle yaratılmıştır. Biz aynı hastalığın farklı insanlar üzerinde tezahürünü ve tedaviye cevabını farklı bulmaya alışkın hekimleriz. Aynı ilaç bir hastada tedaviye yardım ederken başka bir hastada sonuç vermemekte hatta ölümlere sebep bile olabilmekte… Bu örnekleri artırmak mümkün...
Bizleri yoktan var eden yüce rabbimiz yaratma gücü gibi şifa gücüne sahip olduğunu bizlere aktarıyor. Ölümden başka tüm dertlerin devasını yarattığını da müjdeliyor. Bu gerçeğe göre şifayı ararken biraz da bu alandan bir bakış açısı ile istifade etmeliyiz diye düşünüyorum. Modern batı tıbbı da zaten zorunlu olarak bu yöne doğru kaymak durumu ile yüz yüze.
Bilim araştırmayı sorgulamayı aklı kullanmayı ve karamsar olmamayı bize düstur olarak öğrettiğine göre çare ve çözüm için manevî dinamiklerimizi harekete geçirmemizin faydalarından da istifade etmemiz gerekiyor.
Şunu çok iyi biliyoruz. Her türlü hastalığın tedavisinde hekim hasta diyalogu önemli. Hastanın doktora ve tedaviye inanması da önemli… Doktorun hastanın iyileşebileceğiyle ilgili yapacağı olumlu telkinlerde önemli. Bu üç şey tedavî olma ve şifa bulmada gerçekten önemli… Günümüzde milyarlarca dolarlık yatırımlarla keşfedilip üretilen ilaçlardan ve alternatif tedavilerden daha önemli.. Bu üç şey…
Bu üç şey aynı zamanda kendi içlerimizde bulunan şifa gücünü keşfedip kullanmamızın da anahtarıdır. Halk arasında söylendiği gibi şifayı yüreğinde arama sözü; Bu gerçekten yola çıkarak söylenmiş olsa gerek.
İstemek yardım talep etmek anlamına gelen dua bize hangi kapıları açıyor kısaca bir göz atalım; Dua ile en başta bizi yaratan ve bize şifayı vaad edenle bir buluşma gerçekleştiriyoruz. Riyanın maddi çıkarın olmadığı samimi ve yalın bir buluşma bu…
Hastalıklar insanlarımızda aynı zamanda bir acziyet meydana getirir. Acizlik insanları daha samimi olmaya yöneltir. Samimiyet ise muhabbet ve bereket demektir. Bu psikolojide bir insanın dilden ve kalp yolu ile istekleri doğal olarak beynimizde bazı hormonların salgılanmasına sebebiyet vermektedir. Otonom sinir sistemi ve iç salgı bezlerimiz bu salgılanan maddeler ve hormonlardan olumlu etkilendiği ise yapılan çok yönlü çalışmalarla su yüzüne çıkmış… Beynimizde ve zihnimizde meydana gelen bu biyokimyasal değişim doku ve organlarımız için umulmadık şifalara vesile olabilmektedir.
İnsan ruhunun hasta olmayacağına yönelik bilgilerimizle bugünkü halimize baktığımızda ise çoğu yakınmalarımızın sebebinin zihnimizdeki engin dehlizlerde olabileceği gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz..
Dua sözlü olarak yapılabildiği gibi sebeplere sarılarak ta yapılabilir. Hasta bir insanın hekim araması hastalığının teşhisinde bazı tetkiklere müracaat etmesi hatta hastalığının şifası için çeşitli ilaçlar bitkiler ve perhizler yapması bütün bunları biz dua kapsamında değerlendirmeliyiz…
Bilinçli olmayarak sıklıkla işimizin Allah 'a kaldığını söyler dururuz. Aslında işimizin ona kalması aynı zamanda vuslata da ermemiz demek olduğunu ise sıklıkla göz ardı eder ve bu sözü genellikle çaresizlik durumlarında telaffuz ederiz.
İşimizin yüce Mevlaya kalması aynı zamanda aciz kalmaya başlayıp onun himmetinden yardım şansını elde edebileceğimiz bir döneme de girmemize zemin hazırladığını ise pek aklımıza getirmeyiz.
Yüce yaratıcımız bana yaklaş yani dua et bende sana yaklaşayım ve sana yardım edeyim diyerek zor anlarımızın o çekilmez uzayan dakikalarında bizimle olmak ister. Hastalık acı ızdırap ve keder insanların zor olarak kabul ettikleri anları zamanlarıdır. Bu zamanlarımızda Rabbimize yaklaşmamız moralleri yükselttiği için bağışıklık sistemimizi güçlendirerek hastalıklarla olan savaşta galip gelmemiz mümkün olacaktır.
Duanın etkisi sadece bununla sınırlıda değildir. Dua ile kendimizle barışık hale geliyor yaşama arzumuzu artırıyor ölümle olan ebedi savaşımızda birkaç kale daha fethetmemize zemin de hazırlamış oluyoruz.
Samimi bir duruş ile Yaratanla baş başa kalma olarak tanımlayabileceğim dua ile sadece sağlığımızı kazanmıyoruz. Kendimizle ve rabbimizin yarattığı evrendeki tüm nes nelerle barışık zinde formda mutlu umutlu ağrılardan ve stresten uzaklarda yaşayabiliriz.
Bugünkü bilgilerimizle çözmekte zorlandığımız ve tedavide henüz istenen başarıları yakalayamadığımız ölümcül birçok hastalıkta duyduğumuz başarı hikâyelerinin altında hep bu gerçekliliğin yattığını biliyoruz. Hastalıkları yenme hikâyeleri ile ilgili Türkçemize de tercume edilen batı ve uzak doğu kaynaklı yaşam hikâyelerinin altında hep bu iksirli formülün yattığını görmemiz bizleri yaratanımıza biraz daha yakınlaştırmalıdır.
Hastalıklar gelmeden sağlığımızın kıymetini bilmemiz nasıl elzemse çeşitli musibetler ve çaresiz hastalıklar kapımızı çalmadan da bizlere şah damarımızdan da yakın olan mevlamızla buluşmalı onunla halleşmeli ve onun düsturları doğrultusunda yaşamaya çalışmalıyız diyorum… Sağlık mutluluk dileklerimle…
  #32  
Alt 17.08.2010, 01:05
Benutzerbild von Ribelle
Ribelle Ribelle ist offline
Benutzer
 
Registriert seit: 29.06.2010
Beiträge: 56
Standard Hayata tümüyle sarılın

Haydi ama biraz canlılık lazım size, Silkeleninnn, kocamannnn gerinin ve kendimi bomba gibi hissediyorum deyin gitsin Bunu yapmanın ne alemi var diyorsunuzdur şimdi yada ne kadar zor gelmiştir. Durup dururken herşey monotonluğunda devam ederken birdenbire kendimizi enerji dolu kabına sığmayan birisi olarak hissetmek sonrada bu enerjiyi tüm güne yayabilmek ne müthiş olurdu değil mi? Üstelik karşılığı sadece zihninizde böyle olduğunu düşünmekten ibaret. Başka hiçbir bedeli yok.

Günümüzün ortalama % 20 civarını olumlu geri kalanında ise kontrolümüz dışı ve stressli geçtiğini düşünürsek, hepimizin ihtiyacı olan bu tür takviyelere gerekli olacaktır. Kendimiz tarafından yada bize değer veren insanlar tarafından. Cankurtaranınız olacak bu güç ile stress nedeniyle işlerin yada çalıştığınız kişilerin baskısını daha aza indirecek ve sorunlarınızla başa çıkmak artık eskisinden çok daha kolay olacaktır. Çünkü sorun diye nitelendirdiğiniz durumlar, çözümün bir parçası olacaktır.

Nasıl diye soruyorsanız buyrun devam edelim. Birçoğumuz sevdiklerimize vakit ayıramamaktan şikayetçi iken yeni tanıştığımız birisi için gerekirse tüm zamanımızı feda edebiliyoruz. Bu sevgili olabilir yada çok değer verilen birisi olabilir. Bu tip kimselerin çekim gücü başlangıçta fazla olacaktır ve başka bir yazımda buna değinmeye çalışıcam. İşte bu insanlarla vakit geçirmek bizi neşelendirirken üzerimizde çok fazla emeği olan yakınlarımızı yada arkadaşlarımızı geri plana iteriz. Bununla başa çıkabilmek için bir değil birkaç şey yapmalıyız.

Öncelikle kendimize bir liste oluşturmalı ve çevremizdeki değer verdiğimiz kişileri yakınlık derecesine göre bir yere yazmalıyız. İsterseniz numaralandırma yaparak sıralama yapabilirsiniz. Burada genellikle arkadaşlar ilk sıralara akrabalar son sıralara yazılmaktadır Hayatımız devam ettikçe yaşanılan ve paylaşılan deneyimler sıralamadaki dengeyi değiştirse de önemli olan kendimizi yalnız hissetmemektir.

Kime sorsanız kendisine süpriz yapılmasına bayılır ama nedense bu konuda ilk adımın kendisinden gelmesi en zor olandır. Kendimizi tanımanın altın kuralı karşımızdakini koşulsuz kabul edebilmektir. Karakteristik olarak çok farklılıklar göstersek de karşımızdakinin hoşuna gideceğini hissettiğimiz adımları tahmin ederek sonuca ulaşmak kendimize yapacağımız en büyük yatırımdır.

Bu anlamda sevdiklerinizi mutlu ederek onların da bunu düşünmesini sağlayabilirsiniz. Sevdiğiniz insanın bulabileceği şekilde küçük notlar yazarak onun eşyaları arasına bırakabilirsiniz. Yada ileriye yönelik olarak kendinize hatırlatmalar bırakın. Çok sevdiğiniz bir konser , sinema yada tiyatro için yer ayırtıp o günü iple çekin. Normaş iş yaşantınızın dışında hayatın sizi beklediği enstantaneler oluşturun ve o heyecanı sürdürün. Sizin yaptığınız her adım başkalarına örnek olacak buna emin olun.

Kendinize verdiğiniz değer , başkalarından size kat be kat geri dönecektir. Önemli olan maddi yada manevi kısmını düşünmeden karşınızdakini mutlu edecek birşeyler düşünün ve yapın. Alçakgönülllüğü hiçbir zaman elden bırakmayın yeter. Sizi siz yapan karşınızdaki insanı mutlu edebilmektir. Onların mutluluğu da yaşamın içine doğru savrulan gül yaprakları...
  #33  
Alt 17.08.2010, 01:13
Benutzerbild von Ribelle
Ribelle Ribelle ist offline
Benutzer
 
Registriert seit: 29.06.2010
Beiträge: 56
Standard Hayal kırıklıklarımızı başkalarına yaşatmamıza gerek yok

Düşünce tarlamıza tohumlar ekiyor ve bunları nadasa bırakıyoruz. En iyi gübreyi seçiyor, en uygun zamanda hasat almayı hedefliyoruz. Hatta verimi artsın diye yıllarca dokunmuyoruz tarlamıza, gözümüze çarpan yabani otları temizlemeyi de ihmal etmiyoruz ama kökünden kazımadığımız sürece onları hep farklı noktalarda daha da çoğaldıklarını görüyoruz. Bazen bunları temizlemekten bıkıp işi oluruna bırakıyoruz nasılsa herkesin tarlası böyle değil mi diye kendimizi avutuyoruz.

Başlangıçta tarlamızın uçsuz bucaksız olması bizi memnun etse de, erozyona uğramış, çoraklaşmaya başlamış bir tarlanın görünümü artık bizi endişelendirmeye başlar. Aslında diğer tarlalar da aynı şekildedir ve sahipleri hiçbirşey yapmamaktadır. Bu bakımdan kendimizi rahat hisseder nasılsa birisi çözüm bulur ve bizde ondan yararlanırız diye düşünürüz. Çözüm namına hiçbir gelişme olmayan günler günleri izler ve tarlamızın bu hali bile bize hoş gözükmeye başlar. Yağmurlarda balçık denizine dönüşen, sıcak güneşin altında çatlayan damarları ile hiçbirşey vaad etmeyen bir tarla. Çamurdan olsun ama bizim olsun mantığıyla geçirilen bir ömre bedel zihin tarlaları.

Eğer karşınızdaki kişinin tanımlamasını bu anlamda yaptıysanız , verdiğiniz sorumluluklarda yada bu kişiden beklentilerinizde az çok hayal kırıklığı yaşayacağınızı gözünüze kestirirsiniz. Bu durumdan etkilenmemek ve işinize olan konsantrasyonu bozmamak için sakinliğinizi korumanız ve tepkisiz kalmanız en doğru yöntemdir. Her duruma karşı bir cevabı olan siz değil karşınızdaki kişidir. Gereksiz ağız dalaşları yada mantıklı tavsiyeler bile ukalaca karşılanabileceğinden kendi içinizdeki sükuneti korumak en doğru olandır.

Bu tür bireyleri toplumda dışlamak yerine kazanmaya çalışmak başlıca görevimizdir. Yapılan her hata yada yanlışlık sonucunda negatif davranmamız kendimizi yıpratmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Uğradığımız yada uğrayabilecağimiz hayalkırıklığının haddi hesabı olmayabilir. Bu sorunları yaşayabileceğiniz ilk anda önleminizi alır ve her zaman alternatif çözümleri yedek olarak tutarsanız, çevrenizdeki kişilere karşı kendinizi sürekli eleştiri yaparken bulmaz ve her zaman bağışlayıcı bir role bürünebilirsiniz.

Hiçbir yatırım yapılmadan sırf başkalarına eşgüdümlü yaşanılan bir hayat kendi meyvelerini vermekte epey bir zorlanacaktır. En basit başarıları gözünde büyütecek, zorlukla kazanılan mücadeleleri küstahca küçümseyecektir. Böyle bir zihniyete ait insanlarla çalışmanın verdiği inanılmaz zorluklardan başarı ile geçebilmek gerçekten zordur. Kalıplaşmış ön yargıları ve yerli yersiz hareketleri ile sabrınızın sınırlarında yaşayabilmenin en güzel örneklerini burada yaşayabilirsiniz.

Kısasa kısas sürdürülen bir iş hayatı yada ev hayatı asla istenilen randımanı alamayacaktır. Kendini ezdirmeme ve savunma adı altında sürdürülen tüm eylemler kişisel veriminizi en alt seviyede tutacak ve istenmeyen davranışları giderek kabul etmenize yol açacaktır. Kendinizle barışık olmanız , karşınızdakini affedebilmenizin kazançların en büyüğü olduğunu kendinize sürekli tekrar edebilmeniz dileklerimle...
  #34  
Alt 17.08.2010, 01:44
Benutzerbild von Ribelle
Ribelle Ribelle ist offline
Benutzer
 
Registriert seit: 29.06.2010
Beiträge: 56
Standard Küçük bir dokunuş

Canımızdan çok sevdiğimiz yakınlarımızı sürekli düşünür ve onların kılına dahi zarar gelmesini istemeyiz. Birlikteyken zamanın nasıl geçtiğini anlamaz, onlardan ayrı iken birçok şeyden keyif almayız. Yaşantımız gereği onlarla birlikte dışarıda gezeriz, seyahate çıkarız ve eğlenmek güzel vakit geçirmek için elimizden geleni yaparız. Konunun giriş kısmında örnek olarak sevdiklerimizi vurgulamak istememin nedeni, önermek istediğim şeyin sizi daha çok motivesi etmesi içindir.Günümüzde "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" şeklinde herkes almış başını gidiyor. Bunu biraz da olsun kırabilmek , kendi bencilliğimizi görebilmek ve başkalarına yardım etmenin o kadar da çekinilecek bir yan olmadığını ifade etmek istiyorum bu yazımda.

Bildiğiniz gibi globalleşen dünyamızda artık kazaların ve sakatlanmaların türleri de değişti. İstiklal caddesinde yürürken başınızın üstüne koskoca cam blok düşebiliyor, yada balkonunuzda akşam sefanızı yaparken birdenbire bir maganda kurşunu ile hayatınız kararabiliyor, trafikte birdenbire sizden yol alamayan bir dağ kaçkını önünüzü kesip size zarar verebiliyor. Türlü türlü durumlar mevcut peki bu kendi başımıza yada bir yakınımızın başına geldiğinde sağlık ekipleri yetişene kadar hayatta kalabilecek ilk yardım bilgisine sahip miyiz?

Geçirilen bir kaza sonucunda bulunduğumuz konumdan karga tulumba taşınmak sureti ile kaç kişi ömür boyu sakat kalmış yada iç kanama sonucu hayatını kaybetmiştir, rakamsal olarak bilemiyorum.Fakat kendi aldığım ilkyardım eğitimine dayanarak söyleyebileceğim şey; Bundan sonra yaralı kişinin bulunduğu yerde bir tehlike yoksa kımıldatılmaması ile çok daha fazla hayatın sakat kalmadan devam ettirebileceğini farkettim. Yaralı kişinin bilinci yerindeyse onu konuşturmak sureti ile sağlık ekipleri gelene kadar moralini yüksek tutmasını sağlayabilir ve kaza hakkında daha detaylı bilgi alabilirsiniz.

Daha farklı yaralanma türlerinde de aynı şekilde alacağımız önlemler sayesinde ortamı güvenli hale getirebilir ve bu kazanın daha fazla sayıda insan kaybına yol açmamasını sağlayabilirsiniz. Birçoğumuzun düşünebileceği gibi başımıza gelene kadar BU EĞİTİMİN NE KADAR ÖNEMLİ olduğunu anlamak mümkün olmayacaktır. İlkyardım eğitimi almak ve bu bilgiyi kullanabilecek kadar kendimize güvenimizin olması, sevdiklerimizin yada kendi başımıza gelecek bir kazanın yada istenmeyen durumların hasarının en aza indirgenmesinde çok önemli rol oynayacaktır.

Elektrik çarpması sonucu yerde baygın yatan bir sevdiğinizi düşünün. O an ne yapacağınızı bilirseniz paniğe kapılmak yerine onun hayatını kurtarabilirsiniz. Yada bir şekilde zehirlenen birisini gördüğünüzde ( gıda, kimyasal türde yada gaz şeklinde) ilk önce neler yapacağınızı bilmeniz gerçekten çok önemlidir. Öğreneceğiniz birkaç madde ile hayatınızda yer alan değer verdiğiniz bir insanın bundan sonraki hayatına devam etmesi, belki de şu an alacağınız kararla bu eğitimi almaya bağlıdır.

Hobi olarak bir çok şeyle uğraşabilir, futbol maçlarını kaçırmamak için saatler öncesinden izlemeye zaman ayırabilirsiniz ama bunlar sizin hayatınızda birkaç saatin güzel geçmesini sağlayacaktır. Peki bu birkaç saatinizi hayatımızın can damarı olan sağlıkla ilgili yepyeni bilgiler edinmeye ve yeri geldiğinde kullanarak aslında kendimize değer vermemizin başkalarına daha çok değer vermek olduğu anlamına gelmesine neden inanmayalım.

Dışarıda yemek yediğinizi farzedelim ve hemen yan masada bir kişinin boğazına kaçan yiyecek parçası yüzünden yavaş yavaş morarmaya başladığını görüyorsunuz. İşte bu anı gözünüzde canlandırmaya çalışın, herkesin adamın sırtına deli gibi vurduğunu, ve diğerlerinin korkulu bakışlar içinde dona kaldığını farkedeceksiniz. Çünkü bir hayatın gözlerinizin önünde pisi pisine gitmesi berbat bir duygudur. Böyle bir durum evinizde yetişkin birisinin yada küçük çocuğunuzun başına da gelebilir.

Onbinlerce kaza ihtimali var ve birçoğunda yapılan yanlış müdahaleler yada sağlık ekiplerinin gelmesini bekleyerek kaybedilen zamanın sonucunda, bundan sonraki hayatına, engelli bir şekilde devam etmek zorunda kalan sevdiklerimiz yada gözyaşları içinde uğurlanan bedenini, "kader Onu bizden aldı" şeklinde yorumlarımızla mı hatırlamak zorundayız? Onun kaderi bizlere bağlı ise yada bizlerin kaderleri başkalarına bağlı ise hayat ile alay edercesine yaşamak zorunda mıyız? Önleminizi almak ve kendinize artık yatırım yapmanız için zaman çok geç değil. Hiç de geç değil!!!

Lütfen Unutmayın; sadece sağlık ekipleri gelene kadar çevrede alabileceğiniz önlemler bile yaralıya müdahale edebilmeniz kadar önemlidir. Elektrik yada gaz kaçağı olan bir yerde derhal şebekeyi kesmek, trafik kazalarında motor kaputunu açarak akü bağlantısını iptal etmek, güneş yada kimyasal yanıklarda yaraya ilkel metodlar uygulanmasını engellemek ve buna benzer birçok önlem sayesinde oluşabilecek hasarları sizin emekleriniz engeller.

Karşılığını düşünmeksizin alabileceğiniz en doğru karar bu anlarda alınmaktadır. Alacağınız kararlarda altyapınızın güçlü olması sizi sevdiklerinize bir kez değil defalarca küçük dokunuşlarla daha çok kenetleyecektir.Yarınlarınızın en güvenli geçmesi sizin şu anki alacağınız kararlarınızla gerçekleşecektir. Konuyla ilgili ciddi anlamda bir kez daha düşünen herkese teşekkürlerimi sunarım.
  #35  
Alt 17.08.2010, 13:06
Benutzerbild von Ribelle
Ribelle Ribelle ist offline
Benutzer
 
Registriert seit: 29.06.2010
Beiträge: 56
Standard Ruhunuz Şad Olsun....

17 AĞUSTOS 1999 MARMARA DEPREMİ

17 Ağustos 1999 Depremi

Tarih
17 Ağustos 1999


Büyüklük
7.4 Mw


Etkilenen ülkeler
Türkiye


Sonuçları
17.480 ölü ve 23.781 yaralı



Büyüklüğü ve konumu
Deprem, 17 Ağustos 1999'da, saat 3.02 de, 40.70 kuzey enlemi ile 29.91 doğu boylamının tarif ettiği bölgede, İzmit'in 11 km güneydoğusunda meydana gelmiştir.



Depremin büyüklüğü çeşitli kuruluşlar tarafından değişik değerlerde bildirilmis ise de, moment magnitüdü büyüklüğü Mw = 7.4 ve yüzey dalgası büyüklüğü Ms = 7.8 değerleri civarında değişmektedir.

Cisim Dalgası Magnitüdü = 6.3 (USGS)
Yüzey Dalgası Magnitüdü = 7.8 (USGS)
Moment Magnitüdü = 7.4 (Kandilli,USGS)
Kayıt Süresi Magnitüdü = 6.7 (Kandilli)
Depremin odak derinliğinin 10-15 km olduğu ve sağ atımlı 120 km civarında bir fay hareketi ortaya çıktığı yapılan incelemelerle belirlenmiştir. Ana deprem dalgasının ardından büyüklüğü 4.0- 5.0 değerlerinde olan çok sayıda artçı depremler meydana gelmiştir.



Deprem merkez üssüne en yakın ivme kaydı, İzmit Metoroloji İstasyonu'ndan alınmıştır. Buna göre, maksimum ivme, kuzeygüney doğrultusunda 163 mG, doğu-batı doğrultusunda 220 mG ve düşey doğrultuda 123 mG dir. Her üç birleşen de birbirleri ile kıyaslanabilir büyüklüktedir.

Tarihçe
Yakın tarihte bu bölgede Adapazarı merkez üssü olmak üzere 1943, 1957, 1967 yıllarında şiddetli depremler olmuştur. Geçmişteki tarihlere baktığımızda ortlama 30 senede bir bu bölgede büyük depremler olmaktadır. 1999 depreminden sonrada belirli periyotlarda ve çeşitli büyüklüklerde depremlerin beklenmesi bu fay hattının karakteristik özelliğinden kaynaklanmaktadır.

Depremin bu kadar çok can kaybına yol açmasının sebebi olarak kaçak yapılar, standartlara uygun olmayan binalar ve daha ucuza mal etmek için malzemeden çalan müteahhitler gösterilmektedir. Depremden sonra tüm Türkiye'de geçerli olmak üzere deprem yönetmeliği çıkarılmış, zorunlu deprem sigortası gibi birtakım düzenlemeler getirilmiş olsa da, inşa edilen yeni binaların halen depreme karşı dayanıklı olarak inşa edildiklerini söylemek zordur. Bu konuda vatandaşı bilinçlendirmek, denetimleri sıkılaştırmak ve yaptırımları uygulamak için devlete büyük bir görev düşmektedir.

Yargı ve cezalar
Yapım hatalarından çöken binaların müteahhitlerine yaklaşık 2100 dava açıldı. Bu davalardan 1800'ü kamuoyunda Rahşan Affı olarak bilinen Şartlı Salıverme Yasası ve başka hukuki boşluklardan dolayı cezasız sonuçlanmıştır. Geriye kalan 300 davanın 110 kadarında ceza verilse de çoğu ertelenmiştir. Bunun dışında kalan davalar ise 16 Şubat 2007 Cuma günü 7.5 yıllık zaman aşımı sürelerini doldurarak zaman aşımına uğradılar ve düştüler.

Örnek davalar ve sonuçları
Düzce Ersoy Apartmanı: 36 kişi öldü, dava zaman aşımına uğradı.
Düzce Ömür Hastanesi: 11 kişi öldü, dava zaman aşımına uğradı.
Yalova Ceylankent Sitesi: 98 kişi öldü, 2 sanığa verilen hapis cezaları ertelendi.
Kocaeli Ubay Apartmanı: 58 kişi öldü, müteahhit hakkında verilen ceza ertelendi.
Yüksel Sitesi: 316 kişi öldü, 5 sanığa verilen çeşitli cezalar ertelendi.
Can Göçer ve Zafer Çoşkun: Veli Göçer'in oğluyla ortağı yakalanamadığı için haklarındaki dava zaman aşımına girdi.
Sakarya: 695 davadan sadece 5 kişiye ceza çıktı.
Kocaeli: 600 dava açıldı, 12 kişi 10'ar ay hapis cezası aldı. 6'sının cezası infaz edildi, 6'sı için süre istendi.
Yalova: 173 dava açıldı, hemen hemen tamamı sonuçlandı. Ceza aldığı bilinen tek isim Veli Göçer 18 yıl 9 ay hapse mahkum edildi.
Düzce: Yaklaşık 220 dava açıldığı sanılıyor. Yargılamalar sonucu hiçkimse cezaevine girmedi.

Resmi rakamlara göre Marmara depremi
İllere göre ölü sayısı:

· Bolu :270

· Bursa :268

· Eskişehir :86

· İstanbul :981

· Kocaeli :9.477

· Sakarya :3.891

· Yalova :2.504

· Zonguldak :3

olmak üzere toplam 17.480 kişi ölmüştür.



· Yaralı sayısı: 23 bin 781

· Sakat kalan: 505

· Yıkılan ve ağır hasarlı bina: 16 bin 649

· Orta hasarlı konut: 90 bin 536

· Orta hasarlı işyeri: 14 bin 133

· Az hasarlı konut: 102 bin 822

· Az hasarlı işyeri: 13 bin 344


UNUTMADIK...
UNUTTURMAYACAĞIZ...

17 Ağustos gecesi herşey 45 saniyeye sığdı.

Zamanın durduğu, saatlerin akrep ve yelkovanlarının donduğu 45 saniye geride kaldığında, gecenin karanlığı yüzyılın felaketinin silüetlerini taşıyordu.

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yaşanan acının ve depremin yıkıcı gücünün akılalmaz boyutları ortaya çıktı. Deprem bölgesine ilk koşanlar, yaşananlara tanıklık edenler ise gazeteciler oldu. Objektifler, kameralar enkazları taradı, anaların, çocukların gözyaşlarını tüm dünyaya aktardı, yardımların dağıtımında yaşanan aksaklıkları ortaya çıkardı.

Kimi kez fotoğraf çekerken ağlasalar, objektiflerinin netini yapmaya çalışırken hıçkırıklara boğulsalar da gazeteciler üzerlerine düşen görevi yerine getirmek için haftalarca deprem bölgelerinden ayrılmadılar.

O günlerin fotoğraf karelerine sığmayan acıları bundan sonrası için birer ibret belgesi olarak önümüzde duruyor. Depremde yitirdiğimiz canların, sönen ocakların sadece alın yazısı olmadığını biliyoruz. İlgisizliğin, başıboşluğun faturasını o 45 saniyenin sonunda Türk halkının ödediğini unutmayacağız. Ve unutturmayacağız...

17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinde yaşamlarını yitirenlerin anısı önünde saygıyla eğiliyoruz...

Çok Fazla Söze gerek varmı bilmiyorum arkadaşlar , sanırım sözün bittiği yerdeyiz 11 yıl sonra değişen hiç bir şey yok ve aynı son maalesef bizleri belkide çocuklarımızı bekliyor....

RUHUNUZ ŞAD OLSUN UNUTMADIK UNUTTURMUYACAĞIZ.....

Geändert von Ribelle (17.08.2010 um 13:25 Uhr).
  #36  
Alt 18.08.2010, 09:48
Essenz
 
Beiträge: n/a
Standard

Zitat:
Zitat von Ribelle Beitrag anzeigen
Bu günkü konumuza bu başlıkla başlamayı uygun gördüm.

Uzun zamandır izlenimlerimi , İnsanların birbirlerine olan Saygı ve sevgilerinin nasılda hiçe sayıldığını anlatmanın en güzel ve en yakın örneğidir '' Vaybee Chat Odaları ''

Sanırım konuyu örneklerle betimlemek çok daha doğru olur o halde hadi başlayalım...

Herhangibir Chat odasına giriş yaparsınız doğal olarak bir selam verme ihtiyacı duyarsınız buraya kadar her şey normal gözükür...Selam veren bir bayansa her şey ilk başta normaldir selamına karşılık verilen selamların ardı arkası kesilmez hele birde yeni üye ise profil sayfalarının bir iki dakika içinde ziyaretçi sayısı inanılmaz artış gösterir ve bunu özel mesajlar takip eder kısa hemde çok kısa bir zaman süreci içinde inanılmaz teklifler ayyuka çıkar eminim bunları yüzünüse söyleseler bir domatesin güneş karşısında kızarmasından çok daha kısa bir sürede yüzünüz kızarır...Tüm bunların yanında hiçmi normal sohbet eden yoktur diye bir soru aklınıza gelebilir.Tabiki vardır ama her ne hikmetse normal sohbet edenler seviyeyi belirli kıriterde tutanlar pek umursanmaz bunun örneklerini ilerleyen satırlarda göreceğiz...

Bayanlar için hal böyle iken selam veren bir erkekse işler daha zordur çünkü selamınız pek alınmaz yaazdıklarınız önemsenmez heleki yeni üye iseniz yokmuşunuz gibi sayılır otodışlama devreye girer...Şaşırırsınız bir süre izlemeyi yeğlersiniz arada sohbetin içine dahil olmak istersiniz ama bu pekde öyle göründüğü kadar kolay olmaz çünkü yerleşmiş bir alt tabaka vardır onların sohbetleri sizin varlığınızı engeller bir şekilde...Her ne kadar kültürlü dürüst ve seviyeli bir kişiliğiniz olsada yazdıklarınızın tümü , Cahilce edilen küfür ve hakaret dolu sohbetler arasında yok olur gider ve bu bazılarında hayal kırıklığı yaratır bazıları ise umursamaz madem öyle ortama ayak uydurayım boyutuna geçer peki hangisi doğru ?

Cahilce edilen sohbetlermi ? Edilen küfürlermi ? Yapılan hakaretlermi ? İnsanları cinsiyetlerine göre dışlamakmı ?

Bahsi geçen Chat odalarının genel yapısı ve genel sohbetler üç aşşağı beş yukarı her gün aynıdır ve anlamsız bir şekilde üyeler bu monotonluktan bir şekilde hoşnut olurlar kimbilirbelkide gün içinde yada hayatın içinde yaşadıkları olumsuzlukları belkide bu şekilde atmalarından ileri gelir genel sohbetleri biraz inceleyelim isterseniz...

En çok tartışması yapılan konuların başında gelir '' Irk '' tartışması...

Belkide bu konun en son tartışılacağı yerdir bir internet sayfası. Laz'ı Boşnağı Arnavut'u Macır'ı yada Kürt'ü bir çok kültürün bulunduğu bir yelpazede tartışmak ve doğal olarak sonuca ulaşamamak...

İnsanların saygıyı ve sevgiyi unuttuğu ilk andır birbirlerini ''Irk'' ına göre yargılamak vede suçlamak oysa çok uzak değil Ulu Önder Atatürk ve onun Silah arkadaşlarını incelediğimizde görüyoruz ki bu gün rahat nefes almamızın başlıca mimarlarından hepsi ve her biri farklı bir ırk ve kültüre sahipler ama bizlerden farkı onlar birbirlerini vatan için sevmişler kültürlerine ırklarına ve dillerine bakmadan...

Peki biz napıyoruz ?

Siz içinizden cevaplarken bu soruyu ben söyleyim...İnsanlığımızı değer yargılarımızı ve çok daha önemlisi sevgiyi unutuyor basitleştiriyoruz....

Hiç bitmeyen konu hakaret küfür...

Sık karşılaştığımız bir durumdur üylerin birbirine ettiği küfür ve hakaretler öyle rahat edilirki yeri geldiğinde edilen küfür gülümsemelerle destek bulur çok matah bir durummuş gibi bunu erkek üyeler çok yaptığı gibi bayanlarda zaman zaman bu duruma katılır çünkü artık bu durumu benimsemişlerdir...Hayatta en çok kime değer veriyorsunuz diye sorsam size eminim bir çoğunuz ilk önce annem der..Haksızda değilsinizdir çünkü çok değerlidir annelerimiz peki hal böyle iken neden küfürlerin içine alet edilir pervasızca ?...

İşte bu noktada'da birbirimize olan saygımızı kaybederiz...

Aslında örnekleri çok daha uzatabilirim ama en sık karşılaşılan durumların başında gelir bu yazdıklarım.Aslında tüm suçu üyelere yüklemekte bu anlamda doğru olmaz çünkü sağlıklı bir otokontrol sistemi bulunmaması bir çok açığı ortaya çıkarmış Avrupa alt yapılı bir Chat Sayfasını Hakaret Küfür Dil Din Irk Ayrımının yapıldığı en kötüsüde Sex Partneri arama motoru haline getirmiştir...

Sonuç olarak Sevginin Saygının bu kadar hoyratça kullanılması beni derinden üzmüştür....

Saygı Sevgi ve Bilinçli hoşgörülü Sohbetler ve arkadaşlılar dilerim hepinize....

Unutmayın yaşam hızla akıp gidiyor ve size kalan yanlızca bir damla Sevgi ve öldükten sonra anılmanızı sağlayacak bir tek Saygı....

RİBELLE
Insanin bulundugu ortam onu sekillendirir. Böyle yerlerde insanin ister istemez charakteri de bozuluyor. Aslinda uzak durmak lazim.

Bence seviyeli konusmaya calisanlarin cogu, bunu sadece bir amac icin kullaniyorlar. Bir süre sonra kendilerine hakim olamayip hedeflerini ele veriyorlar. Simdiye kadar bu zeki ve dürüst yapisi var diyecek kadar birisine pek nadir rastladim.

Irkciliga gelince. Baskalarini dis görüntülerinden veya geldikleri yerden yargilamamak icin, kendimizi bir beden degil bir ruh varligi görmemiz gerekir. Yani birine baktigimiz an, bu bana kimi ve neyi hatirlatiyor diye degil, esas benligini ve ruhsal haline bakmak icin böyle bir düsünceye sahip olmamiz gerekiyor.

Yazilarin derin ve ilginc. Yanliz konulari uygun yere koysan daha yararli olur. Yani sohbet veya yanit bekliyorsan. Eger almancayi anlamiyorsan, googla türkceye cevirebilirsin. Belki buranin da seviyesi yükselir.

Geändert von Essenz (18.08.2010 um 16:27 Uhr).
  #37  
Alt 18.08.2010, 16:45
Benutzerbild von Ribelle
Ribelle Ribelle ist offline
Benutzer
 
Registriert seit: 29.06.2010
Beiträge: 56
Standard

Zitat:
Zitat von Essenz Beitrag anzeigen
Yazilarin derin ve ilginc. Yanliz konulari uygun yere koysan daha yararli olur. Yani sohbet veya yanit bekliyorsan. Eger almancayi anlamiyorsan, googla türkceye cevirebilirsin. Belki buranin da seviyesi yükselir.
Öncelikle teşekkür ederim...Konuları doğru yere nasıl taşıyacağımı bilemiyorum aslında doğru yer neresi onuda tam olarak çözmüş değilim.Almancam hiç yok ama google'ın dil çevirme konusunda'ki yeteneğinden bir hayli şüpeliyim bir çok kelimeyi yanlış çeviriyor buda anlam kargaşasına yol açabiliyor...
  #38  
Alt 18.08.2010, 18:27
Essenz
 
Beiträge: n/a
Standard

Yazdigin konu en cok bu iki bölüme uyuyor.

Gesellschaft und Soziales (sosyoloji, din, kültür, topluluk)

Wissenschaften und Weltansichten (felsefe, bilim, tarih, edebiyat)

Sadece basliklari alip cevirebilirsin.

Geändert von Essenz (18.08.2010 um 18:30 Uhr).
  #39  
Alt 18.08.2010, 23:37
Benutzerbild von Ribelle
Ribelle Ribelle ist offline
Benutzer
 
Registriert seit: 29.06.2010
Beiträge: 56
Standard

Zitat:
Zitat von Essenz Beitrag anzeigen
Yazdigin konu en cok bu iki bölüme uyuyor.

Gesellschaft und Soziales (sosyoloji, din, kültür, topluluk)

Wissenschaften und Weltansichten (felsefe, bilim, tarih, edebiyat)

Sadece basliklari alip cevirebilirsin.

Peki bu bölümü olduğu gibi taşıma yada kaydırma imkanımız varmı...Benim incelediğim kadarı ile yok , Yeniden bir topic açmam gerek ve burdaki yazılarımı tek tek kopyalamam gerek sanırım oraya ama böyle yapıncada iki aynı sayfa iki farklı bölümde yer alacak adminler taşıyabilir konuyu sanırım bir tek...
  #40  
Alt 19.08.2010, 00:06
Essenz
 
Beiträge: n/a
Standard

Adminler böyle seyleri tasimaz. Yani normal sikayetler bile zor siliniyor, yada cok gec. Bunlari kendin yapacaksin. Iki yerde olmaz burda silersen. Siliniyor.
Antwort


Themen-Optionen Thema durchsuchen
Thema durchsuchen:

Erweiterte Suche

Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu