Vaybee!
  |   Mitglied werden   |   Hilfe   |   Login
 
  #1  
Alt 27.08.2004, 11:12
Benutzerbild von gian
gian gian ist offline
Administrator
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 98
Standard 25 Mai 2005 Fenerbahce-Real ...

2-1
  #2  
Alt 28.08.2004, 16:10
Benutzerbild von aliconda
aliconda aliconda ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Atatürk

(Hürriyet Gazetesinden!)

Rekortmen Fener İşte size 9 kanıt!

Mustafa Kemal’in Sarı-Lacivertli kulüple olan gönül bağının en önemli belgesi, 10 Ağustos 1928’de oynanan Galatasaray maçının 3-3 bittiğini öğrenince, ""Biz de burada 3’e 3"üz. Çünkü ben de Fenerbahçeli"yim’""demesidir. Ata, kulüp binası yanan Kanarya’ya 1932’de 500 lira bağış da yaptı...

Atatürk’ün hangi takımı tuttuğu hep tartışılmıştır. Ama Ulu Önder Fenerbahçeli’ydi...

TÜRKİYE’DE son yıllarda en çok tartışılan konulardan birisi de Atatürk’ün tuttuğu takım oldu. Hemen her takımın yöneticileri ya da taraftarları bu soruya ‘Atatürk bizim takımı tutuyordu’ sözü ile cevap vererek onu sahiplenmeye çalıştı. Ne yani, Galatasaray’a mektup yazdığı için ‘Atatürk Galatasaraylı’ mı diyelim? Karşıyaka ve Altay kulüplerini ziyaret ettiği, hatıra defterlerine izlenimlerini yazıp imzaladığı için O’nu Karşıyakalı ya da Altaylı mı sayalım? Yahut Güneş Kulübü’nü iki kez ziyaret ettiği için Güneşli ya da mütarekede annesi Akaretler’de oturduğu için onu ziyaret ettiği günlerde pencereden Beşiktaşlı jimnastikçileri seyredip ‘Beşiktaşlı olmuştur’ mu diyelim? Bunların hiçbirisi doğru değildir. Ancak gerçek bir tanedir ve değişmez. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk Fenerbahçeli’ydi.

Bunu ispatlayacak o kadar çok olay var ki; bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz.

1) Tarih 3 Mayıs 1918, Birinci Dünya Savaşı sürüyor. Mustafa Kemal düşman donanmasını Çanakkale Boğazı’nda bozguna uğrattıktan sonra Yıldırım Orduları Grubu Komutanı olarak Filistin Cephesi’ne gitmeden önce birkaç günlüğüne İstanbul’a gelmiştir. Moda’dan Kuşdili’ne giden yolda 2 kişi yürümektedir. Bunlardan biri Mustafa Kemal, yanındaki de İttihat ve Terakki Partisi Genel Sekreteri ve arkadaşı Sabri Toprak’tı. Sabri Bey o zaman kulübün genel kaptanıydı.. Birlikte Kuşdili Çayırı’nın yanındaki Fenerbahçe Lokali’ne geldiler. Burada bir süre kalan Mustafa Kemal hatıra defterine şunları yazmıştır: ‘Fenerbahçe Kulübü’nün her tarafta beğenilip değer verilen, ortaya çıkmış eser ve çalışmalarını duymuş ve bu kulübü ziyaret edip bu işte emeği, yardımı olanları tebrik etmeği görev edinmiştim. Bu görev ancak bugün yerine getirilebilmiştir. Takdir ettiğimi ve kutladığımı buraya kaydetmekle övünüyorum. 3.5.1918 / Ordu Komutanı Mustafa Kemal‘



BURSA’DA FENER’İ İZLEDİ

2) 1925 yılının ekim ayında Türkiye Şampiyonu Muhafızgücü’nün ünlü futbolcuları Milli Takım kalecisi Hamit, Talat, Sudi ve Nuri ile Bursa’nın seçme futbolcuları karma bir takım oluşturmuşlardı. Bu karma takımla maç yapması için Alay Komutanı Fener’e öneri götürmüştü. Ancak Fener’in bir gün sonra İstanbul’da lig maçı olduğundan, yöneticiler Bursa’ya ancak A Takım’dan birkaç takviyeli üçüncü takımı yolladılar. Muhafızgücü Bursalı futbolcular karması ve Fenerbahçe üçüncü takımı (bugünkü B Genç Takımlar dengi) arasındaki bu maç 1-1 sonuçlandı. O sırada Bursa’da olan Atatürk bu maçı kaçırmayıp, izlemiştir.

3) 1960’lı yıllara değin Kalamış’ta ünlü Belvü Oteli ve Gazinosu vardı. Fenerbahçe burada sürekli olarak üyelerine balolar düzenlerdi. İşte 1927 yılında bu gazinoda tertiplenen bir yaz balosunu o sıralar İstanbul’da olan Atatürk yine koyu Fenerbahçeli olan 3. Kolordu Komutanı Şükrü Naili Gökberk Paşa ile birlikte onurlandırmış, burada Fenerbahçeliler ile geç vakitlere kadar sohbet etmiştir. Fenerbahçeliler’in bu yaz balosu 57 yıllık o kısacık ömründe Atatürk’ün gittiği tek spor kulübü balosudur.

4) 1928 yılı haziranında Dolmabahçe Sarayı’nda yine bir sohbet anında 8 kişiydiler. Atatürk, Şükrü Saraçoğlu, Necmeddin Sadak, Ruşen Eşref Ünaydın, Mustafa Necati, Kazım Özalp (Fener’e üye olmadan önce), Kılıç Ali ve gazeteci İsmail Müştak spor üzerine söyleşmekteydiler. Atatürk aniden Şükrü Saraçoğlu’na dönüp, ‘Bak onlar 6 kişi. Fenerli olarak burada bir sen bir ben varız. Bunlar 6-2 bize üstünler. Aman ayağımızı denk tutalım’ der.

5) 1928 yılının ağustos ayında Fener ile ezeli rakibi Galatasaray, kazananın Ata’nın bir büstünü müzesine götüreceği Gazi Büstü kupası maçı yapıyordu. Bu maç Taksim Stadı’nda 10 Ağustos 1928’de oynandı. Atatürk o sıralar İstanbul’da idi. Gündüz Büyükdere’de bir milletvekili arkadaşının yazlığına konuk olan Atatürk, akşam üstü Dolmabahçe Sarayı’na geri dönmüştü. Henüz akşam sofrasına geçilmemiştir. O akşam Atatürk’ün sofrasının konuklarından beşi Gazi ile sohbet etmektedirler. Söz, o günkü maçtan açılır. Atatürk, Akşam Gazetesi sahibi, Sivas Milletvekili, aynı zamanda Galatasaray Kulübü Başkanı Necmettin Sadak’a döner ve sorar: ‘Bugünkü maç ne oldu?’ Sadak’tan önce yine bir Galatasaraylı olan Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati yanıt vermek ister. Gazi ona ‘Sen dur, sana sormadım’ der. Bunun üzerine Necmeddin Sadak ‘3-3 berabere bitti paşam’ diye yanıt verir. Bu sonucu öğrenen Mustafa Kemal, Sabri Toprak ve Vasıf Çınar beylerden oluşan iki Fenerbahçeli konuğuna doğru yaklaşıp, ‘Ya öyle mi?! Zaten burada da 3-3 berabereyiz’ demiştir.

Çünkü Necmettin Sadak, Mustafa Necati’den başka orada bulunan Ruşen Eşref Ünaydın da Galatasaraylı’dır. Hemen arkasından da merakla kendisine bakan karşısındaki Galatasaraylılar’a ‘Anlamadınız mı?!’ der gibi bir yüz ifadesiyle şu cümleyi söylediği görülür: ‘BEN DE FENERBAHÇELİ’YİM!..’


G.SARAYLILAR DOĞRULADI

Bu olay ömrü boyunca camiasına gönülden bağlı kalmış bir Galatasaraylı tarafından da şu şekilde doğrulanmıştır. ‘1951’de Fenerbahçe Atletizm Takımı, ilk Türk kulübü olarak Atina’ya müsabakalara gitmişti. 19 kişilik kafileyle Yunanistan’a gidildi ve çok başarılı olundu. Fenerli atletler yarışmalarda 7 birincilik kazandılar. O sıralar Atina Büyükelçimiz, Atatürk’ün her zaman en yakınında bulunmuş olanlardan Ruşen Eşref Ünaydın’dı. 25 Nisan 1951’de mektepli (Liseden Galatasaraylı) ve en önemlisi Galatasaray Kulübü’nün 11 no’lu kurucu üyesi Büyükelçi Ruşen Eşref Ünaydın atletlerimizin kazandığı büyük başarılardan sonra kafilemize Türk Büyükelçiliği’nde bir kokteyl verdi. Burada Fenerbahçeliler’e yaptığı konuşmada ‘Atina’da bayrağımızın zafer kudretinin tam ve şerefli bir simgesi oldunuz. Biliniz ki, büyük Atamız’ın da ruhu şad olmuştur’ dedikten sonra, atletler kendisi ve 4 arkadaşı Atatürk ile sohbet ederlerken Ata’nın ‘Ben de Fenerbahçeliyim’ dediği anıyı, yani 10 Ağustos 1928 akşamını orada bulunanların isimlerini de vererek anlatmıştır.

6) 5 Haziran’ı 6 Haziran 1932’ye bağlayan gece Fenerbahçe’nin Kuşdili’ndeki ahşap lokalinde yangın çıkmıştı. Kulüp binasının içindeki, tarihsel fotoğraflar, tüm branşlara ait malzemeler, kulübün tüm evrakları, kütüphane ve mobilyalar bina ile birlikte tamamen yandılar. Gazeteler yardım kampanyaları açtılar. Örneğin Cumhuriyet Gazetesi her gün bağış yapanları adları ile yayınlıyordu. 20 Haziran 1932 Pazartesi günü yapılan bağışlarla o güne kadarki bağış toplamının 791 Lira’yı bulduğunu Cumhuriyet Gazetesi’nden öğreniyoruz. 21 Haziran 1932 Salı gününe ait 2917 no’lu Cumhuriyet Gazetesi’ni elinize aldığınızda ise 1. sayfanın sağ üst köşesinde bir haber dikkati çekiyordu. ‘Gazi Hazretleri Fenerbahçe’ye 500 Lira teberru ettiler.’ Ata’nın gönderdiği bu 500 liralık bağış miktarını lütfen küçümsemeyin ve şunu da göz önüne alın. Atatürk bu tür harcamalarını kesinlikle hep kendi maaşından, cebinden yapardı. Yani bu bir tür devlet kesesinden hovardalık değildi. Gazeteyi incelediğimizde 10-12 günde yapılan toplam bağış miktarının 791 Lira olduğu görülüyor. Ata tek başına 500 Lira göndermiş ve miktar bir anda 1300 Lira’ya fırlamıştır. Acaba Atatürk kendini neden bağış yapma zorunluluğunda hissetti? Bu bağış Atatürk’ün Fenerbahçe ile bir gönül bağı olduğunun en somut bir kanıtıydı.

7) Atatürk’ün Fenerbahçeli oluşunun bir başka kanıtı da ilginçtir. Rüştü Dağlaroğlu’nun anlattığı olay şu şekilde gelişmiştir: ‘Şahsi gayretlerimle Fenerbahçe Sutopu Takımı’nı kurdum. O zaman babam bana 5 Lira haftalık veriyordu. Kurduğum ekip kulüpte üvey evlat muamelesi gördüğü için istisnasız bu paranın hepsini takıma harcıyordum. Kulüpten 1 Lira yardım almadığım gibi örneğin Mahmutpaşa’dan aldığım bornozlar ve başlıklar ya çalınıyor ya kayboluyordu. 2 hafta sonra yenisini almaya gittiğimde ise aynı renktekini bulamıyordum. Bu sıralarda Atatürk dinlenmek üzere Yalova’ya gelmişti. O’nun onuruna Yalova’da çeşitli spor gösterileri düzenlemişler. Bir de Yalovalı gençler ile sutopu karşılaşması öngörülmüştü, benim başlangıçta hiçbir şeyden haberim yoktu. Su Sporları Federasyonu’ndan Rıza Sueri Bey beni aradı. Rıza Sueri bana pazar günü Termal Havuzu’nda Ata’nın huzurunda müsabaka yapmaya Fenerbahçe Sutopu Takımı’nın gideceğini ve hazırlanmamızı söyledi. Ben şaşırmıştım. Ancak o an bir şey soramadım. İki-üç gün sonra federasyona gittim, bütün isteğim takımı Yalova’ya götürmemekti. Çünkü o dönemdeki diğer sutopu takımlarının hemen tümünün kıyafetleri bizden çok daha derli topluydu. Sueri’ye ısrarla Ata’nın huzuruna böyle çıkmanın saygısızlık olacağını ve başka bir takımı Yalova’ya göndermelerini söylediğimde; ‘Bu imkansız, gitmek zorundasınız’ diyerek bana şiddetle karşı çıktı. Nedenini sorduğumda ise cevabı çok kısa oldu. ‘Elimizde değil, Gazi Paşa hazretleri öyle arzu ettiler...’

8) Atatürk, büstlerinin her tarafa konulması ve heykellerinin dikilmesi konusunda hassastı. Törenlerle yurdun her yanını büstler heykellerle donatmak o eşsiz kahramana ters geliyordu. Yaşamı boyunca bu tip davranışları özendirmemiş, uygun bulmamıştı. Ancak bu konuda istisnalardan bir tanesini Fenerbahçeliler yaşadı. Fenerbahçe’nin 1 Haziran 1934 yıldönümü bayramında stadına ant içerek bir Atatürk büstü koymak için istediği izini bizzat Atatürk kabul etmiş ve olur vermişti. Böylelikle Fenerbahçe Stadı Türkiye’de Atatürk büstü konmasına izin verdiği tek stat onurunu hala taşımaktadır.

9) Galatasaraylı Spor Tarihçisi Haluk San 1981 yılında kaleme aldığı ‘Belgeleri ile Türk spor tarihinde Atatürk’ adlı çalışmasının 129. sayfasında şöyle yazar: Yıl 1937 - Atatürk 1 yıl önce üç kez gittiği Moda Koyu’nun Fenerbahçe yönündeki durumunu yerinde incelemeyi uygun buluyor ve 1937 yılı yaz aylarında yanındakilerle birlikte Kalamış ve Fenerbahçe’yi gezerek, ilgililere önemli direktifler veriyordu. Bu konu, ‘Türk amatör sporunun hizmetinde 20 yıl İstanbul - İstanbul Yelken Kulübü 1952 - 72 adlı broşürün ilk sayfalarında şöyle bildirilmektedir: ‘Büyük kurtarıcımız ATATÜRK 1937 yılı yazında Fenerbahçe’yi gezerek, yanında bulunan devlet adamlarına ve diğer ilgililere mendireğin ve diğer yarımadanın büyük bir ihmal içindeki durumunu göstererek; mendireğin onarılmasını ve Fenerbahçe’nin, gençliğin deniz sporları ile uğraşabilmesi için merkez yapılmasını arzu ettiğini söylemişlerdir. İşte Atatürk’ün bu emirlerini gerçekleştiren kuruluş olarak haklı ve sonsuz bir övünç duymaktayız.’ Atamız burada dikkat ederseniz Türk gençlerinin ya da Fenerbahçeli gençlerin demiyor. (yani burada Fenerbahçe semtinde oturan gençler kastedilmiyor. Adres net ve açıktır ‘Fenerbahçe’nin gençliğin deniz sporları ile uğraşması’ ya da bunu şöyle tanımlayabiliriz: Gençlik Fenerbahçe Kulübü’nde deniz sporları ile uğraşsın. Burada Fenerbahçeli gençler deniz sporları yapsın! Bu söylemde doğrudan Fenerbahçe Kulübü’nün ve onun gençlerinin amaçlandığı çok açık şekilde görülüyor. Atamız’ın 1937 yılındaki ‘Fenerbahçe Kulübü burada (Fenerbahçe burnunda) gençliğin deniz sporları ile uğraşmasını sağlasın’ direktifi onun ölümünden yıllar sonra gerçekleşti.

Öte yandan Futbol Federasyonu, Ata’nın adına 4 kez kupa organize etti. 7-19 Mayıs 1955’te ilk düzenlenen kupayı Adaletspor aldı. İkinci kupayı Fenerbahçe 9 Eylül 1963’te Beşiktaş’ı, 2 Temmuz 1964’te de Galatasaray’ı aynı sonuçla 3-1 yenerek kazandı. 10 Kasım 1998’deki 3. kupayı da yine Fenerbahçe, Beşiktaş’ı 2-0 yenerek müzesine götürdü. 1 Kasım 2000’deki son kupaya ise Beşiktaş 2-1’lik Galatasaray galibiyeti sonrasında ulaştı
  #3  
Alt 28.08.2004, 16:35
Benutzerbild von aliconda
aliconda aliconda ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Black Stockings 1899 Istanbul

FUTBOL YASAĞINDAN DÜNYA ÜÇÜNCÜLÜĞÜNE

İLK TÜRK FUTBOLCUSU FENERLİ FUAD BEY’Dİ ...
1900‘lü yılların başında Kadıköy‘de oturan James Lafontaine adındaki İngiliz olmasaydı, Osmanlı tebası belki futbol topuyla daha geç tanışacaktı. o zaman da Galatasaray’ın kuruluş yılı 1905, Fenerbahçe‘nin kuruluş yılı 1907 olmayacaktı. Belki renkleri, belki isimleri bile başka başka olacaktı.

Ya da o zamanın Kadıköy‘ünde, James Lafontaine adlı futbol hastası yerine George Brown adında bir çim hokeyi meraklısı başka bir İngiliz yaşasaydı belki de bugün milletçe başka bir spora aşık olacaktık. Hintliler ya da Pakistanlılar gibi.



Futbolu bağrına sokan İngiliz James Lafontaine, 1900‘lü yılların başındaki hallerini şöyle anlatıyor:
„Biz üç beş İngiliz Moda çayırında bu işe başladık. Ancak iki takım kuracak sayıda oyuncumuz vardı. Aynı insanlarla oynamaktan canımız sıkılıyordu. Lakin Türk gençlerini bu işe teşvik etmekten de korkuyorduk...“

Acaba neden korkuyorlardı? Türk gençlerinin kuracağı takıma yenilip millete rezil rüsva olmaktan mı? Yoksa maç sırasında aşka gelecek seyircilerden dayak yemekten mi?

FUTBOL YASAK

Devir Sultan İkinci Abdülhamid Efendimizin devri. Padişahımız, halifemiz iyidir hoştur da biraz vehimlidir. Ahalinin „futbol bahanesiyle“ dahi olsa yan yana gelip, kalabalık teşkil etmesinden hoşlanmaz. „Nerede çokluk orada şeylik...“ politikası güttüğünden, Müslüman ahaliden üç dört kişinin yan yana yürümesini bile yasaklamış.

İşte James Lafontaine‘i korkutan şey bu. Türk gençlerini futbola alıştırayım derken başının belaya girmesinden çekiniyor. ö yüzden de maçlarında Türk gençlerini oynatmıyorlar. Ama boş bir tedbir bu. olimpiyat oyunlarının yapıldığı stadyumun önünde „kokoreç satmayı planlayacak kadar“ gözü kara girişimcilere sahip bir milletin çocuklarını, Abdülhamid‘in yasakları durdurabilir mi?

Durduramamış nitekim...

İngilizlerin, Rumların aralarında futbol oynadığı, Kuşdili, Moda, Papazın çayırı, Bakla tarlası, Taksim Kışlası gibi yerlere biriken Müslüman ahali „Bu ne iştir...“ deyip maç seyretmeye başlamış. Seyrettikçe de iştahlanmış. Yerinde duramaz olmuş. ö vakitler bugünkü gibi tribünlü, tel örgülü sahalar yok. Futbol sahası dedikleri yer dört tarafı açık alanlar.

James Lafontaine İngiltere‘ye döndükten sonra Daily Mirror‘da yayımlanan hatıralarında bu durumdan şikayet ediyor:

„Maçın olmadık bir yerinde, kafasında fesiyle bir Türk seyirci dalar, yakaladığı topu tekmeleyip havaya dikmeye çalışırdı. Bu yüzden maçlarımız sık sık kesintiye uğrardı. Bu futbol heveslilerini durduracak bir polis kuvveti bulunmadığından çok sıkıntı çekerdik...“

FUAD HÜSNÜ BEY

Ergun Hiçyılmaz‘ı tanırsınız. Hem iyi bir tarihçi hem iyi bir arşivci hem de sıkı Fenerlidir. 1992‘de yayımlanan „Türk Futbol Tarihi“ adlı çalışmasının birinci cildinde, Türklerin futbol hevesini örnekleri ile naklederken ilginç bir şahsiyeti tanıtıyor. ilk kez futbol sahasına çıkan bir Türk‘ten, Fuad Hüsnü Bey‘den söz ediyor.

Abdülhamid‘in donanmasının amirallerinden Hüseyin Hüsnü Paşa‘nın Mekteb-i Bahriyesi‘nde (Deniz Harp Okulu) okuyan oğlu Fuad Hüsnü Bey bilinen ilk futbolcumuz.

Fuad Hüsnü Bey mükemmel İngilizce konuşabildiği için Moda‘daki İngilizlerle ahbaplık ediyor. o zaman İstanbul’da futbol topu da yok, futbol malzemesi satan bir yer de.

Fuad Hüsnü Bey, İngiliz ahbaplarından bir top tedarikleşip başlıyor üzerinde tepinmeye. Kah boş bir arsa bulup peşinden koşuyor kah bir duvarın karşısına geçip durmadan şut atıyor.

Papazın çayırı mevkiindeki bir okul duvarını futbol topuyla dövmekte olan Fuad Hüsnü‘yü yakın arkadaşı Reşat Danyal Bey görüyor. önce hayretler içinde bir süre seyrediyor. Sonra yanına sokulup soruyor:

- Hayırlar ola Fuad. Duvarı yıkmaya mı çalışıyorsun?

Fuad Hüsnü, yakın arkadaşı Reşat Bey‘e önce derdinin duvarı yıkmak değil de futbol talim etmek olduğunu anlatıyor, ardından da bir teklifte bulunuyor:

- Neden bizim bir futbol takımımız yok? Gel biz de takım kuralım.

Reşat Danyal Bey‘in aklı yatıyor bu işe. „İlk Türk futbolcusu“ olarak tarihe geçecek olan Fuad Hüsnü‘nün liderliğinde birkaç delikanlı bir araya geliyorlar.

İstanbul‘un ilk Osmanlı takımını kuruyorlar.

Fuad Hüsnü ve Reşat Danyal ile birlikte şevki Bey, Fahri Bey, Nurettin Bey, Emcet Bey, Hafız Mehmet ve Hafız Mustafa kardeşler, Kemani Nuri Bey ve Tamburacı Osman Pehlivan. isimleri tespit edilenler bunlar. Kadronun yarısı o mevlide giden hafızan ekibi, diğer yarısı saz takımı gibi bir şey.

BLACK STOCKINGS

Bugünkü Fenerbahçe Stadyumu‘nun yeri o vakitler Papazın çayırı diye biliniyor. Sonraları Onio club‘ın mülkiyetine geçecek ve futbol sahası olarak kullanılacak. Her neyse. işte bu çayırın yanından geçen yolun üzerinde bir Halil Mahmudiye ilkokulu, onun da yanında Hürşit Ağa‘nın kahvesi var. Fuad Hüsnü Bey‘in öncülüğünde kurulan ilk futbol takımımız bu kahveyi kendine lokal yapmış. Burada buluşup takım kurma işini konuşuyorlar. En önemli sorun da takıma ne isim verecekleri. Türkçe bir isim katiyen olamaz. çünkü Osmanlı tebasına futbol yasak. Padişahımız, halifemiz Abdülhamid Han, en laf anlamaz zaptiyesini bu işe memur etmiş. Zaptiye Celal’in işi Türk gençlerine futbol oynatmamak. Ardına taktığı iki tüfekli nefer ile İstanbul-Kadıköy arasında mekik dokuyor. Galatasaray Lisesi‘nin bahçesi başta olmak üzere Mahmut Baba türbesini, Papazın Çayırı’nı Kuşdili‘ni sürekli dolaşıp „futbol heveslisi“ gençlere göz açtırmıyor.

O vakit Boğaz köprüleri olmadığından karşıdan karşıya kolayca geçilemiyor. Bu da futbol meraklısı delikanlılara arada bir arsalara çıkıp top tepikleme fırsatı yaratıyor.

Zaptiye Celal’in şerrinden korkan Fuad Hüsnü ve arkadaşları kurdukları takıma ıngilizce olarak „Siyah çoraplılar“ manasına gelen „Black Stockings“ adını koyuyorlar. Planları kendilerine de İngiliz süsü vermek.

İki üç idman yapıp, futbol topuna ayaklarını biraz alıştırdıktan sonra da Modanın Rum gençlerine maç teklif ediyorlar. onların da canına minnet. Teklif kabul ediliyor.

26 Ekim 1901 tarihinde Papazın çayırı mevkiinde Rum takımının karşısına çıkan acemi Osmanlıların işi zor tabii. Maçı 5-1 kaybediyorlar. Bu arada Fuad Hüsnü Bey eğrisini doğrusuna getirip bir gol atıyor ve spor tarihine „gol atan ilk Türk“ olarak bir kez daha geçiyor.

Ama maçın yapılacağını haber alan bir muhbir durumu hemen Zaptiye Celal’e jurnalli yor:

„Karşılıklı kaleler kurup, Rumlarla aynı kıyafet-i labis olduğu halde top endahtı ile talim icra etmekte olduklarından...“

BASKIN VAR

Yani diyor ki: „Karşılıklı kaleler kurmuşlar, Rumlarla aynı kıyafeti giymişler. Top oynayıp darbe talimi yapıyorlar.“

Neferlerini toplayan Zaptiye Celal baskına hazırlanırken yakınları da Fuad Hüsnü‘nün babası olan Hüseyin Hüsnü Paşa‘ya haber uçuruyorlar:

- Aman Paşa, senin oğlan padişahımızın yasağını dinlemeyip top oynamakta. Zaptiye de baskına hazırlanmakta. Yetiş, oğlunu hapislere düşmekten kurtar.

Zavallı Paşa, telaşla faytonuna atlayıp „olay mahalline“ doğru at koştururken, Zaptiye Celal de kendi askerini yola çıkarıyor. ikisi de aynı vakitte Papazın Çayırı’na ulaşıyorlar. At üstündeki Zaptiye Celal ile arkasındaki süngü takıp „Allah Allah“ nidasıyla sahaya dalan neferlerini gören Türk futbolcular çil yavrusu gibi dağılıyorlar. Kimisi mezarlık yönüne kimisi denize doğru kaçıyor. Rumlar ise şaşkın seyrediyor. oysa futbol onlara da yasak ama Zaptiye Celal‘in gücü İngiliz ve Rumlara yetmediğinden sadece Osmanlı gençleri ile meşgul. Fuad Hüsnü Bey babasının faytonunu görünce içine atlayıp kuşça canını kurtarıyor. Reşat Danyal ise yakalananlar arasında.

Fuad Hüsnü baskından kaçıp kurtuluyor lakin eşkali tespit edilmiş, adı öğrenilmiş. Deniz Harp okulu öğrencisi olduğundan askeri mahkemeye çıkarılıyor. „Padişaha karşı bir tertip içinde“ olmadığını ispatlamak için dil döküyor. Müstantik yani Sorgu Hakimi olan Reşid Bey ise hayatında futbol denilen şeyi duymamış. „Top“ denince de Fatih Sultan Mehmet‘in „Balyemez topu“ gibi bir şey anlıyor.

- Elinizin altında top da varmış, diye tutturuyor.

Fuad Hüsnü Bey futbol topuyla askeriye topu arasındaki farkı göstermek için „suç aletini“ mahkemeye getiriyor. Böylece müstantik efendi bunun bir gülle olmadığını anlıyor. Yalnız kafasına takılan bir mesele daha var. Jurnal zaptında „Rumlarla aynı kıyafet-i labis“ deniliyor ya. Buradan tek tip forma giydikleri manasını çıkarmakta.

Fuad Hüsnü onun da çaresini buluyor. Müstantik Reşid Bey‘den izin isteyip futbol kıyafetini giyerek huzuruna geliyor. Hakim, karşısındaki komik görünümlü gence uzun uzun hayretler içinde bakıyor. Sonra onun özel bir komiteci kıyafeti giymediğine hükmediyor. Komitecilik, ihtilalcilik ciddi bir iş. „Bu genç güpegündüz don gömlek gezdiğine göre olsa olsa kafadan sakattır.“ diye düşünüp takipsizlik kararı veriyor. Ama Fuad Hüsnü‘ye bir gözdağı vermekten de geri kalmıyor:

- Kazık kadar adamsın. Bir de paşa çocuğu olacaksın. Böyle don paça gezmeye utanmıyor musun?

Fuad Hüsnü böylece paçayı kurtarırken Dışişleri‘nde çiçeği burnunda bir memur olarak çalışan Reşat Danyal arkadaşı kadar talihli çıkmıyor. Tahran Sefareti‘ne yani İran‘a sürülüyor.
  #4  
Alt 28.08.2004, 16:38
Benutzerbild von aliconda
aliconda aliconda ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Fikstür ilk Yari 2004/2005

...
2004/08/29 FENERBAHÇE KAYSERİSPOR
2004/09/12 A.SEBATSPOR FENERBAHÇE
2004/09/19 FENERBAHÇE MALATYASPOR
2004/09/26 GENÇLERBİRLİĞİ FENERBAHÇE
2004/10/03 FENERBAHÇE DENİZLİSPOR
2004/10/17 GAZİANTEPSPOR FENERBAHÇE
2004/10/24 FENERBAHÇE SAKARYASPOR A.Ş.
2004/10/31 BEŞİKTAŞ A.Ş. FENERBAHÇE
2004/11/07 FENERBAHÇE B.B. ANKARASPOR
2004/11/21 TRABZONSPOR FENERBAHÇE
2004/11/28 FENERBAHÇE DİYARBAKIRSPOR
2004/12/05 FENERBAHÇE MKE ANKARAGÜCÜ
2004/12/12 GALATASARAY FENERBAHÇE
2004/12/19 FENERBAHÇE KONYASPOR
  #5  
Alt 28.08.2004, 17:07
Benutzerbild von aliconda
aliconda aliconda ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard "I have a dream" :-) o.T.

ohne Text
  #6  
Alt 04.11.2004, 14:46
unknown
 
Beiträge: n/a
Standard Yola devam

Ligde Usta Avrupada Acemi

bu sözlerimin anlamini 16.hafta"da göreceksiniz degerli taraftarlar..

ve buranin en acemi spor severi olayim lyon bu sene en az yari final oynamassa..

ali günes"in gitmesi ve i. toramanin gelmemesi bize aglarimizda böyle yüksek sayida gol gösterdi..simdi ikiside yedek kulübedeler..
zaten tuncaya yurdumspor macinda demistim "defansda zorluk cekmessiniz umarim tuncay" diye.."bakacagiz" demisti bana..
futbolun basarisinin ilk basi defansdir,orta saha degil..

eksikler kapatilacak,insallah..iyi bi yerli oyuncularla..sag defans kanati ile orta defans oyuncusu eksik...bunu sezonun basindan beri yazdim foruma..

fenerbahce iyi yolda..

biz baskalarini rahatca avrupada oynattik ayip hareketsiz,,allah büyüktür,her bi kötülügün sonucu olur..
her gün daha"da anliyorum niye türkiyenin büyük adamalari/efendileri fenerbahceliydi ve fenerbahceli

Sezon sonunda görüsecegiz


Sanli Fenerbahce
  #7  
Alt 04.11.2004, 17:34
Benutzerbild von abc1234567
abc1234567 abc1234567 ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Fener + Uefa = Final Fantasy

Fener + Uefa = Final Fantasy
  #8  
Alt 04.11.2004, 18:31
airdem
 
Beiträge: n/a
Standard Der ist guuuuuuut :) o.T.

ohne Text
  #9  
Alt 04.11.2004, 22:05
Benutzerbild von aliconda
aliconda aliconda ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard Halti die Klappe ShubuoKes o.T.

ohne Text
  #10  
Alt 04.11.2004, 23:07
Benutzerbild von jamesdean
jamesdean jamesdean ist offline
Neuer Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 0
Standard einmal fener immer fener

wir lassen uns nicht durch ausrutscher aus der ruhe bringen..

dieses jahr holen wir mindestens 2 titel..
Antwort


Themen-Optionen Thema durchsuchen
Thema durchsuchen:

Erweiterte Suche

Forumregeln
Es ist Ihnen nicht erlaubt, neue Themen zu verfassen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, auf Beiträge zu antworten.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Anhänge anzufügen.
Es ist Ihnen nicht erlaubt, Ihre Beiträge zu bearbeiten.

vB Code ist An.
Smileys sind An.
[IMG] Code ist An.
HTML-Code ist Aus.
Gehe zu