Einzelnen Beitrag anzeigen
  #1  
Alt 23.08.2014, 09:00
Benutzerbild von benekalice
benekalice benekalice ist offline
Erfahrener Benutzer
 
Registriert seit: 06.05.2008
Beiträge: 1.595
Standard ISID'in kafa kesmesinin Müslümanlikla Islam'la baglantisi

Son bir yıldır Irak’ta İslam adına IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) tarafından işlenen cinayetler, bu cinayetlere “gerekçe” gösterilen bir kavramı da, MÜRTED kavramını da gündeme getirdi. Mürted oldukları gerekçesi ile, insanları boğazlıyorlar.

Nedir Mürted’lik?
Sözlükte “dönmek” anlamındaki irtidat gibi bir mastar olarak kullanılır. Riddet ise, irtidat mastarının ismi olarak kullanılır.(İbn Manzur’dan aktr. Dr. A.S Kılavuz. İman-küfür sınırı Sy.78) İlahiyatta genel olarak İslam’dan dönmek olarak kullanılır. Bu kısa yazıda, kavramın hangi koşullarda, hangi nedenlerle, hangi islam alimlerince nasıl değerlendirildiğini anlatmak uygun olmaz. Bu nedenle, kısaca Mürted ile Kafir arasındaki fark ile bazı uygulamaları anlatmayı uygun buldum.
IŞİD saldırganlarının, neden İsrail’e saldırmadığı, neden başka dinlerden çok müslüman öldürdüğünü soran bir çok insan var. Bu duruma şaşırıyorlar haklı olarak. IŞİD canileri ise internette, cinayet işlerken poz verip, mürtedleri nasıl cezalandırdıklarını göstererek gururlanıyorlar. Neden?

Vahabilik’ten beslenen bu sapık ruhlu insanlar, Mürted olarak gördükleri insanları, acımadan öldürmekte bir sakınca görmüyorlar, hatta bu nedenle de cennete gideceklerine inanıyorlar. Onlara göre mürted, islamı anladıktan, ruhun “kurtuluşunun” sadece islama inanmakla olacağını anladıkları halde, islamı terk ettiklerinden, ancak ölümle cezalandırılır. Diğerleri, yani kafirler, islamı tanımamıştırlar, bu nedenle doğrudan ölümü hak etmemiştirler! Kafir, inançsız, Allahın varlığını bilmeden inkar eden anlamında kullanılır. “İslamdan ayrıldıktan sonra, cahiliye devrindeki inançlarına dönenlerin, tam kafir kabul edilerek, erkeklerin öldürülmesinde, kadınlarının da esir alınmasında sahabe ittifak etmiştir. Hatta, Hz. Ali, mürtedlerden esir edilen bir kadını cariye olarak almış, Muhammed İbnu’l Hanefiyye isimli oğlu bu cariyeden olmuştur.” (İman-Küfür. Sy. 79)

İslamın mezheplerinden Hanefilik, bu “dinden dönenler”, yani mürtedlerle ilgili genel olarak, aynı şeyleri söylerler. Örneğin: Bir savaş sırasında öldürülmüş olan mürtedlerin mal varlıkları devletin malı sayılır. Tekrar müslüman olmayı kabul etmedikleri takdirde, “usulüne uygun olarak” öldürülürler. Sıradan esirlere yapılan uygulama onlara yapılmaz! (Bkz. İman-Küfür Sy. 80) Burada “usulüne uygun” sözü ile ne anlatılmak istenen nedir? Öldürmenin usulü(yöntemi) nedir? IŞİD haydutları sadece Kuran’da, Enfal Suresi 12 Ayet’te geçen “Şimdi vurun boyunlarının üstüne” daha açık olarakta, Muhammed Suresi 4 Ayet’te ki, “(Savaşta) inkar edenlerle karşılaştığınız zaman, hemen boyunlarını vurun. Nihayet onları iyice vurup sindirince, bağı sıkı bağlayın (Onları esir alın). Ondan sonra artık lütfen bırakır veya karşılığında fidye alırsınız(.....)” devamında da, “Onları (dünyada iken) kendilerine tarif ettiği cennete sokacak” (Prof.Dr. S.Ateş Kuran meaili) denerek teşvik etmektedir.

Demek ki uygun olan(!) kafa kesmekmiş! Şimdi bazı aklı evvel hocalar, müftüler, “Zamanımızda kılıç yok, silahla öldürmek kafidir” diyerek, akılları sıra Kuran’ı günümüze uygun yorumlamış oluyorlar. Bunu söylerken, elleri bağlanmış, yere yatırılıp sorgusuz, sualsiz kurşunlanan insanlar üzerine tek kelime yok! Hatta, peygamber “Hacca deve ile yada yürüyerek gidin!” dedi diye bugün de öyle mi gideceğiz, uçak ile motorlu taşıt ile gidersek kabul olmaz mı? diye sorup, öldürmenin Kalaşnikof ile olabileceğini vaaz eden hocalar...

Bu kanuda temel kaynak, Vatima’nın Kitab ar-Ridda adlı eseridir. Orada anlatılan bir olayı da ekleyip bu konuya son verelim. Muhammed, Benu Tamim kabilesinden, Malik bin Nuwayra et Tamimi’nin hikayesi: Peygamber öldükten hemen sonra, birçok arap kabilesi islamı terk etti. Tekrar eski inançlarına döndüler. Bunun önemli nedenlerinden biri, vergi konusu idi. Peygamberin sağlığında, fetihler İslam Devleti’ni ayakta tutacak boyutta değildi. Yani fethedilen ülkelerden haraç, vergi vb. gelmiyordu. Dolayısı ile arap kabileleri, maddi olarak zorlanmaya başlamışlardı. İşte Malik, bu vergi toplama görevi ile bizzat Muhammed tarafından görevlendirilmiş bir memurdu.

Ebubekir in halifeliği sırasında, işte bu Ridda (kopma, ayrılma)yı engellemek için, Halid bin al Velid sefere çıktı. Asıl görevi, islamdan ayrılanları zorla geri döndürmekti. Yolu Tamim kabilesinin yaşadığı yere düştü. Malik ona, “Ben zekat vermeden de dine bağlıyım (Salahtayım)” dedi. Aralarında tartışma çıktı. Sonuçta Halid ibn al Velid onun kafasını kestirdi. Kesilen başı da tencereye koyup kaynattı. Saçlarının çokluğu, sıklığı nedeniyle tam pişmedi(!). Sonra da çok güzel olduğı söylenen karısını cariye olarak aldı. Hatta Ömer’i düğününe davet etti. Ama Ömer bu davete gitmedi. Hatta Ebu Bekir’den onun zina yapmış olduğu gerekçesi ile taşlanarak öldürülmesini istedi. Ama Ebu Bekir, “Onun öldürülmesine karşıyım; çünkü bir cevap aradı ama yanlış yaptı” diyerek reddetti. (Hikayenin tamamı için Bkz. Kitab ar Ridda. Wakidi. Sy.254-255)

Aklını bir kenara koyup, “kitapta” yazan, nasıl yazıldı ise öyle uygulanacak diyen dogmaların takipçileri, işte bunlara inanmakta; üstelik yaptıklarını da doğru , dinin emrettiği uygulamalar olarak görmektedirler.
Tüm bunlara şaşırarak, “Nası olur?” sorusunu soran insanlara söylenecek söz ise: Anlamak ile anlayış göstermek arasında uçurup farkı vardır.” (H.Arendt) diyebiliriz. Nedenini anlayıp, bu olaylara anlayış göstermemek, normal olan, doğru olan davranıştır, düşünce tarzıdır.

Bu konularda iş dürüst ilahiyatçılara düşmektedir. Hala var iseler, korkmadan, “emredilen” doğrudan yana tavır almalıdırlar!

Devrimciler ise daha baştan, mevzu ne ise onu söyledikleri için devrimcidirler. Bu konunun, sosyalizm, komünizm, sosyal-demokrasi vb. ilgisi yoktur! Konu insan olmak ile aklını kullanmak ile ilgilidir! Arandığı zaman Devrimci Yol mutlaka bulunuyor. Önemli olan, aklını evde bırakmadan yola çıkmak!