Thema: Ben kadinim
Einzelnen Beitrag anzeigen
  #10  
Alt 27.07.2013, 17:40
Cakabeyy
 
Beiträge: n/a
Standard

Zitat:
Zitat von benekalice Beitrag anzeigen
dogru, tayyip erdogan, kizini o yüzden amerika'ye gönderdi dimi?

Nedeni: Türkiye'de puan tutturamayip da, AKP vekillinin verdigi bursla Amerika'ya gitmesi. Dolayisiyla zekasi yetmemis Türkiye'de okumaya. Ayni sekilde oglu da. Ayrica oglu askerligie gitmesin diye, cürük cikarttiriyor, güya prostat kanseriymis. Adam bir yil sonra cocuk sahibi oluyor.

Simdi artik AKP kanun cikardi. Parasi olan bastiracak, askere gitmeyecek. Gariban kellesini koltugunun altina alip gidecek. Tayyip'in torunlari da bastiracak parayi askerlik yerine, oh gel keyfim gel, gemiciklarin, yatlarin üzerinde keyif yap.

Buna adalet derler utanmadan.

Millet ve en önemlisi de en basta kadinlar, kizlar buraya tarikat üyelerinden masallar post edilen seylerle ugrasacagina,
bu gerceklere, gündemlere bakip gözünü acsin, kafasini calistirsin. Tarikatcalarin massallariyla, hikayeleriyle vakit kaybetmesin.
Bu kizin yasadiklari ile Erdoganin falan ne alakasi var?

bana ne Erdoganin kizindan oglundan, o konu ile ilgili erdogan yeterince elestirildi beni ne ilgilendirir?

bu yasanmis gercek hikayeyi neden gölgelemeye calisiyorsun? isine gelmiyor mu? tek tarafli olmaya cok aliskinsin ne de olsa, ondandir!!

15 yıl önce ortaokulda din dersi öğretmeni olduğum manevî kızımın hikayesi ise, ülkemizin yaşadığı kimlik krizinin bir neticesi idi. Din derslerine çok ilgili ve çok sorulu gelen bu kızımız, müthiş bir gönül zenginliğine sahipti. Nitekim, büyük bir açlıkla okuduğu kitapların, devam ettiği sohbetlerin feyziyle iç dünyası zenginleştikçe zenginleşti ve sonunda beş vakit namazlı, başörtülü bir liseli oldu. Bu oluşla birlikte, önce okulda, sonra da evde başı ağrıtılmaya başlandı.



Okul dışında bile başörtüsü istenmiyordu. Evde de babası başörtüsüne karşı çıkıyor, saccadesini sobaya atıyordu. Ona göre kızı çok tehlikeli bir yolda idi. Bu gidişin sonu mutlaka gizli bir örgütte son bulacaktı. Bu bakımdan da örtüsünü yakın bir komşuya bırakıp eve başı açık olarak geliyor, köşe bucak sakladığı seccadesini de, evde el ayak çekildikten sonra çıkarıp namazını kılıyordu.

Fakat, bir gün babasının sıkı takibiyle suç üstü yakalandı. Babası namazını bozdurarak üzerine yürüdü ve acımasızca dövdü. Ağlayarak bana geldiğinde yüzü gözü mosmordu.



Evden atılmıştı. Fakat, tekrar eve dönmekten başka yapacak şeyi yoktu. Daha fazla sabır vermesi için hep birlikte Allah'a yalvaracaktık. Ona sabır, babaya da insaf ve vicdan vermesi için, bü*tün çevre duaya durmuştu.




Sonunda bu çilelere katlana katlana üniversiteyi kazandı. Babasıyla yaptığı anlaşma sonucu, başını örtmeyecek, fakat, namazlarına da müsaade edilecekti. Baba, bu gerici hallerin geçici bir heves olduğunu sanıyor ve fakülte hayatıyla birlikte bilinçlenip çağdaş yaşayışa geleceğini umuyordu. Fakültedeki ilk sene onu başı açık gören bölüm başkanı hocası, zekasına, çalışkanlık ve disiplinine hayranlığını belirtiyor, şimdiden fakültede kalacak gibi hazırlanmasını tavsiye ediyordu.





Zaman içinde biraz yumuşayan ve ev dışında başörtüsüne de müsaade eden babanın eziyetleri azalmıştı. Fakat bu defa da onu başörtülü gören hocası tavır değiştirmişti. Bu da nesiydi?



Böyle akıllı, çalışkan ve istikbal vadeden bir üniversiteli kıza yakışır mıydı bu kıyafet? Girilemeyen imtihanlar, disiplin cezaları, aşağılayıcı tavırlar birbirini izledi. Kabus gibi geçen yıllar, gözyaşlarıyla doldu.



Bu arada bir takım koca koca adamlar beyanatlar veriyorlar, gelişen gericilikten, laikliğin sarsılmasından sözediyorlardı. Başörtüsünün bir dini vecibe değil, siyasî bir üniforma olduğunu savunuyorlardı. Beri tarafta ise, benim çileli, gözü yaşlı kızım, "Biz mi yıkacağız bu devleti" diye şaşkınlık içinde söyleniyor*lardı.



Fıtratın sesi, yıllardır bastırılan imanın icabı bütün güzelliğiyle ve şuuruyla görünüyordu. Dünyanın geçirdiği büyük değişimi, İslâm âleminin yaşadığı öze dönüş hareketini göremeyenler ya da görmek istemeyenler, hala anlaşılamaz bir inatla direnmeye devam ediyorlardı. Hem de, demokrasi, özgürlük, laiklik nutukları ata ata direniyorlardı.



Benim Yunus gönüllü, Rabia sabırlı kızım ise, " Allahım, babama kul olmanın zevkini tattır. Babam gibi düşünenlere de hidayet ver" diye dua ediyordu. Evet, bu dualarla İslâm imanı muhtaç gönüllere nurunu vere vere yerleşiyordu. Bu öyle bir gelişme idi ki, eğitmesi gerekenler eğitecekleri tarafından eğitiliyordu. Uyanış, alttan üste, tabandan tavana doğru yayılıyordu. Çocuklar babalarını, hocalarım çağırıyorlardı imana, İslama... Devran tersine dönmüş, hesaplar bozulmuş, "ölülerden diriler çıkar" olmuştu.

Vehbi Vakkasoglu