Einzelnen Beitrag anzeigen
  #1  
Alt 31.03.2013, 17:31
the_last_time
 
Beiträge: n/a
Standard Dönegin her türlüsü alcaktir...

Mahallede en ağır baskı bize

Cumartesi, 14 Şubat 2009


Deniz Deniz




Mevcut AKP iktidarı süresince malum tartışmaları hepimiz biliyoruz. Hani şu meşhur "mahalle baskısı" veya "Türkiye Malezyalılaşıyor mu?" başlıklı tartışmalar. Bu tartışmaları başlatanların tartışmanın özünün çok dışında birtakım politik ve ekonomik endişeler barındırdıkları gerçeği bir yana, denilebilir ki "evet son 7 yılda şu veya bu şekilde adına ne dersek diyelim bir baskıdan söz edilebilir".

Hayatında hiç camiye uğramayanların cumaları camiye gitmeye başlaması, ihale almak için eşinin başını örten iş adamları ile ilgili dedikodular bir yana, peki ama bu sosyal gerçeklik adına kısaca LGBTT dediğimiz kitle üzerinde nasıl bir etki yapıyor?

Çevremden ve medyadan görebildiğim kadarıyla bu soruya hiç tereddütsüz, "Galiba bu baskı en çok bizim çevrede kendini gösteriyor" cevabını vermek zorunda kalıyorum. Nedenleri mi? Bakın son yedi yıldır İstanbul'da eşcinsel mekan ve eğlence yerlerine yönelik emniyet baskısına bir de mahalle baskısı eklenince insanların bu tür yerlerde görünürlüğü büyük oranda olumsuz etkilendi.

Gelin bu fiili baskının dışındaki medyaya yansıyan çarpıcı psikolojik ve enformasyonel örneklere birlikte bakalım.

Kişiliğinden utananlar

Adını bile anmak istemiyorum. Ben ona LGBTT İsmail Türüt'ü diyorum kısaca. Dünya görüşü ve davranış biçimleri çok örtüşüyor zira. Sen kalk yıllarca fuhuş ortamının her türlü kademesinde boy göster, gazetelere fuhuş tezgahı ve milletvekillerine şantajdan manşet ol, sonra AKP iktidara gelince TV’lere çıkıp, milleti adeta salak yerine koyup, hiç utanmadan kutsal kitabımız Kuran’ı kaldırıp "Ben sadece buna inanıyorum, ben sadece buna inanıyorum. Transeksüel olduğum için çok pişmanım” diye şov yap. Bir Allahın kulu da çıkıp ona be kadın, "Senin o havaya kaldırdığın kutsiyet üzerine doktoralar veren koca koca din alimleri yıllar önce senin kişiliğinin o kitaba uygun olduğu konusunda fetva verdiler zaten. Ne yırtınıyorsun. Ne yapmaya çalışıyorsun" diye sormadı bile. Ne programı yapan sözüm ona birikimli gazeteci bu hatırlatmayı yaptı, ne de oraya otorite olarak gelenler. Evet, bu bir mahalle baskısı örneğidir, ama bunun ötesinde patolojik bir vakıadır aynı zamanda. Evet, belki bir açıdan Malezyalılaşmadır ama ondan da öte, kraldan fazla kralcı, daha doğrusu basit bir şark kurnazlığıdır. Ben bu ülkede bu tür insanların olabilmesini anlıyorum da bu tür insanların medyada boy göstermesinin neye yaradığının peşindeyim ki, sanırım onun cevabı da ortada. Birileri birilerine yaranacak. Hepsi bu.

Geyliği bıraktım camii tasarımına talibim

Bu patolojik vakıadan sonra geçelim bir başkasına. Bir modacı var adı Tanju Babacan. Saba Tümer'in programında izledim. Ne yalan söyleyeyim hoş sohbet bir insan. Sohbetin bir yerinde pat diye bombayı patlattı: "Saba ben artık geyliği de bıraktım". Hoppalaaaa… Hani devamında gelen garip sözler olmasa, bir an için geyliği bıraktığını bile söylese bunu coming out olacak şekilde doğal bir dille anlatması insana sevindirir bile. Bizim modacının out olması bütün bir LGBTT camiasını da adeta out etmeye çalışmasıyla devam etti. Yıllarca kendi deyimiyle "geylik konusunda yaşanacak en güzel ilişkileri yaşadıktan" sonra bir arkadaşının tavsiyesiyle kuran okumaya başladığını ve Lut kavmine gelir gelmez şok yaşadığını iki yıldır sabahları dahil namazlarını camide kıldığını, artık mastürbasyon dahi yapmadığını söyledi. Üniversite bitirip modacılık yaptıktan sonra kırklı yaşlarında Kuran’dan ve de Lut kavminden haberdar olmasına mı yanayım, yoksa Lut kavmi olayını son derece köktenci bir şekilde yorumlamasına mı yanayım. Modacının da kökten dincisi bir başka oluyor hani. Açıkçası ben bir eşcinsel modacının değil herhangi bir insanın manevi bunalım sonucu kendini herhangi bir din tarikat veya cemaate yöneltmesini anlayabilirim, saygı duyarım ama, kardeşim insanları da bu kadar salak yerine koymayın yutmazlar, diyecektim ki temennim kursağımda kaldı, programa gelen bir mail yutulduğunu ispatladı. Bizim modacı bu manevi değişimin ardından modacı kimliğiyle memleketin camilerine de el atmaya karar vermiş. Camilere yeni tasarımlar düşündüğünü belirtmiş, bu amaçla bazı belediye başkanlarıyla- tabi ki AKP’li başkanlar- bu konuyu görüştüğünü ifade etmişti. İşte gelen mail de Ankara'da yapımı süren bir caminin tasarım işiyle ilgiliydi. Böylece artık mastürbasyonu da bıraktım diyen bizim modacının geylikten vazgeçmesinin artık neye yaradığı ona nasıl yeni kapılar açtığı da daha oracıkta ortaya çıkıyordu. Geçelim.

Podyumlardan umreye

14 Şubat 2001 tarihli Milliyet gazetesine; "Eşcinsel ilişkisinin kaydedildiği video kasetle, Manken Yaşar Alptekin’e şantaj yapıldığı iddiasıyla açılan davaya dün devam edildi. Şişli 10. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya Alptekin katılmadı. Tutuksuz yargılanan sanık Yusuf İzler (23) ise ifadesinde, şu iddialarda bulundu: "Yanında çalışmaya başladığım Yaşar, bir süre sonra yalnız olduğumda taciz etmeye başladı. Onunla cinsel ilişkim olmadı. Yaşar, arkadaşım Mehmet Ali Yumak’ın eşcinsel olduğunu söyledi. İnanmayınca da ‘Onunla yatacağım, videoya çekip sana izleteceğim’ dedi." Ertesi gün Alptekin’in eşcinsel ilişkiyi içeren video kaseti izlettiğini de ileri süren İzler, şantaj olayıyla da Maksut Aykuthan adlı kişinin ilgisi olduğunu söyledi. Mahkeme heyeti, duruşmayı erteledi." şeklinde haber olan ünlü manken Yaşar Alptekin olayına gelirsek...

Alptekin'in LGBTT kitlesiyle alakasını elbette yukarıda verdiğim haber dışında bir şekilde açıklamaya ne yetkimiz var ne de böyle bir şeyi etik buluruz. Ancak bir şekilde eşcinsellikten davalı hale bile geldiği bu haberde apaçık ortada. Onun da bu ara Mekke-İstanbul arasında umre için mekik dokuduğunu hepimiz biliyoruz. Ne tesadüf ki o da bu süreçte "hidayete" eriyordu. Yani AKP iktidarında. Tv tv dolaşıp sabahlara kadar mezarlıklarda yattığını falan anlatıyor. Diyelim ki, olabilir bu insan da bir şekilde yaşadığı hayattan bıktı farklı bir hayata geçmeye karar verdi. Mesela mezarlıklarda yatıp kalkmak ruhunu besledi falan filan. Bence böyle bir şeye herkesçe ancak saygı duyabilir. İyi de be kardeşim bunları tv’lere neden anlatıyorsun? Nedeni basit aslında. Yaşar Alptekin miadını doldurdu. İş gelmiyor. Üstelik mahalle fena halde değişti. Mankenlik fotomodellik işi hak getire. O da çözümü bunda buldu. Yakında Yaşar Alptekin'i de "sırlar dünyası" benzeri bir programda görürseniz hiç şaşmayın.

Örnekler çoğaltılabilir, ama bunlar bile Türkiye'de LGBTT dediğimiz kitlenin mevcut AKP iktidarının yarattığı iklimden nasıl etkilendiğinin, daha da önemlisi nasıl sağlıksız ve yoz bir şekilde etkilendiğinin bir göstergesi. Ben tüm bunların basit birer kişisel rant sağlama örneği olduğundan da açıkçası şüpheliyim. Bence son yıllarda gizliden gizliye dayatılan bir projenin birer figüranları bunlar. Arkasındaki irade de ortada. Çevremde her cuma Eyüp Sultan'a gidip dua eden transeksüel arkadaşlarım da var. Oyunu AKP’ye veren de. Bunlar zaten AKP iktidara gelmeden önce de böyleydiler. AKP’ye oy veren trans arkadaşlarsa bu partinin demokratikleşme ve AB konusundaki vaatlerine oy verdiler. Ve bu yukarıda aktardığım örnekler de en çok onları rahatsız ediyor. AKP’ye alternatif tavizsiz demokrasiden yana bir partinin olmaması ise hem onları hem beni daha çok rahatsız ediyor.

İslam ve eşcinsellik konusundaki tüm bu olumsuz örnekler, daha doğrusu şovlar başka bir insanı ve de ne kadar haklı olduğunu hatırlattı. Kimi mi? Tabi ki dürüstçe "Ben muhafazakar eşcinselim" diyen Cemil İpekçi'yi. İşte Türkiye'de dinden soyutlanması hem zararlı hem de imkansız olan LGBTT dediğimiz kitlenin de "ben eşcinselliği bıraktım, artık namaz kılıyorum" diyen değil, "ben eşcinselim, ama namazımı da kılıyorum" diyen insanlara ihtiyacı var.