Einzelnen Beitrag anzeigen
  #1  
Alt 06.07.2014, 17:21
Caka_Bey
 
Beiträge: n/a
Standard Marifet İltifata Tabidir

Yeni şeyler ortaya koymak, icat etmek ve bir eser meydana getirmek; bilinenlerle bilinmeyenler arasında yeni, pratik ilişkiler kurabilme ve bilinenleri yeni durumlara uygulayabilme yetisidir. Japonların bulduğu/geliştirdiği robot Asimo da, Afrika’daki bir kabilenin banyo yapmak için kamışlardan ve ağaç kütüklerinden oluşturduğu sistem de yenilikçi düşüncenin eserleridir. Ancak önemli olan nokta bu yenilikçi fikirlerin soyut olmaktan çıkıp somut hale gelmesi, yani uygulanmaya konmasıdır.

Yenilikçi düşünce süreci

Her insanın başından şöyle bir durum geçmiştir. Kafanızın adeta tüm problemlerden ve düşüncelerden uzaklaştığı bir anda, aklınızda birden haftalarca üzerinde düşündüğünüz bir meselenin çözümü, karanlık bir odada bir ampülün yanması ile oluşan aydınlık gibi belirivermiştir. İşte böyle durumlar insanların yenilikçi olan yönleriyle iletişime geçtiği anlardır. Toplumda “ilham geldi” diye nitelendirilen böyle durumlar, aslında içinde birbirinden farklı evrelerin olduğu yaratıcı problem çözümü döngünün son basamağıdır.
İşte bu yenilikçi problem çözüm döngüsünün ilk evresi “hazırlık” safhasıdır. Bu safhada insan konuyla ilgili olan bütün bilgiye ulaşmaya çalışır. Bir başka deyişle bireyin hayal gücü serbest biçimde dolaşır. Bu evre için önemli olan beceri bireyin yeni düşüncelere açık olması ve etkili biçimde karşısındakini dinleyebilmesidir. Fakat bu becerileri kullanmak göründüğü kadar kolay değildir. Çünkü insanlar çoğunlukla çözümlere sıradan bir düşünme tarzıyla yaklaşmaya çalışmaktadırlar ki, psikologlar bunu “fonksiyonel sabit düşünce” tarzı olarak adlandırmışlardır. Bu düşünce tarzında birey problemin çözümü için en net veya belli yolları denemektedir, çünkü bu yollar daha önce kullanılmış ve bu sayede başarılı olunmuştur. Bir başka engel ise “kendi kendini sansürleme”dir. Yani birey kendi kendini yargılıyarak yaratıcılığını köreltmektedir. Hazırlık safhasından sonra “kuluçkaya yatma” safhası gelir. Bu evrede birey topladığı bütün bilgileri öğütür. Bu safha genellikle bireyin kontrolü haricinde bilinçaltında gerçekleşir. Bu noktada belirtilmesi gereken önemli bir bilgi vardır. Bilinçaltı, insanın bilinçli durumuyla karşılaştırıldığında, yaratıcı kavrayışın daha iyi işlediği yerdir. Yani, bilinçaltında fikirler daha iyi akar ve bu fikirler arasında hiç beklenmeyecek kadar ilginç bağlantılar kurulur. Bilinçaltı bize kelimelerin ötesinde içinde zengin duyguların ve derin hislerin olduğu bir alan oluşturur. Gün içinde bütün düşüncelerimizden arındığımız zamanlarda bilinçaltından gelen kavrayışlara daha açık oluruz. Bu yüzden gündüz düşleri diye nitelendirdiğimiz anlar yaratıcılığa en yakın olduğumuz zamanlardır. Biraz da şans sayesinde “aydınlanma” diye nitelendirilen yaratıcı problem çözümü döngüsünün üçüncü evresine geliriz. Bu safhada problemin çözümün bireyin aklında ansızın beliriverir. Fakat kendi başına düşünceler herhangi bir problemin çözümü olamayacağından birey kendini en son evre olan “çeviri” veya “harekete geçme” safhasında bulur. Bu dönem teorinin pratiğe geçirildiği safha olarak bilinir.
Her insanın yaşamı yaratıcı anlarla doludur. Ve her bireyin içinde kendiliğinden yaratıcı/yenilikçi bir ruh bulunur. Yenilikçi ruh denince sadece akıllara daha iyi veya mükemmel sayılabilecek fikirlerin ortaya çıktığı anlar gelebilir. Fakat bu ruhun içerisinde örnek olarak bir insanın içinde uğraştığı bir iş veya bir insan ile ilgili olarak beliren bir mutluluğun olduğu genel bir farkındalık da vardır. Birçok insan kendilerini yenlikçi olarak görmezler çünkü yenilikçilik denince akıllara büyük buluşların yapıldığı veya içinde dahiliğin bulunduğu fikirler gelir. Fakat bu düşüncenin aksine, alışılmışın dışında bir şekilde değişik bir yemek yapmak bile yenilikçiliğin sınırları içerisindedir. İnsan kendi orijinalliğinin farkına vardığı takdirde daha çok özgüven oluşturur ve bu sayede ileride yaratıcı davranma olasılığı artar. Bu noktada önemli olan bireyin kendi yaratıcılığına dikkatini yöneltebilmesidir. İnsanların çoğu hata yapmaktan korkarlar ve etrafındaki insanlar tarafından eleştirileceklerinden korkarlar. Fakat yenilikçi problem çözümünde hata bu prosedürün bir parçasıdır. Unutmamak gerekir ki, hata kendisinden bir şeyler öğrenebileceğimiz bir hayat deneyimidir. Yapılan bir araştırmada toplum tarafından yaratıcı olarak kabul edilen insanların diğer insanlara nazaran daha çok hata yaptıkları bulunmuştur.Bir birey yaratıcılığının en üst noktasında iken atletlerin ve sanatçıların “beyaz an” olarak nitelendirdikleri ve psikologlar tarafından “akış” olarak nitelendirilen bir an yaşarlar. Akış bireyin zirve noktasıdır ve herhangi bir etkinlikle meşgulken gerçekleşebilir. Bu beyaz anın gerçekleşmesi için tek gerekli olan bireyin yeteneklerinin uğraştığı işin gereksinimlerini tam olarak karşılamasıdır. “Akış” anları daha çok sporda özellikle atletler arasında ortaya çıkmaktadır. Bu anlarda birey bilincini kaybeder. Bir başka deyişle, birey yaptığı işle tam bir bütünlük sağlar.Kimi büyük bestekârların, büyük sanatkârların, mistiklerin büyük eserlerini bir vecd halinde ortaya koyduklarını biliyoruz. Bizim topraklarımızda en bilinen örnek Hz. Mevlana’dır.

Çalışarak mı tesadüfle mi?

Yeni ve yenilikçi bir düşünce düşünce nasıl ortaya çıkar? İki yolu vardır: tesadüfen ya da motivasyonla çalışarak. Bu motivasyonu sağlayan “Bir şeyi nasıl daha iyi yapabilirim? Bir şeyi nasıl daha basit yapabilirim? Bir şeyi nasıl daha ucuza mal edebilirim? Bir şeyi nasıl daha çabuk yapabilirim?” gibi merakın etkili olduğu düşüncelerdir. Hayatı kolaylaştırma merakı ve çabası asırlardır insanoğlunun zihnini meşgul eder. Bu meşguliyetin hayatımızı kolaylaştıran veya farklılaştıran yenilikçi fikirler olarak bize geri döndüğünü görürüz.Insanları yenilikçi düşünmeye sevk eden bazı faktörler vardır. Ortamdaki kaynakların/sunulan örneklerin çeşitliliği, rekabet, zor koşullar ve düşüncenin uygulamaya konulma beklentisinin yüksek olması gibi (hem fiziksel hem kültürel açıdan).


Ortamda başka yaratıcı düşünce örneklerinin olması ardından gelenleri pekiştirir. bir laboratuvar çalışmasında önüne bir tane yenilikçi örnek sunulan grup sunulmayana oranla daha yenilikçi fikirler üretmiştir
Rekabetin yenilikçilik üzerindeki etkisiyle ilgili bir araştırmada, 6-10 yaş arasındaki erkek çocukların rekabet ettiklerinde içsel motivasyonlarının daha yüksek olduğu ve daha yenilikçi işler ortaya çıkardıkları gözlemlenmiştir
Bir diğer faktör olan zor koşullar ise etkisini şöyle gösterir: Kişi sıkıntılı bir dönemdeyse veya zorlukla karşılaşınca “Ben bunun üstesinden nasıl gelirim?” diye düşündüğünde bu zorluktan kurtulmak için yollar arayacaktır. İmkansızlıklar içinde bulunan yollar yeni fikirler iljam edebilir.
Bütün bu faktörlerin yanında belki de en önemli olanı ortaya konulan düşüncenin uygulanma ihtimalinin/beklentisinin yüksek olmasıdır. Bunun altında olaylara/insanlara/durumlara etki edebilme isteği, güç-odaklı olma yatar. Güç odaklı kişiler yeni düşüncelerle ilgili konularda olumsuz bir geribildirimi kabul edemez. Daha doğrusu olumsuz geribildirimler olduğunda güç odaklı kişilerin yenilikçiliği veya çözüm bulma konusundaki üretkenliğinin düştüğü bulunmuştur

İnsanları yenilikçi düşünmekten alıkoyan bazı faktörler vardır. Bunların en başında özgüven eksikliğini ve öğrenilmiş çaresizliği sıralamak sıralayabiliriz.


Kendine güvenmek, bir işi yapmaya, bir fikri üretmeye yeterli kapasitesinin olduğuna inanmak, “Ben bunu yapabilirim” diyebilmek yeni fikirler ortaya çıkarmada oldukça etkilidir. Hong-Kong’da yapılan bir araştırmada, yenilikçiliğin özgüvenle anlamlı ölçüde ilişkili olduğu bulunmuştur
Öğrenilmiş çaresizlik, Seligman’ın bireyin kontrol edemediği olumsuz olaylara maruz kalmasıyla ortaya çıkan çaresizlik duygusu ve motivasyonsuzluk için kullandığı terimdir. Kişinin ne yaparsa yapsın olumsuz durumu değiştirememesinden sonra artık değiştirebileceği fırsatlar sunulsa bile harekete geçmemesi durumudur. Sürekli stresle ve engellemelerle karşılaşan insanlar sorunları çözme konusunda hiç bir şey yapamayacağına inanır, bıkkınlaşır, vazgeçer. Standart bir fikir bile üretmesi zorlaşır ve yenilikçi düşüncelerden iyice uzaklaşır. Yukarıda bahsettiğimiz, yenilikçi düşüncenin ortaya çıkışında etkili olan zor koşullar ve yenilikçi düşüncenin uygulanma beklentisinin yüksek olması da öğrenilmiş çaresizlikle ilişkilendirilebilir. Yani, kişi çok durumlarla karşılaşsa bile eğer üreteceği çözümün uygulanmayacağına inanıyorsa çözüm bulmaya çalışmaz, kaderine razı olur. Kontrolün başkasının elinde olduğunu ve kendisinin etki edemeyeceğine inanır. Çeşitli kültürler içinde barındırdıkları bireyleri, kimi konularda yaratıcılığa özendirirken kimi konularda da aynı şeyi yapmazlar. Amerika Birleşik Devletleri’nde bilimsel konularda sorun çözümü özendirilirken politik ve sosyo-ekonomik konularda bu özendirmeye rastlanamaz. Kimi başka kültürlerde ise teknik konularda yaratıcılığa izin verilirken, dini konularda izin verilmez. Diğer yandan, kimi kültürler uyum ve yapıya önem verirken, kimileri de yeniliği özendirmektedir.