Vaybee! Forum

Vaybee! Forum (http://localhost/forum/index.php)
-   Aktuelles (http://localhost/forum/forumdisplay.php?f=390)
-   -   M. Kemal olmasaydi Türkiye SÜPER GÜC OLURDU (http://localhost/forum/showthread.php?t=13948)

YigitAdam 20.02.2017 02:50

M. Kemal olmasaydi Türkiye SÜPER GÜC OLURDU
 
AÇIKLAMA...Bu makale Tarihi belgelere dayanan abartması iftirası olmayan tarihi gerçekleri anlatan bir yazıdır.Salyalı sümüklü putperestler, taptıkları ayaklarımın altında olan yoşmalar, pintoslar bu yazıya yazmasın.saygı değer forumdaşlardan özür dileyerek,hakareti argüman sayan cıbiliyetsizlere ettikleri edecekleri küfürleri şimdiden misliyle iade ediyorum!!!
--------------------------------------------------------------
Nasıl mı?

Bağrından 45 devlet çıkan Hilafet makamı bizde olacaktı
Siyonistler devlet olamıyacaktı
Batılılar islam beldelerini sömüremiyecekti,
Kimse bize sevri gösterip lozana razı edemiyecekti
Dünyada sömürü bu denli hat safada olmayacaktı
................
Dahası var
Türkiye sınırları içinde kimse ibnelik orospilik edemiyecekti
Kimse kimseyi sömüremiyecek terör olayları faizcilik tefecilik haksız kazanç olmayacaktı
İtalyanların frenklerin kanunlarınla değil Alemleri yaratanın ŞERİAT yasalarıyla idar edilip köle olmayacktik
Çıplaklar köyleri açıp çoluk çocuk tepinemiyecekti
1000 lirası olan akşamda 10 kadın satın alamayacaktı
İbne olan atası belli olmayan bir sapığa Türkün atası denilemiyecekti (*)

YigitAdam 20.02.2017 02:55

(*)

TC Resmî Tarİh Yalanlarına SON
Mason Yahudi Diktatör Mustafa Kemal İbne Miydi?


Latife Hanım’ın mektûbat’ının neden beyân edilmediğini tecessüs edenlere – İşte yakın tarih, İşte hakikatler:

İngiliz casusu Yahudi diktatör kâfir Mustafa Kemal’in ibneliği ve Emin Çölaşan’ın endişesi…

Şubat 2005’de, o tarihden 25 sene evvel mahkeme kararı ile Türk Tarih Kurumu’na verilen ve 25 sene boyunca teşhir edilmemesine karar verilen İngiliz casusu Mustafa Kemal’in talâk ettiği ve 1975 senesine kadar konuşturulmayan hanımı Latife’nin hususi arşivi’nin süresi bitti ve teşhir edilmesi gerekiyordu.

Latife Hanım’a aid olan arşive giren Hürriyet muharriri Emin Çölaşan’ın etekleri tutuşmuş. Okuduğu hakikatler karşısında neye uğradığına şaşırdığından olsa gerek, kat’iyyen bu arşivin teşhir edilmemesini taleb ediyor ve tekrar mahkemeye gidib bu arşivin teşhir edilmemesi gerektiğini müdafaa ediyor.

Lâkin, daha evvel bu arşivden hârice (dışarıya) sızan malûmâtlara binâen yahudi Mustafa Kemal’e dâir çok acaib iddialar var. Misal olarak, Hüseyin Demirel’in “Deccaliyet ve Kemalizm” isimli kitabının 129. sahifesinde aynen şöyle deniyor:

… Bir Ağustos gecesinde yemek dönüşü, Çankaya’nın kapısında (Mustafa Kemal) genç askerlerle konuşurken, Latife üst katın balkonunda göründü. Ateş püskürüyordu:

“Kemal! Buraya gel! Mahalle arkadaşlarınla yarenlik bitti, şimdi askerlerle mi içli dışlı oluyorsun? Buraya gel diyorum! Gazi sustu, Latife sustu. Herşey sustu. Paşa öfkesinden mosmor kesilmişti…”

Yahudi Mustafa Kemal’in Eşcinselliği Meselesine Tabib Rıza Nur Açıklık Getiriyor

Bakınız, Diktatör Mustafa Kemal’i en iyi tanıyanlardan biri olan Tabib Rıza Nur Efendi “Hayat ve Hatıralarım” isimli kitabının 4. cildinin 1357. sahifesinde ne yazıyor:

…Anlaşıldığına göre boşanma vak’asından iki-üç gün evvel, Latife, kardeşi İsmail ile haremi Süreyya Paşa’nın kızı Melahat Ankara’ya gitmişlerdi. Çankaya’da misafir olmuşlar. O vakit Mustafa Kemal’in yanında kâtip sıfatıyla Halit Ziya’nın oğlu Vedad vardı. Güzel tüysüz bir çocuk. Bir akşam üzeri karanlık çökerken İsmail, Melahat balkona çıkmışlar. Bakmışlar Vedad, Mustafa Kemal’i ağacın dibinde yapıyor.

Latife’yi çağırmışlar. O da görmüş. Bir kıyamettir kopmuş. Latife, Mustafa Kemal’e “Herşeyini gördüm, hepsine tahammül ettim. Artık buna edemem.” demiş. Gazi(!) susmuş, İsmet’in evine gitmiş. “Bu karıyı şimdi boşayacağım” demiş. İsmet, sabahleyin erken Heyet-i Vekile’yi toplamış. Talaka (boşanmaya) karar vermişler(!) Latife’yi İsmet alıp, trene koymuş. Trende teselli etmek istemiş. Latife ona “Sus, sus! İsmet Paşa! İsmet Paşa! Sen ona bir gün dalkavukluk etme seni benden daha rezil eder. Her pisliğine aleti sensin” demiş.

Yorumu (artık buna yer kaldı ise) okuyucuya bırakıyoruz…

Muhakkaktır ki bu iddialar ve yahudi diktatör Mason Mustafa Kemal hakkında daha fazla ıttılâât’in (bilgilerin) bulunduğu bu arşiv Emin Çölaşan ve onun gibi karanlık güçlerin eteklerini tutuşturuyor. Bu arşivin teşhir edilmesinin Emin Çölaşan ve tayfası derin devlet (kemalistler) tarafından, bir yolu bulunub engelleneceğine zaten itmînân (emin) idik.

Onlar halen buna muvaffak olabilir ve tarihi belki birkaç sene daha karanlıkta tutabilirler. Lâkin hakikatler ebediyyete kadar saklanamazlar.

Yahudi Mustafa Kemal’in ve heyâkilinin (putlarının) yıkılma vakdi elbet çok yakındır, Emin Bey yine de elinden geleni yapsın tabii ki; bu onun vazifesi zaten. “Sevgili okuyucularım” diye başladığı makalelerinde okuyucunun yüzüne baka baka utanmadan yalan, dolan ve ona buna çamur atmak ve derin devlete en büyük hizmeti vermek… Bu onun ve onun gibi şerefsizlerin vazifesi.

http://www.Hakikatler.com

YigitAdam 20.02.2017 02:57

Zitat:

Zitat von YigitAdam (Beitrag 2120475)
AÇIKLAMA...Bu makale Tarihi belgelere dayanan abartması iftirası olmayan tarihi gerçekleri anlatan bir yazıdır.Salyalı sümüklü putperestler, taptıkları ayaklarımın altında olan yoşmalar, pintoslar bu yazıya yazmasın.saygı değer forumdaşlardan özür dileyerek,hakareti argüman sayan cıbiliyetsizlere ettikleri edecekleri küfürleri şimdiden misliyle iade ediyorum!!!
--------------------------------------------------------------
Nasıl mı?

Bağrından 45 devlet çıkan Hilafet makamı bizde olacaktı
Siyonistler devlet olamıyacaktı
Batılılar islam beldelerini sömüremiyecekti,
Kimse bize sevri gösterip lozana razı edemiyecekti
Dünyada sömürü bu denli hat safada olmayacaktı
................
Dahası var
Türkiye sınırları içinde kimse ibnelik orospilik edemiyecekti
Kimse kimseyi sömüremiyecek terör olayları faizcilik tefecilik haksız kazanç olmayacaktı
İtalyanların frenklerin kanunlarınla değil Alemleri yaratanın ŞERİAT yasalarıyla idar edilip köle olmayacktik
Çıplaklar köyleri açıp çoluk çocuk tepinemiyecekti
1000 lirası olan akşamda 10 kadın satın alamayacaktı
İbne olan atası belli olmayan bir sapığa Türkün atası denilemiyecekti (*)

------------------------------------------------------------------------------

Lara__ 21.02.2017 01:03

Hastir öylemi olurdu?
 
Zitat:

Zitat von YigitAdam (Beitrag 2120475)
AÇIKLAMA...Bu makale Tarihi belgelere dayanan abartması iftirası olmayan tarihi gerçekleri anlatan bir yazıdır.Salyalı sümüklü putperestler, taptıkları ayaklarımın altında olan yoşmalar, pintoslar bu yazıya yazmasın.saygı değer forumdaşlardan özür dileyerek,hakareti argüman sayan cıbiliyetsizlere ettikleri edecekleri küfürleri şimdiden misliyle iade ediyorum!!!
--------------------------------------------------------------
Nasıl mı?

Bağrından 45 devlet çıkan Hilafet makamı bizde olacaktı
Siyonistler devlet olamıyacaktı
Batılılar islam beldelerini sömüremiyecekti,
Kimse bize sevri gösterip lozana razı edemiyecekti
Dünyada sömürü bu denli hat safada olmayacaktı
................
Dahası var
Türkiye sınırları içinde kimse ibnelik orospilik edemiyecekti
Kimse kimseyi sömüremiyecek terör olayları faizcilik tefecilik haksız kazanç olmayacaktı
İtalyanların frenklerin kanunlarınla değil Alemleri yaratanın ŞERİAT yasalarıyla idar edilip köle olmayacktik
Çıplaklar köyleri açıp çoluk çocuk tepinemiyecekti
1000 lirası olan akşamda 10 kadın satın alamayacaktı
İbne olan atası belli olmayan bir sapığa Türkün atası denilemiyecekti (*)



sana Pa$anin selami var ..

bütün bunlar ya$anirken pa$alarin nerdeydi??? Yobaz takimi :Atatürkün S....bekciligini yapacaginiza pa$alariniz bu halk böyle can ceki$irken onlar nasil bir hayat sürmü$ onu ara$tirin

1923’te…



nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu. traktör sıfırdı, karasaban’dı. beş bin köyde sığır vebası vardı. hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. iki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu, bebek ölüm oranı binde 480’di, her doğan iki bebekten biri ölüyordu. memlekette sadece 337 doktor vardı. sadece 60 eczacı vardı, sadece 8’i türk’tü. diş hekimi, sıfırdı. dört hemşire vardı. 40 bin köy, sadece 136 ebe vardı. ortalama ömür 40’tı.


yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bindi. ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu, kiremit bile ithaldi. limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. toplam sermayenin sadece yüzde 15’i türk’tü. osmanlı’dan cumhuriyet’e miras kalan sadece dört fabrika vardı, hereke ipek, feshane yün, bakırköy bez, beykoz deri… elektrik sadece istanbul, izmir ve tarsus’ta vardı. otomobil sayısı bin 490’dı. sadece dört şehirde özel otomobil vardı.



kadın, insan değildi.



(veremle boğuşan halk, ahırda yatarken… bademlerin yere göğe sığdıramadığı abdülhamid’in 16 tane eşi vardı. nazikeda, safinaz, dilpesent, peyveste, nazlıyar, bidar, mezide, emsalinur hanım filan, 16 tane… yaş itibariyle, tamamı çocuktu. tayyip erdoğan’ın dedemiz dediği abdülmecid’in 22 eşi vardı. ahali ineğine verecek saman bulamazken, herif sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu.)



tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu. arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak, trenlerle çalınmıştı.



kimisi alaturka saat’i kullanıyor, güneşin battığı anı 12.00 kabul ediyordu, kimisi zevali saat’i kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12.00 kabul ediyordu. kimisi güneş batarken grubi saat’i esas alıyordu, kimisi güneşin tamamen battığı ezani saat’i esas alıyordu. “saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan bi ses çıkıyordu.



kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi rumi takvim kullanıyordu. kimisinin şubat’ı kimisinin aralık’ına denk geliyordu. herkes aynı zaman dilimindeydi ama, farklı aylarda yaşıyordu!



dirhem, okka, çeki vardı. arşın, kulaç, fersah vardı. ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz… ölçülerimiz ortaçağ’dı.


erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı. türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. ülke bilim’den çoook uzaktı.



600 sene boyunca türkçe’nin ırzına geçilmiş, osmanlıca denilmişti. arapça, farsça, fransızca, italyanca kelimeler, levanten terimler dilimizi istila etmişti. karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan arapça’yla türkçe yazmaya çalışıyorlardı.



harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik” falan deniyor ya… ibrahim müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? sadece 417’ydi. bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. ki zaten, müteteferrika da devşirmeydi, macar’dı.




bu topraklara kitap gelene kadar, avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, beş milyar adet satılmıştı. voltaire, bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: “istanbul’da bir yılda yazılanlar, paris’te bir günde yazılanlardan azdır!”

Atatürk olmasaydi öve öve bitiremedigin Osmanlida Sümbül aga bile olamazdiniz

Gelene agamci gidene pa$amci iki yüzlü A$alik yobazlar

YigitAdam 21.02.2017 01:28

Nerden okuduysan bu saçma sapan yaveleri, zaten bu saçmalıklar sizi tapanak şövalyesi haline getirdi...biraz gerçek tarih okusaydınız, ahmakça süpuruntuleri tarihi bilgi diye yutmazdınız.Osmanlı yıkılış döneminde yani hasta adam olduğu dönemde bile yedi düvelle baş edebilecek gücü nerde buldu ?be kara cahil, Dünyanın bütün süper güçleri toplanıp gelmişlerdi hepsini senin ibne tapanağınmı domelerek yok etti....Kafanız sarmıyor değil mi? dur sana biraz geniş açıdan anlatayım...düşün bugün Fransa, ingiltere,italya, avusturalya ,Rusya,kıvır zıvır devletler yunanistan vs , toplanıp geldiler..bunlara bugünkü Tc baş edebilirmiydi? Veya Almanya, Amerika bas edebilirmi?Hasta durumda olan osmanlı nasıl etti? senin tapanağın bile osmanlının yetiştirdiği bir subaydı şayet tapacaksan osmanlıya tap-....Sen Süleymaniye kutup hanesi diye bir kutup hane duymadın tabiki..nerden bileceksin, üç kıtaya 600 yıl senin yavelerinle hükm ettik değilmi:-)) nekadarda cahilmişsiniz...İngilizlerin hatırı için 1000 yıllık bilim alfabesini geçiş dönemi vermeden bıraksamda yasaklayan bir satılmışın niyeti nasıl iyi olabilirki....bunu bir çocuğa söyleseniz bile güler size






Zitat:

Zitat von Lara__ (Beitrag 2120487)
sana Pa$anin selami var ..

bütün bunlar ya$anirken pa$alarin nerdeydi??? Yobaz takimi :Atatürkün S....bekciligini yapacaginiza pa$alariniz bu halk böyle can ceki$irken onlar nasil bir hayat sürmü$ onu ara$tirin

1923’te…



nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu. traktör sıfırdı, karasaban’dı. beş bin köyde sığır vebası vardı. hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. iki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu, bebek ölüm oranı binde 480’di, her doğan iki bebekten biri ölüyordu. memlekette sadece 337 doktor vardı. sadece 60 eczacı vardı, sadece 8’i türk’tü. diş hekimi, sıfırdı. dört hemşire vardı. 40 bin köy, sadece 136 ebe vardı. ortalama ömür 40’tı.


yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bindi. ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu, kiremit bile ithaldi. limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. toplam sermayenin sadece yüzde 15’i türk’tü. osmanlı’dan cumhuriyet’e miras kalan sadece dört fabrika vardı, hereke ipek, feshane yün, bakırköy bez, beykoz deri… elektrik sadece istanbul, izmir ve tarsus’ta vardı. otomobil sayısı bin 490’dı. sadece dört şehirde özel otomobil vardı.



kadın, insan değildi.



(veremle boğuşan halk, ahırda yatarken… bademlerin yere göğe sığdıramadığı abdülhamid’in 16 tane eşi vardı. nazikeda, safinaz, dilpesent, peyveste, nazlıyar, bidar, mezide, emsalinur hanım filan, 16 tane… yaş itibariyle, tamamı çocuktu. tayyip erdoğan’ın dedemiz dediği abdülmecid’in 22 eşi vardı. ahali ineğine verecek saman bulamazken, herif sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu.)



tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu. arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak, trenlerle çalınmıştı.



kimisi alaturka saat’i kullanıyor, güneşin battığı anı 12.00 kabul ediyordu, kimisi zevali saat’i kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12.00 kabul ediyordu. kimisi güneş batarken grubi saat’i esas alıyordu, kimisi güneşin tamamen battığı ezani saat’i esas alıyordu. “saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan bi ses çıkıyordu.



kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi rumi takvim kullanıyordu. kimisinin şubat’ı kimisinin aralık’ına denk geliyordu. herkes aynı zaman dilimindeydi ama, farklı aylarda yaşıyordu!



dirhem, okka, çeki vardı. arşın, kulaç, fersah vardı. ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz… ölçülerimiz ortaçağ’dı.


erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı. türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. ülke bilim’den çoook uzaktı.



600 sene boyunca türkçe’nin ırzına geçilmiş, osmanlıca denilmişti. arapça, farsça, fransızca, italyanca kelimeler, levanten terimler dilimizi istila etmişti. karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan arapça’yla türkçe yazmaya çalışıyorlardı.



harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik” falan deniyor ya… ibrahim müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? sadece 417’ydi. bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. ki zaten, müteteferrika da devşirmeydi, macar’dı.




bu topraklara kitap gelene kadar, avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, beş milyar adet satılmıştı. voltaire, bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: “istanbul’da bir yılda yazılanlar, paris’te bir günde yazılanlardan azdır!”

Atatürk olmasaydi öve öve bitiremedigin Osmanlida Sümbül aga bile olamazdiniz

Gelene agamci gidene pa$amci iki yüzlü A$alik yobazlar


21.02.2017 01:35

....
 
Zitat:

Zitat von YigitAdam (Beitrag 2120490)
Nerden okuduysan bu saçma sapan yaveleri, zaten bu saçmalıklar sizi tapanak şövalyesi haline getirdi...biraz gerçek tarih okusaydınız, ahmakça süpuruntuleri tarihi bilgi diye yutmazdınız.Osmanlı yıkılış döneminde yani hasta adam olduğu dönemde bile yedi düvelle baş edebilecek gücü nerde buldu ?be kara cahil, Dünyanın bütün süper güçleri toplanıp gelmişlerdi hepsini senin ibne tapanağınmı domelerek yok etti....Kafanız sarmıyor değil mi? dur sana biraz geniş açıdan anlatayım...düşün bugün Fransa, ingiltere,italya, avusturalya ,kıvır zıvır devletler yunanistan vs , toplanıp geldiler..bunlara bugünkü Tc baş edebilirmiydi? Veya Almanya bas edebilirmi?Hasta durumda olan osmanlı nasıl etti? senin tapanağın bile osmanlının yetiştirdiği bir subaydı şayet tapacaksan osmanlıya tap-....Sen Süleymaniye kutup hanesi diye bir kutup hane duymadın tabiki..nerden bileceksin, üç kıtaya 600 yıl senin yavelerinle hükm ettik değilmi:-)) nekadarda cahilmişsiniz...İngilizlerin hatırı için 1000 yıllık bilim alfabesini geçiş dönemi vermeden bıraksamda yasaklayan bir satılmışın niyeti nasıl iyi olabilirki....bunu bir çocuğa söyleseniz bile güler size

Aslında sadece okumak istiyordum ama,huyum kurusun dayanamadım...
Şu tarihi çok bilen arkadaşımıza soralım bakalım,''Düyun u Umumiye '' neymiş açıklasın?Hangi Süper güç varmış o zamanlarda,kapitalizm emperyalizme yeni evriliyor,kimmiş bu süper güçler?

Lara__ 21.02.2017 01:50

Zitat:

Zitat von YigitAdam (Beitrag 2120476)
(*)

TC Resmî Tarİh Yalanlarına SON
Mason Yahudi Diktatör Mustafa Kemal İbne Miydi?


Latife Hanım’ın mektûbat’ının neden beyân edilmediğini tecessüs edenlere – İşte yakın tarih, İşte hakikatler:

İngiliz casusu Yahudi diktatör kâfir Mustafa Kemal’in ibneliği ve Emin Çölaşan’ın endişesi…

Şubat 2005’de, o tarihden 25 sene evvel mahkeme kararı ile Türk Tarih Kurumu’na verilen ve 25 sene boyunca teşhir edilmemesine karar verilen İngiliz casusu Mustafa Kemal’in talâk ettiği ve 1975 senesine kadar konuşturulmayan hanımı Latife’nin hususi arşivi’nin süresi bitti ve teşhir edilmesi gerekiyordu.

Latife Hanım’a aid olan arşive giren Hürriyet muharriri Emin Çölaşan’ın etekleri tutuşmuş. Okuduğu hakikatler karşısında neye uğradığına şaşırdığından olsa gerek, kat’iyyen bu arşivin teşhir edilmemesini taleb ediyor ve tekrar mahkemeye gidib bu arşivin teşhir edilmemesi gerektiğini müdafaa ediyor.

Lâkin, daha evvel bu arşivden hârice (dışarıya) sızan malûmâtlara binâen yahudi Mustafa Kemal’e dâir çok acaib iddialar var. Misal olarak, Hüseyin Demirel’in “Deccaliyet ve Kemalizm” isimli kitabının 129. sahifesinde aynen şöyle deniyor:

… Bir Ağustos gecesinde yemek dönüşü, Çankaya’nın kapısında (Mustafa Kemal) genç askerlerle konuşurken, Latife üst katın balkonunda göründü. Ateş püskürüyordu:

“Kemal! Buraya gel! Mahalle arkadaşlarınla yarenlik bitti, şimdi askerlerle mi içli dışlı oluyorsun? Buraya gel diyorum! Gazi sustu, Latife sustu. Herşey sustu. Paşa öfkesinden mosmor kesilmişti…”

Yahudi Mustafa Kemal’in Eşcinselliği Meselesine Tabib Rıza Nur Açıklık Getiriyor

Bakınız, Diktatör Mustafa Kemal’i en iyi tanıyanlardan biri olan Tabib Rıza Nur Efendi “Hayat ve Hatıralarım” isimli kitabının 4. cildinin 1357. sahifesinde ne yazıyor:

…Anlaşıldığına göre boşanma vak’asından iki-üç gün evvel, Latife, kardeşi İsmail ile haremi Süreyya Paşa’nın kızı Melahat Ankara’ya gitmişlerdi. Çankaya’da misafir olmuşlar. O vakit Mustafa Kemal’in yanında kâtip sıfatıyla Halit Ziya’nın oğlu Vedad vardı. Güzel tüysüz bir çocuk. Bir akşam üzeri karanlık çökerken İsmail, Melahat balkona çıkmışlar. Bakmışlar Vedad, Mustafa Kemal’i ağacın dibinde yapıyor.

Latife’yi çağırmışlar. O da görmüş. Bir kıyamettir kopmuş. Latife, Mustafa Kemal’e “Herşeyini gördüm, hepsine tahammül ettim. Artık buna edemem.” demiş. Gazi(!) susmuş, İsmet’in evine gitmiş. “Bu karıyı şimdi boşayacağım” demiş. İsmet, sabahleyin erken Heyet-i Vekile’yi toplamış. Talaka (boşanmaya) karar vermişler(!) Latife’yi İsmet alıp, trene koymuş. Trende teselli etmek istemiş. Latife ona “Sus, sus! İsmet Paşa! İsmet Paşa! Sen ona bir gün dalkavukluk etme seni benden daha rezil eder. Her pisliğine aleti sensin” demiş.

Yorumu (artık buna yer kaldı ise) okuyucuya bırakıyoruz…

Muhakkaktır ki bu iddialar ve yahudi diktatör Mason Mustafa Kemal hakkında daha fazla ıttılâât’in (bilgilerin) bulunduğu bu arşiv Emin Çölaşan ve onun gibi karanlık güçlerin eteklerini tutuşturuyor. Bu arşivin teşhir edilmesinin Emin Çölaşan ve tayfası derin devlet (kemalistler) tarafından, bir yolu bulunub engelleneceğine zaten itmînân (emin) idik.

Onlar halen buna muvaffak olabilir ve tarihi belki birkaç sene daha karanlıkta tutabilirler. Lâkin hakikatler ebediyyete kadar saklanamazlar.

Yahudi Mustafa Kemal’in ve heyâkilinin (putlarının) yıkılma vakdi elbet çok yakındır, Emin Bey yine de elinden geleni yapsın tabii ki; bu onun vazifesi zaten. “Sevgili okuyucularım” diye başladığı makalelerinde okuyucunun yüzüne baka baka utanmadan yalan, dolan ve ona buna çamur atmak ve derin devlete en büyük hizmeti vermek… Bu onun ve onun gibi şerefsizlerin vazifesi.

http://www.Hakikatler.com



arkasindan Allah rahmet eylesin demesi mümkün olmayan bu sapik " Riza Nur" ATATürk dü$manlari Yobazlarin idolüdür..
bu sapigin Ani isimli kitabi Atatürk düsmani yobazlar icin en az kurani kerim kadar kutsaldir .

Rahmetli Turgut Özakman bu sapigin yalanlarini palavralarini belgelerle ortaya koydu.

Dr.Riza Nur Dosyasi Kitabi alin okuyun..


Bu sapigin
Hayat ve Hatiram isimli Kitabi hayat hikayesini anlatiyor
Erkeklere A$ik oluyor tam 3 kez ,tecavüze ugramak üzereyken zor kurtuluyor
Firsat buldugunda muhayne ettigi kadin hastalarina tecavüz ettigini anlatiyor
Ba$ta ATATÜRK olmak üzere herkese akil almaz iftiralar bel alti saliriyor.

gercek bir $izofren
insanlardan ,en yakin cali$ma arkada$larindan,karisi ve karde$inden bile nefret ediyor igrenc bir yalanci .

dahasi var Hamam oglanin öve öve bitirmedigi Riza Babasi gercek bir Kadin dü$mani
kadini asalar,alay eder,kücümser,yolda kadindan 5 adim önünden yürürler,kadin onun gözünde 3 sinif yaratiktir,erkekden dayak yer.


kitabinda kadinlarla ilgili yazdiklari yazi:
Kadin benim gözümde erkekten asagi bir yaratiktir.Sinirli ve mantiksizdir.
Kadin zayif bir yaratiktir tabiat öyle yaratmis,sinirleri zayif,aybaslari gelir hastalnirlar.Gebe kalirlar kimildayamazlar,hatta cinsel iliskide bile erkeklerin altindadir..ben bu kadarina yaziyorum tabi dahasi var...


sne hayvan ne insan sevdigini anlatiyor,insanlardan igrendigini,gülen insandan nefret ettigini,kadin dedigin ellinin kiri yikarsin giderdi dedigini yaziyor..
karisini nasil dövdügünü yaziyor,karisi karsi cikinca tekme tokat dövdügünü hirsini alamayip yere carptigini yaziyor.
Karisi Iffet hanim bir fransizla bunu boynuzluyor utanmadan bunu birde kitabinda anlatiyor..

Atatürkün i$i gercekten zormu$,sadece vatani kurtarmakla ,bir devlet kurmakla ,sifir olan kadin haklarini getirmekle birde bunun gibi sapiklarla ugrasmislar....

alin kitabini okuyun Riza nur Dosyasi:bilgi yayin evi


Hamam oglanin övgüyle anlatigi $ahis bu..ülkeyi bunun gibi sapiklar kurtaricakmi$...

Allahin Mali

YigitAdam 21.02.2017 01:54

Osmanlı yıkılış döneminde süper güçtü demiyoruz zamanın güçlü devletlerine karşı savaşmayı başarabilen onları perişan edebilen bir devletti diyoruz. Günümüzle karşılaştırıldığında ancak süper olarak isimlendirebilir...birilerinin yerden yere vurduğu vebadan kırılan bir devlet olmadığı aşıkardir tarihi gerçek budur..duyun-i umumiye, osmanlının dışborçlarını denetlemek için kurulan kurumdur.bunda yadırganacak birşey yoktur.herdevletin borcu olur..neyse konumuz bu değil konumuz Osmanlıya ihanet edilip yıkılmasaydı bugün Türkiye Süper güç olabilirdi, çünkü süper olarak geçinen devletler Osmanlının mirasını sömürdüklerinden süper olmuşlardır


Zitat:

Zitat von ___OZAN___ (Beitrag 2120491)
Aslında sadece okumak istiyordum ama,huyum kurusun dayanamadım...
Şu tarihi çok bilen arkadaşımıza soralım bakalım,''Düyun u Umumiye '' neymiş açıklasın?Hangi Süper güç varmış o zamanlarda,kapitalizm emperyalizme yeni evriliyor,kimmiş bu süper güçler?


YigitAdam 21.02.2017 02:00

Rezil capulcu hakaret etmeden yazamiyorsun degilmi.Pislik bu yaziyi birdaha oku............
ya insan gibi yaz yada defol .. YigitAdam´isimli üyeden Alıntı Mesajı Göster
AÇIKLAMA...Bu makale Tarihi belgelere dayanan abartması iftirası olmayan tarihi gerçekleri anlatan bir yazıdır.Salyalı sümüklü putperestler, taptıkları ayaklarımın altında olan yoşmalar, pintoslar bu yazıya yazmasın.saygı değer forumdaşlardan özür dileyerek,hakareti argüman sayan cıbiliyetsizlere ettikleri edecekleri küfürleri şimdiden misliyle iade ediyorum!!!
--------------------------------------------------------------

Dr. Rıza Nur’un dürüstlüğü



*



Hatıralarında M. Kemal’in gerçek yüzünü ifşa eden dönemin Eğitim Bakanı Dr. Rıza Nur…

***

Milli Mücadele’de Ankara’da kurulan ilk hükümetin bakanları 3 Mayıs 1920 Pazartesi günü Meclis tarafından seçildi.

Bir oy farkla Eğitim Bakanı seçilen Dr. Rıza Nur, gözünü makam ve mevki hırsı bürümüşlere dürüstlük dersi vermiştir. Bu seçime 137 kişi katılmış,[1] toplantıda bulunmayan Dr. Rıza Nur 43 rey (oy), rakibi Hamdullah Suphi Bey ise 60 rey aldıklarından çoğunluk sağlanamamış ve iki aday da seçilememişti. Ikinci oylamada Hamdullah Suphi Bey 66 ve Dr. Rıza Nur 42 oy aldıklarından yine hiçbiri çoğunluk sağlayamamış ve ertesi gün yapılan oylamada 64 salt çoğunluğa karşı 65 oy alan Dr. Rıza Nur, Eğitim Bakanı olmuştu.

Bu durumu öğrenen Sinop Milletvekili Dr. Rıza Nur Bey, 6 Mayıs’ta meclise gelip söz alarak kürsüye çıkmış, oylamanın üç kere yapılmasının kendisi hakkında bir tereddütün ifadesi olduğunu, son oylamada aldığı oy sayısının da bu kanaati pekiştirdiğini, salt çoğunluktan bir tek sayı fazla olan zayıf güvenoyunun anlamlı olduğunu, bu durumda seçimi kazananlara düşen görevin istifa etmek olduğunu, parlamenter düzenin bunu gerektirdiğini anlatarak istifa etmiş ve adaylıkta rakibi olan Hamdullah Suphi Bey’i methederek; “Hamdullah Suphi Bey, gerçekten bu işe layıktır. Onu tavsiye ederim.” demiştir. Buyrun, dürüstlüğüyle meclise damgasını vuran Dr. Rıza Nur’un bu konuşmasını Meclis tutanağından okuyal
kaynak ve genis bilgi:http://belgelerlegercektarih.com/201...un-durustlugu/




Zitat:

Zitat von Lara__ (Beitrag 2120493)
arkasindan Allah rahmet eylesin demesi mümkün olmayan bu sapik " Riza Nur" ATATürk dü$manlari Yobazlarin idolüdür..
bu sapigin Ani isimli kitabi Atatürk düsmani yobazlar icin en az kurani kerim kadar kutsaldir .

Rahmetli Turgut Özakman bu sapigin yalanlarini palavralarini belgelerle ortaya koydu.

Dr.Riza Nur Dosyasi Kitabi alin okuyun..


Bu sapigin
Hayat ve Hatiram isimli Kitabi hayat hikayesini anlatiyor
Erkeklere A$ik oluyor tam 3 kez ,tecavüze ugramak üzereyken zor kurtuluyor
Firsat buldugunda muhayne ettigi kadin hastalarina tecavüz ettigini anlatiyor
Ba$ta ATATÜRK olmak üzere herkese akil almaz iftiralar bel alti saliriyor.

gercek bir $izofren
insanlardan ,en yakin cali$ma arkada$larindan,karisi ve karde$inden bile nefret ediyor igrenc bir yalanci .

dahasi var Hamam oglanin öve öve bitirmedigi Riza Babasi gercek bir Kadin dü$mani
kadini asalar,alay eder,kücümser,yolda kadindan 5 adim önünden yürürler,kadin onun gözünde 3 sinif yaratiktir,erkekden dayak yer.


kitabinda kadinlarla ilgili yazdiklari yazi:
Kadin benim gözümde erkekten asagi bir yaratiktir.Sinirli ve mantiksizdir.
Kadin zayif bir yaratiktir tabiat öyle yaratmis,sinirleri zayif,aybaslari gelir hastalnirlar.Gebe kalirlar kimildayamazlar,hatta cinsel iliskide bile erkeklerin altindadir..ben bu kadarina yaziyorum tabi dahasi var...


sne hayvan ne insan sevdigini anlatiyor,insanlardan igrendigini,gülen insandan nefret ettigini,kadin dedigin ellinin kiri yikarsin giderdi dedigini yaziyor..
karisini nasil dövdügünü yaziyor,karisi karsi cikinca tekme tokat dövdügünü hirsini alamayip yere carptigini yaziyor.
Karisi Iffet hanim bir fransizla bunu boynuzluyor utanmadan bunu birde kitabinda anlatiyor..

Atatürkün i$i gercekten zormu$,sadece vatani kurtarmakla ,bir devlet kurmakla ,sifir olan kadin haklarini getirmekle birde bunun gibi sapiklarla ugrasmislar....

alin kitabini okuyun Riza nur Dosyasi:bilgi yayin evi


Hamam oglanin övgüyle anlatigi $ahis bu..ülkeyi bunun gibi sapiklar kurtaricakmi$...

Allahin Mali


YigitAdam 21.02.2017 02:14

M. Kemal Atatürk’ün Ingiliz Istihbaratı ile gizli ilişkisi deşifre oldu
 
M.Kemal ingiliz casusumuydu?


M. Kemal Atatürk’ün Ingiliz Istihbaratı ile gizli ilişkisi deşifre oldu

Bilindiği gibi M. Kemal, Filistin Cephesi’nde Ingiliz Ordusu Kumandanı General Allenby’e karşı savaşmak yerine kaçmayı tercih etmiş ve ardında 75 bin Mehmetçik esir bırakmıştı. Gariptir, Filistin Cephesi’ndeki bu hezimetten takriben 4 yıl evvel yani 1913 yılının sonuna doğru General Allenby ile Pixton Park’ta bir öğle yemeği yemişti… Daha da garibi, M. Kemal’i yemeğe davet eden kişi, meşhur Tapınakçı Aubrey Herbert idi. M. Kemal bu Ingiliz ajanı Aubrey Herbert ile de, çok değil takriben 2 sene sonra, Çanakkale’de gizlice görüşecektir.[1] Hatırlatalım, Mondros Mütarekenamesi’ni, M. Kemal’in Filistin Cephesi’nden kaçması ve cephenin çökmesi üzerine imzalamak mecburiyetinde kalmıştık. Mütarekenameyi imzalayan Rauf Orbay ise M. Kemal’in dostuydu.

Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için bir ara Italya Dışişleri Bakanlığı görevinde bulunmuş olan Kont Sforça’nın Mondros Mütarekenamesi hakkında söylediklerine yer vermemiz gerekiyor. Az evvel de ifade ettiğimiz gibi, Mondors Mütarekenamesi’ni Osmanlı Devleti adına imzalayan Rauf Orbay’dır. Rauf Orbay’ın daha sonra M. Kemal Atatürk tarafından Başbakan yapıldığını aklınızın bir köşesine yazınız, az sonra bu noktaya tekrar temas edeceğiz.

Kont Sforça, Mondros Mütarekenamesi’nden bahsederken Ingilizlerin kara ordusuna karşı mutedil davrandıklarını söylüyor. Donanma’nın hemen teslimi istendiği halde kara ordusunun ilgasından veya hemen terk-i silah etmesinden bahsedilmiyormuş. Bilakis sadece seferberliğin ilgası talep olunurken, dahilde asayişin temini ve hududların muhafazası ve bunun için lazım gelen ordu miktarı terhisten istisna ediliyormuş!.. Kont Sforça, bunda bir gizli maksad görüyor ve diyor ki:

“Ingiltere Hükümeti, Osmanlı Devleti’nin mirascıları arasında şimdiden bir ihtilaf görüyor ve mutad olan ikiyüzlü siyasetiyle şunu istiyor:

Eğer müttefiklerin talebleri Ingilizleri sıkacak bir şekil alırsa, henüz mukavemet kabiliyeti olan Türkler’i kendi menfaatleri için kullanabilir bir mevkiye koyabilsinler.”[2]

Bu durumdan anlaşılıyor ki, daha mütarekenin (Ateşkesin) imzası günü yani Padişah’ın Anadolu’da bir kuvvet teşkilini hayalinden bile geçirmediği zamanda Ingilizler, (Kont Sforça’nın fikrine göre) bu kuvvetin teşkilini düşünmeye başlamışlar, hatta bunun için M. Kemal’i, Sultan Vahidüddin’den evvel bulmuşlardır. Sultan Vahidüddin ve Sadrazam Ferid Paşa, M. Kemal’i, “Memlekette büyük şöhreti vardır. Itimad edilecek namuslu bir adamdır!..” diye Ingilizlere karşı müdafaa edip Anadolu’ya göndermeye çalışırken M. Kemal de Istanbul’da Itilaf Hükümetleri ileri gelenleri ile münasebette bulunuyor ve onlardan talimat alıyordu.[3]

Bundan başka, Ingilizlerin Istanbul’da hafiye teşkilatını yapan, “Ingiliz Muhibler Cemiyeti”ni kuran hülasa Şark’ta Ingilizlerin siyasi emellerini temine çalışan Rahip Frew, daha evvel M. Kemal ile temasa geçmişti. Hatta M. Kemal, Pera Palas Oteli’nin müdürü, Fransız fakat Ingiliz ajanı Mösyö Martin vasıtasıyla müteaddid defalar vaki olan mülakatlarında Rahip Frew’yu, “insaniyete hadim adalete hizmetkar bir zât-ı faziletkâr telakki etmiş olduğunu” bizzat ifade etmektedir.[4]

M. Kemal’in entelijans servis elemanı olan Rahip Frew ile daha Anadolu’ya gitmeden önce görüştüğünü Rauf Orbay da ifade etmektedir:

“M. Kemal Paşa’nın Istanbul’da asker arkadaşlarından başka sivillerden ve bilhassa yabancılardan pek tanıdığı yoktu. Yalnız Ismail Canbulat Bey’i vaktiyle hapishaneden kaçırmış olan Italyan uyruklu müteahhid Dinari vasıtasıyla Istanbul’daki Italyan fevkalade murahhası -sonraları Dışişleri Bakanı olan- Kont Sforça ile birkaç defa temas etti.

Pera Palas Oteli’nde bulunurken de bu otelin müdürü Mösyö Martin delaletiyle Ingilizlerin sonradan yaman bir entelijans servis elemanı olduğu anlaşılan Papaz Frew ile iki-üç defa görüştü.”[5]

Dahiliye Nazırı Ahmet Reşid (Rey) Bey diyor ki; “Türkiye’nin harbe girmekteki acelesi düşmanlığını kamçılamış olan (Ingiliz Başvekili) Lloyd George, harpten sonra Hind Müslümanlarının, hilafete sahip olan Türkiye saltanatı lehindeki ısrarlı teşebbüslerinden korkarak hilafetin Osmanlı soyundan alınmasını ve Osmanlı saltanatının imhasını iyice kurmuştu. Fakat müttefiklerinin bu amaca katılmamalarından endişe ediyordu. Bunun için gayrimeşru yollara müracaatta tereddüt etmiyordu. Bu yollardan biri Venizelos, diğeri de Frew isminde Hint hizmetinden Istanbul hizmetine aldığı casus bir papazdı. Böylece Yunanlıları Anadolu’ya saldırttı. Rahip Frew vasıtasıyla, birbirlerinden haberdar olmayarak hem Damad Ferid Paşa’yı kontrol altında tuttu, hem de M. Kemal’i yönlendirdi.

M. Kemal’in Anadolu’ya gönderilmesi işini Damad Ferid’e yaptırttı. Sonra ikisini birbirine düşman ederek, saltanatı yıpratmaya çalıştı. Damad Ferid Paşa, bu oyundan habersiz olduğu için, zaman zaman işleri karıştırırdı. Lloyd George, Frew ile bu işin bitmeyeceğini anlayıp, Istanbul’u işgal ederek, Sevr’i tasdik etmeyeceği kat’i olan meclisi dağıtarak bunun Anadolu’da (M. Kemal’in emri altında) toplanmasını sağladı. Bir yandan da Istanbul hükumetinden, Anadolu hareketini kınamasını istedi. Kınasa, ‘öyleyse bastırın’ diyecek; kınamasa, mesul tutacak ve Yunanlıları içeri sürecekti. O sırada kuva-yı milliye, buna cevap verebilecek seviyede değildi. Bu sebeple Istanbul hükumeti Ingilizleri oyalamak maksadıyla, Kuva-yı Inzibatiye’yi kurarak göstermelik bir tavır aldıysa da, Lloyd George’u ikna edemedi. Zira Ingilizler, bir yandan Ankara ile de temas halindeydi.”[6]

M. Kemal’i her fırsatta göklere çıkaran yaveri Cevat Abbas da hatıralarında şunları yazmaktadır:

“Atatürk, Istanbul’da bulunduğu ayların sonlarına doğru Italya mümessili Kont Sforzia ve Papaz Mister Frew ile de ayrı ayrı ve fasılalı tarihlerde görüşmüştü.”[7]

M. Kemal’in henüz Istanbul’dan ayrılmadan, Ingiliz istihbaratına mensup bazı kimselerle gizlice görüştüğünü Von Mikusch da doğrulamaktadır.[8]

Nitekim Stanford Shaw’un Türk Tarih Kurumu tarafından Ingilizce basılan 6 ciltlik eserinin birinci cildinde, M. Kemal’in, Osmanlı Savaş Bakanlığı’nda Ingiliz Kontrol Subayı olarak görev yapan ve aynı zamanda Ingiliz Istihbaratının (M.İ.G) Istanbul’daki başı olan J. G. Bennett’e, -sıkı durun- şu çarpıcı planı önerdiği yazmaktadır:

“Ingiliz kontrolü altında bir Türk ordusu kurmak.”[9]

Evet, yanlış okumadınız… M. Kemal Atatürk, “Ingiliz kontrolü altında bir Türk ordusu kurmak” istiyor.

Ingilizcesi aynen şöyle:

“…to whom he suggested the idea to organize a Turkish army under British officers…”

Bu hakikatleri yaklaşık bir asırdır Milletimizden gizlediler. Fakat hakikatin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu olduğu unutulmamalıdır.

Ingiliz kontrolünde bir Türk ordusu… Bildiğiniz gibi, Kurtuluş Savaşı’nın hedefi Misak-ı Milli’yi gerçekleştirmekti[10], ancak bu hedefe ulaşılmadan M. Kemal’in orduya “dur” demesiyle duruldu. Peki ona orduyu “durdur” emrini kim verdi? Lozan’a kim çağırdıysa onlar vermiş olsa gerek.[11]

Bir bilgi daha…

M. Kemal Atatürk 14 Kasım 1918 günü, Ingilizlerin Daily Mail Gazetesi’nin muhabiri G. Ward Price’ı aracı yaparak General Harrington’la da görüşmek istemişti.

Price, M. Kemal’le Pera Palas’ta yaptığı görüşmeyi hatıralarında şöyle aktarıyor:

“M. Kemal, yapmak istediği bir teklif için Britanya resmi makamlarıyla nasıl temas edeceğini” bildirmemi rica etti.

“Bu harpte yanlış cephede savaştık, dedi, eski dostumuz Britanyalılarla asla kavga etmek istemezdik… Biliyoruz, partiyi kaybettik… Anadolu’nun Müttefik Devletler tarafından işgal edileceğini tamamen biliyordum… Bu topraklar üzerindeki bir Britanya idaresinden o kadar hoşnutsuzluk gösterilmemesi gerektir.”

Anadolu’da Ingiliz idaresinden o kadar da rahatsızlık duyulmaması gerektiğini söyledikten sonra M. Kemal, bu topraklar üzerindeki Ingiliz idaresinde bir vali olarak çalışmaya hazır olduğunu gazeteci aracılığıyla işgalci yetkililere şöyle iletecektir:

“Eğer Ingilizler Anadolu için sorumluluk kabul edecek olurlarsa Britanya idaresinde bulunan tecrübeli Türk valileri ile işbirliği halinde çalışmak ihtiyacını duyacaklardır. Böyle bir selahiyet dâhilinde hizmetlerimi arzedebileceğim münasip bir yerin mevcut olup olmayacağını bilmek isterim…”[12]

Dikkat ettiyseniz, G. Ward Price ile yaptığı görüşmede Vali olmak istediğini söylüyor, yani Ingilizlerden “siyasi/idari” makam istemektedir. J. G. Bennett’e yaptığı teklifte ise “askeri” makam talep ediyor.

Şimdi, M. Kemal’in Ingilizlerden talep ettiği siyasi ve askeri makamları alıp alamadığına bakalım…
Orginal belge genis bilgi:
http://belgelerlegercektarih.com/201...-desifre-oldu/


Alle Zeitangaben in WEZ +2. Es ist jetzt 13:18 Uhr.